0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » İBRET TABLOLARI » AB türkleri neden sevmez.?

önceki konu   diğer konu
3 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
fikri1 su an offline fikri1  
AB türkleri neden sevmez.?
6 Mesaj
Bir kýsým öðrencisiyle Boðaziçi'nde geziye çýkan Ýstanbul Üniversitesi
profesörlerinden Alman asýllý Prof. Fritz Nuemark talebelerinden birinin:
"Avrupa bizi neden sevmez, Hocam?" sualine, þu cevabý verir:
-Çok samimi olarak itiraf edeyim ki, Avrupalý, Türkleri sevmez ve sevmesi de
mümkün deðildir. Asýrlardýr kilisenin Türk ve Ýslâm düþmanlýðý
Hýristiyanlar'ýn hücrelerine sinmiþtir. Sebeplerine gelince:

1-Müslüman olduðunuz için sevmez. Ama, fazla laik olmak þöyle dursun, Hýristiyan olsanýz da size düþman olarak bakmaya devam eder.

2- Sizler farkýnda deðilsiniz ama, onlar þu gerçeðin farkýndadýrlar: Tarihten Türk çýkarýlýrsa ortada tarih kalmaz. Osmanlý arþivi tam olarak ortaya çýkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazýlmasý gerekir.

3-Avrupa'nýn pazarý idiniz. Þimdi Avrupa'yý Pazar yapmaya baþladýnýz.

4-En az 400 yýl Avrupa'da sýrtýmýzda ve ensemizde at koþturdunuz.

5-Selçuklular Anadolu'yu, Osmanlýlar ise Orta Avrupa ve Balkanlarý Haçlýordularýna mezar ettiler.

6-Sizi silah ile yenemeyenler, sizleri kendilerine benzeterek hakimiyet saðladýlar. Önce giyiminizden hayat tarzýnýza kadar, ahlâki deðerlerinizi yýpratmaya baþladýlar, sonra da kendi içinizde sizi bölmeye baþladýlar.

7-Selçuklu ve bilhassa Osmanlý, Ýslâmiyet uðruna her þeyini feda etmeseydi,Ýslamiyet belki bugün belki sadece Hicaz'da varlýðýný devam ettirdi. Kaldý ki Vehhabiliði kuranlar da Ýngiliz Dominyon Bakanlýðýnýn adamlarýdýr. Batý her yerde, Ýslamiyet'i sapýk inançlara kanalize etti. Ama Osmanlý, Asr-ý Saâdet'i devam ettirdi.

8-ifade ettiðim sebeplerden kilise size kin kusmaktadýr.

9-Ben Türkiye'ye geldiðimde 2 üniversiteniz vardý. Þimdi (o zaman) 19 üniversiteniz var. Osmanlý zamanýnda ise her yerde bir medrese vardý.
Tarihinize bakýn! Her medrese de ilim tedrisâtý vardý.

Ýlk denizaltýyý Osmanlý'nýn yaptýðýný çoðunuz bilmiyorsunuzdur belki de ama Avrupa bunu biliyor.

10-Sizler, gerçek hüviyetinize döndüðünüz an Avrupa'nýn refâhý ve medeniyeti yýkýlýr. Ama bu þartlarda çok zor...

Ýþte Alman asýllý bir Profesör'ün aðzýndan dökülen gerçekler. Ve hiç yorum yapmadan sizlere sunmayý uygun gördüm.

Yorum sizin...

Ayhan ÇÝFTÇÝ/ ufukötesi gazetesi
Gönderen: 15.12.2005 - 11:14
Bu Mesaji Bildir   fikri1 üyenin diger mesajlarini ara fikri1 üyenin Profiline bak fikri1 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
severmisin su an offline severmisin  
Dinler Arası diyalog
41 Mesaj -
Dinler Arasý Diyaloð Ya da Ehl-i Kitabýn Encamý

Son derece netameli hale sokuldu bu iki mesele! Diyaloðu basit insani iliþkilerin ötesine taþýyanlar:

a) Bu teblið için müzakere, muhavere ise hadi olsun



b) Karþýlýklý dokunulmazlýðý saldýrmazlýðý saðlamaksa o, dinler arasý deðil de toplumlar arasý siyasi iliþki gibi olur ki, bunda da beis yok...



c) Yok dinleri kýyaslayarak; hangisi daha doðru, faydalý, geçerli olduðunu tesbit gibi bir þey ise, iki taraf için abes: Çünkü, kendi dininden/ geçerliliðinden þüpheyi ifþa eder ki küfür-dür, hiyanettir de.



d) Dördüncü ihtimalse, kiþinin ahmaklýðý ve haddini tanýmazlýðý olabilir...



Dayanak olarak alýnan Ayet-i kerime’ye gelince; hem karþý taraf, bunu istismar etmekte, hem bu taraftan dinin izzetini kavrayamayanlar heveslerine malzeme etmektedir:

Çünkü bu din, en son ve ilâhi metodla en olgunlaþmýþ bir sonuçtur: ‘‘Bugün dininizi size ikmalettim, size nimetimi tamamladým. Din olarak da sizin için Ýslâmý uygun gördüm (Ýslamý-nýzdan razý oldum.) (Maide: 3)



‘‘Allah indinde din Ýslâmdýr. Kitablýlarýn ihtilafý ise ilmin gelmesiyle, çekemezliklerin-dendir. Ha, Allah ayetlerini inkaredenlerin hesabýný acilen görür. (A.Ýmran: 19)



‘‘Allah’ýn dininden baþkasýný mý arýyorlar? (A.Ý.: 83)



‘‘Kim Ýslâmdan baþka din ararsa, asla kabul deðildir.Öyleleri Ahirette de hüsrandadýr’’

(A.Ý.: 85)



‘‘Din’’ diye adlandýrýlan her hayat tarzýný bu ‘‘diyaloð’’ çaðrýsýna katanlarýn ise hiçbir mesnedi olamaz. ‘‘Kitap Ehl-i’’ diyerek bahane arýyanlar ise;

‘‘Deki (çaðýr) Ey Ehl-i Kitap gelin aramýzda ortak bir ilkeye: Allah’dan baþkasýna tapmayalým. Ve ona ortak koþmayalým; baþka þahýslarý da rab saymayalým.. Eðer gelmezlerse, þöyle diyin: Þâhidolun biz müslümanýz!..’’ (A.Ýmran: 64)



‘‘Diyaloð yaygarasý’’nýn papa ve patrik barýþmasýndan sonra ortaya atýldýðý biliniyor.Osmanlýnýn vuruþturarak ayrý tuttuðu bu iki fitne yuvasý 1965’lerden sonra bir diya-loða girdi ve bunu icad etti. Bir de Ýbrahimî dinler safsatasýný... ‘‘Ekümerik patrik’’ tezi ise Bizansý ihya hedeflidir. Hepsi de özünde ayný hedefe yönelik siyasi planlardýr. Yoksa onlar da Ýslâm’ýn gücünü ve ebediliðini çok iyi biliyorlar. Ama bizim milletin seksen yýldan beri cehhalete itildiðini de bilerek bunlarý teklif ediyolar. Bir de Hz. Ýbrahim’in iki nebinin babasý olmasý vakýasýyla kendi bozuk dinlerine payanda arýyorlar. Halbuki:

‘‘Ýbrahim ise ne yahudi, ne hýristiyan ama hanif-müslimdi. Müþrikte deðildi asla’’

(A.Ýmran: 66)

***



Bunu ta baþa, temele götürmek gerekti: O evrensel (tabirine uyar) bir kuraldýr: Çýkýþý da hedefi de verir! Hadid suresi, 25.Ayete bakýyoruz:



‘‘Biz Rasullerimizi, mucize (belge)lerle donatarak göndermiþizdir. Ve onlarla kitap ve mizan indirmiþiz ki; Ýnsanlar adaletle ayakta durabilsin (adaleti gerçekleþtirsin)

Biz demiri de indirdik (sezdirdik.) onda þiddetli belâ yanýnda, insanlara çok fayda var: Onunla Allah (insanlarýn) hangisi, kendi dinine ve Rasulüne destek olacaðýný belir-ler. Aziz ve kavidir...’’

Burada, Ademden beri gelen her peygambere insanlarýn adaletle (insan fýtrat ve haysiyetine uygun hayat) yaþamasý için vahy etmiþ; ölçüler, ilkeler öðretmiþ: Ýnanýlacak yapýlacaklar...

Bu vahiyler ‘‘Kitap’’ olmuþ. Ama hem ilâhi murad gereði hem de zamanýn akýþý içinde bunlar tahrif edilmiþ, kaybolmuþ, ilavelerle çok farklý akide ve ahlaklar ortaya çýkmýþ... Bunlardan cemaatýyla az çok Peygamberinden iz ve anýlar taþýyan ancak Musa’nýn, Davud’un ve Ýsa’nýn vahiylerinin gölgesi sürmüþtür.

Ama Kur’an öyle bir çaðda gelmiþ ki; insanlýk rüþtüne ermiþ, teknik ve madeni unsurlarýn esaslarý çýkmýþ ve oluþmuþ. Böyle bir dönem, (uyanýklýk dönemi) Kur’an’ýn anlaþýlmasý ve 30-40 yýl içinde tabilerinin dünya devleti çapýna ulaþmasýný getirmiþ:

- Kitap sapasaðlam,

- Peygamberi belli, hayatý besbelli.

- Peygamberin çevresi belli ve kadrosu (25 yýl) içinde en adil devleti kurmuþ, yýldýrým hýzýyla da dünyayý tutmuþtur.

- Devletli din olarak da, asla taðyine uðramamýþ...

‘‘Kitap Ehl-i’’ kavramýný da iþte bu bozulmayan Kur’an, o nisbeten de olsa semavi koku taþýyan Tevrat ve Ýncil ehline isim yapmýþ... Ýþte bu ayet de onlarý (A.Ý.: 64) Son Nebi’ye baðlanýp Tek Allah’a inanmaya çaðýrýyor... Bu bir teblið ve davettir.

Metod olarak da, ‘‘Ýstila Tariki’’dir. Yani üstünlük her yönden (aslýna uygunluk, güç ve üslûpça...) Ýslâmdadýr. Bu çaðrý bir tür icbar ve ilzamdýr.

Allah ve Resul buyruðudur. Müzakereye, tartýþmaya mahal yoktur: Nitekim de; devlet baþkanýna yazýlan Peygamber mektuplarýnda bu teklife iþaretle; ‘‘Müslüman olun kurtulun’’ deniyor. Aksi halde (Tevbe: 29. ayet) öne sürülüyor:

‘‘Kitap verilenler (Ehl-i Kitap)tan; Allah’a Ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resul’ünün haram kýldýðýný haram saymayan, Hak Dini din edinmeyenleri alçaltarak cizyeye baðlayýn!..’’

Cizye veren aþaðýdadýr. Alansa üstte. Hüküm üsttekindedir. O þartlarla müzakere, muhavere, cedel ve hatta diyaloð yapýlýr. Hepsi Ýslâm’ý teblið, telkin ve öðretmedir, tâlimdir. Bu da vazifedir...

Ama kendi dinini ciddiyetle kavramamýþ, dil bilmez; ötekinin dinini ve yorumunu hiç bilmez kiþi; Ýlâhiyat prof.’ü ya da müfti; kime ne öðretecek? Kime karþý ne savunacak? Belli ki, ezile büzüle misyonere/ papaza teslim olup en iyi ihtimalle;

‘‘Sizin dininiz de Hak dinidir...’’ diyecek...

Diyaloð – diyalektik ayný kökten:

Diyalektik, söz istifi; bir fikri, inancý ve sistemi en üstün üslûpla sunmak ve karþýtýný da ustaca çürütmek sanatýdýr. Bu ise, önce kendi nizamýna çok iyi kavramýþ olmaya, felsefe ve mantýk kültürüne sahip olmuþ olmaya, zekasýyla ani intikallerle hasmý susturma gücüne ermiþ bulunmaya dayanýr...

Biz, Türkiye ortamýnda bu kudrete sahip kiþi görmediðimiz gibi; bu iþe soyunanlarýnsa, alabildiðine heveskâr ama ayný derecede boþ ve yeteneksiz olduðunu okuyoruz. Sadece Ýslâm’ýn izzetini harcamayý baþarabilirler bu kiþiler. Zihni kamaþmýþ, Ýslâm’ýn geleceðinden þüpheye düþmüþ; bu haliyle de kahramanlýða soyunan zavallýlar...

Sözde Ýslâm’a hizmete koþarlar ama sonu hezimettir. Haniya kiminle müzakere ve neyi müzakere? Son ve ebedi olan; Kitabý-sünneti ve bu iki asla uygun bütün ilim ve ahlak kurum-larýyla dimdik ayakta duran dinle; herþeyini kaybetmiþ olanlarý karþýlaþtýrmak mý?.. Hakka hi-yanettir. Ayni zamanda öbürlerine de kýymaktýr: Çünkü; ehliyetle bu iþe giriþen kiþi, bir hýristiyan veya yahudiyi ikna ederek, hidayetine sebep olacakken; bu zihni kamaþýk yalancý dahi (!) onlarý, Ýslâm’dan daha bir uzaklaþtýrýr. Çünkü iyi savunulamayan fikir (tez) maðlup olur.[1] Güçlü savunma ise, zayýf fikri bile üste çýkarýr.



Kýsa bir kýyaslama:



a) Ýslâm’ýn Amentüsü:



1. Allah’a, birlik ve mutlak hakimiyetine eþi ve benzeri olmadýðýna, her þeyin O’nun dilemesiyle olduðuna iman.

2. Peygamberlerin bütününe iman.

3. Meleklerin, varlýk, mahiyet ve ödevlerine göre iman.

4. Kaza ve Kaderin Allah’ýn elinde olduðuna iman.

5. Peygamberlere gelen vahiylerin aslýna iman.

6. Ahiret ve suale inanmak...



b) Bir de Hýristiyan amentüsüne bakalým:



1- Ben, yeri-gögü yaratan, herþeye kadir baba Tanrýya.

2- Efendimiz olan, O’nun biricik oðlu Ýsa’ya.

3- Ruhü’l-Kudüsten gebe kalýnana.

4- Bakire Meryemden doðana.

5- Onun pontus pilatus’tan zulüm gördüðüne.

6- Çarmýha gerildiðine, öldüðüne, gömüldüðüne.

