0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Bir Amerikalının Müslümanlık Hakkındaki 23 Sualine CEVAPLAR

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
recepholding su an offline recepholding  
Bir Amerikalının Müslümanlık Hakkındaki 23 Sualine CEVAPLAR
1613 Mesaj -
Bir Amerikalýnýn Müslümanlýk Hakkýndaki 23 Sualine CEVAPLAR
Amerika'nýn Utah eyaletinin Salt Lake City þehrinde avukat Rulon S. Howelles'in islam Dini ve Hýristiyanlýðýn esasýný teþkil eden meseleler üzerinde Müslümanlarýn diiþüncelerini öðrenmek ve bir kitap hazýrlamak maksadý ile islam memleketlerine tevcih ettiði suallere, Maarif Vekaletinin 22 Kasým 1955 gün ve 022/14536 sayýlý yazýsý üzerine Diyanet iþleri Reisliði Müþavere ve Dini Eserler Ýnceleme Heyetince hazýrlanan cevaplar.

1. ALLAH. (Üstün varlýk. Mütevassýt bir müslüman alimin bundan ne anladýðýný açýklayýn. Ayný zamanda henüz gençlik çaðýnda bulunan bir kimsenin ne anladýðýný izah edin?)

CEVAP:1

Müslümanlarýn alimi de, cahili de, genci de, ihtiyarý da Rabü'l-âlemîn olan Allahu Teala'ya þöyle inanýr :

Allahu Teâlâ Var'dýr;

Birdir;

Varlýðýnýn evveli yoktur;

Varlýðmýn ahiri yoktur;

Ne kendisi yaratýlmýþlardan birisine benzer, ne de yaratýlmýþlar kendisine benzer;

Varlýðý, baþka bir varlýða dayanmaz, kendi zatý ile vardýr. Varlýðý zâtýnýn iktizâsýdýr. Doðmaktan, doðurulmaktan, doðurmaktan baba veya oðul olmaktan, zaman ve mekanda bulunmaktan münezzeh ve müteâlî olarak mevcuttur.

Hiç bir vâsýtaya muhtaç olmaksýzýn, Her þeyi bilir;

Her þeyi iþitir;

Her þeyi görür.

Mutlak hayat sâhibi'dir; mutlak kudret sahibidir; mutlak irade sâhibidir.

Diler, dilediðim yapar.

Kelam sýfatý ile de muttasýfdýr; sese ve harfe muhtaç olmaksýzýn söyler; peygamberleri vasýtasý ile insanlara kitaplar gönderir ve göndermiþtir.

Bu sýfatlarýn zýtlarý, Allâhu Teâlâ hakkýnda düþünülmez ve düþünülemez.

Allahu Teâlâ, kainatýn þeriksiz ve nazirsiz yaratýcýsýdýr; yaratan, yarattýklarýný yaþatan, öldüren, sonra yeniden diriltecek olan, iyi kullarý için ni'metler, kötüler için de azab hazýrlayan O'dur.

Biz Cenab-ý Hakk'ýn âsârýndan kudret ve azametini, yüksek sýfatlarýný düþünür, zat ve mahiyetinden bahsetmeyiz.

Ýþte, istisnâsýz, her Müslüman'ýn Allahu Teâlâ hakkýndaki inancý böyledir. Þu kadar ki, Müslüman'larýn ilim sahibi olanlarý, Allah'a îman mevzuunda kanaatlerini aklî ve naklî delillerle ispat edebilecek durumdadýrlar.

* * *

2. EKÂNÎM-Ý SELÂSE. (Buna Hýristiyanlarýn umumiyetle inandýðý þekilde inanýyor musunuz?)

C E VA P : 2

Hýristiyanlar, umumiyetle Teslis'e yani Allah'ýn hem üç, hem bir olduguna inanýrlar.

Ekânîm-i Selâse dedikleri bu üçüzlü ilah telakkîsinde ihtilaf etmiþlerdir. Bir kýsmý: Allah bir cevherdir ki, kendinin üç uknûmu (üç aslýgöz kırpma vardýr. Biri Baba, biri Oðul, diðeri de Rûhû'l'Kudüs'tür, derler.

Diðer kýsmý ise; Uknûm'un biri Allah, biri Meryem, birisi de Îsa olduðunu söyleyip, Îsa aleyhisselâm'ýn Allah'ýn oðlu olduðunu kabul ettikten sonra kendisinde nâsûtî ve lâhûtî iki tabiat bulunduðunu ve bu iki tabiatýn da bir'e inkýlâb ederek, Hazret-i Îsa'nýn, nâsûtiyyeti ile muhdes ve mahluk bir insan olduðuna, lâhûtiyyeti ile de Hâlik ve gayr-ý mahlûk, ilah olduðuna inanýrlar.

Ýþte Hýristiyanlarýn Ekânîm-i Selâse dedikleri bunlardýr.

Biz. Müslümanlar ise böyle bir akideyi asla kabul etmeyiz.

Bizim îman ve i'tikad ettiðimiz Allah, birinci suâlin cevabýnda da bildirildiði üzere asla teaddüt, tecezzi ve inkýsam kabul etmez.

Hýristiyanlýktaki Ekânîm-i Selâse akîdesini kabul etmeyiþimizin sebebini kýsaca izah edelim :

Bilinmelidir ki, Müslümanlýk, akla büyük bir mevki vermiþtir. Bunun için, Müslümanlýðýn bütün îman esaslarý ma'kuldür, yani akla uygundur ve onlarda akýl ve mantýðýn kabul etmeyeceði hiç bir esrarlý noktaya rastlanmaz.

Ekânîm-i Selâse akîdesindeki Allah'ýn hem üç, hem bir olmasý ciheti ise aklen açýk bir tenakuz teþkil eder.

Üç uknûmdan birisi sayýlan Hazret-i Îsa'nýn sonradan dünyaya geldiði kabul edildiðine göre, kendisi doðmazdan evvel, mevcut kainatýn Allah'tan hâlî bulunmasý îcab eder. Çünkü Hazret-i isa'nýn, Allah'ý teþkil ettiði sanýlan üç uknûmdan birisi olduðuna ve Hazret-i Îsa orada bulunmadýkça ulühiyyet câmiasý da bulunmayacaðýna göre Hazret-i Îsa doðmadan Allah'ýn da bulunmamasý iktiza eder,

Üç uknumdan mürekkep lûhiyyet câmiasýnm vücûdu bundan cüz' olan Hazret-i Îsa'nýn bulunmasýna muhtaç olmasý lazým geleceðine göre böyle bir ihtiyaç aczi ve müstelzimdir. Allahu Teâlâ'nýn ise Kaadir-i Mutlak olduðu müsellem bulunduðundan böyle bir acz ve ihtiyaç bilbedâhe bâtýldýr.

Bunun içindir ki, kilise mensublarýndan bazýlarý bu Ekânîm-i Selâse'yi bir Allah'da olan Vücud, Hayat ve ilim sýfatlannýn remzi olmak gibi te'vil yolu na kaçmýþ olmalarýna raðmen bir çoklarý bunu da reddetmiþlerdir.

* * *

3. HAZRET-Ý ÎSÂ. (Ulûhiyyetini kabul ediyor musunuz? Dîninizdeki yeri nedir?)

C E V A P : 3

Ýkinci suâlin cevâbýnda da açýklandýðý üzere Hýristiyanlarýn i'tikadýna göre: Hazret-i isa, (hâþâgöz kırpma Allah'ýn oðludur ve üç uknûmdan biridir. Beþer cesedi giyinerek Hazret-i Meryem'den doðmuþtur.

Kendisinin yeryüzünde çok ibadet ettiði, bilahare Yahudiler elinde asýlarak öldürüldüðü, öldürülmek istenildiði zaman kaçýp gizlenecek bir yer aradýðý, gizlendiði yerde tutularak asýlýrken þiddetli teessürler gösterdiði: «ilâhî, Ýlâhî, beni niçin terk ettin?» diye Cenab-ý Hakk'a halinden þikayet ettiði, öldürüldükten sonra da cehenneme inip Hazret-i

Adem ile zürriyetinden olan bütün peygamberleri oradan çýkardýðý, üç gün sonra ölülerin arasýndan kalkarak göklere çýktýðý ve Kaadir-i Mutlak olan Baba'nýn sað tarafýnda oturduðu iddia edilmektedir.

Biz Müslümanlar bu iddialarýn ve akîdelerin hiç birisine inanmayýz. Çünkü Hazret-i Îsa, Hýristiyanlarýn da i'tiraf ettikleri vechile, bir zaman yok iken, sonradan Hazret-i Meryem'den doðmuþ, süt emmiþ, yiyip içmiþ, insanlar arasýnda çocukluk ve gençlik çaðýný geçirmiþ bir beþerdir. Demek ki hadistir, mümkündür, mütegayyir'dir.

O halde, hadis olan bir varlýk için Kadîmlik,

mümkün olan bir varlýk için Vâciblik, mütegayyir olan bir varlýk için de Dâimlik tasavvur edilemez.

Eðer, iddia edildiði gibi, Hazret-i Îsa'da Ýlahlýk olsa idi —Hýristiyanlarýn dediklerine göre— kavimlerin en zaîfi ve âcizi olan Yahudilerin elinde aciz kalýp kurtulmak için bir sýðýnacak yer aramak lüzûmunu duyar mý idi?

Sonra, çok ibadet ettiði söylenilen Hazret-i Îsâ'nýn, þayet kendisinde bir Ýlahlýk vasfý bulunsaydý, bu, Tanrý'nýn, kendi kendisine ibâdet etmesi gibi abes bir hareketi, Tanrý'ya isnâda kalkýþmak demek olmaz mý idi?

