0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » BÜYÜK ŞAHSİYETLER » HER GÜNDE BİR SAHABE TANIYALIM:ABBÂS İBN ABDULMUTTALİB

önceki konu   diğer konu
3 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
-huseyncan- su an offline -huseyncan-  
HER GÜNDE BİR SAHABE TANIYALIM:ABBÂS İBN ABDULMUTTALİB
70 Mesaj -
Hz. Peygamber'in amcasý. Künyesi Ebu'l-Fazl. Babasý Abdulmuttalib, annesi Nuteyle'dir. Abbas Rasûlullah'tan bir iki yaþ büyüktü.

Abbas, çocukluðunda kaybolmuþtu. Annesi onu bulunca Kâbe'nin örtülerini ipeklilerle yenilemiþti. Rasûlullah çocukken annesi ölünce dedesi Abdulmuttalib'in himayesine geçtikten sonra Abbas'la çocukluklarý beraber geçti. Gençliðinde Hz. Abbas ticaretle uðraþýp, zengin oldu. Araplar arasýnda Kâbe'ye hizmet büyük bir þeref sayýlýrdý. Kâbe hizmetleri Kureyþ'in ileri gelenleri arasýnda bölüþülmüþtü. Hz. Abbas da sikâye* görevini yapýyordu. Hac günlerinde Abbas ile kardeþleri Zemzem kuyusundan su çekerek hacýlara daðýtýrlardý. Hz. Abbas su daðýtma görevini Ýslâm'dan sonra da sürdürdü. Peygamberimiz Veda Haccý'nda Zemzem kuyusunun baþýna gelip Hz. Abbas'tan su istemiþtir.

Hz. Abbas, Peygamberimiz (s.a.s.) Ýslâm'ý yaymaya baþladýðýnda tarafsýz bir tavýr takýnmýþtý. Ne iman etmiþ, ne de karþý koymuþtu. Hatta kabul etmemesine raðmen Ýslâm davetinde Hz. Peygamber'e yardýmcý olmuþtur. Medineliler Akabe'de Hz. Peygamber'e bey'at ettiklerinde Hz. Abbas da orada bulunmuþtu. Bey'at sýrasýnda Rasûlullah'ýn elini tutmuþ, Medinelilerle bey'atin gerçekleþmesinde önemli bir rol oynamýþtýr. Hz. Abbas, müslüman görünmese de, ticârî ve idârî nüfûzundan Hz. Peygamber'i yararlandýrmýþtýr. Öte yandan hanýmý Ümmü'l Fazl ise, ilk müslümanlardandýr. Müþrikler Bedir'e giderken zorla Hz. Abbas'ý da götürdüler. Hz. Abbas'ýn kerhen müþriklerle Bedir savaþýna katýlmasý üzerine Rasûlullah þöyle dedi:

"Abbas'a her kim rastgelirse sakýn öldürmesin. O, müþriklerin zoru ile yurdundan gönülsüz çýkmýþtýr." Fakat Hz. Abbas, Bedir'de esir düþtü ve Rasûlullah'ýn huzuruna çýkarýldý. Rasûlullah ona kendisi, kardeþleri ve müttefiki olan Utbe b. Amr için fidye vermesini söyledi. O ise yalnýz kendisi için yüz, Akil için seksen ukiyye -takriben yedi bin dirhem-altýn vermekle yetindi. Ötekiler kendi mallarýndan fidye verip kurtuldular. Abbas, fidyeleri verdikten sonra Rasûlullah'a þöyle dedi: "Beni Kureyþ'in fakiri dedirtecek hâle koydun. Hayatým boyunca ötekine berikine avuç açacak hâle getirdin." Rasûlullah da cevaben: "Peki Ümmü'l-Fazl'e emanet ettiðin mallar ne oldu? Buraya gelirken, 'Þayet kazaya uðrarsam iþte bunlarý oðullarým Fazl, Abdullah ve Kusem için sakla, seni kendimden sonra zengin býrakýyorum' diyerek gösterip gömdüðün altýnlar ne oldu?" buyurdu. Abbas þaþýrdý ve "Vallahi senin Rasûlullah olduðuna þehadet ederim. Bunu benden, bir de Ümmü'l- Fazl'dan baþka hiçbir kimse bilmiyordu." dedi ve o anda hemen iman etti. Daha sonra Hz. Abbas Mekke'ye döndü. Müslümanlýðýný gizledi ve Mekke'deki müslümanlarý korudu; Mekke ve müþriklerle ilgili Peygamberimize haberler yolluyordu. Hz. Abbas, Mekke'nin fethinden kýsa bir süre önce Medine'ye hicret etti. Hatta yolda Mekke'yi fethe gelmekte olan Hz. Peygamber ile karþýlaþtýðýnda Rasûlullah ona, "Ben peygamberlerin sonuncusu, sen de muhacirlerin sonuncususun" demiþtir. Abbas Mekke'nin fethinden sonra Peygamber'in yanýnda yer aldý; Huneyn'de Ýslâm ordusu daðýlýp çok az kiþi kalmýþken Abbas, Peygamberimizin atýnýn dizginlerini tutmuþ ve çaðrýsýyla müslümanlarý çözülmekten kurtararak tekrar toplanmalarýný saðlamýþ ve savaþýn kazanýlmasýna sebep olmuþtur. Böylelikle onun gür sesi sayesinde büyük bir bozgun önlenmiþ oldu .

Hz. Peygamber, Vedâ Hutbesi'nde, "fâizin her türlüsünün ayaðý altýnda olduðunu ve ilk kaldýrdýðý fâizin amcasý Abbas'a ait olan fâiz borçlarý olduðunu" söylemiþtir. Hz. Abbas çok zengindi ve faizle borç para veriyor, yani tefecilik yapýyordu; ancak fâizin kaldýrýlmasýndan sonra bir daha fâiz alýþ-veriþiyle uðraþmamýþtýr. Bizans seferlerinde müslüman ordularýn silah ve teçhizatýnýn malý kaynaðýný da Hz. Abbas karþýlamýþtýr.

Hz. Abbas'ý, Rasûlullah'ýn vefatý sýrasýnda hilâfet meselesiyle uðraþýrken bulmanýn anlamý, onun, halifeliðin Hâþimoðullarýnda kalmasýný istediði þeklinde yorumlanabilir. Hz. Peygamber rahatsýzlanýnca Hz. Abbas, Hz. Ali'ye, "Görmüyor musun? Rasûlullah vefât etmek üzeredir. Ben Abdulmuttalib oðullarýnýn ölecekleri sýrada yüzlerinin ne hâle geldiðini bilirim. Haydi Allah Rasûlü'nün yanýna gidelim de halifeliði kime býrakacaðýný soralým. Bize býrakýrsa bunu bilelim. Bizden baþkasýna býrakýyorsa kendisiyle konuþalým, bize gerekli tavsiyelerde bulunsun" dedi. Hz. Ali bu teklifi reddederek, "Allah'ýn elçisinden bunu sorar da, o baþkanlýðýn bize ait olmadýðýný söylerse millet bizi hiçbir zaman baþkan yapmaz, onun için ben bunu soramam" dedi.

Hz. Âiþe'den rivâyete göre, Rasûlullah hastalandýðýnda burnuna burun otu damlatýldý. Hz. Peygamber ayýldýktan sonra þöyle dedi: "Abbas'tan baþka her birinizin burnuna bu ilaç damlatýlacaktýr." Çünkü Abbas ilaç damlatýlýrken hazýr deðildi." Baþka bir rivâyete göre, Hz. Abbas, Rasûlullah'ýn burnuna ilaç damlatmýþ, Peygamberimiz ayýldýðýnda "Ýlacý kim damlattý?" demiþ; Abbas'ýn damlattýðý söylendiðinde Rasûlullah (s.a.s.) Habeþistan'ý iþaret ederek, "Bu ilacý kadýnlar iþte þu memleket tarafýndan getirdiler. Niçin bu ilacý damlattýnýz?" diye sormuþtur. Abbas da "Biz senin zatülcenb hastalýðýna tutulmandan korktuk" demiþ. Rasûlullah da þu cevabý vermiþ: "Allah beni bu hastalýkla cezalandýrmaz. Amcam hariç olmak üzere evde bulunanlarýn hepsinin burnuna bu ilaç damlatýlacaktýr."

Hz. Abbas üç halife zamanýnda da yaþadý. Hicretin otuziki'nci yýlýnda Medine'de seksen sekiz yaþýnda vefat etti. Cenâze namazýný Hz. Osman kýldýrdý. 653 yýlýnda öldüðünde arkasýnda on erkek çocuk ile bir çok kýz çocuðu býrakmýþtýr. Hudeybiye barýþý sýrasýnda Hz. Abbas'la görüþen Hz. Peygamber onun baldýzý Meymûne ile evlenmiþti. Hz. Abbas'ýn soyundan gelenler sonradan Abbâsîler devletini kurdular.

