0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » OĞUZ DESTANININ ÖZELLİKLERİ

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
tahabiri su an offline tahabiri  
Konu icon    OĞUZ DESTANININ ÖZELLİKLERİ
39 Mesaj -
OÐUZ DESTANININ ÖZELLÝKLERÝEski Türk tarihinde hükümdarlarýn doðuþu, efsanelere büründürülmüþ ve kutsal bir olay gibi anlatýlmýþlardý. Hükümdarlar böyle kutsallaþtýrýlýp, gökten indirilir iken; elbetteki Oðuz-Kaðan gibi, bütün Türk kaviminin atasý olan kutsal bir kiþinin menþeleri de, Tanrýya ve göðe baðlanacaktý. Eski Türklere göre herþeyi yaratan ve her varlýðýn sahibi olan tek kutsal þey, gökteki biricik Tanrý idi.Aslýnda göðün kendisi olan Tanrý deðildi. Çünkü gök de, yer gibi, maddî birer varlýk ve yüce Tanrý tarafýndan yaratýlmýþ, dünyanýn birer parçasý idiler. Gök, bir tane idi ve dünyamýzýn üstünü, bir kubbe þeklinde kaplýyordu. Fakat bu kubbenin üstünde, daha bir çok gökler vardý. Ayýn güneþin ve türlü yýldýzlar ile burçlarýn dolaþtýklarý, ayrý ayrý gökler, uzayýn sonsuzluklarýný kendi aralarýnda paylaþýyorlardý. Bütün bunlarýn üstünde, bir gök daha vardý ki, bu gökte yaratýcý, büyük ve tek Tanrý oturuyordu. Eski Türkler, ðögün katlarýný üst üste koyma yolu ile saymamýþlardý. Fakat sonradan, biraz da dýþ tesirler sebebi ile gökleri, yedi veya dokuz kat olarak tarif etmeðe baþladýlar.
"Oðuz-Kaðan destanýna, Uygur çaðýndan sonra, hafif dýþ tesirler girmeðe baþladý":
Göktürk çaðýnda, eski Türk dini ile inançlarý, bozulmadan devam etmekte ve gittikçe de geliþmekte idi. Uygur devleti kurulup da, yeni bir çok dinler Türkler arasýna girmeðe baþlayýnca, durum biraz daha deðiþti. Çünkü Uygurlar, çok daha önceleri Çin'in ortalarýnda gezmiþler, ticaret yapmýþlar ve birçok insanlarla karþýlaþarak, konuþmuþlardý. "Bu dýþ iliþkiler, Uygurlara birçok yeni görüþler getirmiþ ve onlarda, büyük dinlere inanmak ihtiyacýný doðurmuþtur." Ticaret, eski Türk savaþçýlarýnýn dini ile, pek baðdaþan bir meslek deðildi. Eski Türk dini, disiplin, otorite ve savaþçýlýðý, herþeyden üstün tutuyordu. Halbuki tüccarlar, daha geniþ ve rahat bir hayata sahip olmak zorunda idiler. Ýþte bunun içindir ki, bu zamana kadar Türkler göðe ve gökten gelen kutsallýklara inanýrlar iken, Uygur çaðýnda durum birdenbire deðiþiyordu. Uygurlar, köklerini Suriye'den alýp, Ýran'da geliþen Mani dinini aldýktan sonra, aya daha çok önem vermeye baþladýlar. Aslýnda ise Türklerde, kutsal olan en önemli þey, gökten sonra dünyamýzý ýþýtan güneþ idi. "Uygurlarýn, güneþten aya geçmiþ olmalarý, yeni bir düþüncenin baþlangýcý gibi sayýlabilirdi". Bu sebeple, Uygurlar çaðýnda yazýlmýþ Oðuz-Kaðan destanlarýnda, eski Türklerin dedikleri gibi kutsal kiþiler, artýk "Göðün oðlu" deðil; "Ayýn oðullarý" oluyorlardý. Oðuz-Kaðan da "Ay Tanrý" nýn bir oðlu idi. Destan, daha baþlangýçta, þöyle baþlýyordu:
"Aydýn oldu gözleri, renklendi ýþýk doldu,
"Ay-Kaðan'ýn o gündü, bir erkek oðlu oldu!"
Eski Türkler de iyi ve güzel olaylarý, aydýnlýk ve ýþýkla anlatýrlardý. Biz, nasýl yeni bir oðlu olan dostumuza, "Gözlerin aydýn olsun" diyor isek, onlar da Oðuz-Kaðan'ýn doðuþu dolayýsý ile, "Ay Kaðan'ýn gözleri aydýn oldu, renklendi", diyorlardý.
"Müslüman olmuþ Oðuz Türklerinin destanlarý da, Türk mitolojisinin en eski motifleri ile dolu idiler":
Fakat Türkler, çoktan müslüman olmuþ ve Ýslâmiyetin ana prensiplerine gönülden baðlanmýþlardý. Aslýnda ise, Ýslâmiyet ile eski Türk dini arasýnda büyük ayrýlýklar da yoktu. Buna raðmen, eski Oðuz-Kaðan destanlarý, elbetteki Ýslâmilyetin birçok inançlarý ile uygunluk gösteremeyecekti. Bunun içindir ki, Ýslâmiyetten sonra yazýlan Oðuz-Kaðan destanlarýnda, biraz daha deðiþiklik yapýlmýþ ve Ýslâmiyete uydurulmuþtu. Ýslâmiyeti kabul eden Türkler bizce Uygurlara nazaran, eski Türk an'anesini ve töresini daha çok korumuþlardý. Tabiî olarak biz Oðuz Türkleri üzerine, daha büyük bir önem veriyoruz. "Çünkü Oðuzlar, bütün Ortaasya ve Türk âleminin, en soylu ve en geliþmiþ zümreleri idiler". Þehir hayatýna çoktan baþlamýþ olmalarýna raðmen, eski Türk devlet teþkilâtý ile disiplini, onlarýn ruhlarýndan henüz daha silinmemiþlerdi. Bu sebeple Oðuz Türklerinin destanlarýnda, Uygurlarýnkine nazaran, daha eski ve daha köklü motifler görüyoruz. Ýslâmiyetten sonraki Türk destanlarýna göre, "Oðuz-Han'ýn babasý Kara-Han" idi. Oðuz Han'ýn babasýnýn, "Kara-Han" adýný almasý da boþ deðildi. Eski Türklerde, "Ak ve kara soylular ile halký birbirinden ayýran, sembolik renkler" idi. "Ak-Kemik", Kaðanlar ile, onlarýn oðullarý idiler. "Kara-Kemik" ise, halk tabakasýndan baþka bir þey deðildi. Diðer kitaplarýmýzda da her zaman söylediðimiz gibi, Türk halklarýnýn "ak" ve "kara" þeklinde ayrýlmýþ olmalarýna raðmen, aralarýnda bir sýnýf mücadelesi yoktu. Müslüman Türkler, Oðuz-Han'ýn babasýna "Kara-Han" diyorlardý. Çünkü kendisi Müslüman deðildi. Müslüman olmak isteyen oðlu Oðuz-Han'a da engel olmak istemiþti. Tabiî olarak bu fikirlerimiz tam ve kesin deðildir. Fakat Türk tarihi ve an'aneleri hakkýndaki bilgilerimiz, bizi bu sonuca doðru sürüklemektedirler. Oðuz Han Müslüman Türklere göre, babasýndan çok, an'anesine baðlýdýr. Bu sebeple Oðuz destanýný anlatmaða baþlarlar iken, hemen þöyle derler:
Üç gün üç gece geçti, annesine gelmedi,
Annenin memesinden, bir damla süt emmedi.
Bana gelmedi diye, annesi aðlýyordu,
Sütümü emmedi diye, kalbini daðlýyordu.
Aðlayýp sýzlýyordu, beþiðe dolanarak,
Sütümü, az em diye, çocuða yalvararak!
2. TÜRK MÝTOLOJÝSÝ VE KUTSAL ÇOCUKLAR
Oðuz Han diðer Türk destanlarýnda olduðu gibi doðar doðmaz, bir olgunluk ve erginlik gösteriyordu. Annesi, henüz daha Müslüman olmamýþtý. Annesine karþý, bu kýrgýnlýðýn sebebi de, bundan baþka birþey olmamalýydý. Nitekim az sonra Oðuz Han annesi ile konuþmaða baþlar ve ona þöyle der:
Ey, benim güzel annem, öðüdümü alýrsan!
Yüce Tanrý'ya tapýp, eðer hakký tanýrsan!
O zaman memen alýr, ak sütünü emerim!
Bana lâyýk olursan, adýna anne derim!

Oðuz-Kaðan'ýn annesi, henüz daha üç günlük beþikte yatan çocuðunun, böyle konuþup söyleþmeye baþladýðýný görünce, ona kalpten baðlanýr ve Tanrýya inandýðýný oðluna söyler. Müslüman Türklerin söyledikleri bu Tanrý, Ýslâmiyetin Allah'ýndan baþka birþey deðildi. Fakat ayný zamanda destanlar, zaman zaman bir "Gök Tanrýsý" ndan da söz açýyorlar ve eski Türklerin, gerçek inançlarýný açýða vurmaktan geri kalmýyorlardý. Eski Türklerde de "üç sayýsý" ve "üç yaþýnda" olma önemli idi. Fakat Türk mitolojisinin en önemli sayýsý "yedi" ile "dokuz" sayýlarýdýr. Müslüman Türklerin Oðuz destanlarýnda: "Oðuz-Kaðan, üç gün içinde olgunlaþmýþtý". Halbuki eski Altay destanlarýnda: "Çocuðun olgunlaþmasý için, yedi günün geçmiþ olmasý gerekiyordu". Hatta çok güzel, þöyle bir Altay efsanesi de vardýr:
Altay'da olmuþ idi, bir çocuk doðmuþ idi,
Dünyaya gelir iken, nurlara boðmuþ idi.
Yedi kurtlar uçmuþlar, koku alýp koþmuþlar,
"Çocuðu ver", demiþler, uluyarak coþmuþlar.
Annesi çok aðlamýþ, yüreðini daðlamýþ,
Çocuk da dile gelmiþ, yarasýný baðlamýþ.
Demiþ: "Anne, sýzlama! Oyala da, aðlama!
"Yedi gün mühlet iste, iþi baðla saðlama!"
Yedi gün mühlet dolmuþ, annenin benzi solmuþ,
Oðlan beþiði kýrmýþ, bir civan yiðit olmuþ.
Bu Altay efsanesi mitolojinin ta kendisidir. Gerçi Oðuz-Kaðan destaný da, bir mitolojidir. Fakat büyük devletler kurup geliþen Türk toplumlarý, onun içindeki akla uymayan motifleri ayýklamýþ ve gerçekçi bir þekle sokmuþlardý. Oðuz-Kaðan destanýnda, göklerde dolaþýp, ðögün çeþitli katlarýný zapteme ve türlü ruhlarla çarpýþma, kutsal bir Hakandý. Fakat O, daha çok, bir insandý. Ýnsanlýk özelliklerini taþýmýþ ve insanlarýn yaþadýðý yeryüzünü zaptederek, Tanrý adýna, idare etmeðe memur edilmiþti. Az önce özetini yaptýðýmýz Altay efsanesi dikkatle incelenince, daha birçok mitolojik motifler de ortaya çýkacaktýr. Meselâ "Yedi kurt"."Büyük ayý burcu" nun, yedi yýldýzýnda baþka bir þey deðildi. Çünkü Türklere göre: "aglaBüyükayý burcu'nun yedi yýldýzý, kalýn ve demir zincirlerle Kutup yýldýzý'na baðlanmýþ, yedi azgýn kurt idiler). Bir ara bu kurtlar, çocuðun atý ile tayýný da alýp götürmek isterler. Bu savaþlar sýrasýnda çocuk sýkýþýnca, akýllý ve kutsal buzaðýsý da ona yol gösterir ve baþarý saðlamasýna imkân verir. (Türklere göre 'Küçükayý burcu', iki at tarafýndan çekilen, bir arabadan baþka birþey deðildi.) Bu burcun etrafýndan dönen Büyükayý burcunun yedi kurdu, bu iki atý yakalayýp yemek isterler ve bunun için de gökyüzünde, durmadan onlarýn etrafýnda dönerlerdi. (Altay efsanesi göre). Küçükayý burcu, çocuðun dostu ve yakýný idi. Boða burcu da, herhalde yine bu kahramanýn buzaðýsýndan baþka birþey olmamalýydý".