Hazret-i Îsâ'nýn ülûhiyyeti iddia ve öldürüldüðü de kabul edildiðine göre, o halde ölümünden sonra kainatýn devam ve bekaasý Tanrýsýz nasýl mümkün olabilmiþtir?

Hazret-i Îsâ'nýn Allah'ýn oðlu Sýfatý ile Baba'nýn (Allah'ýn) sað tarafýnda oturduðu iddia olunduðuna göre, bu da kendisinin Allah'tan ayrý bir varlýk olduðunu kabul ve ayný zamanda Allah'a da bir mekan ve cihet isnad etmek demek deðil midir?...

Eðer Hazret-i Ýsa'ya Tanrý'lýk atfý incil'lerde görülen Peder ta'birinden ileri geliyorsa, bu ta'bir hakîkî ma'nada olmayýp, mâlik ve hâfýz ma'nasýndadýr. Bunu hakîkî ma'naya almak yanlýþ yola sapmak demektir.

incil'lerde Cenab-ý Hakk'ýn yalnýz Hazret-i Îsâ'nýn deðil, insanlarýn da pederi olduðu yazýlmakta ve nitekim Matta Ýncili'nde þöyle denilmektedir : -

«Ne mübarektir sulh ediciler, zira onlara evladu'llah tesmiye olunacaktýr.» (Beþinci Bab, 9 uncu fýkra

«Tâ ki, semâvatta olan Pederinizin evlâdý olasýnýz. Zira kendi güneþini fenalar ile iyilerin üzerine doðdurur. Hem salih ve fasýk kimselerin iizerine yaðmur yaðdýrýr.» (Beþinci Bab, 45 inci fýkra.)

Eðer pederlik, oðulluk, Hazret-i Îsâ hakkýnda hakîkî ma'nada ise, insanlar hakkýnda da, hakîkî ma'nadadýr. O halde, diðer insanlar dahi Allah'ýn oðullarý olmalarý lazým gelir. Oðulluðun Hazret-i Îsâ'ya hasr olunmasýnda bir münâsebet görülemez,

Eðer Pederlik, sâir insanlar hakkýnda mecaz. ise, Hazret-i Îsâ hakkýnda da. mecâz olmak icabeder.

Hazret-i Îsâ'nýn kendisinden önce gelen peygamberler gibi bir peygamberden baþka bir insan olmadýðý Matta Ýncil'indeki þu fýkralardan da açýkça anlaþýlmaktadýr :

«Ve Orþelim'e girdiðinde, bu kimdir? diyerek bütün þehir tahrik olundu. Halk dahi; bu Celil'de vâki' Nâsýret'den olan Îsâ peygamberdir, dediler.» (Matta 21 inci Bab, 10 ve 11 inci fýkralar).

«Ve onu Haça gerdikten sonra elbisesini kur'a atarak taksim ettiler. Tâ ki. Peygamberin; elbisemi aralarýnda taksim edip kaftaným üzerine kur'a attýlar, diye buyurduðu kelam itmam oluna.» (27 nci Bab, 35 inci fýkra).

«Ve vâki' oldu ki. Ýsa bu temsilleri bitirdikten sonra oradan hareketle kendi vatanýna geldikte, sinagoglannda onlara tâlim ederdi. Þöyle ki onlar hayran olup bu hikmet ve mu'cizeler Buna neredendir?»

«Ýmdi 0'na bunun cümlesi neredendir? diyerek O'nun hakkýnda sürçerler idi. Fakat Îsâ onlara;

'Bir peygamber kendi vatanýndan ve kendi hanesinden gayrý yerde i'tibarsýz deðildir, dedi. Ve orada onlarýn îmansýzlýklarý sebebiyle çok mu'cizat icra etmedi.» (Matta 13 üncü Bab; 53, 54, 57 ve 58 inci fýkralar).

Biz Müslümanlarýn Hazret-i Îsâ hakkýndaki i'tikadýmýza gelince:

Hazret-i Îsâ, ancak peygamberlik mertebesine haiz mümtaz bir beþerdir. Anadan, babasýz ve hârikulâde olarak, Allah'ýn «Kün!» emri ile doðmuþ olmasý kendisinin ilâhlýk vasfýný haiz bulunmasýný asla istilzam etmez. Bu belki Allahu Teala'nýn bütün tabiat ve hilkat üzerinde hakim bulunan kudret ve iradesinin azametine delalet eder. Nitekim Hýristiyanlarca da kabul olunduðu veçhile, Hazret-i Adem, hem babasýz, hem anasýz yaratýlmýþtýr.

Daha önceki peygamberler gibi, Hazret-i Îsâ' ya da Allah tarafýndan peygamberliðini te'yid için, hastalarý ilaçsýz iyi etmek ve hattâ Allah'ýn izni ile, ölüleri diriltmek gibi mû'cizeler verilmiþ ve kendisine ilahî emir ve nehiyleri bildiren ve tebdil ve tahrife uðramýyan hakîkî Ýncil ayetleri dahi vahy edilmiþtir.

Hazret-i Îsâ, kendisinden önce gelen bütün peygamberleri ve ezcümle Hazret-i Mûsâ'yý ve O'na verilmiþ olan Tevrat'ý tasdik ettiði gibi, kendisinden sonra gelecek olan. Âhir Zaman Peygamberi, Hazret-i Muhammed Aleyhisselam'ý da tebþir ve tasdik etmiþtir.

Hazret-i Îsâ, kavmine: «Allâhu Teâlâ benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Yalnýz O'na ibâdet edin; en doðru yol budur» demiþ ve, helal ve haram olan þeyleri bildirmiþtir. Kendisinin ilâhlýk ile ve ilâhi oðul'luk ile hiç bir münâsebeti yoktur. Hazret-i Îsâ, kendisine ve validesine yapýlan bu çeþit isnadlardan âhirette Cenab-ý Hakk'ýn manevi huzûrunda þiddetle teberri edecek ve bunlarýn ancak sonradan uydurulmuþ kuru bir isnad ve iftirâdan ibâret bulunduðunu söyleyecektir.

Ýþte biz Müslümanlarýn Hazret-i Îsâ hakkýndaki nakle ve akle dayanan inancýmýz bundan ibarettir.

* * *

4. RÛHU'L-KUDÜS. (Ekânîm-i Selâse'ye inananlar için Rûhu'l-Kudüs «Üç» ten biridir, Sizin dininizde buna benzer bir þey var mýdýr?)

C E V A P : 4

Üçüncü suâlin cevabýnda da yazýldýðý üzere Hý­ristiyanlar Rûhu'l-Kudüs'ün Allah ile zat bakýmýndan bir olduðunu onun Allah'tan (Baba'dan) çýkýp Îsâ'nýn cesedine hulûl ile birleþmiþ bulunduðunu iddia edegelmiþlerdir. Müslümanlýk inancýna göre ise, Allahu Teâlâ ne zâtýnda, ne de sýfatlarýnda asla þerik kabul etmeyen tek ve müteâl bir Vâcibü'l-Vücüd olduðundan, herhangi bir varlýðý O'na eþ ve ortak saymaða imkan yoktur.

Müslümanlýk Allah'a ibadet ederken, ibâdete karýþacak riyâyý bile Tevhîd'e aykýrý görmüþ ve bunu gizli þirklerden saymýþtýr. Binaenaleyh Müslümanlýkta, Hýristiyanlarýn i'tikad ettikleri gibi, bir Rûhu'l-Kudüs mevcut deðildir.

Ancak, Allahu Teala'nýn halk edip Hazret-i Âdem'den itibaren, peygamberler de dahil olmak üzere, bütün insanlara nefh eylediði beþerî ruhlardan baþka peygamberlere ilâhî vahyi teblið eden ve Rûhul' - Kudüs denilen bir meleðin varlýðýna da inanýrýz.

Þu halde, ruhlar da ve Rûhul'-Kudüs de mahlukdurlar. Hiç bir þâibe ile lekelenmek ihtimali olmayan, her emniyete þâyan, mukaddes, tertemiz ruh demek olan Rûhu'l-Kudüs, Büyük meleklerden biridir. Ona Er-Rûhu'1-Emîn de denilir. Nasýl ki, kuvvet ve kudreti bakýmýndan kendisine, C e b r â i l, günahtan ve beþerî vasýflardan âri bulunduðu için de Rûhu'l-Kudüs, denilmiþtir.

Hazret-i Îsâ'nýn rûhunu, Hazret-i Meryem'e nefha mc'mur olunan .Cebrail aleyhisselâm'dýr.

Bu Rûhü'l-Kudüs'le te'yid olunan yalnýz Hazret-i îsâ deðildir. Resûl'i Ekrem Muhammed Mustafa Sallallâhü aleyhi ve sellem .Efendimi'e de Kur'ân-ý Kerîm'i Rabbü'l-Âlemîn'in emri ile bu Rûhu'l-Kudüs indirmiþtir.

Binâenaleyh þâir mahlûklar gibi bir mahlûk olan R û h u ' l - K u d ü s ' ü Allah'ýn zâtýndan bir parça saymayý, nasýl imkân dâiresinden uzak görürsek onu bir beþer olan Haz r e t - i Îsâ'nýn varlýðýna bürünmüþ saymayý da o derece yersiz ve mânâsýz buluruz.

Ýþte biz Müslümanlarýn Rûhu'l-Kudüs hakkýndaki inancýmýz bundan ibarettir,

5. SÜNÛHAT. (Tanrý veya semâvat ile dünyâdaki insanlar arasýnda þimdi veya her hangi bir zamanda yapýlan irtibat. Eski zamanlarda olduðu gibi bugün de doðrudan doðruya sünûhat vâki oluyor mu?)

C E V A P : 5

Sünûhat ile zihne def'aten gelen ve Hads "intiýýtion" denilen bir duygu kasd ediliyorsa bu, her

þahýsta ve her zaman vâkidir. Bunda dînî bir mâhiyet düþünülemez.

