0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » SİYER-İ NEBİ » HUDEYBİYE ANTLAŞMASI

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
AFFEYLE_ALLAHIM su an offline AFFEYLE_ALLAHIM  
HUDEYBİYE ANTLAŞMASI
12 Mesaj -
HUDEYBÝYE ANTLAÞMASI

--------------------------------------------------------------------------------
Hudeybiye* Antlaþmasý
Hicretin 6. senesi, Zilkâde ayý. (Milâdî 628)Rýdvan bîatý, Kureyþlileri fazlasýyla korkutmuþtu. Peygamberimizin üzerlerine yürüyeceði endiþesine kapýlarak, alelacele sulh teklifinde bulunmak gayesiyle bir heyet gönderdiler. Heyette þu isimler vardý: Süheyl bin Amr (baþkan), Huveytip bin Abdü'l-Uzzâ ve Mikrez bin Hafs.
Kureyþ müþrikleri üç kiþilik bu heyete þu direktifi vermiþlerdi:
"Gidin, Muhammed'le sulh anlaþmasýnda bulunun. Fakat buradan dönüp gitmek þartýyla. Eðer bu þartý kabul etmezse anlaþmaya yanaþmayýn."222
Peygamber Efendimiz (a.s.m.), Süheyl'in geliþini, isminin "kolaylýk" mânâsýný ifade etmesinden dolayý hayra yorarak, Sahabîlerine, "Artýk, iþiniz bir derece kolaylaþtý! Kureyþliler, sulh yapmak istedikleri zaman hep bu adamý gönderirler"223 buyurdu.
Sulh Heyeti Peygamberimizin Huzurunda
Kureyþ elçisi Süheyl bin Amr, Resûlullahýn huzuruna vardý. Önünde iki dizinin üzerinde diz çöktü. Peygamber Efendimiz ise baðdaþ kurmuþtu. Müslümanlar da çevresinde oturmuþlardý.
Süheyl bin Amr uzun uzadýya konuþtu. Sonra Peygamber Efendimize sulh teklifinde bulundu. Peygamber Efendimiz sulh tekliflerini kabul etti. Bundan sonra sulh þartlarýnýn müzakeresi yapýldý. Onlarda da anlaþmaya varýldý. Sýra anlaþma þartlarýnýn yazýlmasýna gelmiþti. Hz. Ali musalâhanýn þartlarýný yazmak üzere kâtip tayin edildi.
Peygamberimiz, Hz. Ali'ye, "Yaz!" dedi. "Bismillahirrahmanirrahim."
Süheyl bin Amr, buna itiraz etti. "Biz, Bismillahirrahrrýanirrahim'i bilmiyoruz. Sen böyle yazma!" dedi.
Resûl-i Ekrem, "Öyle ise nasýl yazalým?" diye sordu.
Süheyl, "Bismike Allahümme, yaz" dedi.
Kureyþliler, eskiden beri "Bismillahirrahmanirrahim" yerine "Bismike Allahümme'yi" kullanýrlardý.**
Peygamber Efendimiz, "Bismike Allahümme de güzeldir" buyurduktan sonra Hz. Ali'ye, "Haydi yaz: Bismike Allahümme" diye emretti.
Hz. Ali de ayný þekilde yazdý.224
Bundan sonra Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Hz. Ali'ye þöyle yazmasýný emretti:
"Bu, Muhammed Resûlullahýn, Süheyl bin Amr'la üzerinde anlaþmaya varýp sulh olduklarý, icabýnýn taraflarca yerine getirilmesi kararlaþtýrýlýp imzaladýðý maddelerdir."
Kureyþ heyeti baþkaný Süheyl yine itiraz etti, "Vallahi, biz senin gerçekten Allah'ýn Resûlü olduðunu kabul edip tanýmýþ olsaydýk. Beytullahý ziyaretine mani olmaz ve seninle çarpýþmaya kalkmazdýk" dedi.
Peygamber Efendimiz, "Peki nasýl yazalým?" buyurdu.
Süheyl, "Muhammed bin Abdullah diye kendi ismini ve babanýn ismini yaz" dedi.
Peygamber Efendimiz, "Bu da güzeldir" buyurduktan sonra, Hz. Ali'ye, "Yâ Ali, sil onu. Sil de Muhammed bin Abdullah yaz" diye emretti.225
Hz. Ali, "Hayýr! Vallahi, ben Resûlullah sýfatýný hiçbir zaman silemem" diye yemin etti.226
Bu arada Müslümanlar da, Hz. Fahr-i Âleme karþý besledikleri muhabbet ve hürmetlerinin eseri olarak, "Biz, Resûlullah Muhammed'den baþkasýný yazdýrmayýz. Ne diye dinimiz uðrunda bu eksikliði, bu hakareti kabul ediyoruz?" diye yüksek sesle konuþmaya baþladýlar.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Müslümanlara seslerini kýsmalarýný ve susmalarýný mübârek elleriyle iþâret buyurdu. Birden sustular. Bundan sonra Peygamber Efendimiz Hz. Ali'ye, "Bana o sýfatýn geçtiði yeri göster" dedi.
Hz. Ali, "Resûlullah" kelimesinin geçtiði yeri gösterdi. Resûl-i Ekrem Efendimiz de onu eliyle sildi. Yerine ise "Ýbni Abdullah (Abdullah'ýn oðlu)" kelimelerini yazdýrdý.227
Peygamber Efendimizin, sulha ciddi taraftar olduðunu, sulha giden yoldaki manileri ortadan kaldýrmaya ne kadar gayret gösterdiðini bu bir iki numûneden de anlamak mümkündür.