Görülüyor ki, Oðuz-Kaðan destaný birdenbire uydurulmuþ ve yazýlmýþ bir hikâye deðildi. Onun kökleri, yüzyýllar önce inanýlmýþ ve söylenmiþ, Türk efsaneleri ile inançlarýna dayanýyordu. Süzüle, süzüle, akla mantýða uymayan bölümlerin, gerçeðe uydurulmasý ile, bütün Türklerin malý olan Oðuz-Kaðan destaný meydana gelmiþti.

3. OÐUZ - KAÐAN'IN DOÐUÞU
"Oðuz-Kaðan, kutsal bir þekilde doðmuþtu":
Az önce, büyük Türk kahramanlarýnýn, genel olarak kutsal bir þekilde doðduklarýný söylemiþtik. Elbette ki Oðuz-Kaðan'ýn da doðuþu da, kutsal ve fevkalâde bir þekilde olmalýydý. Nitekim Uygurlarýn Oðuz-Kaðan destaný, O'nun doðuþunu þöyle anlatýyordu:
Gök mavisiydi sanki, benzi bu oðlancýðýn!
Aðzý kýpkýzýl ateþ, rengi bu oðlancýðýn!
Al, al idi gözleri, saçlarý da kapkara,
Perilerden de güzel, kaþlarý var ne kara!

Oðuz-Kaðan doðarken, benzinin rengi týpký gök mavisi gibi idi. Yüz, eski Türklere göre, insanýn en önemli bir yeri idi. Utanç, kötülük ve hatta kutsallýk bile, insanýn yüzüne akseden özellikleri idiler. Kötü bir insanýn yüzü, elbette kara idi. Ýyilerin de yüzleri, aktý. Ama kutsal insanlarýn yüz rengi, gök mavisinden baþka birþey olamazdý. Çünkü gök, Tanrý'nýn oturduðu ve hatta bazan, Tanrý'nýn kendisinden baþka birþey deðildi. "Oðuz-Kaðan doðarken, yüzünün gök renkten olmasý, onun gökten geldiðini ve Tanrý'nýn rengini taþýdýðýný gösteren bir belirti idi." Biz yanlýþ olarak Türklerin, "Gök Börü", yani gök kurt dedikleri kutsal kurda, bozkurt adýný veregelmiþiz. Aslýnda ise gök ile boz arasýnda büyük ayrýlýklar vardýr. Türklerin kutsal kurtlarýnýn rengi de gök idi. Çünkü o Tanrý tarafýndan gönderilmiþ bir elçiden baþka bir þey deðildi. Belki de Tanrý'nýn ta kendisi idi. Tanrý, kurt þekline girerek Türklere görünüyor ve onlara baþarý yolu açýyordu. Onun için de, kurdun rengi gömgök idi. Daha sonralarý Türkler, gök rengini olgunluk, erginlik ve tecrübenin bir sembolü olarak görmüþlerdir.
Oðuz-Kaðan'ýn aðzý ateþe niçin benzetilmiþti":
Bugün Anadolu'da söylenen, "Gözleri Kanlý" deyimi de, bize çok þeyler ifade eder. O'nun gözlerinin al oluþu, daha doðrusu kan rengine benzemesi, Oðuz-Kaðan'ýn büyük bahadarlýðýnýn, bir özelliðinden baþka bir þey deðildi. Cengiz-Han da doðarken "avucunun içinde bir kan pýhtýsý" tutuyordu. Bunu gören annesi ile babasý þaþýrmýþ ve hemen Þamanlara koþmuþlardý. Þamanlar ise, O'nun dünyayý zaptedeceðini ve büyük bir bahadýr olacaðýný söylemiþlerdi. Fakat Cengiz-Han çaðý ile ilgili efsaneler, en eski Türk ve Ortaasya özelliklerini göstermiyorlardý. Elbetteki onlarý kökleri de, Türk mitolojisine dayanýyordu. Fakat Çin yolu ile, Moðollara birçok yabancý tesirler girmiþti. Türklerde yeni doðan kahramanlar, avuçlarýnda bir kan pýhtýsý tutmazlardý. Çünkü biraz da, eski Hint mitolojisinin motiflerinden biri idi. "Türklerin kahramanlarýnýn gözleri, kýrmýzý ve kýzýldýr." Çinde de, bu vardýr. Fakat çin kahramanlarýnýn gözleri yalnýz kýrmýzý olmakla kalmazlar, ayný zamandan cam gibi de parlarlardý. Çinliler, "Büyük bir Göktürk Kaðaný Mohan Kaðan'dan söz açarken, onun da yüzünün kýpkýrmýzý ve gözlerinin cam gibi parladýðýný" söylüyorlardý. Herhalde Mohan-Kaðan, acayip bir fizyonomiye sahip deðildi. Fakat 20 sene müddetle, bütün Çin'i korkutmuþ ve diz çöktürmüþ bir hükümdardý. Eski Türkler, kýrmýzý renk için genel olarak "al" sözünü kullanýrlardý. Fakat bu söz sonradan, biraz da manevi bir anlam almýþtý. Nitekim loðusalarý basan ve kötülük yapan, "Albastý" da, yine bu rengi taþýyordu. Altay Türkleri, büyük kurt sürülerini idare edip, köylere korkunç zararlar veren kurtlara da, zaman, zaman, "al-börü" derlerdi. Bu allýk, kurdun veya albastý gibi ruhlarýn renginden dolayý deðil; daha çok, onlarýn korkunç zararlar vermesinden ileri geliyordu. Çünkü onlar güçlü ve kudretli idiler. Týpký yeryüzünü zapteden ve kendi egemenliði altýnda toplayan Oðuz-Kaðan gibi.
"Oðuz-Kaðan'ýn yüzünün rengi gök mavisi, gözleri de al, yani kýrmýzý idi".
Bazýlarý al sözünü, "ela" þeklinde anlamak istemiþlerdi. Fakat tabiî olarak, bunun aslý yoktur. Çünkü, "Oðuz-Kaðan'ýn saçlarý da kara" idi. Sarý deðil. Bu sebeple gözlerinin elâ olmasýna da, hiçbir sebep yoktu.
4. OÐUZ - KAÐAN'IN ÇOCUKLUÐU
"Türk mitolojisinde kahramanlar, 'üç' veya 'yedi' günde konuþurlardý":
Az önce, Müslüman olmuþ Türklerin Oðuz-Kaðan destanlarýndan söz açarken, Oðuz-Kaðan'ýn üç günde konuþmaða baþladýðýný belirtmiþtik. Ýslâmiyetin tesirleri görülmeyen, Uygurca Oðuz Kaðan destanýnda da, ayný þeyleri görüyoruz. Ama, yukarýda da dediðimiz gibi, eski Türk efsanelerinde büyük kahramanlar çoðu zaman "Yedi günde kendilerine gelir ve kýrk gün sonra da bir delikanlý gibi hayata baþlarlardý". Nitekim Uygurlarýn Oðuz Destaný, Oðuz'un küçüklüðünü þöyle anlatýyordu:
Geldi ana göðsünü, aldý emdi sütünü,
Ýstemedi bir daha, içmek kendi sütünü.
Piþmemiþ etler ister, aþ yemek ister oldu,
Etraftan þarap ister, eðlenmek ister oldu.
Ansýzýn dile geldi, þiirler düzer oldu,
Aradan kýrk gün geçti, oynaþýr, gezer oldu.
Geldi ana göðsünü, aldý emdi sütünü,
Ýstemedi bir daha, içmek kendi sütünü.
Piþmemiþ etler ister, aþ yemek ister oldu,
Etraftan þarap ister, eðlenmek ister oldu.
Ansýzýn dile geldi, þiirler düzer oldu,
Aradan kýrk gün geçti, oynaþýr, gezer oldu.
"Türkler yemeklerini, ilk çaðlardan beri piþirerek yerlerdi":
Türkler herhalde, tarihten çok önceki çaðlarda bile, yemeklerini piþirerek yemeðe baþlamýþlardý. Nitekim, Göktürklerin Çin kaynaklarýnda bulunan ilk efsaneleri de, "Ýlk Türk Atasýnýn, ateþi icât ettiðini ve yemekleri piþirmeði öðrettiðini," söylüyordu. Sibirya'nýn tundralarýnda yaþayan geri halklar, Türklere nazaran çok daha sonraki çaðlarda yemeklerini piþirip, yemeði öðrendiler. Nitekim, Fin'lerle Macar'larýn atalarý olan Batý Sibiryalýlar, kendi atalarýnýn çið et yediklerini söylerler ve bununla öðünürlerdi. Onlar, daha güneylerindeki Ortaasya Türk halklarýna, "yemeklerini piþirenler" derler ve kendilerini, onlardan ayýrýrlardý. Gerçi bu Sibirya halklarýn da, sonradan yemeklerini piþirmeðe baþlamýþlardý. Ama, zaman zaman bu eski hatýralarý yadetmek için "çið et yeme törenleri" yapmaðý da, ihmal etmezlerdi. Türk mitolojisinde, Türk çið et yediðine dair, elimizde hiçbir delil yoktur. Ama büyük kahramanlar, o kadar korkunç idiler ki, zaman zaman çið et bile yerlerdi. Onun için Oðuz-Kaðan'ýn, çið et istemesinin sebebi de, bundan ileri geliyordu.
"Oðuz-Han'ýn vücudu, güçlü ve korkunç hayvanlara benzetilirdi":
Dede Korkut masallarýnda da büyük kahramanlarýn yürüyüþü, arslanlara benzetilmiþ ve vücut yapýlarý da, korkunç hayvanlar gibi anlatýlmýþlardý. Oðuz-Kaðan destanýnda da, az da olsa bunlarý görmüyor deðiliz. Uygurlarýn Oðuz destaný, Oðuz-Kaðan'ýn þeklini, þöyle anlatýyordu:
Öküz ayaðý gibi, idi sanki ayaðý,
Kurdun bileði gibi, idi sanki bileði.
Benzer idi omuzu, ala samurunkine,
Göðsü de yakýn idi, koca ayýnýnkine!

Destana göre, Oðuz'un elleri ve pençesi, ayýnýn büyük ve güçlü pençesini andýrýyordu. Ama kurdun bileði baþka idi. Kurt, yeryüzündeki hayvanlar içinde, koþma bakýmýndan, en dayanýklý hayvandý. Bir türlü yorulma bilmezdi. Bileði ince idi. Fakat o ince bilekli kurdun pençesi korkunçtu. Bir samur büyüklüðündeki, kýllý omuzlar ve ayýnýn göðsü gibi, gergin ve þiþkin ðögüsler, Oðuz-Kaðan'ýn bir insan olarak ne derece güçlü olduðunu anlatmaða yarayan sözlerdi.
"Oðuz-Kaðan'ýn vücudu niçin "tüylü" idi":
Eski Türkler, "ilk insanýn, tüylü olduðuna inanýrlardý." Altaylarda yaþayan birçok efsanelerde, bu konu ile ilgili, sayýsýz örneklere rastlýyoruz: "Tüylere kaplý olan ilk insan, Tanrý'ya karþý günah iþlemiþ ve bundan dolayý da tüyleri dökülmüþtü. Tüyleri dökülünce de insanoðlu, bir türlü hastalýktan kurtulamamýþ ve ölümsüzlüðü elinden kaçýrmýþtý. (Bir söyleniþe göre) Tanrý, insaný yaratýrken þeytan gelmiþ ve insanýn üzerine tükürerek, her tarafýna pislik içinde býrakmýþtý. Tanrý da, insanýn dýþýný içine, içini de dýþýna çevirmek zorunda kalmýþtý. Bu suretle insanýn içinde kalan þeytanýn pisliði ve tüyler, insanoðlunun ruhunu ve ahlâkýný kötü yapmýþtý. Ýnsanýn gerçi dýþý, Tanrý yapýsý idi ve güzeldi ama; içi þeytan tarafýndan kirletilmiþ ve þeytana benzer, bir özelliðe bürünmüþtü". Bu sebeple Oðus destanýnda, bu çok eski Türk inançlarýnýn izlerini de buluyoruz. Çünkü Oðuz-Kaðan, bizim gibi tüysüz deðil; her tarafý kýllarla dolu ve fevkalâde bir yaratýktý:
Bir insan idi fakat, tüyleri dolu idi,
Vücudu kýllý idi, çok uzun boylu idi.