7- Cehennemlere indiðine.

8- Üçüncü gün tekrar canlandýðýna.

9- Göklere çýkýp, kadir olan Baba Tanrý’nýn saðýna oturduðuna.

10- Oradan gelip, ölüleri, dirileri hesaba çekeceðine.

11- Ruhü’l-Kudüse.

12- Mukaddes katolik kilisesine.

13- Azizlerin cemaatýna.

14- Günahlarýn affedileceðine.

15- Vücudun tekrar canlanacaðýna.

16- Ebedi hayata... inanýrým.[2]





–o–















Muhammed Hamidulah (merhum) Amentü kýyasýna bir de baþ dua karþýlaþtýrmasý yapý-yor: Kur’an-ý Kerim’in ilk suresi Fatiha’ya karþý onlarýn þu duasýný almýþ.

(Matta Ýncili: 6/9-13; Luka Ýncili: 12/2-4)

‘‘Ey gökte olan Babamýz. Ýsmin mukaddes olsun. Meleküt’un gelsin, Gökte olduðu gibi yerde de senin iraden olsun. Gündelik ekmeðimizi bize bugün ver. Bize, borçlu olanlarý baðýþladýðýmýz gibi sende bize bizim borçlarýmýzý bize baðýþla. Bizi iðvaya götürme fakat bizi þerindan kurtar. Çünkü Meleküt ve kudret ve izzet ebedlere kadar senindir.’’



Not: Gerek amentüleri, gerek bu seçme dualarý Hz. Ýsa tarafýndan öðretilen bir þey ol-mayýp; çok sonralarý Ýncili tanzim edenler tarafýndan oluþturulmuþtur...



Bu kadarcýk karþýlaþtýrma bile gösteriyor ki; Hýristiyanlar ‘‘diyaloð’’ o tuhaflýklarý þey sayýp Hakk düsturlarla tartma saçmalýðýna düþürür.









Yahudi’nin Ýmaný mý?



a) On emir týpký bizdeki haram ve farzlar gibi.

‘‘Kimseyi öldürmeyeceksin , zina etmeyeceksin. Ama babana iyilik edeceksin.Hýrsýzlýk yapmayacaksýn. Yalan söylemeyeceksin...’’ gibi evrensel uyarýlar...

Ama kendi aralarýnda geçerli...

Irký-milli bir düþtür...

Baþka milletlere karþý:

Öldürme, zinâ, hýrsýzlýk, yalan, hile mubah deðil ama vazife!.. Þimdi Tevrat’tan adresler vererek görelim:

***

Kur’an-ý Kerim’in tevsiriyle; Yahudilik ve Hýristiyanlýk birbirini imha yolundadýr: Tari-hi gerçek de bu: Hz.Ýsa’yý bir reformcu ve Ýsrail dininin bozguncusu biliyorlar. Onun içinde öldürmeðe azmettiler. (Ama Ýslâm-düþmanlýðýnda elbirliði ettikleri de bir vakýa...)

Nitekim bir dönem geldi Yahudi ajaný Panlos kendisini Ýsa’nýn hayraný, havari ilan etti. Sonra da ‘‘Mektuplatýyla’’ sözde Ýsa dinine hizmet ederken; aslýnda bu dini dejenere etti. O kadar etkili oldu ki, Ýsa tanrý oldu, kendisi de bir bakýma peygamber. (Aziz pool) Resim ve heykeli mabede soktu. Teslisi kurdu ve dini tam bir þirk dini haline getirdi ...

Yahudilikse ‘‘bir ýrkýn üstünlüðü’’ temeline oturtulmuþ, baþkalarýn (Musevi-Musa dininden) olmasý yasak ve merduttur. Çünkü tanrýlarý Yahova onlara evladlarým diyor; baþka milletlerin elinden dünyayý kurtarmayý emrediyor. Cihan devleti istiyor. Bunun içinde her yolu meþru kýlýyor:

Meselâ: Ýman-sistem ve uygulama olarak þu felaketlere bakýn:



Özetle:

1. (Ýbrahin Yahova'yla görüþtügöz kırpma Sonra Rab sarayý ziyaret edip icra eyledi. Sara gebe kaldý. Bir oðul doðurdu. (Kitab-ý Mukaddes. Yani Tevrat; Tekvin 21/1)

2. Yakub (Ýsrail) Yahova ile görüþtü. Hatta onunla güreþti, yahova’yý yendi. (Tekvin; 25/29)

3. Yakub ‘‘topuk tutan’’ demektir. Ana karnýnda ikiz kýz kardeþinin topuðunu tutmuþ!.. (Tesniye; 21/12,17)

4. Yakub, kendi teyzesinden intikam almak için, teyzesinin kýzý ve sürülerinin en iyilerini alýp kaçmýþtýr. (Tekvin; 26,27,28,29)

5. Musa kavmine diyor... Çünkü Allah’ýn Rab yiyip bitiren bir ateþtir. Kýskanç bir tanrýdýr. (Tesniye; 4,24) [Yahudi anlayýþýnda her þey maddidir. Cennet bu dünyadadýr.]

6. Rabbin diyor, sana miras býraktýðým bu kavimlerin þehirlerinde hiçbir canlýyý sað býrakmayacaksýn. Onlarý tamamen telef edeceksin. (Tesniye; 20/16)

7. Hiçbir leþ yemeyeceksin, onu kapýlarda olan garibe veresin. Yahut ecnebiye satasýn. (Tesniye; 14/21)

8. [Hz. Yusuf’u Kur’an’daki üstün ahlakýný Tevrat nasýl tersyüz yapýyor ve onu hiyle-kâr bir Yahudi tüccarý gibi anlatýyor.] (Tekvin; 43/32 ve 47)



Yedi yýllýk bollukta zahireyi toplattýðý zahireyi önce halka parayla sattýrýyor. (Firavna böyle akýl veriyor) Paralar bitince, hayvanlarý karþýlýðý, o da bitince arazileri karþýlýðý, onlar da bitince canlarý yani hürriyet ve kiþilikler... Yani herkes, Firavnýn kölesi (parayla aldýðý köle) oluyor... Ve tabii Firavn da tanrýlýðýný ilan ediyor... Ýþte Tevrat’ýn hali bu.


Yahova emir veriyor, Mýsýr çýkýþýnda:

‘‘... her kadýn komþusundan ve misafirlerinden altýn gümüþ, giyecek... emanet alacak ve geri vermiyeceksiniz. (Huruç; 3/21,22)

‘‘... Musa’nýn sözüne göre... Ýsrailoðullarý Mýsýrlýlarý soydular. (Huruç; 12/35)



9. Zinayý ilk icat eden Ýsraildir. (Tekvin; 49/4)

‘‘Nuh sarhoþ olmuþ uyurken, oðlu kendisine tecavüz etti...’’ (Tekvin; 9/20-25)

‘‘Davud, Urya’nýn karýsý ile zina etti. Yahova ona kýzýnca saklandý. Davud’un oðlu Apþalom da babasý (Davud’un) on karýsýný dama çýkarýp hepsiyle zina etti...’’ (Samuel; 11-12/11, Samuel; 16/22)

Süleyman Peygamberin de yüzlerce karýsý ve yüzlerce cariyesi olduðu; karýlarýnýn etkisinde kalarak, onlarýn dinine girdiði ve putlara ibadet ettiði de yazýlý olan Tevrat’ýn þu hâli Kitab-ý Mukaddes midir? kirletilmiþ anlamýna (K.Mülevves) mi?



10.Bir de efsanelerle dolu Ýncili ekle! Bunlarýn baðlýlarýyla din tartýþmasý yap ey diyaloðcu Molla bozuntusu !...


(Toplumlar arasý diyalogtan bahsedilebilir ama dinler arasý diyalogdan asla!!!)
Gönderen: 19.12.2005 - 10:14
Bu Mesaji Bildir   severmisin üyenin diger mesajlarini ara severmisin üyenin Profiline bak severmisin üyeye özel mesaj gönder severmisin üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
aybars77 su an offline aybars77  
Dikkatli bir şeklide,,,
264 Mesaj -
...bakan bir göz diyaloðun masal olduðunu ve bu faaliyetlerin bütün dünyayý Hristiyanlaþtýrmak için yapýlan misyonerlik faaliyeti olduðunu görür ve tesbit eder.
Bakýnýz Hakikat Dergisinde bu konu ne güzel bir þekilde açýklanmaktadýr.


--PARÇALANIP AYRILIÐA DÜÞENLER GÝBÝ OLMAYIN!--(Âl-i imrân: 105)
--Müminler Ancak Kardeþtirler. Öyleyse Kardeþlerinizin Arasýný Düzeltin ve Allahtan Korkun ki, Size Merhamet Edilsin.--
(Hucurât: 10)
--Ruhum Kudret Elinde Bulunan Allaha Yemin Ederim ki, Ýman Etmedikçe Cennete Giremezsiniz. Birbirinizi Sevmedikçe de Hakkýyla Ýman Etmiþ Olamazsýnýz.--
(Hadis-i þerif, Müslim)
--Bir Mümin Diðer Bir Mümin Ýçin Birbirine Kenetlenen Tuðlalar Gibidir. Birbirinden Kuvvet Alýr.--
(Hadis-i þerif, Münavîgöz kırpma
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimizden rivayet edilen bir Hadis-i þerifte Cenâb-ý Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz þöyle buyuruyorlar:
--Allahýn öyle kullarý vardýr ki, ne peygamber ne de þehid olmadýklarý halde, peygamberler ve þehîdler o kimselerin Allah indindeki derecelerine gýpta edecekler. Bunlar, aralarýnda ne akrabalýk ne de mal menfaati olmadýðý halde, birbirlerini sýrf Allah rýzâsý için seven kimselerdir.
And olsun ki, kýyamet gününde bunlarýn yüzleri nûr saçacak, bütün vücudlarý da nur içinde olacak. Herkes korktuðu zaman onlar korku yüzü görmeyecek, herkes kederlendiði vakit onlarýn gönlüne hüzün girmeyecek.-- (Ebu Dâvud)

Fitne, Fesad ve Bölücülük Memleketimizi Sardý:
Allah-u Teâlâ birliði-beraberliði emrettiði, müslümanlarýn kardeþ olduðunu beyan buyurduðu halde dinde bölücülük, vatanda bölücülük, kavmiyetçilik fitneleri ortalýðý sardý. Bu fitne ve bölücülükler memleketimize çok büyük zararlar veriyor, küffarýn ekmeðine yað sürüyor.
--Allaha ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekiþmeyin. Sonra korku ile zaafa düþersiniz ve kuvvetiniz elden gider.-- (Enfâl: 46)
Küffar sinsice zehrini zerkediyor. Bazý aymazlar ise küffarla iþbirliði yapmakta bir beis görmüyor. Küffarýn vatandaþý olmuþ, oradan beslenir ama gelip vatanýmýza sahip çýkýyor görünür. Bu mu müslüman? Memleketimizi bu küffarýn ajanlarýna mý teslim edeceðiz? Küffarýn müslüman memleketlerine nüfuz etmesine yardým mý edeceðiz? Asla! Zaten yüzyýllardýr bu necip milletle uðraþýyorlar. Allahýmýz muhafaza etsin.

Ýslâm Dini Birliði Emreder:
Kuran-ý kerimde müslümanlarýn birlik ve tesanüd içinde olmalarýný, parçalanýp ayrýlýða düþmemelerini emreden, ayrýlýðýn ve ayrýlýk yapanlarýn Ýslâma ve müslümanlara büyük zararlar verdiðini beyan eden birçok Âyet-i kerimeler mevcuttur:
--Ey iman edenler! Allahtan nasýl korkmak lâzýmsa öylece korkun. Sakýn siz müslüman olmaktan baþka bir sýfatla can vermeyin.
Hepiniz topluca sýmsýký Allahýn ipine sarýlýn, parçalanýp ayrýlmayýn. Allahýn size olan nimetini hatýrlayýn.
Hani siz birbirinize düþman idiniz. Allah gönüllerinizi birleþtirmiþ ve Onun nimeti sayesinde kardeþler olmuþtunuz.
Siz bir ateþ çukurunun tam kenarýnda iken, oradan da sizi O kurtarmýþtý.
Ýþte Allah, doðru yolu bulasýnýz diye size âyetlerini böyle açýklýyor.-- (Âl-i imrân: 102-103)
Bu Âyet-i kerimeler Ashâb-ý kiramýn câhiliye devrindeki durumlarý ile, iman þerefiyle müþerref olduktan sonra kazanmýþ olduklarý saâdeti beyan buyurmaktadýr. Bu büyük nimet kýyamete kadar, kendisini Allahýn dinine teslim eden her müslüman için de aynýdýr. Gerçekten de bu nimet, hatýrlanmasý ve þükredilmesi gereken büyük bir nimettir.
Ýmanla, basiretle tetkik edildiði zaman görülecektir ki bu husus çok mühimdir ve her müslümanýn imanýný korumasý için bu durumu daima göz önünde bulundurmasý gerekmektedir.
Ýslâm dini kardeþlik dinidir. Birlik, beraberlik, kardeþlik, huzur ve medeniyetin temelidir. Bugün yaþanan ayrýlýklar, terör ve fitneler Ýslâm dininden uzaklaþmamýzdan, dinde ve vatanda bölücülük yapýlmasýndan kaynaklanmaktadýr.
--Ey iman edenler! Hep birden tam bir teslimiyetle Ýslâmýn sulh ve selâmetine girin. Þeytanýn adýmlarýna uymayýn. Çünkü o sizin apaçýk düþmanýnýzdýr.-- (Bakara: 208)
Ýslâm dini gönüllere huzur, kalplere þifadýr. Gönüllerdeki fitne ve fesadý yok eder, insanlarý kardeþ yapar. Zira Allah-u Teâlâ fitne ve fesadý sevmez. Bunun en büyük delili Resulullah Aleyhisselâmýn gönderildiði asýr ve toplumda çok kýsa zamanda yaþanan muazzam inkiþaftýr.
Öyle bir inkiþaf ki, nur kaynaðý Muhammedî güneþ, karanlýk ufuklarý aydýnlattý, hayata gençlik getirdi. Býçak býçaða gelmiþ, birbirlerinin kanýna susamýþ, vahþî hayvanlar gibi daðýlmýþ, kabileler halinde ilkel bir hayat yaþayan Araplar, birleþip tek bir vücud haline geldiler. Ýman þerefi ile müþerref, Kuran nûru ile münevver oldular. Cahili âlim oldu, harpçisi sulhsever oldu. Fitne fesad deryasýnda yüzenler salâha erdi. Müfsidler muslih, bozguncular ýslah oldu. Yol kesenler yol gösterici oldu. Kin ve düþmanlýklarý sevgi ve dostluða, bedevîlikleri medenîliðe inkýlâb etti. Öyle bir medeniyet ki, bütün bir dünyaya, günümüz insanlýðýna ýþýk tutan bir medeniyet!.. Medeniyet yüzü görmemiþ, devlet nedir, düzen nedir yaþamamýþ bir toplum kýsa zamanda koskaca bir medeniyet haline geldi.
Bu inkýlap Resulullah Aleyhisselâmýn çok aþikâr bir mucizesi, Ýslâmýn mükemmelliðinin büyük bir delilidir.
--Onlarýn gönüllerini birleþtiren Allahtýr. Eðer sen yeryüzünde bulunan her þeyi verseydin, yine onlarýn gönüllerini birleþtiremezdin. Fakat Allah onlarýn aralarýný bulup kaynaþtýrdý. Çünkü O Azizdir, hüküm ve hikmet sahibidir.-- (Enfâl: 63)
Bugünkü fitne ve fesadýn en büyük ilacý yine Resulullah Aleyhisselâmýn nuruna tabi olmak, Ýslâmýn kardeþlik dairesinde hemhal olmaktýr. Irkçýlýk ve bölücülük fitnesi içerisinde yakýp, yýkýp, öldürenler Allah-u Teâlânýn indinde çok büyük bir suç iþlemiþlerdir. Hem Ýslâma hem de vatana ihanetin cezasý çok büyüktür. Hem dünyada hem de ahirette..
--Hem sizden hem de kendi topluluklarýndan emin olmak isteyen baþkalarýný da bulacaksýnýz. Bunlar her ne zaman fitneye götürülseler, fitnenin içine baþaþaðý atýlýrlar. Eðer onlar sizden uzak durmazlar, sulh iþini size býrakýp ellerini çekmezlerse, onlarý yakalayýn, bulduðunuz yerde öldürün. Ýþte öylelerine karþý size apaçýk yetki verdik.-- (Nisâ: 91)

