0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » BÜYÜK ŞAHSİYETLER » BUGÜN ZÜBEYR GÜNDÜZALP'İN VEFAT YILDÖNÜMÜ ( RUHUNA EL-FATİHA)

önceki konu   diğer konu
2 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    BUGÜN ZÜBEYR GÜNDÜZALP'İN VEFAT YILDÖNÜMÜ ( RUHUNA EL-FATİHA)
16 Mesaj -
Üstad Hazretlerinin talebesi merhum
Zübeyir GÜNDÜZALP.

Zübeyir Gündüzalp 1920 senesinde Konya'nýn Ermenek kazasýnda dünyaya geldi.ilkokul tahsilini Ermenek'te tamamladý.Ermenek'te ortaokul bulunmadýðý için Silifke'ye gitti.1939 senesinde ortaokulu Silifke'debitirerek memleketine döndü. Balýkesir'in Susurluk kazasýnda askerlik vazifesini tamamladýktan sonra Konya Postahanesi'nde telgraf muhabere memuru olarak çalýþtý.1971 yýlýnýn 2 Nisan Cuma günü vefat ederek aramýzdan ebediyetlere intikal etti.

Mehmed Zübeyir Gündüzalp, gündüzler gibi aydýnlýk bir alp erendi. Mehmed Zübeyir Gündüzalp; bahadýr bir Ýslâm fedâisi idi, ateþîn bakýþlý, gür býyýklý, Kafkas Kartalý Ýmam Þamil'in ruh ve edâsý ile dolu idi. Zaten neseben de, kendileri Kafkasyalýydý.
Bu Ýslâm kahramaný, Ermenek yaylasýnda dünyaya teþrif etmiþti. Bu yayladan Malazgirt'e, Niðbolu'ya, Mohaç'a gider gibi; Konya, Akþehir, Ýslahiye ve Urfa'ya gitmiþ, buralarýn dostluk iklimlerinde yaþamýþ, daha sonralarý Isparta'nýn güller dünyasýnda, Emirdað'ýnýn nur dünyasýnda hayatlar sürmüþtü. Üstadýmýzýn âhirete teþrifinden sonra Urfa'da kalmýþtý. 27 Mayýs'tan sonra mecburen çýkarýldýðý Urfa'dan Ankara'ya gitmiþ, bilahare son on yýlýný Ýstanbul'da geçirmiþti. Yavuz bakýþlý, çelik iradeli, kumandan edalý bu aziz zat, hayatýnýn baharýnda bütün varlýðýyla, bütün benliði ile Kur'ân'ýn hizmetine koþmuþtu. Nur yolunun dertlisi ve kara sevdalýsý olmuþtu

Uzun, ince, týð gibi ve gerilmiþ yay gibi bir vücut.Her zaman, ayakta ve yatakta üzerindeki elbiseleri, her an sefere hazýr akýncý fedâilerin ruh halinde bir fedâi.Daima düþünen, nurlarýn tefekkür dünyasýnda yaþayan bir bahadýr.Düþman karþýsýnda, Ýslâm askerlerinin önünde kýlýç sallayan, Osmanlý paþalarý gibi, cevvaliyet ve hareket dolu.Bahtsýz insanlarýn, Kur'an talebelerini sanki birer adi suçlu gibi çamurlu ayaklarýyla, evlerindeki tertemiz halýlarýn üzerlerinde dolaþarak alýp gittikleri günlerde, Selimler'in, Sinanlar'ýn edasý içinde, Ýstanbul'daki Fatih-Yavuz Selim duraklarý arasýnda, kaldýrýmlarda bir yürüyüþü vardý ki... bazý görülen, yaþanan ve tadýlan durumlarýný, ne anlatmak ne de yazmak mümkün deðildir!



Hayatý Ýslâmýn dert ve çilesi ile geçmiþ, davasý yolunda birçok meþakkatler çekmiþti. Meþakkatler karþýsýnda yýlmayan bir kimseydi. Kur'ân davasýna baðlýlýðýn müþahhas bir timsâli, sýddýkýyetin mümtaz bir ferdiydi."Anam, babam ve nefsim sana feda olsun Ya Resulallah!" diyen Sahabilerin bu asýrda fedakâr bir varisi, onlar gibi herþeyini Resulullahýn nuruna ve bu nurun yayýlmasýna hizmet için fedâ eden, bir zatý, alperendi. Mezkur gerçekleri kendisine adeta bir kartvizit yapmýþtý, isim ve soy isim yapmýþtý. Gündüzlerin, aydýnlýklarýn ve Nur dünyalarýnýn Gündüz Alp'iydi bu yiðit adam.

Gençliðinin baharýný, hayatýnýn canlý zamanlarýný, sýhhatinin en gürbüz günlerini, varýný, yoðunu, hülasa herþeyini muazzez ve misilsiz bir Ýslâm dertlisinin derdine fedâ etmiþti.Gündüzalp, Üstadýný ilk defa 1946'da Emirdað'da ziyaret etmiþ. Ýlk ziyaretinde heyecandan tir tir titriyor ve mütemadiyen gözyaþlarýný tutamayarak aðlýyormuþ. Üstad, "Keçeli, neden aðlýyorsun?" diye onu baðrýna basýp dua etmiþ. Üstadýnýn ikazý üzerine dýþarý çýkýp yüzünü gözünü yýkamýþ tekrar Üstadýn huzuruna kabul edilmiþ. Ayrýlýk zamaný gelince Zübeyir Gündüzalp, Üstadýna, "Memuriyetten ayrýlýp, yanýnýzda hizmet etmek istiyorum" demiþ, Bediüzzaman, bu fedakârlýða çok memnun olmuþ; cevaben, "Vazifene devam et, Konya'da daha çok hizmet edersin. Ýnþaallah, ileride alýrým seni yanýma" demiþ. 1948 senesinde Afyon'a tevkif edilmiþ, burada Üstadýyla birlikte altý ay mevkuf kalmýþ. Yanlýþlýkla tahliye edildiði zaman, sýrf Üstadýndan ayrýlmamak için, tahliyesinin yanlýþ olduðunu bildirerek, tekrar tevkif edilmesini saðlamýþ. Yine Ýslâmýn bu kahraman fedaisi, Üstadýyla beraber olmak arzusuyla, Nur Risalelerini okuyup yazdýðýný bildirerek, kendi kendini ihbar etmiþ.