Sühûnat ile, ilham kasd ediliyorsa bu, eski zamanlarda olduðu gibi, bugün de, yarýn da vâki olabilir.

Nitekim Peygamberimiz'den önceki peygamberler zamanýnda bâzý sâlih kullarýn kalblerine Allah tarafýndan, peygamberlerin teblið buyurduðu þeriat ve hükümlere muvafýk olmak þartý ile bâzý ulvî mazmun ve ma'nalar vüdur ettiði gibi Peygamberimizin ümmetinden bâzýlarýna da ayný þartlar dâiresinde, gerek bundan evvel ve gerek þimdi böyle mazmun ve ma'nalar vürûd etmiþtir ve edebilir.

Sünûhat ile, Allâh'dan gelen Vahiy murad ediliyorsa bu, Cenâb-ý Hakk'ýn dînî hükümlerini, insanlar arasýndan seçtiði peygamberlerine Melek vâsýtasý ile veya baþka bir sûretle teblið ve telkin buyurmasý demektir ki, Vahy'in ilk Hazret-i Âdem'e sonuncusu da Âhir Zaman Peygamberi olan Hazret-i Muhammed aleyhisselâm'a vaki olmuþ ve ilâhî Vahy kapýsý Peygamberimiz ile ebediyen kapanmýþtýr. Peygamberimizden sonra artýk herhangi bir kimseye Vahiy gelmesi mümkün olmadýðýndan Peygamberlik mev'ud Mesihlik ve Vahiy yolu ile ilâhî ve Semâvi irtibat gibi iddialar da bâtýl ve mesnedsizdir; kuru bir da'vâdan ibarettir.

* * *

6. CENNET VE CEHENNEM. (Elle tutulur belirli yerler midir, yoksa bir düþünce hâli midir? Cennet ile cehennemin hakikaten mevcut yerler olduðuna mý yoksa ceza ve mükâfat «þartlarý olduðuna mý inanýyorsunuz? Bir kimse ölümünden önce kendisinin veya hayatta bulunan baþka bir kimsenin her hangi bir hareketi ile günahlarýndan kurtulabilir mi?)

C E V A P : 6

Biz Müslümanlarýn inancýna göre Cennet ve Cehennem elle tutulur, maddeten belirli yerlerdir. Nerede bulunduðu Allah tarafýndan bildirilmemiþ olmakla beraber bunlar halen mevcuttur.

Cennet, Allâhu Teâlâ'ya þerik koþmaksýzýn îman ve ibâdet eden ve Allah'ýn bütün emirlerini tutub, sakýnýnýz dediði þeylerden sakýnan ve her ne sebeple olursa olsun Allah'ýn afvýne nail insanlarýn iyiliklerinin mükâfatýný görecekleri ebedî saadet yurdudur.

Cehennem ise Allah'ý tanýmayan veya Allah'a îman ve ibâdette þerik koþan, Allah'ýn emirlerini yerine getirmeyen insanlarýn kötülüklerinin cezasýný çekecekleri azap yeridir.

Yoksa, Cennet ve Cehennem, yapýlan herhangi bir iyilik ve kötülükten dolayý vicdanen huzur veya azap duymak demek olmadýðý gibi mevhum bir mükâfat ve cezâ þartý da deðildir.

Kâinatýn yaratýcýsý olan Allah'ýn, mutlak adalet sahibi olduðu muhakkaktýr. Adalet ise, bir þeyin lâyýk ve müstahik bulunduðu hâle konulmasý demektir. Bu da mükâfat ve mücâzâta taalluk eder. Binâenaleyh cisim ile ruhtan mürekkeb olan insanlarýn þu rriadde âleminde iþledikleri her iyiliðin veya kö

tülüðün karþýlýðýný dünyâda görmedikleri, tecrübe ve müþahede ile sabit olduðuna göre, bunun, her hak sahibine hakkýnýn verileceði ve Ýlâhî adaletin tamamiyle tecellî edeceði bir âhiret âlemine, bir umûmî muhasebe ve ceza gününe býrakýldýðý bedihî, binnetice Cennet ve Cehennem'in aklen de kabul ve teslimi zaruridir.

Ýslâm akidesine göre hiç bir þahýs baþkasýnýn günâhýný yüklenemeyeceði gibi hiç bir kimse de baþkasýnýn günâhýný baðýþlama veya baðýþlatma salâhiyeti mevcud deðildir. Herkes ancak iþlediðinden kendisi mes'uldür.

Þu var ki, günahkâr bir insanýn dünyâda iken günâhýnýn uhrevî cezasýndan kurtulmasý için bir takým çâreler vardýr.

Eðer iþlenilen günah Cenâb-ý Hakk'a karþý iþlenmiþse o günahtan dolayý þiddetli nedamet ve piþmanlýk duymak ve bir daha iþlememek azrni ile ona tevbe etmek ve afv için de Allah'a yalvarmak lâzýmdýr.

Fakat iþlediði bu günah, Namaz, Oruç, Zekât ve Hac gibi ibâdetlerin terk edilmesi suretiyle vuku bulmuþ ise, bunlara dâir yapacaðý tevbeler yukarýda zikredilen þartlar (nedamet, azim ve af dileme) ile beraber terk ettiði ibâdetleri kaza etmek suretiyle yerine getirmekle de mukayyeddir.

Bununla beraber köprü ve çeþme yaptýrma gibi umûmun menfaatlerine yarayan ve sadaka-i cariyeden sayýlan iþleri saðlýðýnda iþlerse, dinimizde, bunlarýn, günâha keffâret olacaðý da bildirilmiþtir.




Eðer iþlenilmiþ olan günah, herhangi bir þahsýn hakkýnda tecavüz ise, o günâhýn iþlenmesinden tövbe etmekle beraber, uhrevî cezasýndan alâkalý þahýs ile veya ölmüþse veresesiyle helâlleþmek suretiyle kur­tulmak mümkün olabilir.

Binâenaleyh Müslümanlýkta bir kimsenin her­hangi bir din adamý önünde günâhýný itiraf etmesi, kendisini günâhýndan temizleyemeyeceði gibi, Allah nâmýna günah baðýþlama salâhiyeti de hiç bir kim­seye verilmemiþtir.

Þu kadar ki, Cenâb-ý Hak tarafýndan Âhirette Resul-i Ekrem Efendimize ve þâir peygamberlere ve onlara ittibâ eden evliyâ-yý kiram'a günahkârlar hakkýnda þefaat edebilmek müsaadesi ihsan buyrulacaðýna inanýrýz.

Günahlarýndan dolayý tevbe etmeden ölen bir Müslüman için, hayatta bulunan akrabasý veya her­hangi bir din kardeþi tarafýndan dua edilir, onun günahýna keffâret olmak ve sevabý ona baðýþlanmak üzere sadaka verilir, onun nâmýna hayýr ve hasenat yapýlýrsa, Allah'ýn afvýna mazhar olmasý umulabilir. Fakat Cenâb-ý Hak o müslümaný dilerse afv eder, di­lerse günahý nisbetinde ta'zîb ve te'dib eder.

* * *

7. BU DÜNYAYA GELMEDEN EVVELKÝ HAYAT. (Bir ferdin yer yüzündeki hayalýndan önce her hangi bir þekil içindeki hayatý. Kim böyle bir ha­yata sahih olmuþtur? Eðer olan varsa, kadere inanýyor musunuz? Ýnsan ruhu muayyen bir vücuda girmeden önce her hangi bir varlýða mâlik midir? Bir insan ne yaparsa yapsýn eceli gelmeden ölmeyeceðine inanýyor musunuz?)




CEVAP:7

Biz Müslümanlar, ruh ile cisimden mürekkep bulunun her ferdin madde âlemi olan dünyaya gelmeden önceki hayatý ruhi olup cismâni olmadýðýna ve ruhla­rýn da cisimlerden önce yaratýlmýþ bulunduðuna ina­nýrýz.

Ýnsan idrâki, ruhun hakikat ve mâhiyetini kavrayabilecek bir kabiliyette olmadýðý için ruhanî hayatýnda ne þekilde ve nerede cereyan ettiði dinimizde açýklanmamýþtýr. Onun için «Ruh» un mâhiyetini Allah'ýn ilmine havale ederiz.

Bununla beraber yakýynen inanýrýz ki, Allâhu Teâlâ'nýn emri ve takdiri veçhile her insanýn ruhu yalnýz. kendi bedenine taallûk eder.

. Bedenî vazifesi sona erince o ruh Allah'ýn ta’yin buyurduðu yere gider ve baþka bir cisme hulul etmez.

Müslümanlýk, Hindiler'de ve Câhiliyyet Devri Araplarýn'da görüldüðü üzere ruhlarýn, doðup duran insan ve hayvanlarýn bedenlerine dâimi surette ve lâalettâyin girip çýk­makta bulunmalarý gibi bir Tenasüh inancýna asla yer vermediði gibi Hazret-i Îsâ'nýn ruhu hakkýnda bir nevi tenâsüha kayan Hýristiyan akide­sine de inanmayýz.

