0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » SİYER-İ NEBİ » peygamberimizin mucizeleri

önceki konu   diğer konu
6 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
katre16 su an offline katre16  
peygamberimizin(sav) mucizeleri
43 Mesaj -

BEREKET MUCÝZELERÝ

Babalarýmýz veya dedelerimiz, yemek yiyen insanlarý gördüklerinde, onlara: "Bereketli olsun" derlerdi. Bu söz, "Yemeðiniz, gözle görünenden fazla olsun ve mesela ancak üç dört kiþiye yetecek gibi görünüyorsa da, sekiz on kiþiyi bol bol doyursun" mânâsýna gelirdi.
Müslümanlar, Ýslâmiyetin ilk yýllarýnda son derece fakirdi ve karýnlarýný doyurmakta zorlanýyordu. Bazen günde bir kaç tane hurma bulmak bile mümkün olamýyordu. Daha önceden de dediðimiz gibi, mucizelerin önemli bir bölümü ihtiyaç vaktinde meydana gelmiþti. Bu yüzden de Peygamberimizin bereketle ilgili mucizeleri çok sayýdaydý. Ve birçoðu, yüzlerce kiþinin gözleri önünde gerçekleþmiþti.
Þimdi bunlardan bazýlarýný görelim.

* * *

Bereketle ilgili harikalara, Peygamberimizin Hazreti Zeynep validemizle olan nikâhý sýrasýnda gösterdiði mucizesinden baþlayalým. (Büyük zatlar, Efendimizin eþleri için, anne mânâsýna gelen "valide" kelimesini kullanmayý tercih etmiþlerdir. Bu bir saygý ifadesidir.)
Bu nikâh sýrasýnda, Hazreti Enes'in annesi olan Ümmü Süleym, bir iki avuç hurmayý yað ile kavurmuþ ve bir kaba koyup Peygamberimize göndermiþti. Efendimiz, hurmalarý getiren Enes'e bazý isimleri saydýktan sonra, ferman etti (dedi) ki: "Filan filaný çaðýr. Hem kimleri görürsen davet et."
Enes de kime rast geldiyse çaðýrdý. Üçyüz kadar sahabi gelip, Efendimizin evini ve evin duvarlarla çevrili olan bahçesini doldurdular. Peygamberimiz:
"Onar onar halka olunuz" buyurarak misafirlerinin küçük gruplar halinde toplanmasýný istedi ve mübarek elini, o az miktardaki hurmanýn üzerine koyarak dua ettikten sonra: "Buyurun" dedi.
Evi ve bahçeyi dolduran üçyüz adam, iki avuç hurmadan yapýlan o bir kap yemekten doyuncaya kadar yediler.
Misafirlerin karný doyduktan sonra, Peygamberimiz Hazreti Enes'i çaðýrarak yemeði kaldýrmasýný istedi.
Enes dedi ki:
— "O hurmalar, misafirlerin önüne koyduðumda mý çoktu, yoksa onlarý önlerinden kaldýrdýðým zaman mý çoktu, anlayamadým."

* * *

Üçyüz kiþinin gözü önünde meydana gelmiþ olan yukarýdaki mucizede, ancak bir kiþiye yetecek olan bir kap yemekle yüzlerce kiþinin karný doymuþ, üstelik de o kaptaki hurmalardan hiçbir þey eksilmemiþti. Hatta Enes'in dediði gibi, belki de yemekten sonra kalan hurmalarýn sayýsý daha fazlaydý.
Peygamberimiz, Ýslâm düþmanlarýnýn zulümlerinden dolayý birçok müslümanla birlikte Medine'ye hicret (göçgöz kırpma ettiðinde, kendi evi yapýlana kadar Hazreti Eyyüb'e misafir olmuþtu. Bu büyük sahabi, Efendimizle olan bir hatýrasýný þöyle anlatýyordu:
"Peygamberimizin misafirliði sýrasýnda, kendisine ve Hazreti Ebubekir'e iki kiþilik bir yemek yaptým. Peygamberimiz ferman etti (dedi) ki: "Ensarýn (yani Medine'ye hicreti sýrasýnda peygamberimize kucak açan sahabilerin) ileri gelenlerinden otuz kiþiyi çaðýr." Çaðýrdýk ve otuz adam gelip yediler. Sonra ferman etti: "Altmýþ kiþi çaðýr." Altmýþ adam daha davet ettim, geldiler, karýnlarýný doyurdular. Sonra tekrar ferman etti: "Yetmiþ kiþi çaðýr." Yetmiþ kiþi daha davet ettim, geldiler, tok oluncaya kadar yediler ve o kaptaki yemeðin hâlâ bitmediðini görünce, bu mucize karþýsýnda Ýslâmiyete girdiler."
Ýþte size, yine yüzlerce kiþinin þahit olduðu (tanýklýk ettiði) bir mucize daha.

* * *

Bereketle ilgili olan ve koca bir ordunun gözleri önünde meydana gelen baþka bir mucizeyi, Hazreti Ömer, Ebu Hureyre ve Seleme gibi büyük sahabiler þöyle anlatýyorlar:
"Bir gazvede (yani peygamberimizin de çarpýþtýðý bir harpte) ordu aç kaldý. Peygamberimize gelerek durumu anlattýlar. Efendimiz ferman etti ki:
— Heybelerinizde kalan yiyecekleri toplayýnýz.
Herkes, yiyecek torbalarýndaki hurmalarý alýp getirdi. En fazla hurmaya sahip olan sahabide bile ancak dört avuç hurma bulunuyordu.
Bütün hurmalarý bir kilim üzerine koydular Hazreti Seleme: "Ben toplanan bütün hurmalarýn oturmuþ bir keçi yavrusu kadar olduðunu tahmin etmiþtim diyordu.
Peygamberimiz, hurmalarýn toplanma iþi bittikten sonra bereketle dua etti ve daha sonra:
"Herkes kabýný getirsin" dedi.
Bütün sahabiler koþarak geldiler ve ellerinde ne kadar kap varsa hepsini doldurdular. Kilim üzerine konan ilk hurmalar, daha da fazlasýyla aynen duruyordu. Bu mucizeyi gören sahabelerden biri þöyle dedi:
"O bereketten anladým ki, eðer dünyadaki bütün canlýlar gelseydi, o hurmalar hepsine bol bol yetecekti."

* * *

Deðerli kardeþlerim. Þu ana kadar farkettiyseniz, sahabilerin isminden bahsederken "hazret" kelimesini kullanýyorum. Mesela sadece "Seleme" deðil de "Hazreti Seleme" diyorum. Bu bir saygý ifadesidir. Bir valiye veya belediye reisine bile elbette ki "Ahmet!." veya "Mehmet!." diye hitap edilemez. En azýndan "Ahmet Bey!." veya "Mehmet Bey!." denir, öyle deðil mi? Ya da "Vali Bey" ve "Reis Bey".
Ýþte sahabilere, yani Peygamberimizi hayatta iken görmüþ olan müslümanlara da saygýlý bir þekilde hitap edilir. Çünkü en küçük bir sahabi bile, peygamberimizin yaþadýðý asýrdan sonra gelen en büyük evliyalardan daha büyüktür. (Allah katýnda deðerlidir) Diðer bir deyiþle, Peygamberimizi hayatta iken görmemiþ, yani O'nun zamanýnda yaþamamýþ bir insan ne kadar dindar, kahraman veya fedakâr olursa olsun; Efendimizin yanýnda yer alan, O'na etiyle kemiðiyle kalkan olan, Ýslâmiyetin yayýlmasý için canýný ve malýný feda eden ve sonunda milyarlarca müslümanýn Cennet'e gitmesine vesile olan bir sahabinin derecesine asla yükselemez. Ve Allah nazarýnda hiç bir müslüman, Ýslâm âleminin yýldýzlarý olan sahabiler kadar kýymetli olamaz.
Hazreti Ebubekir'in oðlu olan Hazreti Abdurrahman anlatýyor:
"Biz yüzotuz sahabi, bir seferde (harpte) Peygamber Efendimizle birlikteydik. Dört avuç miktarýndaki bir undan ekmek yapýldý ve yanýna da bir keçi yavrusu kesildikten sonra, hayvanýn ciðer ve böbreklerinden kebap piþirildi. Ben kasem (yemin) ederim ki, o kebaptan yüzotuz sahabeden herbirisine bir parça kesti, verdi. Sonra Efendimiz, keçi yavrusunun piþmiþ etini iki kâseye koydu. Bütün ordu, tok oluncaya kadar o etten yedik. Fakat, ortaya ilk konulandan daha fazla miktarda et kaldý. Ben de onlarý deveye yükledim."
Sevgili kardeþlerim.
Hepiniz bir keçi yavrusunun ne kadar büyüklükte olduðunu az çok bilirsiniz. Bazý insanlarýn da bir oturuþta bir kuzu veya oðlak (keçi yavrusu) yediðini duymuþsunuzdur. Bu yüzden, sekiz on kiloluk bir hayvanýn yüzotuz kiþi tarafýndan yenmesi, üstelik de yendikten sonra hiç eksilmeyip daha fazlasýyla bir deveye yüklenmesi, gerçekten olaðanüstüdür ve ancak Peygamberimize has bir mucizedir.