Rasûlullah, amcasý Hz. Abbas'a saygý gösterir, onu övücü sözler söylerdi. "Abbas bendendir, ben de ondaným." Bir gün sarhoþun biri yakalanmýþ götürülürken Abbas'ýn evine kaçmýþtý. Tekrar yakalandýktan sonra olay Rasûlullah'a anlatýlýnca o gülümsemiþ ve bir þey söylememiþti. Rasûlullah, "Abdulmuttalib oðlu Abbas, bu Kureyþ'in en cömerdi ve akrabalýk baðlarýna en saygýlýsý" demiþti. Hz. Abbas köle azâd etmeyi çok severdi. Devlet iþlerinde halifeler onun fikrini alýrlardý. Hz. Ömer onu yaðmur dualarýna alýr götürürdü. Dürüst, geniþ düþünceli, cömert, yardýmsever bir sahabeydi. Nesli alabildiðine çoðalmýþtýr. Buhârî ve Müslim'de ondan otuzbeþ hadis rivayet edilmektedir. Hz. Abbas Medine'de el-Bakî'* kabristanýnda medfundur.
Gönderen: 28.09.2007 - 20:47
Bu Mesaji Bildir   -huseyncan- üyenin diger mesajlarini ara -huseyncan- üyenin Profiline bak -huseyncan- üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
-huseyncan- su an offline -huseyncan-  
HER GÜNDE BİR SAHABE TANIYALIM:ABDULLAH B. ÖMER B. EL-HATTÂB
70 Mesaj -
Ýkinci halife Hz. Ömer (r.a.)'in oðlu ve mü'minlerin annesi Hz. Hafsa'nýn ana-baba bir kardeþi, fâkih ve muhaddis sahâbî. Ebû Abdurrahman künyesi ile tanýnan Abdullah'ýn annesi Zeynep bnt. Maz'un el-Cümeyhî'dir.

Abdullah b. Ömer'in, peygamberliðin üçüncü yýlýnda doðduðu kaydedildiði gibi onun nübüvvetten bir yýl önce dünyaya geldiði söylenmektedir. (Ýbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Gâbe, Kahire 1286, 111, 230).

Babasýyla birlikte, küçük yaþta Ýslâm'a girdi ve yine babasý ile birlikte Medine'ye hicret etti. Tamamýyla Ýslâm toplumunda ve Ýslâm terbiyesiyle yetiþti. Yaþý küçük olduðu için Bedir ve Uhud gazalarýna Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafýndan katýlmasýna müsâde verilmedi. (Buhârî, Megâzi, 6). Ancak onsekiz yaþlarýnda iken Hendek gazvesine ve daha sonra Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanýnda meydana gelen bütün savaþlara katýldý. Mekke fethinde, Mûte savaþýnda, Tebük seferinde ve Vedâ Hacc'ýnda bulundu.

Abdullah b. Ömer, Ýslâm devleti bünyesinde meydana gelen anlaþmazlýklarla ortaya çýkan ve birbirleriyle mücadele eden gruplara karýþmadý, tarafsýz kaldý ve devlet kadrolarýnda vazife almadý. Zira oðlunu hilâfete aday göstermesini tavsiye eden sahâbelere Hz. Ömer: "Bir evden bir kurban yeter" demiþti. Babasýndan sonra baþa geçecek halifeyi seçmeye görevli olan þûrâ'ya sadece müþâvir olarak katýldý. Hz. Ömer oðluna þûrâ'ya katýlmasýný ancak aday olmamasýný tavsiye etmiþti. (Ýbnü'l-Esîr, el-Kâmilfi'tTarih, 111, 65 vd.)

Hz. Osman (r.a.) zamanýnda, Ýbn Ömer, devlet iþlerine müdahalede bulunmuyordu. Bir gün Hz. Osman, Ýbn Ömer'e kadýlýk yapmasýný, müslümanlarýn arasýndaki hukukî anlaþmazlýklarý hâlletmesini teklif edince özür dileyerek kadýlýk vazifesini kabul etmemiþ, Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in bir sözünü hatýrlatmýþtý;

- Hz. Peygamber (s.a.s.) buyurmuþlardýr ki: "Kadýlar üç çeþittir. Birincisi câhillerdir. Bunlarýn yeri Cehennemdir. Ýkinci zümre âlimleridir, fakat dünyaya meyilleri vardýr, ilimleri ile amelleri bir deðildir, bunlarda Cehennemliktir. Üçüncü zümre ise hem âlim, hem de dünyaya meyli olmayanlardýr." (Ebû Dâvud, Akdiye, 2).

- Hz. Osman, Hz. Ýbn Ömer'e dedi ki:

- "Ama, senin baban Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanýnda kaza* iþleri ile uðraþtý ve kadýlýk yaptý."

- "Evet, doðrudur, fakat babam bir mesele ile karþýlaþýnca Rasûl-i Ekrem'e müracâat eder, müþküllerini hâlletmede zorluk çekmezdi. Çünkü Rasûl-i Ekrem müþkil* bir mesele ile karþýlaþýnca onun da müþkilini vahiy hâllederdi. Þimdi Rasûl-i Ekrem aramýzda yok ki problemlerimizi ona götürelim. Allah þimdi bizim yardýmcýmýz olsun."

Hz. Osman da bu hususta Hz. Ýbn Ömer'e fazla ýsrarda bulunmadý.

Hz. Ýbn Ömer, hükümet ve devlet iþlerinden uzak kalmasýna raðmen hak yolunda cihâd* edip Ýslâm fetihlerine katýldý. Nitekim Hicret'in yirmiyedinci yýlýnda Afrika'da Tunus, Cezayir, Merakeþ seferine katýlmýþtý.

Ýbn Ömer Hicret'in otuzuncu senesinde Horasan ve Taberistan fetihlerinde bulundu ve onun Taberistan fethinde bir Dihkan'ý öldürdüðü bilinmektedir. Ancak hükümet ve devlet iþlerine müdahâle hususunda çok ihtiyatlý davranýp, daima uzak kalmayý tercih etti.

Hz. Osman'ýn þehâdetinden sonra ilmî yüceliði, kahramanlýðý ve mücahidliði Hz. Ömer'in oðlu olmasý sebebiyle halîfe* olmasý istendiyse de kabul etmedi. Hz. Ali tarafýnda yer aldý. Dahilî olaylara karýþmadý. Sýffin olayýndan sonra da halifelik tekliflerini reddetti. Muâviye zamanýnda 669 yýlýnda Hz. Peygamber'in güvenini kazanmýþ ve bayraktarlýðýný yapmýþ olan Halid b. Zeyd Ebu Eyyub el-Ensâri* ile Ýstanbul surlarý önlerine kadar gelip, Ýstanbul'un ilk muhasarasýna katýldý. Onun devlet bünyesinde ve Ýslâm toplumunda meydana gelen iç karýþýklýklar sýrasýnda temkinli davrandýðýný görmekteyiz. Fakat Sýffin'de Hz. Ali'ye muhalefet edenlere ve Abdullah b. Zübeyr'i Kâbe'de muhasara edip þehid edenlere karþý savaþmadýðýna piþman olduðunu bizzat kendisi ifâde etmiþtir (Ýbn AbdülBerr, el-Ýstiâb, II, 345), Haccac'a karþý savaþmadýysa bile onun zulmünden asla çekinmeden Ýslâmî ahkâmý çiðnemesine karþý susmayýp onu gerektiðinde sert bir þekilde uyarmýþtý. Hattâ onun bu gibi uyarýlarýna kýzan Haccac b. Yusuf, Abdullah'ý öldürtme yollarýný aramýþtý.

Nihâyet hicretin yetmiþdördüncü yýlýnda Abdullah b Ömer seksendört veyahut seksen beþ yaþýnda iken vefat ettiði (Ýbn Sa'd, Tabakat, IV, 187), baþka rivâyetlerde de onun seksenaltý yaþýnda vefat ettiði kaydedilir. (Ýbnü 'l-Esir, Üsd ü 'l-Câbe, I V, 230-23 1 ) .

Hac mevsiminde adamýn biri ucu zehirli bir mýzrak ile Abdullah b. Ömer'i ayaðýndan yaraladý. Vücûdu zehirlendi. Bu zehirlenme vefatýna sebep oldu. Bir rivâyete göre yukarýda söylediðimiz gibi bu yaralama Haccac b. Yusuf'un tertibi idi.