Birlik ve Beraberlik Ýslâmýn Meyvesi
Hazret-i Allahýn Nimetidir:
Kavmiyetçilik ve kabilecilik fitnesi bütün bir Arabistaný iþgal etmiþ olduðu gibi, Medineli Evs ve Hazreç kabileleri de birbirine hasým durumda idi. Bu iki kabile arasýnda câhiliye devrinde birçok savaþlar yapýlmýþ ve kötülüðü devam ettiren iþler meydana gelmiþti. Resulullah Aleyhisselâmýn teþrifi ve Ýslâm dininin nuru ile Allah-u Teâlâ bütün bunlarý lütuf ve keremi ile kaldýrmýþ, yerini huzur ve sükûn almýþtý.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz, Kudüs halkýna verdiði emannamenin hutbesinde Hazret-i Allahýn bu nimetini ikrar ederek þükrünü þöyle dile getirmiþti:
--Hamd olsun O Allaha ki, bizi Ýslâm dini ile aziz etti. Ýman ile þereflendirdi. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- hürmetine bizi rahmetine nâil kýldý. Dalâletten kurtardý. Daðýnýk iken onun sayesinde bir araya getirdi. Kalplerimizi birbirine ýsýndýrdý. Düþmanlarýmýza karþý muzaffer kýldý. Memleketler ihsan etti. Bizi seviþen kardeþler hâline getirdi.
Ey Allahýn kullarý! Bu nimetlerden dolayý Allaha hamd ve senâ ediniz.-- (Baþbakanlýk Osmanlý Arþivi, K. D., --Kamâme Defteri--, nr.:8)
Ýþte bu ilâhi lütfu idrak edenler böyle söylemiþtir ve bununla övünmüþlerdir. Bu bir þükürdür.

--Siz beþeriyet için meydana çýkarýlmýþ en hayýrlý bir ümmetsiniz. Ýyiliði emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalýþýrsýnýz ve Allaha inanýrsýnýz.-- (Âl-i imrân: 110)
Bu þerefe nâil olmak mý hayýrlýdýr, yoksa dini dünyaya satýp ebedî hüsrana uðramak mý hayýrlýdýr?
Ýþte biz bu Âyet-i kerimeye inandýk, iman ettik ve bu yolda bulunmaya gayret ediyoruz.
Diðer bir Âyet-i kerimesinde ise þöyle buyurur:
--Ýçinizden, insanlarý hayra çaðýracak, iyiliði emredecek, kötülükten alýkoyacak bir topluluk bulunsun. Ýþte onlar kurtuluþa erenlerdir.-- (Âl-i imrân: 104)
Allah-u Teâlâ bunlardan râzý olmuþtur. Ebedî saâdetine nâil ve dahil ettiði kimselerin de yalnýz bunlar olduðunu bize bildiriyor.
Böyle bir saâdet-i ilâhîye nail olmak mý daha hayýrlýdýr, yoksa esfel-i sâfîlinde bulunmak mý?

Küffarý Hoþ Görenler
Bölücülere ve Dýþ Düþmana
Zemin Hazýrlýyorlar:
Gerek tertip edilen --Küfrü Hoþ Görü Toplantýlarý--, gerekse AB adý altýnda yapýlanlar, küffarýn memleketimizde dilediði gibi at koþturmasýna zemin hazýrladýðý gibi, halkýmýzýn zihninde de kararsýzlýk husule getirmektedir. Verilen tavizler içeride huzursuzluða, asayiþsizliðe sebep oldu. Hýrsýzlýk, arsýzlýk, gasp, soygun, cinayet, terör, fuhuþ, kumar, uyuþturucu aldý baþýný gidiyor, önü alýnamýyor. Ýnsanî ve ahlâkî bir çöküntü yaþanýyor.
Halkýmýza küffarý hoþ gösterenler, --Küffarý dinlemeyin, ayrýlýk yapmayýn, biz birbimizle birlik olalým.-- deme hakkýna sahip deðildir. Bilakis bu hareketleri bu bölücülüklere fýrsat vermiþ, küffarýn zehrini akýtmasýna zemin hazýrlamýþtýr.
Defaatle dergilerimizde neþrettik. Birlik müslümanlar arasýnda olur. Küffar birliði diye tutturanlar, küffarýn oyununa alet olup zokayý yutanlar bu yaþananlarýn müsebbiblerindendir. Fitne ehli, bölücü terör bu rahatlýktan, bu basiretsizlikten fýrsat bulmaktadýr.
Düþmanlarýmýz boþ durmuyor. Bu milletin kardeþlik, uhuvvet duygularýný köreltmeye, bölüp, parçalayýp yutmaya gayret ediyor. Asla fýrsat vermeyelim. Silah ile bu vataný zaptedemeyenler, içeriden yýkmaya çalýþýyor. Aman uyanýk olalým!
Birlik içinde, dirlik içinde olalým. Ýslâm kardeþliðinin her þeyin fevkinde ve üstünde olduðunu asla unutmayalým. Dinimizin ve vatanýmýzýn düþmanlarýnýn oyununa gelmeyelim. Bu oyunu daha evvel tarihte oynayanlar yine sahneye koymaya çalýþýyorlar.
--Sen onlarýn dinlerine uymadýkça ne yahudiler ne de hýristiyanlar aslâ senden hoþnut olmazlar.-- (Bakara: 120)
--Onlar düþmandýrlar, onun için (kendilerine emniyet etme) onlardan sakýn. Allah kahretsin onlarý!-- (Münâfikun: 4)
--Ýçlerinden pek azý hariç, onlardan daima hâinlik görürsün.-- (Mâide: 13)
--Onlar yeryüzünde durmadan fesat çýkarmaya koþarlar.-- (Mâide: 64)

Müslümanlar Yekvücud Olmalýdýrlar:
Ýslâm dini kardeþlik dinidir. Bize Hakktan bir nûr gelmiþtir. Bu nûr Kuran-ý kerimdir. Bize kardeþliði, tesanüdü emreder:
--Müminler ancak kardeþtirler.-- (Hucurât: 10)
--Ýyilik ve takvâ üzerine yardýmlaþýnýz, kötülük ve düþmanlýk üzerine yardýmlaþmayýnýz.-- (Mâide: 2)
O halde Allah-u Teâlâ muhakkak iyilikte birleþmeyi emir buyururken, bizim Allah ve Resulünde birleþmemiz mi daha hayýrlýdýr, yoksa paramparça olmamýz mý? --Elbette birliktir.-- diyeceksiniz.
O hâlde sizi Allah ve Resulüne dâvet ediyoruz. Ýç ve dýþ düþmanlarýmýza karþý koyabilmemiz için.
Zira devlet ittifaktan, devletsizlik ise nifaktan doðar.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i þeriflerinde:
--Bir mümin diðer mümin kardeþi için birbirine kenetlenen tuðlalar gibidir, birbirinden kuvvet alýr.-- buyuruyorlar. (Münâvîgöz kırpma
Müslümanlar ana-baba bir kardeþ gibidirler. Aralarýndaki kardeþlik ebedî olup, âhirette de devam eder. Þu halde kardeþlik icraatýný yapmamýz lâzýmdýr. Mümin kardeþlerini Allah için seven, onlarýn dertleri ile dertlenen kimselerden Allah râzý olur. Onlara akla-hayale gelmeyen dereceler verir.
Kardeþlik dini deyip isimde kalýrsa mânâsýna nüfuz etmemiþ oluruz. Bu ayrýlýklar nefsimizin hamlýðýndan, tekâmül edemeyiþimizden, ihlâsa varamadýðýmýzdan ileri geliyor. Bu sebeple ne kadar kayýplara uðradýðýmýzýn hiç farkýnda deðiliz.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimizden rivayet edilen bir Hadis-i þerifte Cenâb-ý Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz þöyle buyuruyorlar:
--Allahýn öyle kullarý vardýr ki, ne peygamber ne de þehid olmadýklarý halde, peygamberler ve þehîdler o kimselerin Allah indindeki derecelerine gýpta edecekler. Bunlar, aralarýnda ne akrabalýk ne de mal menfaati olmadýðý halde, birbirlerini sýrf Allah rýzâsý için seven kimselerdir.
And olsun ki, kýyamet gününde bunlarýn yüzleri nûr saçacak, bütün vücudlarý da nur içinde olacak. Herkes korktuðu zaman onlar korku yüzü görmeyecek, herkes kederlendiði vakit onlarýn gönlüne hüzün girmeyecek.-- (Ebu Dâvud)