Biz. Müslümanlar ruhlarýn bedenden ayrýldýktan sonra tekrar hayatta bulunanlarýn hissedemeyecekleri bir mâhiyette ayný bedene taallûk edip bir takým sorgulara maruz. kalacaðýna inandýðýmýz gibi, dün­yâdaki amellerine göre dünyâ ile âhiret arasý olan bir âlemde kýyamete kadar kabir âlemine mahsus bir nevi ceza veya mükâfat göreceklerine de inanýrýz




Kader hakkýndaki inancýmýza gelince; Allâhu Teâlâ'nýn bütün olacak þeylerin olmadan önce, ne zaman olacaðýný, nerede olacaðýný, nasýl olacaðýný, en ince taraflarýna varýncaya kadar bilip, onlarý olacaklarý þekillere göre Ezel'de tâyin ve takdir bu­yurmasýna «Kaza» ve bu olacak þeylerin Allâhu Te­âlâ'nýn, Ezel'de takdir ve tâyin ettiði zamaný gelince mukadder þekle uygun olarak halk ve îcad buyur­masýna da «Kader» denir. Bunun aksine kail olan­lar da vardýr. Nitekim :

Müslümanlýk’da Kader ve Kazâ'nýn her ikisinin bir manâya alýnarak yukarýda tafsil edilen hususlarýn Ezel'de tâyin ve takdir buyrulmasý þeklinde tarif edildiði de vardýr.

Binâenaleyh biz Müslümanlar kâinattaki her hâ­disenin Cenâb-ý hakk'ýn ilim ve iradesiyle, Kaza ve Kaderiyle vücûda geldiðine inanýrýz.

Bununla beraber, insanlarýn mükellef ve mesul olduklarý bir takým iþlerde, sa'y ve hareketin de bir hisse ve alâkasý vardýr.

Cenâb-ý Hak insanlara bu hususta bir irâde ve kudret vermiþ ve bu iki kudreti insanlarýn iþleyecekleri iþlerini takdir ve yaratmada sebeb-i adî kýl­mýþtýr.

Müslümanlýk'da insanlarýn bir iþi iþlemeyi veya iþlememeyi tercih edebilme meleke ve kabiliyetleri­ne «Külli irâde» denir.

Kudret de, insanýn yapacaðý için her cüz'ü mey­dana gelirken insanda hâsýl olan kuvvet'dir.




Ýnsanýn, kudret denilen kuvvetini istimal eder­ken iþlemek veya iþlememek .melekesi plan külli iradesini iki þýktan birine sarf ve tercih etmesine de irâde-i cüz'iyye ve kesb, ve Allah tarafýndan o iþin bilfiil meydana getirilmesine de halk ve îcad denir.

O halde bir iþ kesb bakýmýndan insana, îcad ve yaratmak bakýmýndan da Cenâb-ý Hakk'a râcîdir.

Ýþte Cenâb-ý Hakk insanlarý bu cüz'î irâdelerinde serbest býrakmýþ olduðundan Ýlâhî kaza ve kaderini onlarýn cüz’î irâde ve ihtiyarlarýna raptetmiþtir. Bu­nun içindir 'ki insanlarýn iþleri, biraz evvel de denil­diði gibi, takdir ve halk edilmiþ olmak yönünden Allah'a, tercih ve kesb etme yönünden de insanlara râcî bulunmuþtur.

O halde insanlar yaptýklarý iþleri mecburî olarak yapmadýklarý gibi yaptýklarýnýn da yaratýcýsý kendileri deðildir.

Ecel: Ölümün vakti, Allâhu Teâlâ tarafýndan takdir ve tâyin buyurulan zaman, demektir.

Her hangi bir suretle ölen veya öldürülen kim­senin kendi eceliyle öldüðüne inanýrýz.

Ecel gelmeden ölünmeyeceði gibi, ecel geldik­ten sonra da kalýnamaz.

Çünkü Cenâb-ý Hakk kullarýnýn ecellerini daha onlar dünyâya gelmeden önce, Ezelde takdir ve tâ­yin buyurmuþtur.

Bununla beraber hayâtýmýzýn ne zaman ve þekilde sona ereceðini bilmediðimiz için her türlü tehlikelerden sakýnmakla memur ve mükellef bulunduðumuz gibi bu hususta gerek þahsýmýza ve gerek baþkalarma karþý olan kötü irade ve hareket lerimizden dolayý da mes'ülüz.

Binaenaleyh kendisini veya baþkasmý öldüren kimse emr-i ilahîye muhalefet ederek cüz*î iradesini kötüye kullanmýþ olduðundan dünya ve ahirette cezaya müstahik olur.

* * *

8. BU HAYATIN MAKSADI. (Bu dünyadaki hayatýmýz için dîninizin gösterdiði gaye.)

CEVAP: 8

Gaye bir iþi iþlemeden evvel o iþten ne gibi neticeler husüle geleceðini düþünmek ve tasarlamaktýr. Buna: Illet-i Gaaiyye ve Garaz da denir.

Bu düþünce evvelce zihinde bulunmayan bir iþi ve akibetini zihinde tasarlamak demektir ki, insanlara has kýlýnan ve bilgisizlik ifade eden bu hal ve þan, alîm olan Allahu Teala hakkýnda asla tasavvur olunamaz.

Binaenaleyh insanlara izâfe edilen iþde gaye, AIlah'a izafe edilen iþde de hikmet aranýr.

Dünyaya getiriliþimizde de Allahu Teala'nýn bir garaz ve gayesi deðil, fakat hikmeti vardýr.

Biz Müslümanlar kainatta hiç bir þeyin boþ yere yaratýlmadýðýna, bilakis her þeyde Allah'ýn bir hikmeti bulunduðuna ve bütün kainatýn insana müsahhar ve insanýn menfaatine elveriþli bir durumda yaratýldýðýna inandýðýmýz gibi bu kadar þerefli bir mevkie yükseltilen insanýn da; Rabbü'l-Alemin olan bir

Allah'a her türlü eksiklik þaibelerinden ârî, hâlis bir îman ile ibadet etmek, a h î r z a m an peygamberi vasýtasý ile teblið buyrulan emir ve nehiyler dâhiresinde hareket etmek ve hayatta meþru þekilde çalýþýp kazanmak ve sýhhat ve hayatýný tehlikeden korumak ve herkes hakkýnda daima iyilik düþünmek gibi bir takým vazifelerle mükellef bulunduðuna ve namzet bulunduðu ahirct saadetine liyâkatini de ancak bu vazifeleri yerine getirmek suretiyle isbat edebileceðine inanýrýz.

* * *

9. ÖLÜMDEN SONRAKÝ HAYAT, (insanlar bu dünyadaki þekillerini muhafaza edecekler mi? Öldükten sonra hayat nerede devam edecek? Dîninize göre, Mahþer gününde insanlar ne hal ve þekilde bulunacaklardýr? Hususi bir vücuda mý sahip olacaklar, yoksa baþka bir maddeye mi girecekler?)

C E V A P : ?

Müslümanlýk'ta bir insan öldükten sonra ferdî

hüviyetini ancak rûhî olarak taþýyacaktýr. Ve fakat kabre konduðunda, ruhu cesedine taalluk ederek bir takým sorguya çekildikten sonra cesedi «ba's» e kadar toprak olarak kalacakdýr. Ve ruhu da dünyadaki ameline göre bir nevi mükafat veya mücâzat görecektir.

Müslümanlýkta îmanlý olanlar Mahþer'de insânî hüviyetleriylc bütün güz.elliklerini muhafaza edeceklerdir. imansýzlar ise baþka bir maddeye girmeyip ayný insani hüviyetleri ile Mahþer'de bulunacaklar ise de þekilleri korkunç ve çirkin hale girecektir. Bu suretle, Mahþeride görecekleri muamelelerdcn sonra, imanlýlar Cennet'de ve imansýzlar Cehennemde ebedî yer alýp dünyadaki hüviyetleri ile birbirlerini tanýyacaklardýr.

*

10. doðru ÞEKÝLDE ÝBADET EDEBÝLMEK ÎÇÎN HUSUSÎ BÎR TEÞEKKÜLE VEYA GRUBA DAHÎL OLMAK LAZIM MIDIR? (Bu hayatta kurtulmak «necat bulmak» için ne yapmak lazýmdýr? Dininizin akidelerine göre yaþamayan bir insan ne olur? Bu dünyada mý ceza görür? Eðer bu dünyada ceza görmezse öldükten sonra cezalandýrýlýr mý?)

11. MÜSLÜMAN OLMAYANLARIN DURUMU. (Sizin inandýklarýnýza inanmayanlarýn durumu. Müslümanlýða inanmayanlarýn bu dünyada veya ahirette kayýplarý ve zararlarý, dîninize göre, nelerdir?)

C E V A P : 10 ve 11

Allah'a ibadet îmanla mukayyeddir.

Bir insan Cenab-ý Hakk'ýn Varlýðýný, Birliðini, kudret ve azametini bütün kemal sýfatlariyle beraber kendi kendine anlayýp icmâlen îman edebileceðinin aklen imkâný kabul olunabilirse de Allah'a ibadet bahis mevzuu olunca mutlaka ilahî ta'lîme ihtiyaç vardýr.

Ýþte bu ta'lîm Müslümanlýk'da kemâlini bulmuþ, Ýslamiyet gerek îman ve gerek ibadet usûlünü bütün teferruatiyle tesbit ve takrir etmiþtir.

A) Müslümanlýðýn îman esaslarý :

1 — Bütün kemal sýfatlarý dairesinde Allah'a,

2 — Allah'ýn Meleklerine,

3 — Allah'ýn peygamberlenne vahiy ile kitaplar indirdiðine,

4 — Allah'ýn insanlara gönderdiði peygamberlere,

5 — Ahiret gününe,

6 — Kader'e, hayýr ve þer her þeyin yaratýcýsý Allahu Teâlâ olduðuna, öldükten sonra dirilmeye þeksiz ve þübhesiz îman ve i'tikad etmek ve bunlarý dil ilc de söylemek.

B) Müslümanlýðýn ibadet esaslarý :

l — Allah'dan baþka Ýlah olmadýðýna ve Hazret-i Muhammed Aleyhisselam'ýn Allah'ýn Resulü olduðuna þehadet etmek,

2—Namaz kýlmak,

3 — Zekat vermek,

4 — Hacc etmek,

5 — Ramazan orucunu tutmak,

Bunlar Bir Müslüman'ýn müslümanlýðýnýn alametleridir.

