0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » SİYER-İ NEBİ » Ayrılık Vakti ve Son Namaz

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Gönderen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
Ayrılık Vakti ve Son Namaz
Moderator


4254 Mesaj -
Ayrýlýk Vakti ve Son Namaz

Her namazýnýz son namaz gibi olsun, diyordu ashabýna; týpký vedalaþýr gibi… Biraz sonra hayat son bulacak ve sanki, hayatla ölüm arasýndaki o incecik perde kalkýverecekmiþçesine!..

Ýþte, bir pazartesi günü tan yeri aðarýrken.. Mescid-i Nebevi’ye açýlan perde son kez kalkýyordu.

Genç-ihtiyar herkes, ‘acaba namaza çýkar mý’ diye mescide koþmuþ, mihraptaki imamý merak ediyorlardý; zira, on dört gündür hastaydý.

Perþembeden bu yana dört gündür, namazlara da çýkamaz olmuþtu.

Halbuki Çarþamba günü aðýrlaþýp bayýlmýþ, kendine gelir gelmez de, üzerine su döktürerek mescide gelmiþti. Belli ki, ashabýyla helalleþmeyi arzu ediyor, kimin de kendisinde hakký varsa gelip almasýný istiyordu.

Zihinlerdeki hatýralar tazelenmeye çalýþýlýyordu; yoksa, bu bir vedalaþma mýydý!? Daha önceki beyanlarýný hatýrlamaya çalýþýyorlardý. Bir gün aralarýna çýkmýþ ve onlara þunlarý söylemiþti:
- Sizler Beni, aranýzda en son vefat edecek olan birisi olarak mý sanýyorsunuz!
- Evet, demiþlerdi o zaman. Halbuki, o gün O (s.a.s.):
- Þüphesiz ki Ben, aranýzda en önce vefat edeniniz olacaðým, buyurmuþtu.
- Þüphe yok ki Ben, yolculuk için davet aldým ve bu davete icabet sözü verdim, demiþti baþka bir gün.

Amcasý Hz. Abbas bir gün, rüyasýný anlatmýþ ve semaya doðru saðlam bir halatýn yükseldiðini söylemiþti O’na. O zaman da:
- O gördüðün, senin kardeþinin oðlunun vefatýdýr, demiþ ve bunu, yüce dostluða pervâz ediþi olarak yorumlamýþtý.

Birkaç gün önce de, bir mecrasýný bulup sözü vedaya getirmiþ ve þöyle buyurmuþtu:
- Þüphe yok ki Allah (cc), dünya hayatýnýn güzelliklerinden dilediðini vermek ve katýndakilere nail kýlmak arasýnda kulunu muhayyer býraktý; kul ise, Allah katýnda olaný tercih etti.

Daha cümlelerini tamamlamamýþtý ki, mescidin bir köþesinden yakýcý bir çýðlýk kopuvermiþti:
- Analarýmýz-babalarýmýz Sana feda olsun yâ Resûlallah!

Þaþkýnlýkla bakýyorlardý sesin geldiði tarafa ve:
- Adama bak, diyorlardý. Allah Resûlü (s.a.s.), bir adamýn dünya ile huzur-u ilahide olan konusunda muhayyer býrakýldýðýný ve onun da Allah katýndakini tercih ettiðini haber veriyor, Ebû Bekir ise, tutmuþ, ‘analarýmýz-babalarýmýz Sana feda olsun yâ Resûlallah, deyip aðlýyor.

Anlayan anlamýþtý; Allah Resûlü de, sâdýk yâri Ebû Bekir’i nazara veriyordu.

Ayný zamanda o gün:
- Þayet Ben, Rabbimden baþka dost edinecek olsaydým, mutlaka Ebû Bekir’i dost edinirdim, demiþ ve Ebû Bekir’in kapýsý dýþýnda mescide açýlan bütün kapýlarýn kapatýlmasýný istemiþti.

