0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » K İ T A P / K Ü L T Ü R / S A N A T » KİTAP & DERGİ » DİRİLER KABRİ

önceki konu   diğer konu
14 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
DİRİLER KABRİ
395 Mesaj -
Küçük Bir Yanlýþlýk


"Þu balkon fena deðil" diye geçirdi içinden. Kolayca týrmanabilirdi. Balkona açýlan kapýyý açmak ise çok kolaydý. Çelik kapýlarla uðraþmanýn alemi yoktu. Akþama ke­þif için küçük bir tur, yeterli olacaktý.

Zengin bir semtte dolaþýyordu genç adam. Dikkat çek­mesin diye kýyafetine oldukça Özen göstermiþti. Bu semtin birçok sakini akþam yemeði için dýþarý çýkýyor, gece geç saat­lerde dönüyorlardý. Bu, bir hýrsýz için bulunmaz fýrsattý.

"Fýrsatlarý deðerlendirmek gerekir" diye düþündü Ve­dat. Sanatýný iyi icra ettiðine inanýyordu. Her þeyi hesaba kat­maya çalýþýyor, olabilecek muhtemel aksiliklerin önlemini al­maya özen gösteriyordu. Yine de hiç umulmadýk risklerle, sürprizlerle karþýlaþmak her zaman mümkündü. Aslýnda za­ten mesleðin bizzat kendisi oldukça riskliydi. Birkaç kez en­selenmiþ ve bir sefer iki ay kadar cezaevinde kalmýþtý. Ceza­evi uzmanlaþma sürecine katkýda bulunduðu için iyi gelmiþ­ti. Artýk daha dikkatli, daha planlýydý. Ama þehrin polisi,

onu fiþlemiþti bir kere. Sanatýný icra etmek için mekan deðiþtirmesi kanaatine varmýþ ve büyük þehre gelmiþti. Burada kimse onu tanýmýyordu.

"Çalýþmak benim ruhuma aykýrý" diye geçirdi için­den. "Ailem ýsrarla bir iþe girmemi istiyor."

Kibirli bir gülümseme yayýldý yüzüne. Gururla baktý ellerine. Kendisinde bu maharet varken ne diye çalýþacaktý. "Varsýn birileri çalýþsýn." Bu, aslýnda dünyanýn kanunuydu. Tabii ki birileri çalýþacak, birileri de yiyecekti. Herkes ayný oranda akýllý deðildi. Zaten dünyada kerizler olmazsa akýl­lýlar nasýl ekmek yiyecekti? Hem mesele bu kadar basit de deðildi. Bu iþleyiþ dünya boyutunda bir þeydi. Bir çok ülke çalýþýyor, ancak birkaç ülke rahat ve konfor içinde yaþýyor­du. Kimsenin de buna tepki gösterdiði yoktu. Demek ki ka­nun buydu.

"Hele bir akþam olsun" dedi içinden. Her zamanki gi­bi keyifli bir heyecan sardý bedenini. Son kez baktý çevresine. Cebindeki sigara paketlerinden en kalitelisinden bir si­gara çýkarýp yaktý. Sokaðý terk ederken akþama kadar orta­lýkta görünmenin sakýncalý olacaðýný düþünüyordu.

Zaman su gibi geçti bilardo salonunda. Göz attýðýnda, saatinin akrebi sekizin üzerine gelmek üzereydi. Kendinden emin hareketlerle çýktý salondan. Elinde tuttuðu otuz üçlü teþbihi cebine yerleþtirdi. Gökte bir parça bile bulutun olmadýðý hoþ bir bahar akþamý baþlýyordu. Derin birkaç so­lukla, temiz havayý çekti ciðerlerine. Sakin adýmlarla yürü­meye baþladý.

Sokak sakindi. Birkaç dakikada bir geçip giden araba­lardan baþka sessizliði bozan bir þey yoktu. Tespit ettiði evleri birer birer gözetlemeye baþladý. Ýlk evin ýþýklarý yanýyordu. Yoluna devam etti Vedat. Ýkinci evin ýþýklarý kapalýydý. Üç katlý, bahçeli, lüks bir binanýn üçüncü katýydý bu. Bahçe­ye yaklaþtýðýnda bir köpeðin havlama sesiyle irkildi. He­men uzaklaþtý bahçeden. Yoluna devam etme kararý aldý. Keskin diþlerini göstererek hýrlayan bir kurt köpeðinin ona hiçte dostça davranmayacaðý belliydi. Bekçi köpekleri bü­yük tehlikeydi onun mesleði için. Aslýnda köpekleri saf dýþý etmenin bazý yollarýný öðrenmiþti," ama belaya bulaþmanýn gereði yoktu. Böyle giriþimlerde her an iþlerin ters gitme ih­timali söz konusuydu.

Sokaðýn sonlarýna varýrken umutlarý söner gibi oldu. Tam "þansýmý baþka yerde deneyeyim" diye düþünürken gözüne bir bina daha iliþti. Ýkinci ve üçüncü katlarda üst üs­te iki dairenin lambalarý sönüktü. Üçüncü-kattaki dairede þansýný deneyecekti.

Usulca süzüldü bahçe kapýsýndan. Bahçede köpek bulunduðuna dair bir emare yoktu. "Þansým iyi gidiyor" dedi içinden. Binaya yaklaþtý. Bir iki silkinip el-ayak bilek­lerini hareket ettirdi. Binanýn dýþ kapýsý kapalýydý. Bunun Vedat için bir önemi yoktu. Çünkü onun zaten kapýyý kul­lanmaya niyeti yoktu.

Balkonun parmaklýklarýna tutunup kendisini yukarý doðru çekti. Sessizliðe azami özeni gösteriyordu. Birinci kattakiler iþitmesin diye biraz da acele ile ikinci katýn balkonuna týrmandý. Akrobatik hareketlerle parmaklýðýn üzerine çýkýp üst balkonun saçaklarýný tutu. Üçüncü kata çýkmasý da kolay oldu. Bir dakikanýn sonunda üçüncü katýn balkonun­da nefesleniyordu. Sürat ve yeteneðiyle gurur duyuyordu.

Kapýya yanaþtý. Dikkatle dinledi içeriyi, kimse yoktu. Kapý kolunu çevirince güldü içinden, "Þanslý günümdeyim". Ka­pý kilitli deðildi. Gerçi kilitli olsaydý da pek bir þey fark et­mezdi. Bu tür kilitleri açmak Vedat'ýn en fazla iki dakikasý­ný alýyordu.

Kapý salona açýlýyordu. Ýçeri girdiðinde gözleri ka­ranlýða alýþsýn diye bir süre durdu. Sonra süratle giriþti iþe. Kýsa bir aramadan sonra evin yatak odasýný buldu. Yükte hafif, pahada aðýr þeyler, genellikle bu odalarda bulunurdu. Dikkatle çekmeceleri karýþtýrmaya baþladý. Olabildiðince ortalýðý daðýtmamaya özen gösteriyordu. Ortalýk daðýnýksa ev sahipleri hemen hýrsýzlýðýn farkýna varýrlardý. Ama daðý­nýklýk göze çarpmýyorsa uyanmalarý uzun sürebiliyordu.

Aramalar sonuçsuz kaldýkça öfkelenmeye baþladý Ve­dat. Her yeri aradýðýna kanaat edince bir sýkýntý kapladý kendisini. Bir þey bulamamýþtý. Bir daha baþtan itibaren gözden geçirmeye baþladý aradýðý yerleri. Caný sýkýldýðý için tedbiri elden býrakmýþ, çekmeceleri boþaltmaya baþlamýþtý. Makyaj malzemelerinin bulunduðu tuvalet aynasýnýn altýn­daki ilk çekmecede bir anormallik olduðunu fark etti. Çek­mecenin dibi oynuyordu. Eliyle dibini ve yanlarýný kontrol edince ek bir bölüm olduðunu anladý. Yan tarafa açýlan kü­çük gizli bir çekmece daha... "Zekice bir düþünce" dedi içinden. Ama iþte kendisinden kaçmýyordu. Çekmeceyi aç­týðýnda gözleri parladý. Ýki künye, iki kolye, yüzükler, küpe­ler hiç de fena deðildi kendisi için. Cebinden çýkardýðý po­þete Özenle yerleþtirdi mücevherleri. Ayný özenle poþeti kat­layýp cebine koydu. Daha fazla aramasýna gerek olmadýðýný düþündü. Odayý olduðu gibi býrakýp salona geçti. "Bir göz atmakta fayda var" diye geçirdi içinden. Dýþ kapýnýn Önün­den gelen sesler, yüreðini hoplattý. Tehlikeli bir durum orta­ya çýkabilirdi. "Belki baþka daireye gidecekler" düþüncesiy­le teselli olmaya çalýþtý. Kapýný zili, kanarya sesiyle ötmeye baþlayýnca irkildi Vedat. Hýzla balkona koþtu. Zili çalan ev sahibi olamazdý, ama yine de beklemek riskliydi. Balkonda derin birkaç soluk alýp, sakinleþmeye çalýþtý. Geldiði þekilde aþaðý inecekti: Etrafý gözleriyle dikkatle süzdü. Parmaklýða tutunup aþaðý inmeye baþladý. Ýkinci katýn parmaklýðýna in­mek üzereyken, bir ses duydu. Gerçek miydi acaba? Kalbi hýzla atmaya baþladý. Hayýr, kulaklarý yanlýþ duymuyordu. Polis araçlarýnýn siren sesiydi duyduðu ve bu ses hýzla yak­laþýyordu. Vedat, dondu kaldý öylece. Toparlanmaya çalýþtý sonra. Ama tedbir ve soðukkanlýlýk yoktu artýk davranýþla­rýnda. Ayaðýný parmaklýk demirine basýp ikinci katýn balko­nuna inecekti, fakat kaygan bir yere basmýþtý. Ellerini býrak­týðýnda bir ayaðý da boþluða düþtüðünden dengesini kay­betti. Can havliyle saçaðý tutmaya çalýþtý, ama onu da baþa­ramadý. Aþaðý düþtü. Düþtüðü yerde zemin topraktý, ama kafasýný alt katýn saçaðýna çarptýðý için kendinden geçti.

Gönderen: 13.03.2008 - 15:36
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
395 Mesaj -
- Bayýlmýþ, dedi bir polis.

- Ambulans çaðýrayým mý? dedi bir diðeri.

- Kafasý kanýyor. Bir yere çarpmýþ olmalý. Ambulans çaðýrsan iyi olur.

- Tipi hýrsýza benzemiyor.

- Belki apartman sakinlerindendir.

- Olabilir. Ýçip balkondan düþmüþtür.

- Hayýr! dedi sertçe elli yaþýn biraz üzerinde bir ba­yan. Apartmanda kalanlardan deðil!

- Merkezi ara! dedi polis, arkadaþýna. Þüpheli bir du­rum olduðunu söyle.

- Baþ üstüne!

Vedat gözlerini aralayýnca çevresinde bir kalabalýk gördü. Polisler, erkekler, kadýnlar, çocuklar... "Eyvah" dedi içinden. "Yine yakayý ele verdik."

Ambulans gelince yerden kaldýrdýlar genç adamý. Eli­ni cebine attý Vedat. Bir þey yoktu. "Düþmüþ olmalý" diye düþündü. Üzerinde yakalanmamasý iyi bir þeydi. Ýçten içe kararýný verdi. Ne olursa olsun hýrsýzlýk yaptýðýný kabul et­meyecekti.

Ambulansa bindirilirken, aralýk tuttuðu gözlerini kapattý. Muayene, tetkik ve röntgen çekimleri sýrasýnda hiç açmadý gözlerini. Kafasýna dikiþ atýlýrken diþlerini sýkmasý­na raðmen dayanamayýp birkaç kez inledi. Doktorun polis­lere söylediði sözleri duyduðunda artý rol yapmanýn anlam­sýz olacaðým düþündü.

- Hiçbir þeyi yok, dedi doktor.

Gözlerini açtý Vedat. Polisler, onu sedyeden kaldýrma­ya geldiklerinde hiç direnmedi. Polislerin arasýnda sakince yürüyerek çýktý hastahaneden. Karakola gidinceye kadar hiçbir þey sormadýlar.

Evlerin arasýnda küçük bir karakola geldiler. Gözle­rinden uyku akan bir memur oturuyordu masa baþýnda. Sýkýntýlý bir yüzle baktý Vedata. Önündeki daktiloya bir kaðýt yerleþtirdi. Bir süre tuþlara baktýktan sonra vazgeçti. Bir parça kaðýt çýkardý çekmeceden. Vedat'ýn rahat duruþu ca­nýný sýkýyordu memurun. Kalemlikten bir tükenmez ka­lem aldý:

-Adýn, soyadýn?

Sesi emrediciydi. Bir süre düþündü Vedat. Hýrsýzlýðý­ný kamtlayamazlarsa da fiþli olduðu için ellerinden kurtulmasý zor olurdu. Parlak bir fikir oluþtu zihninde. Kardeþi Sedat... "Nedenolmasýn". Onun-ismini pekala söyleyebilir­di. "Nasýl olsa benim kimliðim yok. Sedat'ý araþtýrsýnlar araþtýracaklarý kadar. Namazýnda niyazýnda melek gibi ço­cuk." Gözlerinde bir ýþýltýyla baktý memura:

- Doðum yerin?

- Diyarbakýr.

- Doðum tarihin?

- 1975

- Kimliðin nerde? Ne yaptýn kimliði?

- Kaybettim.

- Bu, hýrsýzlýktan kaçýncý yakalanýþýn?

- Ben hýrsýz deðilim. Memur öfkelendi.

- Hýrsýz deðilsin de gece gece ne arýyorsun elalemin bahçesinde? Yoksa apartmanda bir tanýdýðýn mý var?

- Tanýdýðým yok. Yolda ayaðým kaydý. Baþýmý kal­dýrým taþma çarptým. Bahçeye nasýl girdiðimi hatýrlamý­yorum.

Memur, "Sen bunlarý külahýma anlat" der gibi baktý yüzüne. Vedat'm. Vedat bu bakýþlarý hiç umursamadý.

- Þehre ne zaman geldin?

- Bir haftadýr.

- Ne için geldin?

- Çalýþmak için.

Memur elini telefon ahizesine atarken, alaycý bakýþ­larla baktý Vedata:

- Görüþeceðiz, dedi.

Vedat umursamýyordu. Kardeþi ile ilgili bilgileri verip büyük oranda paçayý sýyýrmýþtý. Tek yapacaðý ifadelerinde çeliþkiye düþmemek için dikkatli davranmaktý. Memur, ka­ðýda not aldýðý bilgileri vererek sabýkasý olup olmadýðýný so­ruyordu. Beþ-on dakikaya kalmaz Sedat'ýn temiz sicili kara­kola ulaþýr, kendisi de rahat ederdi.

Çok çabuk çaldý telefon. Vedat, gülümsedi þüpheli ba­kýþlarla kendisine bakan memura. Ýþte her þey ortaya çýký­yordu. Ama sanki bir terslik vardý. Telefonu dinleyen me­murun gözleri iri iri açýldý. Dudaðýnda belirgin bir titreme gözüktü.

- Tamam tamam... olur, dikkat ederim... Sizi bekliyo­rum... Acele etseniz iyi olur..

Memurun yüzünde uykudan eser kalmamýþtý. Telefo­nu yerine býraktýktan sonra tedirgin bakýþlarla baktý Vedata. Heyecanlanmýþtý. Belinden tabancasýný çýkardý:

- Çabuk arkaný dön! Çabuk diyorum!..

Memur baðýrýyordu. Sesinde hem korku, hem de öf­ke vardý. Vedat, þaþkýnlýk içinde bocaladý bir süre. Çabucak toparlanýp memurun dediðini yaptý. Üzerine çevrili soðuk bir namlu vardý.

- Yüzüstü yat!

Gönderen: 13.03.2008 - 15:37
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
395 Mesaj -
Yüzüstü yattý Vedat! Ne olduðunu arýlamýyordu. Me­mur dizleriyle sýrtýna bastýktan sonra ellerini arkadan ke­lepçeledi. Sonra da çekilip sandalyesine oturdu..

Azýcýk dönmeye çalýþtý Vedat.

- Bu ne demek oluyor memur bey?! diye sordu; biraz sitemkâr bir ses tonuyla.

- Deprenme yerinden! diye baðýrdý memur. Deprenir-sen vururumjona göre. Konuþma!

Vedat," korkmaya baþladý. Baþýna hiç böyle bir þey gelmemiþti. Suçüstü yakalandýðýnda bile böyle davranma­mýþlardý kendisine. Bir karýþýklýk, bir yanlýþlýk olmalýydý. En iyisi þimdilik ses çýkarmamaktý. Kýsa süre içinde iþin içyüzü açýða çýkardý.

Fazla zaman geçmeden karakol hareketlendi. Ýçeri birkaç kiþinin hýzla girdiðini fark etti Vedat.

- Bu mu? diye sordu bir ses.

- Evet, dedi memur.

Hemen gözlerini,baðladýlar Vedat'ýn. Ýki kiþi kollarýn­dan tutup onu kaldýrdý. Hýzla karakoldan çýktýlar. Vedat dehþet içindeydi. Tüm bunlar ne anlama geliyordu? Ellerin arkadan kelepçelenmesi, gözlerin baðlanmasý, sert davra­nýþlar.. . Nereye bastýðýný göremiyordu. Bir arabaya bindiril­di ve araba hiç beklemeden yola çýktý. Ne kadar yol kat etti­ler bilmiyordu, ama durur durmaz yine kollarýndan tutup sürüklercesine götürdüler onu. Önünü göremediði için ba­samaklara çarptý ayaðýný. Sendeledi, ama hiç bekletmeden yürütmeye devam ettiler. Durdurulduðunda kalp atýþlarý hýzlanmýþtý. Nerdeydi, çevresinde kimler vardý bilmiyordu. Bir görevli üstünü aramaya baþladý. Çok titiz ve dikkatli bir aramaydý. Ceplerinden çýkan her þeyi aldýlar. Az miktarda para, sigara paketleri, çakmak, mendil, otuz üçlük bir tes­pih... baþka bir þey yoktu üzerinde. Fazla umursamadý, ama kolundaki saati aldýklarýnda huzursuzluðu arttý.

- Otur!

Gýrtlaktan boðucu bir þekilde çýkan, ürkütücü ve so­ðuk bir sesti. Hemen itaat etti Vedat.

- Kaç gün oldu buraya geleli?!

- Bir haftadýr.

- Nerde kaldýn bu bir haftada?!

- Bir otelde...

- Hangi otel?

- Çamlýca oteli.

- Niçin geldin buraya?

- Çalýþmak için...

Sert bir tokat darbesiyle sarsýldý Vedat. Farklý yönler­den ardý ardýna gelen sorulara cevap vermeye çalýþýrken, beklemediði bir anda gelen tokat, allak-bullak etti zihnini. Gözünde þimþekler çakmýþtý. Sol kulaðý çýnlamaya devam ediyordu.

- Bize masal anlatmaktan vazgeç! diye baðýrdý biri. Bunlara karnýmýz tok.


- Artýk elimizdesin. Seni kimse kurtaramaz, dedi ikincisi.

- Þimdi baþtan baþlayalým, dedi üçüncüsü.

- Niçin geldin buraya?

- Kim gönderdi seni?

- Burada kiminle görüþtün?

Bir þaþkýnlýk girdabýna tutulmuþtu Vedat. "Kim, nere­den, niçin, hangi..." uzayýp gidiyordu sorular. Her soru bi­raz daha karýþtýrýyordu kafasýný. Böyle bir sorguyla daha önce hiç karþýlaþmamýþtý.

- Tamam... Demek bu dilden anlamýyorsun. Biz de anladýðýn dilden konuþuruz. Çýkar üzerindeki elbiseleri!

Kýsa bir sürede, üzerindeki tüm elbiseleri çýkarmýþtý. Gözleri baðlanmýþ bir halde sýrtýný duvara dayadýlar. Sonra tazyikli su seansý... Vedat, çýðlýklar atmaya baþladý. Saða so­la kaçmaya çalýþtý, engel oldular. Ýyice ýslatýlarak hýrpalan­dýktan sonra suyu kestiler. Biraz yürütüp durdurdular. Farklý bir mekanda olduðunu anladý. Elleri arkadan baðlan­dý yeniden. Hemen ardýndan kollan bir yerlere baðlandý. Vedat'ýn korkusu gittikçe artýyordu.

Bir anda ayaklarý yerden kesildi. Kollarýndan asýlý kalmýþtý. Tüm yük kollara binmiþti. Büyük bir aðrý duyma­ya baþladý. Omuzlarýna sürekli býçaklar batýrýlýyor, kollarý yavaþ yavaþ kopuyor gibiydi. Ýnlemeye baþladý. Parmak uç­larýna bir þeyle baðlanýnca korkudan bir titreme nöbetine tutuldu. Evet, evet bu elektrikti. Ama neden?., basit bir hýr­sýzdý kendisi. Hatta o bile deðil. Polise göre yakalanan Ve­dat deðil Sedat'tý. Sedat'ýn hiçbir kötü ayaðý yoktu. Çocuk­luðunda bile pis hiçbir iþe bulaþmamýþtý. Namazý, niyazý, çevresine saygýsý... herkes seviyordu onu... Yoksa... bu bir sene içinde deðiþmiþ miydi? Silah kaçakçýlýðý ya da uyuþ­turucu iþine mi bulaþmýþtý Sedat? Öyle ya polis habire "Kim seni gönderdi, kiminle görüþtün" türü sorular so­ruyordu.

Korkunç bir acý duydu Vedat. Elektrik iþkencesi baþ­lamýþtý. Vücudu sarsýldýkça kollarýna binen yük artýyor, acý­larý katlanýyordu. Elektrik iþkencesi aralýklý olarak bir saat devam etti. Vedat artýk kollarýný hissedemez olmuþtu. Son­ra ne olduysa bir anda kestiler iþkenceyi.

- Ne diyorsun? dedi biri.

- Tamam, dedi Vedat. Size gerçeði söyleyeceðim.

- Ha þöyle yola gel len! Ne diye kendine iþkence etti-riyon. Akýllý bir adama benziyon oysa.

Vedat'ý askýdan indirdiklerinde bir süre dengede du­ramadý. Kollarýný çözdüler, ama o zaten kollarýný hissetmi­yordu. Ýki kiþi birkaç dakika ellerine, kollarýna masaj yaptý.

Gönderen: 13.03.2008 - 15:40
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
395 Mesaj -
- Evet seni dinliyoruz.

"Artýk gizlemenin anlamý yok" diye düþündü Vedat. "Belki de beni tanýdýlar da onlara yanlýþ bilgi verdim diye böyle kýzdýlar."

- O binaya hýrsýzlýk yapmak için gitmiþtim.

- Anlamadým.

- Benim ismim Sedat deðil Vedaftýr. Ben sabýkalý bir hýrsýzým. Bu þehre de hýrsýzlýk için geldim. Ama iþte ilk iþim­de yakalandým. Size baþta yalan söyledim. Buraya çalýþmak

için gelmemiþim.

Diþlerin arasýndan öfkeyle çýktýðý belli olan yýlan ýslý­ðýný andýran bir ses Vedat'ýn kanýný dondurdu.

- Sen bizi aptal yerine koymaya mý çalýþýyorsun? Sa­na oyun oynamak neymiþ, þimdi gösteririm.

Sýrt üstü yatýrdýlar Vedatý. Kollarýna ayaklarýna bü­yük aðýrlýklar çöktü. Kýpýrdayacak durumu kalmamýþtý. Korku içerisinde ne olacaðýný beklerken, biri hayalarýný sýk­maya baþladý. Acý içinde çýðlýklar attý. Bütün gücüyle yükle­nip saða sola hareket etmeye çalýþtý, ama baþaramadý.

- Tamam tamam! diye baðýrdý. Þimdi gerçeði söyle­yeceðim,

- Evet, seni dinliyoruz. Ama sakýn bir daha bize yalan söyleme!

Kesik kesik soludu Vedat. Kafasýný bir türlü çalýþtýra­mýyor, bir çözüm yolu bulamýyordu. Durumunu bir kez da­ha izah etmeyi düþündü.

- Benim ismim Vedat'týr. Hýrsýzlýktan sabýkalý oldu­ðum için kardeþim Sedat'ýn ismini söyledim.

Ýki iþkenceci sýkýntýyla baktýlar birbirlerine. Biri "ne yapalým?" der gibi baktý diðerine. Diðeri:

- Bence bizimle dalga geçiyor, dedi. Ýþkenceci memnun bir sýrýtýþla süzdü Vedatý.

- Öyleyse devam edelim.

- Bugünlük yeter. Yarýn akþam devam ederiz. Vedat'ý götürüp tuvalet kapýþma baðladýlar.

- Bir bardak su, bir defa tuvalet. Tamam mý?

- Baþ üstüne komutaným!

Biraz uzaklaþtýklarýnda fýsýltýlarýna kulak kabarttý Vedat.