Farz olan beþ vakit Namaz tek baþýna da, bir îmam'a uyularak da kýlýnabilir. Cemaat ile kýlmakta büyük sevab ve fazilet vardýr. Cum'a ve Bayram namazlarý câmiden ve câmi ittihaz olunan yerlerden baþka yerde imamsýz ve cemaatsiz kýlýnmaz.

Zekat ve Oruç þahsen îfâ edilen mâlî ve bedenî birer ibadettir.

Hac, hali vakti yerinde bulunan ve þartlarýný câm'i olan müslürnanlarýn ömürlerinde bir def'a, muayyen zamanda, Mekke'de muayyen mekanda, muayyen þartlar dâiresinde îfâ edecekleri bir ibâdettir.

Bütün bu ibadetlerin kabulü için her hangi bir teþekküle veya gruba dahil olmak îcâbetmez ise de, bu ibadetleri dînimizin ta'rif ettiði þekilde yapabilmek için onlarý Öðrenmek ve doðru bir þekilde îfâ etmek zarûreti vardýr.

Bunun içindir ki, Müslümanlýðýn dînî ve dünyevî bütün hükümlerini Kur'an-ý Kerîm ile Peygamberimiz'in Hadîslerinden istihraç ve tesbitte gösterdikleri þâyân-ý hayret muvaffakiyet ve ihtisaslarýndan dolayý Müslüman din alimleri arasýnda Mezhep Ýmamlarý olarak: Hanefî, Þafiî, Ma1ikî, Hanbelî diye anýlan ve îman ve ibadet esaslarýnýda aralannda herhangi bir ihtilaf bulunmayan dört büyük zattan birisinin bu husustaki dînî anlayýþýna tâbi' olmakta ve dinde onun öðreticiliðini kabul etmekte kolaylýk ve fayda mülâhaza oluna gelmiþtir.

Allah'ýn Kitabýný, Resülullâh'ýn Hadîslerini bu Mezhep imamlarý kadar anlamak kudretinde bulunan bir Müslüman için, bu Mezheb îmamlarýndan birine tâbi' olmak ihtiyacý bahis mevzuu deðil ise de, anlayýþý ne kadar kuvvetli olursa olsun bu dört büyük Ýmamýn anlayýþýndan daha anlayýþlý ve bütün ictihad þartlarýna haiz bir þahsýn ortaya çýktýðý görülmediðinden Müslümanlar bu dört büyük Mezhebten her hangi birine baðlý kalmýþlardýr.

Bu hayatta necat bulmak için ne yapmak lazým geleceði soruluyor.

Biz Müslümanlar dünya ve ahiret saadet ve selametini ancak Allah'ýn ve Resülullâh'ýn hayat verici emirlerine tâbi olmakta buluruz.

Allâhü Teâlâ dünyevî ve uhrevî kurtuluþ yollarýný insanlara gönderdiði peygamberleri vasýtasý ile göstermiþtir.

Binaenaleyh Allah'a ve Allah'ýn en son gönderdiði Ahir Zaman Peygamberi Muhammed Aleyhisselam'a inanan ve O'nun: Yapýnýz, dediði þeyleri yapan ve yapmayýnýz, dediði þeylerden sakýnan ve insanlara muamelesinde doðru hareket eden bir kimse için bu hayatta da, ahiret hayatýnda da felah ve necat muhakkaktýr.

Dinimizin akîdelerine göre yaþamayan bir insanýn ne olacaðý meselesine gelince :

Eðer bir kimse yukarýda sýralanan îman esaslarýna þüphesiz olarak inanýr ve kabul eder, Namaz'ýn, Zekat'ýn, Hacc'ýn ve Oruc'un Allahü Teala tarafýndan emir olunduðunu, Allah ve Peygamberimiz tarafýndan bildirilen her þeyin hak ve gerçek olduðunu kabul ve tasdik eder de bunlarýn îcabýný yerine getirmekte ihmal gösterirse, dînimizde o kimse günahkar bir mü'min ve müslüman sayýlýr.

Allah'ýn afvine nail olamazsa, ahiret'de bu ihmâlinin cezasýný çektikten sonra îmâný sebebiyle Cennete girer; dünyada da maddî ve manevi bazý felâketlere uðramasý mümkündür.

Fakat Müslümanlýðýn yukarýdaki esaslarýndan velev bir tanesini veya herhangi bir farzý inkar veyahut Allah'ýn haram kýldýðýný helal i'tikat eden kimsenin Müslümanlýk dýþýnda kaldýðýna da biz Müslümanlar kanaat ve hükmederiz.

Ýslam Dîninden bu þekilde çýkan veya dünyada islam câmiasýna dâhil olmak istemeyen kimsenin ahiret'de sonu gelmeyen bir azaba uðrayacaðýna ve böylelerinin dünyada dahi maddî ve manevi ba'zý felaketlere uðramalarýnýn mümkün bulunduðuna inanýrýz.

Binaenaleyh Hazret-i Adem'den itibaren bütün peygamberlerin teblið buyurduklarý dînin aslý Müslümanlýk olduðuna ve Peygamberimiz vasýtasý ile teblið buyrulan Müslümanlýðýn ise, kendisinden önce insanlar tarafýndan yapýlmýþ olan tahrifâtý izale ve dîni aslî þekline irca' eylediðine ve kýyamete kadar bütün beþeriyetin dünyevî ve uhrevî saadetlerini saðlayan mütemmim ve mükemmil hükümleri de muhtevi bulunduðuna göre dünyada ve ahirette selamet manasýna gelen Müslümanlýða inanmayanlarýn dünya ve ahiretteki þahsî kayýplarýnýn ve zararlarýnýn neler olabileceðini de akl-ý selim sahiplerinin takdir ve tahminlerine býrakýrýz.

* * *

12. ÝNSANIN ALLAH ÝLE VE ÜLÛHÝYETLE MÜNASEBETÝ. (Fi'lî veya nisbî bir yakýnlýk var mýdýr? Her ferd bu dünyadaki hayatýna baþlarken yaratýlýyor mu?)

CEVAP: 12

Ýnsan Allah'ýn þerefli bir mahlûku ve kuludur. Allah'a karþý kulluk vazifesini yerine getiren her

insan Allah yanýndaki þerefini yükseltmiþ Allah'a

ma'nen yaklaþmýþ olur.

Ancak bu yaklaþmanýn en üstün derecesi kendilerine tahsis buyrulan mertebeleri itibarý ile Allahu Zü'1-Celâl'in her þekle girebilecek kabiliyette yarattýðý Melâike-yi kiram ile, insanlara gönderdiði Peygamberlere ve Peygamberlerin ümmetlerinden olan Velîlerine bahþolunmuþtur.

Cenab-ý Hak maddîlikten münezzeh olduðundan bu yaklaþma ma'nevi olarak vahiy ve ilham suretleri ile kendilerine vukubulan tecelliyat-ý Ýlâhiyedir. Cismânî ve maddî deðildir.

iþte Müslümanlýk Allah ile kul arasýndaki ma'kul münasebetleri akla ve nakle dayanarak bu suretle en kafi þekilde tesbit ve tayin ettiðinden insan'ýn Allah'a bu suretlerin dýþýnda herhangi bir suret ve þekilde fi'lî ve nisbî bir yakýnlýðý kabul edilemez.

Her þeyin tek yaratýcýsý olan Allah, insaný da maddî unsurlardan, evvelâ ana rahminde bir damla su, sonra o suyu bir kan pýhtýsý haline getirmek, sonra onu bir et parçasý yapmak ve et parçasýný kemiklere kalb etmek ve kemiklerin üzerine et giydirmek ve en sonunda onu bir insan yavrusu olarak tasvir ve önceden yarattýðý rûhunu onun mini mini bedenine nefheylemek ve muayyen zamaný gelince onu annesinden doðurtmak suretiyle dünyaya getirdi ðine gene akla ve nakle dayanarak inanýr da bunun dýþýnda akla ve nakle uymayan akîde ve nazariyeleri reddederiz.

*

13. BA'SÜ BA'DE'L-MEVT. (Bir insan Öldükten sonra ferd olarak ne oluyor? Aile baðlýlýklarý olacak mý? Ne þekil alacaðýmýza inanýyorsunuz? Her ferd geçmiþ ameli hakkýnda kime hesap verecektir?)

C E V A P : 13

insanlarýn ölümlerinden tekrar dirilecekleri güne kadar, bulunduklarý aleme Müslümanlýk'ta Kabir alemi denir, yani Berzah alemi.

Kýyametten i'tibaren devam edecek olan ebedî hayata da Ahiret hayatý denir.

Biz Müslümanlarýn bu husustaki inancýmýz þöyledir :

Her insanýn ölümünü müteakip, ruhu cesedine taalluk edecek, Münker, Nekir adýnda iki Melek gelip, ona: Rabbin Peygamberin kim, dînin, kitabýn nedir? diye soracak, muvafýk cevab verenlerin yerleri manen ve ruhen birer cennet bahçesi olacaktýr.

Cevap veremeyenler ise, tafsîli din kitaplarýmýzda beyan olunan þiddetli ve ahiret'e kadar devam edecek olan bir sýkýntý içinde kalacaklardýr.

Ahiret'de ise herkes dünya'da iþlediði amel ve hareketlerinden yalnýz Cenabý Hakk'a hesap verecek, hiç bir kimsenin en küçük bir iyiliði ve kötülüðü karþýlýksýz kalmayacaktýr.

Neticede insanlar amel ve îmanlarýna göre Cennet veya Cehennem'de yer alýp. Cennet ehli birbirlerini tanýyacaklar ve ailevî nisbet ve irtibatlarýný devam ettireceklerdir.