Musalaha Maddeleri
Müþrik heyetinin yukarýdaki itirazlarý, Müslümanlarýn bu itirazlarý kabul etmeyiþleri ve Peygamber Efendimizin her iki tarafý yatýþtýrmasý sonunda sýra musalaha maddelerinin yazýlmasýna gelmiþti.
Resûl-i Ekrem Efendimiz ile, müþrik elçiler arasýnda geçen konuþmalardan sonra karara baðlanan maddelerden mühimleri þunlardýr:
1.Müslümanlarla müþrikler huzur ve emniyet içinde yaþamalarýný devam ettirmek için birbirleriyle 10 yýl harp etmeyeceklerdir.
2.Peygamberimiz ve Sahabîler bu yýl Mekke'ye girmeyip, geri dönecekler, ancak gelecek yýl yanlarýna yalnýz yolcu silahý olan kýlýç bulundurmak þartýyla gelip Kâbe'yi tavaf edecekler ve ancak Mekke'de üç gün kalacaklardýr. Müþrikler ise, o sýrada þehri boþaltacaklardýr.
3.Medine'deki Müslümanlardan Mekke'ye iltica edenler Müslümanlara iâde edilmeyecek, fakat Mekke'den Medine'ye velev Müslüman dahi olsalar iltica edenler, istendiði takdirde geri verileceklerdir.
4.Arap kabilelerinden isteyen Peygamberimizle, isteyen de Kureyþ'le birleþmekte serbest olacaklardýr.228

Ashab-ý Kiram'ýn Hiddet Ve Ýtirazý
Resûl-i Ekrem Efendimiz her ne surette olursa olsun Kureyþ müþriklerini bir musalaha yazýsý ile baðlamak ve bu surette Ýslâmýn siyasî kudret ve mevcudiyetini hem onlara hem de bütün Arabistan halkýna göstermek ve tanýtmak istiyordu.2 Bu sebeple, Kureyþ heyet baþkaný Süheyl'in zahiren Müslümanlarýn aleyhinde görülen teklif ve maddelerini de kabul ediyordu. Bu inceliði bir anda kavrayamayan Ashab-ý Güzin baþýndan beri hem hiddetleniyor, hem de zaman zaman itiraz ediyordu.
Hattâ, Kureyþ heyet baþkaný Süheyl, Peygamberimize, "Sizden biri bize gelirse reddetmeyelim. Amma bizden size bir adam gelirse Müslüman olsa bile geri vereceksin" diye teklifte bulunduðu zaman, Müslümanlar birden hiddete gelerek, "Sübhanallah! Müslümanlarýn yanýna gelmiþ bir Müslüman, müþriklere tekrar nasýl geri çevrilir?" diye itiraz etmiþlerdi. Sonra da Peygamber Efendimize, "Yâ Resûlallah! Bu þartý da kabul edecek misin?" diye hayretle sormuþlardý.
Her þeye raðmen bir sulh akdedip, Kureyþ müþriklerine Ýslâm devletini resmen tanýtmak arzusunda olan Peygamber Efendimiz Müslümanlarýn bu itiraz ve suallerine þöyle cevap vermiþti:
"Evet, bizden onlara gidecek olanlarý Allah bizden uzak etsin! Onlardan bize gelip, geri çevireceðimiz kimseleri de muhakkak Allah biliyor! Onlar için elbette bir geniþlik, bir çýkar yol yaratacaktýr."230