Çarþamba günü aðýrlaþtýðý duyulunca, herkes mescide koþmuþ ve dýþarýda merakla beklemeye baþlamýþtý; ölümünden endiþe duyuyorlardý. Önce, amca oðlu Fadl, ardýndan sýrasýyla Hz. Ali ve Hz. Abbâs girdi huzura; her biri, dýþarýda bekleþen topluluktan bahsediyorlardý. O gün, iki kiþinin yardýmýyla huzurlarýna çýkmýþ ve þunlarý söylemiþti cemaatine:
- Ey insanlar! Bana ulaþtýðýna göre sizler, nebinizin vefatýndan endiþe ediyormuþsunuz; Benden önce hangi peygamber ebedi yaþadý ki Ben, burada ebedi kalayým! Dikkat edin! Ben de Rabbime kavuþacaðým, sizler de!

Sonra da þu hakikati aktardý onlara:
- Þüphe yok ki sizin için Benim, hayatým da hayýrlýdýr ölümüm de!

Zaten son kýldýrdýðý namaz da, Perþembe günkü akþam namazýydý ve bu namazda, Mürselât suresini okumuþtu.

Bugün olduðu gibi o gün de Bilâl, yatsý namazý için ezan okumuþ, mescide koþan cemaat de imamýný beklemeye durmuþtu.

Hücre-i saadetlerinde olanlardan habersizlerdi; zira, hastalýðý þiddetlenen Resûlullah (s.a.s.), orada kendinden geçmiþ ve bayýlmýþtý. Ayýlýr ayýlmaz namazýn kýlýnýp kýlýnmadýðýný sormuþ ve abdest alýp namaza çýkmak istemiþti. Ancak, bunun için takati yoktu; zira, tekrar tekrar bayýlýyordu. Nihayet, namazý Hz. Ebû Bekir’in kýldýrmasýný isteyecek ve daha sonra da kendisi, ancak iki kiþinin yardýmýyla namaza çýkabilecekti.

Geliþini bekleyenlerin üzerine dolunay misali doðuverince o gün, mescide bir heyecan dalgasý yayýlývermiþti. Feraset insaný Hz. Ebû Bekir, iþi sahibine býrakmak için geri geri çekilmek istiyordu. Elleriyle iþaret ediyor ve ‘yerinde kal!’ diyordu. Açýlan saflarýn arasýndan, imamýn yanýna kadar geldi. Ayakta duracak takati yoktu ve ancak, oraya oturarak namazýný tamamlayabildi.

O gün de cemaatine dönmüþ, ayný zamanda þunlarý söylemiþti:
- Artýk sizin aranýzdan Benim ayrýlýk vaktim geldi; þüphe yok ki Ben de bir beþerim. Kimin Bende bir alacaðý varsa, gelsin ve bugün alsýn!

Ýþte, o perþembeden bu yana Allah Resûlü (s.a.s.), namazlara çýkamamýþ ve ashabýna imam olup namaz kýldýramamýþtý.

O gün geldiði gibi, belki bugün de gelir diye ümit ediyorlardý.

Bugünün sabah namazýna da, bir umut deyip gelmiþlerdi; iyileþtiðini görmek ve yine önlerine geçip de namaz kýldýrmasýný istiyorlardý.

Halbuki O (s.a.s.), aylar öncesinden mesajý almýþ ve yönünü de, ebedi dostluða çevirmiþti.

Onun için, her yýl on gün mescide çekilip itikaf yaparken bu yýlýn Ramazan ayýnda, mescidde yirmi gün kalmayý tercih etmiþti.

Ayrýca bu Ramazan, Cibrîl-i Emîn gelmiþ ve karþýlýklý olarak Kur’ân’ý iki defa mukabele ederek hatmetmiþlerdi.

Aylar öncesinden, Muâz Ýbn Cebel’i Yemen’e gönderirken yanýna çaðýrmýþ ve ona da þunlarý söylemiþti:
- Yâ Muâz! Þüphe yok ki sen, bu yýldan sonra Beni göremeyeceksin; geri geldiðinde artýk, Benim þu mescidimle kabrimi ziyaret edersin!