* * *

Peygamberimizin ekmek ve etle ilgili baþka bir mucizesi de, Hendek Savaþý sýrasýnda ve bin kiþinin gözleri önünde gerçekleþmiþtir.
Hazreti Câbir anlatýyor:
"O gün, dört avuç miktarýndaki undan bir arpa ekmeði yapýlmýþ ve yanýna da bir oðlak kesilmiþti. Yemek benim evimde piþirildi ve bin adam, ondan tok oluncaya kadar yediði halde yemekten hiç birþey eksilmedi. O küçücük hamurdan devamlý olarak ekmek yapýlýyor, tencere içindeki et de hiç eksilmeden kaynýyordu. Çünkü Peygamberimiz, o hamura ve tencereye mübarek aðzýnýn suyunu koyduktan sonra bereketle dua etmiþti."
Evet, Peygamberimizin mübarek aðzýnýn suyu, her deðdiði þeyi güzelleþtirmiþ ve bereketlendirmiþti.
Hudeybiye Harbinde yaþanmýþ olan buna benzer bir mucize de, Hazreti Berâ ve Seleme tarafýndan þöyle nakledilmiþti:
"Hudeybiye Gazvesinde bir kuyuya rastgeldik. Biz, bindörtyüz kiþi idik. Fakat kuyunun suyu, ancak elli kiþiye yetecek kadardý. Suyu çektik, kuyunun içinde bir þey býrakmadýk. Peygamber Efendimiz geldi, kuyunun baþýna oturdu, bir kova su istedi. Getirdik. Kovanýn içine mübarek aðzýnýn suyunu býraktý ve dua etti. Sonra da o kova içindeki suyu kuyuya döktü. Birden kuyu coþtu ve kaynadý, aðzýna kadar doldu. Ordudaki bütün sahabiler kana kana içtiler, hayvanlarýný suladýlar, ellerindeki bütün kaplarý da doldurdular."

* * *

"Allah'ýn Aslaný" lakabýyla tanýnan Hazreti Ali Efendimiz anlatýyor:
"Peygamberimiz, Abdülmuttalip oðullarýndan kýrk kiþiyi topladý. Onlardan bazýlarý bir oturuþta bir deve yavrusunu yer, beþ litre süt içerdi. Efendimiz, onlarýn tamamýna sadece bir avuç kadar bir yemek yaptý, hepsi tok oluncaya kadar yemelerine raðmen yemek bitmedi ve ilk piþirildiði gibi kaldý. Sonra, aðaçtan yapýlmýþ bir kap içinde, üç dört adama ancak yetecek kadar süt getirdi. O kýrk adam doya doya içtiler. Süt, ilk getirildiði gibi kaldý."

* * *

Hazreti Ali Efendimiz, Peygamberimizin kýzý olan Hazreti Fâtýma ile evlenmiþti. Efendimiz, nikâh sýrasýnda Hazreti Bilâl'i çaðýrarak: "Dört beþ avuç undan ekmek yapýlsýn ve bir deve yavrusu kesilsin" diye rica etti.
Hazreti Bilâl þöyle der:
"Ben yiyecekleri getirince, Peygamberimiz mübarek elini onlarýn üzerine deðdirdi, sonra da sahabiler akýn akýn gelerek onlardan yediler, gittiler. O yemekten geriye kalan miktara yine bereketle dua etti ve bütün validelerimize birer kâse göndererek: "Hem yesinler, hem de yanlarýna gelenlere yedirsinler." dedi.
Evet.. Böyle güzel bir evlilik, böyle güzel bir mucizeyle kutlanmýþtý.

* * *

Hazreti Enes'in amcasý olan Ebu Talha anlatýyor: "Peygamber Efendimiz, Enes'in koltuðu altýnda getirdiði küçücük bir ekmekten, yetmiþ seksen adamý tok oluncaya kadar doyurdu. "O küçük ekmeði parça parça ediniz" buyurduktan sonra bereketle dua etti. O kiþiler, oda küçük olduðu için onar kiþilik gruplar halinde gelerek karýnlarýný doyurdular."

* * *

Hazreti Câbir anlatýyor:
"Bir zat, Peygamber Efendimize gelerek ailesi için yiyecek istedi. O da kendisine yarým yük (yarým çuval kadar) arpa verdi. Adamýn ailesi, hem kendileri hem de misafirleri için o arpayý uzun bir süre kullandýlar. Ve arpanýn bir türlü bitmediði görerek hayrete düþtüler. Sonunda dayanamayarak onun kaç kilo geldiðini ölçmeye kalktýlar. Bunun üzerine bereket kalktý ve çuvaldaki arpa eksilmeye baþladý. Adam, Peygamberimize gelerek durumu anlatýnca, Efendimiz þu cevabý verdi:
— Eðer kilo ile tecrübe etmeseydiniz (yani onu tartmasaydýnýz), o yiyecek size hayatýnýz boyunca yetecekti."
Büyüklerimiz, Peygamber Efendimizin bu mucizesinden ötürü evlerindeki yiyecekleri tartýp ölçmekten çekinmiþler, aksi taktirde bereketin kaçacaðýný ifade etmiþlerdir.
Rabbimizin ve Peygamberimizin emirlerine uygun þekilde yaþayan insanlar, bereketle alâkalý birçok hadiseyi bizzat yaþamýþ ve bunlarý bize anlatmýþlardýr. Bu durum, Peygamberimize ait mucizelerin ondört asýr sonraki bir uzantýsý sayýlabilir.

* * *

Hazreti Semure anlatýyor:
"Efendimize bir kâse (kap) et gönderilmiþti. O'nun daveti üzerine sabahtan akþama kadar akýn akýn insanlar geldiler ve o yemekten yediler."

* * *

Peygamber Efendimiz, Hazreti Ömer'e:
"Ahmes Kabilesinden gelen dörtyüz atlýya yolculuk için yiyecek ver." diye rica etti:
Hazreti Ömer: "Ya Resulullah, dedi. Elimizdeki bütün yiyeceðimiz, sadece sekiz on kilodur. Bir araya yýðýldýðýnda, ancak oturmuþ bir deve yavrusu kadardýr"
Peygamberimiz tekrarladý: "Git ver!.."
Hazreti Ömer, Efendimizin emrine itaat ederek atlýlarýn yanýna gitti ve yarým yük hurmadan, o dörtyüz kiþiye yetecek kadar yiyecek verdi. Atlýlar gittikten sonra da þöyle dedi: "O hurmalar, sanki hiç verilmemiþ gibi eski hâlinde kaldý."

* * *

Hazreti Câbir'in babasý vefat ettiði zaman, Yahudilere çok borcu bulunuyordu. Hazreti Câbir, bu borca karþýlýk babasýnýn tarlalarýný onlara vermeyi teklif etti. Fakat Yahudiler, bu teklifi kabul etmediler ve babasýnýn borcunu, o tarlalardan çýkacak olan meyvalarla ödemesini istediler. Hazreti Câbir, bu iþe çok üzüldü. Çünkü uzun seneler boyu Yahudiler için çalýþmasý gerekecekti.
Peygamberimiz durumu öðrenince, ferman etti:
"Baðýn meyvalarýný koparýnýz, harman ediniz (bir araya toplayýnýz)"
Hemen denileni yaptýlar. Efendimiz, toplanan meyvalarýn arasýnda gezip dua etti ve Hazreti Câbir'e, Yahudilere olan borcunu ödemesini istedi. Meyvalar toplandýkça, herkes hayretler içinde kalýyordu. Çünkü uzun yýllar boyu toplanarak ödenmesi gereken miktardan çok daha fazlasý vardý. Yahudiler, büyük bir þaþkýnlýk içinde alacaklarýný aldýlar. Geriye de aldýklarý kadar meyve kaldý.