Ýbnü'l-Esir'in kaydýna göre, Haccac b. Yusuf minberde hutbe* okuyordu. Hutbe'de Abdullah Ýbn Zübeyr'e aðýr sözler söylemiþ ve bazý ithamlarda bulunmuþ, onun Kur'ân-ý Kerim'i tahrif ettiði iddiasýný ortaya atmýþtý. Ýbn Ömer düþünmeden ve çekinmeden Haccac'a baðýrýp: "Yalan söylüyorsun, bunu ne Ýbn Zübeyr yapardý, ne de senin bu iþe gücün yeter!..." demiþti.

Ýbn Ömer'in halkýn toplu bulunduðu bir yerde böyle sert konuþmasýndan Haccac fena halde bozulmuþ, ona kin besleyip çok kýzmýþtý. Açýktan açýða ona bir þey yapamayacaðýndan gizlice ve hainlikle intikam almayý düþünmüþtü. (Ýbn Hallikân, Vefayatü'l Ayan, II, 242). Ancak Ýbnü'l-Esir Haccac'ýn hutbe meselesini baþka türlü anlatmaktadýr. Ona göre, Haccac hutbeyi çok uzatmýþ, o kadar uzatmýþtý ki, ikindi namazýna vakit daralmýþtý. Bu ara Ýbn Ömer, "Güneþ seni beklemiyor" diye ihtarda bulunmuþtu. Ýkinci bir rivâyete göre, Ýbn Ömer'in onu beklemeyip kýymet vermemesine Haccac'ýn caný sýkýlmýþ, firavunluðu tutmuþtu. Fakat Emevi hükümdarý Abdülmelik b. Mervan'ýn korkusundan Ýbn Ömer'e karþý gelemiyordu. Bu meselenin iç yüzünün bu þekilde olduðu anlaþýlmaktadýr. Yoksa imkân bulduðu takdirde Haccac, Ýbn Ömer'i bir an evvel ortadan kaldýrmada tereddüt etmezdi. (Ýbnü'lEsir, Üsdü'l-Gâbe, 111, 230)

Hac mevsiminde halkýn kalabalýk bulunduðu bir sýrada kim vurduya getirmek için Haccac bu hâdiseyi tertiplemiþti. Hattâ Ýbn Ömer hastalandýðý sýrada Haccac ziyaretine gitmiþ suçlunun yakalanýp cezalandýrýlmasý meselesi söz konusu olmuþtu. Ýbn Ömer o sýrada Haccac'a: "Sen silahla Harem-i Þerif'e girilmesine müsâade ettiðin için bu olay meydana geldi. Harem-i Þerif'e silahlý girmenin doðru olmadýðýný biliyordun. Bunun önüne geçmiþ olsaydýn bu hâdise olmazdý" demiþ, o da susmuþtu (Ýbn Sa'd, Tabakat, IV, 187 vd.).

Ýbn Ömer Medine'de vefat etmeyi arzu ediyordu. Zira son günlerde Mekke'de vaziyetin iyi olmadýðýný sezmiþti. Cenab-ý Hakk'a dua ediyor: "Allah'ým, beni Mekke'de öldürme!" diye yalvarýyordu. Oðlu Sâlim'e þöyle vasiyet etmiþti: "Ben Mekke'de ölürsem beni Harem hududu civarýnda defnet, sen de buradan göçüp git!" Ýbn Ömer bu vasiyetinden birkaç gün sonra vefat etti.

Vefatýný müteakip vasiyeti* gereðince halk toplandý. Haccac da suçluluðunu örtbas etmek için cenaze namazýna katýldý. Hatta namazýný Haccac'ýn kýldýrdýðý bilinmektedir. (Ýbn Sa 'd, Labakat ayný yer). Vefat ettiðinde onbiri erkek onbeþ çocuðu vardý.

Muhit ve aile olarak tamamen Ýslâmî terbiye ile yetiþmesi ve Rasûlullah'ýn sohbetlerinde devamlý bulunmasý ona bizzat hizmet etmekle þereflenmesi, fýtraten üstün hâllere sahip olmasýndan dolayý zamanýnýn bütün ilimlerinde mâhir ve üstad olmasýný saðladý. Her konuda çok dikkatli araþtýrmayý, incelemeyi severdi. Sahâbe içinde dünyaya önem vermemesi örnek gösterilirdi. Haram ve þüpheli konularda çok titiz davranýrdý.

Kur'ân-ý Kerim'in tefsiri hususunda da sahâbenin ileri gelenlerindendi. Bir gün Hz. Peygamber, ashâb-ý kirâm'a Ýbrahim sûresi* Yirmidördüncü âyetinde geçen "aðaç"ýn nasýl bir aðaç olduðunu sormuþ. Hiç kimse cevap verememiþti. Rasûlullah (s.a.s.) bunun "hurma aðacý" olduðunu açýklayýp da oradakiler daðýlýnca Abdullah b. Ömer yolda giderken babasýna "Rasûli Ekrem'in, aðacýn nasýl bir aðaç olduðunu açýklamasýndan önce hurma aðacý olduðu kalbime doðdu" dedi. Babasý Ömer, "Peki neden bunu söylemedin?" deyince, Abdullah "Rasûlullah'ýn huzurunda sen ve Ebû Bekir dururken konuþmayý uygun görmedim" demiþti (Ýbn Hâcer, Fethu'l-Bârî Þerh Sahihi'l-Buhâri, Mýsýr 1959, IX, 449). Bu da onun Allah'ýn âyetlerine vukûfiyetini gösterir.

Abdullah b. Ömer helâl ve harama ait hadisleri en çok bildiren râvidir. Genellikle iþittiði hadisleri yanýlgýyý azaltmak, unutkanlýðý ortadan kaldýrmak için devamlý yazardý. Gerekmedikçe de hadis rivâyet etmezdi.

Ýbn Ömer tefsirde olduðu kadar hadis ilminde de ileri gelenlerden de hadis hâfýzlarý arasýnda ün kazanmýþ sahâbîlerdendir. Elimizde mevcut hadis kitaplarýnda Ýbn Ömer'den ikibinaltýyüzotuz hadis rivâyet olunmuþtur.

Bunlardan yüzaltmýþsekiz tanesi Buhârî* ve Müslim* tarafýndan müþtereken rivâyet edilmiþtir. Buhârî'de seksenbir, Müslim'de de otuzbir; Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde iki binondokuz hadis ayrýca naklolunmaktadýr.

Ýbn Ömer Rasûl-i Ekrem'in sözlerini, fiillerini þevk ve zevk ile izlerdi. Ekseriya Rasûl-i Ekrem'in hizmetinde ve huzurunda bulunurdu. Bulunmadýðý zaman da Rasûl-i Ekrem'in söz ve fiilini huzurda bulunanlardan sorar, tetkik ederdi. Bir meselede þüpheye düþtüðü, yahut iyi anlamadýðý takdirde hemen Rasûl-i Ekrem'e gidip öðrenirdi. Bu suretle Rasûl-i Ekrem'in söz ve fiillerine ait hadisleri toplamýþ, hýfzetmiþti .

Hadîs-i Þeriflerin ümmet içinde yayýlmasý ve ümmetin evlatlarýna öðretilmesi hususunda Ýbn Ömer'in büyük hizmeti olmuþtur. Hadisi iyi bilip, iyi tetkik edenlerdendi. Bildiðini öðretmekten büyük zevk duyardý. Rasûl-i Ekrem'in vefâtýndan sonra altmýþ yýl yaþadý. Ömrü boyunca Rasûlullah'ýn hadislerini Ýslâm ümmeti arasýnda yaymakla vakit geçirdi. Nitekim elimizde bulunan hadislerin nakil silsilesinin çoðu Abdullah Ýbn Ömer'e dayanmaktadýr.

Ýbn Ömer, Medine'de ders halkasý oluþturarak hadîs öðretirdi. Bundan baþka her zaman hac mevsiminde Mekke'de Ýslâm dünyasýnýn dört bir yanýndan gelen hacýlara Rasûlullah'ýn hadislerini öðretme konusunda büyük gayret sarfederdi.

Çok hadîs bilmesine raðmen büyük titizliðinden çok az rivâyette bulunurdu. Abdullah b. Ömer'den Nâfi ve Ýmam Mâlik* b. Enes'in rivâyetleriyle gelen hadisler en saðlam rivâyetler olarak deðerlendirilmekte ve bu rivâyet zincirine "Altýn Zincir" adý verilmektedir. Abdullah b. Ömer'den hadis öðrenimi görenler arasýnda baþta Abdullah b. Abbâs olmak üzere Câbir b. Abdullah, Saîd b. el-Müseyyeb, Said b. Cübeyr, Abdullah b. Keysân, Hasan-ý Basrî, Nâfi, Mücâhid, Tâvûs, Enes b. Þîrin gibi meþhur muhaddisler ve oðullarýndan Hamza, Bilâl, Abdullah ve Ubeydullah vardýr. Ýbn Ömer bu hadis ilminden dolayý çok hadis rivâyet eden Muksirûn* sahâbeler arasýnda yer almaktadýr.