Demek ki O (s.a.s.), daha o günden vedalaþmaya baþlamýþ, Yüce Dostluða pervaz edeceði bu pazartesi günü, yanýnda göremeyeceðini bildiði dostlarýyla daha o günden teker teker helalleþiyordu.

Ýlk ve son haccý da, zaten böyle bir vedalaþmayý ifade ediyordu.

O gün, Hacûn’da topraða emanet ettiði çeyrek asýrlýk hayat arkadaþý Hz. Hatice validemizin mezarýný ziyaret edecekti; vefa insanýydý ve ashabýna da vefa dersi veriyordu.

Zaten, Arafat’ta gelen ayet, dinin tamam olduðunu ilan etmiþ, kitleler halinde insanlarýn dine girdiklerini gördüðünde de Rabbini zikirle tesbih etmesi istenmiþti. Onun için:
- Ey insanlar, diye baþlamýþtý hutbesine. Sözlerimi iyi dinleyin! Çünkü Ben, bu yýldan sonra bir daha sizinle burada asla buluþamayacaðým!

Bu ifadeleri duyar duymaz, bir kenara çekilip de aðlaþanlar vardý… Zira biliyorlardý ki, din tamamsa, vazife bitmiþ demektir; vazife bitmiþse, yolculuk var; Resûlullah da gidecektir!

Bir de iþin, hüsn-ü þehadet boyutu vardý; zira, ümmet-i Muhammed’in þehadetine Allah (cc) da, ayrý bir ehemmiyet atfediyordu. Onun için:
- Yarýn size, Beni de soracaklar; ne diyeceksiniz? Bana düþen teblið vazifemi yerine getirdim mi, diye soracaktý.

Arafat meydaný, kazan gibi kaynýyor:
- Evet, hepimiz þehadet ederiz ki Sen vazifeni hakkýyla eda ettin, çýðlýklarý, Fârân daðlarýna çarpýp geri geliyordu.

Nur insan, huzur kesilmiþti. Ýþaret parmaðýný semaya doðru kaldýracak ve þunlarý söyleyecekti:
- Allah’ým, Sen þahid ol! Allah’ým, Sen þahid ol! Allah’ým, Sen þahid ol!

Her cümlesinde bir veda bûsesi gizliydi. Yirmi üç yýllýk birikimi siyah gözleriyle süzüyor ve cemaatini, kendisinden sonraki günlere hazýr hale getirmek istiyordu. Onun için bir ara sesini yükseltecek ve:
- Hac vazifesiyle ilgili amel ve davranýþlarýnýzýn keyfiyetini bugün Benden öðrenip alýn; zira Ben, bu yýldan sonra bir daha hac vazifesi yapacaðýmý sanmýyorum, diyecekti.

Medine’ye döndükten sonra da vedalaþmaya devam etmiþti; Uhud’a gitmiþ ve yaþayan ashabýyla vedalaþtýðý gibi Hz. Hamza ve Mus’ab baþta olmak üzere Uhud þehidlerine de selam verip vedalaþmýþtý.

Cennetü’l-Bakî’ye emanet ettiði ashabýný da unutmamýþtý; onlarýn yanýna da uðruyor, adeta her biriyle konuþarak helalleþiyordu. Bu helalleþme sonrasýnda, yanýnda bulunan Ebû Müveyhibe’ye þöyle seslenmiþti:

- Ey Ebâ Müveyhibe! Þu anda Bana, dünya hayatýnýn hazinelerine ulaþtýracak anahtarlarla burada ebedi kalma imkaný, ardýndan da cennet vaat edildi; ve Ben, Rabbime kavuþmak ve cennetle bunlar arasýnda muhayyer býrakýldým!

Böyle bir tercihten memnuniyetini dile getirmek isteyen azatlý Ebû Müveyhibe:
- Anam-babam Sana feda olsun yâ Resûlallah, diyecekti. Önce dünya hayatýnýn hazinelerine ulaþtýracak anahtarlarý ve burada ebedi kalmayý, ardýndan da cenneti tercih et!