* * *

14. DÎNÝNÝZE GÝREBÝLMEK ÝÇÝN NE YAPMAK LÂZIMDIR? (Müslüman olmayan bir kimse Müslüman olmak için ne yapmalýdýr? Dîninizde kadýn da erkekle ayný haklara sahip midir? Deðilse kadýnýn durumu nedir?)

C E V A P : 14

islam dîni insan fýtratýna, akl-ý selîme uygun yegâne ilahi din ve bütün peygamberlerin teblið eyledikleri dînin mükemmel ve mütemmim bir þekli olduðundan her akl-ý selîm sahibi, bu mübarek dînin Kitabýný ve onu bütün beþeriyete teblið buyuran Ahir Zaman Peygamberinin Hadîslerini (Sözlerini, iþleri ve hallerini) tetkik edip onuncu sualin cevabýnda sýralanan îman ve ibâdet esaslarýný kendisi bilfiil okuyup bilmekle veya bir ilim adamý tarafýndan kendisine bildirilmekle tasdik ve ikrar edecek olursa Müslüman olur. Dünyada Müslüman muamelesine tâbi' tutulur.

Müslümanlýða girebilmek için baþkaca dînî bir merâsime ihtiyaç yoktur.

Müslümanlýk kadýný, cemiyetin yarýsý sayar, onu fýtratýnýn ve hayattaki vazîfelerinin gerektirdiði haller müstesna olmak üzere hemen her þeyde erkekle müsâvî tutar.

Müslümanlýk kadýnýn erkekle olan münasebetlerini yardýmlaþma Ve müsâvât esasý üzere tanzim etmiþtir.

Erkeklerin meþru sûrette kadýnlar üzerinde haklarý olduðu gibi kadýnlarýn da erkekler üzerinde haklarý vardýr. Þu kadar ki, erkekler aile reisi mevkiindedirler.

Müslümanlýk kadýna saadet ve itmi'nan saðlayan ve onun halkolunduðu vazifeyi hakkýyla eda edebilmesine yarayan bir takým hak ve vazifeleri erkeðe; aile nizamýnýn ve içtimâî esaslarýn yerleþmesi için de erkekleri için kadýnlar üzerine bir takým hak ve

. vazifeler farz kýlmýþtýr.

Müslümanlýk dîni vazifelerin îfasýnda erkeði ve kadýný bir tutmuþ, dînî ve içtimaî hayatta kadýnlarýn haklarýný tanýmýþ, kendilerinin âhirette erkekler gibi mükafatlandýrýlacaklarýný da va'd etmiþtir.

Müslümanlýk kadýný; kýz ana ve zevcelik hallerinde her birisinde beklediði takdîr, riâyet ve adâletin son derecesine kadar tatmin etmiþtir.

Müslümanlýk, uhrevî saadet yurdu olan Cennet'in, analarýn ayaðý altýnda bulunduðunu bildirmek suretiyle anneliðin kadrini ve þerefini en yüksek dereceye çýkarmýþtýr.

Kýz çocuðunu hor ve hakir görmeyi veya onlarýn helâkine sebep olmayý menetmiþ ve bu gibi kötü hareketleri takbih etmiþtir.

Müslümanlýk kadýna hayat hakký, nafaka hakký, kocasýndan veya ebeveyninden veya akrabasýndan mîras hakký tanýmýþtýr,

Müslümanlýktan evvel, istenildiði kadar kadýn almak serbest iken, erkeklerin böyle sayýsýz kadýnlara sahip olmasý gibi bir âdeti ortadan kaldýrmayý istihdaf eden Ýslam Dîni büyük ve önüne geçilmez zaruretler haline münhasýr kalmak þartý ile bir erkeðin en çok dörde kadar evlenmesine cevaz vermiþ ise de bunu gayet aðýr ve adeta tahakkuku imkansýz þartlara baðlayarak bir kadýnla iktifa edilmesini aile saadeti için esas tutmuþtur.

Müslümanlýk kadýna îcâbýnda boþanmayý talep etme hakkýný verdiði gibi nikah akd edilirken boþama hakkýnýn erkeðin elinde deðil de kadýnýn elinde bulunmasýný þart koþabilme hakkýný da bahþetmiþtir.

Müslümanlýk kadýný yemek piþirmek, çamaþýr yýkamak ve sair ev iþlerini görmeye icbar etmediði gibi, kendi çocuðunu, süt anneyi emmemezlik etmedikçe bizzat emzirmeye de mecbur tutmamýþtýr. Eðer kadýn bunlarý yaparsa, mürüvveten veya hüsn-i muaþereti te'mînen yapmýþ olur.

Müslümanlýk kadýna, âdâbýna riayet etmek þartý ile, ticaret ve sanatla da meþgul olmaya îcâbýnda askerlikteki yardým hizmetlerini îfâ etmeye de müsaade etmiþtir.

* * *

15. HAYIR VE ÞER. (Menþei. Hakîkî tesirler midir, yoksa psikolojik bir zihin hali midir, Bu iki tabir üzerinde Ýslâm dîni ne der?)

CEVAP: 15

Biz Müslümanlarýn akîdesine göre «Hayýr», insanlar için maddî ve manevî fâidesi olan, «Þer» de. zarârý bulunan þeydir.

Bir þeyin Hayýr veya Þer oluþu haddi zâtýnda ise de hassaten ilahî emrin veya nehyin taalluk ediþi de onu te'yid etmiþ ve mâhiyetlerini bize bildirmiþtir. Yani o þeyin bu vasýflarý almasý fýtrî mahiyeti îcâbý olduðundan, o vasýflar (beþerin mükellefiyetinden kat-ý nazarla) yalnýz aklen idrak edilebilecek durumda iseler de, ilahî emir veya nehyin taalluk ediþi, yani. dînin o þey'in hayýr veya þer olduðunu beyan ve hükmediþi, o þey'in mahiyetini bize bildirmiþ oluyor da hayrýn hasen ve þerrin kabih olduðunu aklýmýzla idrak etmiþ ve dînin emir ve nehyetmesiyle de muktezalarýný îfa ile mükellef olmuþ bulunuyoruz.

Müslümanlýk þunu da kaydeder ki, bazý þerlerin þer olma sý bize göredir.

Mâhiyetleri bakýmýndan hakîkî sayýlan bazý þerlerin maddî veya ma'nevî birer müvâzene ve dolayýsiyle hayýr amili olduklarý görüldüðü gibi, ferdler hakkýnda zararlý gibi görünen bazý þeylerde de çok zaman umumu ilgilendiren bir menfaat bulunduðu görülür.

Bu böyle olduðu gibi, bazan ferdin hayrýna olan bir þeyin umumu zararlandýrdýðý da görülür.

Kezâ bazan kendimiz hakkýnda hayýr sandýðýmýz bir þeyin, þer ve þer sandýðýmýz bir þeyin de, bazan hayýr getirdiði vâkidir.

Binaenaleyh þerden kaçýnmakla beraber, bir felaket ve zarara uðranýldýðýnda da ye'se ve fütûra düþmemek îcâbeder.

Biz Müslümanlar hayr'ýn da þerr'in de yaratýcýsý Allahu Teala olduðuna ve Allahu Teala'nýn imkan dairesinde bulunan her þeyi yarattýðýna, fakat kendisinin hayra rýzâsý olup, þerre rýzâsý bulunmadýðýna, hayýr ve þer, irade ve kesb bakýmýndan insana; vücuda getirilmiþ olmasý bakýmýndan da Allahu Teala'ya râci' olduðuna inanýrýz.

Þüphe yok ki þerri iþlemekle, þerri yaratmak bir deðidir.

Ýnsanýn irâdesine taalluk eden bir þer yaratýcýsý olan Allah için abes teþkil etmez; musavvir-i hakîkî güzeli de çirkini de tasvir eder.

Cenab-ý Hakk, hayrý da þerri de; insanlarýn kullanmakta serbest bulunduklarý cüz'î irade ve kesbleri ile mukayyed olarak yaratmýþ olduðu içindir ki, insanlar hayýr iþlerinden dolayý mükafata, þer iþlerinden dolayý da mücâzâta müstahik bulunmuþlardýr.

Binaenaleyh Müslümanlýk hayýr ve þerri, sadece psikolojik zihnî bir hal olarak kabul etmez.

* * *

16. CAMÝLER NASIL FÝNANSE EDÝLÝR? (Teberrular, kýsmen Devlet tarafýndan yapýlan yardýmlar v.s. Ýslâmiyetin hakim bulunduðu veya müslümanlarýn ekseriyette olduðu yerlerde, câmi ve mescid inþâsý veya bakýmý için millî veya mahallî vergiler var mýdýr?)

C EV A P : 16

Müslümanlýkta temiz olmak þartý ile bütün yer yüzü Müslümanlar için ibâdet mahallidir.

Cami ve mescitler Müslümanlarýn birbirleri ile tanýþmak ve kaynaþmak, Allah'a topluca ibadet ve niyazda bulunmak gibi ulvî gayelerle te'sis edilmiþ ve Cuma ve Bayram namazlarý ile beþ vakit namazýn cemaatle kýlýnmasý için tahsis olunmuþ mübârek yerlerdir.

Nerde ve ne zaman olursa olsun, Müslümanlardan zengin olanlar, servetleri ile ve zengin olmayanlar da bedeni mesaîleri ile Cami, ve mescitlerin yapým ve bakýmlarýna katýlmayý dînî bir vazîfe saydýklarý gibi hali vakti yerinde olan zenginlerden ve devlet ricâlinden ve hükümdarlardan müstakilen câmiler yaptýnp, tahsis ettikleri vakýflarla da onlarýn bakýmlarýný saðlayanlar pek çoktur.