Abdullah'ýn, muhaddisliðinin yaný sýra fakîh bir sahâbî olduðu da bilinen bir husustur. Ýbn Ömer ömrünü Medine'de geçirmiþ ve fýkýh* üzerinde çalýþmýþtýr. Medine'nin fýkýh âlimlerinin birçoðu fetvalarýnda Ýbn Ömer'in bilgisinden faydalanmýþlardýr. Ehl-i Sünnet'in dört imamýndan biri olan Ýmam Mâlik'in fýkhý Abdullah Ýbn Ömer'in fetvalarý ile doludur. Ýmam Mâlik'in dediði gibi, Abdullah b. Ömer fýkýh âlimlerinin baþýnda gelenlerdendi. Eðer Ýbn Ömer'in fýkýhtaki fetvalarý toplansa büyük bir eser meydana gelir. Nitekim, Mýsýr'lý âlim M. Revvâs Kal'acý "Mevsû 'atu Fýkhî Abdullah b. Ömer" (Abdullah b. Ömer'in Fýkhý Ansiklopedisi) adýyla bir eser vücûda getirmiþtir. (Beyrût 1986). Ýslâm fýkýh ulemâsýnýn en ileri gelenlerinin bildirdiklerine göre, Ýslâmî meselelerde Ýbn Ömer'in sözleri ile amel etmek yeterlidir.

Abdullah b. Ömer uzun bir ömür sürdüðünden peygamberimizden sonra altmýþ yýl müddetle fetva* vermiþtir. Ancak fetva verme konusunda çok ihtiyatlý hareket ederdi. Þahsiyet olarak; iyilik etmeyi, sadaka vermeyi, hayýr yapmayý, hele köle azad etmeyi çok severdi. Saðlam karakterli, iyi ve güzel huylu olup, kötülüklerden kaçýnýrdý. Her yaptýðý iþi Allah rýzasý için yapardý. Kendi yüzük taþýnda: "Allah Teâlâ'ya, Allah için hâlis ibâdet etti." ibâresi yazýlýydý. Dünya malýna, dünya zevklerine hiç gönül vermezdi. Sahâbe'den Câbir b. Abdullah: "Ömer ve oðlu Abdullah'dan baþka içimizde dünyaya meyli olmayan kimse yoktur." derdi.

Ýlimde imamlýða yükselen muhaddis ve tâbiînin büyüklerinden olan Nâfi, Abdullah b. Ömer'in azatlýsýdýr. Nâfi köle iken Ýbn Ömer onu onbin dirheme satýn alýp, "Seni Allah rýzasý için azat ettim" diyerek kölelikten kurtarmýþtýr. Kölelerinden ibâdet edeni gördükçe hemen onu âzad ederdi. "Ýbadeti göstermelik yaparak âzad olmak isteyenler olursa ne yaparsýnýz?" diye ona sorulduðunda Abdullah'ýn "Hayýr için aldanmaktan iyi þey var mýdýr?" buyurduklarý meþhûrdur. Ýmam Nâfi, Abdullah için: "Her zaman dualarýnda belirttiði gibi bin köle âzad ettikten sonra vefat etti." demiþti. Çoðu zaman sýrtýndaki kaftanýný çýkarýp gördüðü bir fakire verirdi.

Abdullah b. Ömer'in evinde misafir* eksik olmazdý. Akþam yemeklerini yalnýz yediði nadirdir. Mutlaka misafiri olur, olmazsa arar bulurdu. Kendisi de dostlarýnýn evinde üç günden fazla misafir kalmazdý. Evinde en zarûrî ihtiyacýný karþýlayan eþya bulundururdu. Cuma'dan önce mutlaka yýkanýr, abdest alýr, güzel kokular sürünürdü. Her namaz için abdest alýr, geceleri çok namaz kýlardý.

Abdullah'ýn oðlu Hâlid'in âzad ettiði Ebû Gâlib þöyle anlatýr: "Abdullah b. Ömer Mekke'ye geldiðinde sýk sýk bize misâfir olurdu. Geceleri teheccüd namazý kýlardý. Bir gece sabah namazý yaklaþtýðý zaman bana "Kalkýp namaz kýlmayacak mýsýn? Kur'ân'ýn üçte birini de okusan yeter." dedi. "Sabah yaklaþtý, kýsa zamanda Kur'ân'ýn üçte birini okuyup yetiþtiremem" dedim. Bana dönerek: "Ýhlâs sûresi Kur'ân'ýn üçte birine eþittir." dedi.

Ýmam Nâfi'in naklettiðine göre, Abdullah b. Ömer mûsýkîyi * sevmezdi. Teðanni ve saz seslerine kulaklarýný týkardý. Bir gün birisi yanýna yaklaþarak: "Abdullah, Allah için seni çok seviyorum" dedi. Abdullah da: "Ben de Allah için seni hiç sevmiyorum. Çünkü sen ezaný teðanni ederek, þarký söyler gibi okuyorsun" buyurdu.

Allah'tan baþka kimseden korkmazdý. Kötülüðe karþý hep iyilikle karþýlýk verirdi. Zeyd b. Eslem þu olayý anlatýr: "Adamýn birisi yolda Abdullah b. Ömer'e sövüp saymaya baþladý. Abdullah evinin kapýsýna varýncaya kadar onu sabýrla dinledikten sonra adam dönerek, "Ben ve kardeþim Âsým kimseye sövmeyiz" dedi.

Çok az yemek yerdi. Hele acýkmayýnca hiçbir þey yemezdi. Bir gün dostlarýndan birisi ona hazým kolaylaþtýrýcý bir ilâç hediye etmek istedi. O dostuna þu cevabý verdi: "Ben hiçbir yemekten karnýmý doyururcasýna yemedim. Hazým ilâcýna ihtiyacým olacaðýný zannetmiyorum."

Bu kadar tok gözlü olmakla beraber ayný zamanda son derece müstaðni bir kiþi idi. Kimseden bir þey istemezdi. Herkes ona hizmet etmek ister, fakat o asla kabul etmezdi.

Bir ara Abdülaziz b. Hârun ona haber gönderip ihtiyaçlarýnýn ne olduðunu bildirmesini istemiþ, Ýbn Ömer onun davranýþýna karþý þu cevabý vermiþti: "Siz, geçimleri size ait olanlarýn, geçimlerini üzerinize almýþ bulunduðunuz kimselerin ihtiyaçlarýný temin ederseniz daha iyi olur " (Ýbn Sa'd, Tabakat, IV, 174).

Ancak Ýbn Ömer bir þey hediye* edildiðinde onu geri çevirmezdi. Nitekim Muhtar mal-ve mülkünün bir çoðunu Ýbn Ömer'e hediye etmiþ, o da kabul eylemiþti. "Bize hediye edilenleri biz de hediye eder, Hak yolunda daðýtýrýz." demiþti. Ve bütün hediyeleri ihtiyaç sahiplerine daðýtmýþtý.

Bir ara Ýbn Ömer'in halasý Ramle ona ikiyüz dinar altýn para göndermiþti. Emir Muâviye ise bir aralýk onun ihtiyaçlarý için yüz bin dinar yollamýþtý. Muâviye bu parayý gönderirken Ýbn Ömer'in Yezîd'e bey'at etmesini de düþünerek buna baþvurmuþtu. Ýbn Ömer bunu kabul etmemiþ, "Benim imaným sizin paranýzdan daha deðerlidir . " demiþti . (Ýbn Sa 'd, ayný yerler).

Abdullah b. Ömer'in yaþayýþý her türlü gösteriþten uzak idi. O bu hususta mükemmel bir örnektir. Bir oturuþta binlerce dirhem para daðýtmýþ olan bir zâtýn bütün ev eþyasý bir halý veya kilim ve bir de yataktan ibaret idi. Bunlarýn bütün kýymeti yüz dirhem tutmazdý.

Abdullah varlýklý olmakla beraber yaþayýþý iþte bu kadar sâde idi. Cuma günleri hariç, güzel koku kullanmazdý. Yalnýz cuma günü iyi elbise giyerdi. Bir gün Cuma'dan sonra yolculuða çýkmasý gerekti. Güzel elbiselerini giymiþti. Bu elbiseyi eve gönderip deðiþtirdi ve normal elbiselerini giydi.

Ýbn Ömer þekil ve þemâli hususunda babasý Ömer'e çok benzerdi. Uzun boylu ve esmerdi. Sakalý aðardýðý zaman koyu sarýya boyardý. Zira sakalýnýn rengi de koyu sarýydý.