- Sözleri pek inandýrýcý deðil, ama biz yine de Diyarbakýra soralým.

"Ýyi" diye geçirdi içinden Vedat. "Sorarlarsa her þey ortaya çýkar, ben de kurtulurum.

Olanlarý kafasý almýyordu. Tüm bunlar neden yapýlý­yordu? Acaba?.. Sedat bozulmuþ, kötü iþler yapmaya mý baþlamýþtý? Hem de çok kötü iþler yapmýþ olmalýydý ki, bu kadar üzerinde duruyorlardý. Hýrsýzlýk gibi suçlarýn sorgu­su da, cezasý da belliydi. Öyleyse... daha büyük, daha aðýr suçlarýn neler olabileceðini çýkaramýyordu. Eðer uyuþturu­cu iþiyse, onun mafyasý vardý ve itibarlýydýlar. Silah kaçak­çýlýklarýnýn çoðu resmi bir yerlere dayandýðý için pek sorun çýkmýyordu. Bu iþlerden dolayý cezaevinde yatanlarla karþý­laþmýþtý. Onlar, operasyonlarýn bile çoðu kez göz boyama amacý taþýdýðýný söylemiþlerdi. "Yüz kilo eroin yakalandý­ðýnda bil ki bir ton eroin geçmiþtir" demiþlerdi. Öyleyse neydi mesele?...

Akþama kadar acýlarý yetmiyormuþ gibi bu sorular Vedat'ýn zihnini dövdü durdu. Tüm yalvarmalarýna, sýzlanmalarýna karþýn bir bardak su ile iktifa etmek zorunda kal­dý. Bir bardak suyu da ancak akþama doðru verdiler. Tuva­let ihtiyacý için bir kez elleri açýldý.

Akþam yeniden baþladý sorgu. Ne diyeceðini bilmi­yordu Vedat. Kýsa bir süre iþkenceden kurtulabilmek için her türlü suçlamayý kabule hazýrdý, ama ne istediklerini tah­min bile edemiyordu. Söylediklerine inanmýyorlardý.

Bir poþet geçirdiler kafasýna. Poþetin üst kýsmý da açýk­tý. Boðazýna sýkýca baðladýktan sonra üstten su doldurmaya baþladýlar. Su, gözlerinin hizasýna gelince nefesi kesildi.

Kendisini boðmaya mý çalýþýyorlardý? Niyetleri boð-maksa daha basit yollarý vardý. Ne yapmak istiyorlardý? Ne­fesi kesildi Vedat'ýn. Bütün vücudu gerildi. Yüzünün her ta­rafýnýn patlayacakmýþ gibi þiþtiðini sandý. Çýrpýmaya baþla­dý. Poþetin bir ucunu indirip suyu boþalttýlar. Vedat kesik kesik öksürüklerle soluk almaya çalýþtý. Ýniltileri yavaþ ya­vaþ aðlamaya dönüþtü. Bu arada yalvarýyordu.

- Allah için... Ne istediðinizi bilmiyorum... Ben ne

yapmýþým?.. Ne istediðinizi bilsem söylerim.

- Kes zýrlamayý!

Ýþkencecilerden biri yine iþe giriþti. Tam poþete þu dolduracakken, diðeri saati gösterdi:

- Maç baþlayacak, yukarý çýkalým.

- Bunu ne yapalým? Keyifle güldü:

- Tekerleðin içine koy! Biz maç izlerken o da biraz dinlensin.

Birkaç kahkaha sesi yükseldi.

Dizlerini karnýna doðru bastýrarak kafasýyla birlikte bir araba lastiðinin içine sýkýþtýrdýlar. Ýlk anda pek bir þey hissetmedi Vedat. Kýsa bir süre sonra göðsünde ve sýrtýnda büyük aðnlar baþladý. Özellikle sýrtýndaki aðrý durmadan artýyordu. Öyle sýkýþtýrýlmýþtý ki teprenemiyordu.

Dakikalar birbirini kovaladý. Katlanarak büyüyen acý­lara raðmen zaman, Vedat için de durmaksýzýn ilerledi. Ni­hayet ayak sesleri duydu. Maç bitmiþ olmalýydý. Vedat'ýn baþýnda toplandýlar.

- Yeterince dinlendi, dedi alaycý bir ses.

- Burasý dinlenme tesisi deðil..

- Öyle tabi... nerde kalmýþtýk.

Vedat yemden inlemeye baþladý. Ýçinde bulunduðu duruma dinlenme dediklerine göre kim bilir daha nasýl iþ­kence usulleri deneyeceklerdi. Biri kaba bir þekilde boynu­na bastýrarak onu lastiðin içinden çýkardý. Vedat iki büklüm bir halde yere yuvarlandý. Ayaklarýný uzatmaya çalýþtýkça belinde þiddetli aðrýlar oluþtu. Aðrýlarýn etkisiyle bacaklarý­nýn uyuþtuðunu, üþüdüðünü hissetti.

- Bir faks gelmiþ komutaným.

- Getir bakalým.

Kaðýttaki fotoðrafa ve yerde kývranan Vedat'a baktý­lar bir süre. Evet ta kendisiydi. Resmi kayýtlara göre dedik­leri doðruydu.

Vedat'ýn gözlerini açtýlar. Þaþkýnlýk içinde süzdü çev­resini. Önüne býraktýklarý elbiselerini büyük zorluklarla gi­yebildi. Ondan aldýklarý özel eþyalarýný iade ettiler.

- Gidebilirsin dediler. Biz seni Sedat sanmýþtýk, ona göre davrandýk. Küçük bir yanlýþlýk olmuþ. Vedat olduðunu öðrendik.

- Peki Sedat'tan ne istiyorsunuz? diye sordu Vedat. Onun kimseye bir zararý olmadý ki, namaz kýlar, camiye gi­der, Kut7an dersi verir... kimse ondan rahatsýz olmaz.

Bilgiç bilgiç sýrýttý görevli. Birkaç kez kafasýný salladý. Cevap vermedi.

Binadan çýktý Vedat. Tahrip olmuþ beden, tahrip ol­muþ bir zihinle aðýr aðýr, zorlukla yürüdü. Ýþkencenin vücu­dunun her yerinde kalýcý rahatsýzlýklara sebep olduðunu biliyordu. Yaþadýklarýnýn bir rüya, bir kabus olmasýný öyle çok istiyordu ki... ama her þey gerçekti. Son yirmi dört saat ha­yatým karartmýþtý.

Vakit gece yansýna yaklaþýrken ýssýz caddelerde sen-deleye sendeleye yürüdü Vedat. Bir çok kiþi sarhoþ sanýp ya­nýndan geçmek istemedi. Kimileri onu evsiz barksýz serseri­lerden sanýp çekindi. Ama onun zihninde büyük bir savaþ vardý. "Küçük bir yanlýþlýk öyle mî?" bu kadar kolay tarif edilebilir miy^î yaþadýklarý? Cevapsýz sorular zihnini ser­semletiyordu.

Durdu. Adým atacak takati kalmamýþtý. Diz üstü çök­tü. Ýçinde ko^an fýrtýnalar birkaç sözcükle bir feryat gibi çýk­tý dýþan.

- Ula Sedooo! Sen ne yapmiþþen bunlara! Bunlar neye sana böyle düþman!

Gönderen: 13.03.2008 - 15:42
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
395 Mesaj -
Allah Emredince


Köy mezarlýðýnda toplanmýþ, birbirleriyle alçak sesle konuþan kalabalýða, küçümser nazarlarla baktý top sa­kallý adam. Sol omzuna astýðý çantasýna dokundu, sakalýný çekiþtirdi. Sabýrsýzlýðýný açýða vuruyordu her hareketiyle.

Kýrk yaþýn biraz üzerinde gösteriyordu. Üzerindeki ceketin, boynuna asmýþ olduðu fotoðraf makinesini gizlememesi için çaba harcýyordu. Göbeðiyle zýt bir görüntü ve­ren kot pantolonu, bacaklarým öyle çok sýkmýþtý ki, zorlukla giyilmiþ intibaýný veriyordu. Yüzünde, kendinden emin, çevreyi önemsemez ve müstehzi ifadeler vardý.

Sabah sekizde köye gelmiþti top sakallý, her þeyi ye­rinde izlemek için. Þimdi piþmandý bu kadar erken geldiði­ne. Yetkililerin gelmesi büyük ihtimalle gecikecekti. Boþ boþ beklemek- hem de bir mezarlýkta- oldukça can sýkýcýydý. Bu­raya kadar geldiðine göre çekip gidemezdi. Aslýnda gitme­sine giderdi, ama bu davranýþýyla iyi bir gazetecinin davra­nýþýný sergilemiþ olmazdý. Mesleði merak ve araþtýrmaya dayanýyordu.

Köylüleri süzdü bir süre. Kaba saba giyimlerine, öl­çüsüz davranýþlarýna baktý tiksintiyle. "Biz adam olmayýz" dedi içinden. Köylülerin arasýndan konuþulabilecek birini ya da birilerini tespit etmeye çalýþýyordu. Yetkililer gelme­den önce bir ön bilgiye sahip olabilirdi. Aslýnda konu pek önemli deðildi, ama gazete haber isterdi. Haber bulmak önemliydi. Gazete okuyucusu doymak bilmez bir tüketiciy­di. "Haber yoksa onu üretmek, allayýp- pullamak ve öylece sunmak..." Ljstalardan öyle öðrenmiþti. Büyük bir mirasýn, büyük bir birikimin üzerinde durduðunun bilincindeydi. Mesleðin duayenleri kimi zaman haber bulamayýnca "Diki­litaþý Ýstanbul'dan Ankara'ya taþýmaya (!)" karar vermiþler, kimi zaman da "Hocanýn eþeði çalýndýðýnda", "Hoca eþek çaldý" türü haberlerle, toplumu bir yerlere angaje etmeye çalýþmýþlardý. Yanlýþ mý yapmýþlardý? Tabii ki hayýr. Eðitim­siz halk neyin kendisi için iyi olduðunun bilincinde deðildi. Boþ inançlar, yoz gelenekler, toplumun muasýr medeniyet­ler seviyesine çýkmasýný engelliyordu. Toplumun bunlardan kurtarýlmasý için giriþilecek her çaba kutsaldý.

Göðsünü kabarttý top sakallý. Topluma karþý sorumlu­luðunu yerine getiren, aydýn fikirli bir gazeteci olduðuna inanýyordu. Öyle ya bazen böyle sýradan bir"haber için sa­bahýn köründe kalkýp bir köy mezarlýðýnda, tezek kokusuy­la baþ baþa kalma fedakarlýðýnda bulunuyordu. Bazen basit bir olaydan yola çýkarak tansiyonu yükseltiyor, toplumu, yetkilileri ve her zaman yetki almaya hazýr birilerini bir yer­lere kanalize ediyordu. Ajitatif söylemlerde, duygusal kompreslerde oldukça baþarýlýydý. Kendisini tanýyanlar korkuyla karýþýk bir saygýyla bakýyorlardý ona. Bu onu mut­lu ediyordu.

Yaþlý bir köylüye takýldý bakýþlarý. Altmýþ yaþlarýnda olmasýna raðmen, köylünün baþýnda ne kasket vardý ne de külah. Giyimi nispeten düzgündü. Kýsa kesilmiþ sakalý ve anlamlý bakýþlarýyla ciddi bir portre çiziyordu. Yüzünde sý­radan bir köylünün ablak yüz ifadesi yoktu. "Evet, neticede bir köylü" diye düþündü gazeteci. "Ama köylülerin de hep­si bir deðildir herhalde. Onlar da yaþam tarzlarý ve dünya­ya bakýþlarýyla farklý kategorilerde deðerlendirilebilirler. Gerçi en üst sýnýflarý bile, ancak modern yaþamýn kýyýsýna ulaþabiliyorlar, ama bu da idare eder. Bir de aslýnda önemli olan zihindeki deðiþimdir. Modern yaþam tarzýna sahip tonla krro var metropollerde."

Köylünün yanýna yaklaþtý gazeteci. Onu fark eden köylü, gayri ihtiyari toparlandý.

- Merhaba! dedi gazeteci.

- Ve aleyküm es-selam, diye karþýlýk verdi köylü, aðýz alýþkanlýðýyla.

Bir tereddüt aný yaþadý gazeteci, konuþup konuþma­ma konusunda. Kendini bildi bileli bu Arapça sözlerden hazzetmiyordu. Köylünün karþýlýðý ilk anda ona alay gibi gelmiþti, ama göz ucuyla baktýðýnda adamýn da þaþkýnlýk ve tereddüt içinde olduðunu gördü.

"Neyse" dedi içinden. "Ben iþime bakayým. Belki fay­dalý bir þeyler elde ederim."

- Ölüyü tanýr mýydýnýz? diye sordu gazeteci. Kýro: Cahil, görgüsüz, kaba.

"Hay Allah! Merhum mu demem gerekiyordu yoksa?" -Ýkisini de çok iyi tanýrdým, dedi köylü.

-Ýkisini de mi?... Ýki kiþi için mi otopsi yapýlacak?

-Ýki kiþi için ya. Baba ile oðul birlikte iken Öldürüldüler.

Bir dedektif pozu takýndý gazeteci. Gözlerini hafifçe kýstý. Þüpheyle baktý köylüye.

-Öldürüldüklerinden eminsin öyle mi?

-Eminim, dedi köylü. Kýþýn sonlarýydý. Sisten dolayý göz gözü görmüyordu. Merhum, oðluyla beraber erkenden evden çýkmýþ. Zaten hep erken çýkardý. Silah seslerini duy­duðumda cesaret edip evden çýkamadým hemen. Köyden kimse çýkmamýþ. Öðleye doðru merhumun eþi gelip kaygý­larýný anlatýnca çýktým evden. Sis azalmýþtý. Tarlaya vardý­ðýmda merhum ve oðlu kanlar içinde yerde<.yaüyorlardý. Yanlarýna vardým. Ýkisi de ölmüþtü.

-Ya! Peki düþmanlarý var mýydý?

Biraz bekledi yaþlý adam. Vereceði cevabý düþündü bir süre. Konuþup konuþmama konusunda kaygýlarý vardý, ama çabuk yendi onlarý. .

-Aslýnda düþmaný yoktu. Dindar, dürüst, iyiliksever bir insandý. Oðlu da Öyle... köyde kimse onlardan rahatsýz olmazdý. Merhum, kavgalarda, çekiþmelerde her zaman arabulucuydu. Gerçi vurulmadan birkaç gün önce bazýlarýyla tartýþmýþtý ama...

Bir ipucu bulmuþ olmanýn kurnazlýðýyla sýrýttý gazeteci.

-Kimlerle tartýþtý? Tartýþmanýn sebebi neydi?

-Þey... dedi köylü. Köyden birkaç genç son zamanlar­da toplanýr çok kötü sözler söylerlerdi.

Allah emredince.

-Ne gibi sözler? diye araya girdi gazeteci.

-Allah'ý inkar ederlerdi. Haþa, Allah yoktur, derlerdi. Cennet, Cehennem bu dünyadadýr derlerdi. Dindarlara hakaret ederlerdi. Buna benzer þeyler iþte...

Dudak büktü gazeteci. "Hýmmm, demek iþin ideolo­jik boyutu da var."

-Siz o gençlerden mi þüpheleniyorsunuz? diye sordu gazeteci.

-Hayýr hayýr! Kimsenin günahýný almak istemem. Kim yaptýysa Allah'tan bulsun.

Sustu köylü. Yine bir tereddüt geçirdi. Gazetecinin soru soran bakýþlarýný üzerinde hissediyordu.

-Þey... Aslýnda merhum kendisini kimin öldürdüðü­nü söyledi.

Gözleri iri iri açýldý gazetecinin.

-Kime söyledi? Sen onlarý bulduðunda ölmüþlerdi, öyle deðil mi? Yoksa senden önce birileri ulaþmýþ mýydý?

-Hayýr, dedi köylü. O þekilde deðil. Kýz kardeþi mer­humu rüyasýnda gördü. Merhum ona kendisini öldüren iki kiþiyi gösterdi.

Gazetecinin hayretle açýlmýþ gözleri önce büzüldü, sonra öfkeyle kýsýldý. Tiksinerek baktý yaþlý adama. Bakýþlarýyla onu ezmek, hýrpalamak istiyordu sanki.

"Deliye bak! Rüyada söylemiþ... yok ruhunu çaðýrtýp ona sorsaydýnýz. Bu kafayla biz adam olmayýz. El âlem soðuk füzyonla, gen mühendisliðiyle, klonlama ile nerelere varmýþ, biz daha rüyayla, bilmem neyle uðraþýyoruz."

Köylü, durumu anlamýþ gibi müsaade isteyip ayrýldý. Çevresine bir göz attý gazeteci. Dikkatsiz, özensiz bakýþlardý. Gözleri köy evlerine takýlýnca durdu. Derme -çatma evler... birkaç betonarme evi çýkarsan, kalanlarý tü­müyle kerpiçti.

"Gençler haksýz mý ulan! Cennetle, cehennemle, öte dünyayla uðraþýrsanýz hep böyle sefalet içinde yaþarsýnýz. Yok tannymýþ, yok tabiat üstü güçlermiþ...daha neler ne-ler..." Gözlerinin önüne görkemli -gökdelenler, devasa yapý­lar, lüks araçlar, aydýnlýk, hareketli geceler geldi. Müzik ses­leri, araçlarýn motor gürültüleri, þuh kadýn kahkahalarý du­yar gibi oldu. Ýç geçirdi. Bir sýrýtýþ yayýldý yüzüne. "Medeni­yet güzel þey."

Gelen giden yoktu. Bir sigara yaktý gazeteci. Öfkeyle, emercesine bir nefes çekti ciðerlerine. Bekleyiþ, sýkýntýsýný artýrýyordu. Deðer miydi böyle bir olay için buralara kadar gelmek? Aslýnda bu ayrýntýlarý önceden bilse, herhalde gel­mezdi. "Ne olacak, iki gerici iþte. Hayatý insanlara zehir et­mek isteyen iki örümcek kafalý. Kim yapmýþsa iyi yapmýþ. Böyle haþerelerden her zaman toplum zarar görür." Ya yaþ­lý köylüye ne demeliydi? Yok kimseye zararý yokmuþ, yok rüyada katillerini göstermiþ... bir sürü masal. Köylü milleti hep böyleydi. Kim bilir adamý öyle yavaþ yavaþ ermiþ ilan ederler, sonra da tanrýlaþtýrýrlardý. Karakterleri buydu. Hep böyle olmuþtu. Ünlü romancýnýn bir romanýnda da iþlediði benzer bir olayý hatýrladý. Romanda öyle öldürme falan yoktu ama, köylünün çarpýk zihniyetini çok güzel anlatý­yordu. "Tam Nobel' i hak eden bir yazar, ama nedense ver­miyorlar iþte. Adam içinde o hasretle gidecek."

Kafasýnda bir çok þey birbirine karýþýyordu gazeteci­nin. Her þey eksik ve parça parçaydý. Aslýnda geceden kal­maydý, ama fazla da içmemiþti. Hani kendisi de dayamklýlý-ðýyla övünürdü. Kimliðine ve konumuna yakýþmýyordu bu kafa karýþýklýðý. "Boþ ver" dercesine kafasýný salladý. Umut­suzca yola çevirdi bakýþlarým. Uzaktan birkaç arabaya iliþti gözleri. Gözlerini birkaç kez kýrpýþtýrýp açtý. Hayýr, gözleri yanýltmamýþtý onu. Gelenler vardý. Yanýnda birileri olsa, on­larla, gelen arabalarýn resmi görevlileri taþýdýðýna dair bah­se girerdi. Rahat bir nefes aldý.

Üç araba art arda mezarlýðýn önünde durdu. Gazete­ci, kendisinden beklenmeyen bir çeviklikle arabalara yanaþ­tý. Arabalardan, doktor, savcý, Ýl Saðlýk Müdürü, Saðlýk gö­revlileri ve jandarmalar indi. Savcý, gazeteciyle karþýlaþýnca daha resmi bir poz takýnma ihtiyacý hissetti. Hemen yanýn­da emir almaya hazýr, bekleyen rütbeliye bir þeyler fýsýlda­dý. Rütbeli, köylülerin yanýna giderken gazeteci de savcýya sokuldu.

-Nasýlsýnýz Savcý Bey!

-Teþekkür ederim, dedi Savcý.

-Uzun zaman oldu görüþmeyeli. Öyle deðil mi?

Savcý, polis gecesinde ortaya çýkan rezaleti hatýrladý. Alkol sýnýrýný aþan birkaç kiþi ortalýðý birbirine katmýþtý. Kendisi de biraz içmiþ, o yüzden müdahale edememiþti. Gazeteci, bu olayý diline dolamýþ, savcýdan da alaycý bir üs­lupla söz etmiþti.

Savcý, tiksinerek baktý gazeteciye. O geceden beri uzak durmuþtu ondan. Þimdi tereddüt ediyordu ona yüz verip vermeme konusunda. Gazeteci milleti tehlikeliydi. Onlarla her zaman iyi geçinmek en iyisiydi. Onlar isterlerse insaný göðe çýkarýrlar, isterlerse herkesin gözünden düþü­rürlerdi. Ýyi yerlere gelebilmek için gazetecilerle iyi geçin­mek gerektiðini biliyor, ama onlara güvenilemeyeceðini de biliyordu.

-Öyle, dedi savcý. Devlet iþleri... koþturuyoruz. Sizde iþler nasýl?

Sýrýttý gazeteci.

-Bizde koþturuyoruz. Toplumu bilgilendirmek gibi önemli bir misyonumuz var.

Pis Ýpir küfür geçti içinden savcýnýn, "peh... toplu­mu bilgilendirmekmiþ. Ýþiniz gücünüz skandal aramak, bi­rilerini karalamak...!"

-Tabi caným, zor iþ gazetecilik. Kimbilir ne zamandan beri burada bekliyor sundur.

Gazeteci, "Kýymetimiz bilinmiyor" der gibi bir hare­ket yaptý.

-Sabahýn köründe geldim buraya. Ýþin kötü tarafý pek de önemli bir haber deðil..

-Bir iki manzara fotoðrafý çeker, bir haber uydurur­sun, dedi savcý kinayeli bir sesle.

Gazeteci bozulduðunu belli etmemeye çalýþtý. "Ulan ne hin oðlu hinsin, ben bilirim. Aklý sýra bizim, mesleðimizi icra ederken yalana, fotoðrafa göre habere baþvurduðumu­zu söylemek istiyor."

-Buyurduðunuz gibi, dedi gazeteci. Mezarlar açýlýr­ken bir fotoðraf çekeceðim. Otopsi konusunda doktorun görüþlerini alacaðým, o kadar.

-Evet, dedi savcý mezarlýðý iþaret ederek. Galiba me­zarlarý açýyorlar. Ýþin kötü yaný hazýrlýksýz geldik. Kokuya nasýl dayanacaðýz.

-Ne kadar olmuþ ölüler gömüleli? diye sordu gazeteci.

-Bir yýldan fazla. Tam olarak on altý ay.

Yüzünü buruþturdu gazeteci. Doktora iliþti gözleri. Doktor, önlemini almýþ aðýz ve burnunu kapatmýþtý bir bezle.

Mezarlarý açmak için birkaç köylü çalýþmaya baþladý. Doktor, savcý, jandarma ve saðlýk görevlileri birkaç metre uzakta bekliyorlar, çalýþmayý izliyorlardý. Gazeteci, tümünü alacak þekilde bir fotoðraf çekti. Yerini deðiþtirerek bir fo­toðraf daha çekti. Mezarlara yaklaþmaya niyeti yoktu. Köy­lüler, topraðý dýþarýya atmaya devam ederlerken, gazeteci, ceset kokusu ihtimaline karþý biraz daha uzaklaþtý. "Ceset­leri görmem gerekmiyor." dedi içinden. Otopsiden sonra doktorun görüþlerini alýrým olur, biter." Mezarlýða sýrtýný dönüp bir sigara yaktý.

Mezarlýkta toplananlardan aniden sesler yükselmeye baþlayýnca irkildi gazeteci. Hýzla döndü. Hayret nidalan yükseliyor, yüzlerde þaþkýnlýk bulutlan dönüp duruyordu. Bir tereddüt geçirdi gazeteci. Bir-iki adým atýp durdu. Hay­ret!.. Hiç koku yoktu. Çekingen adýmlarla yaklaþtý kalabalý­ða. Bazý köylülerin aðladýðýný fark etti. "Akrabalarý olmalý." Resmi görevlilerin de þaþkýnlýk içinde birbirlerine baktýkla­rýný görünce, biraz daha yaklaþtý. "Ne oluyor burada" der-cesine baktý doktora. Doktor, baþýyla cenazeleri iþaret etti.

Allah emredince.