Güder at sürüleri, tutar, atlara biner,
Daha bu yaþta iken, çýkar, avlara gider.
Geceler günler geçti, nice seneler doldu.
Oðuz da büyüyerek, bir yahþi yiðit oldu!

5. OÐUZ - KAÐAN'IN GENÇLÝÐÝ
Türk mitolojisinde büyük kahramanlarýn, çocukluk ile gençliðini birbirinden ayýran, bazý önemli, çaðlar vardý. Altay efsanelerinde bu çað, daha çok "Ad koyma" töreni ile baþlardý. Adý olmayan bir çocuk, henüz daha yetiþkin bir genç ve kahraman sayýlmazdý. Bir gencin ad alabilmesi de, kolay bir iþ deðildi. Elbette adsýz bir insan olamazdý. Her çocuða Türkler, doðuþundan itibaren bir ad verirlerdi. Fakat bu ad, onun gerçek adý ve ünvaný sayýlmazdý. Hatta Türkler kahramanlarýna, her yeni bir baþarý üzerine, yeni bir ad daha verirlerdi. Daha yüksek bir rütbeye terfi eden kimseler bile, yeni memuriyet unvaný ile beraber, ayrýca bir ad da alýrlardý. Bu sebeple Çin kaynaklarý, bu bakýmdan bize bir çok güçlükler çýkarmýþlardýr. Meselâ, büyük bir komutan veya Kaðan'ýn, bir gençlik adý vardýr. Geçliðinde büyük þöhret elde eden bu komutanlar, Çin kaynaklarýnda çoðu zaman, gençlik adlarý ile adlandýrýlýrlardý. Zaman zaman bunlar, bazý savaþlar dolayýsý ile yeni ünvanlar alýrlardý. Fakat Çin kaynaklarýnda bu Türkler, gençlik ve olgunluk adlarý ile geçince, tarihçeler için, kimin kim olduðunu anlamak, adetâ çok güç bir hale girer. Bu sebeple Oðuz Han'ýnda, gerçek bir ad ve unvan alabilmesi için, büyük bir kahramanlýk ve baþarý göstermesi lâzýmdý. Eski Türk tarihinde de, "Baþ kesmeyen ve kan dökmeyen" þehzadelere, gerçek adlarý verilmezdi.
6. OÐUZ'UN BÝR GERGEDAN ÖLDÜRMESÝ
"Oðuz korkunç bir gergedan öldürerek, erginliðini ispat etmiþti":
Bunun içindir ki, Oðuz-Kaðan, insanlarý ve sürüleri yiyen bir gergedaný öldürür ve milletini, büyük bir belâdan kurtarýr. Eski Türkler, karanlýk ve sýk ormanlara da saygý gösterir ve hatta onlara tapýlanýrlardý. Türk tarihinde, yeni tahta çýkan hükümdarlarýn, bir orman dikerek, kendi adlarýna yetiþtirdikleri de görülmemiþ deðildir. Nitekim Oðu-Kaðan destanýnda da, Oðuz'un yurdunun yanýnda büyük bir orman ve içinde de bir "gergedan" yaþardý. Destan bu olayý þöyle anlatýyordu:
Bir büyük orman vardý, Oðuz yurdundan içre,
Ne nehir ýrmaklar, akardý bu orman içre.
Ne çok av hayvanlarý, ormanda yaþar idi,
Ne çok av kuþlarý da, üstünde uçar idi.
Ormanda yaþar idi, çok büyük bir gergedan,
Yer idi yaþatmazdý, ne hayvan ne de insan!
Baþardý sürüleri, yer idi hep atlarý,
Yokluk verir insana, alýrdý hayatlarý!
Vermedi hiçbir zaman, insanoðluna aman!
Hepimiz biliyoruz ki, Ortaasya'da "gergedan" yoktu. Türklerin gergedan görmüþ olmalarý da, pek ihtimal dahilinde deðildi. Ama gergedanýn, çok korkunç bir hayvan olduðu kulaktan kulaða, Ortaasya'ya kadar gelmiþ ve Türk mitolojisinde de gerekli yerini almýþtý. Gergedanýn yaþadýðý bölgeler, Çin'e yakýn olan bölgelerdi. Fakat Çinliler de gergedanýn esas þeklini bilmiyorlardý. Çinlilere göre, "Gergedan, burnunun ucunda sivri boynuzu bulunan, bir geyikten baþka birþey deðildi". Ama gergedan, Çin'de büyük bir öneme sahipti. Çünkü Çin Ýmparatorlarý ile büyük komutanlar, zýrhlarýný gergedan derisinden yaparlardý. Bu bakýmdan onlar gergedanýn derisini ve dolayýsý ile, bu hayvanýn büyüklüðünü de tasavvur edebiliyorlardý. Gergedan motifi bakýmýndan Türk mitolojisine, Çin tesirleri de olabilirdi. Fakat gergedanla ilgili bilgiler Türklere daha çok Batý Türkistan ve Hindistan yolu ile gelmiþti. Türkler gergedana "kýyant" derlerdi. Bu söz de, Hindistan ile Batý Türkistan'da yayýlmýþ bir deyimdi. Oðuz-Kaðan, kendi milletine bu kadar zarar veren gergedaný duyunca, onu avlamak ister ve yola çýkar. Destan Oðuz'un yýla çýkýþýný þöyle anlatýyordu:
Oðuz-Kaðan derlerdi, çok alp bir kiþi vardý,
Avlarým gergedan: diye o yere vardý.
Kargý, kýlýç aldý, kalkan ile ok ile,
Dedi: "Gergedan artýk, kendisini yok bile!
Ormanda avlanarak bir geyiði avladý,
Bir söðüt dalý alýp, bir aðaca baðladý.
Döndü gitti evine, sabah olmadan önce,
Tam tan aðarýyordu, geyiðine dönünce,
Anladý ki gergedan, geyiði çoktan yuttu,
Geyiðin yerine de, büyük bir ayý tuttu.
Belinden çýkararak, altýn bakma kuþaðý,
Ayýyý astý yine, o aðaçtan aþaðý,
Tabiî olarak efsaneye göre, gergedan ayýyý da yutmuþtu. Çok iyi biliyoruz ki gergedan, otla geçinen bir hayvandýr. Halbuki gergedaný yakýndan tanýmayan Türkler, onun et yediðini zannediyorlardý. Çünkü onlara göre, bütün korkunç hayvanlar et yerler ve etle beslenirlerdi. Oðuz'un belindeki kuþaðý altýndý. "Kuþak, Türkler için çok önemli bir hükümdar sembolüdür". Çünkü her hükümdarýn belindeki kemerin altýn olmasý, onun hükümdarlýðýný gösteren bir sembol ve belirti idi. Oðuz-Kaðan, daha gençliðinde bu kuþaðý kuþanmýþ ve hükümdarlýða hazýrlanmýþtý. Öyle öyle anlaþýlýyor ki Oðuz-Kaðan gergedana büyük bir tuzak kurmuþ ve onu, bu yolla avlamak istemiþti. Fakat gergedan, her defasýnda bu tuzaða düþmeden, gelip, avýný almasýný bilmiþti. Bunun için Oðuz, baþka yol görmemiþ ve bizzat kendisi, gergedanýn karþýsýna çýkarak, onu öldürmek zorunda kalmýþtý. Destan bu korkunç vuruþmayý da, þöyle anlatýyordu:
Yine sabah olmuþtu, aðarmýþtý çoktan tan,
Oðuz baktý ki almýþ ayýsýný gergedan.
Artýk bu durum onu, can evinden vurmuþtu,
Aðaca kendi gidip, tam altýnda durmuþtu!
Gergedan geldiðinde, Oðuz'u görüp durdu,
Oðuz'un kalkanýna, gerilip bir baþ vurdu!
Kargýyla gergedanýn, baþýna vurdu Oðuz!
Öldürüp gergedaný, kurtardý yurdu Oðuz!
Keserek kýlýcýyla, hemen baþýný aldý,
Döndü gitti evine, iline haber saldý!
"Altay Türk efsanelerindeki kahramanlar da, boynuzlu" canavarlar öldürürlerdi":
Oðuz-Kaðan'ýn korkunç bir canavar öldürerek, kendi yurdunu kurtarmasý, Türk mitolojisinin ilk ve son motifi deðildir. Bu motif, dýþarýdan gelmiþ bir tesire de baðlanamaz. Gerçi Türkler geliþip yayýldýktan sonra, "gergedan" gibi korkunç hayvanlarýn bulunduðunu da duymuþlar ve efsanelerini bu yeni bilgilere göre anlata gelmiþlerdi. Fakat bu olayýn kökleri, çok eski Türk inançlarýndan ve efsanelerinden geliyordu. Nitekim, Altay efsanelerinde de, buna benzer olaylar görüyoruz. Bu efsanelerdeki kahramanlarýn, öldürdükleri canavarlar da, "boynuzlu" idiler. Bu efsanelerden birini, çok kýsa olarak özetleyip, aþaðýda verelim:
Yedi gün geçmiþti ki, oðlan baþladý iþe,
Demir beþiði kýrdý, kendini attý dýþa.
Yedi daðý dolaþtý, yedi geyik avladý,
Boynuzlarýný yonttu, birbirine baðladý.
Öyle bir yay yaptý ki, kiriþsiz olmaz idi,
Böyle büyük yaya da, her kiriþ uymaz idi.
Duydu bir hayvan varmýþ, çok büyük bir canavar!
"Bari gideyim", dedi, "Belki derisi uyar!"
Oðlan göklere gider, devlerle de savaþýr,
Büyük bir daða çýkar, canavara ulaþýr,
Bu ne müthiþ hayvandý, bir daða yaslanmýþtý,
Bir daða da yatmýþtý, upuzun uzanmýþtý.
Oðlana bakaraktan, sanki göz kýrpýyordu,
Uzun boynuzlarýyla, gökleri yýrtýyordu!...
Bu Altay efsanesi, tam bir mitolojidir. Çünkü efsanenin kahramaný, atý ile göklerde uçar ve göðün katlarýný gezerek, canavarý aramaða koyulur. Oðuz-Kaðan destanýndaki canavar, Oðuz yurdunun hemen yanýndaki bir ormanda yaþamaktadýr. Altay efsanesindeki canavar ise, göklerin derinliðindeki, efsanevî daðlarýn ve göllerin içinde yaþar.
"Müslüman Türkler, Oðuz-Kaðan'ýn gençliðini mitolojiden kurtarmak istemiþlerdi":

Müslüman Türkler, Oðuz-Han'ýn ad almasý için, böyle bir kahramanlýk yapmasýný gerekli görmemiþlerdi. Oðuz-Han, kendi adýný kendi vermiþ ve bütün Oðuz milleti de, onun bu arzusuna uymuþlardý. Efsaneler, onun ad alýþýný þöyle anlatýyorlardý:
Büyük toy yapýlýrdý, eski Türk âdetince,
Böyle ad seçilirdi, çocuðun kudretince,
Kara-Han atlar kesti, Oðuz ad bulsun diye,
Çaðýrdý hep Türkleri, yurdu þen olsun diye.
Oðuz-Han birden bire, adým Oðuz'dur dedi,
Beklemedi kimseyi kendi adýný verdi,
Ne kadar Türk var ise, hepsi þaþa kaldýlar,
Bu Tanrý sözü deyip, buyruða katýldýlar.
Bundan da anlaþýlýyor ki Oðuz-Han'ýn daha çok küçük yaþta iken kendi adýný koymasý, milletince bir Tanrý buyruðu gibi kabul edilmiþti. Daha sonraki Türk efsanelerinde olduðu gibi burada, gök sakallý bir ihtiyar görülmüyordu. Oðuz-Han, Tanrýnýn gönderdiði gök sakallý elçilerin yerine bizzat geçmiþ ve kendi adýný, kendisi vermiþti. Daha sonraki Oðuz destanýnýn parçalarý sayýlan "Dede Korkut" hikâyelerinde, çocuklarýn adlarý, genel olarak "Dede Korkut" un kendisi tarafýndan verilirdi. Anadolu Masallarýnda ise gök sakallý ihtiyarlar ile "Hýzýr" ýn ve hatta "Dede Korkut" yerine, ihtiyar derviþler geçmiþlerdi.