Abdullah b. Ömer'in Bizzat Peygamber Efendimiz'den Duyarak Naklettiði Bazý Hadisler

- Ýnsanoðlu Allah'tan baþka hiçbir þeyden korkmazsa Allah'u Teâlâ ona hiçbir þeyi musallat etmez.

- Nasihat olarak ölüm yeter.

- Ýstediðini ye, istediðini giyin. Ýnsanlarý yanlýþ yola götüren israf ve tekebbürdür.

- Saðlýðýnda hastalýðýn ve hayatýnda ölümün için tedbir al.

Abdullah Ýbn Ömer (r.a.) buyurdu ki:

- Ey insan bedeninle dünyada ol, kalbinle âhireti bul.

- Hikmet ondur; dokuzu sükût, biri de az konuþmaktýr.

- Haramdan kaçýnmadýkça ibâdetler kabul olunmaz.

Ebû Seleme b. Abdullah þöyle demiþtir: "Abdullah Ýbn Ömer vefat etti. O fazilette babasý Ömer'e çok benzerdi. Hz. Ömer kendisinin benzerlerinin çok olduðu bir zamanda yaþamýþtý. Fakat Abdullah Ýbn Ömer ise kendisinin bir benzeri bulunmayan bir dönemde yaþamýþtý."
Gönderen: 29.09.2007 - 12:08
Bu Mesaji Bildir   -huseyncan- üyenin diger mesajlarini ara -huseyncan- üyenin Profiline bak -huseyncan- üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
-huseyncan- su an offline -huseyncan-  
ABDULLAH İBN MES'UD
70 Mesaj -
Ýlk müslümanlardan, muhaddis,* fakîh ve müfessir* sahâbî.

Adý Abdullah, künyesi Abdurrahman'dýr. Babasý Mes'ud, annesinin adý Ümm-i Abd'dir. Babasý hakkýnda fazla bir bilgi yoktur. Onun, Zühreoðullarýndan Abd b. Hâris'in müttefiki olduðu bilinmektedir.

Abdullah, Mekke'nin fakîh âilelerinden birine mensuptu. Gençliðinde Ukbe b. Ebi Muayt'ýn koyunlarýný güderek çobanlýk yapmýþtýr. Abdullah b. Mes'ud Hz. Peygamber ile ilk tanýþmasý ve karþýlaþmasýný þöyle anlatýr: Ben Ukbe b. Ebi Muayt'ýn koyunlarýný güdüyordum. Bir gün Rasûlullah (s.a.s.) ve Hz. Ebu Bekir (r.a.) yanýmdan geçiyorlardý. Rasûlullah bana sütümün olup olmadýðýný sordu. Ben de ona çoban olduðumu ve bu koyunlarýn emânet olduklarýný söyledim. Bunun üzerine Rasûlullah: "Yavrulamamýþ ve süt vermeyen bir koyunun var mý? Bana gösterir misin?" dedi. Ben de koç yüzü görmemiþ bir koyun yanaþtýrdým. Rasûlullah koyunun memesini tutup saðmaya baþladý. Gerçekten yavrulamamýþ ve sütü olmayan bu koyundan süt saðýp Ebu Bekir'e verdi. Hz. Ebu Bekir içti; sonra kabý Rasûlullah alýp o da içtikten sonra koyunu saldý. " (Ýbn Sa'd, Tabakat, 111, 150-151)

Ýþte Ýbn Mes'ud o günden sonra Hz. Peygamberin yanýndan ayrýlmadý.

Ýslâm'ý kabul edenlerin altýncýsýdýr. O müslüman olduðu zaman Peygamberimiz (s.a.s.) henüz Erkam'ýn evine taþýnmamýþtý.

Ýslâm'ý kabul ettikten sonra hep Kur'ân-ý Kerim ezberlemiþtir. Kendi ifâdesiyle hýfzettiði yetmiþ sûreyi Hz. Peygamber (s.a.s.)'in huzurunda okumuþtur. Sahâbeler arasýnda hiç kimse bu konuda kendisiyle rekabete giriþememiþ, daha sonra Abdullah Kur'an'ýn tamamýný ezberlemiþtir.

Ýbn Mes'ud, müslüman olduðu sýralarda müslümanlar Hz. Peygamber ile açýktan açýða ibâdet edemiyor, istedikleri yerde yüksek sesle Kur'an okuyamýyorlardý. Müslümanlarýn böyle bir hareketi, müþriklerin bütün câhilî duygularýný kabartýr, onlarý müslümanlara karþý þiddetli ve canice saldýrýlarda bulunmaya sürüklerdi. Bunun içindir ki müslümanlar, bu gibi tehlikelerden sakýnmak isterler, müþrikleri aleyhlerinde harekete teþvik ve tahrik edecek hareketlerden kaçýnýrlardý. Ýþte bu zor günlerde Abdullah Ýbn Mes'ud, Kâbe'de Kur'ân okumak istemiþti. Hz. Peygamber ve Ashâbý bunun tehlikeli bir hareket olduðunu, özellikle Mekke'de kendisini himaye edecek büyük bir âilenin bulunmadýðýný, müþriklerin ona karþý pervasýzca hareket ederek kendisini iþkenceye uðratacaklarýný söylemiþler, fakat Ýbn Mes'ud'un iman coþkunluðu bütün bunlarý geçmiþ: "Beni, onlarýn þerrinden Allah korur!" diyerek kalkmýþ ve Kâbe'ye gitmiþti.

Bu sýrada Kureyþ müþriklerinin büyükleri toplanmýþ, Harem'de bir meseleyi görüþüyorlardý. Onlar konuþurlarken, yüksek ve güzel bir ses besmele çekmiþ ve Kur'ân-ý Kerîm'den Rahman sûresini okumaya baþlamýþtý. Herkes hayret etmiþ ve bu cesur adamýn kim olduðunu öðrenmek üzere ona yöneldiklerinde Ýbn Mes'ud olduðunu görmüþlerdi. Kureyþ'liler kýzmýþ, bu hareketi en þiddetli cezalarla karþýlamak istemiþlerdi. Ýbn Mes'ud'u kýzgýn kumlara yatýrýp Ýslâm'ý terketmeye davet ettiler. Fakat Ýbn Mes'ud, bu ezalara zerre kadar önem vermedi. Müþrikler de iþkencelerinin bir fayda vermeyeceðini anlayarak onu býraktýlar .

Abdullah Ýbn Mes'ud (r.a.) Kureyþliler'in bu haince hareketleri yüzünden hastalandý ama içinde yanan iman ateþi zerre kadar sönmemiþ, mâneviyatý asla sarsýlmamýþtý. Ýbn Mes'ud, ilk fýrsatta ayný hareketi tekrarlamýþ; yine Kureyþliler'in toplandýklarý yerlerde Allah kelâmýný en yüksek sesle okuyup Hz. Peygamber'den sonra ilk kez Kâbe'de Kur'ân okuyarak müþriklere Ýslâm mesajýný teblið etmiþti. (Ýbnü 'I-Esîr, Üsdü '1-Gâbe, I I I, 256-257).

Abdullah ibn. Mes'ud'un bu imaný ve cesareti müþriklerin ona büyük düþman kesilmesine neden olmuþtu. Kureyþ'in bu tutumu karþýsýnda Ýbn Mes'ud (r.a.) Mekke'yi terketmeye ve hicrete mecbur kaldý ve Habeþistan'a gitmek üzere çöllere düþtü. Daha sonra Habeþistan'dan Medine'ye hicret ederek Muaz b. Cebel'e misâfir oldu.

Rasûlullah Medine'ye gelince, ona bir yer göstererek Medine'de yerleþmesini saðlamýþtý.

Ýbn Mes'ud, bütün büyük savaþlara katýlmýþ ve hepsinde de önemli fedâkârlýklar göstermiþtir. Bedir savaþýnda, Ensâr'dan iki genç, Ýbn Mes'ud'a gelerek, kendilerine Ebu Cehil'i göstermesini istemiþ, sonra da küfür ordusunun baþýný temizlemiþlerdi.

Ýbn Mes'ud (r.a.) Uhud, Hendek, Hudeybiye, Hayber gazveleriyle Mekke'nin fethinde Rasûlullah ile birlikte bulundu. Huneyn gazvesindeki bozgun esnasýnda Rasûlullah'ýn yanýndan hiç ayrýlmadý. Rasûlullah onun bu fedâkârlýðýný takdir buyurmuþtu. Abdullah Ýbn Mes'ud, her gazada, Allah yolunda þehîd olmak gayreti ile savaþan sahâbîlerdendi. Ondaki iman kuvveti, onu daima ileriye atýyor, ancak müslümanlarýn zaferi ve müþriklerin yenilgisi gerçekleþtikten sonra rahat ediyordu. Hz. Peygamber'in vefatýndan sonra kýsa bir müddet, inzivaya çekildi. Fakat Ömer devrinde yeni fetihlere baþlandýðý zaman heyecaný yeniden uyanan Ýbn Mes'ud, cihad için Suriye cephesine gitti.