Ebû Cendel Hadisesi
Antlaþma maddelerinin yazýlmasý bitmiþti. Fakat taraflarca henüz imzalanmamýþtý.
Tam o sýrada, zincire vurulmuþ birinin kendini Müslümanlarýn arasýna attýðý görüldü. Gariptir ki bu, Kureyþ murahhas heyeti baþkaný Süheyl bin Amr'ýn oðlu Ebû Cendel idi. Ýslâm þerefiyle þereflenmesine, müþrikler, ayaklarýný zincire vurmakla karþýlýk vermiþ ve onu hapsetmiþlerdi. Ebû Cendel hapsedildiði yerden bir fýrsatýný bularak kaçmýþ ve Mekke'nin alt tarafýndan kimsenin göremeyeceði yollardan binbir zorlukla Hz. Resûlullahýn huzuruna çýkagelmiþti. O sýrada babasý Süheyl henüz Müslümanlarýn karargâhýnda bulunuyordu.
Ebû Cendel, bizzat babasýn kendisine revâ gördüðü dayanýlmaz iþkence ve eziyetlerden kurtulmak için kendisini Hz. Fahr-i Âlemin ayaklarý dibine atmýþ, ona iltica etmiþti. "Beni kurtar" diyordu.
Ne var ki, az evvel yapýlan anlaþma buna imkân vermiyordu. Nitekim, oðlunun geldiðini gören Süheyl, onu Peygamberimizden geri istedi:
"Ýþte! Sulh þartlarý gereðince bana geri vereceðin kiþilerden ilki budur" dedi.
Peygamber Efendimiz, "Biz, sulh anlaþmasýný henüz imzalamýþ deðiliz" buyurdu.
Süheyl diretti:
"Vallahi" dedi, "ben de sizinle hiç bir madde üzerinde sulh olmam!"
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, "Haydi, bu seferlik bunu bana baðýþla ve yazýyý imza et" buyurdu.
Süheyl'in bunu kabule asla niyeti yoktu, "Ben, bunu asla anlaþma dýþýnda tutamam ve sana býrakamam" dedi.
Peygamber Efendimiz tekrar, "Hayýr! Bunu benim hatýrým için yapacaksýn" buyurdu. Buna raðmen Süheyl inadýndan vazgeçmedi:
"Ben bunu asla yapamam."231
Resûl-i Ekrem Efendimiz, iki müþkil durumla karþý karþýya kalmýþtý. Ebû Cendel'i geri vermek demek, onu bile bile eziyet ve iþkence çemberi içine atmak demekti. Vermediði takdirde, Kureyþ heyeti anlaþmayý feshedecekti. Halbuki o birçok sebeplerden dolayý bunu istemiyordu. Ama herþeyden önce söz vermiþ, anlaþma yapmýþtý.
Elinde baþka çaresi kalmayan Peygamber Efendimiz, teessür içinde Ebû Cendel'i babasýna teslim etmek zorunda kaldý.
Ebû Cendel'in feryadý Müslümanlarýn gönlünü daðlýyordu: "Yâ Resûlallah! Ey Müslümanlar! Siz, beni bana eziyet etsinler, iþkencelere uðratsýnlar diye mi, bunlara teslim ediyorsunuz? Siz benim eziyet çekmeme rýza mý gösteriyorsunuz?"232
Fakat, ne çare Ebû Cendel artýk babasýnýn merhametsiz pençesinde bulunuyordu. Acýklý feryadý, imdad dilemesi, Müslümanlarýn gözlerini yaþlarla doldurdu. Ama, Hz. Resûlullah teslim etti diye seslerini çýkaramýyorlar, yapýlan zulmü sinelerine çekiyorlardý. Hz. Resûlullah, teslim etmemiþ olsaydý, Ebû Cendel'in bu feryad ve figânýný imkâný yok cevapsýz býrakmazlardý. Canlarý pahasýna da olsa onu insafsýz ellerden kurtarýrlardý.
Peygamber Efendimiz, babasý tarafýndan alýnan Ebû Cendel'e þöyle buyurdu:
"Biraz daha sabret! Biraz daha maruz kaldýklarýna göðüs ger! Bunlarýn ecrini mükâfatýný Allah'tan dile! Muhakkak Allah, senin ve yanýnda bulunan kimsesiz Müslümanlar için bir ferahlýk, bir çýkar yol yaratýr. Onlara vermiþ olduðumuz söze vefasýzlýk edemeyiz"233 buyurdu.

Hz. Ömer'in Peygamberimize Sorusu
Ebû Cendel, Kureyþ müþrikleri tarafýndan geri alýnýrken, Hz. Ömer, Peygamber Efendimizin huzuruna çýktý ve "Yâ Resûlallah! Onu Kureyþlilere ne için geri veriyoruz? Dinimiz uðrunda bu hakareti ne diye kabul ediyoruz?" dedi.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz þöyle buyurdu:"Biz bu iþ hakkýnda onlarla anlaþma yapmýþ bulunuyoruz! Dinimizde ahde vefasýzlýk yoktur?"234
Efendimizden bu cevabý alan Hz. Ömer, bu sefer Ebû Cendel'in yanýna sokuldu ve kýlýcýný ona doðru yaklaþtýrarak þu teklifi yaptý:
''Ey Ebû Cendel! Þüphesiz, müþriklerin kaný köpeklerin kaný gibi deðersizdir. Ýnsan Allah yolunda babasýný da öldürebilir. Öldür gitsin þu babaný."
Ebû Cendel, "Sen, neden öldürmüyorsun?" diye sordu.
Hz. Ömer, "Resûlullah (a.s.m.), onu ve baþkalarýný öldürmeyi bana yasakladý" cevabýný verince Ebû Cendel, "Ben Resûlullaha itaatte senden geride kalmak istemem"235 dedi.