7. OÐUZ KAÐAN'IN EVLENMESÝ

Müslüman Türkler Oðuz Kaðan'ý, normal bir insan gibi kabul etmiþler ve onu, öylece evlendirerek, bir yuva kurdurmuþlardý. Halbuki Ýslâmiyetin tesirleri görülmeyen Oðuz destanlarýnda, durum daha baþkadýr. Uygurlarýn Oðuz destanýna göre Oðuz Kaðan, "Gökten inen göðün kýzý ve yerdeki bir aðaç koðuðundan çýkan, yerin kýzlarý ile evlenmiþ" ve bu yolla soyunu meydana getirmiþti. Burada artýk Oðuz-Kaðan destaný, bir destan deðil; daha çok, gerçek bir mitoloji halinde idi. Öyle bir mitoloji ki, Türklerin dünya görüþlerini, uzay anlayýþlarýný ve dolayýsý ile, Cihân hakimiyeti hakkýndaki düþünce ve isteklerini, hep kendisinde topluyordu. Oðuz-Kaðan, mitolojik bir Türk hükümdarý idi. Yeryüzünü zaptetmiþ ve büyük bir devlet kurmuþtu. Bu olay, týpký bir tarih gibi anlatýlýyordu. Ayný zamanda destanda, bir hikâye çeþnisi de vardý. Ama Oðuz destaný, Binbir Gece Masallarý gibi, hayal mahsülü ve uydurulmuþ, bir masal deðildi. Oðuz-Kaðan destaný, Türklerin düþünüþ, inanýþ ve binlerce seneden beri geliþerek, olgunluða eriþmiþ fikirlerinin, bir özeti gibi idi. Fikirler, düþünceler ve semboller, tarih olaylarý ile anlatýlmýþlardý. Oðuz-Kaðan da, hatunlarý da, çocuklarý ve akýnlarý da, hepsi birer sembolden baþka þeyler deðil idiler. Oðuz-Kaðan'ýn gökten inen kýzla evleniþini, Uygurlarýn destaný þöyle anlatýyordu:
8. OÐUZ'UN, GÖÐÜN KIZI ÝLE EVLENMESÝ
Oðuz-Kaðan bir yerde, Tanrýya yalvarýrken,
Karanlýk bastý birden, bir ýþýk düþtü gökten,
Öyle bir ýþýktý ki, parlak aydan, güneþten.
Oðuz-Kaðan yürüdü, yakýnýna ýþýðýn,
Gördü, oturduðunu ortasýnda bir kýzýn.
Bir ben vardý baþýnda, ateþ gibi ýþýðý,
Çok güzel bir kýzdý bu, sanki Kutup yýldýzý!.
Öyle güzel bir kýz ki, gülse, gök güle durur!
Kýz aðlamak istese, gök de aðlaya durur!
Oðuz kýzý görünce, gitti aklý beyninden,
Kýza vuruldu birden, sevdi kýzý gönülden.
Kýzla gerdeðe girdi, aldý dilediðinden!
Eski Türklere göre, hem gök ve hem de yer, kutsal idiler. Ýran'da ve Avrupa mitolojisinde olduðu gibi, yer kötülüðün ve fenalýðýn bir sembolü deðildi. Ama gök, yerden daha önemli idi. Bu sebeple Oðuz-Kaðan ilk önce, gökten inen kutsal kýzla evlenmiþti. Daha sonraki Altay efsanelerinde de, buna benzer motifler görüyoruz. "Altay daðlarýnýn vadilerine sýkýþmýþ kalmýþ olan bu Türkler, büyük devlet kuramamýþlardý. Onlarýn, ne Kaðanlarý ve ne de hükümdarlarý vardý. Bu Türkler arasýnda, kaðanlarýn yerlerini, Þamanlar alýyorlardý". Çünkü, cemiyet içinde söz ve güç sahibi olanlar, Þamanlar idiler. Bu sebeple Þamanlarýn soylarý da, eski Türk Kaðanlarý gibi kutsal ve gökten geliyorlardý. Bu efsaneye göre: "Þamanlarýn atasý olan büyük bir Þaman, gökle yerin kýzý ile evlenmiþ ve onlardan, Altay Þamanlarý türemiþti. (Bazýlarý da), gökle sularýn kýzlarý ile evlenmiþlerdi". Bütün bunlar bize gösteriyor ki, belirli mitoloji motifleri, her bölgeye ve çaða göre deðiþiyorlar; fakat ana özelliklerini kaybetmiyorlardý. Bundan sonra da Oðuz-Kaðan, yerin kýzý ile evlenir. Destanlar, Oðuz-Han'ýn bu ikinci hatunu buluþunu da, þöyle anlatýrlar:
9. OÐUZ'UN, YERÝN KIZI ÝLE EVLENMESÝ
Ava gitmiþti birgün, ormanda Oðuz-Kaðan:
Gölün tam ortasýnda, bir aðaç gördü yalnýz,
Aðacýn koðuðunda, oturuyordu bir kýz.
Gözü gökten daha gök, sanki Tanrý kýzýydý,
Irmak dalgasý gibi, saçlarý dalgalýydý.
Bir inci idi diþi, aðzýnda hep parlayan,
Kim olsa þöyle derdi, yeryüzünde yaþayan:
"Ah! Ah! Biz ölüyoruz! Eyvah, biz ölüyoruz!"
Der, baðýrýp dururdu! Týpký tatlý süt gibi, acý kýmýz olurdu!
Oðuz kýzý görünce, baþýndan aklý gitti,
Nedense yüreðine, kordan bir ateþ girdi.
Gönülden sevdi kýzý, tuttu aldý elinden,
Kýzla gerdeði girdi, aldý dilediðinden.
"Bir gölün ortasýnda bulunan adalar", Türk mitolojisinin en önemli motiflerinden biridir. Uygurlarýn Türeyiþ efsanelerinde ise bu kutsal adacýk, iki nehrin kavuþtuðu bir yerde bulunuyordu. Oðuz-Han destanýndaki Kýpçak Bey'de, "Göl ortasýnda bulunan bir adacýkta aðaç kovuðunda doðmuþtu". Aðaç, köklerini yerden alýyor ve kimbilir yerin ne kadar derinliklerine kadar inebiliyordu. Bu sebeple bereketin sembolü olan aðaç, yerin soylarýný da temsil edeyordu. Destan, "Ðögün kýzýný Kutup yýldýzýna benzetirken, yerden gelen kýzýn saçlarýný ise, ýrmak dalgalarý gibi" gösteriyordu. Göðün kýzý göðe, yerin kýzý da yere benziyordu.
"Müslüman Türkler, Oðuz-Kaðan'ý normal bir insanmýþ gibi evlendiriyorlardý":
Ýslâmiyeti kabul etmiþ olan Türkler ise, daha baþka türlü düþünüyorlardý. Onlar Oðuz-Han'ý, normal bir insan olarak kubul ediyorlar ve kendi fikrine uygun, bir kýz alýyor gibi gösteriyorlardý. Oðuz-Han, iki amcasýnýn da kýzýný almýþ; fakat onlarý yola getirip, müslüman edememiþti. Bunun üzerine, her iki karýsýnýn da yüzüne bakmamýþ ve onlara elini bile deðdirmemiþti. Üçüncü amcasýnýn kýzý, diðerlerine nazaran daha çirkindi. Fakat küçüklüðünden beri, Oðuz-Han'ý bütün kalbi ile seviyordu. Oðuz, en sonunda bu kýza getmiþ, içini açmýþ ve müslüman olduðu takdirde, kendisi ile evleneceðini söylemiþti. Bu teklifi çoktan beri bekleyen kýz, aðlayarak Oðuz'a bakmýþ ve þöyle demiþti:
Ben ne Allah tanýrým, ne de Tanrý bilirim!
Senin sözün buyruktur, hep peþinden gelirim!
Sen ne dersen o olur, fermanýndan çýkamam!
Sen var iken baþýmda, baþkasýna bakamam!
Oðuz bunu duyunca, çok sevinmiþ ve artýk kaygýsý dinmiþti. Bunun üzerine kýza, Tanrýya inanmasýný söyleyerek, þöyle demiþti:
Ey, sevgili hatunum! Benim ey eþsiz eþim!
Gönlümde ebediyen, yanacak ey ateþim!
Tanrýnýn birliðinde, bir defa iman getir,
Sev onu! Varlýðýma, seninle bir can getir.
Kýz Oðuz Han'ýn bu sözü üzerine Tanrýya inandýðýný söyleyerek artýk müslüman olmuþtu:
Sözünü kabul ettim, senin yoluna geldim!
Tanrýnýn birliðiyle, canýmý sana verdim!
Müslüman olan Türklerin, eski Oðuz-Kaðanlarýndan ve onun destanlarýndan vazgeçemeyerek, yeni olarak düzdükleri bu hikâyeler, aslýnda en eski Türk mitolojisinin ana çizgileriyle bir benzerlik göstermiyorlardý. Fakat ne yapsýnlar ki, onlar da müslüman olmuþlardý ve müslümanlýðý, yalnýzca X. yüzyýlda deðil; ta Oðuz Han zamanýndan beri tanýdýklarýný ve bildiklerini göstermek istiyorlardý. Müslüman tarihçiler, Oðuz-Han'ýn yaþadýðý çaðlar hakkýnda da, bize bazý bilgiler verirler. Meselâ Hiveli meþhur Ebul Gazi Bahadýr Han'a göre Oðuz-Han, zamanýmýzdan 5000 sene önce yaþamýþtý. "En önemli nokta da þu idi ki, Ebul Gazi Bahadýr Han Oðuz-Han'ý, Ýran'ýn en eski atalarýndan daha önceye koyuyor ve Türkleri, bir millet olarak Ýran'lýlardan daha eski tutuyordu. Bu efsaneler Türklerin, Ýslâmiyeti ve Allah'ý, 5000 sene önceleri ve hatta insanlýðýn ilk yaratýlýþ sýralarýnda tanýdýklarýný, söylemek istiyorlardý". Henüz daha müslümanlýðýn ne demek olduðunu bilmeyen Türkler "Allah" sözünden habersiz idi. Eski Türk tarihçilerine göre, "Allah" sözünün manasýný anlamayan Türkler, Oðuz-Han'ýn þiir okuduðunu veyahut da þarký söylediðini zannederlermiþ. Bunlar da, Müslüman Türkler tarafýndan, bir Türk olarak uydurulmuþ, düzenlenmiþ ve geniþ halk kitleleri arasýnda yayýlmýþ hikâyelerdi.
Öyle anlaþýlýyor ki Türkler, Ýslâmiyetin öncülüðünü, Araplara ve hatta Peygambere bile vermek istemiyorlardý. Bu duruma göre, "Oðuz-Han Türklerin ilk ve en eski peygamberleri oluyordu. Gerçi bu da, Ýslâmiyetin esaslarýna aykýrý idi. Fakat Türk kitlelerinin, milliyet ve üstünlük hislerini göstermesi bakýmýndan bizler için bir önem taþýyordu".