Dönüp bakýnca bir ürperti kapladý bedenini. Cesetler açýkta idi ve onlarda hiçbir çürüme alameti görünmüyordu. On al­tý ay ve taze cesetler... þaþkýnlýk, bulaþýcý bir hastalýk gibi hemen ona da sirayet etti. Çabuk toparlandý ama. O sýrada bir köylünün hýçkýrýklarla kesilen sözleri yükseldi.

-O zaman da söyledim. Bunlar, mazlum þehidlerdir. Allah'a kul olmaktan baþka suçlan yoktu. Allah kahretsin katillerini! Onlar zalimce bir iþ yaptýlar. Bunlar þehidtir. Ýþ­te, Þehid olduklarýnýn delili! Bu kadar zamandýr bedenleri çürümemiþ!

Gazeteci, gittikçe kabaran bir öfkeyle dinledi bu söz­leri. Diþlerini yýkýyor, kaþlanný çatýyordu. "Ýþte yeni bir efsane!... Cahil halk böyle boþ inanýþlarýn peþinden gitmeye dünden hazýr zaten. Yok þehitmiþ , yok bilmem neymiþ; bir sürü aptallýk." Ama içinde bir ukde de yok deðildi. Düþün­celerine cýlýz da olsa bir isyan sesi yükseliyordu. "Ama ce­setler neden çürümemiþ? Tabiat neden her zaman yaptýðýný yapmamýþ? Neden kefenler bile yer yer çürümelerine rað­men, cesetler taze gibi görünüyor."

-Hayýr! dedi gýrtlaktan çýkan kýsýk, ama öfkeli bir ses­le. Mutlaka bunun bilimsel bir açýklamasý vardýr.

Gözleri doktora takýldý gazetecinin. Doktor, elleri yanlarýna düþmüþ, yüzünü kapatan örtüyü indirmiþ, ondan farklý bir hali yoktu. Ne diyeceklerini, ne yapacaklarýný bil­miyor bir haldeydiler. Yüksek sesle dile getirilen kanaatler, onlarý da etkisi altýna almýþ gibiydi.

Gönderen: 13.03.2008 - 15:43
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
395 Mesaj -
Öfkeyle solumaya baþladý gazeteci. Böyle bir durum­da, herkes kitlenin cehaletinin duygusal baskýsý altýnda savrulurken, birileri sorumluluðunun gereðini yerine getirme­liydi. Bu tür rüzgârlar, ancak kararlý bir duruþla önlenebilir­di. Modern dünyada, ilkel inanýþlarýn, dinsel efsanelerin ye­ri yoktu. Bu tip þeyler, sadece kültürel bilgi, folklorik öðe, tarihi zenginlik kapsamýnda deðerlendirilmeliydi:

Hýzla doktora yaklaþtý.

-Ne oluyor Doktor Bey! dedi öfkeli bir sesle.

Doktor, gazetecinin çatýk kaþlarýndan ürktü. Baþýyla cesetleri iþaret etti.

-Çok garip bir durum, dedi.

-Bilimsel bir açýklamasý yok mu?

Bir an afalladý doktor. Ne diyeceðini þaþýrdý. Daha doðrusu þaþkýnlýðý düþünmesini engellemiþti.

-Bilimsel bir açýklama mý?,.

-Evet, bilimsel bir açýklama. Neden toprak bu cesetle­ri çürütmedi. Bu þehit hikâyelerine inanmýyorsun umarým.

-Hayýr! dedi, inandýrýcý olmaya çalýþarak. Tabii ki inanmýyorum.

Bir lamba yandý gazetecinin kafasýnda. Doktorun gözlerinin içine baktý.

-Topraðýn yapýsýndan kaynaklanýyor olmasýn?

Doktor, boþ bakýþlarla baktý gazetecinin kurnazca ba­kan gözlerine. Topraðýn her yerde ayný özelliði göstermedi­ðini biliyordu. Ama cesetlerin çürümemesinin de topraðýn yapýsýndan kaynaklanmadýðýný biliyordu. Cesedi, topraðýn çürütücü etkisinden koruyabilmek için bir çok kimyasal iþ­leme ihtiyaç vardý. Ayrýca o iþlemler bile cesedi böyle koru­yamazdý. Ama bunlarý söyleyemezdi.

- Evet, dedi gazeteciye. Topraktaki kimyasal bileþim­ler her yerde ayný deðildir. Buradaki toprak, cesedi daha geç çürütür.

Soyut alanda bir zafer kazandýðýný düþünerek sýrýttý gazeteci. Bilimsel izahlarla boþ inanýþlarýn önüne geçecekti. Sorumlu bir aydýn, konumunu ve sorumluluklarýný bilme­liydi. Bir sonraki gün gazeteye geçeceði haberin ve yapaca­ðý yorumun çerçevesini kafasýnda oluþturdu. Otopsinin bir önemi yoktu. Teknik ayrýntýlarý beklemeden arabasýna atla­yýp köyden ayrýldý.

Gazeteye ulaþtýðýnda hemen iþe giriþti. Haberi çok ay­rýntýya girmeden yazdý. Doktorun bir cümlelik açýklamasýný on cümleye çýkardý. Köylülerle ilgili aþaðýlayýcý birkaç cüm­le yazdý. Keyifle koltuðuna yayýlýp yazdýklarýný okudu.

- Þimdi sýra yorumda, diye mýrýldandý. "Bilim mi, Ba­týl inanýþlar mý?" diye bir baþlýk attý. Birkaç dakika düþündükten sonra yazmaya baþladý.

"insanoðlu, karanlýk çaðlardan kurtulmak için uzun ve zorlu bir süreç yaþadý. Bilimin aydýnlýðýndan haberdar olmadýðý yýllarda, insanoðlu, her þeyden korktu ve kendini çok zayýf hissetti. Batýl inanýþlar, efsaneler, mitolojiler hep o korkularýn eseri olarak ortaya çýktý. Kimi açýkgözler de in­sanlarýn bu zaaflarýndan yararlanýp, kurtarýcý, uyarýcý gibi pozisyonlarda ortaya çýktýlar. Ýnsanlarýn emeði, gücü, aklý yýllarca bu þekilde sömürüldü. Karanlýk devam ettikçe, biri­leri bundan faydalandý. Ve bu birileri karanlýðýn her zaman devam etmesini arzuladýlar.

Gün geldi bilim güneþi buzul çaðýný bitirip dünyayý aydýnlattý. Ýnsanlar, her þeyi açýk-seçik görünce artýk korkmadýlar. Artýk daha güçlü, daha akýllýydýlar çünkü. Mitolo­jiler, efsaneler, batýl inanýþlar, sadece edebi eserlere malzeme olabildiler.

Evet, dünya aydýnlandý, ama bizde maalesef hala ka­ranlýk fikirlerle dolu kafalar var. Bunlar, bilime deðil, batýl inanýþlara itibar ediyorlar. Kimyanýn, biyolojinin kat ettiði mesafeler, bu tipler için bir anlam ifade etmiyor.

Sevgili okuyucularým, sanýrým neden söz ettiðimi anlamýþsýnýzdýr. Evet, (...) köyündeki olaydan söz ediyo­rum. Bir süre önce öldürülmüþ iki kiþi, otopsi için mezar­dan çýkarýldý. Cesetlerinin çürümemiþ olmasý ile ilgili çað­daþ insanlara yakýþmayan sözler söylendi. Yok efendim þehitmiþler de, yok efendim mazlumca öldürülmüþler de o yüzden tanrý onlarýn cesedini çürütmemiþ. Ne ilkel dü­þünceler, öyle deðil mi sevgili okuyucularým? Birazcýk bi­limin ýþýðýndan faydalanmýþ kimse, böyle cahilce yorum­larda bulunur mu acaba? Hiç sanmýyorum. Eski Mýsýr'da Firavun cesetleri bilimsel usullerle mumyalanýr, böylece çürümeleri engellenirdi. Yani o cesetleri hala çürümemiþ olan firavunlarda mý þehit? Maalesef böyle ilkel düþünce­lerden hala kurtulamamýþýz.

Bilim her þeye çözüm getirir. Doðadaki her olayýn bi­limsel bir açýklamasý vardýr. Nitekim olay yerine rapor tut­mak için gelmiþ olan aydýn fikirli sayýn doktorumuz, konu­ya oldukça bilimsel bir açýklama getirdi. Toprak ile ilgili yaptýðý kýsa araþtýrmadan sonra, oradaki topraðýn yapýsýn­daki kimyasal bileþimlerden dolayý çürümeleri geciktirdiðini açýkladý. Yani konu dinsel deðil, bilimseldi. Sanýrým tüm karanlýk tablolara raðmen, geleceðe güvenle bakmamýza imkan saðlayan olaylardan biridir bu. Böyle aydýn fikirli, bilimi tek kýlavuz edinmiþ doktorlarýmýzýn, kimyagerleri­mizin, biyologlarýmýzýn bizi aydýnlýk ufuklara taþýyacaðýn­dan kuþkumuz yoktur. Yeni nesilleri bu inanç ve düþüncede yetiþtirebilirsek çaðdaþ uygarlýðý yakalamamýz hiç de zor olmayacaktýr."

Gazeteci arabasýyla karanlýk bir yolda ilerliyordu. Önünü göremiyor, saðýný solunu göremiyordu. Arabasýnýn farlarýný çalýþtýrmak istedi, ama sanki hepsi arýzalýydý. Ýler­lemeye devam ediyordu araba. Sarsýntýdan dolayý bozuk bir yolda olduðunu anladý. Ýçinde, nereye sürüklendiðini bil­mememin korkusu vardý.

Bir sarsýntýyla arabasýnýn farlarý çalýþtý. Yol, iyice ay­dýnlanmýþtý. Köy yolundaydý. Biraz dikkat edince köyün dýþýndaki mezarlýða doðru gittiðini anladý. Direksiyonu çevirerek arabanýn yönünü deðiþtirmek istedi ama, baþa­ramadý. Araba kontrolünde deðildi. Mezarlýða iyice yak­laþtýðýnda araba yavaþladý. Biraz daha ilerledikten sonra durdu. Kaç kez marþ verdiyse de çalýþtýramadý. Arabadan indi. Yeni kazýlmýþ gibi duran açýk bir mezarýn önündey­di. Korkuyla mezarýn karanlýðýna bakarken biri doðruldu. Onu tanýmýþtý gazeteci. Otopsi için mezarý açýlan adamdý. Yüzü hiç de bir ölünün yüzüne benzemiyordu. Heybetli Akýþlarý vardý.

-Sen Allah'a inanýyor musun? diye baðýrdý gazeteciye.

-Bi.. bi.. bilmiyorum, diye kekeledi gazeteci.

-Allah'ý bilmeyen kendini bilmez. Kendini bilmeyen neyi bilir ki cahil!

Mezardan çýkan adam sözünü bitirir bitirmez elinde tuttuðu bir gazete parçasýný uzattý gazeteciye. Bir yazýyý gösteriyordu.

-Bu yazýyý sen mi yazdýn?

-E... evet...

Adam kükremeye baþladý:

-Su, ateþ, toprak, Allah'ýn emrindedir. Su boðar, ateþ yakar, toprak çürütür, ama Allah izin verdiði müddetçe. Allah, emredince, su boðmaz, ateþ yakmaz, toprak çürütmez! Su boðmaz, ateþ yakmaz toprak çürütmez! Su boðmaz, ateþ yakmaz, toprak çürütmez..

Bir çýðlýk atarak uyandý gazeteci. Korkuyla baktý etra­fýna. Yataðmdaydý. Hemen ýþýðý yaktý. Bir daha etrafýna göz gezdirdi. Evet, bir kâbustu gördüðü. Bu mesele onu fazla meþgul etmiþti. Zihni, kâbuslar üretmeye baþlamýþtý. Unut-malý, unutmaya çalýþmalýydý. Tüm üþengeçliðine raðmen dolaba kadar gidip büyük bir bardak içki aldý. Bu meseleyi unutmalýydý. Bardaðýnýn dibini görünce, bir daha doldur­du. Yarma yeni olaylarýn peþine düþecekti.

Gönderen: 13.03.2008 - 15:45
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
395 Mesaj -
Ana Kalbi


Alt kattan durmadan insanlar akýyordu üst katýn uzun malta'sma. Kýsa süre içinde yer bulmak zorlaþacaktý. Çocuklarýn sesleri, koþuþturmalarý, soðuk mekâný þenlendi­riyor, canlandýrýyordu.

Son þebeke kapýsýný geçip, pencere dibinde duvara dayandý çarþaflý kadýn. Kýrk yaþýn biraz üzerinde gösteriyordu. Hüzünlü yüzünde, bir annenin acýsýný, özlemini okumak mümkündü. Gözleri her an bulutlar çaðýrýp, yað­murlar yaðdýrmaya hazýrdý.

Açýk görüþ yerini gözleriyle baþtan baþa yavaþ yavaþ taradý çarþaflý kadýn. Anneler, babalar, genç kadýnlar, kýzlar, çocuklar... çoðu sevinçle dolduruyordu maltayý. Yüz yüze görüþmek, konuþmak, hasret gidermek... ama annelerin yüzlerinde buruk bir sevinç ve büyük bir hüzün okudu çar­þaflý kadýn. O da bir anneydi ve o hüznü iyi tanýyordu. Kuzucuðu, ciðerparesi yýllardýr zindandaydý.

-Hoþ geldin teyze!

Her zaman karþýlaþtýðý gençlerden biriydi. O da Ýsmail'i gibi yýllardýr içerdeydi. Ýsmail'in daha gelmediðini görmüþ, mahzun yüzlü anneye yaklaþmýþtý. Sonra hoþ geldin-ler, hal-hatýr sormalar arttý. Tanýdýðý-tammadýðý birçok kiþi güler yüzle yaklaþýyor, kýsa süre bir þeyler söylüyor dua di­leðinde bulunup gidiyordu.

Yüreði sevgiyle yumuþadý, acýyla büzüldü çarþaflý ka­dýnýn. Bu güzel davranýþlarýn altýnda hiçbir menfaat hesabý yoktu. Yüzlerindeki gülümsemenin temizliði yüreklerinden yansýyor olmalýydý. Peki ya zindan... Zindan suçlularýn ye-riyse bu güzel insanlar neden buradaydý?

Kalbindeki acý yüzüne kadar sirayet etti çarþaflý kadý­nýn. Gözlerini büzdü. Sesi çýkmýyordu, ama içinde bir çok dua sözcüðü ard arda sýralanýyordu. Tam karþýsýnda yaþlýca bir kadýnýn genç bir delikanlýya sarýldýðýný ve bir çok kez ya­naklarýndan öptüðünü görünce, doldu gözleri. Masalarda karþýlýklý oturanlara, duvar kenarýna serdikleri battaniye ve minderlere yerleþenlere baktý bir süre. Boþluklarýn birer bi­rer dolduðunu fark etti.

"Benim Ýsmail'im neden gelmedi?" dedi içinden. Gö­zünü yeniden kapýya dikti. Mahpuslar, o kapýdan geliyordu her zaman. Bir ara kapýya kadar yaklaþmýþ, oradan aþaðý inen merdivenler görmüþtü. "Kim bilir yerin kaç kat altýnda tutuyorlar çocuklarýmýzý" diye düþünmüþtü. Bir defa bunu oðluna da açmýþ, oðlu, gülümseyerek izah etmiþti meseleyi: Kaldýklarý yerler iki katlýydý. Ranzalar üst kattaydý. Alt katý yemekhane olarak kullanýyorlardý. Tuvalet ve banyo da alt katta idi. Dýþarý açýlan kapý da alt katta olduðu için görüþ yerine merdivenleri kullanarak çýkýyorlardý. Yerin altýnda falan deðillerdi. Oðlunun hiç yalan söylediðine þahit olma­mýþtý. Ýsmail'ine inanýyor, ona güveniyordu; ama içindeki burukluk yine de geçmemiþti.

Kapýdan gireni görünce sevinçle açýldý gözü. Hemen toparlandý. Ýþte Ýsmail'i, ciðerparesi karþýsýndaydý ve gülümseyerek ona doðru geliyordu. Ellerinde birer iri siyah poþet taþýyor, aðýr aðýr annesine yaklaþýyordu.

Çarþaflý kadýn, hýzla atýldý oðlunun geldiði yöne. Has­retle, sýkýca satýldý Ýsmail'e. Yanaklarýndan öptü birkaç kez. Ýki eliyle oðlunun baþýný tutup, yüzüne baktý bir süre. Ýçin­de hüzün, sevinç, dinmez bir hasret, dalga dalga kabarýyordu. Gözleri 4oldu. Bir adým kadar uzaklaþýp baktý oðluna tepeden týrnaða. Gözleri doluydu, ama yüzü gülüyordu.

-Bir yere geçelim anne! Böyle ortada durursak gelip geçenleri rahatsýz ederiz.

Oðlunun sesini duymak, duygu saðanaðýna yeni bir kapý açmýþtý içinde çarþaflý kadýnýn. Bir sevgi þarkýsý okudu kalbinde mutluluk kuþu. Oðlunu sessizce takip etti. Þebeke kapýsýnýn yanma gelince durdu Ýsmail. Poþetlerinden birin­den kahve renkli bir battaniye çýkarýp yere serdi. Hemen ar­dýndan iki küçük minder býraktý battaniyenin üzerine.

-Oturalým, dedi annesine.

Sessizce denileni yaptý çarþaflý kadýn. Bir süre daha sessizliðini devam ettirdi. Oðluna sadece bakýyordu. Ko­nuþmaya çekiniyor, eðer konuþursa aðlamaktan korku­yordu.

Ýsmail de annesine gülümsüyordu. Annesinin her iki elini tutup birer defa öptü.

-Hoþ geldin anne!

Çarþaflý kadýn daha fazla tutamadý kendini. Yan yana sýkýþan bulutlar ani bir yaðmur yaðdýrdý. Gözyaþlarýný en­gelleyen set kalkýnca, yanaklarý çabucak ýslandý. Bir daha

boynuna sarýldý oðlunun.

-Anan sana kurban olsun Ýsmail'im. Senin hasretin ci­ðerimi nasýl yakýyor, Rabbim bilir. Caným oðlum benim. Anan sana kurban olsun!

Sakinleþmek için kendini zorladý çarþaflý kadýn. Ken­dini tutmalý ya da en azýndan bunun için çaba harcamahy-dý. Hapishane zaten sýkýntý, dert, kederle doluydu. Oðlu­nun, Ýsmail'inin acýlarýný arttýrmamak için duygularýný giz­lemeye çalýþmaydý.

Annesi sakinleþince, Ýsmail yerinden doðruldu. Bir boþluk oluþtu kadýnýn yüreðinde. Bahar çiçeklerine ayaz rüzgarý deðer gibi oldu. Neden kalkýyordu Ýsmail? Soru do­lu bakýþlarla baktý oðluna. Ýsmail durumu fark etti.

-Gidip kantinden bir þeyler alayým, diye izahatta bu­lundu.

Elinden tuttu annesi. Oturttu oðlunu. -Dur þimdi daha sana doyasýya bakamadým. Nereye gidiyorsun? Otur þimdi, sonra gidersin.

Oturdu Ýsmail. Anasýný kýrmadý. Zaten hiç kýrmazdý anasýný. Anasý da onun bu yumuþak huyluluðunu çok severdi. Dikkatle süzmeye baþladý oðlunu çarþaflý kadýn. Da­ha gencecik bir delikanlýydý Ýsmail'i kendisinden kopartýldýðmda. Yirmisine daha basmamýþtý o zaman. Tam beþ yýl geçmiþti. Koca beþ yýl... Cezaevi uzak olduðu için ancak iki üç ayda bir ziyarete gelebiliyordu. Her geliþinde oðlunu bi­raz daha büyümüþ, olgunlaþmýþ görüyordu.

Ýsmail, çok zayýf görünüyordu annesinin gözlerine. Ya­naklarýna, çýkýk elmacýk kemiklerine baktý oðlunun, çarþaflý kadýn. Evet, oðlu oldukça zayýftý. Teni de aþýn derecede beyazlaþmýþtý. "Hiç güneþ görmüyor olmalýlar" diye düþündü çarþaflý kadýn. "Zalimler bu karanlýk yerlerde oðlumu öldüre­cekler. Belli etmemeye' çalýþýyor, ama çok zayýf ve halsiz. Göz­lerinin altý siyahlaþmýþ. Zaten gelirken de iki poþeti taþýmakta zorlanýyordu. Allah kahretsin bize bu zulmü reva görenleri! Ýki dünyada rahat yüzü görmezler inþaallah."

-Çok zayýflamýþsýn oðlum.

Gülümsedi Ýsmail.

-Geçen geliþinde de öyle diyordun ama, bende bir de­ðiþiklik yok.

Ýnandýncý olmak için tüm yüz mimiklerim kullaný­yordu Ýsmail. Ama annenin kalbi teskin olmuyordu bir tür­lü. Gözlerine mi inansýn, yoksa duyduklanna mý?

-Size yemek veriyorlar mý?

Ýsmail gülümsedi yeniden.

-Tabi ki veriyorlar. Ýnan bana anne siz, bizim yediði­mizi yemiyorsunuz.

-Neden o kadar zayýfsýn öyleyse?

Anneyi ikna etmek zordu. Ýsmail kýsa bir kararsýzlýk geçirdi. Annesinin mahzun bakýþlannda bir cevap beklenti­si vardý.

-Þey anne... bu bir yýldýr Davudi oruç tutuyorum.

Bir þeyler kýpýrdadý içinde annenin. Bir kaygý filizlendi yeniden. Kuzucuðu, evladý ne diyordu?

-Ne orucu?

-Davudi oruç... yani bir gün oruç tutuyorum bir gün tutmuyorum, zayýflamam ondandýr.

-Tutmak zorunda mýsýn?

Annesinin elini tutup sýktý Ýsmail. Gözlerinin içine baktý gülümseyerek.

-Hayýr hayýr, tutmak zorunda deðilim. Bu, nafile orucudur.

-Sen çok zayýfsýn oðlum. Þimdi tutma olmaz mý? Has­talanmandan korkarým.

Rica ve istekle bakýyordu oðluna, anne. Ýsmail, kýrma­dý annesini:

-Bir süre ara veririm Davudi oruca. Pazartesi, per­þembe oruçlarýný tutarým yalnýzca.

Sevindi kadýn. Buruk bir gülümseme belirdi yü­zünde.

-Herkesin sana selamý vardý Ýsmail. Babanýn iþi vardý, gelemedi. Ýnþallah bir dahaki ziyarete... geçen gün dayýnlar bize misafirliðe gelmiþlerdi. Hepsinin sana selamlarý vardý. "Bize de dua etsin" dediler. Onlar için hindi kesip kýzart­mýþtým. Sonra sen geldin aklýma...

Sesi kýrýldý yine çarþaflý kadýnýn. Bir þeyler düðüm­lendi boðazýna. O günü hatýrladý. Herkes neþe içinde idi. Yemeðe otururlarken yine Ýsmail'ini hatýrlamýþ, gözleri dolmuþtu.

-Boðazýmdan geçmedi Ýsmail'im. Sen zalimlerin el­lerinde sýkýntýlar içinde, ben hindi eti yiyeyim. Hiç olacak dua

þey mi?

Ýsmail, sevgiyle baktý annesine.

-Beni o kadar düþünme anne. Ýnan durumum çok iyi­dir. Yemeklerimiz de fena deðil. Dün köfte yedik, önceki gün tavuk kýzartmasý... inan anne, yemeklerimiz iyidir.

Ilýk bir rüzgar esti çarþaflý kadýnýn gönlünde. Ýsma­il'ini güzel yemekler yerken canlandýrdý karþýsýnda. Biraz sevindi.

Ýsmail,: kantine doðru yürürken ardýndan baktý anne­si. Sevinç ve hüznü ayný anda hissetti. Büyümüþ, koca adam olmuþtu Ýsmail. Tam beþ yýl geçirmiþti zindanda. Konuþma­sý, davramþjarý olgunlaþmýþtý. Kaç yýl daha kalacaktý acaba? Ýsmail hep yuvarlak laflar ediyordu bu soruya karþýlýk. Bu kez tam olarak Öðrenecekti.

Ýsmail, elinde poþetle gelirken bir ýþýk yandý annesi­nin kafasmda. Olur muydu acaba? Belki de olurdu. Adam­larda Allah korkusu yoktu, ama belki içlerinde halen insan­lýðýný kaybetmeyenler vardý. Üstelik düþündüðü þeylerde kimsenin baþý da derde girmeyecekti.

Ýsmail, oturur oturmaz annesinin yüzündeki ýþýltýyý fark etti. Gözlerindeki sevinci okuyabilmek için hiç de uð­raþmaya gerek yoktu.

Oðlunun ellerinden tuttu çarþaflý kadýn. Büyük bir þefkat ve sevgiyle baktý yüzüne.

-Ýsmail! dedi. Kaç yýlýn kalmýþ?

Ýsmail þaþýrdý bir an.

-Birkaç yýl dedi, önemsemez davranarak.

-Kaç yýl?