Müslümanlarýn Sadakât Ýmtihaný
Sahabîler, çok arzuladýklarý halde, Kâbe-i Muazzamayý ziyaret ve tavaftan alýkonmuþlardý. Bunun yanýnda Hz. Resûlullah anlaþma ile, görünüþte aleyhlerinde olan bir takým aðýr hükümleri de kabul etmiþ ve altýna imza atmýþtý. Sebep ve hikmetlerine gereði gibi nüfuz edemediklerinden dolayý bu durum, son derece Sahabîlerin güçlerine gitti. Manen rahatsýzlýk duyduklarý, hal ve davranýþlarýndan belli oluyordu.
Kendi âleminde, böylesine aðýr þartlara evet dememin bir türlü izahýný bulamayan Hz. Ömer, huzura varmadan edemedi. Peygamberimize, "Sen Allah'ýn hak peygamberi deðil misin?" diye sordu.
Resûl-i Ekrem, "Evet, ben Allah'ýn peygamberiyim" buyurdu. Sonra da aralarýnda þöyle bir konuþma oldu:
"Biz Müslümanlar hak, düþmanlarýmýz olan müþrikler ise bâtýl üzere bulunmuyorlar mý?"
"Evet, öyledir."
"Bu halde dinimizi küçük düþürmeye niçin meydan veriyoruz?"
"Ey Hattab'ýn oðlu, ben Allah'ýn kulu ve Resûlüyüm. Allah'ýn emirlerine aykýrý harekette bulunamam. Bu muâhede maddelerini kabul etmekle de Allah'a isyan etmiþ deðilim. O, beni hiçbir zaman zarara uðratmayacaktýr."
"Sen bize Allah'ýn nusret buyuracaðýný, gidip Kâbe'yi hep beraber tavaf edeceðimizi va'd etmiþ deðil miydin?"
"Evet, vaad etmiþtim. Ancak, bu yýl gidip tavaf edeceðimizi söylemiþ miydim?"
"Hayýr."
"O halde tekrar ediyorum: Sen muhakkak Mekke'ye gidecek ve Kâbe'yi tavaf edeceksin."236

Hz. Ömer'in, Hz. Ebû Bekir'le Konuþmasý
Hz. Ömer, buna raðmen iç âleminde kabarmýþ duygularýný teskin edemiyordu.
Bu sefer Hz. Ebû Bekir'in yanýna gitti. Onunla da aralarýnda þu konuþma oldu:
"Ey Ebû Bekir, bu zât, Allah'ýn hak peygamberi deðil midir?"
"Evet, o Allah'ýn hak peygamberidir."
"Peki biz Müslümanlar hak üzere, düþmanlarýmýz ise bâtýl üzere deðiller mi?"
"Evet, bizler hak üzereyiz, düþmanlarýmýz ise batýl üzeredirler!"
"O halde, dinimizi küçük düþürmeye niçin meydan veriyoruz?"
"Ey Ömer, o, Allah'ýn Resûlüdür. Bu muâhedeyi yapmakta Rabbine asî olmuþ deðildir. Allah onun yardýmcýsýdýr. Sen, onun emrine itaat et!"
"O, bize Medine'de; 'Beyt-i Þerife varacaðýz, tavaf edeceðiz' demedi mi?"
"Evet, ama, sana, 'Beytullaha bu yýl gidecek ve tavaf edeceksin' diye mi haber verdi?"
"Hayýr."
"Sen, muhakkak, yakýn bir zamanda Beytullaha gidecek ve onu tavaf edeceksin" dedi.237