10.. YER VE GÖK VARLIKLARININ OÐUZ'UN OÐLU OLMALARI
"Gök ve yerin türlü varlýklarý, Oðuz-Han'ýn oðullarý oluyorlardý":
Oðuz-Han, "gökten bir ateþ gibi, ýþýk hâlesi içinde inen göðün kýzý" ile evlendikten sonra, üç oðlu olmuþtu. Bu oðullarýnýn adlarý, "Gün-Han", "Ay-Han" ve "Yýldýz-Han" koymasý, bize çok þey ifade eder. Zaten göðün belli baþlý varlýklarý, güneþ, ay ile yýldýzlar idiler. Aðaç koðuðunda bulduðu yerin kýzýndan da, yine üç oðlu oluyordu. Bunlarýn adýný da "Gök-Han", "Dað-Han" ve "Deniz-Han" koyuyordu. Burada Türk mitolojisi ile Türk düþünce düzeninin, çok önemli bir meselesi ile karþýlaþýyoruz. Yerin kýzýndan doðan çocuklardan birinin adý "Gök-Han" idi. Ayrýca "Gök-Han" yerin kýzýnýn çocuklarýnýn, en büyüðü idi. Yerin kýzýndan, "Gök-Han" ýn doðmuþ olmasý, ilk bakýþta bizi þaþýrtýyordu. Halbuki bu kitapta sýk sýk söylediðimiz gibi gök kubbesi, aslýnda Türklerce, maddî bir varlýk gibi düþünülüyordu. Türkler gök kubbesini uzaydan ayrý düþünüyorlardý. Asýl gök, güneþ ve ay ile yýldýzlarýn dolaþtýklarý, uzay idi. Eski Göktürk kitabelerinde de söylendiði gibi: Tanrý, gök ile yeri yarattýktan sonra, ikisi arasýnda da, insanoðlunu yaratmýþtý. Yer ile göðü yaratan Tanrý, gök kubbesinin üstünde ve sonsuz feza içinde bulunuyordu. Eski Türkler göðe, "Tengri" derlerdi. "Tengri", hem "gök" ve hem de "Yüce-Tanrý" anlamýna geliyordu. Ama onlar, gök kubbesini anlatmak isterlerken, "Kök Tengri" derler ve böylece, gök kubbesini, esas büyük Tanrýdan ayýrýrlardý. Bu çok eski Türk düþüncesinin izlerini, Oðuz destanýnda da, bulmamýz bizi sevindirmektedir. "Çünkü, Türk düþünce düzeni, yüzyýllar boyunca deðiþmemiþ ve ana çizgileriyle üç kýt'a üzerinde yaþamýþtý".
Burada önümüze çok önemli bir mesele de çýkmaktadýr: bazýlarýna göre, "Gün-Han", güneþin haný; "AY-Han" ise, ayýn haný þeklinde açýklanmýþtýr. Onlara göre Türkler, güneþte de bir dünyanýn olduðunu düþünmüþ olmalý idiler. Oðuz-Han, en büyük oðlunu da güneþe bir Han olarak tayin etmiþ olmalýydý. Bu düþünce tarzý, oldukça sakat ve yanlýþtýr. "Oðuz-Han'ýn oðullarý güneþin, ayýn ve yýldýzlarýn hanlarý deðil; bilâkis güneþ, ay ve yýldýzlarýn ta kendileri idiler. Gerçi Oðuz-Han, yine insanoðlu sayýlan Türk milletinin, bir atasý idi. Fakat Oðuz destanýnda Oðuz-Han, yanlnýzca Türk milletini temsil etmiyor; ayný zamanda göðün ve yerin bütün varlýklarýný da, kendi adý ve soylarý altýnda topluyordu. Görülüyor ki, bir efsane gibi ve Türk milletinin türeyiþi þeklinde karþýmýza çýkan Oðuz-Kaðan destaný, bütün kâinatýn kendileri idiler. Gerçi Oðuz-Han, yine insanoðlu sayýlan Türk milletinin, bir atasý idi. Fakat Oðuz destanýnda Oðuz-Han, yanlnýzca Türk milletini temsil etmiyor; ayný zamanda göðün ve yerin bütün varlýklarýný da, kendi adý ve soylarý altýnda topluyordu. Görülüyor ki, bir efsane gibi ve Türk milletinin türeyiþi þeklinde karþýmýza çýkan Oðuz-Kaðan destaný, bütün kâinatýn oluþ ve türeyiþ mitolojisi halinde görünüyordu. Ýþte Oðuz-Han destanýnýn, bizce en önemli olan özelliði bu idi. Sonradan bu altý oðullar dörder oðul daha türeyerek, 24 Oðuz boylarýný meydana getireceklerdi".
11. OÐUZ DESTANINDA "AÝLE DÜZENÝ"
"Oðuz efsanesinde görülen aile düzeni, daha çok 'Baba ailesi' ile ilgili idi":
Þimdiye kadar sosyologlar aileleri, baþlýca iki bölüm içinde incelemiþlerdir. Ýlkel kavimlerde daha çok "Ana ailesi" görülüyordu. Fakat cemiyet ilerledikçe ve içtimaî seviye yükseldikçe "Baba ailesi" ne doðru bir gidiþ vardý. Daha doðrusu Ana ailesi geriliði, Baba ailesi ise, bir toplumun olgunluðunu gösteriyordu. Bazý Moðol efsanelerinde, ana ailesinin izlerini görmüyor deðiliz. Meselâ Cengiz-Han'ýn atasý kocasýz bir kadýn idi. Gökten inen sarý bir köpek þeklindeki hayvandan hâmile kalmýþ ve Moðol ulusunu meydana getirmiþti. Türklerde ve Türk mitolojisinde, böyle bir "Ana-Ata" ya rastlamýyoruz. Türk mitolojisinin bütün atalarý, - hatta istisnasýz olarak - hep erkek ve büyük bahadýr idiler. Burada da, Oðuz-Han'ýn çocuklarýnýn hepsi, erkek olarak doðmuþlar ve Türk milletine birer baba olarak meydana getirmiþlerdi. Þunu da söylemekte fayda vardýr: Eski Roma'da "Baba ailesi", kayýtsýz ve þartsýz olarak, babanýn hakimiyeti altýnda idi. Baba oðlunu satabilir ve öldürebilirdi. Ama Türklerde, böyle bir baba ailesi görmüyoruz. Oðuz-Han babasýný bile, müslüman olmadý diye öldürmüþ ve ona karþý gelebilmiþti.
12. OÐUZ'UN TOPLUM DÜZENÝ "ZAMAN BÝRÝMLERÝNE" GÖRE
"Oðuz-Han'ýn oðullarý ile boylarýnýn sayýlarý birer takvim rakamlarý idiler":
Oðuz destaný, eski Türk düþünce ve toplumunun, mantýk üzerine kurulmuþ düzenlerini göstermesi bakýmýndan, büyük bir öneme sahiptir. Eski Türkler, Ýranlýlar veya Hintliler gibi, hesapsýz ve düzensiz düþünmüyorlardý. "Türk düþüncesinin her yönü, matematik bir mantýk üzerine kurulmuþ ve bu, topluma da sýký bir disiplin ile benimsetilmiþti". Oðuz Han'ýn altý oðlu vardý. Göðün kýzýndan doðan çocuklar Boz-Ok bölümünü; yerin kýzýndan doðanlar da, Üç-Ok bölümlerini meydana getiriyorlardý. Bu yolla altý çocuk, ikiye bölünmüþ ve üçlü bir düzen meydana getirilmiþti. Yani 12 saatin, 12 ayýn ve hatta 12 burcun yarýsý olan çocuklar, yine bölümlere ayrýlýyorlar ve takvim biriminin bir çeyreðini meydana getiriyorlardý. Bütün rakamlar 12 ile 24 sayýlarýný bölen, birimler idiler. Aslýnda eski Türklerde çoðu zaman bir sene 12 ay deðil; 24 ay idi. Bu da ayýn, onbeþ günlük devrelerine göre hesaplanýyordu. Nitekim Oðuz Han'ýn da 24 torunu vardý. Eski Çin takviminde üç, altý, on iki ve yirmi dört rakamlarý yalnýz bir zaman birimi olarak deðil; ayný zamanda kutsal sayýlar olarak da, büyük bir öneme sahip idiler. Eski Çin'de, "zaman ve mekân birimleri", birbirine uyduruluyor ve zamanla mekân arasýnda, bir birlik meydana getiriliyordu. 12 ay ve 24 saat, Çin imparatorluðu içinde de, 12 eyâlet ile 24 vilâyetin meydana gelmesini gerektiriyordu. Bunlarý söylemekle Türkler, Oðuz Kaðan destanýný, Çin düþüncesine göre düzenlemiþlerdir, demek istemiyoruz. Türklerin de kendilerine göre bir takvimi vardý; Çinlilerin de. Aslýnda Türk takvimi, zaman zaman Çin'e tesir etmiþ ve Çin kültüründe de büyük bir önem kazanmýþtý. Fakat mitoloji tetkiklerinde, baþlýca problemlerin daha iyi anlaþýlabilmesi için, mukayeseli araþtýrmalar yapmak ve örnekler vermek, çok faydaladýr.
"Oðuz Han destanýndaki 'takvim rakamlarý', Türk devlet teþkilâtý ile ordu düzeninde de görülüyordu":
Oðuz destaný, yüzyýllar ve hatta binyýllar boyunca, Türk halklarý tarafýndan söylenmiþ ve anlatýlmýþ, uydurma bir masal deðildi: "Onu meydana getiren düþünce düzeni, yalnýzca Türklerin gönüllerinde ve kalplerinde yaþamamýþ; ayný zamanda, topluma düzen ve disiplin veren bir ilham kaynaðý halinde devam etmiþti". Meselâ Büyük Hun imparatoru Mete'nin ordusu, 24 tümenden meydana geliyordu. Bu 24 tümen, 6 köþeye baðlý idi. Týpký Oðuz Han'ýn 6 oðlu gibi. Bu 6 köþe de, ikiye ayrýlýyorlardý. "Sað" ve "Sol" adlar ile, imparatorluðun "Doðu" ile "Batý" yönlerini, aralarýnda bölmüþ bulunuyorlardý. Atilla'nýn Macaristanda büyük bir imparatorluk kurmasý, düzenli ve disiplinli ordularý ile dehþet vermesi, Avrupalýlarýn toplum düzenlerinde de, yeni yeni deðiþiklikler meydana getirmiþti. Birçok Cermenler, Atilla'nýn emrinde çalýþmýþlar ve Atilla Hunlarýndan, pek çok þey öðrenmiþlerdi. Atilla, M.S. 450 de ölüp gitmiþti. Fakat O'nun adý, Cermen ve Ýskandinav efsanelerinden, yüzyýllar boyunca silinmemiþti. Hep, Atilla'nýn harplerinden ve ordu düzeninden, bahsedilir olmuþtu. Bu zaman kadar "yüzlük", "binlik" ve "Onbinlik", ordu birimlerini bilmeyen Cermen'ler, Atilla'nýn ölümünden sonra, yalnýz kendi ordularýný deðil; köy ve þehirlerini bile, bu prensiplere göre düzenlediler. Atilla'nýn ordularýndan bahseden Ýskandinav efsaneleri, O'nun 24 tümeninden ve 6 ordusundan söz açýyorlardý. Týpký Oðuz Han'ýn 6 oðlu ve 24 torunu gibi, bütün bunlar bize gösteriyor ki, "Oðuz Kaðan destaný zihinlerde ve hayallerde yaratýlmýþ bir hikâye deðil; Türk toplumunu anlatan ve yansýtan bilgiler idiler".
13. TÜRK DEVLETÝ DÜNYA DEVLETÝ ÝDÝ
"Eski Türkler yeryüzünü bir Türk devleti, Oðuz Kaðaný da bütün insanlýðýn bir hükümdarý olarak düþünüyorlardý":
Oðuz Han, 6 oðlunu toplamýþ ve onlara, birçok öðütler vermiþti. Bundan sonra beyleri ile, milletini de biraraya getirerek, büyük þölenler ile ziyaretler verdiðini de görüyoruz. Eski Türk Kaðanlarý, savaþlardan önce ve sonra bütün milleti toplar ve onlara, büyük ziyaretler verirlerdi. Bu toplantýlar ayný zamanda, birer "kurultay" ve "danýþma" toplantýlarý idiler. Uygurlarýn Oðuz destanýna göre, Oðuz-Han konuþmaða baþlamýþ ve kendi devletini tarif etmiþti. O'na göre:
"Yukarýda gök, kendi devletinin bir çadýrý gibi idi. Güneþ de Oðuz-Kaðan devletinin bir bayraðý olacaktý". Zaten eski Göktürk yazýtlarý da öyle diyorlardý: "Yukarýdaki mavi gök, aþaðýdaki yaðýz yer yaratýldýðýnda ikisi arasýnda da insanoðlu yaratýlmýþ insanoðlunun üzerine de, atalarýmýz Bumýn-Kaðan ile Ýstemi-Kaðan, Han olarak oturmuþlar". Göktürk devletini kuran Bumýn ve Ýstemi-Kaðan, yalnýzca Türk milletinin deðil; gök ile yer arasýnda yaþayan, bütün insanlýðýn hükümdarlarý idiler. Onlar, bu tahta Tanrý tarafýndan oturtulmuþ ve bütün yeryüzünü idare etme yarlýðý da, yine Tanrý tarafýndan onlara verilmiþti. Bu fikir, Türklerin yalnýzca devlet idare etme düþüncelerinde deðil; Türk dininin çok eski prensipleri içinde de bulunuyordu. Büyük Hun Devleti ile, daha sonraki Türk devletlerinde, bu düþüncenin türlü ve sayýsýz örneklerini bulabiliyoruz.