* * *

Meþhur sahabilerden Selman-ý Farisî, müslüman olmadan önce Yahudilerin kölesiydi. Yahudiler, onu azat etmek için adeta imkânsýz bir þey isteyerek: "Üç yüz hurma fidaný dikecek ve onlar meyva verdikten sonra, bize kýrk okiyye (50 kilo kadar) altýn ödeyeceksin" dediler.
Hazreti Selman, büyük bir üzüntü içinde Efendimiz'e gelerek durumu anlattý.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, üç yüz hurma fidaný alarak Medine dýþýna çýktý ve bunlardan bir tanesi hariç hepsini kendi elleriyle dikti. O sene içinde Peygamberimizin diktiði bütün fidanlar meyva verdi. Ama baþkasý tarafýndan dikilen o tek fidanda meyva yoktu. Efendimiz bu fidaný yerinden çýkartarak tekrar diktiðinde, o da meyva verdi.
Efendimiz, daha sonra bir avuç kadar altýna mübarek aðzýnýn suyunu sürdü ve Selman-ý Farisî'ye uzatarak:
"Git Yahudilere ver!.." dedi.
Selman-ý Fârisî, Yahudilere o altýndan vermeye baþlayýnca, hiç azalmadýðýný gördü. Onlarýn hayret dolu bakýþlarý arasýnda verdikçe verdi, kýrk okiyyelik borcunu ödedi ve elindeki altýn, hiç azalmamýþ vaziyette kaldý. Benim nurlu kardeþlerim.
Selman-ý Fârisînin bütün ömrünce þeref duyduðu bu hadise, elbette ki bir mucizedir. Fakat bu hâdisede dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta; o büyük peygamberin, bir insana; üstelik de Yahudilerin kölesi olarak bilinen bir insana ne kadar deðer verdiðidir. Efendimiz, son derece aðýr olan Peygamberlik vazifesinin arasýnda, bir insanýn müslüman olmasý ve Cehennemden kurtulmasý için, kendi elleriyle üçyüz fidan dikecek kadar fedakârlýk gösteren bir rahmet peygamberidir.
O halde bizler de O'nun gibi olmalý, insanlarý sevmeli ve onlarýn kurtulmalarý için her fedakârlýðý göze almalýyýz.
O þefkatli Peygamberi sevenlere ve O'nun tarafýndan sevilenlere ne mutlu...

* * *

Kedileri çok sevdiði için, Peygamber Efendimiz tarafýndan kendisine Ebu Hureyre (Kedi Babasýgöz kırpma adý verilen yüce sahabi anlatýyor:
"Tebük Harbinde ordu aç kaldý. Peygamberimiz ferman etti:
— (Yenecek) Bir þey var mý? Ben:
— Ya Resulallah, on onbeþ tane hurma var, dedim.
— Getir!., dedi.
Getirdim. Mübarek elini, hurmalarýn bulunduðu heybeye (torbaya) soktu, bir avuç kadarýný çýkardý, bir kaba koydu ve bereketle dua ettikten sonra, bütün askerleri onar onar çaðýrdý. Hepsi doyuncaya kadar yediler. Sonra bana ferman etti:
— Getirdiðin kadarýný al, sakla, fakat sakýn ölçme!.. (yani ne kadar olduðuna bakma, sayma veya tartma)
Ben, hurmalarýn bulunduðu heybeyi aldým, elimi içine soktum, ilk önce getirdiðim kadarý (on onbeþ tanesi) elime geçti. O hurmalarý, Peygamber Efendimizin hayatý boyunca yediðimiz gibi, O'nun vefatýndan sonraki Hazreti Ebubekir zamanýnda ve daha sonra da Hazreti Ömer ve Osman döneminde sürekli olarak yememize raðmen bitiremedik. Hatta o hurmalardan, Allah rýzasý için çuvallar dolusu daðýttýk. Fakat Hazreti Osman þehit edildiði gün, o hurmalar heybesiyle birlikte yaðma edildi."

* * *

Ümmü Mâlik adýndaki bir haným sahabi (sahabiye), "ukke" adý verilen küçük bir yað tulumundan Peygamberimize yað hediye ederdi. Efendimiz, o ukkeyi geri verirken ferman etti:
"Bunu boþaltýp sýkmayýnýz"
Ümmü Mâlik, ukkeyi alarak evine döndü ve çocuklarý ne zaman yað istediyse, Peygamberimizin bereketi sayesinde o tulumda yað buldu.
Ukkeyi uzun süre kullandýlar. Fakat daha sonra peygamber emrine uymayarak sýktýlar, bereket kesildi.

* * *

Daha önce de belirttiðimiz gibi, Ýslâmiyetin ilk yýllarýnda büyük bir fakirlik vardý, ilk müslümanlar, Allah uðruna akýlalmaz iþkencelerin yanýsýra açlýða da dayanmak zorundaydý. Bunlardan biri olan Ebu Hureyre, aç kaldýðý bir gün, Peygamberimizin arkasýndan O'nun evine gitti. Ve hediye olarak Efendimiz'e bir bardak süt gönderildiðini gördü. Peygamberimiz, diðer sahabelerin de aç olduðunu biliyordu. Bu yüzden de sütü onlarla paylaþmak istedi.
Gerisini "Kedi Babasý"ndan, yani Ebu Hureyre'den dinleyelim:
"Peygamberimiz: "Ehli Suffe'yi (kendini Allah yoluna adayan ve Efendimiz'in etrafýndan ayrýlmayan gençleri) çaðýr!.." diye emretti. Ben kalbimden dedim ki: "Bu sütün tamamýný ben içebilirim, çünkü onlardan daha fazla muhtacým." Fakat Efendimizin emri üzerine onlarý topladým, getirdim. Yüz kiþiden fazlaydýlar. Peygamberimiz dedi ki:
— Onlara içir!..
Bardaktaki sütü, gençler arasýnda dolaþtýrýyordum. Verdiðim kiþi, sütü doyuncaya kadar içtikten sonra, bardaðý diðerine uzatýyordum. Hepsi teker teker içip doyduktan sonra, Peygamberimiz:
— Ýkimiz kaldýk. Sen de iç, dedi. Ben sütü içerken, Efendimiz:
— Ýçtikçe iç, diyordu.
Sonunda dayanamayýp: "Seni peygamber olarak gönderen Zat-ý Zülcelâl'e (Allah'a) yemin ederim ki, içecek bir yerim kalmadý" dedim.
Sonra bardaðý kendisi aldý, "Bismillah" deyip hamdederek (Allah'a þükrederek) gerisini içti. Yüz bin afiyet olsun."
Sevgili kardeþlerim.
Yine yüz kiþiden fazla bir sahabinin þahit olduðu bu mucize, Peygamberimizin etrafýný saran sizin gibi genç kahramanlarýn ne büyük zorluklara katlandýðýný gösteriyor. Çünkü, gözlerinde hiçbir zaman dünya sevgisi olmayan bu gençler için bir bardak süt veya bir kaç tane hurma, mükemmel bir ziyafet yerine geçiyor. Eðer o gençler, Ýslâmiyetin güzelliðini gördükten sonra, birçoðu putperest olan anne ve babalarýný terketmeselerdi, bir elleri yaðda, bir elleri balda olacak ve diðer müþrikler (putperestler) gibi, hiç bir zorlukla karþýlaþmayacaklardý. Ama o kahramanlar, Allah'a ve Peygambere hizmet etmeyi bütün þereflerin ve güzelliklerin üzerinde gördüler.
Ve sonunda da dünyayý satýp Cennet'i alarak, fâni (geçici) olan hayatlarýný, ebedî (sonsuz) bir hayata ve mutluluða dönüþtürdüler.