Hz. Ömer'in Ýtiraf Ve Nedâmeti
Hz. Ömer, o günkü halet-i ruhiyesini ve sonradan duyduðu nedâmeti þöyle anlatýr:
"Ben, hiç bir zaman o günkü gibi bir musibete uðramadým. Peygambere hiçbir zaman baþvurmadýðým bir biçimde baþvurmuþtum. Eðer o gün, kendi görüþümde bir topluluk bulsaydým, bu musalaha ve muâhede yüzünden hemen bunlarýn içinden ayrýlýr, onlarýn yanýna varýrdým.
"Nihayet, Allahü Teâla, iþin sonunu hayýr ve rahmet kýldý. Resûlullah ise, iþin böyle olacaðýný çok iyi biliyormuþ.
"O gün, Resûlullaha (a.s.m.) karþý sarfetmiþ olduðum sözlerimden duyduðum korkudan dolayý neticenin hayýr olmasýný ümit ederek oruçlar tutmaktan, sadakalar vermekten, namazlar kýlmaktan ve köleler azâd etmekten geri durmadým."238
Resûl-i Ekrem Efendimiz, muâhede ve musalaha iþini bitirdikten sonra, Sahabîlere, "Artýk kalkýnýz, kurbanlýklarýmýzý kesip sonra baþlarýnýzý týraþ ediniz" diye seslendi.239
Ne var ki, Hz. Resûlullaha sonsuz hürmet ve muhabbetlerine raðmen Sahabîlerin hiçbirinde bu emir karþýsýnda bir hareket görülmedi. Peygamber Efendimiz, emrini ikinci bir kez tekrarlamak zorunda kaldý:
"Kalkýnýz, kurbanlýklarýnýzý kesip, sonra baþlarýnýzý týraþ ediniz."
Fakat, Sahabîler ayný þekilde sanki bu emri duymamýþ gibi davranýyor, kurban kesme ve týraþ olma iþine baþlamýyorlardý. Resûl-i Ekrem emrini üçüncü kere tekrarladý:
"Kalkýnýz, kurbanlýklarýnýzý kesip, sonra baþlarýnýzý týraþ ediniz"240 buyurdu.
Yine Sahabîlerden bu konuda bir hareket görülmedi. Emrini üç kere tekrarlamasýna raðmen, Ashabdan kimsenin kalkmadýðýný gören Hz.Fahr-i Âlem, dönüp hanýmý Hz. Ümmü Seleme'nin yanýna gitti.
"Ey Ümmü Seleme! Nedir þu halkýn tutumu? Onlara; kurbanlýklarýnýzý kesiniz, baþlarýnýzý týraþ ediniz diye tekrar tekrar söylüyorum. Fakat hiç biri emrime icabet etmiyor" diyerek Sahabîlerin bu durumundan þikâyet etti.241
Müstesna zekâ ve fazilet sahibi olan Hz. Ümmü Seleme þöyle dedi:
"Yâ Nebiyyallah! Bu iþi yapmak istiyor musunuz? O halde þimdi dýþarý çýkýnýz, sonra kurbanlýk develerini kesinceye ve berberini çaðýrýp o seni týraþ edinceye kadar Ashabdan hiçbirisine bir kelime bile söylemeyin. Çünkü, sen kurbanýný kesecek ve týraþ olacak olursan, halk da öyle yapar."242
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (a.s.m.), dýþarý çýktý. Hiç kimseyle görüþmeden ve hiç kimseye birþey söylemeden, ihramýný sað koltuðu altýndan çýkarýp sol omuzuna attý. Kurbanlýk develerini kesti. Ve berberi Huzaâlý Hýraþ bin Ümeyye'yi çaðýrýp týraþ oldu.243
Bunu gören Sahabîler de derhal kurbanlýk develerini kesmeye ve baþlarýný týraþ ettirmeye baþladýlar. Hz. Ümmü Seleme der ki: "Kurbanlýklara öylesine koþtular, öylesine yýðýldýlar ki, neredeyse birbirlerine ezeceklerdi."244
Sahabîlerin, Resûlullaha muhalefet etmek için tekrarlanan emrini yerine getirmeyip bekledikleri elbette söylenemez. Belki onlar, çok aðýr bulduklarý muâhede ve musalaha hükümlerinin vahiy ile ortadan kaldýrýlacaðýný düþünüyor ve bu vahiy ile Peygamber Efendimizin (a.s.m.), verdiði emirden vazgeçeceðini umuyorlardý. En azýndan, umre amellerini tamamlayabilmek için Mekke'ye girmelerinin temin edilebileceðini ümit ediyorlardý. Bunun gerçekleþmesi için de bekliyorlardý. Nitekim, bu hususta herhangi bir vahyin inmediðini ve Hz. Resûlullahýn da kurbanlýk develerini kesip, mübârek baþlarýný týraþ ettirdiðini görünce, onlarýn da Resûl-i Kibriyâya (a.s.m.), muhalefet etmiþ duruma düþmemek için süratle kurbanlýk develerini kesmeye ve baþlarýný týraþ ettirmeye baþladýklarý görülüyordu.
Bu hadiseden, Ayrýca Hz. Ümmü Seleme'nin de müstesna bir zekâ ve fazilete sahip olduðunu anlýyoruz. Hattâ, "Ümmü Seleme'nin Hudeybiye'de gösterdiði dirâyet ve fetâneti Ýslâm tarihinde hiç bir kadýn göstermemiþtir"245 denilmiþtir.

Peygamberimizin Duâ Etmesi
Sahabîlerden bir kýsmý baþýný kazýttýrýyor, kimisi de kýsaltýyordu. Bunu gören Efendimiz, "Allah baþlarýný kazýttýranlara rahmet etsin"246 diye duâ etti.
Saçlarýný kýsalttýran Sahabîler bu duâ karþýsýnda bir an tereddüt geçirdiler. Ayný duâyý kendilerine de yapmalarýný Efendimizden rica ettiler.
Peygamberimiz yine, "Allah baþlarýný kazýttýranlara rahmet etsin" diye duâ etti.
Sahabîler üçüncü kere, "Yâ Resûlallah! Kýrptýran, kýsalttýranlara da duâ et" deyince, Resûl-i Ekrem, "Allah saçlarýný kýrptýran, kýsalttýranlara da rahmet etsin"247 diyerek onlarý da duâsýnýn içine dahil etti.
Sahabîler, "Yâ Resûlallah! Neden saçlarýný kýrptýran, kýsalttýranlarý hariç tutup, saçlarýný kazýttýranlara rahmet diledin?" diye sordular.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, cevaben þöyle buyurdu:"Çünkü, saçlarýný kazýttýranlar, emre tam uyup diðerleri gibi þüpheye düþmediler."248
Sahabîler týraþ olduktan sonra, Allah tarafýndan estirilen bir rüzgâr, saçlarýný Harem-i Þerife doðru uçurup götürdü. Onlar bunu umrelerinin kabulüne bir iþâret sayarak birbirlerine müjdelediler.