"Oðuz-Kaðan'ýn akýnlarý, sonraki Türkler tarafýndan, kendi bilgilerine göre, ilâve edilmiþ bölümlerdi":
Þimdiye kadar sözünü ettiðimiz konular, Oðuz-Kaðan destanýnýn esasýný meydana getiren bölümlerdi. Artýk bundan sonra, Oðuz Han'ýn akýnlarýndan söz açýlýr ve nereleri zaptettiði, geniþ olarak anlatýlmaða çalýþýlýr. Uygurlar, Oðuz-Kaðan'a, kendi bildikleri memleketleri akýnlar yaptýrýrlar ve oralarý aldýrýrlardý. Uygurlar, Ýran ve Hindistan bölgelerini çok iyi tanýmýyorlardý. Güney Rusya Türkleri hakkýnda da pek fazla bilgileri yoktu. Cengiz-Han imparatorluðu kurulunca, âdeta bütün imparatorluk içinde, Oðuz-Kaðan destanýný yazmak ve söylemek bir moda haline gelmiþti. Bu sebeple, çok daha geniþ ve büyük Oðuz-Kaðan destanlarýnýn yazýlmaya baþlandýklarýný görüyoruz. Cengiz-Han Ýmparatorluðu, Anadolu dahil, Macaristan ovalarýndan Japonya'ya ve daha güneyde de, Endenozya'ya kadar uzanýyordu. Bu sebeple, ayný çaðda yaþayan Türkler ve Ýranlý yazarlar, bu bölgeler hakkýnda, gayet geniþ bilgilere sahip idiler. Bu çaðda Oðuz-Han, artýk Cengiz-Han'ýn yerine konmuþtu. Cengiz-Han nerelere gidip, zaptetmiþ ise, Oðuz-Han'a da, O'nun gibi akýnlar yaptýrýlmýþtý. Cengiz-Han gençliðinde akýllý bir eþkiyadan baþka bir kimse deðildi. Yol kesmek, haraç almak ve para toplamak, O'nun en ileri gelen özelliklerinden biri idi. Bu sebeple geniþ bölgeler elde edip, büyük bir devlet kurduktan sonra, gençliðindeki haraç sistemini, yeni imparatorluðuna da uygulamýþ ve buna göre, bir idare düzeni meydana getirmiþti. Cengiz-Han herþeyden önce, bir memleketin vergilerinin toplanmasýna önem verir ve memurlarýný, bu amaca uygun olarak tayin ederdi. Cengiz-Han çaðýndaki Oðuz-Kaðan destanlarýnda artýk Oðuz Kaðan deðiþmiþti. Zaptettiði yerlere vergi memurlarý gönderiyor ve alýnan vergileri de, týpký Cengiz-Han gibi, gözden geçiriyordu. Aslýnda ise, eski Türk devletlerinin teþkilâtý ile, Cengiz-Han'ýn kurduðu bu yeni düzen arasýnda, büyük ayrýlýklar vardý. Hiç þüphe yok ki, eski Türk Kaðanlarý da, zaptettikleri yeni memleketlerden gelecek vergilere, büyük önem veriyorlardý. Fakat devletin idaresinde, hakim olan tek ve en önemli prensip, vergi toplamak deðildi. Nitekim Uygurlarýn Oðuz-Kaðan destaný daha çok eski Türk devlet teþkilâtýný andýran bir þekilde konuþuyor ve eski Türk kaðanlarýnýn, gerçek düþüncelerini yansýtýyordu.
14. OÐUZ KAÐAN DESTANININ EN ESKÝ BÖLÜMLERÝ
"Arabanýn icâdý":
Göktürklerin türeyiþleri ile ilgili efsanelerde, ateþ gibi insanlýða faydalý olan þeyleri icâd eden atalardan, söz açýlýyor ve bunlara büyük bir önem veriliyordu. Zaten ateþ, tuz, araba v.s. gibi, insanlýðýn geliþmesine yardým etmiþ unsurlarla aletlerin icadlarý, bütün dünya mitolojilerinde, en eski ve öz kalýntýlar olarak kabul edilmiþlerdir. Türklerin Kanglý boyu, tarih boyunca büyük bir þöhret yapmýþ ve Türk kavimleri arasýnda, önemli bir yer tutmuþtu. Ýlk bakýþta Kanglý sözü, bir nevi bizim kaðný, yani "kaðný arabasý" deyimini andýrýyordu. Bütün mitolojilerde olduðu gibi, Türk Mitolojisinde de, sözlerin dýþ görünüþlerine göre, bazý benzeþtirmeler yapýlmýþtýr. Bu sebeple Oðuz Kaðan destanýnda, kaðný arabasýnýn icâdýndan söz açýlýrken, Kanglý boyu ile bir ilgi kurulmuþtu. Uygur Türkçesi ile yazýlan Oðuz destanýnda, Kaðný'nýn icâd ediliþi, þöyle anlatýlýyordu:
Çürced Kaðan'ý aldý, halkýyla ulusunu,
Yoketmek için geldi, Oðuz-Han ulusunu.
Baþgeldi Oðuz-Kaðan, basdý Çürced Haný'ný,
Ok ile kýlýç ile, döktü düþman kanýný.
Oðuz öldürdü onu, kesti hemen baþýný,
Böldü ganimetleri, tâbi kýldý halkýný.
Oðuz'un askerleri, beyleri bütün halký,
Düþmanda ne bulursa, toplayýp hep tüm aldý.
Atlar ile öküzler, katýrlar az gelmiþti.
Yýðýlmýþ yükler ise, ta daðlarý geçmiþti.
Oðuz'un bir eri vardý, akýllý tecrübeli,
Barmaklýðý-Çosun-Billig, yatkýndý iþe eli.
Bir kaðný arabasý, yapýp koydu içine,
Oðuz'un bu ustasý, devam etti iþine.
Kaðnýyý çekmek için, canlý öne koþuldu,
Cansýz alýntýlar da, üzerine konuldu.
Oðuz'un beyleriyle, halký þaþtýlar buna,
Onlar da kaðný yaptý, özenmiþlerdi ona.
Kaðnýlar yürür iken, derlerdi: "Kanða! Kanða!"
Bunun için de dendi, artýk bu halka "Kanða".
Oðuz bunu görünce, güldü kahkaha ile,
Dedi: "- Cansýzý çeksin, canlýlar Kanða ile!"
"Adýnýz Kanðaluð olsun, belðeniz de araba!"
Býraktý onlarý da, gitti baþka tarafa.
Oðuz-Kaðan, Mançurya Bölgesindeki kavimlere akýn yaptýðýnda, çok mal elde etmiþ; fakat bunlarý, atlarla taþýyamamýþtý. Bunun üzerine, Oðuz-Kaðan'ýn akýllý beylerinden birisi, bir araba yaparak, mallarýn hepsini arabalara doldurmuþ ve Oðuz-Kaðan'ýn yurduna kadar taþýmýþtý. Oðuz-Kaðan, böyle yeni bir icâdý görünce, çok sevinmiþ ve bu beyinin soyundan gelen boylara da "Kangalý" yani "Kaðnýlý" adýný vermiþti. Tabiî olarak bu, nihayet bir efsane ile sözlerin benzeþtirilmesinden baþka bir þey deðildi. Türkler çok eski çaðlarda, tekerlek ile arabayý icâd ederek kullanmýþlardý. Çok eski çaðlarda herhalde, "Kanglý" kavim adý da vardý. Fakat kendileri, henüz daha ortada yok idiler. Çünkü Türk boylarý, zaman zaman çoðaldýkça bölünüyorlar ve eski adlar alarak, yeniden ortaya çýkýyorlardý. M.S.V. yüzyýlda, Ortaasya tarihinde önemli bir rol oynayan bazý Türk kavimlerine Çinliler, "Yüksek arabalý kavimler" adýný veriyorlardý. Çinlilerin bunlara, Yüksek arabalý" demelerinin sebebi, herhalde onlarýn arabalarýnýn yüksek, yani tekerleklerinin büyük olmasýndan ileri geliyordu. Çin tarihleri, kendilerine benzeyen kavimlerden ve eþyalardan söz açmazlardý. Öyle anlaþýlýyor ki, Türklerin bu arabalarý, Çin'de kullanýlan arabalara nazaran, çok daha büyük ve yüksek idiler. "Büyük tekerlekli arabalar birçok bakýmlardan faydalý ve elveriþli idiler". Çamurlu bölgelerde ve engebeli arazilerde, büyük tekerlekli arabalarý kullanmak, daha kolay oluyordu. Eski Türkler çadýrlarýný yalnýzca yere kurmaz, ayný zamanda arabalar üzerine de oturturlardý. Bu arabalar, akýnlarda da ordularýn peþinden ayrýlmazlardý. Oðuz-Kaðan destanýnda da görüldüðü gibi, harbe giden Türk ordularýnýn arkasýndan, aileleri taþýyan arabalar ve kervanlar da yürürlerdi. Oðuz-Kaðan destanýna göre böyle ordu düzenleri, yalnýzca çok eski çaðlarda görülüyordu. Bununla beraber, daha sonraki çaðlarda, meselâ Göktürk ve hatta Cengiz-Han akýnlarýnda bile hatunlar, Hakanlar ile beylerin arkalarýndan gelirlerdi.
"Türkler ilk geminin yapýlýþý":
Oðuz-Han'ýn bir beyi, Ýtil, yani Volga nehrini geçerken kendisine bir kayýk yapmýþtý. Bu kayýk veya gemi sayesinde, Oðuz-Han'ýn ordularý nehrin karþý kýyýsýna geçerek, düþmaný maðlûp etmiþlerdi. Kayýðý icâd etme motifi de, her halde Türk mitolojisinin, en eski kalýnýtýlarýndan biri olsa gerektir. Eski Türkler, denizci bir millet deðillerdi. Bununla beraber kendi ülkelerinde de, birçok geniþ nehirler ile göller bulunuyordu. Uygur türkçesi ile yazýlmýþ Oðuz Kaðan destaný, Türklerin gemi veya salý icâd etmelerini þöyle anlatýyordu:
Ýdil adlý bu ýrmak, çok çok büyük bir suydu,
Oðuz baktý bir suya, bir de beylere sordu: "-
Bu Ýdil sularýný, nasýl geçeceðiz, biz?"
Orduda bir bey vardý, Oðuz Han'a çöktü diz.
Uluð-Ordu-Beð derler, çok akýllý bir erdi,
Bu yönde Oðuz Han'a yerince akýl verdi.
Baktý ki yerde bu beð, çok aðaç var çok da dal,
Kesti biçti dallarý, kendine yaptý bir Sal.
Aðaç sala yatarak, geçti Ýdil nehrini,
Çok sevindi Oðuz-Han, buyurdu þu emrini:
"- Kalýver sen burada, halkýna oluver bey!
"Ben dedim öyle olsun, densin sana Kýpçak-Beð!"
Tabiî olarak diðer Oðuz destanlarýnda, Kýpçak-Beð'in doðuþu ve bey oluþu daha baþka türlü anlatýlmaktadýr.
"Dünyamýza soðuk rüzgârlar gönderen 'Buz-Daðý' motifi, Oðuz destanýnda da görülüyordu":
Karluk Türklerinin meydana geliþleri ile ilgili bölüm de, bazý önemli meselelerle karþýlaþýyoruz. Uygur türkçesi ile yazýlmýþ Oðuz destanýnda, Karluk Türklerinin ortaya çýkýþlarý þöyle anlatýlýyordu:
Oðuz-Kaðan baktý ki, erkek kurt önler gider,
Ordunun öncüleri, Gökkurt'u gözler gider,
Görünce Oðuz bunu, ne çok sevinmiþ idi,
Alaca aygýrýný, çabucak binmiþ idi.
