Arkadaþlýk vazgeçilmezi olmuþ günümüz gençlerinin. Adeta olmazsa olmaz(!)…Karþý cinsle arkadaþlýk ciddi bir eksiklik olarak telakkî edilirken, asýl eksikliklerin tespiti arka sýralara sarkmýþ.

Evlilik öncesi kýz ve erkeðin Park ve Bahçeler Müdürlüðü’nün sunduðu imkânlardan ortaklaþa faydalanarak, beraberce deniz kenarýnda dolaþtýklarý, erkeðin denizde taþ sektirirken kýzýnda ona bakarak “Hayatýmýn erkeði” hülyalarýna daldýðý zaman içerisindeki süreç ve bu süreçte irtikâb ettikleri çeþitli haram fillerin bütünü olarak adlandýrdýðýmýz bu flörte; genç beyinler iyiden iyiye âþina olmuþ ve flörtsüz evliliðin hüsran þubelerinden birinin adresi olduðu gibi bir düþüncenin etrafýnda pervane…

Evliliðin ancak “flört” temeline dayanarak kuvvet kazanabileceði tezinde ve tesellisinde…

Sorsanýz sizinle bu konuda sabaha kadar tartýþabilecek gözü karalýða sahip. “Efendim tanýmak þart, tanýmadan olmaz…”

“Tanýmak” derken bile bu üstü kapalý kara kutunun muhteviyatýna, kýstas ve kriterlerine hâiz olmaktan dahi çok uzak…

Gençlik heva-ü heveslerinin ve nefsin vermiþ olduðu telkinler gayrisinde; yaþça ileri ama fikir yönünden körpecik sayýlabilecek bu gencin kýstaslarýnýn ne olmasýný bekleyebilirsiniz? Her þeyi genç yaþýndaki mantýk tabaðýnýn ölçüsüyle deðerlendiren, dünyadaki yiyecek çeþidini “soðanýn cücüðünden” ibaret zanneden bu fikir manzumesinin tuðlalarýyla saðlam bir “tanýma”yý nasýl beklersiniz? Ama onlara göre öyle deðildir, onlar tanýmýþlardýr(!)…

***

Radyo programýnda telefonun ucundaki kýz, dostu olarak tanýdýðý erkeðin kýz arkadaþýna tecavüz etmesinden dolayý içinde bulunduðu acýnasý halini anlatmaya çalýþýyor. “Flört” vasýtasýyla çok tanýdýðýný zannettiði þahýs ve içinde bulunduðu durumun vehâmeti…

Program yapýmcýsý psikologun “Çok þaþýrdýnýz mý?” þeklinde, acý durumun tuzu biberi mesabesindeki sorusuna, içinde bulunduðu þoku ifade edemeyiþinin acziyetini bildirmekle yetiniyor.

Bu durumumda akýllara gelen ve sorulmasý gereken soru: “Siz ‘tecavükar mütecaviz’ olarak nitelendirebileceðimiz o þahsýn deðer yargýlarýný biliyor muydunuz?”

Evet, deðer yargýlarýný bilemeden tanýmak fiilini icrâ ettiðini zanneden sayýn kardeþim, nereye gittiðini bilmediði karanlýk ve sisli yola körü körüne dalan üniversiteli arkadaþým, sen nesin? Amacýn-inancýn ne? Ve kýymet verdiðin deðerler karþýndaki için ne ifade ediyor?

Türlü türlü saçma-sapan olaylar halkasýnda, belki de gerçek muhtevasýndan bihaber olarak ve zerrece nasibi olmadan, ismi “aþk” olarak koyulan; þehvet ve kör olasý nefsi tatminden öte geçmeyen bu basit olaylar hengâmesinin hayatýnýzda açacaðý ve muhtemelen de telafisi mümkün olmayan zararlarý üzerinde düþündünüz mü? Bu tehlikenin ayak seslerine kulak týkamak vicdanýnýzý þimdilik rahatlatýyordur eminim.

***

Gençlerin fýtratýnda ziyadesiyle olan-olmasý gereken bu aþký; Eðitimci-Yazar Sait Çamlýca’nýn deyimiyle “öldürmek” deðil “eðitmek” amaç olmalýdýr. Aþksýz genç, pozitif enerjilerini yitirmiþ beyin gibidir. Ne var ki bu aþkýn sýk sýk ve zamansýz olarak karþý cins birine isabet etmesi bir talihsizliktir.

Yapýlan araþtýrmalar 17 yaþýna kadar ayný cinsle olan dostluklarýn bu süreçten sonra karþý cinse yöneldiðini söylüyor. Ziyadesiyle bu yaþtan sonra baþlayan flört mefhumu, gizli buluþmalar vs. þeylerle sürüyor. Bu buluþmalarda ve buluþmalardan sonra “sinirsel tansiyon” artar. Ruhi bir huzursuzluk ve cinsel öfke… Flört yapan kýzlardan ve erkeklerden bazýlarý bu “sinirsel tansiyon”a dayanamaz ve içgüdüsel (nefsî arzularýna uymak suretiyle ahlak kurallarýný unuturlar ve iþ iþten geçtikten sonra hayatlarý boyunca etkisinden kurtulamayacaklarý piþmanlýk duygusunun pençesinde kývranýrlar. Ýþte bu durum Hadis-i Kutsî’de “Þeytanýn zehirli oklarýndan bir oktur…” buyurulan okun, zehirlerinin bir neticesidir. Ýçtiði zehirden adeta þifâ umarcasýna kâseyi tepesine dikerek, tekrar tekrar buluþan kýz ve erkek; bu ölçü doðrultusunda iliþkilerini kuvvetlendirip rahata kavuþabileceklerini sanýrlar. Tek kelimeyle aldanýrlar! Ýrtikâb ettikleri bu gayr-i meþru fiilin sonunu getiremez ve batmaya yüz tutmuþ olan evlilik baðýndan yoksun bu gemi, ara ara patlak vermek suretiyle mahkum olduðu nihayete doðru yol alýr.

Yahya Kemâl’in tabiriyle Artýk demir alma vakti gelmiþtir bu limandan ama bir farkla… Þiirde meçhûle giden geminin gittiði doðrultu artýk “meçhullükten” kurtulmuþtur.

Çok geçmez aþka susamýþ (!) beyinler yeni bir arayýþýn içinde bulur kendini. Sonra bir diðeri, bir diðeri vs…

Peki tüm bunlar olurken, konuda da esas vurgulamak istediðimiz nokta olan ve acýmasýzca heder edip kullandýðýmýz “sevgi” kavramýnýn sisteminde bir iþleyiþ bozukluðu yapabileceðini hiç düþündünüz mü? Kendimizce “aþk” olarak nitelendirdiðimiz ama esas olarak gereken kiþiye karþý olan aþkýn kuvvetini emip sömüren tüm bunlarýn bir “sevgi israfý” niteliðinde olabileceðini aklýnýza getirdiniz mi?

“Sevginin de israfý mý olur?” demeyin! Akýp giden sudan fazlaca kullanýlan suyu “israf” olarak gören kutsal dinin bu ince düþüncesi; böyle düþünmeye sevk etti beni. Bu tür olaylar silsilesinden geçmiþ evliliklerdeki, sevgi ve güven potansiyelinin az olmasýnýn neticelerinden olan “huzursuzluk cereyaný”nýn sebeplerinden birini buna baðlýyorum.

Selam ve sevgiler…