Yandaki resimde Isparta Tugay Camii temel atma töreninde Üstad hazretlerine harcýn döküleceði yeri iþaretle gösteren merhum Zübeyir GÜNDÜZALP dir.Yýllar sonra bu fotoðrafla ilgili olarak, muhterem Abdülvahit MUTKAN'a ''Üstadýmýza harcý dökeceði yeri el iþaretiyle göstererek,edebe muhalif hareket ettiðini düþündüðünü ve bu resimden duyduðu rahatsýzlýðý' 'dile getirmiþtir.
Üstadýmýzla iliþkilerinde bu derece hassas ve dikkatliydi merhum Zübeyir GÜNDÜZALP.
"Anam, babam ve nefsim sana feda olsun Ya Resulallah!" diyen Sahabilerin bu asýrda fedakâr bir varisi, onlar gibi herþeyini Resulullahýn nuruna ve bu nurun yayýlmasýna hizmet için fedâ eden, bir zatý, alperendi. Mezkur gerçekleri kendisine adeta bir kartvizit yapmýþtý, isim ve soy isim yapmýþtý. Gündüzlerin, aydýnlýklarýn ve Nur dünyalarýnýn Gündüz Alp'iydi bu yiðit adam. Genç yaþýnda ölmüþtü. Henüz elli yaþýný bile bulamamýþtý. Yayýnlanan mahkeme müdafaalarý ve notlarýndan derlenen kitap ve kitapçýklar onun muhteþem þahsiyetini gösteren aynalardýr. Kendisine zulmeden zalimler bile, onun 'Vur! Vur! diye haykýrýþýndan korkarak, vurmalarýný býrakýrlardý. Öyle bir rehber þahsiyetti ki, iman ve Kur'ân yolunda hizmet etmek isteyenlere herþeyiyle yardýmcý olur ve yol gösterirdi.Hayatý Ýslâmýn dert ve çilesi ile geçmiþ bir alp eren
Nice nice büyük zatlar vardýr ki; bunlarýn, vefat edip de, dünyaya veda ettikten sonra kýymetleri bilinir. Hasretle, takdirlerle anýlýrlar. Bu büyükler yeraltýna düþen çekirdekler gibidirler, ölümden sonra çiçek açarlar, yaprak açarlar, koku ve meyve vermeðe baþlarlar. Bu bilinmez zatlarýn, hayatlarý sanki ölümlerinden sonra baþlar..Bu büyük insan 1971 yýlýnýn 2 Nisan Cuma günü vefat ederek aramýzdan ebediyetlere intikal etmiþti. Cuma günü olan vefat hadiseleri, Aleyhissalatü Vesselam Efendimizin þu meâldeki hadislerini hatýrlatýr bana:"Cuma günü veya gecesi ölen kimse, kabir azabýndan korunur.

1964'ün sonbaharýnda Eskiþehir'de muhterem Abdülvahid Tabakçý'nýn nur kokan hanesinde tanýmýþtým bu azizi. Lütufkâr alâkalarýyla üç gün misafiri olmakla þerefyâb olmuþtum.

Açýk alný yýllarýn izini taþýyan alýn çizgileri ve yanlardan dökülmüþ saçlarý.

Ciddiyet ve vakar dolu bir sima, gülmeyen fakat gülümseyen bir çehre.

Tane tane, sert ve yol gösteren kelimeler ve konuþmalar.

Ýslâmýn yüce tarihindeki meseleleri, nurlardaki bahislerle birleþtirilerek anlaþtýlar.


Ýslâm'ýn dertlisi

Feregat ve fedakârlýðýn doruk noktasýný ifade eden, þu mýsralarý müteaddit defalar, iri harlerle bana yazdýrarak, odasýna bir levha halinde asmýþtý:

"Muarradýr, feza-yý feyzimiz þeyn-i temennadan

Bize dad-ý ezeldir, zîrden, bâlâdan istiðna

Çekildik, neþve-i ümitten, tûl-u emellerden

Öyle mecnunuz ki; ettik vuslat-ý leyladan istiðna."


Kara sevda


Kendisini tedavi etmek isteyen doktorlara:

"Ben Risale-i Nur'larla insanlarýn ve Ýslâmlarýn imanýný kurtarmalarý için gece-gündüz çalýþma diye bir kara sevda hastalýðýna tutulmuþtum. Sizin týbbiyenizde, doktorluðunuzda 'kara sevda' hastalýðýnýn ilacý ve tedavisi var mýdýr?" diye sorular yöneltiyordu.

Uzun, ince, týð gibi ve gerilmiþ yay gibi bir vücut.

Her zaman, ayakta ve yatakta üzerindeki elbiseleri, her an sefere hazýr akýncý fedâilerin ruh halinde bir fedâi.

Daima düþünen, nurlarýn tefekkür dünyasýnda yaþayan bir bahadýr.

Düþman karþýsýnda, Ýslâm askerlerinin önünde kýlýç sallayan, Osmanlý paþalarý gibi, cevvaliyet ve hareket dolu.

Bahtsýz insanlarýn, Kur'an talebelerini sanki birer adi suçlu gibi çamurlu ayaklarýyla, evlerindeki tertemiz halýlarýn üzerlerinde dolaþarak alýp gittikleri günlerde, Selimler'in, Sinanlar'ýn edasý içinde, Ýstanbul'daki Fatih-Yavuz Selim duraklarý arasýnda, kaldýrýmlarda bir yürüyüþü vardý ki... bazý görülen, yaþanan ve tadýlan durumlarýný, ne anlatmak ne de yazmak mümkün deðildir!


Üstadýn hizmetinde
Gençliðinin baharýný, hayatýnýn canlý zamanlarýný, sýhhatinin en gürbüz günlerini, varýný, yoðunu, hülasa herþeyini muazzez ve misilsiz bir Ýslâm dertlisinin derdine fedâ etmiþti.