Hz. Ömer, hicrî yirminci yýlda Ýbn Mes'ud'u, Kûfe kadýlýðýna tayin etti. Kadýlýk görevinin yaný sýra Beytülmâl*'in muhafazasý ile ilgilenecek, öte yandan halkýn dinî eðitimine de önem verecekti. Hz. Ömer bununla ilgili olarak Kûfe halkýna gönderdiði mektupta þöyle diyordu:

"Size Ammâr b. Yâsir'i Emir, Ýbn Mes'ud'u da öðretici olarak gönderiyorum. Beytü'l-mâl'ýnýza da Ýbn Mes'ud'u tayin ettim. Bunlarýn her ikisi de Bedir ehlindendirler. Onlarý dinleyin ve onlara itaat ediniz. Ýbn Mes'ud'u yanýmda alýkoymak istiyordum ama sizi kendime tercih ettim."

Ýbn Mes'ud (r.a.), üzerine aldýðý bu görevi son derece liyakat ve ehliyet ile yerine getirdi. Kûfe, mahsullerinin çokluk ve çeþitliliði, gelirinin geniþliðiyle tanýnmýþ bir merkezdi. Onun için buranýn 'beytü'l-mâl'i önemliydi . Çünkü burasý, binlerce Mücahidin tahsisâtýný karþýlýyordu. Horasan, Türkistan ve bunlara benzer diðer yerlerde, cihada katýlan müslümanlar en uzak cephelerde çarpýþan ordular, buradan teçhiz ediliyordu. Bu durum, Ýbn Mes'ud tarafýndan yürütülen vazifenin ne kadar zor olduðunu göstermeye yeterlidir. Ýbn Mes'ud'un bu kadar mühim bir iþi üstlenmesi onun ne kadar hünerli biri olduðunu gösterir.

Abdullah Ýbn Mes'ud, ayný zamanda son derece zâhid ve müttakî idi. Dünyevî hiçbir zevk onu çekememiþti. Bundan dolayý onun emin eline verilen bütün vazifeleri en yüksek doðrulukla yerine getirir; beytü'l-mâl'in her þeyini korur ve her þeyi ancak yerine, ehil ve hakký olana verirdi. Bu hususta o kadar itina ederdi ki: Bir defasýnda Sa'd b. Ebi Vakkas ile arasýnda bir ihtilaf oldu. Sa'd, beytü'lmâl'den bir miktar borç para almýþ, ödeme zamaný geldiðinde borcunu ödemediðini görünce, ona aðýr sözler söylemiþ ve kalbini kýrmýþtý.

Ýbn Mes'ud altmýþ yaþýndayken hastalandý. Bir gece rüyasýnda Rasûlullah'ý gördü. Hz. Peygamber onu davet ediyordu.

Ýbn Mes'ud'un vefatý yaklaþtýðý zaman Hz. Zübeyr ile oðlu Abdullah yanýna gelmiþlerdi. Hicrî otuzikinci yýlda vefat etti. Onu Hz. Zübeyr ve oðlu teçhiz ve tekfin ettiler. Sahih rivâyetlere göre cenaze namazýný bizzat Hz. Osman kýldýrdý. Hz. Osman b. Mazun ise onu kabrine indirdi.

Ýbn Mes'ud, Ýslâm'a girdiði günlerden beri ilimle uðraþmakla kendini göstermiþti. Rasûlullah ondaki bu ilgi ve þevki sezerek: "Sen, muallim olacak bir gençsin" buyurmuþlardý. Gerçekten Ýbn Mes'ud her ânýný ilim tahsili ile geçirmiþ, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in deniz gibi ilminden yararlanmak için fýrsatý ganimet bilmiþti.

Ýbn Mes'ud, Rasûlullah'ýn en özel, en mahrem dostlarýndan ve adamlarýndandý. O, Rasûlullah'a hizmetle övünürdü. Bazen Rasûlullah'ýn misvakýný taþýr, takdim ederdi. Bazen âsasýný getirirdi. Buna benzer birçok özel hizmetlerini yapardý. Ayrýca o, Rasûlullah'ýn sýrdaþlarýndandý. Rasûlullah'ýn o kadar yakýnlarýndandý ki, meclisine izinsiz girer, onunla konuþur, emirlerini dinler ve bütün arzularýný yerine getirirdi. (Ýbn Sa'd, Tabakat, 111, 153).

Ýbn Mes'ud, ilâhî vahyi, bizzat onu alan ve telâffuz eden Hz. Peygamber' den öðrenmiþtir. Bunun içindir ki o, Kur'an'ý en iyi bilen, en mükemmel ezberleyen zatlardandý. Herkes onun bu husustaki bilgisini ve kabiliyetini takdir ederdi; ashâb'ýn hepsi, onun Kur'ân'a olan vukûfiyetini ve bundaki üstünlüðünü kabul ederlerdi. (Buhâri, Fadâilu Ashâbi'n-Nebi, 37).

Ebu Ahves der ki: "Bir gün Ebu Musa'l-Eþ'âri'nin evinde bulunuyorduk. Orada ibn Mes'ud'un arkadaþlarýndan bazý zatlar vardý. Mushaf'a bakýyorlardý. Abdullah kalkarak, Ýbn Mes'ud hakkýnda þunlarý söyledi: "Rasûlullah'ýn ilâhî vahyi Ýbn Mes'ud'dan daha iyi tanýyan birini býrakmadýðý kanaatindeyim." Ebu Musa bu sözleri dinledikten sonra: "Biz bulunmadýðýmýz zaman o, Rasûlullah'ý görür, biz kabul olunmadýðýmýzda o, huzura kabul olunurdu" dedi.

Amr b. As'ýn oðlu Abdullah'ýn meclisine devam eden Mesruk der ki: Abdullah b. Amr'a gider, konuþurduk. Bir gün Abdullah Ýbn Mes'ud'dan söz açýldý. Abdullah dedi ki: 'Öyle bir adamdan bahsediyorsunuz ki, onu çok seviyorum, seveceðim de. Çünkü Rasûlullah onun hakkýnda þöyle buyurmuþtu: "Kur'an'ý dört kiþiden öðreniniz: ibn Mes'ud'dan, Muaz b. Cebel, Übey b. Kaab ve Ebu Huzeyfe'nin mevlâ'sý Sâlim'den." Rasûlullah bu açýklamasýna Ýbn Mes'ud ile baþlamýþtý . " (Buhârî, Fezâilü'l Kur'ân, 8)

Ýbn Mes'ud, Kur'an'ýn yayýlmasýna, onu, Rasûlullah'dan aldýðý þekilde öðretmeye çalýþýrdý. Öte yandan tefsir ilminde de mühim hizmetleri olmuþtu. Ýbn Mes'ud der ki: "Habeþistan'a hicret etmeden önce, Mekke'de bulunduðumuz sýrada, Rasûlullah'a, namaz kýlarlarken selâm verirdik, o da selâmýmýzý alýrdý. Habeþistan'dan dönüþümüzde yine ayný þekilde namaz kýlarlarken selâm verdik, selâmýmýzý almadý. Namazýný bitirdikten sonra Rasûlullah'a sebebini sordum: "Cenâbý Hak, namazda konuþmayý yasakladý", buyurdular. (Ýbn Hanbel, Müsned, 1, 377).

Yine Ýbn Mes'ud anlatýyor: Hz. Peygamber (s.a.s.)'e þöyle soruldu: "En büyük günah þunlardan hangisidir? Allah'a ortak koþmak, kendi çocuðunu öldürmek, komþunun karýsý ile zina etmek. " O zaman Rasûlullah'a þu âyet-i kerime indi: "Onlar ki Allah ile beraber baþka bir ilâha ibadet etmezler, Allah'ýn haram kýldýðý cana haksýz yere kýymazlar ve zina yapmazlar. Her kim de bunlarý yaparsa kýyâmet günü aðýr cezaya çarptýrýlýr. " (el-Furkan, 25/67).