O (s.a.s.), tercihini çoktan yapmýþtý:
- Vallahi de ey Ebâ Müveyhibe, dedi. Ben, Rabbimle buluþmayý ve cenneti tercih ettim!

Yaklaþýk bir ay önce de, yakýn akrabalarýný bir araya toplamýþ ve ruhu pervâz edip vuslata erince, bedeni konusunda kimin ne yapacaðýný anlatmýþtý onlara bir bir…

Ýþte, bütün bu süreci O’nunla birlikte yaþayan sahabe, dikkat kesilmiþ sabah namazýný birlikte kýlabilmek için mescidde Resûlullah’ý bekler olmuþtu. Nereden bileceklerdi ki bu namaz, O’nunla birlikte kýldýklarý son namaz olacaktý!

Takvimler, Rebîülevvel ayýnýn on ikisini gösteriyordu. Ümmü Mektûm’un ezanýyla müdavimlerini toplayan mescid, Bilâl’in ezanýyla birlikte dolup taþmýþtý.

Yine gelememiþti; sabah namazýný da, yerine tayin ettiði imam Hz. Ebû Bekir (ra) kýldýrýyordu.

Bir aralýk mescidin köþesinde bir hareketlilik olmuþtu; Âiþe validemizin hücresindeki perde aralanmýþ ve Nur Cemali, dolunay misali mescide doðuvermiþti. Yine mübarek baþýný sarmýþ, öylece kapýda duruyor, mushaf sayfasý gibi duru ve aydýn Sima, mihrabýndaki imama nazar ediyordu. Mübarek yüzlerindeki tebessüm dikkatlerden kaçmadý; huzur doluydu.

Ýþte bu nazarlar, ayný zamanda ashabýný dünya gözüyle görebileceði son bakýþlarýný ifade ediyordu. Sevinçten, neredeyse namazlarýný bozacaklardý!

Ýkinci rekata kalkmýþlardý. Ýntizam içinde saf tutmuþ cemaati, geliþini hissedip yol veriyorlardý. O (s.a.s.) da, Ebû Bekir’in arkasýna kadar geldi; geri çekilmek isteyen Ebû Bekir’in omzuna koydu ellerini. Belli ki, yerinde durup da namazýna devam etmesini istiyordu.

Tayin ettiði imamýn arkasýnda O (s.a.s.) da, oturduðu yerden namaza durdu. Ýmam selam verince, yetiþemediði rekatý da kýldý. Ýþte bu, O’nun son namazýydý. Ardýndan, direklerden birisine sýrtýný dayayýp, sesini de yükselterek, fitneler konusunda ashabýný uyardý ve daha sonra da nazarlarýný, yeniden Kur’an’a çevirdi. Cezîratü’l-Arap’da iki dinin bulunmasýný fazla buluyor ve Ýslamdan baþka bir anlayýþýn burada barýnmasýný istemiyordu. Oradan ayrýlýrken de þunlarý söyleyecekti:
— Bir Nebi, cemaatinden birisi kendisine imamlýk yapmadan vefat etmez!

Ve.. içeri girerken inen bu perde, bir daha açýlmamak üzere kapanýyordu.

Ýyileþmiþ gözüküyordu. Endiþeler geride kalmýþ gibiydi. Cemaatinin sevincine diyecek yoktu. Yeniden aralarýna dönmüþ ve kendileriyle birlikte saf tutup namaz kýlmýþtý. Sanki her þey, normale dönüyor gibiydi.

Bir aralýk, Rûm diyarýna komutan olarak tayin ettiði genç Üsâme, yanýna girdi; ordusu hakkýnda tekmil verip vedalaþmak için geliyordu. Bir gün önce de gelmiþ ve ‘iþin ucunda ayrýlýk da olsa’ hareket emri almýþtý. Yanýna yaklaþýp oturduðunda, mübarek elleriyle baþýný sývazlayacak ve on sekiz yaþýndaki genç komutan Hz. Üsâme’ye, giderayak dua edecekti.