Ýslâm Nuru Gönülleri Kaynaþtýrmýþ,
Görülmemiþ Bir Medeniyet Ýnkiþaf Etmiþtir:
Muhammed Aleyhisselâmýn âlemlere rahmet ve --Sirâc-ý münîr-- olarak gönderildiði milâdî altýncý asýrda Arabistanda büyük bir cehâlet ve dalâlet, karýþýklýk ve huzursuzluk hüküm sürüyordu. Vahþet, kin, buðz ve düþmanlýk son haddini bulmuþtu. Dünyanýn üzerini kara bulutlar kaplamýþtý.
Arabistan halký çok çeþitli aþiret ve kabilelere ayrýlmýþ bulunuyorlardý. Bir hükümdara baþ eðip itaat ederek toplu bir millet haline gelememiþler, esaslý bir devlet kuramamýþlardý. Hâl ve ahvallerini düzeltmeye yetecek ilâhî bir kanun o gün için mevcut deðildi. Geleceklerini emniyete alabilecek kanunlarý da yoktu. Kabileler arasýnda kan dâvâlarý yüzünden iç harplerin ardý arkasý kesilmek bilmezdi. Birbirleri ile uðraþmaktan baþka iþleri yoktu. Devamlý olarak düþmanlýk ve çapulculuk yaparlar, erkekleri öldürüp, çocuklarý ve kadýnlarý esir ederlerdi. Kýz çocuklarýný diri diri gömecek derecede vahþet gösteren ve bundan acý bile duymayan âileler vardý.
Âyet-i kerimede þöyle buyuruluyor:
--Halbuki onlar daha önceden apaçýk bir sapýklýk içinde idiler.-- (Cumâ: 2)
Bütün bunlarýn yanýnda fakr-u zaruret içinde kývranmakta ve ciðerleri kan aðlamakta idi. Açlýktan hurma çekirdeklerini dövüp yerlerdi. Ölü hayvanlarýn etlerini bile yemek mecburiyetinde kalýrlardý.
Aralarýnda okur-yazar olan kimseler hemen hemen yok gibi idi. Putlara heykellere tapýyorlardý. Mekke, putperestliðin merkezi haline gelmiþti. Kâbe-i muazzamanýn içinde üçyüzaltmýþ kadar put vardý. Arabistana yahudilik, hýristiyanlýk ve ateþperestlik gibi dinler de girmiþti.
Yalnýz Araplar deðil, insanlýk âlemi maddî ve mânevî ýzdýraplar içinde olup, bütün dünya zulüm, istibdat, cehalet ve sefalet içinde inliyordu.
Ne zaman ki Ýslâm geldi, aralarýndaki bu vahþet ortadan kalktý. Yerini, kaynaþma, sevgi ve baðlýlýk aldý. Emsalsiz bir kardeþlik hâkim oldu. Büyük bir ittifak husule geldi. O imanýn, o birlik ve beraberliðin verdiði heyecanla, kýsa zamanda Ýslâmiyeti çok uzaklara kadar yaydýlar. Gittikleri yerlere huzur, saâdet ve adâlet götürdüler. Gönülleri ve bünyeleri ile birlikte, büyük bir teslimiyet dairesine girdiler.
Allah-u Teâlâ ilâhî bir gaye uðrunda birleþen bu bahtiyar kullarýný Kuran-ý keriminde meth-ü senâ etmektedir:
--Onlarýn gönüllerini birleþtiren Allahtýr. Eðer sen yeryüzünde bulunan her þeyi verseydin, yine onlarýn gönüllerini birleþtiremezdin. Fakat Allah onlarýn aralarýný bulup kaynaþtýrdý. Çünkü O Azîzdir, hüküm ve hikmet sahibidir.-- (Enfâl: 63)
Diyarlarý deðiþmemiþken, onlar birden nasýl deðiþtiler? O ümmî peygamber onlara öyle bir ruh nefhetti ki, hiçbir þey ellerinden gelmeyen kimseler, baþtan baþa deðiþerek memleket idare eder oldular. Siyaset sahasýnda dünyada hiç esâmesi bile okunmayan çöl Araplarý, cihanda misli görülmemiþ bir izzetle ve þerefle, faziletli, azametli, þevketli idareler kurmaya muvaffak ve mübeþþer oldular.
O Nûrun etrafýnda birleþip toplanmalarý sayesinde, o imanýn, o birlik ve beraberliðin verdiði heyecanla, kýsa zamanda Ýslâmiyeti çok uzaklara kadar yaydýlar. Allahýn yüce adýný yükselttiler. Gittikleri yerlere huzur ve saadet götürdüler. Adaletin temelini tesis ederek medeniyet nûrlarýný yaygýnlaþtýrdýlar. Öyle ki, azamet ve kudreti herkesçe bilinen Ýran ve Rum devletlerini bütün þevketine raðmen kýsa bir müddet içinde yerle bir ettiler. Cihanýn þarkýna ve garbýna hakim olarak, beþeriyeti uyandýrmaya, gönülleri nurlandýrmaya gayret ettiler. Hakktan hakikatten, fazilet üzerine kurulmuþ bir medeniyetten haberdar etmeye çalýþtýlar. Muvaffakiyetten muvaffakiyete nâil olup durdular.
--Siz beþeriyet için meydana çýkarýlmýþ en hayýrlý bir ümmetsiniz.-- (Âl-i imrân: 110)
Âyet-i kerimesinin muhatabý oldular.
Ölmüþ kalpler canlandý, basîretler açýldý, kýrýlmýþ ve kopmuþ olan ilâhî baðlar yeniden baðlandý. Bütün bunlara o Nûr vesile oldu.
Bütün insanlýk bugün hâlâ o temiz, asil ve ulvî kardeþliðin hasretini çekmektedir.
Ýslâm milletinin bugünkü âkýbetinden kurtulmasý, tekrar eski þevketine kavuþabilmesi Hazret-i Allahýn emir ve yasaklarýna boyun eðip, Cenâb-ý Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin Sünnet-i seniyyesine sýmsýký sarýlmakla mümkün olacaktýr.
Çünkü devlet ittifaktan doðar, devletsizlik ise nifaktan..
Müslümanlarýn fýrkalara ayrýlmasý, senlik-benlik yüzünden ihtilâf ve tefrikaya düþmeleri, Ýslâmýn özüne ve izzetine, þevket ve satvetine halel getirdiði, kardeþlik baðlarýný kopardýðý, güçlerini parçalayýp zayýf düþürdüðü için þiddetle yasaklanmýþtýr.
Allah-u Teâlânýn apaçýk emirleri karþýsýnda bir müslümanýn, bölücülükten þiddetle kaçýnmasý lâzýmdýr. Tefrikanýn, bölücülüðün Ýslâmda yeri yoktur.
Âyet-i kerimede:
--Dine baðlý kalýn ve dinde ayrýlýða düþmeyin.-- buyuruluyor. (Þûrâ: 13)
Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerimesinde de ayrýlýk yapmanýn cezasýnýn çok aðýr olduðunu beyan buyurmaktadýr:
--Kendilerine apaçýk deliller geldikten sonra parçalanýp ayrýlýða düþenler gibi olmayýn! Onlar için kýyamet günü büyük bir azap vardýr.-- (Âl-i imrân: 105)
Bu ayrýlýklar nefsimizin hamlýðýndan, tekâmül edemeyiþimizden, ihlâsa varamadýðýmýzdan ileri geliyor. Bu sebeple ne kadar kayýplara uðradýðýmýzýn hiç farkýnda deðiliz.
Âyet-i kerimede:
--Hepiniz topluca, sýmsýký Allahýn ipine sarýlýn, parçalanýp ayrýlmayýn.-- buyuruluyor. (Âl-i imrân: 103)
Emr-i Ýlâhî çiðnendiði için, dinde ayrýlýk yapmanýn mesuliyeti, suç ve cezasý o kadar aðýrdýr ki, Allah-u Teâlâ azaplarýn tehirini âhirete býrakmamýþ olsa idi, bölücülük yapanlarýn, tefrikaya sapanlarýn cezalarýný dünyada vererek onlarý hemen yok ederdi.
Âyet-i kerimelerde þöyle buyuruluyor:
--Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrýlýða düþtüler.
Eðer belirli bir süre için Rabbinin verilmiþ bir sözü olmasaydý, aralarýnda hemen hükmedilerek iþ bitirilmiþ olurdu.-- (Þûrâ: 14)
Görülüyor ki Hazret-i Allah birleþmeyi emrediyor, bölücülüðü de þiddetle yasak ediyor. Ýslâmda hizmet gerek, bölücülük deðil.
Din adýna yapýlan her bölünme Ýslâm dininde bir ihanettir, bir zulümdür. Bölücüler rücû etmedikleri takdirde, çok þiddetli bir azabla kendilerine yazýk etmiþ olurlar.
Âyet-i kerimede:
--Aralarýnda çýkan gruplar birbirleriyle ayrýlýða düþtüler. Acýklý bir günün azabý karþýsýnda vay o zulmedenlerin hâline!-- buyuruluyor. (Zuhruf: 65)
Allah-u Teâlânýn beyaný budur.
Kitabýmýz birdir, o halde Allah ve Resulünde birleþmemiz gerekiyor. Bu da hiç bir zaman madde, menfaat, önderlik, liderlik istememek þartýyla gerçekleþir.
En üstün meziyet, Ýslâmda emrolunduðu gibi hizmet, müslümaným demek en büyük þereftir.
--Ýnsanlarý Allaha çaðýran, kendisi de salih amel iþleyen ve Doðrusu ben müslümanlardaným! diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?-- (Fussilet: 33)

--Kendisine apaçýk deliller geldikten sonra, parçalanýp ayrýlýða düþenler gibi olmayýn. Onlar için kýyamet günü büyük azap vardýr.-- (Âl-i imrân: 105)
Bu Âyet-i kerimede Allah ve Resulünün yolundan giden fýrkaya hitap ediliyor. Yani --Siz de o kayanlar gibi olmayýn, onlar için pek acýklý bir azap hazýrladým, siz de kayarsanýz bu felâkete uðrarsýnýz.-- diye o bir fýrkayý ikaz ediyor Hazret-i Allah.
Diðer bir Âyet-i kerimesinde ise:
--Ýnandýktan sonra yoldan çýkmýþ olmak ne kötü bir addýr! Kim de tevbe etmezse iþte onlar zâlimlerdir.-- buyuruyor. (Hucurât: 11)
Zâlimler güruhundan olmamamýz için Hazret-i Allahta birleþmemiz, yekvücud hâlinde olmamýz icabediyor.
Her kim ki bu emr-i ilâhiyi dinlemeyip yoldan saparsa, artýk onun Hazret-i Allah ve Resulü ile ne ilgisi olur? Hiçbir ilgisi kalmaz.
Bir Âyet-i kerimede þöyle buyuruluyor:
--Ýþte böyle. Ýnkâra sapanlar bâtýla uydular, iman edenler ise Rabblerinden gelen hakka uydular.-- (Muhammed: 3)
Hakka uymak, Hakk ehline uymakla mümkün olur. Çünkü onlar hakký gerçekleþtirmekte ve ona yol göstermekte peygamberlerin vârisleridirler.
Hakk ehline uyan hakikati bulmuþ ve hidayete ermiþtir, bâtýl ehline uyan da sapmýþtýr.

--Müminler ancak kardeþtirler. Öyleyse kardeþlerinizin arasýný düzeltin ve Allahtan korkun ki, size merhamet edilsin.-- (Hucurât: 10)
Âyet-i kerimesinden anlaþýlýyor ki insanlar fâni hayatlarýnýn sebebi olan bir babaya baðlý olduklarý gibi, müminler de ebedî hayatlarýný temin eden bir imana mensupturlar. Bütün müslümanlar bir âilenin fertleri gibidirler.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i þeriflerinde buyururlar ki:
--Ruhum kudret elinde bulunan Allaha yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de hakkýyla iman etmiþ olamazsýnýz.-- (Müslim)
Allah-u Teâlâ müminler arasýndaki birliði temin edecek olan âmillerden bahsederken Âyet-i kerimesinde ihtilafa düþmemelerini emir ve tavsiye etmektedir:
--Siz gerçekten inanýyorsanýz Allahtan korkun, aranýzý düzeltin, Allaha ve Peygamberine itaat edin.-- (Enfâl: 1)
Müminlerin birleþmeleri, her hususta yardýmlaþmalarý farz-ý ayýn hükmündedir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde:
--Kendisinin adýný öne sürerek birbirinizden dilekte bulunduðunuz Allahtan korkun ve akrabalýk baðlarýný kesmekten sakýnýn.-- buyuruyor. (Nisâ: 1)
Fâni olan kan kardeþliðinden ibaret olan akrabalýk alâkasýnýn kesilmesi bu kadar þiddetle yasaklanýrsa, artýk ebedî ve sermedî olan din kardeþliði baðlarýnýn koparýlmasýnýn ne derece günah olduðu kendiliðinden anlaþýlmýþ olur. Zira geçici dünya hayatýna mahsus olan akrabalýða nisbetle ebedî olan ahirete ait din kardeþliði pek tabiidir ki daha mühim ve daha kýymetlidir.
Bir müslüman vefat ettiði zaman, kâfir olan kardeþinden baþka kimsesi yoksa, mirasý müslümanlara kalýr.
Nuh Aleyhisselâmýn oðlu inanmayanlarla beraber suda boðulmuþtu.
--Yâ Rabbi! Oðlum benim ehlimdendir, sen benim ehlimi kurtarmayý vâdetmiþtin!-- diye münacaatta bulunduðu zaman Allah-u Teâlâ:
--Ey Nuh! O senin ehlinden deðildir. Çünkü o kötü bir iþ iþlemiþti.-- buyurdu. (Hûd: 46)
Ýnsana kendi evladýndan daha yakýn hiç kimse olmadýðýna göre, Âyet-i kerimeden anlaþýlýyor ki, hakiki yakýnlýk iman yakýnlýðýdýr.
Bu hakikat þu Âyet-i kerimede daha þümullü olarak beyan buyurulmaktadýr:
--Allaha ve ahiret gününe inanan bir milletin, babalarý, oðullarý, kardeþleri veya akrabalarý da olsa, Allaha ve Peygamberine muhalefet eden kimselere sevgi beslediklerini göremezsin.-- (Mücâdele: 22)
Gerçek iman budur.
Görülüyor ki Âyet-i kerime, iman yakýnlýðý olmayan akrabalýklarý kökünden yýkmýþ oluyor.
Diðer bir Âyet-i kerimede ise þöyle buyuruluyor:
--Ey iman edenler! Eðer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarýnýzý ve kardeþlerinizi dost edinmeyin. Sizden kim onlarý dost edinirse, iþte onlar zâlimlerdir.-- (Tevbe: 23)
Bunun gibi küffar milletlerini Ýslâm milletine tercih edenler de böyledir. Küffarýn yaðlý kemiði için onlarý dost edinen Ýslâmýn yýkýlmasýna hizmet etmiþ olduðu gibi, kim ki onlarla herhangi bir dostluk kurarsa o da onlardandýr.

Allah-u Teâlâ Ýslâm dininde kimlerin kardeþ olduklarýný beyan buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor:
--Eðer tevbe ederler, namazý kýlarlar ve zekâtý verirlerse artýk onlar dinde sizin kardeþlerinizdir. Bilen bir kavme biz âyetlerimizi böyle uzun uzadýya açýklýyoruz.-- (Tevbe: 11)
Allah-u Teâlâ imanla küfrü kesinlikle ayýrdettiði halde bu emirleri kaldýrmaya kalkan, iman ile küfrü karýþtýrmaya gayret eden kimse, Allah-u Teâlânýn hükmünü hükümsüz hale getirmeye çalýþtýðý için küfre kaymýþtýr.
Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerimesinde, müminlerin kimleri sevip kimlerle dost olacaklarýný beyan buyurmaktadýr:
--Sizin yegâne dostunuz Allahtýr, Onun Peygamberidir ve Allahýn emirlerine boyun eðerek namaz kýlan, zekât veren müminlerdir.-- (Mâide: 55)
Allaha, Peygambere ve müminlere dost olmak, bu dostluðun dýþýndakileri terketmekle mümkündür.
Þu Âyet-i kerimede ise iman dostluðunun mahiyeti ve hakikati beþeriyete ilân edilmektedir:
--Mümin erkekler ve mümin kadýnlar birbirlerinin velileri (dostlarý ve yardýmcýlarýdýrlar). Onlar iyiliði emreder, kötülükten menederler. Namazý dosdoðru kýlarlar, zekâtý verirler. Allaha ve Peygamberine itaat ederler.
Ýþte Allah onlara rahmet edecektir. Þüphesiz ki Allah Azizdir, hüküm ve hikmet sahibidir.-- (Tevbe: 71)
Müminler birbirlerinin dostlarý ve yardýmcýlarýdýrlar. Birbirlerine yardým eder ve desteklerler. Ýnsanlara Allah-u Teâlânýn râzý olacaðý her türlü iyiliði ve güzelliði emrederler. Kötülükten nehyederler. Tefrika çýkarmaz, fitne ve fesadý sevmezler.
Ýslâm kardeþliði ebedidir, ahirette de devam eder.
Âyet-i kerimede:
--Dostlar o gün birbirine düþmandýr, takvâ sahipleri müstesnâ.-- buyuruluyor. (Zuhruf: 67)
Onlar orada da dostturlar.