* * *

Sýrasý gelmiþken, dünyayý satýp Cennet'i alan bir baþka sahabiden daha bahsedeyim sizlere.
Efendimiz, Hayber Kalesinin kuþatýlmasý sýrasýnda, Yesar adlý bir çobaný Ýslâmiyete davet etmiþ ve ona þehitlik makamýný anlatarak Cennetten bahsetmiþti.
Peygamberimizi görür görmez Ýslâmiyeti kabul eden Yesar, yaþadýðý çevredeki insanlarýn makam ve zenginliklerine göre itibar (hürmet) gördüklerini bildiði için:
— Ya Resulallah, diye sordu. Ben siyah tenli, çirkin yüzlü, köle ve fakir bir insaným. Bu hâlimle savaþýr ve ölürsem, yine de Cennet'e girer miyim?
Efendimiz:
— Evet, diye cevap verdi. Girersin.
Yesar, içini kaplayan sonsuz bir sevinçle, biraz sonra baþlayan muharebede cesaretle savaþtý ve kaleden atýlan taþlarla, bir vakit namaz kýlma fýrsatýný bile bulamadan þehit oldu.
Yesar'ýn cenazesi, daha sonra karargâha getirilerek yere yatýrýldý.
Cenazeye bakan Allah Resulünün bir ara yüzünü çevirdiðini gören sahabeler:
— Ya Resulallah, diye sordular. Neden ondan yüzünüzü çevirdiniz? Efendimiz:
— (Biraz önce müslüman olduðu için) Allah'a hiç secde etmediði halde, Cennet hurilerinden ikisinin, onun baþucuna gelip yüzündeki topraklarý sildiðini gördüm, diye cevap verdi. Benden haya etmemeleri (utanmamalarýgöz kırpma için yüzümü çevirdim.
Þu ana kadar öðrendiðimiz mucizeler, Peygamberimize olan sevgimizi daha da arttýrdý, öyle deðil mi?
Efendimizin, bereketle ilgili mucizelerini bilen bahtiyar insanlardan birçoðu, yaptýklarý dualarýn arasýna þu duayý da katmýþlardýr:
"Ya Rab!.. Þu Resul-i Ekrem Aleyhisselatü Vesselamýn bereketi hürmetine, bizlere ihsan ettiðin maddî ve manevî rýzkýmýza bereket ihsan et!.."
Bu duayý, þu þekilde açýklamak da mümkündür:
"Ya Rabbi. Peygamber Efendimizin gösterdiði bereket mucizelerinin hatýrý için, bize hediye ettiðin (yiyecek, içecek ve mal gibi) maddî nimetler ile; (îman, ahlâk, akýl, saðlýk ve güzellik gibi) manevî nimetlere bereket ver, onlarý (kendimize ve diðer insanlara faydalý olacak þekilde) çoðalt"




Mesaj 1 kez düzenlendi. En son katre16 tarafından, 30.01.2008 - 10:42 tarihinde.
Gönderen: 30.01.2008 - 10:34
Bu Mesaji Bildir   katre16 üyenin diger mesajlarini ara katre16 üyenin Profiline bak katre16 üyeye özel mesaj gönder katre16 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
katre16 su an offline katre16  
Suyla ilgili mucizeler
43 Mesaj -

Mucizelerin genellikle ihtiyaç vaktinde gerçekleþtiðini ve böylelikle henüz îmana gelmemiþ olanlara Allah'ýn varlýðý konusunda bir ipucu verilirken, müslümanlarm îmanlarýnýn kuvvetlendiðini belirtmiþtik.
Þimdi ise, Peygamberimizin suyla ilgili mucizelerini ele alacaðýz.

* * *

Peygamberimizin özel hizmetinde bulunan Hazreti Câbir anlatýyor:
"Buvat Gazve'sinde (harbinde), Peygamber Efendimiz ferman etti:
— Abdest almalarý için (sahabilere) seslen.
Ben, denileni yapýnca, suyun olmadýðý söylendi.
Peygamberimiz:
— Bir parça su bulunuz, dedi.
Çok az miktarda vardý, getirdik. O su üzerine elini kapadý, birþeyler okudu, bilemedim ne idi. Sonra ferman etti:
— Kafilenin (yola çýkan grubun) kullandýðý büyük tekneyi getir.
Bana getirildi, ben de Peygamberimizin önüne koydum. Efendimiz, teknenin içine elini soktu, parmaklarýný açtý ve biraz önce dua ettiði o az miktardaki suyu, elinin üzerine dökmemi istedi. Ben o suyu dökerken gördüm ki, mübarek parmaklarýndan çeþme gibi su akarak o tekneyi dolduruyor. Suya muhtaç olanlarý çaðýrdým, ordudaki bütün sahabiler geldiler, o sudan bol bol içip abdest aldýlar, ihtiyaçlarý bitince: "Kimse kalmadý Ya Resulallah" dedim. Elini kaldýrdý. Tekne, aðzýna kadar dolu kaldý."

* * *

Peygamberimizin sadece bir tek kiþiye gösterdiði mucizeleri de vardýr. Fakat parmaklarýndan suyun akmasýyla ilgili mucize, bir ordu kadar kalabalýk olan insanlarýn gözü önünde ve üstelik de üç defa gerçekleþtiði için çok meþhur olmuþtur. Bu yüzden de elbette ki bizlere yanlýþ ulaþmasý (veya olmadýðý halde olmuþ gibi haber verilmesi) mümkün deðildir. Çünkü, yalandan öldürücü bir zehir gibi nefret eden ve doðruluk için canlarýný, ailelerini ve kavimlerini feda eden binlerce sahabinin, herhangi bir yalan karþýsýnda susmasý veya bir yalan haber üzerinde ittifak etmesi (söz birliði etmesi) düþünülemez.
Hazreti Enes anlatýyor:
"Üçyüz kadar sahabi, Zevra adý verilen yerde Peygamber Efendimizle birlikteydik. Ýkindi namazý için abdest alýnmasýný emretti. Ama su bulunamadý. Yalnýz bir parça su istedi, getirdik. Mübarek ellerini suyun içine batýrdý. Gördüm ki parmaklarýndan çeþme gibi su akýyor. Emrindeki üçyüz adam geldiler ve hepsi de kana kana içip abdest aldýlar."

* * *

Hazreti Câbir anlatýyor:
"Bin beþyüz kadar sahabi, Hudeybiye Gazvesinde susamýþtýk. Peygamber Efendimiz, "kýrba" adý verilen bir deri tulum içindeki sudan abdest aldýktan sonra elini onun içine soktu. Gördüm ki, parmaklarýndan oluk oluk su akýyordu. Daha sonra bin beþyüz kiþi sýrayla geldi ve doya doya içip, kaplarýný o kýrbadan doldurdular."
Hazreti Salim, bu mucizeyi gören Hazreti Câbir'den sormuþ: "Kaç kiþiydiniz?"
Câbir demiþ ki: "Yüzbin kiþi de olsaydý, o kýrba içindeki su yetecekti. Fakat biz, bin beþyüz kiþiydik."

* * *

Deðerli kardeþlerim
Hazreti Musa Aleyhisselam da su ile alâkalý mucizeler göstermiþ ve elinde taþýdýðý asasý (deðneði) ile vurduðu taþlardan su çýkarmýþtýr. Ancak bu mucize, Peygamber Efendimizin on parmaðýndan on musluklu bir çeþme gibi su akýtmasý derecesine çýkamaz. Çünkü bugün bazý sondaj (topraðý delme) aletleriyle taþa vurulduðunda (yani sert zeminler kazýldýðýnda) suyu çýkartmak mümkün olabilmektedir. Ama bir elden, yani et ve kemik arasýndan su akýtmak, sadece Peygamberimize has bir mucizedir ve bu da O'nun "Peygamberler Peygamberi" olduðunun bir iþaretidir.

* * *

Hazreti Muaz anlatýyor:
"Tebük Savaþýnda bir çeþmeye rastgeldik. Ýncecik bir ip gibi, güçlükle akýyordu. Peygamberimiz emretti ki:
— O sudan bir parça toplayýnýz.
Sahabiler, avuçlarýnda bir parça topladýlar.
Efendimiz, toplanan suyla elini yüzünü yýkadýktan sonra, o suyu tekrar çeþmeye koymamýzý istedi. Bu iþi yapýnca, çeþmenin merkezi (suyun çýktýðý yer) birden açýldý ve su gürül gürül akarak bütün orduya kâfi geldi (yetti)"
Ayný mucizeye þahit olan imam Ýbni Ýshak der ki: "O çeþmenin suyu, toprak altýndan gök gürültüsü gibi ses çýkartarak akýnca, Peygamberimiz, Hazreti Muaz'a þunlarý söyledi:
— Bu su, bir mucize eseri olarak buralarý baða çevirecek, ömrün varsa göreceksin.
Efendimizin bu sözü de aynen gerçekleþmiþ ve o çorak yerler, çeþmeden kaynayan sularla, ileriki yýllarda meyva aðaçlarýyla dolu bahçelere dönüþmüþtür.