Annesinin sesi kararlýydý. Cevap bekliyordu.

-Dört yýl, dedi Ýsmail.

Oðluna biraz daha yaklaþtý çarþaflý kadýn. Sýkýca tuttu ellerinden. Gözlerinde büyük bir istek, büyük bir rica vardý. Hüzün bulutlarýnýn arasýndan þimdi arada bir umut gözü­küyordu.

-Acaba, dedi. Yetkililere baþvursak nasýl olur?

Merak etti Ýsmail.

-Niçin?

-Dört yýlýn en azýndan iki yýlýný senin yerine ben bu­rada geçirsem... Ne dersin, kabul ederler mi acaba?

Gönderen: 13.03.2008 - 15:46
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
395 Mesaj -
Gerçeðin Gecesi


Soluksuzdu. Lambalarý kýsmen karartýlmýþ bir ko­ðuþ yatakhanesinin loþ bir ranzasýnda, soluklar üretememe­nin sancýlarýyla' acýlar çekiyordu. Tecritlerden gelen sesler,düþüncelerini bölüyor, soluklar üretecek iklimlere ulaþmasim engelliyordu. Bedenler yoruluyordu beton ve demirin baskýsý altýnda. Zindan, bir karabasan gibi insanlarýn üzeri­ne çökerken, akýl daha fazla baskýya dayanamýyor; bedeni, hazlarý ve açýlarýyla baþ baþa býrakýyor ve kaçýyordu. Yüre­ðine hüznü gergef gergef iþleyen mazlum için gözleri sarar­tacak bir umut intizarýndan vazgeçip Rabbin rahmetine da­ha çok yönelmekten baþka bir yol yoktu.

Örtülerle kaçtý serin geceden. Aslýnda kaçtýðý gerçe­ðin gecesi, ya da gece gerçeðiydi. Yoksa örtülerle oluþturdu­ðu gecelerden kalp çarpýntýlarýna dönüþen hasret nöbetleri haricinde kaçmýyordu. O zamanlarda serbest býraktýðý ha­yal kuþunun umutlarla örülü küçük dünyada dolaþmasýn­dan zevk alýyordu. Tek sýkýntý ayrýntýlardý. Kurgunun tam orta yerinde ayrýntýlar, sýkýntýlý baþ aðrýlarýna dönüþüyordu. Böyle anlarda ufuk belirsizîeþiyor, "Sil baþtanlar" zihnini yoruyor, sessiz "ah"lar içinde bir resmi geçit yapýyordu.

Battaniyeyi azýcýk aralayýnca bir serinlik yaladý alnýný. Baþýný biraz daha çýkardý. Gayri ihtiyari perdeye yöneldi ba­kýþlarý. "Karartma" diye tanýmlýyordu perdenin arkasýnda geçirdiði anlarý. Bir zamanlar karartmalar, porsumuþ bede­ne inat, duygularýn doludizgin meydanlara atýlarak rüzgâr­la yarýþtýðý anlardý. Ama þimdi... Bir taraftan küçük fluore-sant'm soðuk ýþýðý, öte taraftan kule projektörünün öfkeyi dalga dalga kabartan inatçý saldýrýsý... Gündüzün karart­malarý daha bir masum, daha bir sükûn yüklüydü. Zaten defterinde çokça yer eden de o gündüz karartmalarýydý.

Bir an yine bir þeyler yazma isteði geçti içinde. Defte­rine bakýnca bir bezginlik hissetti. Böyle zamanlarda her þeyden vazgeçip zihni temizleme, tüm baðlardan kurtulup duru bir tövbeye, duru bir secdeye ulaþma isteði dolardý içi­ne. Ama giriþimleri genellikle baþarýsýzlýkla sonuçlanýr, dünyaya karþý kayýtsýz kalma isteði, bir mazi rüzgânyla ala­bora olurdu. Gözlerinden, yanaklarýna süzülen ýlýk akýþkan, bir sessiz feryadýn senfonisi eþliðinde canlanan bir hüzün tablosu olarak kayýt altýna alýnýyordu hazýr gözcüler tarafýn­dan. Ýçindeki bezginlik devam ederken, hemen yaný baþýn­da, yastýðýnýn kenarýnda duvara dayadýðý kitaplara baktý. Birileri ne çok zaman harcamýþ ne çok uðraþmýþtý onlarý yazmak için. Oysa ölüm vardý. Onu andýðýnda yüreðinin soðuduðunu, gözlerinin donduðunu, hüzün ve sevinçlerin adým atamaz hale geldiðini hissetti. Gelecek bir keskin kýlýç darbesiyle kesildi, aniden. Her þey, her þey kayboldu çevre­sinden, hayallerinden. Korkak bakýþlarla baktý sevgilere, umutlara, tatlý ayak baðlarýna. Yüzüne yayýlmaya baþlayan hafif gülümseme kesildi bir anda. Önünde bir çukur vardý di­bi belirsiz. Toplayamadýðý soluklarýnýn belli sayýda olduðunu hatýrladý. Karanlýðýn korkunçluðu, soðuk titremeler, soðuk terler, sessiz ahlar ve sonu gelmez hasretlerle belirdi. Ölüm, tüm gerçekliðiyle ete kemiðe büründü gözlerinin önünde.

Ani bir hareketle, kaçmak ister gibi, çekti baþýna bat­taniyeyi. Gözlerini yummaktan korkuyor, ama düþüncelerinin daðýlmasýný da istemiyordu. Ýçinde þiddetli diyaloglar, itiþ-kakýþlar baþladý. Silahlar çekildi savaþ meydanýnda. Sevgiler, hasretler, piþmanlýklar, tövbeler, hüzünler, kahýr­lar, yalnýzlýk anlarýnýn tadlarý gözyaþlarý ve daha baþkala­rý... Yani hayatýn satýr aralarýnda bir görünüp bir kaybolan tüm ayrýntýlar doldurdu savaþ meydanýný. Her þey ortaya yýðýlmýþ, psikolojik savaþ süreci baþlamýþtý. Bir kývýlcým çok þeye yol açabilirdi.

Elini soðuk terlerle ýslanmýþ alnýna götürdü. Perdeyi aralayýp gerçeðin serin gecesini kucaklama isteði geçti için­den. O anda gerçekle arasýnda yüzlerce perde bulunduðu­nu hissetti. Zaman adý verilen kaim perdeyi ve onu aþmanýn zorluðunu düþündü. Bir düþünce þimþek gibi geçti zihnin­den. "Geceyi bir örtü yaptýk." Gecenin birçok þeyi örttüðü­nü daha yeni düþünmeye baþladý. Gece insancýklarý, günah­larý, yanlýþlarý, özlemleri, acýlarý, zulümleri örtüyordu. He­men ardýndan "Soluk almaya baþlayýn sabah"la insanlar unutkanlýk tezgâhlarýnda perdeler örmeye devam ediyor­lardý. Gece bir örtüydü evet. Kimileri gece ile zulmü ve gü­nahlarý örtüp gizlerken, kimileri de secdelerle, geçmiþ gü­nahlarýn örtülmesi için yakarýþlarda bulunuyordu. Bazen perdeler aralanýyor, çekilen acý ve sýkýntýlar küçüldükçe kü­çülüyor, yüreðin tam ortasýna bir yüce sevgi oturuyordu.

Alnýnda gezinen eli, seyrelmiþ ve aðarmýþ saçlarýný hatýrlatýnca, bir burukluk doldu içine. Durmaksýzýn geçen zaman, aðaran saçlar, buruþan alýn, vücut sistemlerinin bi­rer birer iflasa doðru gitmeleri... Yaþanan bir imtihan dün-yasiydý ve süreç herkes için aynýydý. Geçmiþin inatçý zorba­larý, insanlar üzerinde rableþen taðutlarý geçti gözlerinin önünden. Maddi hiçbir sýkýntý ve zorlukla karþýlaþmamýþ olan Firavunlar, Nemrutlar, Ebu Cehiller, Yezidler ve diðer­leri... Onlar için de ayný imtihan süreci yaþanmýþtý. Zaman yine geçiyordu. Yine inatçý zorbalar seleflerini takip ediyor, insanlarý fýrkalara ayýrýyor, kadýnlarý Pazar malzemesi ola­rak kullanýyorlardý. Herkesin saçlarý zaman rüzgarýyla aða-rabilirdi. Her ne kadar birileri saçlarýnýn aklarýný boyalarla örtüp, karanlýk gözlüklerle dünyaya baksa da, uyduruk ge­cesinin hiç bitmeyeceðini düþünse de zaman durmadan ilerliyordu. Önemli olan zamanla saçlarýný aðarmasý deðil, korkunun saçlarý aðarttýðý günde ak-pak bir yüze sahip ol­maktýr!" diye düþündü. Acziyetini çaresizliðini, güçsüzlü­ðünü hatýrladý. Yüreðinden kopup gelen sözcükler dudak­larýndan dökülürken, sýðýndýðý yüce makamýn verdiði ra­hatlýk yayýldý vücuduna:

"La havle vela kuvvete illa billâh"



Çap Çap Çap!..


Çap çap çap!..

Uzun bir koridor ve yalnýzca ayak sesleri... Saðlý sollu, kollarýmdan tutup sürüklercesine çekiþtiren yüzlerde bir kaygý okuyorum. Rütbelinin talimatlarý doðrultusunda bana bakma­ya bile korkuyorlar. Yürüyoruz ya da sürükleniyorum. Birazcýk cesaret toplayanlar suçumu soruyorlar. Yalnýzca gülümsüyor­um. "Duruþmada öðrenirsiniz" demeye getiriyorum. Koridor bitmek bilmiyor ve bu arada kollarým çekildikçe kelepçenin zinciri bileðime oturuyor. Saatlerdir bileðime takýlý kelepçe, te­rimle birleþip bileðimde pas oluþturuyor. Bana karþý soðuk davranýyor, ama ben dostluðumuzun hatýrýna onunla bir hasbi hale giriyorum...

Evet dostum! Sana sayýn, sevgili, muhterem veya bunla­ra benzer bir þeyle hitap etmiyorum. Çünkü benim için bunlar­dan hiçbiri deðilsin. "Dostum" dediðime bakma, seninle zora­ki dost olduk. Doðrusu seninle karþýlaþmayý umuyordum her zaman. Sen zulmün, sömürünün, köleleþtirmenin sembolü iken, ýrkýyla, servetiyle, sosyal konumu ve makamýyla þeytan-laþan yaratýklarýn elindeki en korkutucu silah iken, benim gibi zulme hiçbir zaman meyletmediði için Allah'a þükreden biriy­le karþýlaþmaman imkânsýzdý. Seninle tarihin birçok dönemin­de karþýlaþtýk. Sen hep soðuk, acýmasýz ve keskindin. Hiç bir za­man benim þikâyetlerim senin yanýnda bir þey ifade etmedi. Öyle ya herkes konumunu bilmeli, öyle davranmalýydý. Sen zulmün tüm araçlarý gibi görevine sadýktýn.

Ah dostum! Bileðimi öyle sýktýn ki parmaklarým uyuþ­maya, bu arada üþümeye baþladý. Kollanm çekildikçe üþüme artacak. Ama bir þikâyetim yok senden yana. Herkes vazifesini gereði gibi yapmalý öyle deðil mi? Birileri beni kollarýmdan sü-rüklercesine çekiyor. Üzerindeki kýyafetin ve aldýðý emrin gere­ðini yapýyor. Yani senin görevini yerine getirdiðin gibi. Peki ya ben? Benim vazifemi kim belirliyor, biliyor musun? Hani herkes bir yerlere kulluk ediyor ya, iþte ben de Allah'ýn kuluyum ve be­nim vazifemi O belirliyor. "Nasýl sakýnmak gerekiyorsa öyle sa­kýn" þeklinde belirliyor vazifemi. "Asla zulmetme!" diyor bana. "Karþý çýk" diyor, "Seni kendine kul etmek isteyen yalancýlara." Ve ben her çaðýn Firavun ve Nemrutlarýna bir ibrahim kýyamýy-la karþýlýk veriyor ve "Lailahe illallah" diyorum. Kimi zaman ateþlere atýlýyor, kimi zaman boðazlanýyor, kimi zaman zindan­larda sabrýn aa kadehinden içmek zorunda kalýyorum.

Salon beni yanlýþ anlama dostum!

Ellerim üst üste ama bu birilerine saygýdan dolayý deðil. Senin yüzünden dostum. Bileðimi daha fazla sýkmaman için öyle durmak zorunda kalýyorum. Bu arada tüm önlemlerime raðmen ellerim uyuþmaya devam ediyor. Ben bundan aalar çe­kiyor, ama sýkýlmýyorum. Biz birbirimizi iyi tanýyoruz öyle de­ðil mi? Rabbim bana "Onlar ancak size eza verebilirler" diyor.

Sen var incit bileðimi, sana kýzmýyorum. Seni büyük hesap gününde þahitlik için çaðýracaðým dostum. O gün emir yal­nýzca Allah'ýndýr. Çaðrýlan herkes ve her þey isteyerek ya da istemeyerek, gelmek zorundadýr. Ve sen dostum, o gün benim kime kulluk ettiðimi söyleyeceksin. Kimin emrini yerine geti­rerek bileðimi sýktýðýný söyleyeceksin. Seninle dostluðum da­ha ne kadar sürer bilmiyorum ama þunu biliyorum ki her þe­yi olduðu gibi seninle geçen bu aný da kaydediyor þerefli kâ­tipler. Onlara selâm olsun...

Çap çap çap!..

Günler su gibi akýp geçiyor. Her geliþimde farklý kiþiler­le yürüdüm bu koridorlarda. Kader çizgileri kimlerinki ile ke­siþmedi ki... Ayný'sevgiliye gönül vermiþ olmanýn suçunu þe­refle taþýyan, avuçlan yanma pahasýna kor ateþleri avuçlayan garipler... Soðuk mekânlan soluklan ile ýsýtan aþkýn yürekler...

Bazen bir mazi rüzgân çarptý zihnime. Ezilmenin, karþý­laþtýðým muamelenin dayanýlmaz aðýrlýðý allýnda kaldým. Aa ve tatlý anýlar, hani o "hayatýn tadý, tuzu olan" ayrýntýlar, büyük bir hýzla geçti gözlerimin önünden. "Sen neden buradasýn?" di­ye sitem eden nefsime; Yusuf dostlarýný hatýrlattým. Üstadý, Sey-yid Kutup'u ve diðerlerini... Geçen zaman dalgalan arasýnda Firavunu, Haccac'ý, Stalini gösterdim. Evet, herkes gitti. Ama þimdi firavun nerde Musa (a.s) nerde? Üstad nerde üstada ezi­yet edenler nerde... Geçen zaman kime ne kazandýrmýþ...

Çap çap çap!..

Koridor bitiyor. Duruþma salonuna çýkan merdivenler­deyiz. Berbat bir ortam... Sigara izmaritleri, gazete parçalan, kâðýt peçeteler... Duruþma salonundaki devletin soðuk yüzü, bu ortamdan haberdar mý acaba? Aslýnda bu, o kadar da önem­li deðil. Bizim için halý serecek deðiller ya. Her ne kadar kalýn kitaplarda bizden "Zanlý" diye söz edilse de, süreç devam etse de "Hüküm verenlerin" kanaati yeter de artar bile.

Duruþma salonunun önündeyim. Duruþma baþlasa da þu zincirlerle olan zoraki dostluðumdan bir nebzeliðine kurtul-sam. Ama sanýrým içerdekilerin pek acelesi yok. Öyle ya devlet memurluðunun rutin iþleyiþi...

Askerlerin duvarlarda yazdýðý ilginç yazýlara takýlýyor gözlerim. Bu yazýlara bakýlýrsa askerlik upuzun bir gecedir. Ka­ranlýk, soðuk ve sýkýa olan bu gecenin þafaðý kurtuluþtur. Du­varlar baþtanbaþa þafaðýn tarihini belirten rakamlarla dolu. Du­ruþma salonunun kapýsý da bundan nasibini almýþ. Her taraf karanlýk geceden kurtuluþun özlemiyle tutuþanlar tarafýndan kirletilmiþ. Duruþma salonuna açýlan kapý ise gecenin bitmesi­ni deðil sürmesini isteyen soðuk yüzlü birkaç kiþinin karþýsýna çýkarýyor insaný.

Mübaþirin sesi ve zincirlerin çözülmesi için gözüken telaþ. Asma kilidin anahtarýný bulmakta zorlanan askere, çýký­þýyor rütbeli. Nihayet zincirler çözülüyor. Hamd olsun Al­lah'a. Bileðimi ovuþturmaya fýrsat bile bulamadan kendimi soðuk bakýþlý dört kiþinin karþýsýnda buluyorum. En soldaki çok kötü bakýyor. Nedenini bilmiyorum, ama herhalde bu ki­nin bir sebebi vardýr. Ben kendisini hiç tanýmýyorum. Hatta adýný bile bilmiyorum. Ama sanýrým bu zat benim hakkýmda çok þey biliyor, ya da bildiðini sanýyor. Düþmanlýðýnýn sebebi mi? Sanýrým tek sebep onun tanrýsýna ibadet etmeyi kabul et-meyiþimdir. Þimdi ona sorsanýz soðuk kitaplardan mekanik dua sözlerle bir sürü rakam sýralayacaktýr, ama inanýn bana tek sebep budur. "Lailahe illallah"...

Ortadaki bir þeyler söylüyor sayfalan çevirirken. Kula­ðým uðulduyor, bir þey anlamýyorum dediklerinden. Aslýnda dediklerini tahmin etmiyor deðilim. Hani Firavun iman eden sihirbazlara demiþti ya "Demek benden izin almadan iman et­tiniz öyle mi? Göreceksiniz kimin cezasý daha þiddetliymiþ." Yani hazýr olun cezama...

En soldakinin kindar bakýþlarýna aldýrmadan ben izle­meye baþlýyorum onlarý. Ýkisi kâtibe bir þeyler yazdýrýrken, saðdaki umursamaz tavýrlarla, nerde olduðuna bakmadan, bir sigara yakýyor. Derin iki nefes çektikten sonra pencereye bakýp dalýyor. Þu1 an kim bilir nerdedir. Gece geç saatlere ka­dar içip sabah uyanmak zorunda kaldýðý için mi bu durgun­luðu, pek belli deðil, ama gözlerinin altýndaki siyahlýk ve tor-bacýklar bir þeyler anlatýyor. Bir ara umursamaz bakýþlarýný önce ziyaretçilere sonra bize çeviriyor. Sanýrým onun gözle­rinde basit ayrýntýlardan baþka bir þey deðiliz. Sadece bir dos­ya ve birkaç rakam...

Bir ara gayri ihtiyari arkaya döndüðümde, mahzun bir­kaç bakýþýn üzerimde kilitlendiðini fark ediyorum. Kendimi zorlayýp gülümsemeye, bir baþ selamý vermeye çalýþýyorum. Onlarýn yüzündeki acý gülümsemeyi, büyük kederi fark etti­ðimden benim yüzümde de ayný ifadenin oluþtuðunu hissedi­yorum. Gözlerim yanmaya, burun direðim sýzlamaya baþladý­ðýnda, daha fazla dayanamýyor, yüzümü çeviriyor, karþýmdaki sahneyi izlemeye devam ediyorum. En soldaki sert sert bakýyor bana. Sanýrým bu tavrýmla onun mabedine saygýsýzlýk yaptýðý­mý düþünüyor. Umursamýyorum.

Duruþma bitiyor Artýk pertie kapanacak. Ýtiþ-kakýþ arasýnda arkaya ^nüp bif seýam verebiliyorum kelepçesiz eller ile. Onlara ^.di birçok þey söylemek isterdim. Örneðin Yakup'un güzel Arýndan söz etmek... Ama daha kapý aðzýnda bileðime or.ruyor kelepçe yeniden. Kollarýma girenler þimdi biraz daha Merdivenlerden inerken solumdaki-nin iç çekiþiyle hr>Â baküðýný fark ediyorum. Koridora gir­meden bir komut;, duruyoruz, sebebini bilmeden. Solumda-kinin üzerime kib.;^ bakýþlarýna karþýlýk verdiðimde göz­lerinin dolduðun, soruyorum. Bunun kýyafetiyle uygunluk arz etmediðini gizlemeye çalýþýyor yüzünü. Galiba benim dinlemediþm duruþmayý o dinlemiþ. Beni mahkeme­ye götürürken kin bilir neler düþünüyordu hakkýmda. Þim­di dolu gözlerle be^y^ ve biz koridora çýkmadan hemen ön­ce kýrýk sözlerle, a.ýcak þu kadarýný söyleyebiliyor. "Üzülme! Allah sabredenler;;, beraberdir " Çap çap çap1..

Koridordayu yjne ve ner a£jým atýþýmýzda ayný sesler çý­kýyor. Yerler ýslak. (;ap çap çapj Ben sv^ai üzerime sýçramasýn diye dikkatli dikkafii adýmlarýmý atarken, postallar hýzla iniyor ýslak zemine. Çabam m^e Sular üstüme sýçrýyor. Bu halde, kelepçeH eller ile Oracýk bir zindan arabasýnda namaz kýlmak zorunda kalacaðýn-,.

Mahkeme koridoru ^ parça daha alýyor yaþamýmdan. Rabbin kutlu adýný anýyor ve gülümsüyorum kelepçeye. Selam olsun þerefli kâtiplere

Çap çap çap!..

Gönderen: 13.03.2008 - 15:48
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
şapka ve işkence
395 Mesaj -
Þapka


Çocuk hýzla koþuyordu. On yaþýn biraz üzerinde gösteriyordu. Çýplak ayaklan, sert zemine, taþlara, diken­lere Nefes nefese kalmýþ, yorulmuþtu. Ama umursamýyordu. Köyün dýþýndaki eve kadar koþusunu sürdürmesi gerektiðine inanmýþtý. Ayný gün içinde üçün­cü koþusuydu bu.

Ýnsana ilk bakýþta her an yýkýlacak intibaýný veren ker­piç evin önünde tedirgin bakýþlarla bakan adamýn yanýnda durdu çocuk. Adam, konuþmasýný bekledi birkaç saniye; ama soluðu kesilen çocuk konuþamýyordu.

Adam, daha fazla sabredemedi:

- Gelmiþ mi? dedi sertçe.

Çocuk konuþamadý bir süre daha. Nefes nefeseydi. Bunun daha da devam edeceðini-anlayýnca baþýyla "Hayýr" anlamýnda iþaret yaptý.

Olduðu yere yýðýldý adam. Baþýný ellerinin arasýna al­dý. En az bir aylýk kadar gözüken sakalýný çekiþtirdi. Dudaðýný ýsýrdý. Çaresizlik belini büküyordu. Ayýp olmazsa baðý­ra baðýra aðlamak istiyordu. O da bir çözüm deðildi, ama belki rahatlardý biraz.

- Ne oldu?

Dönüp sesin geldiði tarafa baktý adam. Eþiydi sesle­nen. Yüzüne bakmaya utanýyordu. Aslýnda onun da kendi­siyle ayný durumda olduðunu, ayný acýlan çektiðini biliyor­du, ama evin erkeði kendisiydi. Çözümü kendisinin bulma­sý gerekiyordu.

- Daha gelmemiþ...

Baþýný kaldýrmadý adaný. Kýsa bir süre çöktüðü yerde parmaklarýyla yeri eþeledi. Aniden doðruldu. Eþinin yanýndan geçip eve girdi. Yer yataðýnda acýyla kývranan oðluna baktý. Oðlu büyük bir acý çekiyordu. Zorlukla açabildiði gözlerinin altýnda belirgin morluklar vardý. Dudaklarý çatla­mýþtý. Ahmed'i, yýllarca beklediði umudu, sevgisi göz göre göre eriyordu. "Keþke acýlar benim bedenime geçseydi Ah-med'im!" diye inledi ancak kendisinin duyabileceði bir ses­le. "On yýl bekledik seni. Adaklar adadýk, dualar ettik gel­men için. Allah seni bize hediye etti de sevindirdi, kýrýk kal­bimizi. Þimdi sen hastasýn ve ben hiçbir þey yapamýyorum."

Silkindi bir an. Her þeyi göze almalý ve bir þeyler yap­malýydý.

- Mahmud! diye seslendi dýþarý doðru. Mahmud içeri girdi. Dinlenmiþti.

- Eþeði hazýrla!

Hemen gözden kayboldu Mahmud.

- Ne düþünüyorsun Cemal?

Eþinin sorusuna döndü adam. Kýsa bir süre göz göze geldiler.

- Ahmed'i götüreceðim.

- Ama ya karakol?

Kadýnýn sesinde hem çaresizlik hem de itiraz vardý. Ama böyle eli-kolu baðlý duramazdý. Cemal:

- Baþka çarem yok...

"Falakaysa, falaka" dedi içinden. Ahmed'i, biricik ev­ladý bu halde iken kendini düþünemezdi.