--Cenâb-ý Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir gün yere bir çizgi çizerek: --Bu Allah yoludur.-- buyurdular. Yine bu çizginin saðýna ve soluna baþka çizgiler çizdikten sonra: --Bunlar da yollardýr, bu yollarýn her birisinde insanlarý o yola çaðýran birer þeytan bulunur.-- buyurdular ve:
--Ýþte bu benim dosdoðru yolumdur, siz ona uyunuz. Baþkaca yollara gidip de onlar sizi Allahýn yolundan ayýrmasýn.-- (Enâm: 153)
Âyet-i kerimesini okudular.-- (Dârimî-Sünen)
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ- buyurur ki:
--Allah-u Teâlâ bu Âyet-i kerime ile müminlerin tek bir cemaat olmasýný emrediyor, ayrýlýklarý, gruplaþmalarý yasaklýyor ve geçmiþ milletlerin bir çoðunun bölünüp parçalanma yüzünden yýkýlýp yok olduklarýný haber veriyor.--
Devlet ittifaktan doðar, devletsizlik ise nifaktan.
Allah-u Teâlâ bu Âyet-i kerimesinde kendi yolunu tek olarak zikretmiþtir. Zira hak birdir. Þeytanýn dâvet ettiði yollarýn ise çok olduðunu beyan buyurmuþtur.
Nitekim diðer bir Âyet-i kerimesinde þöyle buyuruyor:
--Allah iman edenlerin dostudur. Onlarý KARANLIKLAR dan kurtarýp NÛRa çýkarýr.
Ýnkâr edip kâfir olanlarýn dostlarý ise Tâðuttur. Onlarý NÛRdan alýp KARANLIKLARa götürür. Ýþte onlar cehennemliklerdir, orada ebedî kalacaklardýr.-- (Bakara: 257)
Kim ki Allah-u Teâlânýn: --Benim dosdoðru yolum.-- buyurduðu yolundan çýkarsa, ahirette de kaçýnýlmaz olarak cehenneme gidecektir. Çünkü Onun yolunun haricindeki bütün --Baþkaca yollar-- cehenneme çýkar. Bu da yetmiþiki fýrkanýn cehennemlik olduðunu gösterir.
Bir Âyet-i kerimesinde þöyle buyurur:
--Artýk bundan sonra sizden kim inkâr yolunu tutarsa, gerçekten o dosdoðru yoldan sapmýþ olur.-- (Mâide: 12)
Âyet-i kerimede geçen: --Dosdoðru yoldan sapmýþ-- olmanýn mânâsý: --Önce doðru yolu bulmuþken, sonra o bir yolu býrakmýþ ve helâk yollarýna girmiþtir.-- demektir.
Bir Âyet-i kerimede de þöyle buyuruluyor:
--Þüphesiz ki inkâr edip insanlarý Allah yolundan çevirenler, Hakktan çok uzak bir sapýklýkla saptýlar.-- (Nisâ: 167)
Ýþte gerçekten Ümmet-i Muhammedi sapýklýða ve þaþkýnlýða uðratmaya çalýþanlar da Ýslâm gibi görünen sapmýþlardýr. Ýslâmý bilmeyenler, Kuran-ý kerimin emir ve beyanlarýndan haberi olmayanlar bunlarý Ýslâm zannediyor ve Din-i Ýslâmý yýksýnlar diye onlara yardým ediyorlar.
Cenâb-ý Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i þeriflerinde buyururlar ki:
--Fasýka ikram eden kimse Ýslâmiyetin yýkýlmasýna yardým etmiþ olur.-- (Münâvîgöz kırpma
Fasýka yardým eden de fasýklardan olur.

--Ýyilik ve takvâ üzerine yardýmlaþýnýz, kötülük ve düþmanlýk üzerine yardýmlaþmayýnýz.-- (Mâide: 2)
Bu emr-i ilâhî karþýsýnda bütün müslümanlarýn birleþmesi ve Hazret-i Allahýn ipine sýmsýký sarýlmasý gerekir.
Kim ki bunu yapmazsa Allah-u Teâlânýn apaçýk emr-i þerifine itaat etmemiþ olur. Din-i Ýslâmý parçaladýðý için þeytan fýrkasýndan olmuþ ve kendisini cehenneme hazýrlamýþtýr.

--Kâfir olanlar bile birbirlerinin dostlarýdýrlar. Eðer siz bunu yapmazsanýz yeryüzünde fitne ve büyük bir fesad (kargaþalýk) olur.--
Allah-u Teâlâ müminlerin birbirlerinin dostu olduðunu zikrettikten sonra, onlarla kâfirler arasýndaki dostluðu da kesmiþtir.
Müminler birleþip birbirlerine destek vermezlerse, birbirlerinin dostu olan kâfirler fitne ve fesad çýkarmaktan geri kalmazlar.
Ýþte Allah-u Teâlâ onlara karþý birliði beraberliði ve onlara karþý mücadeleyi emrediyor. Þayet bu yapýlmazsa, fitneye müdahale edilmezse, fitne ve fesad alýr baþýný yürür. Umumun helâkýna da vesile olur.
Bunun içindir ki bu Din-i mübini ve vatanýmýzý parçalamak isteyenlere müdahale etmemiz, ifsadlarýna set olmamýz gerekiyor. Aksi halde Allah-u Teâlânýn azabý bize de dokunur.
Diðer bir Âyet-i kerimede þöyle buyuruluyor:
--Öyle bir fitneden sakýnýn ki, aranýzdan sadece zulmedenlere eriþmekle kalmaz (Hepinize sirayet eder). Bilin ki Allahýn azabý þiddetlidir.-- (Enfâl: 25)
Allah-u Teâlâ fitne çýkýnca herkese isabet edeceðini beyan ediyor. Ya fitneyi bastýrmamýz lâzým, veya fitneden gelen azaba bizim de uðrayacaðýmýzý unutmamamýz lâzým.
Nitekim görülüyor ki Allah-u Teâlânýn Âyet-i kerimeleri birleþmemizi emrederken, bu bölünmeler baþýmýza büyük felâketler getirebilir.
Ümmü Seleme -radiyallahu anhâ- Vâlidemizden rivayet edildiðine göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i þeriflerinde þöyle buyurmuþlardýr:
--Ümmetim içinde açýktan kötülükler iþlenirse, o zaman Allah-u Teâlâ katýndan hepsine birden azap eder.
– Yâ Resulellah! Onlarýn içinde sâlih insanlar yok mudur?
– Evet vardýr.
– O halde onlara bunu nasýl yapar?
– Ýnsanlarýn baþýna gelen onlarýn da baþýna gelir. Sonra Allahtan bir baðýþlanma ve hoþnutluða ulaþýrlar.-- (Ahmed bin Hanbel)

--Allaha ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekiþmeyin, sonra korku ile zaafa düþersiniz ve kuvvetiniz elden gider. Bir de sabýrlý olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.-- (Enfâl: 46)
Hazret-i Allahýn emri budur. Hazret-i Allahýn kitabý budur, Hazret-i Allahýn dini budur.
Bir Âyet-i kerimede þöyle buyuruluyor:
--Size açýk açýk deliller geldikten sonra yine kayarsanýz, bilin ki Allah azizdir, hüküm ve hikmet sahibidir.-- (Bakara: 209)
Kendisine isyan edenlerden intikam almaktan âciz deðildir.

--Kendilerine kitap verilenler, onlara apaçýk delil geldikten sonra ayrýlýða düþtüler.
Oysa kendilerine, dini yalnýz Allaha has kýlýp Onu birleyerek Allaha kulluk etmeleri, namaz kýlmalarý, zekât vermeleri emredilmiþti. Ýþte dosdoðru olan din de budur.-- (Beyyine: 4-5)
Allah-u Teâlânýn bu emr-i þeriflerine itaat eden, namaz kýlan, zekât veren kimse Allah-u Teâlâya ve Resulüne iman etmiþ olur.
Din budur ve Allah-u Teâlânýn vaad-i Sübhânisine nâil olanlar iþte bunlardýr.
Cenâb-ý Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i þeriflerinde buyururlar ki:
--Kim Allaha ve Resulüne inanýr, beþ vakit namazýný kýlar, Ramazan orucunu tutarsa, Hakk yolunda cihad etse de veya doðduðu yerde otursa da, Allah onu cennetine koymayý vâdetmiþtir.--
–Yâ Resulellah! Ýnsanlara bunu müjdeleyeyim mi?
--Elbet Cennette yüz derece vardýr. Allah onu Hakk yolunda cihad edenlere hazýrlamýþtýr. Ýki derece arasýndaki mesafe gökle yer arasýndaki mesafe gibidir. Allahtan istediðiniz zaman Firdevsi isteyiniz. Çünkü o, cennetin ortasý ve yücesidir. Üzerinde Allahýn arþý vardýr, ondan cennetin ýrmaklarý akar.-- (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1179)
Allah-u Teâlânýn cennet sakinlerine lütfettiði nimetler, beþer aklýna gelmeyecek kadar farklý ve çeþitlidir. Bunlarýn birbiri arasýndaki farklar da büyüktür.
Allah yolunda bilfiil cihad edenler, güzel niyetleri sebebiyle mükâfata erecekleri gibi, bu mühim vazifeyi severek yaptýklarý için ayrýca mükâfata müstehak bulunmuþlardýr. Cehennemden kurtulmuþ, cenneti ve oradaki nimetleri elde etmiþlerdir.
Allah-u Teâlânýn sözü Kelimetullahýn daha yüce olmasý, Ýslâmiyetin dimdik ayakta durmasý, fitne ve fesadýn önlenmesi için Onun yolunda her türlü fedakârlýða katlananlar, bütün dünyayý karþýlarýna almak pahasýna da olsa cihad edenler, lâyýk olduklarý mükâfatlara bir bir kavuþunca, vaadinde sâdýk olan Allah-u Teâlânýn her an övülmeye lâyýk olduðunu düþünerek derin bir sevgi ve saygý ile hamd ve senâ edecekler ve þöyle diyecekler:
--Bize verdiði sözü yerine getiren ve bizi cennete vâris kýlan Allaha hamd olsun. Cennette dilediðimiz yerde oturuyoruz. (Allah için) çalýþanlarýn mükâfatý ne güzelmiþ!-- (Zümer: 74)
Allah-u Teâlâ bunlarý bir mükâfat olarak Allah için cihad edenlere nasip buyurdu.
Müslümanlar son nefesine kadar bu vecibeyi yerine getirmekle vazifelidirler.

--Dine baðlý kalýn ve dinde ayrýlýða düþmeyin.-- (Þûrâ: 13)
Bu Allah-u Teâlânýn apaçýk emridir. Ýþte bölücüler Allah-u Teâlânýn bu kadar açýk emirlerini hiçe saydýklarý için dinden atýlmýþ oluyorlar.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin mahrem-i esrârý olan Huzeyfe -radiyallahu anh- Hazretleri buyururlar ki:
--Münâfýklýk Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- devrinde vardý. Þimdi ise imandan sonra küfür vardýr.-- (Buhârî. Fiten: 21)
Huzeyfe -radiyallahu anh- Hazretlerinin bu sözü ile ne demek istediðine dair bazý âlimler þöyle söylemiþlerdir:
--Cemaate tefrika sokmak Allah-u Teâlânýn --Velâ teferrekû=Tefrikaya düþmeyin.-- emrine aykýrýdýr. Bütün bunlar artýk gizli-kapaklý deðildir. Öyleyse bu, imandan sonra küfür gibidir.--
Bölücülerin bütün gayeleri ilâhî hükmü silmek, dinlerini ayakta tutmaktýr. Biz de onlara deriz ki --Küfürde kalmayý hoþ görmüyorsanýz bölücülüðü terk edin. Hazret-i Allah ve Resulüne teslim olup, emir ve nehiylerinde birleþelim. Yetmiþ üç fýrkadan çýkýn, o bir fýrkada toplanalým.--
--Ümmetim benden sonra yetmiþ üç fýrkaya ayrýlacak, bir fýrka müstesna diðerleri hep ateþtedir.--
–Onlar kimlerdir yâ Resulellah!
--Benim ve ashabýmýn yolunda olanlardýr.-- (Ebû Davud)
Hadis-i þerifine ittiba edin ki, böylece müþrik olarak yaþamamýþ ve cehennemlik olmamýþ olursunuz.
Dikkat edilirse Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz --Benim ümmetim-- buyuruyor, benî Ýsrail buyurmuyor.
Bu Âyet-i kerimeleri hatýrlattýðýmýzdan dolayý bize teþekkür etmeniz gerekmez mi?
Bir Âyet-i kerimede þöyle buyuruluyor:
--Kendisine Rabbinin âyetleri hatýrlatýlarak öðüt verildikten sonra, onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kim olabilir?
Muhakkak ki biz suçlulardan öç alacaðýz!-- (Secde: 22)
Bu sözü Allah-u Teâlâ beyan buyuruyor. Çünkü müslümanlarýn birleþmelerini emreden, tefrikayý, bölücülüðü þiddetle yasaklayan bunca Âyet-i kerimeler yüzlerine karþý okunuyor da yüz çeviriyorlar.
Bir Âyet-i kerimesinde ise þöyle buyuruyor:
--Bunlara ne oluyor ki hiçbir sözü anlamaya yanaþmýyorlar.-- (Nisâ: 78)
Gözleri kör, kulaklarý saðýr olmuþ!

--Emrolunduðun gibi dosdoðru ol!-- (Hûd: 112)
Ýman etmenin en mühim þartlarýndan birisi de teslimiyettir. Bir müslüman Allah-u Teâlânýn bütün emir ve nehiylerine uymak zorundadýr.
Hüküm koyucu tek makam Odur, hükmünde asla kimseyi ortak kabul etmez.
Âyet-i kerimesinde:
--Yaratmak da emretmek de Ona mahsustur.-- buyuruyor. (Arâf: 54)
Bunu bir kere insan evvelâ kendi nefsine duyuracak. Bu duyulmuyor.
Mâdem ki yaratmak da emretmek de Ona mahsustur, artýk sen yüzünü Ona çevireceksin. Ne emrediyor, neyi nehyediyor diye bakacaksýn. Aklýný, gözünü, kulaðýný bu hedefe yönelteceksin.
Emrettiði herhangi bir þeyi umursamayarak, Onun kesin beyanlarýný dinlemeyerek, Onun düþmanlarýna hoþgörü ile bakmak, kiþiyi otomatik olarak onlara kaydýrýr. Onun emrini ve hükmünü nazar-ý itibara almayýp onlara meylettiði için, onlarýn arasýna dahil eder, hiç ruhu bile duymaz. Allah-u Teâlâ hükmünü koydu. O onlardandýr artýk.
Bir Âyet-i kerimede de þöyle buyuruluyor:
--Yoksa onlarýn, Allahýn izin vermediði bir dini ortaya koyan ortaklarý mý var? Eðer erteleme sözü olmasaydý, derhal aralarýnda hüküm verilirdi.
Þüphesiz ki kâfirlere can yakýcý bir azap vardýr.-- (Þûrâ: 21)
Allah-u Teâlâ dinini ve dini hükümleri ancak kendisinin koyacaðýný, hükmünde asla kimseyi ortak kabul etmediðini ferman buyurduðu gibi, zâtýndan baþka din koyanlara uymalarýnýn sebebini sual etmekte ve onlara uymanýn kötü âkýbetini haber vermektedir.