* * *

Ebu Katâde anlatýyor:
"Meþhur Mute Gazvesinde (harbinde), bende bir kýrba (su tulumu) vardý. Yolda giderken, Peygamberimiz bana dönerek þöyle dedi:
— Kýrbaný sakla, onun büyük iþi var. (yani ona önemli bir vazife düþecek)
Biraz sonra susuzluk baþladý. (Taberî'ye göre Ýslâm ordusu üçyüz kiþi idi.) Ve nihayet bütün sular bitti. Peygamber Efendimiz
— Kýrbaný getir!., buyurdu.
Hemen getirdim. Mübarek aðzýný, kýrbanýn aðzýna yaklaþtýrdý, içine nefes etti mi, etmedi mi bilemedim. Daha sonra bütün sahabiler geldiler, o kýrbadan içtiler, bütün su kaplarýný doldurdular. Sonra ben aldým. Verdiðim gibi doluydu."

* * *

Hazreti Ýmran anlatýyor:
"Bir seferde (yolculukta), Peygamber Efendimizle birlikte susuz kaldýk. Bana ve Hazreti Ali'ye ferman etti ki:
— Filan yerde bir kadýn, iki kýrba (tulum) suyu hayvanlarýna yüklemiþ vaziyette gidiyor. O kadýný alýp buraya getiriniz.
Hemen Ali ile beraber yola koyulduk ve Peygamberimizin tarif ettiði o yerde, kadýný ayný þekilde bulup getirdik.
Sonra emretti:
— Bir kaba bir parça su boþaltýnýz.
Kadýna ait kýrbalardan az miktarda su ayýrdýk. Ve Peygamberimiz bereketle dua ettikten sonra, o suyu tekrar aldýðýmýz yere boþalttýk.
Peygamberimiz, daha sonra ferman etti:
— Herkes gelsin, kabýný doldursun.
Bütün kafile, bol bol içip kaplarýný doldurduktan sonra, Efendimiz:
— Kadýn için birseyler toplayýnýz, dedi. Toplanan hediyeleri kadýnýn eteðine doldurduk. Ben, o kýrbalardaki suyun gitgide fazlalaþtýðýný tahmin ederken, Peygamberimiz o kadýna þöyle dedi.
— Senin suyundan almadýk. Cenâb-ý Hak, bize kendi hazinesinden içirdi.

* * *

Ýþte, koca bir ordunun gözü önünde cereyan eden bir mucize daha:
Hazreti Ömer anlatýyor:
"Tebük Savaþýnda susuz kalmýþtýk. Bu yüzden bazý sahabiler, vücutlarýnda depoladýklarý suyu içmek için develerini kesiyordu. Bunun üzerine Hazreti Ebubekir, yaðmur duasý yapmasý için Efendimize ricada bulundu. Peygamberimiz, ellerini kaldýrýp dua etti ve ellerini henüz indirmeden bulutlar toplanýp öyle bir yaðmur yaðdý ki, bütün kaplarýmýzý doldurduk. Sonra su çekildi. Yaðmur, sadece ordumuzun bulunduðu yere yaðmýþtý."

* * *

Peygamberimiz, Hazreti Enes'in evinde bulunan kuyuya mübarek tükürüðünü býraktýktan sonra dua etti. Medine'deki en güzel ve en tatlý su o oldu.

* * *

Efendimize bir kova Zemzem Suyu getirdiler. Bir parça aðzýna aldýktan sonra, o suyu tekrar kovaya boþalttý. Kova misk gibi kokmaya baþladý.

* * *

Peygamberlikten önceki yýllardý. Efendimiz, amcasý Ebu Talip ile birlikte Arafat civarýndaki Zilmecaz Bölgesine gelmiþlerdi. Bu arada yanlarýndaki su da tükenmiþti. Ebu Talip çok susadýðýný söyleyince, Peygamberimiz devesinden indi ve ayaðýný yere vurarak oradan su çýkardýktan sonra, amcasýna ikram etti.
Bu hadiseden bin sene sonra, Efendimizin ayaðýný vurduðu yerden meþhur Arafat Suyu çýkmýþtýr ve bu su hâlâ kullanýlmaktadýr.


Gönderen: 30.01.2008 - 10:37
Bu Mesaji Bildir   katre16 üyenin diger mesajlarini ara katre16 üyenin Profiline bak katre16 üyeye özel mesaj gönder katre16 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
katre16 su an offline katre16  
Ağaçlarla İlgili Mucizeler
43 Mesaj -



Peygamber Efendimizin diðer bir türdeki mucizesi de, aðaçlarýn bir insan gibi O'nun sözünü dinlemesi ve yerlerinden çýkýp O'nun yanýna gelmesidir.
Bir çok sahabinin þahit olduðu bu mucizelerden en meþhurlarýný görelim isterseniz:
Hazreti Ali, Enes ve Hazreti Ömer, üçü birlikte haber veriyorlar ki:
"Peygamber Efendimiz, kâfirlerin kendisini yalanlamasýndan ötürü çok üzgün olduðu bir sýrada, Cenâb-ý Hakka þöyle duada bulundu:
— Ya Rabbi!.. Bana öyle bir mucize göster ki, ondan sonra artýk beni yalanlayanlar için üzülmeyeyim.
Dört büyük melekten biri olan Cebrail Aleyhisselam, o sýrada Efendimizin yanýndaydý. Peygamberimiz, Cebrail'in kendisine bildirmesiyle, vadideki bir aðacý çaðýrdý. Aðaç, Peygamberimizin yanýna geldi.
Efendimiz daha sonra: "Git" dedi. Aðaç gitti, yerine yerleþti."

* * *

Hazreti Abdullah anlatýyor:
"Bir seferde (yolculukta) Peygamber Efendimizin yanýna bir bedevî (çölde yaþayan bir göçebe) geldi. Peygamber Efendimiz ona sordu:
— Nereye gidiyorsun? Bedevî:
— Ehlime (yani ailemin yanýna), diye cevapladý. Efendimiz:
— Ondan daha iyi bir hayýr istemiyor musun? diye sordu.
Bedevî: "Nedir?" deyince, Efendimiz:
— Allah'tan baþka bir ilah olmadýðýna, O'nun bir olduðuna, ortaðý bulunmadýðýna, Muhammed'in de O'nun kulu ve elçisi olduðuna þahitlik etmendir, dedi.
Bedevî sordu:
— Böyle bir þahitliðe þahit nedir? (Yani Allah'ýn bir olduðuna ve seni de elçi olarak seçtiðine inanmam için, göstereceðin delil nedir?)
Efendimiz ferman etti:
— Vadi kenarýndaki þu aðaç, þahit olacak.
Hazreti Ömer der ki: "O aðaç, yerinden sallanarak çýktý, topraðý yardý ve Peygamberimizin yanýna kadar geldi. Efendimiz, bedevîye söylediði sözlerin doðru olup olmadýðýný o aðaca üç defa sordu ve aðaç her seferinde Allah'ýn bir olduðuna ve Peygamberimizin de O'nun elçisi olduðuna þahadet etti. (söyledi)
Efendimiz daha sonra emretti. Aðaç, topraktan çýktýðý yere gidip yerleþti."

* * *

Yukarýdaki mucizeye þahit olanlardan biri de Hazreti Büreyde idi. O da ayný mucizenin farklý yönlerine þahit olmuþ ve Efendimizle bedevî arasýnda geçen konuþmalarý duymuþtu.
Bakýn, o da þöyle anlatýyor:
"Biz Efendimizin yanýnda iken, bedevî bir Arap gelerek Allah Resulünden mucize istedi. Peygamberimiz, o adama:
— Þu gördüðün aðaca : ''Allah Resulü seni çaðýrýyor diye seslen" dedi.
Bedevî denileni yapýnca, Efendimiz o aðaca iþaret etti. Aðaç, bunun üzerine saða sola sallanarak köklerini topraktan çýkardý ve Peygamberimizin huzuruna gelerek: "Esselamu aleyke Ya Resulallah (selam sana ey Allah'ýn Peygamberi) dedi. Bedevî, aðacýn yine yerine gitmesini isteyince, Peygamberimiz yine emretti ve aðaç eski yerine giderek yerleþti. Bedevi, þaþkýnlýk içindeydi. Peygamberimize: "Müsaade et, sana secde edeyim" dedi. Ancak Efendimiz, Allah'tan baþkasýna secde edilemeyeceðini hatýrlatarak:
— Hiç kimseye izin yok, dedi. Bunun üzerine bedevî:
— Öyle ise senin elini ayaðýný öpeceðim, dedi. Efendimiz izin verdi."