- Ama ya seni karakolda tutarlarsa Ahmed'in duru­mu ne olacak?-

Bunu düþünememiþti Cemal. Elinden geldiðince ka­sabaya uðrâmýyordu karakolun önünden geçmemek için. Ama iþte mecbur kalýyordu. Þapkasý olmadýðý için iki kez falakaya yatýrýlmýþtý karakolda. Ýlkinde utanmýþ ve kimse­ye söylemek istememiþti, ama eþi hemen anlamýþtý. Zaten o, her zaman kafasýnda geçen þeyleri bile anlýyordu. Sa­býrlý, akýllý/halden anlayan bir kadýndý eþi.

Elleri yanma düþtü Cemal'in. Eþinin uyarýsý ona unuttuðu bir þeyi hatýrlatmýþtý. Ýkinci falakadan sonra kara­kol komutaný "Bir daha þapkasýz buradan geçersen seni mahkemeye veririm. Oradan da kendini mapus damýnda bulursun" demiþti. Mahkeme; hapishane, hatta yaðlý urgan demekti. Kasaba Camii Ýmamý, baþýndan sarýðý çýkarýp þap­kayý giymediði için mahkemeye verilmiþti. Sonra da "Dev­letin nizama týný taðyire teþebbüsten" yaðlý urgan...

Elini boðazýna attý Cemal. Soðuk terler, ensesinden baþlayarak beline kadar indi. Bir-iki yutkundu.

- Eþeði hazýrladým amca!

Mahmud'tu konuþan. Yaþýna göre oldukça akýllý ve olgundu Mahmud. Oðlu Ahmed'in en iyi arkadaþýydý. Bir­kaç gündür evin önünden ayrýlmýyordu. Arada bir üzün­tüyle göz atýyordu hasta yataðýndaki amcaoðluna.

Cevap vermeden bir süre durdu Cemal. Ýçinde isyan­lar, öfkeler, güç yetmezliðin aðýtlarýna karýþýyordu. Bir Mahmud'a bir de Ahmed'e baktý.

- Mahmud! dedi. Bir koþu bak gel, Sadýk Dayý gel­miþ mi?

Ok gibi fýrladý Mahmud. Gideceði yere kadar durma­yacaðýna emindi Cemal. O gün, dördüncü kezdir gidiyordu Sadýk Dayýnýn evine.

Sadýk Dayý, köyde þapkasý olan tek kiþiydi. Maddi durumu iyi olduðu için hemen bir þapka almýþ ve böylece bir defa bile dayak yememiþti. Allah var, iyi adamdý Sadýk Dayý. Köyün çoðu onun þapkasýyla gidiyordu kasabaya. O da her isteyene þapkasýný veriyor, hiç de minnet etmiyordu. "Ýyi adam iyiliðiyle anýlýr" dedi içinden Cemal.

Þehre bir ziyarete gitmiþ ve iki gündür dönmemiþti Sadýk Dayý. Köylü çok zor durumda da kalsa falakayý göze alýp gitmiyordu kasabaya. Sadýk Dayýnýn yokluðu kasaba yolunu ýssýzlaþtýrmýþtý bu iki gündür. Bu gün gelmesi gere­kiyordu, ama yoktu hala.

"Ah Sadýk Dayý, tam zamanýný buldun gidecek" diye geçirdi içinden Cemal. Ahmed'ini doktora götürmek için gerekli parayý temin etmiþ ve sabahtan itibaren þapkayý beklemeye baþlamýþtý. Ahmed'ini doktora götürecek, dok­torun vereceði ilaçlarla acýlarýný dindirecekti.

- Ýþte getirdim amca!

Mahmud, elinde þapkayla içeri dalmýþtý. Sevinçten gözlerinin içi gülüyordu. Yine nefes nefeseydi, ama müjde­yi bir çýrpýda söyleyivermiþti.

Cemal de sevindi. Bir kuþ kýpýrdar gibi oldu göðsün­de. Þapkayý baþýna geçirirken karýsýna döndü.

- Cahide! Ahmed'imi hazýrla! Acele et!

Elini cebine atýp bir þeyler aradý. Parasý yerindeydi. Baþýnda þapkayla kendini güvende hissetti. Mahzun gözler­le Ahmed'e bakan Mahmud'a takýldý gözleri.

- Sen de hazýrlan Mahmud! Bana yardýmýn dokunur.

Mahmud, sevinçten uçacak gibi oldu. Hýzla eve doð­ru koþmaya^baþladý. Kasabaya ayakkabýsýz gidemezdi. Dayýsýnýn verdiði pabuçlarý ayaðýna giyip döndü. Eskimesin diye kullanmýyordu pabuçlarý.

Mahmud, eþeðe bindi önce. Önünde oturtulan Ah-med'i düþmesin diye sýkýca tuttu. Ahmed, oldukça halsizdi. Cemal, yularýndan tutup eþeði kasaba yoluna sürdü. Kasa­baya kadar yol, iki saat kadar sürüyordu. Hasta biri yanla­rýnda olmazsa uzun bir yol sayýlmazdý köylüler için.

Cemal, arada bir dönüp Ahmed'e bakýyordu. Ah­med'in gözlerinin altýndaki morarma artmýþ, benzi sarar­maya baþlamýþtý. Mahmud, onu sýký sýkýya tutmazsa her an düþebilirdi. Cemal, bazen hýzlanmak, acele doktora varmak istiyordu. Ama hemen sonra Ahmed'in düþme, rahatsýz ol­ma ihtimalinden dolayý yine yavaþlýyordu.

Karakol göründüðünde bir telaþ yansýdý Cemal'in davranýþlarýna. Gözlerine belirgin bir kaygý oturdu. Elini basma götürdü gayri ihtiyari. Bir güven hisseder gibi oldu.

Öyle ya þapkasý vardý. Karakolun Önünden geçebilir, kimse ona bir þey diyemezdi. Her þeye raðmen kumandanla karþý­laþmamayý diliyordu.

Karakola yüz metre kadar yaklaþmýþlardý ki Mah-mud'un çýðlýðý yükseldi. Kendine geldi Cemal.

- Amcaaa!

Dönüp baktý. Ahmed düþmek üzereydi. Demek Mah-mud'un gücü artýk onu tutmaya yetmiyordu. Hemen eþeði durdurup Ahmed'in yanýna geldi. Derin derin soluyordu Ah­med. Arada bir iç geçiriyor gibi oluyordu. Cemal, elini oðlu­nun boynuna atýnca irkildi birdenbire. Çocukcaðýz yanýyordu yüksek ateþten. Ýhtimamla tutup indirdi oðlunu eþeðin üze­rinden. Yolun kenarýna sýrt üstü yatýrdý. "Eþeðin sýrtýnda yol­culuk, halsiz bedenine rahatsýzlýk vermiþ belki" diye düþün­dü. Biraz soluklanýr, sonra yollarýna devam ederlerdi.

Ahmed'in dudaklarý kurumuþtu. Babasý baþýna baðlý tülbendi çözüp ýslattý. Hafifçe kurumuþ dudaklarýna deðdirdi oðlunun. Ahmed'in gözleri yarý açýk, göðsü hýzlý hýzlý inip kalkýyordu.

- Ahmed! Ahmed'im. Aç gözünü oðlum. Çok kalma­dý kasabaya. Seni orda doktora götüreceðim.

Ahmed, cevap vermiyordu. Elleriyle birkaç kez hafif­çe yeri dövdü. Soluklan yavaþladý. Soðuk terler aktý sýrtýna Cemal'in. Korkuyla irileþti gözleri. Bu, sekerat denen ölüm öncesi andý.

- Hayýr hayýr, dedi inleyerek.

Ahmed'in ellerini tuttu. Ruhun çýkmasýný engellemek ister gibi sýkýca kucakladý oðlunu. Ama nefesi kesilmiþti çocuðun. Cemal, þapkanýn baþýndan düþtüðünü fark etmedi. Doktor, para, Sadýk Dayý, falaka, karakol, kuman­dan... Zihni savaþ alanýna döndü. Herkes her þey birbirine karýþýyordu. Kumandan bazen Sadýk Dayý oluyor, ona þap­ka uzatýyor, bazen Sadýk Dayý kumandan oluyor onu fala­kaya yatýrýyordu. Sopalar ayaðýna indikçe kumandanýn kahkahalarý ile Cahide'nin çýðlýklarý birbirine karýþýyordu. Hýzla çýkýp kaçýyordu'köyden, karakoldan... Baþýnýn etra­fýnda dönen bir þeyler görüyordu. Baþýna, sýrtýna, kollarýna çarpýp kendisini yaralayan bu þeyin bir þapka olduðunu fark ediyordu. Sadýk dayýnýn þapkasý... Ahmed, korunmak için arkasýna sýðýnýyordu ama þapka döne done ona da sal­dýrýyordu. Ahmed, çýðlýklar atýyor, her tarafý yaralanýyordu. Tüm çabasýna raðmen oðlunu kurtaramýyordu þapkanýn darbelerinden.

- Ahmeeeed!

Hüngür hüngür aðlamaya baþladý Cemal. Sýký sýkýya sarýldý oðluna. Sonra kesildi aðlamasý. Oðlunu býrakýp boþ gözlerle baktý etrafýna. Gözü þapkaya iliþti. Hemen kaldýrýp tozunu silkeledi. Evirip çevirdikten sonra, Ahmed'in basma geçirdi þapkayý. Ayaða kalkýp bir adým uzaklaþtý. Sonra yi­ne yaklaþýp biraz daha düzeltti þapkayý. Gülmeye baþladý. Ayak sesleri duyunca durakladý. Sað tarafa baktý. Kuman­dan iki askerle birlikte ona doðru geliyordu. Hemen Ah-med'i tutup kaldýrdý biraz. Yanýna oturttu sonra. Gülerek baktý askerlere.

- Ne oluyor burada! diye baðýrdý kumandan.

Hýzla ayaða kalktý Cemal. Ahmed'i gösterdi askerlere.

- Onu dövemezsiniz. Mahkemeye veremezsiniz. Ba­kýn Ahmed'in þapkasý var. Tamam mý? Onu dövemezsiniz.

Baba-oðula tiksintiyle baktý kumandan. Askerlerine döndü.

- Gidelim, dedi. Delilerle uðraþýyoruz, diye mýrýldan­maya devam etti.

Mahmud, aðlayarak köye doðru koþarken, Cemal ba­ðýrmaya devam ediyordu.

- Ahmed'imi dövemezsiniz! Kimse onu dövemez! Onun þapkasý var...

Gönderen: 13.03.2008 - 15:50
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
Allah Bize Yeter
395 Mesaj -
Gece tüm cüssesiyle çökmüþtü þehrin üstüne. Ana caddelerdeki kýsmi aydýnlýk ara sokaklara girildikçe yerini kesif bir karanlýða býrakýyordu. Karanlýk sokaklar caddeye doðru aðzýný açmýþ canavarlara benziyordu. Kýþý haber ve­ren soðuk rüzgârýn gazete parçalarý ve naylos poþetleri sa­vururken çýkardýðý sesler, gerilimli ortama iyi bir fon oluþ­turuyordu.

"Çok geç oldu" diye düþündü Ramazan. Sessiz so­kaklarda ister istemez dikkat çekecekti. Þehrin merkezi yer­leri, ana caddeleri o anda bile az da olsa iþlekti. Kenar ma­hallelerde beþ- on dakikada birine rastlamak bile zordu. Bir saat önce bile çýksa þimdiki gibi dikkat çekmeyecekti.

"Allah'a tevekkül etmekten baþka yapacak bir þey yok" dedi içinden. "Çýkmak zorunda kalmasaydým, zaten çýkmayacaktým. Her þey insanýn istediði gibi geliþmiyor. Ça­balar bir yere kadar devam eder, ondan sonra her þeyi olu­runa býrakmak gerekiyor." Ýbrahim (a.s)'ý düþündü bir an. Onu ve ailesini... Tarihin ne parlak, ne muhteþem bir tablo-suydu onlarýn yaþamý. Baba, ateþin karþýsýnda, anne ýssýz bir çölde bebeðiyle bir baþýný Dgul keskin býçak karþýsýn­da.... Ýnsaný tepeden týrnaða ttreten büyük bir tevekkül, büyük bir teslimiyet...

Yürürken etrafýna göz imayý ihmal etmiyordu Ra­mazan. Gözlerinden hiçbir çeviri kaçmamasýna dikkat ediyor, bu arada her sese de sulak kabartýyordu. Saatine bakmak için biraz duraklac; Kenarýndaki tuþa basarak aydýnlattýðý saatim görünce ýlýmlarýný hýzlandýrma ihti­yacý hissetti.

Bir caddeye gelince drdu. Dikkatle, iyice taradý çevreyi. Kulak kabarttý. Hiç icnse gözükmüyor, hiçbir ses duyulmuyordu. Bir daha sürdü etrafý. Görebildiði alan içinde art arda yolun kenara park etmiþ üç otomobil ile bir kamyonetten baþka bir þev görünmüyordu. Tam karþý­sýndaki binaya baktý bir dakýu kadar. Anormal bir durum

göze çarpmýyordu.

Hýzla caddenin karþý tayfýna geçti. Bir kez daha seri bakýþlarla saða sola baktýktar «ara beþ katlý binaya yaklaþ­tý. Dýþ kapý açýktý. Yavaþça içsi süzüldü. Parmak uçlarýna basýyor, sessizliðe azami özer: gösteriyordu. Eli, merdiven lambalarýný yakmak için gayr. ihtiyari butona gitti. Tam ba­sacaktý ki kendine geldi. Bacaktan vazgeçti. Gözleri ka­ranlýða alýþsýn diye biraz bezdikten sonra sessizce merdi­venleri çýkmaya baþladý. Binrei kata çýktý. Merdivenlerin üzerindeki pencerelerden cacieye bir göz attý. Ýkinci katýn merdivenlerine yönelmek üzmeyken bir þey çekti dikkatini. Kaldýrýmýn kenarýna park ecsý otomobillerden birinde bir kývýlcým çakmýþtý. Demek e'.-vordu ki otomobil boþ deðildi. Ramazan, dikkatini ayný araca yoðunlaþtýrmca bir ka­rartý görür gibi oldu. Büyük ihtimalfe biri sabredemeyip sigarasýný yakmýþtý. Aslýnda birilerine bir iþaret vermek is­temiþ de olabilirdi.

"Ortalýk hiç de göründüðü gibi ýssýz deðil" diye dü­þündü Ramazan. Bina gözetleniyor olabilirdi. Bir kaygý belir­di içinde. Suyun karanlýklarý içinde gizlenmiþ aða takýlan bir balýk gibi hissetti kendini. Kýsa süreli bir tereddüt yaþadý. Sonra yine yavaþça çýkmaya devam etti merdivenleri. Ýkinci kata çýktýðýnda bir daha göz attý caddeye. Bir hareketlilik yoktu. Üçüncü kata çýktýðýnda kaygýsýnýn arttýðýný hissetti. Kapýnýn önünde sessizce durdu on saniye kadar. Zile basmak üzereyken vazgeçti. Dikkatle kapýya bakmaya baþladý. Ah­þap kapýda yerden otuz santim kadar yukarýda belirgin bir ezilme fark etti. Nefesini tutup eðildi. Yanýlmamýþtý. Kapýda bir deðil birkaç yerde kýrýklýk ve eziklikler vardý. Bir þimþek çaktý kafasýnda. "Ýçeride karakol olmalý". Öyle ya, dýþardan hiçbir anormal görüntü yoktu. Dairenin lambalarý yanýyor­du. Dýþarýda binayý gözetleyenler arabalarýný caddenin nispe­ten karanlýk bir köþesine park etmiþlerdi.

Sessiz, ama hýzlý hareketlerle aþaðýya yöneldi Rama­zan. Birinci kata geldiðinde araba kapýlarýnýn açýlýp ka­panma seslerini duydu. Caddeye bir göz attý. Bir an donar gibi oldu. Boþ sandýðý otomobillerden birkaç kiþi inmiþ, birkaç kiþi de iniyordu. Yedi-sekiz kadar kiþiydi. Binaya doðru yürümeye baþladýlar. Bazýlarýnýn elinde uzun nam­lulu silahlar vardý.

"Ýþim bitti galiba" diye düþündü Ramazan. "Buraya kadarmýþ galiba." Ya teslim olmayacak, öldürülecekti, ya da yakalanacak, iþkence ve zindanýn tadýna varacaktý. Aklýna ilk gelen þeyi yapü. Önünde durduðu dairenin kapýsýný çal­dý hafifçe. Tedirginlikle bir yukarý bir aþaðý baktý. Tam o sý­rada kapý açýldý. Altmýþ yaþlannda baþýnda beyaz bir namaz örtüsü bulunan yaþlý bir kadm açtý kapýyý. Þaþkýnlýk ve me­rak dolu bakýþlarda baktý Ramazan'a. "Gizlemenin anlamý yok" diye düþündü Ramazan.

-Anacýðým, dedi titrek bir sesle. Polis peþimde. Evin­de gizlenebilir miyim?

Binanýn giriþinde ayak sesleri duyunca, cevap bek­lemeden içeri daldý Ramazan. Kadýnýn þaþkýnlýðý biraz daha artmýþtý. Ne diyeceðini, nasýl bir tepki vereceðini bilemiyordu.

-Ama evladým, benden baþka kimse yok evde...

- Korkma anacýðým, dedi Ramazan. Hýrsýz ya da na­mussuz biri deðilim. Sadece bir Müslüman'ým. Eðer burada yakalanýrsam "beni tehdit edip zorla içeri girdi" dersin.

Kadýnýn korkusu bir nebze olsun azaldý. Temiz yüz­lü, insana her haliyle güven veren bu gençten bir zarar gel­meyeceðine inandý. Mahcup ve tedirgin tavýrlarýna üzün­tüyle baktý. Ama itirazý sürüyordu.

- Evladým! Nereye gizleneceksin ki?... Bu evde bir þey yok. Küçük oðlumla beraber kalýyorduk, o da askere gitti.

Hýzla içeriye bir göz attý Ramazan. Gerçekten de evde çok az eþya vardý. Yerlerde eski kilimler, minderler, eski yaylý bir somya, üç gözlü bir ocak, küçük bir buzdolabý... Evde baþka göze çarpacak bir þey yoktu.

Merdivenlerde koþuþturma sesleri gelince somyaya yaklaþtý genç adam. Sesler arttýkça içindeki kaygý da artýyordu. Yavaþça eðilerek somyanýn altýna girdi. Dizleri üstü­ne çökerek sol yanaðýný yere býraktýðý ellerinin üzerine koy­du. Bu þekilde somya örtüsünün altýndan odanýn içini de görebilecekti.

Daire kapýlan açýlýyor, arada bir baðýrma- çaðýrma sesleri yükseliyordu. Birileri öfkelenmiþti. Tuzak iyi kurulmuþ, avcýlar iyi yer tutmuþtu. Tüm bunlara raðmen av el­den kaçarsa, öfkeleri daha da artacaktý. Hem dairenin için­de, hem de dýþanda yer tutmuþlardý. Av'm binaya girdiðini görmüþlerdi, dairelerden birinde olmalýydý. Yer yarýlýp içi­ne girecek deðildi ya...

"Allah'ým, kendime deðil sana güveniyorum. Her þe­ye kadir olan sensin. Ben sana ve dinine inandým. Ben, yakalamalarýndan, iþkenceden, zindandan, ölümden korkmu­yorum, bunu sen biliyorsun. Beni fitneye düþürmelerinden korkuyorum. Nurunu tamamlayacaðýný biliyor, vaadine inanýyorum. Benim çabam ve tedbirim fitneye düþmekten korktuðum içindir. Ey kendisine sýðýnanlarý koruyan! Ey mazlumlarýn sahibi!"

Karþý dairenin kapýsý açýldý. Öfkeli baðýrmalar, özür üslubunda karþýlýklar, cýlýz tepkiler... Herkes þartlan, coðrafyayý iyi özümsemiþti. Herkes rolünü iyi biliyordu. "Þim­di buruya da gelecekler" diye mýnldandý yaþlý kadm, korku dolu bir sesle. Gelecekler ve genç adamý yakalayacaklardý. Onu hiç tanýmýyordu ama yakalanmasý ihtimali üzüyordu yaþlý kadýný. "Yakalanýrsa annesi çok üzülecek" diye geçirdi içinden.

"Hiçbir zaman kendime güvenmedim ey Rabbim! Sen, dilediðini aziz kýlar, yüceltir, dilediðini zelil kýlar alçal-týrsýn. Sen güç yetirirsin, ben yetiremem. Tarih boyunca peygamberler, Salih insanlar, her zaman küfrün fitnesine karþý senden yardým istediler. Ýþte Ashabý Kehf... Tüm inanç ve içtenliklerine raðmen dikkatli davranýyorlar ve þöyle di­yorlardý. "Birinizi bu paranýzla þehre gönderin de temiz olan yiyecekten size getirsin. Oldukça hassas davransýn ve sakýn sizi kimseye sezdirmesin. Çünkü onlar üzerinize çý­karlarsa sizi taþa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler. Bu durumda ebedi olarak kurtuluþ bulamazsýnýz." Ey Rabbim eðer dininden dönersem biliyorum ki hem dünyam hem de ahiretim gider. Yardým et Rabbim! Ýbrahim (as)'ý ateþe karþý korudun, Yunus (as)'ý balýðýn karnýnda korudun. Ýman eden Kehf ashabýný korudun. Habibin Muhammed Mustafa (sav)'i yalýn kýlýç bekleyen müþriklerin arasýndan geçerken korudun. Bana da yardým et Rabbim!"

Dairenin kapýsý çalýndý. Bir tereddüt aný yaþadý yaþlý kadýn. Sonra yavaþ yavaþ yürüdü kapýya. Kapýyý açtý. Korkuyla baktý kapýdaki silahlý adamlara. Hepsi de sivil giyim­liydi. Bina sakinlerinden emekli bir bekçi de kapýda gelen­lerle birlikteydi.

- Evde senden baþka kimse yok mu? dedi tok sesli þiþ­man bir polis.

Bir tereddüt yaþadý yaþlý kadýn.

- Yok, dedi. Ben yalnýzým.

Kadýnýn tereddütü memurun dikkatinden kaçmadý.

Allah bizeyeter.

Bekçi emeklisinine döndü.

- Kadýn doðru söylüyor, dedi emekli bekçi. Bir oðlu yanýnda kalýyordu, o da askere gitti.

Memur haþin bakýþlarýyla bir süre hýrpaladý kadýný.

- Bu gece kimseye kapýyý açtýn mý?

- Hayýr, dedi yaþlý kadýn. Öfkeyle soludu memur.

- Yer yarýlýp da içine girmedi ya, diye baðýrdý. Ara­yýn evi!

"Ýþte baþladý" diye geçirdi içinden Ramazan. "Biraz­dan bulurlar. Ey Rabbim! Ey Rabbim! Sen her þeye kadirsin. Tüm günahlarýmdan tevbe ediyor, sana sýðmýyorum. Sen onlarýn gözlerini görmez et! Ve ce'alna min beyni eydihim þedden ve min halfihim þedden fe eðþeynahum fehum la yubsirun. Eve gitmem ve burada karakol oîciuðunu haber vermem gerekir. Sen onlarýn gözlerini görmez et! Sana sýðý­nýyorum, beni koru! Sana sýðýnýyorum. Sana sýðmýyorum, beni koru! Sana sýðmýyorum, Sana sýðmýyorum, Sana sýðmý­yorum."

Ýki ayak somyanýn önünde durdu. Sonra eðildi ayakla­rýn sahibi. Örtüyü kaldýrdýðýnda Ramazan, onunla göz göze geldi. Boþ gözlerle baktý somyanýn altýna. Örtüyü indirip çe­kildi.

Ramazan, donup kalmýþtý. Dudaklarý deprenmiyor; ama kalbi mütemadiyen ayný kelimeleri tekrarlýyordu. "Ey Rabbim! Ey Rabbim! Ey Rabbim!..."

- Tamam, dedi tok bir ses öfkeyle. Allah kahretsin!

Gidelim.

Memurlarýn hepsi de öfkeliydi evi terk ettiklerinde. Bu son daireydi. Kafalan almýyordu. Onca hazýrlýk boþa mý gidecekti?

Yaþlý kadýn da þaþkýnlýktan dona kalmýþtý. Her þeyi görmüþtü. Memurun somyanýn Örtüsünü kaldýrmasýný, Ra-mazan'm þaþkýn bakýþlarýný ve polislerin öfkeyle evden ay­rýlmasýný... dairenin kapýsýný örttükten sonra, yaklaþtý som­yaya. Titrek bir sesle sordu.

- Bu nasýl bir þeydi oðlum? Seni nasýl görmediler?

Ramazan, kýmýldamýyor, dudaklarýný bile oynatmý­yordu. Gözlerini yummuþtu. Kalbinde durmadan Allah'ý hamd ile teþbih ediyordu.