Günün birinde, Pakistan devlet adamlarýndan Ali Ekber Þah'ý, Emirdað'dan yolcu etmek için; bu zatla birlikte on kilometre kadar yola iþtirak ettikten sonra, Ekber Þah'la vedalaþýrken, karþý istikametten gelen baþka bir arabadan da, sevgili Kur'an talebesi Zübeyir Gündüzalp çýkagelmiþti nurlu Üstadýn yanýna. Bu esnada Üstad þunlarý ifade ediyordu:

"Biz bir veziri uðurlamaya geldik, baþka genç bir veziri de karþýlamaya gelmiþiz!"

Bu vedâ ve mülakattan sonra ise nurlu Üstad: "Hayýr hayýr, ben Zübeyir'i karþýlamaya geldim!" diye düþüncelerini dile getiriyordu.


Ýki ermiþin latifesi


Kur'ân'a hizmet yolunun gönüllü erlerinden olduðumuz günlerde Ýstanbul Fatih-Çarþamba-Beyceðiz semtindeki bir nur meclisinde cereyan eden tatlý bir hatýrayý da, Mehmet Kaya namýndaki gönül dostu, Nur talebesi þöyle anlatmaktadýr:

Toplanan genç cemaatte Albay Ýbrahim Hulusi Yahyagil ve Zübeyir Gündüzalp ve Mustafa Sungur da bulunmaktadýr. Merhum Hulusi Bey yapýlan dersi hatýralarla izah ederken, Zübeyir Gündüzalp Aðabeyimiz de, kapýnýn yanýnda, her zamanki haliyle, diz üstü oturmuþ, derin bir sessizlik ve huþu içinde Nur albayýnýn derslerini dinliyordu. Ders esnasýnda Hulusi Bey, kendilerine dönerek:

"Hazret! Vaziyetin ve haletin ermiþlere benziyor.." diye latif bir þaka yapýnca, anýnda Zübeyir Gündüzalp, Albay Hulusî Beye þu latifeyle cevap veriyordu:

"Efendim, ermiþ konuþuyor..."

Gerçek büyüklerin þaka ve latifeleri bile büyük ve latif olmaktadýr. Çünkü ermiþlerin bahçesi Kur'ân kokusu ve Medine sürmesiyle sürmelenmiþtir.


"Yanmayan, yakamaz!"

Konuþtuðu zamanlarda gür ve tok sesiyle, kesin ve keskin cümleler kullanýrdý. Sözler aðzýndan vecizeler halinde dökülürdü.

Muhatabýný ikna eden, ona yön veren, hedef gösteren cümle ve fikirler serdederdi.

Ýstanbul-Süleymaniye'nin aydýnlýk dershanesinde, Kirazlý Mescid'in saadet dünyasýna, dünyanýn çeþitli belde ve ülkelerinden birçok alim insanlar gelirdi. Bunlara tesadüf ettiðim üç insan tercümanlýk yaparlardý. Bazen merhum Gündüzalp Aðabey öyle ateþli ve âhenkli bir þekilde anlatýrdý ki; gelen yabancýlar, Türkçe bilmedikleri halde, tercümanlar da, daha tercüme etmedikleri halde, gülerek, Zübeyir Gündüzalp, anlatmak istediði o ateþîn cümle ve mânâlarý anladýklarýný söylerlerdi. Artýk tercümeye lüzum olmadýðýný ifade ederlerdi. En ümitsiz günlerde ve zamanlarda kendisiyle görüþen Ýslâm alimleri yanýndan sevinçlerle, ümit ve þevkle ayrýlýrlardý. Hazret-i Mevlânâ'nýn veciz bir ifadesini duymuþtum. Büyük Celaleddin Rumi Hazretleri: Yanmayan yakmaz! ..çok büyük bir gerçeði veciz þeklinde ifade buyurmuþ.

Ýþte, Kafkaslarý'ýn bu alperen insaný, Kafkas insanýn Mücahid ruhunu alan bu insan inandýðý kesin hakikatýn Kur'ân gerçeðini öyle ifade ederdi ki; içindeki iman ateþini karþýsýndaki de duyardý. Kalbindeki iman ateþiyle konuþtuðu kimseleri hemen yakardý.

Hayatý Ýslâmýn dert ve çilesi ile geçmiþ, davasý yolunda birçok meþakkatler çekmiþti. Meþakkatler karþýsýnda yýlmayan bir kimseydi. Kur'ân davasýna baðlýlýðýn müþahhas bir timsâli, sýddýkýyetin mümtaz bir ferdiydi.

"Anam, babam ve nefsim sana feda olsun Ya Resulallah!" diyen Sahabilerin bu asýrda fedakâr bir varisi, onlar gibi herþeyini Resulullahýn nuruna ve bu nurun yayýlmasýna hizmet için fedâ eden, bir zatý, alperendi. Mezkur gerçekleri kendisine adeta bir kartvizit yapmýþtý, isim ve soy isim yapmýþtý. Gündüzlerin, aydýnlýklarýn ve Nur dünyalarýnýn Gündüz Alp'iydi bu yiðit adam.

Genç yaþýnda ölmüþtü. Henüz elli yaþýný bile bulamamýþtý. Yayýnlanan mahkeme müdafaalarý ve notlarýndan derlenen kitap ve kitapçýklar onun muhteþem þahiseyetini gösteren aynalardýr. Kendisine zulmeden zalimler bile, onun 'Vur! Vur! diye haykýrýþýndan korkarak, vurmalarýný býrakýrlardý. Öyle bir rehber þahsiyetti ki, iman ve Kur'ân yolunda hizmet etmek isteyenlere herþeyiyle yardýmcý olur ve yol gösterirdi.