* * *

Hazreti Câbir anlatýyor:
"Bir seferde (yolculukta), Peygamber Efendimizle birlikteydik.
Efendimiz, tuvalet ihtiyacý için üzeri kapalý bir yer aradý, ama bulamadý. Bunun üzerine ileride bulunan iki aðacýn yanýna gitti. Birisinin bir dalýný yakaladý, çekti. Aðaç, Peygamberimizle birlikte gitti. Efendimiz o iki aðacý, her isteneni yapan bir devenin yularýný çeker gibi çekerek bir araya getirdi. Ve sonra onlara:
— Üstümde birleþiniz, dedi.
Aðaçlar, peygamber emri karþýsýnda birleþerek Efendimizin üstünü örttüler.
Daha sonra onlara emretti. Yerlerine gittiler."

* * *

Hazreti Üsâme anlatýyor:
"Bir seferde, Hazreti Peygamberle birlikteydik. Tuvalet ihtiyacý için üstü kapalý bir yer bulunmuyordu. Ferman etti ki:
— Etrafta aðaç veya taþ var mý?
— Evet var, dedim. Peygamberimiz, bana þöyle buyurdu:
— Aðaçlara de ki: "Allah Resulünün ihtiyacý için birleþiniz". Ve taþlara de ki: "Duvar gibi toplanýnýz.
Ben gittim, söyledim. Yemin ederim ki, aðaçlar birleþtiler ve taþlar üst üste gelerek duvar oldular.
Ýhtiyacýný gördükten sonra dedi ki:
— Ayrýlmalarýný söyle.
Ben, herþeyi kudret elinde tutan Cenâb-ý Hakka yemin ederim ki, aðaçlar ve taþlar ayrýlýp eski yerlerine gittiler."
Hazreti Câbir ve Üsâme'nin anlattýðý yukarýdaki iki mucize, Huneyn Gazvesi (harbi) sýrasýnda cereyan etmiþ olup; Hazreti Yâle, Hazreti Gaylan ve Ibni Mesud tarafýndan da aynen anlatýlmýþtýr.

* * *

Ýmam-ý ibni Fûrek haber veriyor:
"Taif Gazvesinde idik. Gece at üstünde gitmek zorunda olduðumuzdan, Efendimizin uykusu geliyordu. Peygamberimiz o halde giderken, bir sidre aðacýna rastgeldi. Ve aðaç, ona yol vermek ve atýný incitmemek için iki parçaya ayrýldý, Peygamberimiz atýyla birlikte içinden geçti.
O aðaç, zamanýmýza kadar ikiye ayrýlmýþ bir vaziyette kalarak hürmet gördü."

* * *

Hazreti Yâlâ anlatýyor:
"Bir seferde, talha veya semure denilen bir aðaç geldi, Peygamber Efendimizin etrafýnda tavaf yapar gibi (Kabe'nin etrafýný dolaþýrcasýna) döndü. Sonra yine yerine gitti.
Efendimiz onu görünce þöyle dedi:
— O aðaç, Cenâb-ý Haktan istedi ki, bana selam etsin."

* * *

Ýbni Abbas anlatýyor:
"Efendimiz, yanýna gelen bir Arap'a þöyle dedi:
— Ben, þu aðacýn dalýný çaðýrsam ve o da yanýma gelse, îman edecek misin? (Yani Allah'ýn bir, ve benim de O'nun Peygamberi olduðuma inanacak mýsýn?)
Adam: "Evet" dedi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz o dala emretti. Dal, aðaçtan kopup Peygamberimizin yanýna geldi. Efendimiz tekrar emredince de yerine döndü."
Deðerli kardeþlerim.
Aðaçlar bile Efendimizin emirlerini dinleyerek itaat ettikleri halde, kendilerine "insan" diyen bir kýsým akýlsýz mahluklar, O'nu tanýmaz ve îman etmezlerse, acaba kuru aðaçlardan daha deðersiz hâle gelip ateþe atýlmaya (yani Cehennem'e girmeye) lâyýk olmazlar mý?



Gönderen: 30.01.2008 - 10:38
Bu Mesaji Bildir   katre16 üyenin diger mesajlarini ara katre16 üyenin Profiline bak katre16 üyeye özel mesaj gönder katre16 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
katre16 su an offline katre16  
kuru direk mucizesi
43 Mesaj -

Efendimizin "Hanin-ül Çiz" adýyla bilinen mucizesi, sahabelerin en meþhurlarý tarafýndan görülüp anlatýldýðý için çok meþhur oldu. Bu yüce sahabeler arasýnda Hazreti Enes, Hazreti Câbir, Hazreti Ömer'in oðlu olan Hazreti Abdullah, Hazreti Sehl, Hazreti Ebu Said, Hazreti Übey, Hazreti Büreyde ve Hazreti Abbas'ýn oðlu olan Hazreti Abdullah gibi kahramanlar vardý.
"Hanin-ül ciz" ifadesi, "kuru direðin aðlamasý" mânâsýna geliyordu. Ve sahabilerin bir çoðu, bu mucize'nin deðiþik yönlerine þahit olmuþlardý.
Hazreti Câbir, bu mucizeyi anlatýrken þöyle diyordu:
"Peygamberimiz, Ýslâmiyetin esaslarýný müslümanlara ders verirken (hutbe okurken), önceleri kuru hurma aðacýndan yapýlmýþ olan bir direðe dayanýyordu. Daha sonra hutbe için özel bir bölüm (minber) inþa edildi ve Efendimiz, sohbetlerini burada yapmaya baþladý. Fakat daha önce dayandýðý o kuru direk, Efendimizden ayrýlmaya dayanamayýp hâmile bir deve gibi inleyerek aðladý."
Hazreti Enes ise, o sesi daha baþka bir hayvanýn sesine benzettiði için:
"Sýðýr (veya manda) gibi aðladý ve o ses, mescidin sallanmasýna yol açtý" diyordu.
Hazreti Sehl, mucizenin bir baþka yönüne açýklýk kazandýrarak:
"O direðin aðlamasý üzerine, mescitteki müslümanlar da aðlamaya baþladý" dedi.
Hazreti Übey, þahit olduðu bir baþka özelliði þöyle ifade etti:
"Hem öyle aðladý ki, sonunda iki parça oldu (ortasýndan yarýldýgöz kırpma."
Peygamber Efendimiz, o kuru direkle alâkalý olarak þunlarý söyledi:
"O direk, hemen yanýbaþýnda okunan ilahî zikirlerden (Allah'ý anmak ve yüceltmek için söylenen sözlerden) uzak kaldýðý için aðladý"
"Eðer ben onu kucaklayýp teselli vermeseydim, o direk; Allah resulünün (peygamberinin) yanýndan ayrýlmasýndan ötürü kýyamete kadar öyle aðlayacaktý.'' Hazreti Büreyde, Efendimizin o kuru direkle yaptýðý konuþmaya yakýndan þahit olan sahabilerden biriydi. Bu yüzden o konuþma ile ilgili ayrýntýlarý þöyle anlattý:
"Peygamberimiz, o kuru direðin aðlamasý üzerine elini onun üstüne koydu ve:
— Ýstersen seni, daha önce içinde bulunduðun bahçeye geri döndüreyim kök salasýn, yetiþip büyüyesin, yeni yaprak çýkarasýn, meyva veresin. Ýstersen seni Cennette dikeyim. Allah'ýn dostlarý, meyvalarýndan yesin" dedi.
Hazreti Büreyde, þahit olduðu konuþmayý anlatmaya devam ederken, þunlarý söyledi:
"Sonra peygamberimiz, o direðin ne diyeceðini bekledi. Kuru direk, arkadaki adamlarýn bile iþiteceði bir þekilde konuþarak þöyle dedi:
— Beni Cennette dik ki, meyvalarýmdan Cenâb-ý Hakk'ýn sevgili kullarý yesin. Hem o Cennet öyle bir yerdir ki, orada ölmek ve çürümek yoktur.
Peygamberimiz, o kuru direðin isteðini kabul etti ve sahabilerine þunlarý söyledi:
— Baki yurdu, fâni dünyaya tercih etti/' (Yani, ölümlü ve geçici olan dünya yerine, ölümsüz ve ebedî olan Cennet'i seçti.)
Hazreti Ubey, daha sonraki durumu þöyle anlattý:
"Peygamberimiz, kuru direk mucizesinden sonra, o direðin minber altýna konulmasýný emretti. Kuru hurma direði, mescidin tamirinden sonra, Hazreti Ubey tarafýndan çürüyünceye kadar muhafaza edildi."
Meþhur Hasan Basri Hazretleri, bu mucizeyi talebelerine anlatýrken gözyaþlarýný tutamaz ve:
— Bir aðaç bile Peygamber Efendimize sevgi ve hasret duyarsa, sizin daha fazlasýný duymanýz gerekmez mi? diyerek aðlardý.
Evet, kuru direkler bile Peygamberimizin ayrýlýðýna dayanamamýþtý.
O kuru direk, ebedî olan Cenneti, ölümlü olan dünyaya tercih etti. Bu yüzden de tekrar dünyaya dönerek yeþermeyi istemedi.
Bizler de elbette Cennet'i tercih edeceðiz. Ve Rabbimizin insanýyla, O ebedî ülkede bir araya gelip Efendimizle sohbet etme þerefine ulaþacak ve Cennet bahçelerinde gezinirken, o bahçelerde yeþererek meyva verecek olan o kuru direkten hurma toplayacaðýz.
Bunun için yapmamýz gereken þey, dünya hayatýmýzý Allah'ýn emir ve yasaklarýna dikkat ederek geçirmek veya diðer bir ifâdeyle: Peygamberimiz nasýl yaþamýþsa, öyle yaþamaktýr.