Apalaca aygýrý, Oðuz severdi özden,
Ama at daða kaçtý, kaybolup gitti gözden,
Bu dað buzlarla kaplý, çok büyük bir dað idi,
Soðuðun þiddetinden, baþý da ap að idi.
Çok cesur çok alp bir bey, ordu içinde vardý,
Ne Tanrý ne Þeytandan, korku içinde vardý.
Ne yorgunluk ne soðuk, eriþmez idi ona,
Bu bey daðlara girdi, dokuz gün erdi sona.
Aygýrý yakaladý, memnun etti Oðuz'u,
Atamadý üstünden, daðlardaki soðuðu.
Olmuþtu kardan adam, kar ile sarýlmýþtý,
Oðuz onu görünce, gülerek katýlmýþtý.
Dedi: "Baþ ol beylere, artýk sende burda kal!
"Sana Karluk diyeyim, ölümsüz adýný al!
Çok mücevher, çok altýn, hediye etti ona,
Bir bey yaptý Karluk'u, devam etti yoluna.
Eski Türk Kaðanlarýnýn atlarý, büyük bir önem taþýrlardý. Türk tarihinde, 60 veya 100 kilometre koþan, Mete'nin atý gibi efsanelemiþ birçok atlara da rastlýyoruz. Elbette ki Oðuz-Kaðan, kaçak atýný orada býrakýp gidemezdi. Ama, o nasýl bir attý ki, buzlarla örtülü büyük bir dað içine kaçmýþ ve peþindekileri de günlerce uðraþtýrmýþtý. Onu yakalayýp getiren insanlar bile, baþtan aþaðýya kadar kardan bir adama dönmüþlerdi. Oðuz-Kaðan destanlarýnda bu daða, "Muz-Tak", yani "Buz-Daðý" adý veriliyordu. Atý daðda bulup getiren bey de, kardan bir adam þekline girdiði için, Oðuz Kaðan tarafýndan "Karluk yani Karlýk" adý ile adlandýrýlmýþtý. Sonraki güçlü ve þöhretli Karluk kabileleri, bu adamýn soyundan geleceklerdi. Eski Altay efsanelerine bir göz attýðýmýz zaman da, böyle Buz daðlarýný Türk Mitolojisi içinde görebiliyoruz. Altay Türklerine göre, Kuzeyden esen soðuk ve buzlu rüzgârlarýnýn geldikleri bir dað vardý. Altay Türkleri, soðuk kuzey rüzgârlarýnýn, "Muz-Tak"adlý buzlarla kaplý bir "Buz-Daðý" ndan geldiðine inanýyorlardý. Bu Buz Daðý dünyanýn kuzeyini baþtan baþa kaplamýþtý. Buz daðýnýn üzerinde de, yine "Buz" adý ile adlandýrýlan, büyük devler yaþýyorlardý. Ýlk bakýþta, Altay efsanelerindeki Buz Daðý motifleri, Himalaya daðlarý ile kar adamlarý efsaneleri hatýrlatýr gibi idiler. Ama Türk Mitolojisindeki Buz Daðlarý herhalde yerli olarak, Türklerin zihinlerinden doðmuþ ve nihayet insan düþüncesinin, bir gereði gibi oluþmuþ ve geliþmiþ olmalýydýlar. Bunlarý söylemekle, Oðuz-Kaðan destanýndaki, "Buz-Dað" ýn Altay efsanelerindeki Buz-Daðý ile ayný olduðunu ifade etmek istemiyoruz. Gerçi daha sonraki "Boz-Ok" Oðuzlarýnýn yurtlarýnda da, "Buz-Dað" adýný taþýyan bazý daðlar vardý. Ama mitoloji incelemeleri yapan bir kimsenin, diðer efsaneleri de gözönünde tutarak, karþýlaþtýrmalar yapmasý, zorunlu görünmelidir. Eski Oðuz yurdunda da Buz-Daðlarý olabilirdi. Fakat bu daðlar, ne de olsa insanlarýn zihinlerinde, efsaneleþmiþ ve gerçek mahiyetlerini kaybetmiþlerdi.
15. OÐUZ DESTANINDA "KÖPEK BAÞLI" ÝNSANLAR
Oðuz Kaðan destanlarýnýn önemli bir bölümü de, "Köpek baþlý insanlar"ýn ülkelerine yapýlan akýnlardý. Türkler bu kavimlere, "Ýt-Barak" adý veriyorlardý. "Ýt" sözü, eski Türklerde de, köpek anlamýna geliyordu. "Barak da, bir nevi köpekdi". Bazýlarýna göre, "Siyah ve tüylü bir köpek cinsi" idi. Fakat bu köpek de, herhalde baþlangýçlarda, efsanevi bir köpek olmalý idi. Oðuz Kaðan destanlarýna göre, "Ýt Barak'larýn memleketi, kuzey-batýya doðru uzanan, karanlýk ülkeleri içindeydi. Oðuz-Han, 'Ýt-Barak' lara karþý bir akýn yapmýþ; fakat maðlûp olarak, daðlar arasýndaki bir nehrin ortasýnda bulunan, küçük bir adacýða sýðýnmak zorunda kalmýþtý. Bu adacýkta, savaþta ölen askerlerinden birinin karýsý da, bir çocuk doðurmak zorunda kalmýþtý. Fakat buraya sýðýnan Oðuz Han'ýn, ne bir çadýrý ve ne de bir evi vardý. Kadýn, aðaç koðuðuna girmiþ ve orada çocuðunu doðurmak zorunda kalmýþtý. Oðuz-Kaðan, kadýnýn esenlikle doðum yapmasýna sevinmiþ ve çocuða da, Kýpçak adýný vermiþti". Eski Türk efsanelerine göre "Kýpçak" sözü, "aðaç koðuðu" anlamýna geliyordu. Bildiðimiz üzere "Kýpçak" lar, Altay daðlarýnýn batýsýndan, ta Güney Rusya içlerine kadar uzanan, büyük Türk kitleleri idiler. Herhalde Kýpçak sözü de, çok eski çaðlardan beri meydana gelmiþ, bir kavim adý olmalýydý. Fakat Türk destanlarýný yazanlar, Kýpçak'la "aðaç koðuðu" arasýnda bir benzerlik bulmuþlar ve bu yolla, Kýpçak Türklerinin türeyiþlerini anlatmak istemiþlerdi. Az önce de söylediðimiz gibi, "Oðuz-Kaðan, ikinci karýsýný bir göl ortasýnda bulunan küçük bir adacýktaki aðaç koðuðunda bulmuþtu". Uygurlarýn türeyiþ efsanesinde de, "Eski Uygur atalarý, iki nehir ortasýnda bulunan bir odacýktaki, kayýn aðacýndan" doðmuþlardý. Bu örneklerden de kolayca anlaþýlýyor ki, bir tarih olayý gibi gösterilen bu akýnlarda, Türk mitolojisinin çok eski ve müþterek motifleri, sýk sýk görülebiliyorlardý:
Türkler "Barak" derlerdi, Kara tüylü köpeðe,
Böyle ad verirlerdi, büyük soylu köpeðe.
,Aslýnda efsaneler, bir köpek anarlardý.
Onu da köpeklerin, atasý sayarlardý.
Bu köpek soylu idi, çok büyük boylu idi,
Av çoban köpekleri, hep onun oðlu idi.
Kuzey-batý Asya'da güya "Ýt-Barak" vardý,
Türklerse Ýç Asya'da, onlara uzaklardý.
Baþlarý köpek imiþ, vücutlarý insanmýþ,
Renkleriyse karaymýþ, sanki Kara Þeytanmýþ.
Kadýnlarý güzelmiþ, Türklerden kaçmaz imiþ,
Ýlâç sürünürlermiþ, ok mýzrak batmaz imiþ.
Destanda denilmiþ ki, Oðuz-Han yenilmiþti,
Bir adaya sýðýnýp toplanýp derilmiþti.
On yedi sene sonra, Oðuz onlarý yendi.
Kadýnlar yardým etti, orada savaþ dindi.
Oðuz bu bölgeleri, "Kýpçak-Beð" e il verdi,
Bunun için Türkler de, oraya "Kýpçak" derdi.
Gerçi, bu efsane idi. Fakat içinde tarih olaylarý da yatmaktaydý. Öyle anlaþýlýyor ki, bu bölgedeki güzel kadýnlarý Türkler almýþlar ve onlardan da, yeni bir nesil meydana getirmiþlerdi. Belik Kýpçaðýn annesi de, güzel bir Ýt-Barak kadýnýndan baþka bir kimse deðildi. Sonradan Kýpçak, Oðuz-Kaðan tarafýndan bu bölgelere tayin edilmiþ ve kuzey ülkeleri, hep onun soylarý tarafýnda idare edilmiþti. "Kýpçak'lar da türkçe konuþuyorlar ve Türk kültürüne sahip idiler". Fakat Oðuz destaný, Kýpçaðý Oðuz-Han'ýn soyundan deðil, nihayet askerlerinden birisinin neslinden getiriyordu. Kýpçak kuzeylere gitmiþ, orada soylarý türemiþ ve yerlilerle karýþarak, yeni akraba. Bir Türk kavmi meydana getirmiþti.
"Köpekbaþlý insanlara Avrupa ve Hint mitoloilerinde de rastlanýyordu". Eski Yunan mitolojisinde de, köpek baþlý insanlarla ilgili, birçok efsanelere rastlýyoruz. Daha sonraki Avrupa mitoloji de, köpek baþlý insanlara, zaman zaman yer vermiþti. Avrupalýlar, bu köpek baþlý kavme, "Borus" adýný veriyor ve onlarýn, bugünkü Finlandiya ile Rusya'nýn kuzey kýsýmlarýnda yaþadýklarýný söylüyorlardý. Oðuz-Kaðan destanýndaki "Ýt-Barak" lar da aþaðý yukarý, ayný bölgelerde idiler. Bu bakýmdan, Avrupa ve Yunan Mitolojisi ile Türk Mitolojisi arasýnda, bir benzerlik ve bir bað meydana gelmektedir. Köpek baþlý insanlar motifi, herhalde Türkler arasýna, dýþarýdan gelmiþ bir efsane olmalý idi. Fakat Türkler, köpeðe önem vermezlerdi. Köpek, Türklere göre, aþaðý bir hayvandý, bunun için de Türk Mitolojisi, köpek baþlý insanlarý daima küçük görmüþtü. Köpek baþlý insanlarla ilgili efsaneleri, Hindistan'da ve güney bölgelerinde de görüyoruz. Hint Mitolojisi zaman zaman, köpeðe daha fazla önem vermiþti. Bu sebeple Hindistan'daki köpek baþlý insanlar, aþaðý bir sýnýfý deðil; soylu Hintlileri temsil ediyorlardý. Motifin, eski Yunan'da ve Avrupa'da görülmüþ olmasýna raðmen, Türklerde de bunlarýn benzer þekillerini görmüyor deðiliz. Meselâ Doðu Göktürk devletinin önemli bir bölümünü meydana getiren. Tarduþ Türklerinin atalarý da, "Baþý kurt ve vücudu insan olan" bir kimse idi. " Köpek baþlý insanlara, Çin efsanelerinde de büyük bir yer verilmiþti. Çin'in kuzeyinde ve Mançurya'da oturan bazý kavimler Çinlilere göre köpek baþlý idiler. Bu efsaneler Çin'de, çok daha eski çaðlarda baþlamýþtý. Hatta diyebiliriz ki, Çin'in köpek baðlý efsaneleri, Yunanistan'daki efsanelere nazaran daha eski idiler". Mançurya'nýn kuzeyinde oturan iptidaî Moðollar, köpeðe büyük bir önem verirlerdi. Onlarca köpek, hem kutsal ve hem de kendi milletlerinin atasý idi. Bu sebeple Oðuz-Kaðan destanýna köpek baþlý insanlar motifinin, Çin'den mi, yoksa Avrupa'dan mý geldiðini, kolayca kestirmek mümkün olamamaktadýr. Cengiz-Han devrinde yazýlmýþ olan Oðuz destanlarý, daha çok Batý ile ilgileri olan yazarlar tarafýndan kaleme alýnmýþlardý. Bu sebeple Oðuz destanlarýnda köpek baþlý insanlar, Kuzey Rusya ile Finlandiya'da gösteriliyorlardý. Elimizde bu konu ile ilgili, daha eski kaynaklarýmýz maalesef yoktur. Buna raðmen, eski Türk destanlarýnda, güya Kuzey Mançurya'da yaþayan "Köpek baþlý" insanlardan da söz açýlýyordu.