Kapý yeniden çalýndý. Yaþlý kadýn uyanýr gibi oldu. Kapýda yine sesler yükseliyordu. Kadýn, kendini kaybetmiþ, daha onlar uzaklaþmadan konuþmuþtu. Kapýyý açtý. Birkaç kiþi bir anda daldý içeri. Hýzla daðýldýlar etrafa. Þiþman me­mur yaþlý kadýna yaklaþtý.

- Kiminle konuþtun kadýn!

- Kimseyle konuþmadým evladým.

- Sesin geldi kadýn! Birine seslendin.

Yaþlý kadýn, memurun çatýk kaþlarýný görünce korktu. Baþýný önüne eðdi.

- iþiniz çok zor, Allah yardýmcýnýz olsun dedim. Ne geceniz var, ne gündüzünüz...

Ýnanmaz tavýrlarla baktý kadýna þiþman polis. Arka­daþlarýna seslendi.

- Dikkatli arayýn! Sýðýnak, gizli bölme olabilir bir yerlerde.

Dairenin her yerini inceden inceye aramaya baþladý­lar. Duvarlar, zemin, banyo, tuvalet... her tarafý kontrol et­tiler. Çekiçle vurup boþluk aradýlar duvarlarda. Ýki kez som­yanýn örtüsünü kaldýrýp altýna baktýlar.

Memurlar, bir süre daha aramalarýna devam ettiler. Evi terk ettiler sonra eli boþ olarak.

Yaþlý kadýn, yaþ dolmuþ gözleriyle baktý Ramazan'a. Yürümek istedi, ama sanki dizlerinin baðý çözülmüþtü. Diz üstü çöktü yaþlý kadýn.

Ramazan, yerden doðrulurken vücudunun ürperdi­ðini hissetti. Onun da göz yaþlan yanaklanndan süzülüyor­du. Dudakian yine deprenmiyordu, ama kalbinde art arda ayný sözler tekrarlanýyordu.

"Allah bize yeter, O ne güzel vekildir."

Gönderen: 13.03.2008 - 15:52
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
ölüm daha güzeldir
395 Mesaj -
Ölüm Daha Güzeldir


Pencereye yanaþtý genç adam. Hafif bir rüzgar saçla­rým yalarken bir an gevþediðini; hoþ bir duygunun bedeni­ni sardýðýný hissetti. Baharýn bembeyaz bulutlan arada bir küçük muziplikler yaparak güneþi Örtüyor, sonra bir köþe­ye kaçýp kayboluyorlardý. Mavi gökyüzü derinliðiyle insan­da gizemli bir hava býrakýyor, berraklýðýyla da mahzun

kalpleri okþuyordu..

Genç adam öyle dalmýþtý ki odaya birinin girdiðini fark etmemiþti. Hayal atýný bulutlann arasýnda gezdirmeye devam ediyordu.

-Mesud!

Ýrkildi genç adam. Bükük bir boyun ve mahcup ba­kýþlarla döndü, kendisine seslenen ev sahibine. - Buyur gel, yemek yiyelim.

Sessizce itaat etti Mesud. Yemek, küçük tepsinin üze­rinde yere býrakýlmýþtý. Ýki kap yemek, su bardaklarý, sürahi ve iki tandýr ekmeði vardý tepsinin üzerinde. Karþýlýklý otu­rup yemeðe baþladýlar. Ev sahibi, Mesud utanmasýn diye yemekten baþýný kaldýrmýyor, sürekli meþgul görüntüsü vermeye özen gösteriyordu.

Yemeðini bitirince kafasýný kaldýrdý. Mesud'un tabaðý neredeyse olduðu gibi duruyordu. Birkaç kaþýk ya vurmuþ, ya vurmamýþtý. Bir an utandý ev sahibi. Belki de Mesud'un sevmediði bir yemekti. Neden daha baþta bunu sormayý akýl etmemiþti ki?... Belki o söylemezdi, ama kendisinin bu­nu düþünmesi gerekirdi.

- Hakkýný helal et, dedi ev sahibi mahcup bir yüz ifa­desiyle. Sorm'adým, belki de bu sevmediðin bir yemekti. Gidip baþka bir þeyler getireyim.

- Hayýr hayýr! dedi Mesud. Yemekle bir sorunum yok.

Ben aç deðilim.

Ev sahibi itiraz etti.

- Düriden beri doðru-dürüst bir þey yemedin.

- Ama ben gerçekten aç deðilim.

Çaresizce baþýný salladý ev sahibi. Sbfrayý alýp çýktý. Hemen de geri döndü. Bir süre sessizce bakýþtýlar. Mesut karþýlaþtýkça bakýþlarýný kaçýrýyor, bir noktaya sabitliyordu. Ev sahibi onun sýkýntýsýný anlýyor, ama onun açýlmasýný bek­liyordu.

- Orhan'ý göremedim, diye giriþ yaptý ev sahibi. Ha­ber býraktým, gelince buraya uðrayacak.

- Ýyi, diyebildi Mesud sadece.

- Bak Mesud! dedi ev sahibi. Durumundan az çok ha­berim var. Sýkýlmana gerek yok. Yalnýzca nasýl kurtuldun, onu merak ediyorum.

Derin bir soluk aldý Mesud. Gözlerinin önünde canla­nan bazý hatýralarý uzaklaþtýrmak ister gibi gözlerini yumup baþýný salladý. Konuþup konuþmama konusunda tereddüt yaþýyordu. Ev sahibine baktý. Onu tanýyor ve güveniyordu.

Davranýþlarýndan içtenliðini anlamamaya imkan yoktu.

- Nerden baþlayayým? diye sordu kýsýk bir sesle.

- Ýstersen baþtan baþla.

- Evet, dedi Mesud. Baþtan baþlayayým.

Birkaç saniye sessizce durdu. Eskiye doðru bir yolcu­luk yapacaktý, o yüzden düþüncelerini toplama ihtiyacý duydu. Sakin; fakat yorgun bir sesle baþladý konuþmaya.

- Ýki seneyi aþkýn bir süreydi, aranýyordum. Çok fazla eve uðramýyor, hatta memlekete bile pek gitmiyordum. Ba­bam her yerde beni sorduruyormuþ. Hangi arkadaþý gör­sem, bundan söz ediyordu. Ben de bir ara uðradým eve. Ni­yetim meraklarýný bir süreliðine gidermekti. Babam ýsrarla kalmamý istiyordu. Ben ona tehlikeden, yakalanmaktan söz edince baklayý aðzýndan çýkardý. Ona göre bir tehlike yoktu. Amcamýn bazý tanýdýklarý vasýtasýyla polisle görüþmüþler; benimle ilgili arama emrinin kaldýrýlmasý konusunda gü­vence almýþlardý. Yalnýzca bir þartlan vardý. Ben emniyete giderek, "Ýþte buradayým, kaçmak, gizlenmek istemiyo­rum" diyecektim. Onlar da benimle ilgili dosyayý kapata­caklardý. Babam çok kesin konuþuyordu. Ben, aracýlara gü­venmediðimi, bu iþin bu kadar basit olmadýðýný söyleyince çok kýzdý. Baðýrýp çaðýrmaya baþladý: Aslýnda boþuna benim için uðraþýyorlarmýþ, ben böyle sefil ve derbeder yaþamayý hak etmiþim. "Git! Hangi çöplükte gebereceðin beni ilgilen­dirmez" diye bitirdi sözlerini. Devreye annem girdi. Aðla­yarak benim için endiþelendiðini, baþýma bir þey gelmesin­den korktuðunu söyledi. Oldukça zor durumdaydým. An­nemi, babamý kýrmak istemiyordum, ama ortada bir hile, bir tezgah olduðunu seziyor, oyuna gelmek istemiyordum.

Evden ayrýlmaya karar verdim. Kapýya vardýðýmda amcam girdi içeri. O, biraz daha ikna edici bir dil kullanma­ya özen gösteriyordu. Bana, yaptýðý görüþmelerden, aracý­lardan, verilen ve daha verilecek paranýn miktarýndan söz etti. Amcam her þeyi yaptýðýný, artýk bundan fazla bir þeyin elinden gelemeyeceðini söyledi. Seçim bana kalmýþtý. Ya ai­lemin çabasýný önemseyecek, onlara güvenecektim, ya da hepsiyle iliþkimi koparacaktým. Tam bir ikileme düþmüþ­tüm. Sürekli baþka evlerde kalmak beni sýkmaya baþlamýþ­tý. Acaba gerçekten dedikleri mümkün müydü? Annem devreye girdi yeniden. Her þeyi hazýrladýklarýný, beni evlen­direceklerini söyledi. Babam, arabanýn anahtarýndan, am­cam ise yerii bir iþ kurmaktan söz etti. Söyledikleri cazip þeylerdi. Ama ya arkadaþlarým? Ya süre gelen mücadele?., her þeylerim feda eden insanlarýn yanýnda ben ne yapmýþ­tým ki? Ama amcam öyle düþünmüyordu. Bu badireyi atla-týncaya kadar bir köþeye çekilmemi öneriyordu. Ýnancýmý yine yaþayabileceðimi, yine ibadetlerimi yerine getirebilece­ðimi söylüyordu amcam.

Ýki arada bir derede kalmýþtým. Yaþadýðým hayatýn be­ni sýkan þekli, cazip teklifler ve mazim... Ýçimden bir ses bana "Sen çok çektin. Býrak biraz da baþkalarý çeksin. Evlen­mek, çoluk-çocuða karýþmak senin de hakkýn" diyordu. Ba­na mantýklý ve ikna edici geldi bu fikir. Öyle ya ibadetlerimi yine yapacaktým, yine dinimi öðrenmek ve öðretmek için çaba harcayacaktým. Bunun için ille de polisle kaçýp kova­lamaca oynamaya gerek yoktu. Zaten iþler benim yoklu­ðumla kesintiye uðramayacaktý.

Söylediklerini yapmayý kabul ettim. Öyle çok sevindiler ki... bir an onca zamandýr onlarý üzdüðüm için utan­maya baþladým. Sabahleyin amcamla birlikte polis merkezi­ne gitmeye karar verdik. Böylece o gece evden ayrýlmadým. Bir süre sustu Mesud. Yaþadýklarýný anlatmaya de­vam edecekti, ama sýkýntýlý bir yere gelmiþti. Ayný anlarý yaþýyormuþ gibi utanç ve kahýr belirdi gözlerinde. Ev sahibi de ayný sýkýntýlý atmosfere girmiþti.

- Ertesi gün babam ve amcamla birlikte merkeze git­tik. Aracý olan þahsý bulup durumu izah ettiler. Adam, garip garip sýrýtarak baktý bana. Sonra babam ile amcama geri dönmelerini, birkaç saat içinde beni de göndereceðini söy­ledi. Onlar giderken bir uykudan uyanýr gibi oldum. Bu, bal gibi bir oyundu. Hepimizi kandýrmýþlardý.

Babam ile amcam gittikten on dakika kadar sonra iki kiþi gelip beni bir araca bindirdiler. Daha araç birkaç yüz metre gitmemiþti ki, biri arkadan gözlerimi baðladý. Ýçimde büyük bir piþmanlýk vardý, ama iþ iþten geçmiþ gibiydi. Ha­yýflanma bir fayda saðlamýyordu. Ýçimden "Keþke ölseydim de bunu kabul etmeseydim" diyordum.

Gözlerimi açtýklarýnda nerede olduðumu çabuk anla­dým. Bir iþkence yeriydi. Birkaç kiþi gelip baþýma dikildi. Be­ni merkezden getiren, ön plandaydý ve sýrýtmaya devam ediyordu.

- Evet, Mesud Bey! dedi. Nihayet görüþebildik. Bu yaptýðýmýzý yanlýþ anlama. Prosedür iþte.

Ben bir þey söylemedim. Bir dakika kadar bana baktý­lar. Konuþmamý bekliyorlardý, ama ben ne diyeceðimi bile­miyordum.

- Evet, baþla, dedi ayný görevli.

- Neye baþlayayým? dedim.

Kaþlarýný çattý. Yüzünü yüzüme yaklaþtýrarak:

- Naz yapma, oðlum! diye baðýrdý. Teslim olmayý sen istemedin mi?

Ben, bazý isimler söylememi istediðini sandým. Böyle bir þeyi asla yapmayacaktým.

- Amcamla anlaþmýþtýnýz. Ýþte teslim oldum. Bir köþe­ye çekilip kimseye karýþmayacaðým- Daha ne istiyorsunuz?

Yakamdan tutup sarstý beni birkaç kez.

- Oðlum! Bak gözlerime, aptal birine benziyor mu­yum? Biz senden uyduruk-kýytýrýk bilgiler istemiyoruz. Ýþbirliði istiyoruz. Bizimle beraber çalýþmaný istiyoruz. Senin gibi birini kolay kolay sokaða salar mýyýz?

Tüylerim diken diken oldu. Þimdi söz ederken bile midem bulanýyor. Bunun adý ihanet idi.

- Hayýr, dedim sesimi yükselterek. Anlaþmada bu yoktu.

Bir tokat çarptý yüzüme. Gözümde þimþekler çaktý. Sol kulaðým uðuldadý bir süre. Sonra gülmeye baþladý bana tokat atan. Beni iþaret etti arkadaþlarýna.

- Ýþlemlerini yapýp götürün. Bizim çocuklarýn yanýn­da kalsýn.

Aradan iki saat geçmeden kendimi bir hücrede bul­dum. Beni býraktýklarý hücrede dört kiþi daha vardý. "Bizim çocuklar" dedikleri iþbirlikçilerdi. Benimle ilgili onlara bilgi vermiþlerdi. Bir hafta boyunca beni ikna etmek için uðraþtý­lar. Kabul ettiðim takdirde elde edeceðim imkanlardan söz ediyorlardý. Arada bir içlerinden bir veya ikisini sabah gö­türüyorlar, akþam geri getiriyorlardý. Ben onlardan uzak durmaya çalýþýyordum.

Bir haftanýn sonunda beni sorguya götürdüler. Bu kez oldukça sert davrandýlar. Üç gün kaldým sorgu yerinde. En az dört- beþ kez tekme-tokat dövdüler beni. Sonra yeniden hücreye býraktýlar.

Gözleri doldu Mesud'un. Boynunu bükmüþ, iç geçiri­yordu. Etrafýna bakýndý bir an. Bir kâbustan uyanmýþ gibi açýldý yüzü. Ama hemen sonra geri döndü hatýralarýna. Yü­zü ekþidi, gözleri büzüldü:

-Ýðrenç bir yerdi hücre. Sadece mekân için deðil, oradakiler ve orada bulunma amaçlarý için iðrenç diyo­rum. Ýhanetlerle kararmýþ kalplerin her kötülüðe tevessül edebileceðine orada þahit oldum . Ýçlerindeki pislikleri, yaptýklarý pislikleri birbirlerine anlatýyorlardý. Ölüm, da­ha güzeldi orda yaþamaktan. Evet, ölüm daha güzeldi. Günahkâr bir þekilde Rabbin katýna gitmek zor bir þey ta­bi, ama ihanetlerle gitmek korkunç. Ýnsan hangi yüzle Al­lah'ýn rahmetini umabilir, dileyebilir o cürümle. Evet, ölü­mü istedim, hem de Allah'a yakararak. Bu arada bana ya­naþmaya, beni kandýrmaya çalýþmaya devam ediyorlardý. Ýlkin fark etmediler, ama sonra namaz kýldýðýmý gördük­lerinde benden uzaklaþtýlar.

Ýki hafta sonra yeniden beni götürdüler sorguya. Bu kez iþ, kaba dayakla kalmadý. Ýki gün boyunca iþkence etti­ler. Gittikçe takatim tükeniyordu. Dýþarýdaki arkadaþlarý­mýn benden "hain" diye söz ettiklerini söylediler. Bu her þeyden daha fazla yaraladý beni. Babam ve amcama kýzmý­yor, kendime kýzýyordum. Öyle ya onlar kandýrýlmýþtý, ama benim o oyuna gelmemem gerekirdi. Bazý þeyler gözümü kamaþtýrmýþtý.

Beni ömür boyu zindanda tutmakla tehdit ediyorlar­dý. Ahiretimin gittiðini, bu arada dünyamýn da gitmekte ol­duðunu görüyordum. Otuz yýl., dile kolay... "Eðer onlara bir-iki yýl yardýmcý olursam en azýndan dünyam kurtula­cak." Benden çok fazla þey istemediklerini söylüyorlardý. Beni bazý yerlere yüzü kapalý götürecekler, ben tanýdýklara rastlarsam gerçek kimliklerini söyleyecektim. Sonra yeni bir yüz, yeni bir hayat., yeniden ibadetlerime dönebilir, tevbe ederek iyi bir Müslüman olabilirdim.

"Tamam" dedim. Kabul ettiðimi söyledim. Yalnýzca bana birkaç gün daha müsaade etmelerini istedim. Hücreye geldiðimde iki gün boyunca aðladým. Beraber sý­kýntýlara göðüs gerdiðimiz, beraber sevinip üzüldüðü­müz insanlara, kardeþlerime ihanet edecektim öyle mi? Eðer Öyle bir þey yapsaydým; ben artýk kendfme insan gö­züyle bakamazdým. Hayýr! Bilinçli bir ihaneti hangi tevbe temizleyebiHrdi ki?...

Beni tekrar sorguya çaðýrdýklarýnda her þeye kararlý­lýkla direnmeye karar vermiþtim. Ancak sorgu yoktu. Bera­berimde birini daha çýkardýlar. Arabadaki görevliler bir operasyondan söz ediyorlardý. Biz de onlara operasyonda yardýmcý olacaktýk(!) "Akýllý ol!" diyordu benimle gelen iþbirlikçi. "Bu dünyada herkes kendini düþünüyor, biz de kendimizi düþünmeliyiz." Ters ters baktým ona. Tavrýma bir anlam vermedi ki baþka þeyle ilgilenmeye baþladý. Ap­tal herif! Kendini düþünen, kendi eliyle kendini cehenne­me atar mý? Öyle ya, onurunu kaybetmiþ kiþiler için bir­kaç günlük dünya hayatýnda kemikçi köpekliði yapmanýn adý kendini düþünmek oluyordu...

Elimizi kelepçelememiþ, gözümüzü baðlamamýþlar­dý. Emniyetin bahçesine girince arabadan indirdiler bizi. Yanýmdaki bu iþi defalarca yaptýðý için onlara güven vermiþti. Ekibi toplamak için binaya girdiklerinde biz bahçede yalnýz kalmýþtýk. Kapýdaki nöbetçiden baþka etrafta kimse gözük­müyordu. Duvara baktým. Fazla yüksek deðildi. Her þeyi göze alýp duvara doðru koþtum. "Vururlarsa vursunlar" de­dim içimden. Ölüm daha güzeldir öyle bir yaþamdan.

Duvarý aþtýktan sonra caddede biraz daha koþtum. Önüme çýkan ilk sokaða daldým. Sonra yine koþtum. On dakika kadar saðlý- sollu sokaklarda devam ettim koþuya. Sonra bir minibüse binip buraya geldim. Sen beni tanýyor­sun. Hakkýmda ne düþündüðünü bilmiyorum, ama ölü­mü bir daha oraya dönmeye tercih edeceðimi bilmeni is­tiyorum.

- Ýyi ki buraya geldin, dedi ev sahibi. Kandýrýldýðýný duymuþtum. Ýyi ki buraya geldin.

Mesud, karþýlýk vermedi. Ev sahibi de ne diyeceðini bilmiyordu. Teselli mi etmeli, destek mi vermeli yoksa ken­di haline mi býrakmalýydý? Kararsýzca baktý çevresine bir sü­re. Üçüncü þýkta karar kýldý.

- Ben, dedi ev sahibi. Yan odadayým. Bir ihtiyacýn olursa çaðýr.

- Olur, dedi Mesud.

Kapýnýn kapanma sesini duyduðunda Mesud da pen­cereye yöneldi yeniden. Sokaða, binalara, en sonunda göðe dikti bakýþlarýný. Beyaz bulutlarýn parlaklýðý ve hoþ görün­tüsüyle kendinden geçti. Çocukluk hatýralarý canlandý göz­lerinde. Arkadaþlýklar, oyunlar... masum bir gülümseme yayýldý yüzüne.

Art arda park eden araçlarýn çýkardýðý sesler, onu ko­pardý hayallerinden. Ýki otomobil bir minibüstü duran binanýn önünde. Biraz dikkatle bakýnca irkildi. Emniyetin sivil araçlarýydý. Ýnenlere dikkat etti. Ýkisi kendisini sorgulayan­lardý. Yanlarýnda elleri kelepçeli bir genç vardý.

Gözleri yuvalarýndan fýrlayacakmýþ gibi iri iri açýldý Mesud'un. Ev sahibini çaðýrdý. Cevap alamayýnca birkaç kez sertçe vurdu kapýya. Mesud'un rengi kaçmýþ, yüzüne bakýnca anormal bir þeylerin vuku bulduðunu anladý ev sahibi.

- Ne oldu? dedi heyecanla.

- Geldiler, dedi Mesud. Beni almaya geldiler.

Hýzla fiencereye koþtu ev sahibi. Kelepçeli genci gö­rünce üzüntüyle baþýný salladý.

- Senin için deðil, benim için gelmiþler.*-Ýtiraz etti Mesud.

- Ama ben onlarý tanýyorum.

- Ben de kelepçeli genci tanýyorum, dedi ev sahibi. Mesud, yerinde duramýyordu.

- Arkada bir balkon daha yok mu?

- Ama üçüncü kattayýz. Burasý atlamak için çok yüksek.

- Bir bakalým!...

Hýzla mutfaðýn balkonuna gittiler. Gerçekten de çok yüksekti. Henüz o bölgede kimse yoktu, ama atlayýp kaç­mak da çok zordu.

- Görüyorsun ki çok yüksek, dedi ev sahibi. Kararlýlýk kývýlcýmlarý çaktý Mesud'un gözlerinde.

- Baþka bir yol var mý?

Cevap vermedi ev sahibi. Baþka bir yol olmadýðým o da biliyordu. Ama beton zemine çakýlmak demekti atlamak.

- Kötü olur, diyebildi.

- Ölümden fazlasý var mý? dedi Mesud. Ölüm oraya gitmekten daha güzeldir.

Kapý hýzlý hýzlý çalýnmaya baþlandý. Kýsa, ama gergin bir bakýþma yaþandý iki kiþi arasýnda.

Mesud, bir göz açýp kapama süresi içinde balkon par­maklýðýnýn diðer tarafýna geçti.

- Hayýr! diye baðýrdý ev sahibi.

Boþluða býraktý kendini Mesud. Sert bir þekilde önce sað ayaðýnýn sonra da sað omzunun üzerine düþtü. Sað aya­ðýnda ve dizinde büyük bir aðrý hissetti.

Bir kurþun sesi duydu ev sahibi. Hemen sonra Me-sud'a doðru yürüyen eli tabancalý birini gördü. Demek her tarafý tutmuþlardý.

Kurþun, Mesud'un alnýndan bir parça alýp gitmiþti. Mesud, kendisine doðru sýrýtarak gelen adamý gördü. Onu tanýmýþtý. Öfkeyle baktý ona.

- Buraya kadarmýþ, dedi tabancalý adam, sýrýtarak. Belli belirsiz bir gülümseme okundu Mesud'un göz­lerinde. Dudaklarý aralandý.

- Ölüm daha güzeldir... Ey Rabbim!...

Þiddetle çalman kapýya bakmadý ev sahibi. Açýlmadý­ðýný görünce tekmelemeye baþlamýþlardý. "Kýrsýnlar" dedi içinden. Mesud'un önce kývranan sonra yavaþ yavaþ hare­ketsiz kalan bedenine baktý büyük bir kahýrla. Kapý kýrýlýr­ken tepkisiz bir yüzle seyretti sadece.

Gönderen: 13.03.2008 - 15:54
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
hangisi daha zararlı???
395 Mesaj -
Hangisi Zararlý


Yine yorgun bir halde çýktým yataðýmdan. Gece boyunca yastýðýmla boðuþmaktan bitap düþmüþtüm. Sað yanýma uzandým olmadý, sol yanýma uzandým yine olmadý. Kulaðým, boynum aðrýmaya baþladýðýnda, yastýðý suçladým her zamanki gibi: Yeterince yumuþak deðildi, ya da ne bile­yim iþte alçaktý, geniþti, yüksekti gibi izahlar... Oysa sabah olduðunda her zamanki gibi aklýselimle düþünüyor ve so­runun yastýktan deðil de benim iflah olmaz iç diyaloglarým­dan kaynaklandýðýný buluyordum. Bazen kendimi kýnýyor, kabre, yalnýzlýk mekânýna býrakýldýðýmda taþ yastýktan hiç de þikâyet edemeyeceðimi düþünüyordum.