--Bir zulüm ve saldýrýya uðradýklarý zaman birbirine yardým ederler.-- (Þûrâ: 39)
Bunu ancak müslümanlar yapar, hiçbir bölücü bunu yapmaz. Neden? Çünkü o kendi dininin kuvvetlenmesini düþünür, saltanat sevdasý güder, Ýslâmý düþünmez.
Nitekim durumlar meydanda.
Paramparça etmiþler ve küffara zemin hazýrlamýþlar.

--Ey iman edenler! Bir topluluk diðer bir topluluðu alaya almasýn. Alay edilenler belki de Allah katýnda kendilerinden daha hayýrlýdýrlar.-- (Hucurât: 11)
Allah-u Teâlâ bu Âyet-i kerime ile müminlerin ne kadar yüksek bir terbiye seviyesine yükselmelerini emir buyurmaktadýr.
Çünkü bir mümini hakir görüp beðenmemek kendini beðenmekten ileri gelir ki, bu da þeytanýn sýfatýdýr. Þeytan kendisini Âdem Aleyhisselâmdan üstün görmesi sebebi ile dergâh-ý izzetten tardedildi ve ebedî hüsrana mahkum oldu.
Âyet-i kerimenin nihayetinde:
--Kendi kendinizi ayýplamayýnýz.-- buyuruluyor. (Hucurât: 11)
Allah-u Teâlâ burada müminlerin bir tek can gibi olduklarýný beyan buyurmaktadýr. Çünkü bütün müminler bir tek bedenden ibarettirler. Her mümin o bedene baðlý bir uzuvdur.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i þeriflerinde þöyle buyurmaktadýr:
--Bir mümin diðer bir mümin için birbirine kenetlenen tuðlalar gibidir. Birbirinden kuvvet alýr.-- (Münâvîgöz kırpma
Tevhid inancý altýnda bir araya gelen müminler, kardeþlik baðlarýyla bir bütünlük arzederler. Kardeþini ayýplayan dolayýsý ile kendisini ayýplamýþ olur.
Þu Âyet-i kerime ne kadar ince ve derin bir noktaya iþaret ediyor:
--Gözlerinizin hor ve hakir gördüðü mümin kimseler için: Allah onlara hiçbir hayýr vermeyecektir! diyemem. Özlerinde olaný daha iyi bilen Allahtýr.
Bunu söylediðim takdirde mutlaka ben de zâlimlerden olurum.-- (Hûd: 31)
Müminleri özle ve sözle deðil gözle bile hâkir görmenin en büyük zulüm olduðu ortadadýr.
Bir Hadis-i þerifte þöyle buyuruluyor:
--Bir kimseye þer olarak bir müslüman kardeþine hakaret etmesi kâfidir.-- (Müslim)
Ola ki Allah-u Teâlânýn bir veli kulunu hor görmüþ olursun. Bu da senin helâk olmana vesile olur.

--Yarattýklarýmýzdan öyle bir topluluk da vardýr ki, onlar Hakka iletirler ve Hakk ile hüküm verirler.-- (Arâf: 181)
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri kendi has kullarýný tarif ediyor ve buyuruyor ki:
Onlar yalnýz benim hoþnutluðumu kazanmak için çalýþýrlar. Hiç kimsenin hiçbir þeyine iltifat etmezler. Hazret-i Allahýn dininin kaim olmasýný isterler. Çünkü onlar Allah-u Teâlâya iman etmiþler ve Allah-u Teâlânýn düþmanlarýna hasým kesilmiþlerdir.
Bir Âyet-i kerimede þöyle buyuruluyor:
--Kâfirlere karþý çok çetin, birbirlerine karþý çok merhametlidirler.-- (Fetih: 29)
Bu da ona iman eden müminlerin vasfýdýr. Kâfirlerin küfürlerine karþý zayýflýk, yýlgýnlýk ve müsamaha göstermezler, kýzgýn ve asýk suratlýdýrlar. Dinlerine muhalefet edenlere aslâ sevgi beslemezler.
Aralarýndaki din kardeþliði sebebiyle birbirlerine karþý alçakgönüllü, güleryüzlüdürler. Birbirleriyle karþýlaþtýklarýnda selâmlaþýr, tokalaþýr ve kucaklaþýrlar.
Ýçlerinden birinin bir belâ ve musibete uðramasý hepsini üzer. Aralarýnda birlik, beraberlik ve kardeþlik devam eder durur.

--Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyun. Onlar doðru yoldadýrlar.-- (Yâsin: 21)
Bu Âyet-i kerimesinde Allah-u Teâlâ yalnýz Rýzâ-i Bârîsi için çalýþanlarý tarif ediyor.
Onlar rýzâdan baþka hiçbir þeye eðilmezler, hiçbir maddi menfaata deðinmezler. Ancak onlarýn doðru yolda olduðunu açýk olarak ifade ediyor. Ve fakat cep cihadçýlarýndan da hiç þüphesiz ki nefret ediyor. Çünkü bunlar bu cep cihadçýlýðý ile din-i Ýslâmý küçük düþürüyorlar, halký yoluyorlar. Her topladýklarý haramdýr.
Bütün Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz, Hakký teblið ettikleri, hakikata çaðýrdýklarý topluluklara:
--Sizden buna karþýlýk hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfâtým âlemlerin Rabbine âittir.-- demiþlerdi. (Þuarâ: 109)
Allah için çalýþan, Allahtan baþka birinden herhangi bir ücret talep etmez.

--Onlar Allaha ve Âhiret gününe inanýrlar. Ýyiliði emreder kötülükten men ederler. Hayýrlý iþlere koþuþurlar. Ýþte bunlar sâlih insanlardandýrlar.-- (Âl-i imrân: 114)
Allah-u Teâlâ iyiliði emredip kötülükten nehyederek, hayýr iþlerinde yarýþmamýzý bize öðütlüyor.
Ýþte gerçek müminler bunlardýr.
Bunu yapmayanlar hakkýnda ise bir Âyet-i kerimede þöyle buyuruluyor:
--Onlar iþledikleri kötülükten birbirini vazgeçirmeye çalýþmazlardý. Andolsun ki yaptýklarý ne kötüdür!-- (Mâide: 79)
Fakat onlar bunun hiç farkýnda deðiller.

--Allah, kendi yolunda kenetlenmiþ bir duvar gibi saf baðlayarak savaþanlarý sever.-- (Saf: 4)
Buradan anlaþýlýyor ki Allah-u Teâlâ gerek iç düþman olan bölücülerle, gerek harp meydanýnda dýþ düþmanlarla, kâfirlerle cihad etmek için rýzasýnda birleþenleri, Ýlâ-yý Kelimetullah için çalýþanlarý sever, onlardan hoþnud olur.
Nitekim bir Âyet-i kerimesinde de þöyle buyuruyor:
--Müminler içinde öyle erler vardýr ki, Allaha vermiþ olduklarý ahde sadakat gösterirler. Onlardan kimi bu uðurda canýný feda etti, kimi de bu þerefi beklemektedir. Ahidlerini hiç deðiþtirmemiþlerdir.-- (Ahzâb: 23)
Allah-u Teâlânýn bu has kullarý her zaman için mevcuttur. Kimisi canýný bu uðurda fedâ ederek ebedî saâdete nâil olmuþ, kimisi de ebedî saâdetin þerefine nâil olmak için canýný ve malýný hiçe saymýþ, Rýzâ-i Bârî yolunda gayret sarfetmektedir.
Zira bir Âyet-i kerimede þöyle buyurulmaktadýr:
--Hiç þüphesiz Allah yolunda savaþýp düþmanlarý öldüren ve öldürülen müminlerin canlarýný ve mallarýný Allah, cennet kendilerinin olmak karþýlýðýnda satýn almýþtýr.
Onlara vaad olunan cennet haktýr ki, Tevratta da, Ýncilde de ve Kuranda da sabittir.
Allahtan ziyade ahdine vefa gösteren kimdir?
O halde yaptýðýnýz bu hayýrlý alýþ-veriþten dolayý sevinin. Ýþte bu çok büyük bir saâdettir.-- (Tevbe: 111)
Hazret-i Allah Hâlýk iken mahlukunu alýþ-veriþe dâvet ediyor. Hâlýk ile alýþ-veriþ yapabilmek þerefine nâil olmak ne büyük saâdettir!
Allah-u Teâlâ diðer bir Âyet-i kerimesinde buyurur ki:
--Ey iman edenler! Elem verici, can yakýcý bir azaptan sizi kurtaracak bir ticaret yolunu göstereyim mi size? Allaha ve Resulüne imanda sebat eder, Allah yolunda mallarýnýzla canlarýnýzla cihad edersiniz. Eðer bilirseniz, bu sizin için çok daha hayýrlýdýr.
Böyle yaparsanýz Allah günahlarýnýzý size baðýþlar, sizi altlarýndan ýrmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerinde hoþ yerlere koyar. Ýþte en büyük kurtuluþ budur-- (Saf: 10-11-12)
Bu ticaret öyle büyük bir kazanç yoludur ki, artýk ondan öte bir kazanç düþünülemez. Dünya ticareti ile kýyas bile edilemez.
Yaptýðý ticaretten çok çok kâr eden bir kimse, etrafýndaki insanlar tarafýndan parmakla gösterilir, herkes kendisine imrenir. Tasavvur edin ki günleri sayýlý olan dünya hayatýna karþýlýk ebedî ahiret hayatýný kazanan kimsenin kârý ne ile kýyaslanabilir?
Bu alýþ-veriþi býrakýp þeytan ile alýþ-veriþe giriþenlerin durumu ne olur?
Âyet-i kerimelerde þöyle buyurulmaktadýr:
--Onlar âhiret karþýlýðýnda dünya hayatýný satýn alan kimselerdir. Bu yüzden azaplarý hafifletilmez, onlar yardým da görmezler.-- (Bakara: 86)
--Onlar hidayet yerine dalâleti, maðfiret yerine azabý satýn almýþ kimselerdir. Onlar ateþe ne kadar da dayanýklýdýrlar!
O azabýn sebebi, Allahýn Kitabý hak olarak indirmesidir. (Buna raðmen) Kitapda ayrýlýða düþenler, derin bir anlaþmazlýk içindedirler.-- (Bakara: 175-176)
Böyleleri eskiden de öyle idiler, þimdi de öyledirler.

--Ýþte bundan ötürü sen onlarý tevhide, birliðe dâvet et ve emrolunduðun gibi dosdoðru ol. Onlarýn heveslerine uyma.
Ve de ki:
Allahýn indirdiði kitaba inandým, aranýzda adalet yapmakla emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbinizdir.
Bizim iþlediklerimiz bize, sizin iþledikleriniz size aittir. Bizimle sizin aranýzda tartýþýlacak bir þey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar. Dönüþ de ancak Onadýr.-- (Þûrâ: 15)
Âyet-i kerimeye dikkat edilirse, hakikat apaçýk öðrenilmiþ olur.
Allah-u Teâlâ bu gerçeði gözler önüne sermiþ, tartýþýlacak hiçbir þey býrakmamýþ.
Binaenaleyh bir kimse çýkýp da bunlarý bizim beyan ettiðimizi iddia ederse, iyi bilsin ki Hazret-i Alahýn emirlerini yok etmeye, bu emr-i ilâhiyi mahluka baðlamaya çalýþmaktadýr. Halbuki biz her fýrsatta deriz ki --Hükümsüz ve deðersiz bir mahlukum, hüküm ve deðer sahibime aittir.--
Bunu bize isnad etmeleri ilâhi hükmü çürütmeye çalýþmalarýndan ileri gelir.
Diðer Âyet-i kerimelerde ise þöyle buyuruluyor:
--Seni yalanlarlarsa de ki:
Benim yaptýðým bana, sizin yaptýðýnýz sizedir. Siz benim yaptýðýmdan uzaksýnýz, ben de sizin yaptýðýnýzdan uzaðým.-- (Yunus: 41)
--De ki: Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbiniz iken, Onun hakkýnda bizimle tartýþýyor musunuz? Bizim yaptýklarýmýz bize, sizin yaptýklarýnýz size âittir. Biz Ona gönülden baðlananlarýz.-- (Bakara: 139)
Binaenaleyh ben Hazret-i Allaha inanmýþým, iman etmiþim, ilâhî hükümleri size teblið etmekle vazifeliyim. Hakikati söylemek mecburiyetindeyim. Ýster kabul edin, ister etmeyin. Bizimkisi bizim olsun, sizinkisi sizin olsun!
Dikkat ederseniz kendimden konuþmuyorum. Ancak Âyet-i kerime ve Hadis-i þerifleri esas tutarým, hep Âyet-i kerimeleri konuþtururum ve karþýmdakini de durdurturum. Niçin durdurturum? Çünkü Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde:
--Onlara de ki: Yanýnýzda bize karþý çýkarabileceðiniz bir bilginiz var mý? Siz sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz!-- buyuruyor. (Enâm: 148)
Hazret-i Allahýn beyaný varken ben niye konuþayým?

Kalp ve ruh birliðinden, iman nûrundan mahrum ve matrud olan nasipsizlerden Kuran-ý kerim þöyle bahsetmektedir:
--Sen onlarý derli-toplu sanýrsýn, halbuki kalpleri darmadaðýnýktýr.-- (Haþr: 14)
Bu gibi kimselerin ahiretteki âkýbetleri hakkýnda da Âyet-i kerimede þöyle buyurulmaktadýr:
--O gün bazý yüzler aðarýr, bazý yüzler kararýr. Yüzleri kararanlara Ýnanmanýzdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmenizden dolayý tadýn azabý! denilecektir.-- (Âl-i imrân: 106)
Çünkü onlar bu azabý haketmiþlerdir.
Müminlerin ahiretteki durumlarý hakkýnda ise þöyle buyurulmaktadýr:
--Yüzleri aðaranlara gelince, onlar Allahýn rahmeti içindedirler. Orada ebedi kalacaklardýr.-- (Âl-i imrân: 107)
Nice nice tecellilere nâil olacaklardýr.