Genç komutan ve ordusu hakkýnda ashabýna þunlarý tembih etmiþti:
- Benim hazýrladýðým bu orduyu, sakýn geri býrakmayýn ve gecikmesine mahal vermeden vazifesini yerine getirmesine yardýmcý olun!

Daha birkaç gün önce de, yanýna çaðýrdýðý Üsâme’yi sinesine sarmýþ ve onu yetersiz görenlere karþýlýk, onun da babasý gibi bu iþe layýk olduðunu bir kez daha tescil etmiþti.

Güneþ doðup da kuþluk vakti yaklaþýnca, kýzý Fâtýma’yý yanýna çaðýracak ve kulaðýna bir þeyler fýsýldayacaktý.

‘Benden bir parça’ dediði Hz. Fâtýma, bir çýðlýk kopardý; hýçkýrýklara boðulmuþ aðlýyordu.

Ardýndan, tekrar kulaðýna eðildi ve yeniden bir þeyler fýsýldamaya baþladý; az önce, matem havasýna bürünüp feryat koparan Hz. Fâtýma, bir anda deðiþmiþ ve sürûrundan uçacak gibi olmuþtu.

Ona bir kez daha döndü ve:
- Bugünden sonra senin baban, artýk hiç sýkýntý yaþamayacak, dedi.

Torunlarý Hasan ve Hüseyin’i yanýna almýþ, öpüp kokluyor ve hayýr tavsiye ediyordu.

Hz. Abbas da, yeðeni Hz. Ali’yi bir kenara çekmiþ, Resûlullah’ýn ebedi aleme göç etmek üzere olduðunu haber veriyordu.

Yanýndakilere nasihatte bulunuyor ve henüz imkan varken burada ahireti kazanmak gerektiðini hatýrlatýyordu. Eldeki imkanlar, hayýr adýna kullanýlmalý ve bunlara ebediyet libasý giydirilerek, daha buradayken ahiret yurdu kazanýlmalýydý.

Bir gün önce de, hizmetçi ve kölelere hürriyet yollarýný gösterip serbest býrakmýþ, Âiþe validemizde bulunan altý dinarý da, ihtiyaç sahiplerine daðýtmalarýný söylemiþ ve bayýlmýþtý. Ayýlýr ayýlmaz, altýnlarýn daðýtýlýp daðýtýlmadýðýný sordu. Henüz daðýtýlmamýþtý. Ýstedi onlarý ve avucuna koyup teker teker saydý önce. Ardýndan onlarý, yeðeni ve damadý Hz. Ali’ye göndererek, hepsini ihtiyaç sahiplerine daðýtmasýný emredecekti:
- Bunlar yanýndayken Muhammed, nasýl olur da Rabbinin huzuruna gidebilir, diyordu.

Kýlýç ve kalkan gibi savaþ malzemelerini de, mü’minler arasýnda paylaþtýrmýþtý. Belli ki, dünya adýna neye malikse, hepsini daðýtýyor ve ebedi dünyaya intikal ederken yalýn gitmeyi hedefliyordu. O kadar ki, o günün akþamý Hz. Âiþe validemiz, kadýnlardan birisine kandilini gönderecek ve:
- Bizim kandile, birkaç damla yað damlatabilir misin, diyerek, akþam karanlýðýnda odacýðýný aydýnlatacak kadar ödünç yað talebinde bulunacaktý.

Baþka alternatif bulamayýnca da, bazý ihtiyaçlarýna karþýlýk, savaþlarda kalkan olarak kullandýðý zýrhýný, bir yahudiye rehin vermiþlerdi.

Gün, zevâle doðru kayýyordu; zira mevsim, artýk buluþma mevsimiydi. Derken, sancýlarý yeniden þiddetlenmeye baþladý. Hz. Âiþe validemizle þunu paylaþýyordu:
- Ey Âiþe! Þüphen olmasýn ki Ben, hâlâ Hayber’de yediðim o yemeðin elemini duyuyorum! Ýþte bundan dolayý, sanki o zehirin tesiriyle içimin parçalandýðýný hissediyorum.