Zübeyir Gündüzalp'in kýsaca hayatý


Zübeyir Gündüzalp 1920 senesinde Konya'nýn Ermenek kazasýnda dünyaya geldi. Babasýnýn adý Mehmed, annesi ise Seyyide Haným. Anne ve baba tarafýndan her iki dedesi de, 93 Harbin'den sonra Kafkasya'dan Anadolu'ya hicret etmiþler. Bu hicretten sonra Ermenek'e yerleþmiþler. Baba tarafýndan dedesinin lâkabý Zeyvergil, ana tarafýndan dedesinin lâkabý ise Hurþit Çavuþlar. Hurþit Çavuþlar yedi kardeþmiþler, Rus istilâ ve belâsýndan sonra, bu kardeþler bir daha birbirlerini görmeden ebediyete göçmüþler. Zübeyir Gündüzalp'in ailesi Ermenek'te Zeyvergil diye tanýnmaktadýr.

Zübeyir Gündüzalp, Ýstiklâl Harbi'nin en buhranlý günlerinde, Ermenek'in Zaviye Mahallesinede -yeni ismi Taþbaþý- hayata gözlerini açmýþtý.

Ezan sesiyle kulaðýna ismini Zeyver diye koymuþlar. Sonradan Üstadý bu ismi Zübeyir diye deðiþtirmiþ.

Mehmed Efendi ile Seyyide Haným'ýn dört evlâdý vardýr. Bunlardan ikisi erkek, ikisi kýz. Babalarý 1968'de, anneleri ise 1975'de vefat etmiþtir.

Merhum Zübeyir Gündüzalp, ilkokul tahsilini Ermenek'te tamamlar. Küçükken çabuk sinirlenir, kardeþlerini ve komþu çocuklarý dövermiþ. Annesi küçüklüðünde yaramaz olduðunu, ele avuca sýðmadýðý ve çok cesur olduðunu anlatmýþtý.

Ermenek Postahanesi'nde birkaç sene memur olarak çalýþýr. Bu sýrada teftiþe gelen bir müfettiþ, çok genç olan Zübeyir Gündüzalp'in mors alfabesiyle telgraf alýþýný çok beðenmiþ. Kendisine biraz daha tahsil yapmasýný, ileride tahsili olmayanlarýn meslekte yükselemeyeceklerini hatýrlatmýþtýr. Bunun üzerine , Ermenek'te ortaokul bulunmadýðý için Silifke'ye gider. 1939 senesinde ortaokulu Silifke'de bitirerek memleketine döner. Daha sonra Konya'da açýlan bir imtihana girer ve imtihaný kazanarak Ermenek'te postahane memurluðuna tekrar baþlar. Bir müddet burada çalýþtýktan sonra askere gider. Balýkesir'in Susurluk kazasýnda askerlik vazifesini tamamladýktan sonra Konya Postahanesi'nde telgraf muhabere memuru olarak çalýþýr.


Risale-i Nur'u tanýmasý


Ýþte, Ýslâm kahramaný merhum Zübeyir Gündüzalp, Risale-i Nur Külliyatýný bu memurluðu sýrasýnda tanýmak þerefine nail olur. Konya'nýn tanýnmýþ tüccarlarýndan Feyzi, Mehdi ve þehid tayyarece Ömer Beyin babalarý Sabri Halýcý vasýtasýyla Nur Risalelerini okumaya baþlamýþ. 1944 senelerini takip eden yýllarda Konya'da Zübeyir Gündüzalp'le beraber münevver ve imanlý bir gençlik grubu, Nur Risalelerini tanýr. Bu zatlardan tesbit edebildiðimiz isimler þunlardýr: Muhsin Alev, Ziya Arun, Ziya Nur Aksun, Kâmil Öztürk, Ahmet Atak, Feyzi, Mehdi ve Ömer Halýcý kardeþler.

Merhum Zübeyir Gündüzalp'in küçük kardeþi Haydar Bey, 1945 senesinde Konya'ya gittiði zaman, aðabeyinin Muhsin Alev'le bir evde beraber kaldýklarýný ve kendisine Nurlardan bahsettiðini, Üstadýnýn büyük bir Ýslam âlimi olduðunu anlattýðýný ifade etti.


Üstadý ilk ziyareti


Gündüzalp, Üstadýný ilk defa 1946'da Emirdað'da ziyaret etmiþ. Ýlk ziyaretinde heyecandan tir tir titriyor ve mütemadiyen gözyaþlarýný tutamayarak aðlýyormuþ. Üstad, "Keçeli, neden aðlýyorsun?" diye onu baðrýna basýp dua etmiþ. Üstadýnýn ikazý üzerine dýþarý çýkýp yüzünü gözünü yýkamýþ tekrar Üstadýn huzuruna kabul edilmiþ. Ayrýlýk zamaný gelince Zübeyir Gündüzalp, Üstadýna, "Memuriyetten ayrýlýp, yanýnýzda hizmet etmek istiyorum" demiþ, Bediüzzaman, bu fedakârlýða çok memnun olmuþ; cevaben, "Vazifene devam et, Konya'da daha çok hizmet edersin. Ýnþaallah, ileride alýrým seni yanýma" demiþ.

Zübeyir Gündüzalp, Konya'da dört sene kalmýþ. Bu esnada Babalýk gazetesinde çalýþmýþ ve orada çocuk terbiyesine ait bazý makaleler yazmýþ.

Nihayet 1948 senesinde Afyon'a tevkif edilmiþ, burad Üstadýyla birlikte altý ay mevkuf kalmýþ. Yanlýþlýkla tahliye edildiði zaman, sýrf Üstadýndan ayrýlmamak için, tahliyesinin yanlýþ olduðunu bildirerek, tekrar tevkif edilmesini saðlamýþ. Yine Ýslâmýn bu kahraman fedaisi, Üstadýyla beraber olmak arzusuyla, Nur Risalelerini okuyup yazdýðýný bildirerek, kendi kendini ihbar etmiþ.

Bundan sonraki hayatý, beþ-altý ay Eskiþehir'de ve nihayet büyük kýsmý Ýstanbul'da dinî hizmetlerle haþir-neþir olarak geçmiþtir.