Saâdet Fýrkasý:
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i þeriflerinde þöyle buyurmuþlardýr:
--Ümmetim benden sonra yetmiþ üç fýrkaya ayrýlacak, bir fýrka müstesna, diðerleri hep ateþtedir.
– Onlar kimlerdir Yâ Resulellah?
Benim ve Ashâbýmýn yolunda olanlardýr.-- (Ebu Dâvud)
Bu bir fýrka Resulullah Aleyhisselâm tarafýndan --Fýrka-i Nâciye-- yani --Kurtulmuþ Fýrka-- lâkabýyla müþerref kýlýnmýþtýr. Bu kalpleri diri hakikat erleri, Resulullah Aleyhisselâmýn, Ashab-ý kiramýn, Selef-i salihînin yolundan yürümüþler, sýrat-ý müstakimden bir an bile ayrýlmamýþlardýr. Bugüne kadar da bu âlî himmetleriyle Hakk yolunun sâliklerini bidatçýlarýn, ehl-i dalâletin iðvâ ve saptýrmalarýndan korumuþlardýr.
Allah-u Teâlâ onlarýn doðruluðunu bizzat kendisi rahmetiyle müminlere göstermiþ, müminler de bu büyüklerden istifade etmiþler, feyz almýþlardýr.
Allah-u Teâlâ bu Nur sahipleri vekillere öyle büyük lütuflarda bulunmuþ ki, onlarý zâtýna çekmiþ, onlara her þeyin en güzelini vermiþ, onlarý takvânýn en yüksek derecesine yükseltmiþ, gönüllerini mârifet nurlarýyla nurlandýrmýþtýr.
Onlar da Allah-u Teâlâya gönülden baðlanmýþlar, hükmü Hakktan beklemiþler, daima ilticâ hâlinde olmuþlar, fazl-ý ilâhîye ve feyz-i Samedânîye baðlýlýk halinde bulunmuþlardýr.
Allah-u Teâlânýn tevfiki, onlarýn refikidir. Tefrika ve çekiþmelerden, muhalefet ve ihtilâflardan kurtulduklarý için bütün mahlûkata þefkat ve merhamet nazarýyla bakarlar.
Onlarýn ilmi mükâþefât ve müþâhedât ilmidir, ilâhî ilhama dayanan bir ilimdir. Naklî ve aklî delillerle teyid olunmuþtur. Onlarýn hâl ve ahvallerini, ilim ve irfanlarýný kelime ve kalýplara sýðdýrmak mümkün deðildir.
Onlar gerçekten Allah yolunu bulan kimselerdir. Gidiþleri, gidiþlerin en güzelidir. Gittikleri yol, yollarýn en doðrusu, ahlâklarý ahlâklarýn en temizidir.
Niçin? Çünkü onlar Habibullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in ahlâký ile ahlâklanmýþlar, tabiatýyla tabiatlanmýþlar, onun boyasý ile boyanmýþlardýr.
Onlara düþmanlýk eden veya haklarýnda suizan besleyen kimse, farkýna bile varmadan helâk olur. Çünkü onlarýn üzerine titreyen bir Allah-u Zülcelâl vardýr. Onlar Hakkýn yardýmýna ve desteðine mazhardýrlar.
Âyet-i kerimede þöyle buyurulmaktadýr:
--Onlar o kimselerdir ki, Allah imaný kalplerine yazmýþ ve onlarý kendinden bir ruh ile desteklemiþtir.-- (Mücâdele: 22)
Onlar Allah-u Teâlânýn bütün emir ve nehiylerine dikkat ederler.
--Emrolunduðun gibi dosdoðru ol!-- (Hûd: 112)
Âyet-i kerimesi mucibince emir doðrultusunda, istikamette yürürler. Beþeriyete güzel birer numune olurlar. Nasipdar olanlar onlardan numune alýr, Hakký ve hakikati bilir ve bulur.
Bu fýrka yok denecek kadar azdýr, fakat gerçek müslümanlar da bunlardýr.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimelerinde þöyle buyurmaktadýr:
--Rabbin dileseydi insanlarý tek bir ümmet yapardý, fakat onlar hâlâ ayrýlýktadýrlar.
ANCAK RABBÝNÝN RAHMETÝNE NÂÝL OLANLAR MÜSTESNÂDIR. (ONLAR BU ÝHTÝLÂFIN DIÞINDA KALMIÞLARDIR.)-- (Hûd: 118-119)
Allah-u Teâlâ kime rahmet etmiþse, ihtilâfa, tefrikaya düþmemiþlerdir.
Âyet-i kerimenin devamýnda ise þöyle buyuruluyor:
--ESASEN ONLARI BUNUN ÝÇÝN (RAHMET ETMEK ÝÇÝN) YARATMIÞTIR.
Rabbinin: Andolsun ki ben cehennemi cinlerle ve insanlarla dolduracaðým! sözü tamamen yerine gelmiþtir.-- (Hûd: 119)
Onlar Allah ve Resulüne dâvet ederler. Gönüllere Allah ve Resulünün muhabbetini sokmaya gayret ederler. Ýnsanlarý arýndýrýp rýzâ yolunda birleþtirmeye çalýþýrlar.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i þeriflerinde bu bir tâifeye iþaret etmiþ ve þöyle buyurmuþtur:
--Ümmetimden bir tâife, kýyamet kopuncaya kadar Allahýn yardýmý ile muzaffer olmakta devam edecek, muhalefette bulunanlar onlara zarar veremeyecektir.-- (Tirmizîgöz kırpma
Ümmet-i Muhammedin yetmiþ üç fýrkaya ayrýlacaðýný beyan eden Hadis-i þerif mucibince, kurtulan o bir fýrkanýn içinde de Allah-u Teâlânýn vazifedar kýldýðý kimseler vardýr.

Allah-u Teâlâ Kuran-ý keriminde kendi dinini, kendi partisini, kendi dosdoðru yolunu ilân etmiþ, kurtuluþun ancak ve ancak burada olduðunu Âyet-i kerimesinde ferman buyurmuþtur:
--Ýþte onlar Allahýn hizbi (partisi)dir. Ýyi bilin ki kurtuluþa ulaþacak olanlar Allahýn hizbi (partisi)dir.-- (Mücâdele: 22)
Âyet-i kerimede geçen --Ülâike Hizbullah-- Allah-u Teâlânýn ve Resulullah Aleyhisselâmýn hizbi, yani partisidir. Bu parti 1400 sene evvel kurulmuþ olup, Allah yolunda olanlarýn, sýrat-ý müstakim üzere gidenlerin, ilâhî hükümlere göre hayatýný düzenleyenlerin, Allah-u Teâlânýn ve Resulullah Aleyhisselâmýn emir ve nehiylerine gönülden teslim olanlarýn, fisebîlillâh malý ve caný ile cihad edenlerin, din-i Ýslâma yardým edenlerin yoludur.
--Allah onlardan râzý olmuþ, onlar da Allahtan hoþnut olmuþlardýr.-- (Mücâdele: 22)
Çünkü onlara verdiði bu büyük nimet, tasavvurlarýnýn da fevkinde tecellî etmiþtir. Allah-u Teâlânýn rýzâsý nimetlerin en büyüklerinden birisi ve mertebelerin en yücesidir.
--Ýman edip de imanlarýna herhangi bir zulüm bulaþtýrmayanlar var ya, iþte emniyet onlarýndýr ve doðru yolu bulanlar da onlardýr.-- (Enâm: 82)
Allah-u Teâlânýn râzý ve hoþnut olduðu, hýfz-u himayesine ve tasarruf-u ilâhîsine aldýðý, inayetine ve desteðine mazhar ettiði, dünya saâdetine ve ahiret selâmetine lütfu ile dahil ettiði parti budur. Allah-u Teâlânýn vaad-i Sübhânîsine nâil olanlar iþte bunlardýr.
--Ýþte onlar Rabblerinin yolunda olanlardýr. Ýþte onlar saâdete erenlerdir.-- (Bakara: 5)
Her türlü korkudan, ahiret sorumluluðundan emin olanlar onlardan baþkasý deðildir.
--Kim Allaha sýmsýký sarýlýrsa, muhakkak ki o doðru bir yola iletilmiþtir.-- (Âl-i imrân: 101)
Hidayete ermiþ, saâdet ve selâmete kavuþmuþ, dalâletten kurtulmuþ olur. Artýk hangi aklý baþýnda olan bir insan bu yolu aramak istemez?
--Ben sizin sadece Rabbine doðru bir yol tutmak isteyen kimseler olmanýzý istiyorum.-- (Furkân: 57)
Yol ve gidiþ olarak sizin bu þekilde hareket etmenizi istiyorum, Hakký bulasýnýz, hakikata eresiniz diye.
--Yolun doðrusunu göstermek Allaha âittir. Yolun eðri olaný da vardýr. Allah dileseydi hepinizi hidayete erdirirdi.-- (Nahl: 9)
Allah-u Teâlâ insaný yaratmýþ, ona cüzi bir irade vererek bu imtihan sahnesine koymuþtur. Kendisine varan yolu da peygamberler göndererek, kitaplar salarak göstermiþtir.
Nitekim Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde þöyle buyurmaktadýr:
--O hanginizin daha güzel amel iþleyeceðinizi imtihan etmek için ölümü ve hayatý yaratandýr.-- (Mülk: 2)
Ýradesini doðruya ve iyiye kullananlar doðru yola eriþirler, --Saâdet Fýrkasý-- dâiresine girerler, iradesini kötüye kullananlar þeytanýn hizbinde kalýrlar.
Diðer Âyet-i kerimelerde þöyle buyurulmaktadýr:
--Biz ona hidayet yolunu gösterdik. Ýster þükredici olsun, isterse nankör olsun.-- (Ýnsan: 3)
Bu durumda hiçbir insanýn mazeret ileri sürmesine hakký kalmamýþtýr. Ýsteyen nimetlerin kýymetini bilir ve þükreder, hakikati anlar, mümin olur, nurlu yolu takip eder. Ýsteyen nankörlük eder ve bedbaht bir kâfir olur. Sonra da lâyýk olduðu cezâya en aðýr bir þekilde çarptýrýlýr. Kendisine gösterilen hidayet yoluna girmemenin vebâli kendisine çok pahalýya mâlolur.
--Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Biz ona (doðru ve eðri olmak üzere) iki de yol göstermedik mi?-- (Beled: 8-9-10)
Hidayet Allah-u Teâlânýn, kendi zâtýný bilmek için lütuf ve keremi ile kullarýnda halkettiði muvaffakiyettir. Hidayetin zýddý dalâlettir. Dalâlet doðru yoldan sapmaktýr. Hidayetin neticesi iman, dalâletin neticesi imansýzlýktýr.
Hidayeti de dalâleti de ancak Allah-u Teâlâ yaratýr. Bir insanda dalâlet yaratmasý, o insanýn kendi arzusu ile sapýklýk yolunu þeçmiþ olmasýndandýr. Yoksa kul iradesini dalâlete yöneltmedikçe, Allah-u Teâlâ onu zorla sapýklýða düþürmez. Çünkü insanda hidayet ve iman fitrîdir, yaratýlýþýnda vardýr. Dalâlet ve küfür insanýn cüzî iradesini kötüye kullanmasýndan dolayý sonradan ârýz olmuþtur.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde þöyle buyurmaktadýr:
--Kim Allahý, Onun Peygamberini ve müminleri dost edinirse, bilsin ki galip gelecek olanlar Allahýn hizbi (partisi)dir.-- (Mâide: 56)
Asýl velâyet, asýl dostluk Allah-u Teâlânýn dostluðudur, diðerlerinin üstünlüðü görünüþte veya geçicidir.
--Allah imân edenlere hem dünyada hem de ahirette o sabit söz üzerinde daima sebat ihsan eder. Allah zâlimleri saptýrýr. Allah dilediðini yapar.-- (Ýbrahim: 27)
O dilediðini yapar, yaptýðýndan sorumlu olmaz. Ýnsanlar ise yaptýklarýndan sorumludurlar.
--Hidayet verici ve yardýmcý olarak Rabbin yeter!-- (Furkân: 31)
Nitekim bu ilâhî vaad yerini bulmuþ, Hakk yolda olanlar daima galip ve muzaffer olmuþlardýr.
--Ýþte Rabblerinden baðýþlamalar ve rahmet hep onlaradýr, yalnýzca onlar doðru yolu bulmuþlardýr.-- (Bakara: 157)
Dinin esasý iþte budur. Allah-u Teâlâ bu kimselerin hidayete erdirildiklerine, doðru yolda olduklarýna þehadet etmektedir.
--Hidayeti kabul edenlere gelince, Allah onlarýn hidayetini artýrmýþ ve onlara takvâ yollarýný ilham etmiþtir.-- (Muhammed: 17)
Dünya saâdetine, ahiret selâmetine eriþenler bunlardýr.
--Ýþte hidayet üzere bulunanlardan olmalarý umulanlar bunlardýr.-- (Tevbe: 18)
Onlar bunu ilâhî bir lütuf olarak kabul ederler. Her lütuf Onun, her lütuf Ondandýr.
--Senin Rabbin kendi yolundan sapaný en iyi bilendir. Hidayete ermiþ olanlarý da en iyi bilen Odur.-- (Enâm: 117)
Onlarý yolunda bulundurur, o yolda yürütür, her türlü tehlikelerden muhafaza eder.
--Þüphesiz ki bu bir öðüttür. Artýk dileyen Rabbine varan bir yol tutar.-- (Ýnsan: 29)
Ýman, itaat ve güzel amellerle Rabbine emniyetler içinde ermeye ve yaklaþmaya çalýþýr.
Her kim Rabbine doðru varmak, Onun rahmetine erip gayesine ulaþmak isterse, Ona götürecek bir dönüþ yolu, sonunda o gayeye erdirecek bir baþvuru makamý edinmelidir.
Herkes iradesini sarfettiði yöne muvaffak ve müyesser olur. Yani hidayet ve dalâlette hâline uygun bir yol tutar.
Böylece de hidayet yolunda yürüyenler mükâfatlarýna nâil olduklarý gibi, dalâlet yollarýna gidenler de lâyýk olduklarý cezalara kavuþurlar. Herkesin amelinin karþýlýðý verilecektir.
Âyet-i kerimede þöyle buyuruluyor:
--De ki: Herkes kendi yaratýlýþýna göre iþ yapar. Rabbiniz kimin en doðru yolda olduðunu daha iyi bilir.-- (Ýsrâ: 84)
Burada herkesin takip ettiði yol ve iþlediði amel neticesi, ceza ve mükafatla karþýlaþacaðý hatýrlatýlarak insanlarýn hidayet yoluna yönelmeleri için öðüt verilmektedir.
--Þüphesiz ki: Rabbimiz Allahtýr! deyip, sonra da dosdoðru olanlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardýr.-- (Ahkâf: 13)
Zira onlar içinde ebedi kalmak üzere girdikleri cennet halkýdýrlar. Dünyada iken iman nuru ile münevver olmanýn, istikametten ayrýlmamanýn mükâfatýný yaþamaktadýrlar.
--De ki: Herkes beklemektedir, siz de bekleyin. Doðrusu düz yolun sahipleri kimdir, doðru yolda olan kimdir, yakýnda bileceksiniz!-- (Tâhâ: 135)
Sapýklýða düþmemiþ, Hakk ve hakikate sarýlmýþ, selâmete ermiþ olanlarýn kimler olduðu yakýnda meydana çýkacaktýr.
Allah-u Teâlâ Hâtem-ül Enbiyâ olan rahmet peygamberine, insanlara þöyle ferman buyurmasýný emretmektedir:
--Resulüm! De ki: Ýþte benim yolum budur. Ben Allaha dâvet ediyorum. Ben ve bana tâbi olanlar basiret üzerindeyiz. Allahý noksan sýfatlardan tenzih ederim. Ben müþriklerden deðilim.-- (Yusuf: 108)
Ben inanan ve Allahý birleyen bir kulum.
Bu Âyet-i kerime gösteriyor ki, hidayete dâvet ancak bu þartlar gözetildiði zaman faydalý olur. Hakka ve hakikate dâvet, basiret üzere, ne söylendiðini bilerek, ihlâs ve samimiyetle yürüyerek nezahet ve hikmet dâiresinde olmalýdýr.
Peygamber Aleyhimüsselâm Hazerâtý ümmetlerini kesin delillerle dine dâvet ettikleri gibi, peygamber vârisî olan ümmetin hakiki âlimleri de dine dâvet ederler, ilâhî hükümleri takviye ederler. Binaenaleyh ulemanýn tebliði dâima katî delillere dayandýrýldýðýndan dolayý, onlarý yýkmak ve çürütmek mümkün deðildir. Zanlarýyla onlara karþý çýkanlar her zaman için zelil düþmüþlerdir.