Ýbn Mes'ud kendi re'yi ile Kur'ân'ý tefsir etme hususunda son derece ihtiyatla hareket ederdi. Kendisi bunu izah ederek der ki: "Mescitteydim. Orada Kur'ân'ý kendi re'yiyle tefsir eden bir adamý gördüm ve hemen oradan ayrýldým. Bu adam: "Göðün açýk bir duman ile geleceði günü bekle, o insanlarý sarar, bu, acýklý bir azaptýr." (ed-Duhan, 44/10), âyetini tefsir ederken, kýyâmet gününde herkesin nefesini týkayacak ve onlarý nezleye uðratacak bir dumandan söz ediyordu. Hâlbuki bir insanýn bilmediði bir þey için Allah bilir, demesi, onun ilmine delâlet eder. Bu âyet-i kerime ise Kureyþ'in Rasûlullah'a karþý son derece þiddetli davrandýklarý zamanlarda inmiþti.

Ýbn Mes'ud, Kur'an-ý Kerim'i bizzat Rasûlullah'dan öðrenenlerdendi. Onun için kýraatinde baþka bir mükemmellik vardý. Rasûlullah onun kýraatinden bahseder ve onu överdi. Bir gün Mescidte Ýbn Mes'ud, güzel sesle Nisâ sûresini okuyordu. Rasûlullah (s.a.s.) Hz. Ebu Bekir ve Ömer ile birlikte mescide gelmiþ ve onu zevkle dinledikten sonra þöyle demiþlerdi: "Ýbn Mes'ud! ne dilersen dile nâil olursun!"

Ebu Bekir'den sonra Hz. Ömer gelmiþ ve Rasûlullah'dan duyduklarýný Ýbn Mes'ud'a müjdelemek istemiþti. Ýbn Mes'ud ona: "Ebu Bekir seni geçti" demiþti. Hz. Ömer de: "Allah Ebu Bekir'den razý olsun, onun daha önce sana geldiðinden haberim yoktu" demiþti (Ýbn Hanbel, Müsned, 1, 454)

Gerçekten Ýbn Mes'ud'un kýraati son derece güzeldi. Rasûlullah, Kur'an'ý ona talim ettikten sonra, sesinden dinlemek isterdi. Ýbn Mes'ud, bir gün Rasûlullah'a: "Biz Kur'an'ý sizden okuduk, sizden öðrenmedik mi?" demiþ, Rasûlullah da þöyle buyurmuþtu: "Evet ama ben Kur'an'ý baþkalarýndan dinlemek isterim."

Ýbn Mes'ud diyor ki: "Bir gün Rasûlullah'ýn huzurunda Nisâ sûresinden bir bölüm okuyordum. "Her ümmetten bir þâhid getirdiðimiz, seni de onlarýn üzerine þâhid getirdiðimiz vakit, bakalým onlarýn hali nice olacak?" (en-Nisâ, 4/41). Âyeti kerimesine geldiðim zaman, Rasûlullah'ýn gözleri yaþarmýþtý ."

Ýbn Mes'ud, Rasûlullah'a yakýnlýðý dolayýsýyla son derece geniþ bilgiye sahipti. "Onun, o devre ait bilmediði yoktu" dersek mübalâða etmiþ olmayýz. Bununla beraber o, asr-ý saâdet'e ait rivâyetlerde son derece ihtiyatlý davranýrdý. Amr b. Meymun þöyle der: "Abdullah ile tam bir yýl kaldým. Bu müddet içinde onun 'Rasûlullah buyurdu' dediðini duymadým. Þâyet böyle bir söze baþlarsa bütün vücudu ürperir ve alnýndan terler akardý." (Ýbn Sa'd, Tabakat, 111, 156).

Ýbn Mes'ud'un talebelerine olan en büyük nasihati ve vasiyeti; Rasûlullah'ýn hadislerini rivâyet ederken son derece dikkatli olmalarýydý. O, talebelerine derdi ki: "Rasûlullah'dan bir söz naklettiniz mi, o sözün nübüvvet ve risâlet þanýna en lâyýk, ümmetinin hidâyetine en faydalý ve takvâya en uygun olanýný gözetiniz." (Ýbn Hanbel, Müsned, I, 385).

Ýbn Mes'ud'un, çok ihtiyatlý davranmasýna ve talebelerine de hadis rivâyeti konusunda sýký sýký tembihlerde bulunmasýna raðmen, ondan çok hadis rivâyet edilmiþtir. Üstelik o, çok rivâyetiyle tanýnan Muksirun* sahâbîlerden biridir. Buna raðmen Ýbn Mes'ud, mutlak hadis rivâyet etmez, onun rivâyetleri çoðunlukla Rasûlullah'dan öðrendiði farzlarý açýklayan ve dini emirlerin kolayca anlaþýlmasýna yardýmcý olan talimatlardýr. Sahih hadis kitaplarý ve müsnedlerde ondan rivâyet edilen hadislerin toplamý sekizyüzkýrksekizdir. Bunlarýn altmýþdördünü Buhârî ve Müslim müþtereken rivâyet ederler. Ayrýca yirmibirini Buhârî, otuzsekizini Müslim nakletmiþtir. Böylece Buhârî, Ýbn Mes'ud'dan toplam seksen beþ, Müslim, toplam doksandokuz hadis rivâyet etmiþlerdir.

Ýbn Mes'ud, fýkýh ilminin kurucularýndan olan fakîh sahâbilerden biridir. O, özellikle Hanefi fýkhýnýn temel taþýdýr. Önce de belirttiðimiz gibi, o, bütün Kûfe eyaletinin kadýsýydý. Onun içindir ki Ýbn Mes'ud, halka, fýkýh meselelerini ve içtihadlarýný öðretir, bütün mürâacatlarýný cevaplar ve problemlerini hâllederdi. Irak kýtasýnýn bütün âlimleri, Ýbn Mes'ud'u rehber tanýrlardý. Çünkü fýkýhta en çok istifâde ettikleri zat oydu. Hz. Ýbn Mes'ud'un baþlýca talebelerinden olan Alkame b. Kays ile Esved b. Yezid, özellikle fýkýh ilmindeki derinlikleriyle þöhret kazanmýþlardý. Bunlardan sonra Ýbrahim enNahàî, Kûfe fikhýna geniþlik vermiþ ve Irak fakîhi ünvanýný almýþtý. Ýbrahim en-Nahâî'nin bütün dayanaðý Ýbn Mes'ud'un içtihadlarýydý. Ýbn Mes'ud'un bu ilim hazinesi, en-Nahâî'den, Hammâd b. Süleyman'a intikâl etmiþ, ondanda Ýmâm-ý A'zam Ebû Hanîfe'ye geçmiþti. Ýmâm-ý A'zam bunlarý geniþletmiþ, ilim ve ictihadýyla yaymýþtý. Böylece Ýslâm âleminin önemli bir bölümü, bunlarýn ilminden yararlanmýþtýr.

Abdullah Ýbn Mes'ud, kýyas ile muasýrlarýnýn birçok problemlerini çözmüþ, bu kaidenin yerleþmesinde son derece büyük hizmetlerde bulunmuþ ve böylece usul-u fýkýh ilminin ortaya çýkmasýna, istinbat melekesinin kuvvetlenmesine büyük katkýlarda bulunmuþtur.

Ýbn Mes'ud, bu suretle kýyas'ýn en önemli esaslarýný tesbit etmiþtir.

Ýbn Mes'ud'un bu önemli fýkhî görüþ ve içtihadlarý Mýsýrlý âlim Muhammed Ravvâs Kal'aci tarafýndan "Mevsû'atu Fýkhî Abdullah Ýbn Mes'ud " (Abdullah ibn Mes'ud'un Fýkhî Ansiklopedisi, Kahire 1984) adýyla toplanmýþ ve ilim hayatýna kazandýrýlmýþtýr.

Hz. Ýbn Mes'ud'un muasýrlarý ondan birçok meselelerde faydalanmýþlardýr. Ýmam Muhammed b. Hasan eþ-Þeybânî; "Ashâb içinde fýkýh meselelerinde derinlik sahibi olanlar Hz. Ali, Ubey b. Ka'b, Ebu Musa el-Eþ'ari, Hz. Ömer, Zeyd b. Sabit ve Abdullah Ýbn Mes'ud'tur" der. Ýmam Sa'bi: "Hz. Ömer, Zeyd b. Sabit ve Abdullah ibn Mes'ud'un bütün ümmetin ufkunu açan fýkhî meseleleri çözdüklerini ifâde eder. Zamanýmýn bütün âlimleri Abdullah Ýbn Mes'ud'u büyük fakih bilirlerdi. Hz. Ömer onu gördükçe güler: "Bu, ilimle dolu bir zattýr." derdi.

Ýbn Abbas da, Ýbn Mes'ud hakkýnda þöyle der: "Kur'ân'ýn en büyük tercümanýdýr."