Küçük aynama bir göz atýnca saçlarýma birkaç tarak darbesi atmam gerektiði kanaatine vardým. Bezgin bir hal­de düzeltmeye çalýþtým üzerimdeki elbiseleri. Saate baktým. On'a geliyordu. Havalar daha tam ýsýnmadan havalandýr­maya çýkýp beþ-on dakika volta atmam gerektiðini düþündüm. Hemen her gün sabah ve akþama doðru volta atmak için havalandýrmaya çýkardým.

Havalandýrmada sükûnet çekti dikkatimi. Böylesi daha çok hoþuma gidiyordu. Bir baþýma yirmi beþ metrelik mesafe­yi gidip gelirken yeþil teþbihimin taneleri parmaklarýmýn ara­sýndan kayýyordu. Yalnýzken hýzlý gidip geliyordum. Yanýmda biri varken ya konuþmaya dalýyor yavaþlýyordum, ya da ya-nýmdakinin hýzýna ayak uydurmak zorunda kalýyordum. Her iki durumda da doðal süreç kesintiye uðruyordu.

Bir çift gözü üzerimde hissedince içten gelen bir dür­tüyle bakma ihtiyacý hissettim. Evet, yanýlmamýþtým. Tam köþede, koðuþun havalandýrma duvarýyla birleþtiði nokta­da, sýrtýný yaðmur suyu oluðuna dayamýþ halde bana baký­yordu Osman. Ben de ona bakýnca indirdi baþýný. Ben volta­ma devam ederken o, koðuþa doðru yürüdü.

Kýrk yaþlarýna yaklaþmýþtý Osman. Aðaran saçlarýn­dan çok kýrýþmýþ alný ele veriyordu yaþýný. Aslýnda ilk bakýþ­ta kýrktan da fazla gösteriyordu. Okuma yazmasý olmayan, maddi durumu oldukça düþük, tam bir garibandý Osman. Dört çocuðunun karnýný doyurabilmek için birçok aðýr iþe koþan, ama tevekkülünü hiçbir zaman kaybetmeyen kana­atkar biriydi. Dindar ve içtendi, ama neden yakalandýðýný bilmiyor, anlamýyordu. Yüzünde mazlumiyeti çizgi çizgi okumak mümkündü.

Bir kez Osman'a gördüðüm bir rüyayý anlatmýþtým. Rüyada onunla beraber bir araca binmiþ gidiyorduk. Ona rüyayý anlattýðýmda hayra yormuþ, mahzun yüzü biraz ay­dýnlanmýþtý. Bu meselenin üzerinden iki hafta kadar geçmiþti ki yine bir gece ranzaya çekilmiþtim. Yatmaya hazýrla­nýyordum. Ona "Sen yatmýyor musun?"diye sormuþtum. Bükük boynuyla bir tutamak arar gibi bakmýþtý etrafýna. "Uykum yok" demiþti. Kaygýlar uyutmuyordu mazlumu. Bana "sen uyu ve güzel þeyler gör" demiþti. Neden söz et­tiðini anlamamýþtým ilkin. Ýzahat bekleyen bakýþlarla bak­mýþtým ona. "Hani geçen gece görmüþtün ya" demiþti. Je­tonum daha yeni düþmüþtü. Zulme" lanet okuyarak çekil­miþtim ranzama".

On dakikalýk voltamý tamamladýðýma kanaat getire­rek koðuþa döndüm. Yataðýma doðru giderken, Osman'ýn ranzasýnýn yânýndan geçtim. Osman, kendinden geçmiþ elinde tuttuðu bir fotoðrafa bakýyordu. Ben selam verince toparlandý. Ranzasýnda yer açtý.

- Gel otur!

- Seni rahatsýz etmeyeyim, dedim.

Gülümsedi. Kahverengi gözlerinde az da olsa bir se­vinç pýrýltýsý gördüm.

- Rahatsýz olmam, dedi.

Elinde tuttuðu fotoðrafý kaldýrmak üzereyken sor­dum.

- Çocuklarýn mý?

Yüzü titredi. Alnýndaki kýrýþýklar biraz daha belir-ginleþti

- Evet...

- Bakabilir miyim?

Uzattý fotoðrafý. Elbiselerinden, yüzlerinden mazlu-miyet akan dört çocuðun fotoðrafýydý. Ben fotoðrafa bakarken Osman, beni gözlüyordu.

- Bizi ne zaman býrakýrlar?

Ne zor bir soru aman ya Rabbim! Bir kez daha lanet okudum zalimlere. Fotoðrafý uzattým.

- Bilmiyorum, dedim sadece.

"Keþke bilseydim. Keþke gücüm yetseydi de sana bi­raz teselli verebilseydim."

- Seni neyle suçluyorlar? diye sordum. -Bilmiyorum, dedi þaþkýn bir yüzle.

Bir aylýk bir þaþkýnlýðý yeniden nüksetmiþti.

- Bana anlatmak ister misin?

Ýçli içli baktý yüzüme. Sanki o da birine açýlmak isti­yor, ama çekiniyordu.

- Havalandýrmaya çýkalým, dedi.

Ses çýkarmadan dediðini yaptým. Ýki küçük tabureyi alarak gölgelik bir yere oturduk. Birkaç dakika sessizliði dinledik. Sonra Osman bozdu sessizliði.

- Eve geldiklerinde gece iki civarýydý. Ne istediklerini sordum. Biri sertçe boynuma bastýrýp beni yüzüstü yere ya­týrdý. Evde ne yaptýklarýný bilmiyorum. Çünkü baþýmý kal­dýrmama izin vermediler. Sabah ezaný okunurken beni ara­bayla nezarete götürdüler. Çok kiþi vardý orda. Ben on kiþi saydým bir hücrede. Onun gibi birkaç hücre daha varmýþ. Kimse kimseyle konuþmuyordu.

Akþama kadar kimse bizi sormadý. Yalnýzca iki defa tuvalete çýktýk. Öðlenleyin parasý bizden olmak üzere ekmek ile bozuk domates verdiler. Geceleyin birer birer hüc~ redekileri götürdüler. Giden geri gelmiyordu. Biri sessizce gidenlerin baþka hücreye götürüldüklerini söyledi. Çok kü­çük, bir kiþinin içinde zorlukla oturabildiði kuyu gibi hüc­reler... Gözüm korktu.

Beni çaðýrdýklarýnda çok heyecanlandým. Aslýnda he­yecandan çok biraz korku biraz da meraktý benimki. Belki beni neden çaðýrdýklarýný öðrenecektim.

Gözümü baðlayýp beni götürdüler. Biraz yürüdükten sonra biri omzumdan bastýrarak:

- Otur! dedi bana.

- Yere mi? diye sordum.

- Ýstersen bir koltuk getirelim, dedi bir diðeri. Ben ci4di olduðunu sandým.

- Ýyi olur, dedim. Belki yer temiz deðildir.

- Otur lan! diye baðýrdý bir üçüncüsü.

Yere çömeldim önce. Sonra baðdaþ kurup daha rahat oturdum.

- Þimdi, dedi baðýran kiþi. Bize yardým edersen seni hemen evine geri göndeririz.

Sesi yumuþaktý bu kez. Bu adamlar ne istiyor arýlamý­yordum. Benim gibi bir gariban onlara nasýl yardým edebi­lirdi ki?.. Bir "Lahavle" çektim içimden.

- Sanýrým anlaþtýk, diye devam etti. Bize camiye ge­lenlerin ismini söyle! Aslýnda sen söylemezsen de biz zaten biliyoruz, ama senin doðru söyleyip söylemediðini kontrol edeceðiz.

Allah Allah... ne diyor bunlar yahu... Camiye gelen­leri öðrenip de ne yapacaklar? "Ya sabýr" dedim bu kez.

- Tamam söyleyeyim. Hacý Abdulkadir, Hacý Süleyman, Sofi Ýsmail, Tablacý Cemal...

Bir tokat patladý yüzüme. Gözlerimden kývýlcýmlar çaktý, kulaklarým uðuldadý. Sonra baðýrmaya baþladý. Art arda pis küfürler sýraladý. Biraz durduktan sonra yine baðý­rarak sordu:

- Beni bir daha keriz yerine koyma ulan. Þimdi söyle! Camiye niçin gidiyorsun?

- Namaz kýlmak için...

- Baþka?!

- Vaaz dinlemek için...

- Ne gibi vaazlar?!

- Namaz- abdest hakkýnda, peygamberimizin hayatý hakkýnda vaazlar...

- Peki, kim veriyor bu vaazlarý?

Þimdi anladým. Bunlar benden Kur'an dersi veren gençlerin ismini istiyorlar. Ýþte bu olmaz.

- Bilmiyorum, dedim.

Bir tokat daha ve bir daha... Ani ve nerden geldiði belli olmayan tokatlar insaný mahvediyor. Daha kaç tokat yiyeceðim kim bilir...

Biri kulaðýma yanaþtý. Alýp-verdiði nefesleri duyu­yordum- Kulaðýmý patlatýrcasma baðýrmaya baþladý. Arada bir aðza alýnmayacak küfürler savuruyordu.

- Ne demek bilmiyorum ulan! Kimi kandýrýyorsun? Seslerden dört-beþ kiþi olduklarýný tahmin ediyordum.

- Bak, dedi sesini yumuþatarak. Biz seninle ilgili her þeyi biliyoruz. Yaþýný, nerde askerlik yaptýðýný, kaç çocuðun olduðunu, onlarýn isimlerini, son beþ yýlda hangi iþlerde çalýþtýðmý.... Biz tüm bunlarý nerden biliyoruz? Elimizde se­ninle ilgili çok þey var. O yüzden bizi kandýrmaya kalkýþma! Tamam mý?

- Ama, diye itiraz ettim. Bunlarýn tümünü beni bura­ya getiren kiþiye anlatmýþtým zaten.

- Sen akýllanmayacaksýn. Ýlle de "bana iþkence yapýn" diyorsun. Madem ki o kadar istiyorsun, sen bilirsin. Þimdi kalk ayaða!

Ayaða kalktým. Aralarýnda konuþuyorlardý. Biri di­ðerlerine emrediyordu. Beni su sesi gelen bir yere götür­düler.

- Elbiselerini çýkar! dedi biri.

Sesi korkutucuydu. Elbiselerimi hemen çýkarmaya baþladým. Gömlek ve atletimi çýkardým ilkin* Ýçimden "Herhalde þimdi beni kýrbaçlayacaklar" diye geçiriyordum.

- Alttakileri de çýkar!

" Bunlann niyetleri kötü. Bana çok kýzmýþlar anlaþý­lan." Pantolonu da çýkarýp beklemeye baþladým. Üzerimde sadece don kalmýþtý. Çok utanýyordum.

-Kalaný da çýkar! Üzerinde hiçbir þey kalmasýn!

"Herhalde þaka yapýyor" diye düþündüm. Dizimin altýna sert bir darbe indiðinde þaka yapmadýðýný anladým. Ama bunlar deli miydi ki, üzerimdeki her þeyi çýkarmamý istiyorlardý? Niyetleri neydi? "Dövecekîerse dövsünler, ama neden elbiselerimi çýkarmamý istiyorlar?"

Ýkinci bir darbe daha gelmeden alttakini de çýkardým. Gürültülü bir müzik sesiyle beraber bir þeyin karnýmý kestiðini hissettim. Elimi .attýðýmda elim ýslandý. Bu kan olamazdý, çünkü karnýmda bir yara yoktu. Sonra hayalarýmda ve yüzümde ayný acýyý duydum. Su idi. Evet, tazyikli suyla be­ni dövüyorlardý. Ellerimi, hayalarýmý korumak için aþaðý in­dirdiðimde suyu yüzüme tutuyorlar, ellerimi yukarý kaldýr­dýðýmda suyu aþaðý tutuyorlardý. Karnýma, dizlerime, omuzlarýma, kýsaca nereyi açýkta bulsalar oraya tutuyorlar­dý. Suyu kestiklerinde her tarafým sýzlýyordu. Beni daha ön­ce oturduðum yere götürdüler. Ayný sesler bana yine baðý­rýp çaðýrmaya baþladýlar. Üzerimde hiç elbise yoktu. O hal­de oturttular beni.

- Evet! diye baðýrdý biri. Devam edelim mi yoksa bize söyleyeceðin bir þeyler var mý?

- Size ne söyleyeyim?

- Sana camiye gitmeni söyleyen kiþiyi...

- Bana camiye gitmemi rahmetli dedem söylerdi her zaman.

Art arda iki tokat... Yine çok kýzmýþlardý.

- Komutaným, dedi biri. Anlaþmaya çalýþmanýn bir faydasý yok. Bizi enayi yerine koyuyor. Onu bana teslim et.

- Biraz daha bekle! Dosyasýný getirin de ona bazý þey­ler hatýrlatalým.

"Ne dosyasý? Bunlar neden söz ediyor." Kafam karý­þýyordu.

- Eveeet... dosyan da epey kabankrnýþ. Bir, iki, üç... hým... tam on beþ sayfa. Þuradan bir sayfa çýkaralým. Baka­lým buna ne diyeceksin.

Kýsa bir sessizlik oldu. Sayfa hýþýrtýlarýný duyuyor­dum. Sorgulayanlardan birisi iyice yaklaþtý bana.

- "Bir amcam MTTB'de görevliydi" demiþsin. Buna ne diyeceksin?

Ben mi yanlýþ anladým, yoksa o mu yanlýþ söyledi? Ben bunu kime demiþim? Ýtiraz ettim.

- Üç amcam var. Hiç biri de PTT'de çalýþmýyor. Ýkisi çiftçi biri de esnaftýr.

Yüzüme saðlý-sollu çok sayýda darbe indi. Bu kez to­kat deðil yumruk atýyorlardý. Sýrt üstü yere düþmüþtüm. Yerde de bir süre beni tekmelediler. Çok acýmasýzdýlar. Tek­melerin nereye rast geldiði hiç önemli deðildi onlar için.

- Yeter! diye baðýrdý sorularý soran. Yatýrýn onu. Anla­yacaðý dilden konuþalým.

Beni yatýrdýlar. Her tarafým ýslaktý. Korkuyla bekle-meye baþladým.

Osman, sustu bir süre. Ben de onun gibi gergindim. Yüzünü kaçýrdý benden. O aný yeniden yaþýyormuþ gibiydi.

- Ceryaný o zaman tanýdým, diye devam etti. Bilmeyen yok, o yüzden anlatmaya gerek de yok. Ne ka­dar devam etti bilmiyorum, ama durduklarýnda periþan bir haldeydim.

- Bir daha ýslatýn, diye emir verdi sorularý soran.

Beni götürüp yeniden ýslattýlar. Az öncesini ve düþün­celerimi hatýrladým ve gülmek geçti içimden. Ben suyu iþ­kence sanmýþtým ilkin. Ýkinci gidiþimde suyun beni rahatlat­týðýný fark ettim. Evet yine acýtýyordu, ama içimdeki yanma biraz azalýr gibi oluyordu.

Eski yerimdeydim. Yine oturttular beni. Tokatm nereden geleceði belli olmadýðý için kendimi her an hazýr tutmalýydým.

- Devam edelim mi?...

Konuþmak istedim, olmadý. Aðzýmý açtým ama keli­meler çýkmamak için direniyordu sanki.

-Siz bilirsiniz...

Aman Allah'ým! Bu boðuk, bu bitkin ses benim se­sim miydi? Bedenimi kendime yabancý hissettim. Ne yapmýþlardý bana?

- Amcalarýný geçtik, dedi yumuþak bir ses. O mesele­ler eskide kaldýðý için unutmuþ olabilirsin. Ama bak burada ne demiþsin. "Askeri kanattan akrabalarým var." Þimdi söy­le bize, kimdir bu akrabalarýn?

Neden bahsettiðini anlamýyordum. Yine garip þeyler söylüyordu. Askerin kanadý, kanatlý asker, kanatlý akraba, akraba asker... bunlarýn hiçbiri uymuyordu gerçeðe. Yoksa bunlar cinler miydi? Belki de bu yaþadýðým bir rüyaydý ve rüyada cinler beni sorguluyordu. Öyle ya onlarýn yüzünü görmüyordum. Hemen a'tým bu düþünceyi kafamdan. Beni getirirlerken onlarýn bir kýsmýný görmüþtüm. Basbayaðý in­sana benziyorlardý. Üstelik silahlarý ve arabalarý da vardý.

Bir þeyler söylemem ve bu arada tokatlara da hazýr­lýklý olmam gerekiyordu. Ama ne diyecektim þimdi? Doðru söylersem kýzýyorlar, yalan söylersem... ne söyleyebilirim ki? En iyisi alttan almak galiba.

- Valla komutaným, ben hayatýmda hiç kanatlý asker görmedim. Hiçbir akrabamda da asker kanadý yok. Belki baþka bir þeyin, büyük bir kuþun kanadýný görmüþler de if­tira edip size öyle söylemiþler.

Kýsa bir sessizlik oldu. Hayret! Tokatlar inmedi bu kez. Pis küfürler etti sorularý soran. Beni götürmesini söyle­di birine.

Beni götüren önce gözlerimi açtý. Arkaya bakma­dan elbiselerimi giymemi söyledi. Yine gözlerimi baðla­dýktan sonra beni hücreye býraktý. Tam gidecekti ki, onu durdurdum.

- Su içmek istiyorum, dedim., -Olmaz/dedi.

- Ama çök susadým, içim yanýyor.

- Olmaz diyorum sana! Su içmek zararlýdýr.

Ne diyordu bu? Kan beynime sýçradý. Bunca þey­den sonra...

- Niye, ceryan zararlý deðil mi onu veriyorsunuz?

Þaþýrmýþ kalmýþtý. Hiçbir þey söylemeden beni hüc­reye býrakýp gitti. Saatlerce su içmeme izin vermediler. Zararlýymýþ...

Birkaç gün sonra beni birkaç kiþiyle beraber adliyeye götürdüler. Bir odaya girmemi söylediler. Ýçerde masanýn arkasýnda çok sert bakan biri oturuyordu. Adýmý soyadýmý söyledi. Sonra ayaða kalktý.

- Emniyette "Size ifade vermiyorum" demiþsin, dedi, diþlerinin arasýndan.

Ben yine anlamamýþtým.

- Efendim, dedim. Ben...

- Tamam tamam, diyerek sözü aðzýma týkadý. Çýk dýþarý.

Çýktým ve beni buraya getirdiler.

Son sözlerini söyledikten sonra yine baþýný eðdi Os­man. Anlatacaklarý bitmiþti. Elimi omzuna býraktým.

- Sen mazlum birisin, dedim. Allah'u Teala çektikleri­ni günahlarýna kefaret kýlsýn. Allah'ýn yanýnda hiç bir þey kaybolmaz.

Kafasýný iki yana salladý birkaç kez. Müsaade isteyip kalktý. Koðuþa doðru yürüdü. Ben onun ardýndan bakarken onun sözlerini tekrarlýyordum: "Ceryan zararlý deðil mi onu veriyorsunuz?"...

Gönderen: 13.03.2008 - 15:55
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
Diriler Kabri (Günlük'ten)
395 Mesaj -
Tarih bilmem kaç. Ne önemi var ki tarihin? Bu kaç gündür zindanda bir zindan yaþýyorum. Gece ve gündüz birbirine karýþýyor. Hücrede zaten ýþýk yok, koridordaki lamba da kapatýldýðýnda iyice kararýyor çevrem. Dýþarýda güneþ mi çýkmýþ, dünya aydmlýkmýþ, ben bilmiyorum. Lüt­fedip ampulleri yaktýklarýnda gece olduðunu anlýyorum. Aslýnda saatim de var, ama saat bunun için deðil herhalde. Ben bir müslümaným ve sýrf namaz vakitleri için bile olsa zamaný izlemekle yükümlüyüm, ama sanýrým bu gece ve gündüzü kapsamýyor. Gece ve gündüz için saate bakmak gerekmiyor. Acaba þair "Zamaný saatlerine bakarak anlýyor­lar" derken modernitenin harcadýðý yaþamlar karþýsýnda in­sanýn çaresizliðini mi anlatmak istiyordu?

" Gün ortasýnda karanlýk"ý hatýrlýyorum bir an. Yýllar geçti üzerinden o romaný okuyalý. Rubaþov da dar bir hüc­rede geçirmiþti günlerini. Gün ortasýnda karanlýk tabiri hüc­re için mi kullanýlmýþtý yoksa ideolojideki göreceli sapma­nýn tanýmý mýydý, tam hatýrlamýyorum. Günün ortasmda bir karanlýk yaþýyorum ve bu isim hücremin ortamýný çok güzel tanýmlýyor. Rubaþov, çocuklarýný yemeye baþlayan bir dev­rimin kurbanlarýndandý. Sahi kurban kelimesi neden bu ka­dar yavanlaþtýnldý? Kurban sadece feda etmek deðil bazen feda olmayý bilmektir. En iyisi ilk fýrsatta yine Þeriati'ye baþ­vurmak. Feda olmayý bilen biri, feda olmayý tabii ki daha iyi anlatýr.

Ýki, iki, iki... en, boy, yükseklik... dar, karanlýk, boðu­cu. Tavana ve yere monteli saðlam demir bir ranza. Ranza­nýn üzerinde bir yatak... yoksa baþka bir þey mi desem? Evet bir sünger yatak... üzerinde mavi renkte olduðunu tahmin ettiðim kirli bir örtü var. Rengini tahmin ediyorum, çünkü yýllardýr yýkanmadýðý için yer yer soluk bir kahveren­gine dönmüþ. Süngerin üçte biri açýkta... ismi yatak... ona da þükür. Ya çýplak ranzayla baþ baþa kalsaydým?...

Kaygýlar, hüzünler aðrýlara dönüþüp yer buluyor ba­þýmda. Bölünüyor düþüncelerim. Ufuksuz mekânda gerçek­lerden kopmak, hayal denizlerine dalmak istiyorum. Ku­laklarýn ihanetine uðruyorum hemen. Açýlan bir asma kilit ve gürültülü sürgü mekanizmasý bir köpek balýðýna dönü­þüp hayâl denizindeki gezimi bir anda kâbusa çeviriyor.

Kafamý parmaklýða dayadým. Parmaklýk diyorum, ama üç tarafý duvar olan bir kafes de denebilir. Çünkü par­maklýklar yerden tavana, duvardan duvara uzanýyor. Geri­ye dönmek, hücreye bakmak istemiyorum. Parmaklýða böy­le tutunmak içten içe yaralýyor beni, ama yapacak baþka bir þey yok. Hücre, belki de aylardýr yýkanmamýþ. Ýçerde akma­yan bir çeþme var. Bu arada hücrenin iki bölümden oluþtuðunu söylemeliyim. Duvar dibinde parmaklýða dönük ola­rak yerleþtirilen ranza boyu kadar olan kýsým hücrenin bi­rinci bölümü. Ranza boyundan sonra bir metre uzunluðun­da bir metre yüksekliðinde bir ara duvar... böylece ikiye bölünmüþ hücre. Her ne kadar kafeslerin arkasýndaki hay­vanlar gibi görülüyorsak da yüreklerinden taþan yüce insa­ný deðerlerin(l) bir tezahürü olarak lütfedip tuvaleti ayýr­mýþlar. Gidip baktým. Karanlýkta, gözüm alýþmcaya kadar bir süre bekledim. Akmayan bir çeþme de orda var. Ha bir de yerde bir delile... Sanýrým tuvalet bu olmalý...

Boþluk dolduruyor zihnimde boþ kalan bölgeleri. Boþlukta savruluyorum. Mazi rüzgârlarý bazen serin anlar taþýyorlar yanýma bu Aðustos sýcaðýnda. Kesik kesik ve boþ­luklar... bir keskin "ah" kopuyor ta içimden istem dýþý. Bir bahar saðanaðý þeklinde üzerime saldýran duygularýn ara­sýndan sözler süzüyorum kanayan yanlarým için. Evet, boþ­luklarý doldurmak gerekir sevgilerle. Feda olmayý bilmek tüm acý ve zorluklara raðmen. Yaþamýn boþluklarý dolmaz-sa hannasa gün doðar. Oysa yaþam boyunca takva azýðýný yüklenmeyi emrediyor yüce Rabbim. Boþluksuz bir hayat, boþluksuz bir yürüyüþ... her an direniþ, her an mücadele... Boþluklarý doldurmanýn mücadelesini veren Fanon'un yolu ta Cezayir'e kadar gitmiþti. Buna karþýlýk modernitenin do­ðurduðu yalnýzlýklar ve ýstýraplarla Pavesa'nýn hasta ruhu yaþamayý bir uðraþý olarak tarif ediyordu.

Parmaklýðýn yere yakýn kýsmýnda küçük bir boþluk var. Yemeði oradan uzatýyorlar. Kendini aþaðýlanmýþ hissediyorsun. Sanki bir çöküntü oluþturup, boyun eðdirmek, inandýðýna, acýlarýna, özlemlerine, sevgilerine piþman ettir­mek istiyorlar. Zaten resmiyetin soðuk ve çatýk kaþlý yüzü de iki gün önce burayý "tedip yeri" diye tarif etmiþti. Bura-' lan yaparken psikologlardan ve sanatçýlardan da faydalan­mýþ olabilirler. Onlar insaný ruhen öldürmeyi daha iyi bili­yorlar ya. Ýspanya iç savasýnda ünlü bazý ressamlarýn zin­danlarda yaptýklarý çizimlerle mahpuslara psikolojik iþken­ce yapýldýðýný okumuþtum bir zamanlar.