16. "ALTIN YAY" VE "ÜÇ GÜMÜÞ OK"
"Oðuz-Kaðan'ýn altý oðlu hükümdarlýk sembolü olan, 'altýn bir yay" ile ""üç gümüþ ok"u, avda bulup getirmiþlerdi":
Altýndan yapýlmýþ bir yay ile üç gümüþ okun, Oðuz'un oðullarý tarafýndan bulunuþu, hemen hemen bütün Oðuz destanlarýnda yer almaktadýr. Tabiî olarak, ayrý yer ve zamanlarda yazýlmýþ olan Oðuz destanlarýnda, bu konuda da ufak deðiþiklikler görmüyor deðiliz. Uygur türkçesi ile yazýlmýþ Oðuz destaný, yayla oklarýn daha önce, rüyada görüldüklerini yazýyordu. Bu çok güzel olay, þöyle olmuþtu:
Söz dýþýnda kalmasýn, bilsin herkes bu iþi,
Oðuz-Kaðan yanýnda, vardý bir koca kiþi,
Sakalý ak, saçý boz, çok uzun tecrübeli.
Soylu bir insan idi, akýllý düþünceli.
Ünvaný Tüþimeldi, yani Kaðan veziri,
"Uluð Türük" dü adý, Oðuz'un seçme eri.
Altýndan bir yay gördü, uyur iken uykuda,
Yayýn bulunuyordu, üç gümüþten oku da.
Ta doðudan batýya, altýn yay uzanmýþtý,
Üç gümüþ ok kuzeye, sanki kanatlanmýþtý.
Anlattý Oðuz-Han'a, uyanýnca uykudan,
Rüyayý tabir etti, içindeki duygudan,
Dedi: "Bu düþüm sana, dirlik düzenlik versin!
"Hakanýma inþallah, birlik güvenlik versin!
"Rüyada ne gördüysem, Gök Tanrý'nýn sözüyle,
"Seni de öyle yapsýn, Tanrý kutsal özüyle!
"Yeryüzü hep insanla, dolup taþar boyuna,
"Tanrým! Baðýþlayýver! Oðuz-Kaðan soyuna!"
Eski tarih kaynaklarýna göre ise olay þöyle olmuþtu: "Oðuz-Han'ýn altý oðlu bozkýrlarda avlanýrlarken, tesadüfen bir altýn yay ile üç gümüþ ok bulmuþlar ve bunlarý babalarýna getirmiþlerdi".
Oðuz destanlarýnýn en son metinlerinden biri sayýlan, Hive'nin meþhur Türk haný Ebülgazi Bahadýr Han'ýn eserinde ise durum þöyle anlatýlýyordu:
"Oðuz-Kaðan bir vezirine, altýn bir yay ile üç gümüþ ok vermiþ ve bunlarýn ayrý ayrý yerlerde, bozkýrlar içine, yarýya kadar gömülmesini emretmiþti. Bey, Oðuz-Kaðan'ýn emrini yerine getirerek yayý, batýdaki bir bölgeye ve üç gümüþ oku da doðuda yarý yerlerine kadar gömerek, gelmiþti. Bundan sonra Oðuz-Kaðan göðün kýzýndan doðan üç oðlunu, yani Gün-Han, Ay-Han ve Yýldýz-Han'ý batýya göndermiþti. Yerin kýzýndan doðan üç oðlunu, yani Gök Dað ve Deniz Hanlarý da, avlanmak için, doðuya göndermiþti. Batýda ve doðuda avlanan çocuklar, yay ile oklarý bularak sevinmiþler ve hemen onlarý babalarýna götürmüþlerdi. Oðuz-Han, altýn yayý bulan çocuklarýný, Batý ülkelerine tayin etmiþ ve gümüþ oklarý bulanlarý da Doðu bölgelerine vermiþti". Oðuz-Han'ýn beyini göndererek, yay ile oklarý yarý yerlerine kadar topraða gömdermesi, baþka hiçbir kaynakta görülmemektedir. Bu bakýmdan böyle bir olayýn, sonradan uydurulmuþ olmasý, ilk bakýþta akla çok uygun gelmektedir. Fakat Türk mitolojisinin diðer motiflerini de hatýrlayýnca, bu olay üzerine önem vermeden geçmek, mümkün olmamaktadýr. Çok eski bir efsanedir: "Atilla'nýn çobanlarýndan birisi, günün birinde bir sýðýrýn, ayaðýnýn kanadýðýný hayretle görmüþ. Acaba sýðýrýn ayaðýný böyle ne kesti diye araþtýrýrken, yere saplanmýþ bir kýlýç bulmuþ. Sapýndan yere saplanmýþ olan bu kýlýcý topraktan çýkararak, Atilla'ya getirmiþ. Atilla'nýn etrafýndakiler bunu görünce çok sevinmiþler ve bu kýlýcýn, Tanrýnýn kýlýcý olduðunu söylemiþler. Ayrýca, bu kýlýcý elde eden hükümdarýn da, yaryüzüne hâkim olacaðýný ifade etmiþler". Gerçi bu hikâye, Ýskitler çaðýnda da görülen bir efsane motifidir. Fakat Batý bölgelerini ellerinde tutacak olan Oðuz-Han'ýn oðullarýnýn, yere gömülü altýn bir yay bulmalarý, da, herhalde Ebül Gazi Bahadýr Han tarafýndan uydurulmuþ bir efsane motifi olmasa gerekti.
"Atilla'nýn kýlýcý" gibi, Oðuz-Kaðan'ýn oðullarýnýn bulduklarý "Altýn Yay" ile "Üç gümüþ ok" da, Tanrý tarafýndan gönderilmiþ bir hakanlýk sembolü gibi düþünülüyordu. Oðuz-Kaðan'ýn vezirinin, az önce bu konu ile ilgili olarak nasýl bir rüya gördüðünü okumuþtuk. Þimdi yine Uygur türkçesi ile yazýlmýþ Oðuz destanýndan, bu yay ile oklarýn nasýl bulunduklarýný okuyalým:
Sabah olunca gördü, kendinden büyükleri, Çaðýrtarak getirtti, kendinden küçükleri, Dedi: "- Hey! Gönlüm benim" Avlansana haydý der! "Ýhtiyarlýk baþa geldi, cesaretin hani der! "Gün, Ay, ve Yýldýz sizler, gidin gündoðusuna, "Gök, Dað ve Deniz siz de, gidin günbatýsýna!" "Oðuz-Han oðullarý, bunu hemen duyunca, Gitti üçü doðuya, üçü batý boyunca. Av avlayýp, kuþ kuþlayan, Gün ile Yýldýz ve Ay, Buldular yolda birden, som altýndan tam bir yay. Sundular Oðuz-Han'a, Han sevindi hem güldü, Aldý bu altýn yayý, kýrarak üçe böldü. Dedi: "-Ey, oðullarým! Kullanýn bir yay gibi! "Oklarýmýz eriþsin, göðe deð bu yay gibi!" Av avlayýp kuþ kuþlayan, Dað ile Deniz ve Gök, Buldular yolda birden, som gümüþten tam üç ok, Sundular Oðuz-Han'a, Han sevindi hem güldü. Aldý üç gümüþ oku, oðullarýna böldü. Dedi: "- Ey, oðullarým! Sizlerin olsun bu ok, "Yay atmýþtý onlarý, olun siz de birer ok!"
Yay Türklerde bir hakimiyet sembolü idi. Hatta Büyük Selçuklu devletinin sembolü de, bir yaydan baþka bir þey deðildi. Fakat Oðuz Kaðan destanýndaki altýn yay, gökyüzünü baþtan baþa kaplýyordu. Burada yay, bir devletin deðil; daha çok gökyüzünün bir sembolü halinde idi. Gerçekten de Türkler, zaman zaman yayý gökyüzünün bir sembolü olarak görmüþlerdi. Onlara göre "ebe kuþaðý" da, Tanrýnýn bir yayý gibi idi. Türlü renklerle bezenmiþ olan "ebe kuþaðý", gerçekten de altýn bir yayý andýrýyordu. Daha sonraki motifleri de, kesin olmamakla beraber bir açýklama dönemesine tabî tutmak, henüz daha hiçbir þey bilmediðimiz bu konular için faydalý olacaktýr. Daha gerçekçi Oðuz destanlarýna göre: "Oðuz Kaðan altýn yayý, üç büyük oðluna vermiþ ve onlara, yayýn bir hükümdarlýk sembolü olduðunu hatýrlatmýþtý. Bu sebeple hükümdarlýk, devamlý olarak batýda oturan ve Oðuzlarýn Boz-Ok Türklerini meydana getiren, üç büyük çocuðun hakký olacaktý". Gerçekten de Türklerde yay, bir hükümdarlýk sembolü idi. Efsane yazarý, buna kendinden fazla bir þey ilâve etmemiþti: "Oðuz-Han doðuda oturan üç küçük oðluna, yani Üç-Ok'larýn atalarýna ise, üç gümüþ ok vermiþti. Bu oklarý verirken de oðullarýna, okun bir elçilik sembolü olduðunu hatýrlatmadan geri kalmamýþtý". Gerçi Türklerde ok, bir elçilik sembolü idi. Bir yere giden elçiler sembol olarak ellerinde, kendi hükümdarlarýnýn oklarýný taþýrlardý. Fakat Oðuz-Kaðan'ýn küçük oðullarýnýn, elçi mertebesinde olduklarý düþünülemezdi. Göktürk devletinde Bumýn-Kaðan, doðuda oturur ve Büyük Kaðan ünvanýný taþýrdý. Batýdaki küçük kardeþi ise, onun emrinde olarak Yabgu idi. Kendisi gerçi Büyük Kaðan deðildi ama; devlet içinde Bumýn-Kaðan'dan sonra geliyor ve bölgesinin idaresini de, tam selâhiyetle elinde tutuyordu. Üç-Ok'larýn devlet içindeki vazife ve selâhiyetleri de, Ýstemi-Kaðan'ýnkine benzetilebilirdi.
17. OÐUZ DESTANINDA "VERASET DÜZENÝ"
"Oðuz Kaðan destanlarýnda, Hükümdarlýk büyük oðullara geçiyordu":
Az önce Türk mitolojisinde, yalnýzca "Baba ailesi" nin görüldüðünü söylemiþtik. Ýptidaî kavimlerde görülen "Ana ailesi" nin izleri, Türk mitolojisinde tamamen kalkmýþ ve silinmiþti. Ana ailesinin izlerinin bulunduðu kavimlerde verâset daha çok küçük oðullara düþerdi. Meselâ Cengiz Ýmparatorluðunda bile, bunun çeþitli kavgalarýný görebiliyoruz. Türk mitolojisinde ise hükümdarlýk hakký, doðrudan doðruya büyük çocuðun hakký idi. Bu sebeple Oðuz-Han'ýn büyük oðlu "Gün-Han", münakaþasýz olarak, babasýnýn yerine geçmiþti. Ayrýca ana ailelerinde, dayý tarafýnýn adlarý ve nüfuslarý çok geçe
Gönderen: 31.07.2006 - 15:58
Bu Mesaji Bildir   tahabiri üyenin diger mesajlarini ara tahabiri üyenin Profiline bak tahabiri üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 622 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 12:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
lahþey_dün.. (35), Fatih79 (46), sitem (45), arastiran38 (40), banusayf (44), temiz insan (29), LAZHAKAN (38), m.cahit_akyuz (47), ANKARALIM (42), kadirarmagan (41), Idamlik Genc (38), sna (35), ismail06 (50), seloyahsi (55), karep (47), arkitek (50), emilcodes (46), metýncan.. (47), AlGo (38), nisa_nur (44), beyazbirgül (54), as68 (55), halilsivas (43), mustafaozkan38 (60), talebe (43), aydin1453 (45), tutkuhakan (47), KARA52 (55), yolcu96 (39)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.10006 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.