Bugün de cami inþâsýný ve bakýmýný müstakilen deruhte etmek hamiyyetini gösteren Müslümanlara sýk sýk rastlanmaktadýr.

Türkiye'deki câmi ve mescidler durumlarý ve idâreleri bakýmýndan þu kýsýmlara ayrýlýrlar :

A) Bakýmý Vakýflar Umum Müdürlüðüne ait olanlar,

B) Bakýmý vakfýn mütevellîsine ait olanlar,

C) Bakýmý câmi derneklerine ait olanlar, Çgöz kırpma Bakýmý mahalle halkýna âit olanlar,

D) Bakýmý köylüye âit olanlar.

A grubuna dâhil câmi ve mecsidlerin müstahdemlerinin aylýklarý Devlet teþkilâtýna dâhil olan Diyanet iþleri Reisliðince tavsiye edilir.

B grublarýna tâbi' olanlarýn masraflarý Vakýflar Umum Müdürlüðünün mürâkabesine tabi' olarak mütevellisi tarafýndan, vakýflarýn gelirinden tevsiye edilir.

C grubuna dahil olanlarýn masraflarý, aylýk aidatla, teberrüler ve çeþitli gelirlerden tesviye edilir.

Ç ve D grublarýna dahil olanlarýn masraflarý da mahalle ve köy halký tarafýndan salma suretiyle karþýlanýr.

Ýnþâ ve ta'mîrine Vakýflar Umum Müdürlüðünce az çok bir yardým yapýlýr.

* * *

17. MUKADDES YAZILAR. (Dîninizde. menþei mukaddes, ilâhî veya fevkalbeþer telakkî edilen yazý ve kitaplar.)

C E V A P : 17

Müslümanlarýn mukaddes kitabý Kur'an-ý Kerîm'dir. Allah Kelamý olan Kur'an-ý Kerîm, Cebrail Aleyhisselâm vasýtasiyle, Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam'a Arapça olarak, vahy ve inzal buyurulmuþ ve Resûlü Ekrem'e hiç unutulmamak, hafýzasýndan silinmemek üzere okutulmuþ, lafzý da ma'nasý da ilahî olan i'cazkar bir kitaptýr.

Kur'an-ý Kerîm'in lafzý da ma'nasý da doðrudan doðruya Allahu Teala'nýn vahyidir.

Allâhu Teâlâ onun eþsizliðini ve mu'cizeliðini bizzat beyan ve ilan buyurduðu gibi hiç bir taðyir, tahrif ve tebdil edilemiyeceðini ve yine bizzat hýfz-ý emanetine aldýðým da tekeffül etmiþtir.

Bu keyfiyet vâkýalarla da tahakkuk etmiþ bulunmaktadýr.

Dînimizde ikinci derecede mukaddes kitabýmýz olan Peygamberimiz'in sözlerini, iþlerini tasviblerini bildiren hadis kitablarý'dýr.

Peygamberimiz'i her hususta örnek tuttuðumuz ve muktedâ-bih tanýdýðýmýz için onun

Hadisleri, Sünneti de biz Müslümanlar için büyük bir kudsiyet taþýmaktadýr.

* * *

18. ÝLÂHÎ OTORÝTE. (Dînî ayinler icrasý için ilahî bîr otoriteye ihtiyaç var mýdýr?)

C E V A P : 18

Her Müslüman, beþ vakit Namazla, Oruç, Hac, Zekat gibi ibabetleri ilahî bir otoritenin ve dînî selâhiyete haiz herhangi bir þahsýn delâletine lüzum olmadan kendi baþýna îfâ eder.

Ancak cemaatla kýlýnmasý îcâbeden Cuma ve Bayram namazlarý ile beþ vakit namaz câmide cemaatla kýlýndýðý takdirde bu namazlarý vazîfelendirilmiþ olanlar kýldýrýrlar.

Beþ vakit namazýn topluca kýlýnmasý için, farzlar edâ edilirken, varsa vazifeli imamlar, yoksa imamlýk yapabilecek bir Müslümana uyulur. Fakat bunlarýn ilim ve faziletten gayrý bir imtiyazlarý yoktur.

* * *

19. DÎNÝNÝZDE BUGÜNKÜ LÝDERLÝK. (Böyle bir liderlik kabul ediliyor mu? Kimler tarafýndan kabul ediliyor? Liderinize verilen ünvan nedir?)

C E V A P : 19

Bütün Müslümanlar dînî rehber olarak en baþta, islam Dînini beþeriyete teblið buyuran Âhir Zaman Peygamberi Hazreti Muhammed Aleyhisselâm'ý tanýrlar.

O'nun tebligatýný ve ta'lim ve neþr vazifesini ifâ etmiþ bulunan Ashabýna ve büyük islam alimlerine saygý gösterirler.

Binaenaleyh Müslümanlýk'ta Papalýk gibi bir dînî liderlik tanýnmamýþtýr.

Devletçe tayin edilip öteden beri dînî vazifelerde istihdam olunan me'murlar þunlardýr :

A) imam ve Hatibler : Cami ve mescitlerde Cuma ve Bayram namazlarý ile vakit namazlarýnýn kýldýrýrlar.

B) Vâizler : Cami ve mescitlerde Müslümanlara ibâdet ve akâide âid va'z u nasihatte bulunurlar.

C) Müftüler : Her vilayet ve kazada dînî teþkilâtý idare ederler ve þahýslar veya dâireler tarafýndan sorulacak din meseleleri cevablandýrýrlar.

D) Diyanet iþleri Reisi : Türkiye'deki bütün Ýslâmî teþkilatýn umumî müdürü ve mercii olmak üzere Baþvekil tarafýndan intihab ve Reisicumhur tarafýndan tayin olunur.

* * *

20. MU'CÝZELER. (Ýnsanlar ve milletler arasýnda fevkalbeþer olaylar. Eski zamanlarda olan mu'cizelerle mukayesesi.)

CEVAP: 20

Mu'cize peygamberlerin, peygamberliklerini te'yid için Allah'ýn izniyle gösterdikleri hârikulâde hâdiselerdir.

Mu'cize, Allahu Teala'nýn kendi eseri olan kainatta ve kainatta cârî bulunan kanun ve nizamlar üzerinde istediði gibi tasarrufa kaadir bulunduðunu ve ilâhî kudret ve irade karþýsýnda herkesin ve herþeyin aciz olduðunu ifade eder.

Müslümanlýk, zâhirî sebepleri, âlemin nizâmýný ve âdî illet ve maslahatlarýný kabul etmekle beraber, bu sebep ve illetlerin fevkinde onlarýn hepsine hâkim bulunan ilahî kudret ve iradeye inanmayý da emreder. Ve ilâhî irade bu kâinatý ve nizamlarýný idare eder.

Ýþte mu'cize de bu ilâhi irâdenin baþka bir sünnet ve Âdet-i Ýlâhiyyesi olarak eseridir.

Çünkü, ilâhî irâdenin cârî âdetler ve zâhir sebeb ve illetler dâiresinde görülmekte olan tecelliyâtý, bu ilâhî irâdenin tam vaktinde zuhur eden tecelliyâtý demektir.

Fakat ilâhî irâde bazan da vâsýtasýz ve maddî sebepsiz olarak ölülerin dirilmesi, kamerin bölünmesi ve parmaklardan ve kuru taþlardan sularýn fýþkýrmasý ve cansýz eþyâdan seslerin gelmesi gibi tecellî eder de bu hâdiselerin gördüðümüz ve bildiðimiz cârî kanunlarla ve zâhirî sebeplerle îzâh edilmesi güç olur.

Zâten mu'cizeliði de bu güçlüðünden ileri gelmektedir.

Mu'cize haddi zâtýnda aklen mümkün bir nizâmýn ve âdetin kezâ mümkün olan diðer bir nizam ve âdetle li-hikmetin ve maslahatýn tebdilinden ibaret bir harikuladedir.

Tabiî kanunlarýn ittýradýna ve bilinen ve tecrübe edilen hadiselerin ma'lüm olan seyir ve cereyanlarýn da halen bir ihtilâfa rastlanmamasýna bakýlarak bunlarýn asla deðiþmez ve deðiþtirilemez olduklarýna hükmetmek kudret-i Ýlâhiyenin þümûlünü ve mâhiyyetini anlamamak demektir.

Tabiat kanunlarý için vâciblik ve zarûrîlik olmadýðýný anlamayan akl-ý selîm sâhibi kalmamýþtýr. Belki bunlarda imkânlýk vardýr; îcâbýnda deðiþebilir. Bu deðiþme ise mücerred tesâdüf veya galat-ý tabiat demekle izah edilemez. Onun için peygamberlik ancak bu mucize ile sâbit olmuþ ve peygambersiz din olmadýðý gibi, mucizesiz de peygamber bulunmamýþtýr.

Mûcizeler, Allah'ýn izni ve irâdesi ile sâir peygamberler gibi Peygamberimiz tarafýndan da gösterilmiþ ve O'ndan sonra bu kapý kapanmýþtýr.

Þu kadar ki, Peygamberimiz'in ümmetinden olup ibadet ve istikametleri ile Allah'a manen yaklaþan evliyadan da peygamberimize izâfeten ba'zý harikulâdeliklerin zuhuru mümkün bulunmuþtur.

Fakat buna kerâmet denir ve kerâmetle mu'cize arasýnda büyük farklar vardýr.

insanlarýn ilim ve fenle yahud herhangi bir maddî vâsýta ile gösterdikleri fevkaladelikler, maddî sebeplere dayandýðýndan mu'cize ve keramet deðildir.

Bunlarýn mûcize ve kerametle mukayese edilerneyecegine ve aralarýnda bir münasebet bulunmadýðýna inanýrýz.