Allah-u Teâlâ Kelâm-ý kadiminde kendi dinini ilân etmiþ, kurtuluþun sadece burada olduðunu ferman buyurmuþtur.
Âyet-i kerimede:
--Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladým ve size din olarak Ýslâmý beðendim.-- buyuruluyor. (Mâide: 3)
Yani Ýslâmdan baþka bütün dinler, yollar batýldýr.
Bu Allahýn dinidir. Onun yoludur. Sýrat-ý müstakim olan bu dinden baþka bir din yoktur. Onun katýnda kabul ve makbul olan baþka din yoktur. Bu din Allah tarafýndan gönderilmiþ bir dindir ve bütün heybetiyle, azametiyle ayaktadýr. Bu din-i mübinin hükümleri kýyamete kadar bâkidir. Ancak ayakta duran bu dine uyanlar saadete ererler.
Âyet-i kerimede:
--Allah katýnda din Ýslâmdýr.-- buyuruluyor. (Âl-i Ýmrân: 19)
Onun katýnda sadece kabul olunan din Allahýn ve Resulullahýn dini, partisi olduðuna göre, daha baþka bir isimle çýkmýþ din kurucularýn dini de, partisi de hükümsüzdür. Binaenaleyh Allah katýnda hiçbir dinin ve ismin hükmü yoktur. Gerek yahudilerin, gerek hýristiyanlarýn, gerekse bölücülerin kurduklarý din hükümsüzdür. Allah katýnda kabul deðildir. Bu hakikat Ayet-i kerimelerde apaçýk ve aþikârdýr.
Âyet-i kerimenin devamýnda ve mütebâki Âyet-i kerimede þöyle buyuruluyor:
--Ancak kendilerine kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrýlýða düþtüler. Kim Allahýn âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabý çok çabuk görendir.
Eðer seninle tartýþmaya giriþirlerse de ki: Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allaha teslim ettim.
Kendilerine kitap verilenlere ve kitapsýz ümmilere de de ki: Siz de Ýslâm oldunuz mu?
Eðer Ýslâm olurlarsa doðru yolu bulurlar. Yok eðer yüz çevirirlerse sana düþen yalnýzca duyurmaktýr. Allah kullarýný görür.-- (Âl-i imrân: 19-20)
Allah-u Teâlâ önceki ümmetlerden kendilerine kitap verilenlerin, kendilerine peygamber gönderilip kitaplar inzâl edilmek suretiyle aleyhlerinde hüccetler, deliller olmasýndan sonra ayrýlýða düþtüklerini haber vermektedir.
Burada anlaþýlýyor ki, kim Allahýn kitabýnda beyan etmiþ olduðu hükümleri inkâr ederse, Allah-u Teâlâ onu hesaba çekecek ve bu yalanlamasýndan dolayý onu þiddetli azaba çarptýracaktýr.
Hüküm vermek sadece ve sadece Allaha aittir. Baþkasýna âit deðildir. Onun hükmü esastýr.
--Hüküm ancak Allahýndýr.-- (Yusuf: 40)
Onun hükmü esastýr, mahlûkun hükmü yoktur. Emir ve yasak koyma hakký yalnýz Ona mahsustur, bu hakka sadece Allah-u Teâlâ sahiptir.
Âyet-i kerimenin devamýnda yalnýz kendisine kulluk yapmamýzý emrediyor ve Ýslâm dininin dosdoðru bir din olduðunu haber veriyor:
--O, yalnýz kendisine kulluk etmenizi emretmiþtir.-- (Yusuf: 40)
Çünkü Ondan baþka hiç kimse ibadete lâyýk deðildir. Ýbadetin hangi çeþidi olursa olsun, Ondan baþkasý için yapýlacak olursa þirk ve küfürdür.
--Ýþte dosdoðru din budur.-- (Yusuf: 40)
Ýnsanlar Onun koyduðu hükümleri uygulamak zorundadýrlar. Onun hükmü esastýr. Emir ve yasak koymak hakký yalnýz Ona mahsustur. Bu hakka sadece Allah-u Teâlâ sahiptir. Onun tevil buyurmadýðý bir þeyin hiçbir meþruiyeti yoktur.
--Fakat insanlarýn çoðu bilmezler.-- (Yusuf: 40)
Hevâ ve heveslerine uyarlar, bâtýl dinlere tâbi olur dururlar. Dolayýsýyla onlarýn çoðu þirke düþmüþtür.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimede:
--Ýyi bilin ki yaratmak da emretmek de Ona mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allahýn þâný ne yücedir!-- buyuruyor. (Arâf: 54)
Bu bir Allah kelâmýdýr. Mülk Onundur, hükmünü hiç kimse deðiþtiremez.
Tatbikini emir buyurduðu bütün hükümler kemâle ermiþ, tamamlanmýþtýr. Hiçbirisinde noksanlýk ve eksiklik tasavvur edilemez, hükmünde yanýlmasý düþünülemez. Onun haber verdiði her þey gerçeðin ta kendisidir. Onun emrettiði her þey adaletlidir, Onun dýþýnda hiçbir þey adaletli deðildir. Onun yasakladýðý her þey bâtýldýr. Hiç kimse Ondan daha doðru söz söyleyemez, hiç kimse Ondan daha adil hüküm koyamaz. Hükmünde hikmet sahibidir, her þeyi hikmetle yapar.
Allah ve Resulünün dininden baþka bir din olmayacaðý ve din kurucularýn dini ve baþka dinlerin kabul edilmeyeceðini diðer bir Âyet-i kerimesinde þöyle ferman buyuruyor:
--Kim Ýslâmdan baþka bir din ararsa, onunki katiyyen kabul edilmeyecek ve o âhirette kaybedenlerden olacaktýr.-- (Âl-i Ýmrân: 85)
Bu Âyet-i kerime Allah-u Teâlânýn Ýslâmdan baþka bir din arayanýn dininin kabul edilmeyeceðine dair açýk fermân-ý ilâhîsidir. Artýk kiþilerin baþka din seçmesi, din kurmasý ancak nefsini ilah edinmelerinden ötürüdür. Bunlar Hazret-i Allaha ve Resulüne iman etmiþ deðillerdir. Yaptýklarý iþ Allah katýnda kabul ve makbul deðildir. Allah katýnda makbul olan din Ýslâmdýr. Baþka dinler, isimler bâtýldýr ve hakk olan, katýnda makbul olan din budur. Cennet ve Cemâlullah ile müjde kýldýðý dindir.
Onun sözlerini deðiþtirecek, temyiz edecek, tashih yapacak hiçbir kimse olamaz. Söz Onun sözü, hüküm Onun hükmü, Kitap Onun Kitabýdýr.
Onun verdiði hükmü deðiþtirecek, engelleyip ortadan kaldýracak, hiçbir kuvvet, hiçbir devlet, hiçbir makam ve mevki yoktur. Mülk Onundur. Ondan baþka hiç kimsenin hiçbir þeye müdahale etmesine hakký ve salahiyeti yoktur. Yalnýz emir, yasak, tedbir, irade, tam tasarruf Ona âittir. Hükmünü hiç kimse deðiþtiremez.
Zira:
--Hüküm, yücelerin yücesi Allahýndýr.-- buyuruluyor. (Mümin: 12)
Çünkü O mülkünde yücedir, dilediðini yapar, dilediði hükmü verir. Onun verdiði hükümler belirli bir asýr ve zaman ile sýnýrlý deðildir. Kýyamete kadar geçerlidir.
Hazret-i Allah Kelâm-ý kadiminde cennetine koyacaðýný vaad ettiði, razý ve hoþnut olduðu kullarýný þöyle tarif buyuruyor:
--Onlar o kimselerdir ki, Allah imaný kalplerine yazmýþ ve onlarý kendinden bir ruh ile desteklemiþtir.-- (Mücâdele: 22)
Onlar dünyada Hazret-i Allaha ve Resulullaha iman etmiþlerdir, bu onlara Allah-u Teâlânýn bir ihsanýdýr.
Zira onlarý bu dünyada lütuf olarak kudsî ruhu ile desteklemiþtir. ahirette ise onlarý cennet ve cemâlullah ile müjdeliyor:
--Onlarý içlerinden ýrmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardýr. Allah onlardan râzý olmuþ, onlar da Allahtan hoþnut olmuþlardýr.-- (Mücâdele: 22)
Binaenaleyh Allah-u Teâlânýn râzý olduðu, hoþnut olduðu parti budur. Onlar da Hazret-i Allahtan hoþnutturlar. Bütün iyiliklerin Ondan geldiðini, bütün kötülüklerin nefis ve þeytandan geldiðini bilirler. Allaha gönülden teslimdirler. Neyi taksim ve takdir buyurmuþsa râzý ve hoþnutturlar.
Ýslâm âlemine bakýldýðýnda, müslümanlarýn fýrkalara ayrýldýðý, senlik-benlik kavgasý, liderlik-önderlik dâvâsý, makam, nam ve menfaat kaygýsý ile ihtilâf ve tefrikaya düþtükleri acý bir gerçektir.
Halbuki Allah-u Teâlâ müminlerin birleþmelerini emir buyururken, ayrýlýk yapanlarla tefrika çýkaranlarý aðýr bir dille tehdit ediyor ve Âyet-i kerimesinde þöyle buyuruyor:
--Kendilerine apaçýk deliller geldikten sonra parçalanýp ayrýlýða düþenler gibi olmayýn. Onlar için kýyamet günü büyük bir azap vardýr.-- (Âl-i imrân: 105)
Zâlimler güruhundan olmamamýz için Hazret-i Allahta birleþmemiz, yekvücud halinde olmamýz icabediyor.
Müslümanlarýn, Allah ve Resulünde birleþmesi en büyük arzumuzdur.
Zira Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde buyurur ki:
--Fýrka fýrka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir bir ilgin yoktur. Onlarýn iþi Allaha kalmýþtýr. Sonra O, yaptýklarýný kendilerine haber verecektir.-- (Enâm: 159)
Bütün gayemiz iman kurtarmaktýr. Hiç kimseye buðzumuz, adâvetimiz yoktur. Fakat imansýzlýða da rýzâmýz yoktur.


Hakikat Dergisi
Gönderen: 19.12.2005 - 10:43
Bu Mesaji Bildir   aybars77 üyenin diger mesajlarini ara aybars77 üyenin Profiline bak aybars77 üyeye özel mesaj gönder aybars77 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1395 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
sezgin 42 (51), hirtilar (51), Ebranur (52), hatay 1 (64), prensesim_28 (54), btutkun58 (60), zeko6454 (62), omarbabuscu (47), aydýn25 (49), mürsel (61), kapadokyali (33), Hacý Ali (72), battal_42 (53), nuhozer (44), ufuk özdemir (55), halidinvelit (60), maviadaist (49), mkuzeci (43), dervisoglu (60), Furkan 2 (50), MUHAMMEDSA&Yacu.. (45), Samet86 (39), yusuf s (40), mesutgumus (44), s_saglam85 (40), tugra01 (44), kizdede (49), Reyyannn (42), Ilyas AKTAS (59), munal_40 (55), ckisaer (66), münih2828 (66), babaersin (40), memoemmi (47), militan_aet (40), nuryol (49), ibrahimbirsen (71), duisburger (51), AlMiRa (39), abdullah dalgic (58), mkilinc_1986 (39), temiz (61), garibem (53), hýfz&yac.. (57), bedrettin tutku.. (60), Rýfat ÖZ.. (64), akcan_80 (44), ahmet12 (33), alptürk (47), ata kýra.. (71), mukremýn (57), engizli müdür (63), wip_ (50), velibey (52), Beytullah_Ko&cc.. (32), ramoz (60), amel114 (40), Bad-Mad (38), radyogul (44), kaya76 (49), Filizz (67), vuslat28 (48), hayhak (47), nasuh uslu (53)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.16540 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.