Hudeybiye'den Ayrýlýþ
Server-i Kâinat Efendimiz, Ashabýyla birlikte yirmi gün kadar kaldýktan sonra Medine'ye dönmek üzere Hudeybiye'den ayrýldý.
Ashab-ý Kiram, Kâbe-i Muazzama'yý ziyâret edemeyip döndüklerinden dolayý çok üzgün idiler.
Bu sýrada Resûl-i Kibriyâ Efendimize, Mekke ile Medine arasýnda bulunan Kürâü'l-Gamîm mevkiinde Müslümanlarýn yakýnda büyük fetihlere kavuþacaklarýný müjdeleyen Fetih Sûresi nâzil oldu:
"Biz sana apaçýk bir fetih yolu açtýk."249
Cenâb-ý Hak, indirdiði ayný Sûrede, Ayrýca Server-i Kâinat Efendimizle Müslümanlarýn kýsa zaman sonra gidip Kâbe'yi tavaf edeceklerini de haber veriyor ve Resûlünün gördüðü rüyâyý tasdik ediyordu:
"And olsun ki Allah, Resûlünün gördüðü rüyanýn hak olduðunu tasdik etti. Ýnþaallah hepiniz emniyet içinde ve saçlarýnýzý týraþ etmiþ veya kýsaltmýþ olarak Mescid-i Harâma gireceksiniz. Allah sizin bilmediðinizi bilir; onun için, Mekke'nin fethinden önce size yakýn bir fetih daha ihsân etti."250
Hz. Ömer, Medine'ye dönüþte, yol esnasýndaki halet-i ruhiyesini ve Fetih Sûresinin nazil oluþunu þöyle anlatmýþtýr:
"Hudeybiye'den dönerken, Resûlullahýn (a.s.m.) yanýnda gidiyordum. Ona bir þey sordum. Bana cevap vermedi. Tekrar sordum. Yine cevap vermedi. Üçüncü kere sordum. Yine cevap vermedi.
"Kendi kendime: 'Ey Hattab'ýn oðlu! Annen seni kaybetsin de, yok olasýn! Bak. Resûlullaha üç kerre sordun durdun da Resûlullah sorularýna hiç bir cevap vermedi. Sen aleyhinde Kur'an'dan âyet inmesini hakettin!' dedim.
"Aleyhimde âyet inmesinden korkarak devemi sürüp halkýn tâ önüne geçtim. sanki her þey beni tutup sýkýyordu. Aradan çok geçmeden bir münadinin, 'Ey Ömer bin Hattab!' diyerek bana seslendiðini duydum. Kendi kendime, 'Ben, zaten aleyhimde âyet inmiþ olmasýndan korkmuþtum!' dedim.
"Kalbime öylesine bir korku çökmüþtü ki, onu ancak Allah bilir.
"Hemen döndüm. Resûlullahýn huzuruna vardým. Selâm verdim. Selâmýma karþýlýk verdi. Oldukça sevinçli idi:
"'Ey Hattabýn oðlu! Bana bu gece bir Sûre indi ki o, bana üstünde güneþ doðan herþeyden daha sevgilidir' buyurduktan sonra, onu okudu:
"Biz, gerçekten, sana apaçýk bir fetih ve zafer kapýsý açtýk..."251
Resûl-i Kibriyâ Efendimize Fetih Sûresinin nazil olmasý sýrasýnda sâir Müslümanlar da oldukça korkuya kapýlmýþlardý. Ýnen vahyin davranýþlarýyla ilgili olduðunu sanarak endiþe etmiþlerdi.
Mücemmi' bin Câriye, o âný þöyle anlatýr:
"Halk, korka korka develerinin yanýna daðýlmýþlardý. Herkes birbirine soruyordu; 'Halka ne oluyor?' diye.
"'Resûlullaha vahiy gelmiþ' dediler.
"Biz de, halkla birlikte korka korka Resûlullahýn yanýna doðru vardýk. Resûlullah ayakta duruyordu. Halk etrafýnda toplanýnca onlara "Ýnna fetehna leke fethan mübînâ..." diye Fetih Sûresinin âyetlerini okudu.
"O sýrada, Sahabîlerden birisi, 'Yâ Resûlallah! Bu muâhede bir fetih midir?' diye sordu.
Resûlullah Aleyhisselâm, 'Evet, hayatým kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki bu muâhede, muhakkak bir fetihtir!' buyurdu."252

"Hudeybiye Büyük Bir Fetih'tir"
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Medine'ye doðru Ashabýyla gelirken bir Sahabînin, "Beytullahý tavaftan alýkonulmuþuz, kurbanlýklarýmýzýn Haremde kurban edilmelerine de mani olunmuþtur. Müslüman olarak da bize gelip sýðýnanlarý Resûlullah onlara geri çevirmiþtir. Bu nasýl ve ne biçim fetihdir?" dediði kendisine haber verildi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, "Bu, ne kötü bir sözdür" buyurduktan sonra, Hudeybiye'nin büyük bir fetih olduðunu þöylece izah etti:
"Evet! Hudeybiye Sulhü en büyük fetihdir. Müþrikler, sizin kendi beldelerine gidip gelmenize ve iþinizi görmenize râzý olmuþ, gidip gelirken de emniyet içinde bulunmanýzý istemiþlerdir.
"Onlar þimdiye kadar hoþlanmadýklarý Ýslâmiyeti de böylece sizlerden görecek, öðreneceklerdir. Allah, sizi, onlara galip getirecek, gittiðiniz yerden sað salim ve kazançlý olarak geri döndürecektir! Bu ise, fetihlerin en büyüðüdür."253
Hz. Resûlullahýn böylesine kesin konuþmasýndan sonra Sahabîlerin de gönlüne bir ferahlýk geldi. Sulhün bir fetih olduðunu þöyle itiraf ettiler:
"Vallahi, yâ Resûlallah, bizler, bunu senin düþündüðün gibi düþünmemiþtik! Muhakkak ki sen, Allah'ýn emirlerini bizden daha iyi bilirsin."254
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz Ashabýyla birlikte bir ay süren seferde sonra Zilhicce ayý baþýnda Medine'ye geldi.255