Ýbn Mes'ud'un ileri gelen talebelerinden biri Alkame b. Kays idi. Alkame, dimaðýnýn tazeliði, malûmatýnýn geniþliði ile seçkindi. Ýbn Mes'ud, onun kendisinden daha çok malûmatlý olduðunu söylerdi:

Ýbn Mes'ud, Kûfe'de bütün talebelerine Kur'ân'ý Kerim, hadîs ve fýkýh okuturdu. Dersine devam edenler büyük bir halka oluþtururlardý. Ondan ders okuyanlar arasýnda büyük þöhret kazananlar da vardý. Alkame, Meþruk, Esved, Abîde, Kâdý Þüreyh, Ebu Vâil bunlar arasýndadýrlar. Her biri büyük bir âlim olan bunlar arasýnda özellikle Alkame, daima Ýbn Mes'ud'u hatýrlatan bir simâ olmuþtu. Ýbn Mes'ud yola çýktýðý zaman talebelerinin çoðu onunla beraber hareket ederler ve ona yoldaþ olurlardý.

Bir gün Habbâb b. Eret, Ýbn Mes'ud'un son derece geniþ olan ders halkasýna gelmiþ, oraya devam eden gençlerin çokluðundan memnun olmuþ ve Ýbn Mes'ud'a en liyakatli talebesini sormuþtu. Ýbn Mes'ud da Alkame'yi göstermiþti. Hz. Habbab, Alkame ile görüþmüþ ve onun malûmatýnýn geniþliðinden çok derin bir zevk duymuþtu.

Ýbn Mes'ud'un talebeleri, kendisini derin bir iþtiyakla dinlerler ve derslerini aþk ve þevkle alýrlardý. Baþlýca talebelerinden olan Þakik der ki: "Mescitte Ýbn Mes'ud'u bekler, onun derse çýkmasý için yolunu gözetlerdik. Bir gün biz böyle bekleþirken Yezid b. Muaviye en-Nehai gelmiþ ve bize: 'Dilerseniz evine gidip bakayým, evdeyse alýp getirmeye çalýþayým' demiþ ve gitmiþti. Ýbn Mes'ud gelmiþ, bize: 'Ben sizi býktýrmamak için gelmedim. Rasûlullah bize vaazlarýný fasýla ile verirdi. Çünkü býkkýnlýða uðramamýzý istemezdi.' demiþti."

Ýbn Mes'ud, sünnet-i seniyye'ye uygun bir ahlâk sahibiydi. O, ahlâk ve yaþayýþ tarzýný bizzat Rasûlullah'dan öðrenmiþti. Çünkü o, Rasûlullah'ýn en yakýn dostlarýndandý. Her zaman Rasûlullah'ýn yanýna girer, hizmetlerini görür, ayakkabýlarýný çevirir, önünde yürür, yýkanacaðý zaman perde tutar önünde siper olurdu. Rasûlullah ona, kayýtsýz þartsýz bir müsaade vermiþti. Ýbn Mes'ud'a: "Her zaman yanýma girebilirsin, ancak benim mani olacaðým zamanlar hariç" derdi. (Ýbn Sa'd, Tabakat, 111, 153-154). Bunun içindir ki onun, Rasûlullah'ý yegâne uyulacak insan bilmesi, onun her hâliyle hâllenmesi kadar tabii bir þey olamaz. Ýbn Mes'ud, Kûfe'den ayrýldýðý hâlde ünü orada uzun zaman yaþamýþ; herkes onun ilim ve irfanýnýn yaný sýra takvasýný, iffetini, güzel huyluluðunu, kalbinin rikkatini ve övgüye deðer ahlâkýný anmaya devam etmiþti. Hz. Ali, Kûfe'ye gittiði zaman Ýbn Mes'ud'un övgüye deðer vasýflarla anýldýðýný duyduktan sonra onun Kur'ân'ý Kerim'e vukûfunu, helâli helâl, haramý haram tanýdýðýný, dinde fakih ve sünnette âlim olduðunu ilâve etmiþti.

Abdullah Ýbn Mes'ud, Ebu Umeyr adýnda bir dostunu ziyaret etmek üzere çýkmýþ, fakat evinde bulamayarak âilesine selâm göndermiþ ve kendisine bir miktar su verilmesini rica etmiþti. Evin hanýmý, hizmetçisini komþuya göndererek su istetmiþti. Hizmetçi geciktiði için haným ona lânet okumuþtu. Ýbn Mes'ud hanýmýn hizmetçiye lânet okuduðunu duymuþ ve evden çýkmýþtý. Çýkarken dostu Ebu Umeyr ile karþýlaþmýþtý. Ebu Umeyr "Ya Ebu Abdurrahman! Sen kendisinden kadýnlarýn kýskanýlacaðý bir adam deðilsin, niçin kardeþinin hanýmýna selâm vererek içerde oturmadýn ve su içmedin?" demiþti. Ýbn Mes'ud'un cevabý: "Öyle yaptým fakat zevceniz ya su bulunmadýðý veyahut evdeki su kâfi gelmediði için hizmetçiyi komþuya gönderdi, hizmetçi geç kaldýðý için de ona lânet okudu. Hâlbuki ben Rasûlullah'dan þu sözleri duydum: "Lânet kime gönderilmiþse ona gider, ona kazýlmak ister. Þayet buna bir yol bulamazsa: Ya Rabbi, beni falana gönderdiler, kalktým gittim, ona hulûl için bir yol bulamadým! Þimdi ne yapayým? der. Cenab-ý Hak da ona: Nereden geldinse oraya dön der. " Onun içindir ki, hizmetçinin bir mazereti olabileceðini düþündüm ve lânetin geri dönmesinden korktum. Buna sebep olmak istemedim."

Bir defasýnda adamýn biri vefat etmiþ ve hiçbir hayrý olmadýðý söylenmiþti. Ýbn Mes'ud, bunu duyar duymaz, elinde bulunanlarý sadaka olarak vermiþti. Rasûlullah'ýn Ashâb'ýndan birçoklarý, onun sünnetine yapýþmakla büyük bir þerefe kavuþtular. Fakat Abdullah Ýbn Mes'ud, hiçbir zaman dünyayý istemedi. O hep ahireti gözetirdi. Hz. Ýbn Mes'ud, son derece misafirperverdi. Kûfe'de ikâmet ettiði sýrada evi hiç misafirsiz kalmazdý.

Ýbn Mes'ud, namazlarýný vaktinde kýlmaya o kadar riayet eder ki, bir kere Vali Velid b. Ukbe, Kûfe mescidinde halký bir süre bekletmiþti. Ýbn Mes'ud hemen kalkarak, halka namazý kýldýrmýþtý. Vali, buna üzülerek, niçin böyle yaptýðýný sormuþ ve "Mü'min'lerin emirinden bir buyruk mu aldýn? Yoksa bir bid'at mý icat ettin?" demiþti. Ýbn Mes'ud, ona þu cevabý vermiþti: "Ben, mü'minlerin emirinden bir buyruk almadýðým gibi, bir bid'at de icat etmedim. Fakat senin bir iþin vardýr, diye bizim de namazýmýzý geciktirmene Allah razý olmaz."

Ýbn Mes'ud, Ramazan'dan baþka çoðu günler oruç tutar, Aþûre* günlerini de oruçlu geçirirdi. Abdurrahman b. Yezid der ki: "Ýbn Mes'ud, günlerinin çoðunu oruçlu geçirirdi. Oruca ve namaza devamdan ayrýca bir zevk alýrdý. Ýbn Mes'ud, son derece külfetsiz bir hayat sürer, gayet basit yemeklerle beslenir, külfetsizliði ve sadeliði hayatýnýn düstûru bilirdi. Talebesi Alkame, bu hususta Ýbn Mes'ud'un harfiyen Rasûlullah'a uyduðunu söyler. Ýbn Mes'ud; senelerce beytü'lmâl* idare etmiþ, bir gün, bir dakika da olsa adalet ve insaftan ayrýlmamýþtýr.
Gönderen: 29.09.2007 - 15:56
Bu Mesaji Bildir   -huseyncan- üyenin diger mesajlarini ara -huseyncan- üyenin Profiline bak -huseyncan- üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1591 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 12:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
Sems (37), ertan_korkmaz (44), hamd (40), nüliferfiliz (48), dolcedonna (40), darjanton (32), niyaz*** (56), nurnuk (43), fazilet (64), mucahit20 (40), boyraz (51), esselamun aleyk.. (46), k_61 (32), Goz_ya$i (41), kerimyuruk (39), JessicaStarlet (47), furkan_23 (32), angelofdeath (36), asymetric (47), baxbani (52), Guller_Diyari (41), m.bayram (60), Sevgi90 (34), ikmal (41), arda_29 (39), selsebil (39), ferataslan (48), MeMoLy (41), Cengiz_87 (38), Ayse Sen-Mathus.. (48), tesaloniki (52), recepözgür (), hiram Abbas (51)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.81136 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.