Üstaddan hatýralar


"Birgün Emirdað'da Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin birkaç hizmetkârýyla bir çýnar aðacýna gittik. Üstad çýnar aðacýna çýktý. 'Burasý benim medresemdir, ders okuyun' dedi. Biz de okuduk. 'Duymuyorum' diyerek faytonda olan iple üç kiþi belimizden aðacýn gövdesine baðladý ve bize iki-üç saat ders yaptý.

"Umumî bir vasýta ile birgün Eskiþehir'e gidiyoruz. Yanýmýzda da bir yabancý vardý. Sigara içiyordu. Ben de hiddetlenmiþtim. Adama tokat vursam veya lâf söylesem Üstad Hazretleri kýzacak diye düþünürken, baktým, Üstad Hazretlerinin yanýnda bir kiþilik yer açýldý. Kalktým, oraya oturdum. Üstadýmýz ise hiçbir þey söylemedi, sükût etti.

"Birgün otomobille büyük bir buðday tarlasýndan geçiyorduk. Biz bunlarýn ekmek olup yenmesini düþünüyorduk. Bu sýrada Üstad bize, 'Ekmeði sizin, tefekkürü benim' dedi.

* * *

"Üstad seher namazýný eda ettikten sonra, bir bardak limonlu çay içerdi. Hz. Üstadýmýz her ne zaman olursa olsun, çaya ve limon konulacak yemeklere limon damlatýrdý. Üstadýmýz Bediüzzaman Hazretleri asýl yemeði kuþluk zamanýnda yerdi. Öðle vakti pek az, birkaç lokma bir taam alýrdý. Ýkindi namazýndan evvel asýl yemeði yerdi. Ancak akþam namazýndan sonra okuyacaðý esnada limonlu bir bardak çay içerdi. Yatsý namazýndan sonra Resul-i Ekreme (a.s.m.) imtisalen hemen yatardý. Yatmadan evvel küçük bir lokmacýk taam yerdi. Sonra 'Âyete'l-Kürsî' yi okur, yatardý. Seher vaktinden çok evvel kalkar, evradýný okurdu, sabah namazýndan evvel veya sonraya kadar. Sabah namazýný erken edâ ederek yanýnda bulunan hizmetkârlarýna, basýlan kitaplardan ders yaptýrýr, kendisi de eski hurufla yazýlý aslýndan takip ederdi. Üstad Hazretleri çorba olarak pirinç ve þehriye yerdi. Ýçine yumurta kýrdýrýrdý. (Bunu 75 yaþýndan sonra yerdi. Yemeðin üzerine 4-5 habbe üzüm yerdi. Her habbeyi yiyiþinde Besmele okurdu. 75-80 yaþlarýnda ömrünün sonuna kadar gördüðüme göre, kabuklarýný soyar, çekirdeklerini çýkarýr, yanýndaki hizmetkârlarýna lutuf ederdi.

* * *

"Üstadýmýz Bediüzzaman Hazretleri bir âyet-i kerimeye mânâ vererek, bir camide vaaz veriyor. Camide bulunan âlimler, þeyhler, ahali öyle müessir ve emsalsiz tefsiri, kütüb-ü Ýslâmiyede ve Kur'ân tefsirlerinde göremiyorlar. Çok hayran olup Üstadýmýza minnettar oluyorlar. Fakat kýskanç bir þeyh, iki mürîdine emrediyor. 'Bediüzzaman'ý, sýk sýk gelip geçtiði þu tenha geçitte akþam namazýndan sonra mavzerle vurun!' diyor. Þeyhin müridleri ayný günde akþam namazýndan sonra, mezkûr geçitte Üstadýmýz Bediüzzaman Hazretlerinin oradan geçmesini bekliyorlar. Hazreti Üstad geçide yaklaþýnca o iki mavzerli müridleri görüyor. O iki mürid de Hazreti Üstadý görür görmez mavzerleri hemen kaldýrýp Üstada ateþ etmek üzere iken, kollarý felç tutmuþ gibi oluyor, mavzerler yere düþüyor. Merhum Üstad-ý Pâkimiz o iki müridin omuzlarýna mübarek kollarýný koyuyor ve 'Kabahat sizin deðildir, ben size hakkýmý helâl ediyorum' diyerek yoluna devam edip tek baþýna gidiyor.

"Bu harikulade hâdise o gün þâyi oluyor. Merhum Üstad o zamanlar çok genç olduðundan, yaþlý ve büyük bazý âlim ve þeyhler, Üstadýn 'Bediüzzaman' lâkabýný benimseyemiyorlardý. Fakat bu hâdiseden sonra hakikaten Üstadýmýz Said Nursî Hazretlerinin 'Bediüzzaman' olduðunu tasdik ve takdir ediyorlar."


Zübeyir Gündüzalp'in notlarýndan seçmeler
Kur'ân nurlarýndan sadýk talebesi, Ýslâmiyetin fedakâr hizmetkârý, rahmetli Zübeyir Gündüzalp Aðabeyin dersinden, sohbet ve nasihatlarýndan zaman zaman istifade edip feyiz alýrdýk. Yazýlacak bir makalede kâðýt kullanma þeklinden, Üstada ait herhangi bir hatýraya kadar birçok mevzularýn üzerinde ciddiyetle durur; gayet net ve keskin ifadelerle, yaptýðý izahlarla muhatabýný aydýnlatýrdý. Ýlk günkü görüþmemizden en son görüþtüðümüz günlere kadar daima yazmanýn ehemmiyet ve faydalarýný anlatýrdý. Zaman zaman da "müellif efendi" diye takýlarak, lâtife yapardý. Küçük çocuklara öðretmek için hazýrladýðý kelimeler defteri, hadis mealleri ve Ýslâmî sözlerden derlediði birçok defterleri bulunmaktadýr.
*****************************************
Bu notlardan bazýlarýn takdim ediyoruz:
********************************************

Bilgili insan
"Bilgili insan güneþe benzer, girdiði yeri aydýnlatýr.

Bir saat ilme çalýþmak

"Bir kimse bir saat ilim tahsil ederse, bir geceyi ihya etmekten daha hayýrlýdýr. Eðer bir gün ilim tahsil ederse, üç ay oruç tutmaktan hayýrlýdýr.