Hudeybiye Antlaþmasýna Kýsa Bir Bakýþ
Kendilerini Kâbe'yi ziyâret ve tavafa hazýrlamýþ olan hakikat ve doðruluða müþtak Sahabîler, maddelerin dýþ görünüþüne bakýp, Hudeybiye muâhede ve musalasýnýn aleyhlerinde olduðu kanaatýna varmýþlardý. Fakat zamanla sulhun müsbet neticeleri görülmeye baþlanýnca, Resûl-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.), kararýnda ne kadar haklý olduðunu ve endiþelerine de mahal bulunmadýðýný anladýlar.
Her þeyden evvel, Ýslâmýn amânsýz düþmaný olan Kureyþ müþrikleri bu sulh ile Ýslâm devletini resmen tanýmýþ oluyorlardý.
Ayrýca bu sulh, diðer fetihlere de bir baþlangýç olmuþ, fetih kapýlarýnýn açýlmasý için bir anahtar teþkil etmiþtir. Nitekim bu sulhu, daha doðrusu bu mânevi fethi, kýsa bir zaman sonra Hayber'in fethi ve ondan sonra da Mekke Fethinin takip ettiðini görüyoruz.
Yine bu sulh sayesinde, Müslümanlar için mânevî tebliðlerini harp ve darptan uzak, emniyet ve huzur içinde yerine getirebilecek bir zemin ve imkân doðmuþtur. Müslümanlarla müþrikler arasýnda birbirlerinin vücudunu ortadan kaldýrmak için cereyan eden harpler sebebiyle kimse kimseyle temas edip görüþme imkâný bulamýyordu. Bu sulh devresiyle Ýslâmýn ve Müslümanlarýn iþine yarayacak bu geniþ imkân meydana geldi.
Her ne kadar maddî kýlýç bir müddet kýnýna sokulu durduysa da, Kur'aný Hakîmin parlak mânevî kýlýcý ortaya çýktý, kalb ve akýllarý fethe baþladý. Anlaþma sayesinde Müslümanlarla, müþrikler birbirleriyle serbestçe görüþme imkâný buldular. Müslümanlarýn yaþayýþlarýyla gösterdikleri Ýslâmýn güzellikleri onlarý kendilerine cezbetti. Kur'an'ýn sönmez nurlarý kavim ve kabilelerin inad ve taassublarýný kýrýp, mânevî hükmünü icrâ etti. Meselâ, bir harp dâhisi olan Halid bin Velid ve bir siyâset dâhisi bulunan Amr bin Âs gibi, maddî kýlýçla maðlubiyeti kabul etmek istemeyen zâtlar, bu sulh sayesinde Kur'an'ýn mânevî kýlýcýnýn cazibesinden kendilerini kurtaramayýp, Hz. Resûlullahýn huzuruna çýkarak teslimiyetlerini arz etmiþ, Müslüman olmuþlardýr.
Ayný þekilde sulhün tanýdýðý imkân dolayýsýyla Mekke'den Medine'ye, Medine'den Mekke'ye ziyâretler, ticarî münasebetler baþladý. Kureyþ müþrikleri Müslümanlarý yakýndan tanýma fýrsatýný buldular. Onlarýn doðruluklarýna, dürüstlüklerine þahid oldular. Müslümanlarýn nasýl bir hürriyet havasý içinde yaþadýklarýný yakýndan takib ettiler. Bu arada Müslümanlarýn telkin ve tavsiyesiyle birçok müþrik îmân dairesine girdi. Kimisi de îmân ve Ýslâma karþý besledikleri düþmanlýklarýný yumuþatarak, imâna karþý meyil gösterdi.
Hudeybiye Sulhundan Mekke'nin fethine kadar geçen iki sene zarfýnda Müslüman olanlarýn sayýsý, Resûl-i Ekrem Efendimizin peygamber olarak gönderiliþinden sulh gününe kadar geçen yaklaþýk yirmi seneye yakýn zaman içinde Müslüman olanlardan çok daha fazla olmuþtur. Umre maksadýyla yola çýkan Sahabîlerin sayýsý bin dört yüz iken, iki sene sonra Mekke'nin fethine gidildiðinde bu sayý on bini buluyordu. Bu da, Hudeybiye Sulhunun ne kadar yerinde yapýlmýþ bir anlaþma olduðunu açýkça göstermektedir.
Kur'an'ýn Hudeybiye Sulhunü "Feth-i Mübîn", yani apaçýk bir fetih olarak tavsif etmesi de, dikkat çekicidir. Halbuki Müslümanlar, daha evvel de küçümsenmeyecek zaferler elde etmiþlerdi. Fakat Kur'an'ýn bunlarý deðil de, Hudeybiye Sulhunu "Feth-i Mübîn" olarak nitelendirmesi, Ýslâmiyet için asýl hakiki zaferin mânevî sahada olduðu gerçeðine iþaret içindi. Nitekim Ýmamý Zührî, buna iþaretle, "Ýslâmda Hudeybiye Musalahasýndan önce, ondan daha büyük bir fetih olmamýþtýr"256 demiþtir.
Ýbni Mes'ud'un (r.a.) rivâyeti de ayný meâldedir:
"Siz Fetih olarak Mekkenin fethini kabul ediyorsunuz. Halbuki biz, asýl fetih olarak Hudeybiye Sulhünü sayýyoruz."257
Hudeybiye Sulhü ayný zamanda, siyasî büyük bir zaferdi. Çünkü, Hayber Yahudilerini, kuvvetli dostlarý olan Kureyþ müþriklerinden tecrid ediyordu. Hayber Yahudileri için artýk Kureyþ müþrikleri yok demekti. Dolayýsýyla buranýn fethi de, bu sayede daha da kolaylaþýyordu. Nitekim, Resûl-i Ekrem, Medine'ye döndükten birkaç hafta sonra Hayber'in fethine muvaffak olmuþtur.
Bütün bu neticeler görüldükten sonra Hudeybiye Sulhu için Kur'an'ýn, "Biz sana gerçekten açýk bir zafer verdik" haber ve hükmünün ne kadar mu'cizâne ve veciz olduðu açýkça anlaþýlýyordu. Bu vesileyle þu âyet-i kerimeyi de hatýrlatalým:
"Hoþunuza gitmese de, size zor da gelse, cihad üzerinize farz kýlýndý. Belki sevmediðiniz þey hakkýnýzda hayýrlýdýr. Bazan da sevdiðiniz birþey sizin için þer olur. Allah herþeyi bilir, siz bilmezsiniz."258