Ardýndan, mübarek yüzünü örttü. Bir ara bunalýnca da onu yeniden açtý. Peygamberlerinin kabirlerini puthaneye çevirenlerin, lanetle karþýlanacaklarýný tekrarlýyordu. Bu arada, yeniden sözü namaza getirdi ve defalarca:
- Namaz! Namaz! Ve, elinizin altýnda bulunan emanetler, diye tekrarlamaya baþladý. Belli ki, ‘namazý aman ihmal etmeyin ve köleler baþta olmak üzere sorumluluðunu üzerinize aldýklarýnýz konusunda da daha duyarlý olun!’ demek istiyordu. Dünya ve dünyadakilere veda etmeden önce ashabýna son tavsiyeleriydi bunlar…

Cumartesi ve Pazar günü yanýna gelen Cibril-i Emîn yine huzurdaydý; bir farkla ki bu sefer, huzur-u nebevi meleklerle doluvermiþti. Her biri, yetmiþ bine hükmeden yetmiþ bin melek vardý huzurda!

- Yâ Muhammed, diyordu yine. Allah’ýn selamý var ve beni özellikle Sana, Seni tekrim ve tazim için gönderdi. O (cc), bildiði halde Sana sormamý istedi; kendini nasýl hissediyorsun, nasýlsýn?

- Biraz halsizim ve aðrýlar içindeyim, ey Cibril, buyurdular. Yanýna daha da yaklaþmasýný istiyordu.

- Rabbin diyor ki, dedi Cibril. Þayet dilerse O’na þifa verir, isterse huzuruma alýp O’nu rahmetimle kucaklarým!

- Bu, Rabbim’e ait bir iþtir; O (cc), Benim için dilediðini yapar, diye mukabelede bulundu.

Daha sonra da, Cibril-i Emîn’in tanýþtýrdýðý melekü’l-mevt, izin istedi:
- Allah’ýn selam ve rahmeti Senin üzerine olsun yâ Resûlallah, diyordu. Allah beni Sana gönderdi ve ne emredersen onu yapmamý emir buyurdu. Þimdi Sen, ey Ahmed! Eðer emaneti almamý emredersen ben onu yerine getirecek, býrakýp da geri gitmemi dilersen ben de onu yapacaðým!

Tercihinde bir deðiþiklik yoktu ve ona da:
- Ey ölüm meleði! Sen, yapman gerekeni yap, dedi.

Bu arada, hafifçe ýslattýðý eliyle mübarek yüzünü sývazlayacaktý. Bunu yaparken de:
- Allah’ým, diyordu. Ölümün sýkýntýlarýna karþý Bana yardým et!

Artýk, vakit tamamdý; yolculuk emareleri iyice belirmiþ ve Resûlullah (s.a.s.), dünya ile ahiretin arasýndaki incecik perdenin öbür tarafýna geçmek üzereydi. Mübarek baþlarýný, Âiþe validemizin sinesine yaslamýþ, siyah gözlerini de tavana dikmiþti.

Bu sýrada huzura, Hz. Ebû Bekir’in oðlu Abdurrahman girdi; elindeki misvak dikkatini çekmiþti. Feraset sahibi Hz. Âiþe, çok hoþlandýðý misvaðý arzuladýðýný anlamýþ ve:
- Onu senin için alayým mý, demiþti.
- Evet, dercesine baþýný sallýyordu.

Kardeþinden aldý ve onu, Alemin Efendisi’ne vermek istedi. Ancak, misvak çok sertti. Bunun üzerine Âiþe validemiz:
- Onu senin için ýslatýp yumuþatayým mý, diye teklif etti. Yine mübarek baþlarý hareket ediyor ve:
- Evet, diyordu. Belli ki, artýk dil sükûta baþlamýþ, gözler konuþuyordu.