"Kim ilim meselelerinden bir mesele öðrenirse, öðrendiði ilmi baþkalarýna öðretirse, o kimseye yetmiþ sýddýk sevabý verilir.


Ýlim öðretmek
"Ýlim tâlimine, öðretimine memur olan insanlarýn öðrettiði ilim ile ister amel edilsin, ister edilmesin; ücreti, ancak kabul olmuþ bin rekât nafile namaz kýlmaktan efdaldir. Eðer o kimsenin öðretmiþ olduðu ilim ile amel edilirse, kýyamete kadar amellerin sevabý o kimsenin defterine yazýlýr.


Enbiya hakkýnda sohbet ayn-ý ibadettir
"Enbiyâ-yý izamdan (büyük peygamberlerden) her birinin gerek isimleri ve gerek ibadet ve ahlâklarýndan bahisler etmek, ayn-ý ibadettir. Kezâlik, salih, yani ehl-i takva denilen ve Sünnet-i Seniyyeden ayrýlmayan ve bid'a ile amel etmeyen kimseleri sevmek, hallerinden bahsetmek keffâretü'z-zünûbtur (günahlara keffarettir).


Ey nefsim!
"Tahkikî iman ilmini oku. Hakký ve hakikatý öðren. Cahil kalma. Münevver ol. Aydýn ol. Cahil insan, cahil bir genç, cahil bir kadýn, ne kadar varlýklý da olsa yine fakirdir, geridedir, aþaðýdadýr. Okuyan erkek ve kadýn, genç ve ihtiyar daima ileride, daima yükseklerdedir. Bütün fenalýklarýn, hayattaki bütün bedbahtlýklarýn vasýtasý cehalettir. Bütün iyilik ve güzelliklerin, bütün saadet ve huzurun tek çaresi ilm-i iman bilgisiyle aydýnlanmak ve nurlanmaktýr.

"Hem, erkek ve kadýn için ilme çalýþmak, cahillik bataklýklarýnda batmamak farzdýr. Cenab-ý Hakkýn ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin emridir.

"Her türlü belâlar, þer ve azaplar, dinimizi iyi bilmemezlikten, tahkikî iman ilminin nurundan ve feyzinden mahrum kalmaklýktan, cehalet karanlýklarýndan ileri gelir. Her nevi saadetler, her çeþit selâmetler, ferah ve neþeler, umum huzur ve sükûnlar, her sýnýf güzellikler, tahkikî iman ilmi ile tenevvür etmekten, aydýnlanmaktan ileri gelir.

Ýslâm büyüklerinin hayatý ve hatýralarý genç nesiller için en güzel rehberdir. Hayatýn fýrtýnalý ve daðdaðalý hadiseleri içinde bu rehberler ýþýklý deniz fenerleri gibi aydýnlýk verirler. Hayatýný vatan, millet ve din yolunda feda eden maneviyat önderleri ise, dünyada birer kutup yýldýzý olduklarý gibi, ukbâda da günahkârlarýn þefaatçisi olurlar.


Ýman ilmi
"Ey genç kardeþim ve zamanlarýný hayhuylu, baþýboþ yaratýklar gibi boþluklar içerisinde geçiren sersem nefsim! Bu yaþa geldin, çocukluktan çýktýn. Çocuklar var ki, sen onlardan geçersin. Sakallý çocuk olmak, bir insan için maskaralýk, çirkinlik ve kötülük alâmetidir.

"Halbuki sana yakýþan, senin taze ve þirin gençliðine yaraþan, hoplayýp zýplamayý býrakýp, olgun ve yüksek bir Müslüman namzedi olarak ilm-i imana çalýþmak, Ýslâmiyetin yüce bilgisiyle bilgin olmaya gayret etmektir. Allah'a ibadet ve itaat edip, namaz ve ibadete sarýlýp, güzel gençliðini çirkinleþmekten, gençlik günlerini boþu boþuna öldürmekten kurtarmaktýr.

"Kendini bir yokla. Ben seni görüyorum ki, sende parlak ve ebedî bir istikbali kazanmak kabiliyeti var. Bu istidat senin gençlik ruhunun nurundan fýþkýrarak, senin manevî ve maddî simanda ýþýldamakta, gözlerinden okumaya ve Allah'a ibadete olan sevgi kývýlcýmlarý pýrýl pýrýl pýrýldamaktadýr. Bu nurlarý karartmamayý, bu ýþýklarý söndürmemeyi aklýn ve kalbin sana feryad ü figânla ihtar ediyor.

"Ruhun , derinliklerde 'Oku! Allah'ýn bahtiyar bir kulu, cemiyetin gülü, Ýslâmiyetin bülbülü ol!' diye Ýlâhî bir sada ile sana sesleniyor. Bu sadaya kulak verip nur-u Kur'ân'la ilim ve irfan sahibi olarak iki cihadýn saadetiyle mes'ud ol!

"Ah, nur kardeþim! Sözlerin, senin bu sevimli özleyiþlerin, senin bu sevgi dolu tavsiyelerin beni iman, Ýslâm ve Kur'ân yolunu öðretmek yolunda nur-u Kur'ân, nuruna kaptýrdý.

* * *

"Ya Ýlâhî ve Rabbî! Kusurlarýmý affeyle! Beni Kendine kul kabul eyle. Beni nur-u imanla münevver eyle. Emanetinin alýnma zamanýna kadar beni emanette emin kýl.


Merhamet
"Merhametsizliðin bir alâmeti, nisyan-ý nefisle, kendi kusurlarýný unutmakla din kardeþlerinin her birinde bir kusur bulmak, onlara karþý sevgisini ve merhametini kaybederek tenkid gözlüðünü takýnmaktýr. Kendi kusurlarýna; yakýný uzaklaþtýrýcý, sisli gösterici âletle bakýp, din kardeþinin kusurlarýna ise mikroskopla bakmaktadýr. Böyle fertlerden mürekkep yiðitler, kuvvetsiz cýlýzlardýr. Kendi kusurlarýný gören, ihvanlarýnýnkini örten; kendi kabahatini büyük, din ve dâvâ kardeþinin kabahatini küçük gören, hattâ görmeyen Müslümanlar, Allah'ýn rahmet ve maðfiretine nail olan, yüksek ahlâklý, yüksek seciyeli Müslümanlardýr, ehli iman niþanýný taþýyan dindarlardýr. Öyle fertlerden müteþekkil azlar, çoktur. Küçükler, büyüktür. Zaifler, kuvvetlidir.