* Ýslâm ve Asr-ý Saadet tarihinin bir dönüm noktasý olan bu musalahanýn adýný, Lügat, hadis ve fýkýh âlimleri þeddeli olarak Hudebbiyye ve þeddesiz Hudeybiye þeklinde iki türlü okumuþlardýr.
Hudeybiye, küçük bir köyün adýdýr. Köyün bu ismi almasý da orada Þecere Mescidi yanýnda bulunan bir kuyudan dolayýdýr.
Hudeybiye köyü ile Medine arasýnda dokuz konak, Mekke arasýnda da bir günlük mesafe vardýr (Tecrid Tercemesi, 4:240).
222. Sîre, 3:331; Müsned, 4:325.
223. Sîre, 3:331.
** Rivayete göre, 'Bismike Allahümme' kelâmýný ilk söyleyen Tâif halkýnýn reislerinden Arabýn meþhur þâiri Ümeyye bin Ebî Salt idi. Sonra bu tâbir Araplarýn da hoþuna gitmiþ ve kitaplarýnýn evveline yazmaya baþlamýþlardýr.
224. Sîre, 3:332; Müsned, 4:325.
225. Müslim, 3:1410; Müsned, 1:342.
226. Müslim, 3:1410; Müsned, 4:291.
227. Müslim, 3:1411.
228. Sîre, 3:332; Tabakât, 2:97; Müsned, 4:325; Taberî, 3:79.
229. Tecrid-i Sarih, Tere: Kâmil Miras, 8:164.
230. Müslim, 3:1411; Müsned, 3:268.
231. Sîre, 3:332; Müsned, 4:325.
232. Sîre, 3:333; Taberî, 3:79.
233. Sîre, 3:333.
234. Ensab, 1:221.
235. Megazi, 2:609.
236. Sîre, 3:331; Müsned, 4:330; Müslim, 3:1412.
237. Sîre, 3:331; Müsned, 4:330; Müslim, 3:1412.
238. Ravdü'l-Ünf, 6:490; Uyunü'l-Eser, 2:119.
239. Müsned, 4:326; Buharî, 3:182.
240. Müsned, 4:326; Buharî, 3:182.
241. Megazî, 2:613.
242. Müsned, 4:326; Buharî, 3:182.
243. Sîre, 3:333.
244. Vakidî, 2:613.
245. Tecrid-i Sarih, Terc: Kâmil Miras, 8:171.
246. Sîre, 3:334.
247. A.g.e., 3:334.
248. A.g.e., 3:334; Taberî, 3:81.
249. Fetih Sûresi, 1.
250. Fetih Sûresi, 27.
251. Müsned, 1:31; Tirmizî, 5:385.
252. Tabakât, 2:105.
253. Ýnsanü'l-Uyûn, 2:715.
254. A.g.e., 2:715.
255. Sîre, 3:337; Tabakât, 1:258.
256. Sîre, 3:336; Taberî, 3:81.
257. Ýbn-i Kesîf, Tefsir, 4:182.
258. Bakara Sûresi, 216.




Kainat' ýn Efendisi (ASM), Salih Suruç

kardeþler ayrýntýlý bilgi için lütfen aþaðýdaki linki týklayýn
http://www.resulullah.org/altsayfa.php?s=siyer
bilgilere arz ederim hakýnýzý helal edin selametle ve dua ile kalýn
Gönderen: 15.07.2006 - 09:24
Bu Mesaji Bildir   AFFEYLE_ALLAHIM üyenin diger mesajlarini ara AFFEYLE_ALLAHIM üyenin Profiline bak AFFEYLE_ALLAHIM üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1295 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
bahar61 (48), ebrar22 (52), muzo 02 (53), abdulberr (57), Sakarya5461 (54), canan85 (39), Abdulkadir056 (27), Alaaddin_E (51), betus86 (38), zeynepcik (41), halebi (40), ammarh. (58), hatice gönül (39), karamurad (57), erens (42), ZeYD-CaN (37), pazarci (40), bkaya85 (39), can38 ()
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.39640 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.