* * *

Sevgili kardeþlerim.
Biraz önce, ebedî olan Cennet'i, ölümlü olan dünyaya tercih etmemiz gerektiðini söyledik. Bu söz, tabî ki dünyaya hiç önem vermemek, çalýþmamak ve bir an önce ölmeyi istemek mânâsýna gelmez. Bu ifadeyle söylenmek istenen þey, sadece dünya için deðil, bu dünyadan sonra gideceðimiz ebedî âlem (âhiret) ve Cennet için de çalýþmamýz gerektiðidir. Hatta her bir günü yirmidört saat olan dünya hayatýmýzýn yirmiüç saatini dünyaya, sadece bir saatini (namaz ve diðer ibâdetlerimiz için) Cennet'e ayýrmak bile yeterli olabilir.
Yukarýdaki sözden çýkartacaðýmýz diðer bir ders de, dünyada baþýmýza gelecek olan hastalýklar, ölümler, kazalar, belâlar ve fakirlik gibi haller için fazla üzülmemektir. Çünkü iyi bir müslüman, elli altmýþ yýllýk hayatý boyunca ne kadar sýkýntý çekerse çeksin, sonunda mutlaka Cennet'e gidecektir. Zaten dünya hayatýmýz bin sene de olsa, o sonsuz Cennet hayatýnýn yanýnda bir saniye kadar bile tutmaz. Demek ki bir saniye gibi kýsa olan dünya hayatýnda Allah'ýn ve Peygamberin istediði gibi yaþayanlar, ebedî (hiç sona ermeyecek) bir Cennet'i kazanýr. Ve orada peygamberlere komþu olur.
Dünya hayatýnda çektiði sýkýntýlara önem vermeyen insanlarýn baþýnda, elbette ki Peygamberimiz gelmektedir.
Hazreti Ömer, Efendimizin odasýný anlatýrken, bu hakikati þöyle dile getirmektedir:
"Bir ziyaretimde, beni evindeki küçük odasýna davet etmiþti. Üzerinde beyaz bir elbise (ihram) vardý. Odanýn bir köþesinde çýplak bir sedir, onun üzerinde de deriden bir yatak göze çarpýyordu. Odanýn diðer köþesinde ise; bir avuç yulaf, bir post ve boþ bir su tulumu bulunuyordu.
Bu durum karþýsýnda aðladýðýmý farkedince, sebebini sordu:
— Ya Resulallah, dedim. Üzerinde yattýðýnýz yatak, sertliðinden dolayý vücudunuzda iz býrakmýþ. Diðer bütün mallarýnýz ise, odanýn bir köþesine sýðmýþ. Kayserler ve kisralar (diðer ülkelerin baþýndaki padiþahlar ve krallar) dünyanýn bütün nimetlerine sahip olduðu halde, siz Ahirzaman Peygamberi (son ve en büyük peygamber) olarak neden böyle bir hayat geçiriyorsunuz?
Peygamber Efendimiz, beni teselli ederek:
— Ya Ömer, diye tebessüm etti. Ýstemez misin ki dünya nimetleri onlarýn, âhiret (Cennet) nimetleri de bizlerin olsun?
Ýþte Peygamberimiz böyle bir insandý. O, miraç mucizesiyle göðe yükseldiðinde, bütün âlemlerle birlikte Cennet'i de gezmiþti. Bu yüzden de dünyaya ait güzellik ve zenginliklerin, Cennet güzelliklerinin yanýnda hiç bir deðer taþýmadýðýný çok iyi biliyordu.


Gönderen: 30.01.2008 - 10:40
Bu Mesaji Bildir   katre16 üyenin diger mesajlarini ara katre16 üyenin Profiline bak katre16 üyeye özel mesaj gönder katre16 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
katre16 su an offline katre16  
hayvanlarla ilgili mucizeleri
43 Mesaj -


Peygamber Efendimizin bu tür mucizeleri, saymakla bitmez. Bu yüzden, çok bilinenleri görmemiz yeterli olacaktýr.
Bilindiði gibi Efendimiz, Mekke'li putperestlerin müslümanlara karþý yaptýðý zulüm üzerine ilk önce ümmetinin (kendisine baðlý olan müslümanlarýn) Mekke'yi terketmesini istemiþ, daha sonra da Medine'ye gitmek üzere, Hazreti Ebubekir'le birlikte gizlice yola çýkmýþtý. (Bu hâdise "hicret" adýyla bilinir.)
Mekke'li müþrikler, durumu öðrendiklerinde onlarý öldürmek için peþlerine düþtüler. Efendimiz ve sadýk arkadaþý, bu hainlerin takibinden kurtulmak için Hira (veya Sevr) Maðarasýna sýðýnmak zorunda kaldýlar. Mekke müþrikleri, kýsa bir süre sonra maðarayý buldular. Fakat onlar gelmeden biraz önce iki güvercin maðara kapýsýna yuva yapmýþ, Allah tarafýndan görevlendirilen bir bahçe örümceði de, maðaranýn aðzýný kalýn bir að tabakasýyla örtmüþtü. Kureyþliler maðaraya girmek istediklerinde, onlarýn reislerinden olan Übeyy bin Halef (ki bu adam, Bedir Harbinde Efendimiz tarafýndan öldürülmüþtür) þu cevabý verdi:
"Girmemize gerek yok. Ben burada, Muhammed doðmadan önce yapýlmýþ bir að görüyorum. Hem içerde insan olsa, o güvercinler orada durur mu?"
Evet... Mekke'nin gururlu putperestleri, küçücük bir örümceðin oyuncaðý olup, onun tuzaðýna düþen sineklerden farksýz hâle geldiler.
Maðara kapýsýna yuva yapan mübarek güvercinler ise, Mekke'nin fethi sýrasýnda, Efendimizin üzerinde gölge yaparak büyük bir þeref daha kazandýlar.

* * *

Efendimizin eþi Hazreti Ayþe validemiz anlatýyor: "Evimizde "dâcin" adý verilen ve güvercine benzeyen bir kuþumuz vardý. Peygamberimiz evde bulunduðu sýrada, o kuþ (O'nu rahatsýz etmemek için) hiç ses çýkartmadan ve kýmýldamadan beklerdi. Fakat Efendimiz dýþarý çýktýðýnda, o kuþ hareket etmeye baþlardý, giderdi, gelirdi, hiç durmazdý."