Hücre kokuyor ve benim baþým aðrýyor bu iðrenç ko­kudan. Su yok ve suyun olmadýðý yerde temizlik yok, hayat yok. Çökük, kýrýk, harap bir haldeyim ve temiz bir soluk arýyor ciðerlerim. Saymaya geliyor resmi üniformalýlar. Sa­dece bir rakam, birkaç numara olduðunu hatýrlatýyorlar günde iki sefer. Suyun akmadýðýný söylüyorum. Kaþlarýný çatýp ters ters bakýyor görevli. Tiksintiyle süzüyor hücreyi. Sonra suyun kendisini ilgilendirmediðini söylüyor. Kimi il­gilendirdiðini soruyorum. "Bir dilekçe yaz" diyor.

Bir sigaraya, bir saate, bir de ajandaya bakýyorum. Adýna "Müþahede" dedikleri bu iðrenç hücrede hüzün ve özlemlerimi döküyorum kalemimle. Okumak için sadece kutlu kitap var. O da üç hücre arasýnda dolaþýyor.

Ezan okunuyor. Bir serin rüzgar esiyor sanki. Yakan bir sesten yanýk bir ciðerin kokusu yayýlýyor. Çevremdeki her þey bu terennüme eþlik ediyor sanki. Demir ve duvarýn hiçkýnrlarýný duyar gibi oluyorum. Belki bu sözleri tasdik ederken kendinden geçen baþkalarý da vardýr ama, ben gözümdeki perdelerden, kulaðýmdaki aðýrlýklardan dolayý yalnýzca demir ve betonu görüyorum. Oysa biliyorum nice latif kulaklar bu yüceltme ve þehadetin cezbesine kapýlmýþ, kendinden geçmiþtir.

AlÝah büyüktür, Allah en büyüktür! Tufanlar, nemrut ateþleri, Kýzýldenizler, Ebrehe ordularý... kendine, gücüne, sanatýna bakýp kendini bir þey sanan zalim ve müstekbir-ler... Allah büyüktür, Allah en büyüktür! Ve Þehadet ede­rim ki Allah'tan baþka ilah yoktur! Þehadet ettim, Þehadet ediyorum ve Þehadet edeceðim. Bu. bir ahd, bir sözdür. Elest bezmine dönüþ, insanýn kendisiyle barýþmasý, kendini, Rabbini ve iblisi tanýmasýdýr. Ben, Rabbin halifeliði yükünü þerefle taþýyarak evrendeki tüm zihayat ve cemadatla bera­ber haykmyorum ve Þehadet ediyorum ki Allah'tan baþka ilah yoktur. Ey kovulmuþ iblis, defol!

Yer yer boyasý dökülmüþ duvara dönüyorum. Al­lah'ýn adýyla... Yataða deðdirdiðim elimi, yüzüme ve kolla­nma sürüyorum. Allah'a þükür... Bu belki bedeni temizliðe etki etmiyor, ama ruhu arýndýrýyor kirden pastan. Bir zýrh oluyor hannasm iðvasýna karþý. Bir huzurun ýlýklýðý yayýlý­yor içime. Evet, burasý zindan. Yunus'un balýðýn karnýndaki mescidi, Yusuf un kuyusu, Hubeybin hücresi... Hangisi? Biri mi yoksa hepsi mi?

Her neyse... Þimdi sýðýnma, tevbe tutamaðýna yapý­þarak içten yönelme, baðlardan uzaklaþma zamaný. Þimdi þu dar hücrede Þehid Þeraiti'nin yolunu takip ederek nama­zýn selamýyla ortalýðý þenlendirme zamaný...Þehid öðret­men, hücrede kendisini yalnýzlýða mahkûm edenlere namazýn selamýyla müthiþ bir cevap vermiþti. Ve ben diðer Yusuf dostlarýný, Bediüzzaman'ý Seyyid Kutub'u da çaðýrýyorum.

Kýbleyi biliyorum. Onu gelir gelmez diðer hücrelerle tartýþarak tespit ettik. Temiz bir gömlek seriyorum kirli yataðýn üzerine. Secde yeri biraz sert olmalý. Bunun için ajan­damý kullanýyorum.

Namazý bitirip duaya duruyorum. "Aslýnda çok fazla þey söylemene gerek yok" diye fýsýldýyor iblis. Evet her þeyin ortada olduðunu ben de biliyorum, ama her fýrsatta kul­luk ve acizliðimi izhar etmeliyim. Her þeyi ayrýntýsýyla söz­cüklere döküyorum. Ýçimdeki tüm hüzün, acý, özlem ve di­leklerimi, yani yüreðimi açýyorum Rabbime ve onun maðfi­retini talep ediyorum.

Bir ses bölüyor sessizliði ve dualarýmý. Dikkat kesili­yorum. Sað yandaki hücreden ismimle çaðrýlýyorum. Parmaklýða yaklaþtýðýmda müjdeyi alýyorum: Onun suyu aký-yormuþ. Bir pet þiþeyi alýyorum sevinçle. Komþuya teþek­kür, Allah'a þükür...

Yanýk naðmeler yayýlýyor üst kattaki hücrelerin birin­den. Acýyý, sevgiyi, inanç ve yiðitlikle harmanlayan coðrafyamýn daðlarýndan bir bahar rüzgârý eser gibi oluyor he­men yaný baþýmda. Dikkatle dinliyorum naðmeleri. Biter bitmez yüksek sesle teþekkürlerimi iletiyorum.

Saat gece on ikiye doðru gelirken en az üçte ikisi do­lu olan dört katlý, kýrk sekiz hücreli müþahedenin sesi solu­ðu kesiliyor. Ortalýðý ölüm sessizliði kaplýyor. Ýnsan kendini mezarda hissediyor bazen. Birebir örtüþmese de yakýn bir durum. Ölü, bir kalabalýk tarafýndan getirilir. Mezar kazýlýp hazýrlandýktan sonra cenaze içine yerleþtirilir. Üstü örtülür.

Dualar, yasinler okunur. Sonra yavaþ yavaþ terk edilir me­zarlýk. Son kiþi de ayrýldýktan sonra yalnýz kalýr ölü. Ýþte þimdi ben de yalnýzým. Þimdi muhasebe zamaný mý? Evet evet, defterlerin kapanacaðý, hazýr bekleyen gözcülerin iþle­rinin sona ereceði zaman gelmezden önce sýk sýk muhasebe yapmak gerekir. Ýþte ben kabirden önce girdim kabre. Kab­ri düþünüp hazýrlýklý olmak gerekir...

Kabirde yaþamaya alýþmak ya da alýþmaya, çalýþ­mak... Alýþmak zor, ama gerekli. Burasý, yaþarken her þey­den koparýlmak ve diri diri ölümü kabullenme yeri... Evet burasý DÝRÝLER KABRÝ'dir. Bu tanýmý zindaný kendisine teklif edilen çirkefe tercih eden Hz. Yusuf yapmýþtý. Zindan­da ölümün kucaðýna düþenlere bir muvahhid olarak sonsuz yaþamda mutlu olabilmenin yolunu göstermiþti. Zindan­dan ayrýlýrken kapýya þöyle yazdýðý söylenir Hz. Yusuf un: "Burasý belalar konaðý, DÝRÝLER KABRÝ, düþmanlarý sevindiren hakiki dostlar edinme yeridir.." DÝRÝLER KABRÝ'nde ölümü öldüren tüm Yusuf dostlarýna selam ol­sun!

Gönderen: 13.03.2008 - 15:57
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
Ayak Sesleri
395 Mesaj -
Yutkunmaya çalýþtý, ama baþaramadý. Boðazý þiþtiði için mi yoksa yutkunacak gücü bulamadýðýndan mý baþara­madýðýný anlayamadý. Ortada bir gerçek vardý; yutkunamý-yordu. Kan kokan nefesi, onu tiksindirdi. Acý, buruk, kýrýk bir gülümseme belirdi yüzünde. Yüz kaslarý bir tik'i çaðrýþ­týran ani birkaç hareket yaptý. Gözleri aralandý.

"Kaç saat geçti" diye sordu içinden. Üzerinde hiç el­bise olmadýðý halde kaç gün geçmiþti, bilmiyordu. Ama þu­nu biliyordu ki, günler, geceler geçmiþti. Aslýnda bundan da þüpheliydi. Bazen dakikalarýn günler kadar uzadýðý anlar olurdu ya, iþte onlardan çokça yaþamýþtý. Bitmek bilmeyen anlar... acýlarýn üst üste bindiði, insanýn kendini salyalarýný akýtýp keskin diþlerini gösteren aç kurtlar arasýnda, yalnýz, küçücük bir kuzu gibi hissettiði anlar...

Baþýný saða-sola çevirip hücreyi görmek istedi. Loþ ýþýkta çevreyi iyi bir þekilde görmeye imkan yoktu. Zaten kendisi de öyle alýcý gözle bakma niyetinde deðildi. Biraz merak, biraz istem dýþý bir davranýþ, biraz da bilinç altý kor­kularýndan emin olma isteði...

Doðrulmak istedi, baþaramadý. Uzun bir aradan sonra kollarýný hissetmeye baþlamýþtý, ama hala kullanamýyor­du. Kollarý baþtan baþa iðneleniyor gibiydi, ama o, bundan rahatsýzlýk duymuyordu. Aksine kollarýnýn canlanmaya baþladýðým hissettiði için- tam olarak tanýmlayamadýðý- bu­ruk bir sevinci yaþýyordu da denebilirdi.

Elini hareket ettirmek istediðinde bu, acýlarýnýn art­masýna sebep oldu. Kollarýna, omuzlarýna batan iðnelerin boyu uzamýþ ve kalýnlýðý artmýþtý sanki. Birkaç gün önce-ya-ni daha kollan askýda bu hale gelmeden Önce- yine bu acýlarý tatmýþtý. Ahcak o zaman bu þiddette deðildi acýlarý. Be­lirli aralýklarla hassas yerlere elektrik verilmiþ ve bu, onu ol­dukça yýpratmýþtý. Her tarafý kurumuþtu sanki. Ciðerlerin­deki yanmayý durdurmak için su içmek istemiþ, izin veril­memiþti. Kapýya baðlanmýþ ve saatlerce öyle kalmýþtý. Bir­kaç saniyelik uykular ve upuzun rüyalar... baharlar, yem­yeþil bahçeler, pýnarlar, þelâleler.... Birkaç saat sonra gözün­deki bezi yukarý doðru kaldýrmýþtý. Karþýsýnda bir bank gör­müþ ve onun altýnda, içinde su bulunan bir pet þiþeye iliþ-miþti gözleri. Etrafa iyice kulak kabartmýþ, hiçbir ses duy­mayýnca peti almak için harekete geçmiþti. Bileðinde artan acýya aldýrmadan ayaklarýný kullanarak bankýn altýndaki pet þiþeyi yanma çekmiþti. Peti ellerine ulaþtýrmasý daha da zor ve zahmetli olmuþ, ama sonunda onu da baþarmýþtý. Su­suzluðunu gidereceði için sevinmiþ, ama kapaðý açýp birkaç yudum içtiðinde bütün vücuduna iðnelerin battýðýný san­mýþ, baðýrmamak için kendini zor tutmuþtu. Aslýnda baðýr­maya çalýþsa da sesinin çýkacaðý meçhuldü. Vücudunun her yerine batan iðneler, uzun süre çalýþtýktan sonra yavaþ yayerine batan iðneler, uzun süre çalýþtýktan sonra yavaþ ya­vaþ sýrtýna doðru kaymýþlar, orda da iþlerini bir süre daha devam ettirdikten sonra durmuþlardý.

Elbiselerine baktý bezgin, býkkýn bir halde. Giyinip gi­yinmeme konusunda tereddütlüydü. Aslýnda giyinmeye güç yetirebileceðinden de þüpheliydi. Bütün enerjisini orta­ya koyup giyinse ve hemen ardýndan yeni bir seans için gel­seler.... Gelirlerse gelsinler, elbiselerini çýkaracak gücü yok­tu. Varsýn karga-tulumba götürüp elbiselerini çýkarsýnlar... Gülme isteði geçti içinden. Daha elbiselerini giymemiþ, na­sýl çýkaracaklarýný düþünüyordu.

Bir soru kurcalamaya baþladý zihnini. Acaba daha baþka ne usulleri vardý? Ne türlü acýlar çekecekti. Vücudun­da bir gerilme, baþýnda bir dönme hissetti. Daha ne kadar tahammül edebilecekti? Vücudu neden bu kadar dirençliydi? Neden artýk uçup gitmiyordu can kuþu?

"Acaba annem ne yapýyor" diye geçirdi içinden. "Þim­di durmadan aðlýyordun" Babasý için ayný þeyleri söyleyemezdi. Aslýnda biraz beklemiyor, biraz da yakýþtýramýyordu babasýna aðlamayý. Ama anne... "Seni özledim anne" dedi içinden. Gözleri doldu. Bir an küçük bir çocuk olduðunu, ba­þýný annesinin dizine býraktýðýný düþündü. Anne; sevgiydi, þefkatti, korumaydý. Her þeydi, her þeydi anne...

Yüz üstü döndü. Dizlerini yavaþ yavaþ kendisine doð­ru çekerek bir süre toparlanmaya çalýþtý. Bütün gücünü toplayýp yavaþça doðruldu. Oturma pozisyonuna gelince baþý­nýn sol yan tarafýnda feci bir aðrý duymaya baþladý. Aðrý git­tikçe þiddetlendi. Gayri ihtiyari aðzýndan birkaç inilti döküldü. Yine uzanmayý düþündü bir an; ama hemen vazgeçti. Doðrulmak için harcadýðý bunca çabadan sonra... Dizlerini ileri doðru hareket ettirerek yarým metre kadar ilerledi. Sýrtý­ný duvara dayadý. Baþýndaki þiddetli aðrý azalmaya baþladý.

Týkýrtýlar duydu. Neydi acaba? Ayak sesleri... Bütün vücudu gerildi. Bu yeni bir iþkence seansý demekti. Bedenin­den bir þeylerin yavaþ yavaþ çekildiðini hissetti. Gücü, diren­ci tükeniyordu. Yeni bir yöntem... Yeni acýlar... Küçüldüðü­nü büzüldüðünü hissetti. Çaresizce baktý çevresine. Aðlama isteði duydu bir an, ama aðlamadý.

Týkýrtýlar azalmaya baþladý. Ayak sesleri uzaklaþýyor-du. Derin bir soluk aldý. Þimdilik bir þey yok gibiydi. Ya biraz sonra... Neler yaþayacaktý, kim bilir? Ýþkenceciler iþlerini iyi öðrenmiþlerdi. Ne kadar acý verirse versin ayný usulü devam ettirmek bir fayda saðlamýyordu onlar için. Ýnsan bir süre sonra alýþabiliyor, acýlar önemini kaybedebiliyordu.

"Þimdi bir dað baþýnda olmak vardý" dedi içinden. Çi­çekler, aðaçlar, kuþ cývýltýlarý... Temiz havayla ürperen ciðer­ler, özgürlüðün ufuk açýcý mavi tablosunun baþtan çýkarýcýlý-"ðý karþýsýnda kendinden geçme... "Ah, temiz birkaç soluk" diye mýrýldandý.

Yine ayak sesleri... Bir kara buluttan yayýlan tüyler ür­pertici kahkahalar karþýsýnda çöküþ... Bir gök gürültüsü ve kaçýþan kuþlar... bir acýmasýz saðanak ve topraklarýn ve çi­çeklerin ve aðaçlann kayýp gitmesi... Kupkuru kayalýða dö­nüþen bir dað baþýnda, karanlýk bir gecenin baðrýnda, çare­sizliðin keskin feryatlarýyla baþ baþa kalmak...

"Artýk yeter!" diye inledi. "Gücüm tükendi ey Rabbim!" Sesi, takati, adýmlan, umutlan tükenmiþti, ya da öyle hissediyordu. Öyle ya, bir tükeniþ baþka nasýl olabilirdi ki?.. Ýnsanlar, biraz daha yaþayabilmek için onca çaba harcayýp, onca didinirken, kendisi ölüm meleðinin "merhaba" demesi­ne can atýyordu. Tükeniþ bu olmalýydý.

Kollarýný birkaç kez kaldýnp indirdi. Omuzlarýna dün­yanýn yükü binmesine, kollarýna yüzlerce iðne batmasýna raðmen; bir haz duydu hareketlerinden. Ama hemen sonra aðlama isteði geçti içinden. Sapasaðlam kollan, öyle bir hale gelmiþti ki, þimdi azýcýk hareket ettirebildiðinde seviniyordu. Zalimlere lanet etti.

Yine ayak sesleri... Bir an gerildi vücudu. Az öncesini hatýrladý sonra. Sesler birazdan sönerdi yine. Sonu "Of"la bi­ten derin bir soluk aldý, verdi. Ama hayýr!... ayak sesleri yak­laþýyordu. Vücudu gerildi yeniden. Alnýnda bir kanncalan-ma hissetti. Gözlerini büzmesine yol açacak þiddette bir aðrý dolaþtý baþýnda. Ýçinde sessiz bir isyanýn çýðlýklarý birbirini ta­kip etti. Ayak sesleri yaklaþýyordu. Dayandýðý duvar, sýrtýný yakýyor gibiydi. Kollarýný hareket ettiremediðini hayret ve korkuyla fark etti.

Ayak sesleri durdu. Hücrenin parmaklýk kapýsýnýn önünde biri durmuþ kendisine bakýyordu. Onu fark etti, ama baþýný çevirip bakmadý. Hücrenin kapýsýndaki asma kilit sal­landý. Þimdi kapýyý açacak ve kendisini götüreceklerdi. Nere­ye?... Hangi yöntemi deneyeceklerdi? Acýdan nasibini yete­rince alamamýþ olan hangi organýna yükleneceklerdi? Gözü­nün önünde garip þekiller oluþmaya baþladý. Hücre sallan­maya, büzülmeye, iç içe geçmeye baþladý.

"Aklýmý kaybediyorum galiba" dedi içinden. Korkuy­la irileþti gözleri. Þimdi anahtarla asma kilidi açacak ve kendisini götüreceklerdi. Kahkaha sesleri duyar gibi oldu. He­men ardýndan perde perde yükselen kadýn çýðlýklarý...

- "Ey Rabbim! Sana sýðmýyorum. Çaresizim, Bana yar­dým et. Ya da emanetini al artýk."

Sözcükler belirsiz hýrýltýlar gibi döküldü dudaklarýn­dan. Sýrtýný yakan duvardan kurtulmak için sað yanma, yere býraktý kendini. Bir daha sallandý asma kilit. Ayak sesleri... "Uzaklaþýyor mu? Evet evet, uzaklaþýyor..." Sesler yavaþ ya­vaþ kesildi.

Bir hýçkýnk düðümlendi boðazýnda. Sessiz, derin, ke­sintisiz sözcüklerle bir yakarýþ dolaþtý zihninde. Ýðneler, geril­meler, aðrýlar, acýlar bir bir kaybolmaya baþladý. Dað baþlan, pýnarlar, çiçekler, aðaçlar kayboldu. Sözcülefkaldý orta yerde. An, duru sözcükler...

Bir ses duyar gibi oldu. Tatlý, okþayýcý, þefkat yüklü bir ses... doðrulup oturdu. Görünürde kimse yoktu, ama sesi duy­muþtu. Çýplak olduðunu düþünüp utandý. Omuzlarýna sapla­nan býçaklara, kollarýna batan iðnelere aldýrmadan, elbiselerini giymeye baþladý. Büyük bir mücadeleye giriþti aðrýlarla.

Elbiselerini giydikten sonra yine sýrtýný duvara dayadý. Ayaklarýný uzattý, gözlerini yumdu; dikkat kesildi. Belki az önceki sesi bir daha duyabilirdi. Ya da en azýndan gözlerinin zihninin ona oynadýðý oyunlardan, uyanýkken gördüðü kâ­buslardan bir nebze uzak kalabilirdi. Hayallerini gece karan-liklannýn örttüðü, aðýtlann kesilmediði çýplak kayalýklardan, rengarenk baharlarýn aydýnlýk þafaklanna, serin meltemlerin estiði diyarlara taþýyabilirdi.

Gözlerini yumdu. Ama içinde tuhaf bir his durmadan onu dürtüklemeye baþladý; gözlerini açmasý için. Daha bir-iki dakika bile olmamýþtý oysa.

Aðýr aðýr açtý gözlerini. Açmasýyla kapatmasý bir oldu. Karþýsýnda biri oturuyordu. Bir süre zihninde gördüklerini ölçmeye, tartmaya çalýþtý, ama bir sonuca ulaþamadý. Kapý açýlmamýþ, hiçbir ses duymamýþtý. Öyleyse kimdi bu, hücre­nin ortasýnda oturan þahýs?

Yeniden açtý gözlerini. Bu kez kapatmadý. Gülümse­yen, güven telkin eden berrak, güzel yüze þaþkýnlýkla bakakaldý. Beyaz elbiseli, bembeyaz sakallý bir adam tam karþýsýn­da oturmuþ ona gülümsüyordu. Birkaç kez gözünü açýp ka­pattý, karþýsýndaki görüntünün gerçek olup olmadýðýný anla­mak için. Görüntü kaybolmuyordu.

Sað elini kaldýrdý beyaz elbiseli adam. Aðzýndan tane tane dökülen sözcükler berrak ve etkileyiciydi:

- Bitti artýk. Seni bir daha götürmeyecekler. Sen sabrettin.

Daha fazla konuþmadý, ama gülümsemeye devam edi­yordu. Bir rahatlýk yayýldý hücreye. Sýkýcý, boðucu hava san­ki bir süreliðine terk etti bulunduklarý mekâný.

Teninde hafif ürpertiler dolaþýrken acýlarý, biraz daha azaldý. Gördüklerinden aldýðý hazzm tüm bedenine yayýlma­sý için bir daha yumdu gözlerini. Bir süre bekledi. Gözlerini açtýðýnda beyaz elbiseli yoktu. Nasýl gelmiþse öyle gitmiþti.

Yine kapý açýlmamýþ, yine ses çýkmamýþtý.

"Acaba ne demek istedi," dedi içinden. "Bitti artýk. Se­ni bir daha götürmeyecekler. Sen sabrettin." Ne anlatmak iste­di? Hem kimdi bu adam?

Ayak sesleri böldü düþüncelerini. Ama sanki kaygýlarý uçup gitmiþti. Þaþtý kendi haline. Ayak sesleri geliyordu ve yeni bir iþkence seansý baþlayabilirdi, ama kendisi hiç kaygýlan­mýyordu.

Ayak sesleri iyice yaklaþtý. Birinin asma kilitle uðraþtýðý­ný anladý çýkan seslerden. Dönüp bakmadý.

- Hadi kalk! Gidiyoruz.

Hücrenin kapýsýný açan görevli onu bekliyordu. Zorluk­la ayaða kalktý/Gözleri karardýðý içirubir süre duvara tutundu. Aðýr aðýr yürüdü kapýya doðru. Hücreden çýktý. Görevli, gözü­nü baðlamadan koridoru iþaret ederek yürümesini istiyordu. Küçük adýmlarla aðýr aðýr yürüdü. Birkaç kapýdan geçti. Bir kapýdan daha geçerken gökyüzünü gördü.

"Evet bitti" dedi içinden. Artýk nereye gittiði hiç önemli deðildi. Beyaz elbiseli adam, içindeki kaygýlarý fark etmiþ, ta­katinin tükendiðini anlamýþ ve "bitti" demiþti.

Baþýný yukarý kaldýrdý. Beyaz bulutlarýn gökyüzünün muhteþem maviliði üzerindeki danslarýný izledi kýsa bir an kendisini bir arabaya bindirdiklerinde dudaklarýndan birkaç sözcük döküldü.

- Allah, insana taþýyacaðýndan fazlasýný yüklemez.

Gönderen: 13.03.2008 - 15:58
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1304 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
hicran_50 (37), usri_yusraa (37), D&#221;YARBAKIR.. (33), ahmet_erdogan33.. (38), eryal (62), ((-AySeNuR-)) (29), Memet (43), berfo2004 (44), HÜKÜM (54), nerro_22 (34), engin03 (39), cenngiz (55), apo28 (41), KalbiGüzelKiz (41), ismail36 (38), hakikat_nuru (46), gencolhan (48), roket (39), yasarozdemir (44), harbi (55), yusuf_k9 (44), bhdr_84 (40), tugbali (37), orhan yurt (53), mehmet balaca (43), Mehmet Balaca (43), serkantokmak (49), rabiaaslan (39)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.05907 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.