* * *

"Merhametsizlikten, münekkitlikten kurtulma yolunda ilerle, ey kardeþ! Aksi halde, ya yakýnda, ya uzakta, ya dünyada; ya Haktan, ya halktan inmesin sana adem-i merhamet. Zira, "Men dakka dukka" [Eden bulur]. Merhametsizlik etme, sonra merhametli dosttan dahi merhametsizlik görürsün. Eðer görmezsen dünyaya mukabil, ukbada görürsün muzaaf ceza, bunu bil.

* * *

"Merhametsizliði körükleyen, hürmetsizliði alevlendiren öfke zamanýndaki hürmet ve muhabbet, cennetmekân kimselerin güzelliklerindendir.

* * *

"Öfke zamanýnda hürmet ve merhamet en güzel ahlâktýr.

* * *

"Merhamet tohumunu eken, muhakkak huzur ve saadet harmanýný elde eder.

* * *

"Güya kendisi kusurdan müberrâ olmuþ, hata ve yanlýþlardan kurtulmuþ gibi, çoklarýnýn ve içinde yaþadýðý muhitteki ehl-i imanýn kusurlarý ile fiilen, amelen ve hayalen uðraþmak merhametsizliktir. Bu fena huya sahip olanlar, bu tehlikeli merhametsizliði iþleyenler, nisyan-ý nefs illetine tutulmuþ ve nefsinin þýmarmýþ olmasý ihtimalinden titresinler. Ef nefsim! Sen titre, kendine bak, kendini gör, kendini bil, kendini anla, kendini tecessüs et; ancak nefsine müfettiþ, nefs-i emmârene murakýp olmak yüksekliðine çýk.


Sabýr ve rýfk
"Cennete giren fazilet sahiplerine melekler sorarlar:

"Faziletiniz nedir?"

"Onlar da,

"Zulme uðradýðýmýz vakit saberderdik; bize kötülük edilince de, rýfk ile davranýrdýk' diye cevap verirler.

Hadis meâli
* * *

"Allahu Teâlâ sertlik ve kabalýða vermediði ecir, sevap ve mükâfatlarý, rýfk ve mülâyemete, yumuþaklýða verir. Rýfktan mahrum olan ev halký, çok þeylerden mahrum olurlar.

Hadis meâli
* * *

"Rýfktan [þefkatten] mahrum olanlar, hayýrdan, sevaplý amellerden mahrum kalýrlar.

Hadis meâli
* * *

Hilm

"Hiddete getirilince kýzmayýp, hilm ve sabýr gösteren kimse, Allah sevgisine mazhar olur.

Hadis meâli
* * *

Sabýr ve baðýþlamak

"Peygamberimiz sorar:

"Allahu Teâlâ'nýn,þerefleri ne ile kýymetlendirdiðini ve dereceleri ne ile yükselttiðini size bildireyim mi?'

"Ashab-ý Kiram, Hazret-i Peygamber (a.s.m.) Efendimize, 'Buyur, bildir, yâ Resulallah!' diye cevap verirler.

"Hazreti Fahr-i Kâinat Efendimiz ferman buyururlar ki:

"Sana karþý cahilâne hareket edildiði zaman, halim ve yumuþak olursun, sana zulmedenleri baðýþlarsýn, sana vermeyenlere sen verirsin ve senden alâkasýný kesenlerle sen alâkalanýrsýn.'


Rýfk

"Resul-i Ekrem Efendimiz buyuruyor ki:

"Allahu Teâlâ rýfk sahibidir. Her hayýrlý iþte rýfký sever.'


Hiddet

"Resul-i Ekrem (a.s.m.) kendisinden birþey öðretmesini, lütfetmesini talep eden bir kimseye ferman etti:

"Hiddetlenme.'


Dindar kadýnlarýmýz

"Resul-i Ekrem (a.s.m.) Efendimiz, kadýnýn din, namus, þeref ve hukukuna büyük ehemmiyet verirdi. Onlara rikkat ve þefkatle muamele buyururlardý. Kadýnlarýn hislerindeki inceliði, seriütteessür olduklarýn, kalblerindeki hassasiyet ve merhameti çok iyi bildiðinden gönüllerini incitmemek için dikkat gösterir ve hanýmlarýn haksýz yere kalblerinin kýrýlmamasý hususlarýnda tavsiyelerde bulunurlardý.

"Resul-i Ekrem (a.s.m.) Efendimiz buyurdu ki:

"Kadýn, Allah'ýn, kullarýna en büyük hediyesidir. Allah'tan korkun, onlara zulüm ve eziyet etmeyin, onlarý ihmal eylemeyin.'


Kýz evlâdý

"Anne ve baba, kýz çocuklarý hakkýnda daha ziyade re'fetperver, þefkatli olmalýdýr. Zira onlarýn fýtratlarý, yaratýlýþlarý, zaif, nahif ve hassasedir. Kýz çocuklarý daha ziyade merhamete, siyanet ve korunmaya muhtaçtýr.


Üç kýz evlâdý

"Hazreti Peygamber (a.s.m.) Efendimiz bir hadis-i þeriflerinde buyurdu ki:

"Üç kýz çocuðuna nail olup da onlara, kendisine muhtaç olmayacaklarý zamana kadar infak ve ihsanda bulunan, nafakalarýn temin eden kimseye, Cenab-ý Hak cennetini vâcib kýlmýþtýr. Meðerki o kimse affedilmeyecek büyük bir günah iþlemiþ olsun veya böyle bir amelde bulunsun.'