* * *

Ebu Saidil Hudri, Hazreti Seleme, Ýbni Ebî Vehep ve Ebu Hureyre gibi büyük sahabilerin yanýsýra, hâdiseyi bizzat yaþayan çoban Uhban tarafýndan da anlatýlan "kurt hâdisesi", hayvanlarla ilgili mucizeler arasýnda çok þöhret bulmuþtur.
Bir kurt, çoban Uhban'a ait keçilerden birini parçalamak üzere yakaladýðýnda, Uhban o keçiyi kurtarmýþ.
Kurt, çobana dönerek þöyle demiþ:
"Allah'tan korkmadýn mý ki benim rýzkýmý (yiyeceðimi) elimden aldýn."
Çoban, kurdun konuþmasý karþýsýnda hayrete düþüp:
"Acayip, demiþ. Kurt konuþur mu?"
Kurt cevap vermiþ:
"Acayip senin hâlindir ki, þu tepenin arkasýnda bulunan ve sizi Cennete çaðýran bir peygamberi tanýmýyorsun."
Ebu Hureyre, mucizenin gerisini þöyle anlatýyor:
"Çoban kurda demiþ:
— Ben, o Peygamberi görmeye gidersem, benim keçilerime kim bakacak? Kurt demiþ:
— Ben bakacaðým.
Çoban Uhban, kendi görevini kurda býrakmýþ, Efendimizin yanýna gitmiþ, ona îman ederek müslüman olmuþ ve geri geldiðinde, kurdu sürünün baþýnda bir çoban gibi vazife yaparken bulmuþ. Sürüdeki hiç bir hayvan eksik deðilmiþ. Çoban, kurda bir keçi kesip ikram etmiþ. Çünkü kurt, onun Allah Resulünü tanýmasýna ve müslüman olmasýna vesile olmuþ."

* * *

Bir ceylanýn peþinden koþarak Harem-i Þerife (Kabe'ye) giren bir kurt, Kureyþ Reislerinden Ebu Süfyan ve Safvan'ýn yanýna geldi ve konuþarak Efendimizin peygamberliðini haber verdi.
Ebu Süfyan, bunun üzerine Safvan'a þöyle dedi: "Bu hâdiseyi kimseye anlatmayalým. Aksi taktirde bütün Mekke'liler müslüman olur."

* * *

Ebu Hureyre (kedi babasýgöz kırpma, Hazreti Salebe, Hazreti Câbir ve Hazreti Abdullah gibi büyük sahabiler tarafýndan anlatýlan "Cemel" (deve) Hâdisesi de çok meþhur olmuþtu.
Kýzgýn bir deve, bir baðýn altýný üstüne getirip herkese hücum ediyor ve kimseyi yanýna yaklaþtýrmýyordu. Efendimiz bunu haber alýnca devenin yanýna gitti. Deve, hemen Peygamberimizin yanýna geldi, büyük bir hürmetle diz çöküp yanýna oturdu. Peygamberimiz ona bir yular taktý. Deve, Peygamber Efendimize :
"Beni çok zor iþlerde çalýþtýrdýlar, þimdi de kesmek istiyorlar, onun için kýzdým" dedi.
Peygamberimiz, deve sahibine sordu: "Böyle midir?" (devenin anlattýklarý doðru mudur?) Deve sahibi, gerçeði söylemek zorunda kalarak: "Evet, doðrudur" cevabýný verdi.
Peygamber Efendimizin Adba isminde bir devesi vardý. Bu deve, Efendimizin vefatýndan sonra üzüntüsünden hiç birþey yemedi ve içmedi. Kýsa süre sonra da öldü.
Hazreti Câbir'in devesi, bir yolculuk sýrasýnda çok yorulmuþtu. Adým atacak hâli bile kalmadýðý için titriyordu. Peygamberimiz, o deveye biraz dokundu. Deve, bir anda öyle bir çeviklik kazandý ki, hýzýndan ötürü kimse ona yetiþemiyordu.

* * *

Hayber Gazvesinde (harbinde) iken, bir Yahudi kadýný bir keçi piþirmiþ ve onu hediye olarak sahabilere göndermiþti. Fakat et, son derece tesirli bir zehirle zehirlenmiþti. Sahabiler onu yemeðe baþlayýnca, Efendimiz birden þöyle buyurdu:
"Kaldýrýn ellerinizi!.. O keçi bana zehirli olduðunu söylüyor."
Herkes yemeði býraktý. Fakat Hazreti Biþr, bir lokma yemiþ bulunduðu için vefat etti.
Peygamber Efendimiz, hemen o Yahudi kadýný buldurarak getirtti ve ona sordu:
"Neden böyle yaptýn?"
O kadýn dedi ki: "Eðer peygamber isen, o zehir sana tesir etmeyecekti. Ama sadece bir padiþah isen, insanlar senden kurtulmuþ olacaktý."

* * *

Bir gece, Medine'nin dýþýndan düþman askerlerinin geldiðine dair bir haber yayýldý. Bunun üzerine en cesur sahabiler, atlarýna binerek keþfe (neler olup bittiðini anlamaya) gittiler. Biraz sonra o taraftan bir atlýnýn gelmekte olduðunu gördüler. Bu, Peygamber Efendimizdi ve kendilerine þöyle dedi.
"Bir þey yok, (merak etmeyin)"
Efendimiz, o eþsiz cesaretiyle herkesten önce hareket etmiþ ve Ebu Talha'nýn atýna binerek durumu araþtýrmýþtý. Döndükten sonra Ebu Talha'ya þöyle dedi:
"Senin atýn sarsmýyor ve çok hýzlý gidiyor"
Halbuki o at, son derece yavaþ yürüyen bir hayvandý. Ama o geceden sonra, yürüyüþte bütün atlarý geçti.

* * *

Efendimiz, bir yolculuk sýrasýnda namaz kýlmak istediðinde, atýna: "Dur!" dedi.
At, Efendimizin namazý bitene kadar hiç bir yerini oynatmadý.

* * *

Hazreti Ömer haber veriyor:
"Çölde yaþayan bir göçebe, Efendimizin yanýna geldi. Ve elindeki kertenkeleyi göstererek:
— Eðer bu hayvan, senin Allah Resulü olduðunu söylerse îman getiririm (müslüman olurum) yoksa getirmem, dedi.
Peygamberimiz o hayvana, kendisinin kim olduðunu sorduðunda, o kertenkele gayet anlaþýlýr bir dille Efendimizin peygamberliðine þehadet etti."

* * *

Deðerli kardeþlerim.
Hayvanlarla ilgili mucizelere son verirken, isterseniz þu soruyu soralým kendimize:
"Kertenkele, kurt ve aslan gibi vahþî hayvanlar bile Efendimizi tanýyýp emirlerine boyun eðdiklerine göre, bizim o emirleri dinlemeyip hayvanlardan geri kalmamýz canavarlýk olmaz mý?"



Gönderen: 30.01.2008 - 10:41
Bu Mesaji Bildir   katre16 üyenin diger mesajlarini ara katre16 üyenin Profiline bak katre16 üyeye özel mesaj gönder katre16 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Maksat kelam olsun su an offline Maksat kelam olsun  
1463 Mesaj -
Elinize Saglik güzel bir paylaþý molmuþ


selametle
Gönderen: 31.01.2008 - 08:42
Bu Mesaji Bildir   Maksat kelam olsun üyenin diger mesajlarini ara Maksat kelam olsun üyenin Profiline bak Maksat kelam olsun üyeye özel mesaj gönder Maksat kelam olsun üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1306 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
hicran_50 (37), usri_yusraa (37), DÝYARBAKIR.. (33), ahmet_erdogan33.. (38), eryal (62), ((-AySeNuR-)) (29), Memet (43), berfo2004 (44), HÜKÜM (54), nerro_22 (34), engin03 (39), cenngiz (55), apo28 (41), KalbiGüzelKiz (41), ismail36 (38), hakikat_nuru (46), gencolhan (48), roket (39), yasarozdemir (44), harbi (55), yusuf_k9 (44), bhdr_84 (40), tugbali (37), orhan yurt (53), mehmet balaca (43), Mehmet Balaca (43), serkantokmak (49), rabiaaslan (39)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.77596 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.