Maksat anlaþýlmýþtý; hemen misvaðý aðzýna aldý ve onu ýslattýktan sonra Efendiler Efendisi’ne uzattý.

Aldý onu ve inci misal diþleri üzerinde gezdirmeye baþladý. Ebedi aleme giderken bile, diþlerini temizliyordu. Bir taraftan da:
- Lâ ilâhe illallah! Gerçekten de ölüm için ciddi sekerât var, diyordu.

Bir aralýk, sýhhat ve afiyet bulmasý için elinden tutup da dua etmek isteyen Âiþe validemize nazar atfetti:
- Hayýr, diyordu. Belli ki, aslî vatana giderken burada kalmayý talep uygun deðildi. Onun için elini þiddetle geri çekiverdi.

Yine bayýlmýþtý. Belli ki, dayanýlmaz acýlar içindeydi.

Bir müddet sonra, yeniden kendine geldi.

Bu arada parmaðýný da yukarýya doðru kaldýrmýþtý. Gözleri tavana yeniden yönelmiþ ve dudaklarý da hareket ediyordu. Âiþe validemiz, söylediklerini duymak için kulaðýný fem-i mübareklerine doðru yaklaþtýrdý. Þunlarý söylüyordu:
- Peygamberler, þehidler, sýddîkler ve Salihlerden, kendilerine nimette bulunduklarýnla beraber, Beni de affet ve rahmetinle kucakla! Artýk Beni, yüce dostluðuna kabul buyur!

Allah’ým, Yüce dostluðunu istiyorum! Allah’ým, Yüce dostluðunu istiyorum! Allah’ým, Yüce dostluðunu istiyorum!

Atmýþ üç yýl önce bir pazartesi günü baþladýðý bu yolda, yine bir pazartesi günü son noktayý koyuyordu. Vahyin saðanak olup yaðdýðý yirmi üç yýllýk hayatýnda, kýyamete kadar karþýlaþýlacak her türlü ihtiyaca cevap verecek bir model býrakmýþ, teblið vazifesini de arkadakilere emanet ederek yoluna devam ediyordu.

Sabahleyin perdeyi aralayýp mihrabdaki imama bakarken zaten, bu emanetin yerde kalmayacaðýný görmüþ ve son namazýný da bu huzur içinde kýlmýþtý.

Vazife bitmiþti ya! Artýk, iki omuz küreði arasýnda bulunan ve Son Nebi olduðunu gösteren risalet mührü de yoktu.

Odaya, enfes bir koku yayýlmýþtý.

Derken eli, bir kenarda duran su kabýnýn üstüne doðru akarken, mübarek parmaklarý arasýnda duran misvak da, yere doðru kayývermiþti.

Her namazý son namaz olan Resûlullah (s.a.s.), artýk arzuladýðý vuslata ermiþ ve ebedi aleme pervaz etmiþti.
Dr. Reþit HAYLAMAZ

Gönderen: 03.08.2008 - 02:12
Bu Mesaji Bildir   Muhtazaf üyenin diger mesajlarini ara Muhtazaf üyenin Profiline bak Muhtazaf üyeye özel mesaj gönder Muhtazaf üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
önceki konu   diğer konu

Mesajlar Gönderen Tarih
 Ayrılık Vakti ve Son Namaz
Muhtazaf 03.08.2008 - 02:12

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1328 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
hicran_50 (37), usri_yusraa (37), DÝYARBAKIR.. (33), ahmet_erdogan33.. (38), eryal (62), ((-AySeNuR-)) (29), Memet (43), berfo2004 (44), HÜKÜM (54), nerro_22 (34), engin03 (39), cenngiz (55), apo28 (41), KalbiGüzelKiz (41), ismail36 (38), hakikat_nuru (46), gencolhan (48), roket (39), yasarozdemir (44), harbi (55), yusuf_k9 (44), bhdr_84 (40), tugbali (37), orhan yurt (53), mehmet balaca (43), Mehmet Balaca (43), serkantokmak (49), rabiaaslan (39)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.70646 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.