Kýz evlât

"Baba ve annenin kýz evlâtlarý için en büyük iyilik ve en birinci vazifesi, en yüksek lütuflarý þudur ki, onlara iman ve Ýslâmiyet ilmini öðretmektir. Ýslâmiyete lâyýk bir edep, terbiye ve ahlâkla büyütmektir. Kýz yavrularýn insan ve cin þeytanlarýn þerlerinden kendilerini koruyacak bir ilimle, bilgiyle yetiþtirmektir. Böylece mânevî güzelliklerle ruhu parlayan bir ev kadýný, bir hane hanýmý olabilecek bir halde dünya ve âhirete hazýrlanacaktýr.


Ev kadýný

"Bir Ýslâm kadýný için yemek piþirmek, elbise dikmek, evinin nezafetine, temizliðine bakmak, çamaþýr yýkamak, çocuðuna bakýp beslemek, erkeðinin hizmetini görmek büyük bir þereftir, iffet ve ismettir. Namazýný geçirmeyen, farzlarýný eda eden. Allah'ýn emirlerini yerine getiren hanýmlarýn bütün dünyevî iþlerini dahi bir nevi ibadet olarak, Allahu Teâlâ Hazretleri kabul buyurur. Bu suretle geçici fâni ömürleri âhiret hesabýna, bâki, daimî bir hayata tebdil edebilir, ebedî, sonsuz bir ömre çevirebilir.


Gaflet örneði

"En büyük gaflet örneklerinden:

"Müþterek bir iþte çalýþan þahýslar, dinî veya dünyevî bir müessese mensuplarý müdavele-i efkâr yaparlarken, herkes kendi fikrini mutlak bir isabet bilmesi, diðer arkadaþlarýnýn fikirlerini daima isabetsiz görmesi, müessese arkadaþlarýnýn reylerini hakir bulmasýdýr, Kendi fikirlðriyle yapýlan iþlerin zararlý ve iflasa doðru gittiðini hatýrlatan en yakýn arkadaþlarýna yüz çevirmesi, müessesenin maddî imkânlarýnýn elinde bulunmasý, þubelerdeki iþin içyüzünden haberi olmayanlarýn teveccühüne aldanmasýdýr. Müesseseye, sekiz-on iþlerde þahsî kanaatinden ve baþka arkadaþlarýn fikirlerinden dolayý zararlar gelince de, birtakým teviller yapmak yoluna sapmasý, telâþsýz görünerek kendi cebindekini deðil, umumun hukukunu zâyi etmesidir.

"Müdavele-i efkârda bir iþi isabetsiz veya zararlý bulduðunu arkadaþýna söylerken edep, terbiye, hürmet gibi yüksek ahlâký çiðneyerek tehevvürle, þiddetle söylemesi; karþýsýndakinin izzetini kýrmasý; Ýslamî terbiye ve ahlâka sýrt çevirmeye sebep olduðu halde, bunu hiç nazara almayarak, 'Bana böyle dedi, þöyle dedi' gibi hiddetli mukabele etmesidir. Dehþetli zararlarda kendisinin dahli olmadýðýna, ya cehl-i mürekkeple veya gururla iddiada bulunmasýdýr. Halbuki mesai arkadaþlarýna hürmetle mukabele edip, kendi fikirlerinin isabetsiz olabileceðine ihtimal vererek, yirmi meselede hiç olmazsa on adedini arkadaþlarýnýn kanaatlerine münasip bulup, iþ yapmasýyla fikirlere menfî hislerin karýþmadýðý da anlaþýlmýþ olur.

"Müteaddit defalar bir iþ hususunda meþveret ve müdavele-i efkâr adý ile söze oturulur. Münakaþa ve kavga ile kalkýlýr. Bu kavgamsý konuþmada, herkes heyecanlanýr. Hisler heyecana gelir. Biri diðerine, diðeri ötekine hakaretli sözler sarf eder. Ýlk defa birisi hakaret eder, diðeri misilleme yapar. Birinci hareket edip kalb kýrana sor: "Birinci bana böyle dedi, ben de ona öyle dedim" der. Bu beþ-altý defa tekerrür edince, artýk en yakýn dâvâ arkadaþýna ikinci küskün durur. Bu küskünlüðü gören üçüncü, birinciden soður. Ýkinci ile üçüncü birleþir. Birincinin gýyabýnda konuþa konuþa, artýk o da hâricîlerin müþfiki, can kardeþine küsücü olmuþtur. Artýk birincinin hakkýnda tenkit ve kusurlarý sayýp dökmeler baþlamýþtýr.

"Ýslâm: muaþereti, edep ve terbiye riayet etmeyi evvelâ yakýnlarýmýza karþý tatbik etmeyi gerektirir. Bunu yapmayarak hisse ve nefse uyarak veya tehevvüre kapýlarak dahilî müessese mensuplarýna, hâriçtekilere dahi yapýlmayacak olan bed muameleyi yapmak yanlýþtýr. Bu kötü hissiyat zararlý netice doðurunca 'Ben sebep oldum, özür dilerim' kâmilliðini yapmayarak zararlý neticeyi acib bir hâlet-i ruhiye ile karþýsýndaki ticaret arkadaþýna yüklememelidir. Taraflardaki þahýslarýn umumunun alâkadar olduðu umumî bir mes'eleye iki taraf da birbirini sabit fikirlilikle ittiham ederek, müessese hizmetine dinamit koyarak umumun zararýna sebep olmamalýdýrlar."
Gönderen: 02.04.2007 - 15:10
Bu Mesaji Bildir   **safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
Es selamu aleyküm,

ALLAH rahmet eylesin,

Mekaný cennet olsun inþaALLAH...
Gönderen: 02.04.2007 - 15:20
Bu Mesaji Bildir   Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1214 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
zec (53), yesil07 (39), volkansav52 (40), bebecik1974 (50), mcamlica (38), serdar414 (47), musoylemez (56), KalpYapalim (32), gurbat (62), yasen (47), yilmaz (63), kenzularsh (40), srknsrt (51), puma (54), mazpolat (67), pskofb (38), akaasa (49), oguzy (74), arkadasim (51), Mecnun2000 (55), sarenge (44), SarCopTeS (43), halil40 (36), belan08 (47), halil_10 (37)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.62975 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.