* * *

21. bir MEZHEB ÝÇÝN ORGANÝZASYON ZARÛRÎ MÝDÝR? (Dîninize göre, bir mezhebin tanýnabilmesi için organize bir grubun mevcûdiyeti zarûri midir?)

C E V A P : 21

On ve onbirinci suallerin cevâbýndan da anlaþýlacaðý vechile, Müslümanlýkta halen mevcut olan dört mu'teber Mezheb herhangi siyasî veya idarî bir maksad ve tertibe dayanan teþekkül deðildir.

Bu mezhebler dînî anlayýþýn amelî sahâdaki tatbikatýný ifâde ederler.

Esâsen Müslümanlýk mezheb teþkilini dînî zarûretlerden saymamýþtýr Belki Ýslamdaki dört mezheb mahza dînî ve ilmî hayatta ferdlerin aciz ve ihtiyacýn

dan doðmuþ bulunmaktadýr.

Mezheb imamlarý olmak üzere kabul ve ta'zim edilen büyük din alimleri, dînin esas kaynaklarýndan çýkardýklarý hükümleri ortaya koymuþlar, daha sonrakiler de kendilerinin bu husustaki ihtisas ve isâbetlerini takdir ederek onlara uymuþlar ve diðer Müslümanlar dahi kütleler hâlinde onlardan her birine tâbi' olmuþlardýr.

Ýþte Müslümanlýktaki bu dört þekil dînî anlayýþ ve tatbikatýn her birine. «Mezheb» ve kail ve âmiline de: «imam» denilmiþ ve Müslümanlardan amellerini bu imamlardan birine uyduranlar da o imam ve mezhebe nisbet edilmiþtir.

Müslümanlýkta bu keyfiyetten baþka organize bir grup mevcud deðildir.

* * *

22. ÝNSANIN MENÞEÝ, (insan nereden gelmiþtir? 2Bir evrim(evolution) ile mi bugünkü halini almýþtýr, yoksa baþlangýçta bugünkü þekli ile fevkalbeþer bir varlýk mýydý?)

Biz Müslümanlara göre Cenab-ý Hakk, yeryüzünde ilk önce insan olarak, Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havva'nýn cesedlerini yaratmýþ, onlara ruh vermiþtir. istisnâsýz olarak da bütün insanlar ve milletler bu tek baba ile anadan türemiþlerdir.

insanýn maddî varlýðýný teþkil eden unsurlar, ne gibi safhalar geçirirse geçirsin, insan yapýsýndaki insan unsurundan baþka bir mahiyet taþýmaz.

Bu husus insanda böyle olduðu gibi sair canlýlarda da böyledir.

Hiç bir nevi, diðerinin mahiyet ve hususiyetini taþýmamaktadýr. Göklerde uçan kuþlar bile nevileri içinde ayrý bir cemaat ve hususiyet arzederler. Bu sûretle her nevi, ancak kendi nevi hususiyeti içinde tekâmül ve inkiþaf eder.

Binâenaleyh Müslümanlýk bir canlýnýn zamanla veya tekâmül yolu ile bambaþka bir þekil ve mâhiyet alacaðýný kabul etmez.

Akýl ve zekasý ile kâinata hakim olmaða çalýþan ve bu þerefe de lâyýk bulunan insan neslinin herhangi bir hayvanýn tekâmülünden meydana gelmiþ olduðunu farzetmek, gözlerimizin önünde cereyan edip duran tabîî kanunlarý, hâdiseleri, akýl ve mantýðý hiçe saymak demektir.

Eðer tekâmül kanunu tabiî bir kanunsa, onun da devam ve ittýrâdý zarûrî idi. Halbuki bütün insanýn, insan nevini; maymunun da maymun nevini üretip durduðu ve hiç birinin diðerine karýþmadýðý görülüp dururken, dün tekâmül kanununun insaný herhangi bir hayvandan meydana getirdiði ve sonra da her iki cinsi kendi hallerine býraktýðý akl-ý selim sahibleri için nasýl kabul edilebilir.

Ýþte Müslümanlýk bu gibi inanýþlarý fikrî sapýklýk sayar da insaný insan, hayvaný da hayvan olarak kabul eder.

O halde insan, yeryüzüne insan olarak çýkmýþ ve çýkmakta ve insan olarak yaþamýþ ve yaþamakta ve insan olarak ölmüþ ve ölmektedir.

Bununla beraber Cenab-ý Hakk'ýn bütün canlýlarý ve hususiyle insan nev'ini takdîr-i ezelîsi ile bedenî ve ma'nevî bir tekamül ve inkiþâfa müstaid ve mazhar kýldýðýna da inanýrýz.

* * *

23. ÝBÂDET. (Sabit þekiller var mýdýr? Ferdi düþünceler - ibâdet için muayyen zamanlar?)

C E V A P : 23

Müslümanlýkta her ibadetin muayyen þekli ve muayyen zamaný vardýr.

Allâhu Teâlâ'nýn kâfî olarak emir buyurduðu ibadetler.

A) Namaz

B) Oruç

C) Hac

D) Zekat'dýr

A) Namazýn çeþitleri vardýr. Beþ vakit namazla Cuma ve cenaze namazý farz'dýr. Bayram namazý ile vitir namazý vâcib'dir.

Farz ve vâcib olmayarak kýlýnan namazlar sünnet veya müstehab olur. Namazýn içinde ve dýþýnda olmak üzere þartlarý ve rükünleri de vardýr.

Namaz muayyen usûlüne göre eda edilir. Namazýn þartlarýndan birisi de vakittir.

Beþ vakit namazýn edalarý için zaman ta'yin buyrulmasýnda büyük hikmetler vardýr.

Hayat meydanýna atýlan insanlarýn bir takým didinmelere, rekabetlere, muâmelelere daldýkça daima gafletle isyâna, günâha düþmeleri mümkündür.

Ýnsanlarýn bu gaflet yüzünden baþlarýna getirdikleri ve getirecekleri zarar ve hüsran da büyüktür.

Ýnsanlarý gaflete daldýkça uyandýracak ve yaptýklarý bütün iþlerden dolayý bir gün sorguya çekileceklerini hatýrlatacak bir vesîleye çok ihtiyaç vardýr.

Ýþte namaz, her an murâkabe altýnda bulunduðumuzu, sabah, öðle, ikindi, akþam, yatsý vakitlerinde yani günde beþ defa bize hatýrlatan bir ibadet olduðu için emir olunmuþtur.

6) Her sene Ramazan'da bir ay oruç tutmak da Allâhu Teala'nýn emir ettiði bir ibâdettir.

Oruç, tan yeri aðarmaða baþladýðý zamandan güneþ batýncaya kadar bir þey yememek, içmemek, orucu bozan þeylerden sakýnmak suretiyle tutulur.

Bunun da kullara âid maddî ma'nevî büyük menfâtlerý vardýr.

C) Hac ibadeti de, hali vakti yerinde olan her Müslümanýn, þartlarý bulunduðu takdirde ömründe bir kere, muayyen zamanda muayyen mahalleri, muayyen usûlüne göre ziyaret etmektir.

D) Zekat, dînen zengin sayýlan Müslümanlarýn yýldan yýla mallarýnýn muayyen ölçüsüne göre zekatýný hesaplayýp fakirlere vermeleri, dînî bir vergi olarak Allah tarafýndan emir olunmuþ bir ibadettir.

Bu ibadetlerin içtimâî hayattaki faydasý ve hikmetleri herkesçe müsellemdir.

Ýbadetlerin zaman ve þekilleri Allahu Teala tarafýndan tayin buyrulduðu için onlar hiç bir sûretle reforma tâbi olamazlar. Baþka bir þekle ve baþka bir zamana çevrilemezler. Muayyen bulunan ibadetlerin þekil ve zamanlarýna aykýrý olarak yürütülecek rey ve mütalaalarýn Müslümanlýkta yeri ve deðeri yoktur.

1981
ALINTI
Gönderen: 13.11.2006 - 15:06
Bu Mesaji Bildir   recepholding üyenin diger mesajlarini ara recepholding üyenin Profiline bak recepholding üyeye özel mesaj gönder recepholding üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1682 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
**ercan85** (40), cetin35 (61), klassz (44), visal (56), EsSeLaM99 (31), M. Zahid (60), soprano (24), soprano8 (24), ramazancabuk (59), ezman (60), mdinc (40), saregülsen (47), ncosan (64), acca (50), facebook (40), senagal (53), aydin_aygun (50), emineller16 (67), eminrecber (41), suleyman122 (46), fatih_cerit (45), aybala (47), **öznur-61** (35), mustafakaragol (52), gezginefesus (55), zanaa (42), hanhoca (63), uygur_beg (45), sultan_umut (42), goldkind (51), dost42 (65), celal ço.. (52), kutlu.il (49), Burak60 (35), meto (51), billur (54), aktas (40), fatihturan (42), kum (50), muratyavuz (45), enveruludemir (42), comart (63), bardolin (49), medinenur (), sehide (51), azadebajar (48), SAKIP GENCER (48), bilalyilmaz (39), hilal67 (61), Mehmet1956 (69), yerden66 (52), firat007 (52), pidakar (46), muaz_cebel (47), Sahra82 (43), erkanakgul (55), turan71 (54), Usame B!N Ladin (40), erkamoglu (), slymn (42), dürüst (52), Mustafa Yesilka.. (34), cakýr81 (44), ordu-japan (57), ziyaoglu (56), IKRAM ESASER (65), doktor34 (60), sumeyye (42), MusLim*4_LiFe (37), emirsultan (57), AHMET-05 (46), cesuryurek66 (49), rambocuk (64), xxGamzexx (36), pesimist (40), mehlika_42 (36), _emin_ (41), doktor60 (60), kafkasbeyi (65), nurul86 (38), hasretým (49), BEYDAGILI (62), yusufcan29 (50), toranaga (54)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 2.20694 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.