0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Prof Dr Abdulaziz Bayındır’ın yanılgıları

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Ahmetcemil su an offline Ahmetcemil  
Prof Dr Abdulaziz Bayındır’ın yanılgıları

76 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.06.2004
En Son On: 14.03.2010 - 12:47
Cinsiyeti: Erkek 
“Bismillahirrahmanirrahim”
Kur’an da aracılık Ve şirk kitabında
Derki aracılık bir şirktir.İnsanla Allah arasına kimse Giremez.Oysa bazı tarıkatlar ve cemaatlerder de din büyüklerinini kutsallaştırma vardır.
Cevap olarak diyru ki:Aracı sadece yol gösterebilir.Ha birde kerametleri vardır.O insan o yolda pişmiştir.Hiç kimse anasının karnından ilim ehli olarak doğmuyor.Sen Prof olana kadar.nice okullar bitirdin.Neden yükselmene profosörleri,öğretmenleri aracı yaptın.En cahilin bile anlayacağı bir örnekle açıklayalım.Denizin üzerinde yüzen gemileri bir Alım yerine koyun.Daha açık olarak kaptanlar.Mesela sen istediğin yere gitmen için bu gemiye bindin.Gemi kaptanı olmadan hedefine varabilirmisin?Gemi kaptanı olmak içinde çabalayacaksın.Tecrübe edineceksin.Hayatta bir gemi gibidir.Yollar bazen felaket olabilir.Deryada gemi iyi manevra yapamadığı zaman batarsa,hayat gemisi de batar.Etrafında birçok mani var.Mesela eğer dini bir soru karşısında cevap veremezsen,Şüpheye düşersen sonun hüsran olur.Sağlam bir Mürşit şart.Mürşit olmanın şartlarından biride.Keramet ehli olmak.Adama bir keramet yeter.kiminede dünyayı getirsen inanmaz.Bu kerametler Allah(cc)dilemeden gösterilmez.Sevdiği kullarına bu kerametleri verir.Hıristiyanlıkta ise aracılara tapınılır….vs Farklar var yani.Ben bu prof a pek inanmıyorum.Bu adam kasıtlı olarak kafa karıştırır.İnsanlar önce iyice araştırmalı düşünmeli sonra ,karar vermeli.
Bir Prof tarafından ortaya atılan bazı iddialar var.Bu konularda onu çürüten cevaplar vererek sizi aydınlatmaya çalışacağım.Prof Dr Abdulaziz Bayındır der ki:
"Mesela Nurculara göre Risale-i Nur bu asırda, Kur’ân’ın en yüksek ve en kutsal tefsiridir. Bildirdiği gerçekler gökten inmedir, Kur’ân’a aittir. Kur’ân okundukça, o da okunacaktır""Said Nursî şöyle der: “Kur’ân’ın gizli gerçekleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!! …Peygamber devrinde Kur’ân’ın vahiy suretiyle inmesi gibi, her asırda, Kur’ân’ın arştaki yerinden ve manevi mucizesinden feyiz ve ilham yoluyla onun gizli ger-çekleri ve gerçeklerinin kesin delilleri iniyor""Yani Risale-i Nur, Kur’ân’ın indiği yerden Kur’ân’ın inmesi gibi vahiy suretiyle inerek onun gizli kalmış gerçeklerini ve o gerçeklerin kesin delillerini Said Nursî’ye getirmiş oluyor. ""Bu sözler, bir peygamberlik iddiası taşımaktadır.""Said Nursî, tek kalmamak için Hz. Ali’ye de Sekine adında bir kitap indiğini, geçmiş ve gelecek bütün ilim ve sırların o kitapta olduğunu ve orada Risale-i Nurlara işaret edildiğini de iddia eder ve özetle şöyle der:
“Hazret-i Cebrail, Sekine adıyla bir sayfada yazılı İsm-i Âzam’ı, Peygamberimizin yanında Hz. Ali’nin (r.a.) kucağına düşürdü. Hz. Ali diyor ki: “Ben Cebrail’in şahsını yalnız gök kuşağı şeklinde gördüm. Sesini işittim, sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum”. İsm-i Âzamdan bahsederek bazı olayları anlattıktan sonra diyor ki:
“Dünyanın başından kıyamete kadar ilimler ve önemli sırlar bize, tanıklık derecesinde açıldı. Kim ne isterse sorsun, sözümüzden şüpheye düşenler zelil olurlar""Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Onsekizinci Lem’a, c. II, s. 2078. Orada geçen ifade aynen şöyledir: “Risale-i Nur şakirtlerine ve naşirlerine karşı Hazreti Ali'nin (r.a.) irşadkârane ve teveccühkârane bakması ve işaret etmesidir
"Soru: Abdülkadir Geylânî gibi büyük veliler, bazı zaman-larda, geçmişi ve geleceği bugün gibi görüp bildikleri halde neden geçmişle ilgili olanları açıkça söylüyorlar da, gelecek-ten üstü kapalı simgeler ve gizli işaretlerle söz ediyorlar?
Cevap: “Gaybı Allah'tan başkası bilmez.” Ayeti ile “O bütün gaybı bi¬lir, gaybını kimseye açıkla¬maz. Ancak dilediği pey-gamber bunun dışında¬dır"
"Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Allah sizi, gaybı bilir hale ge-tire¬cek değildir.” (Al-i imran 3/179) "Kur'anda aracılık ve şirk Adlı kitaptan alıntılar.Bu iddialar hakkında cevaplarınızı bekliyorum.
_________________
Şualar, Birinci Şua, Yirmidördüncü Ayet ve Ayetler, Üçüncü Nokta, c. I, s. 842. İfadeler sadeleştirilmiştir. Aslı şöyledir: “Kur’an’ın gizli hakikatleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!! Tenzil’ül-Kitab cümlesinin sarih bir manası asrı saadette vahiy suretiyle Kitab-ı Mübîn'in nüzulü olduğu gibi, manayı işarîsiyle de, her asırda o Kitabı Mübin'in mertebe-i arşiyesinden ve mu'cize-i
Şualar, Birinci Şua, Yirmiikinci Ayet ve Ayetler, c. I, s. 841. İfadeler sadeleş-tirilmiştir. Aslı şöyledir: “Resail’in-Nur denilen otuzüç aded Söz ve otuzüç aded Mektub ve otuzbir aded Lem'alar, bu zamanda, Kitabı Mübin'deki âyetlerin âyetleridir. Yani, hakaikının alâmetleridir ve hak ve hakikat olduğunun bürhanlarıdır. Ve o âyetlerdeki hakaiki imaniyenin gayet kuvvetli hüccetleridir”.
Önce Bu soruya cevap vermek için önce;"Vahiy,İlham,İhtar,Sünuhat,İlm-i Ledün,ilm-i vehbi ve Feyz-i Ku'an nedir?"gibi soruları tanımlamaya çalışalım. Bu açıklamaların ve alıntıların sebebi genellikle" Risale-i Nurların telifindeki ilham ve ihtar ne demektir?Risale-i Nurlar vahiy midir ki bu kadar ehemmiyet veriliyor?İhtarda hata olamaz mı?Bu eserlere Kur'an gibi niçin değer veriliyor?" gibi sorulan sorulara yine Risale-i Nuır müellifinin yaptığı açıklamalarla cevap vermeye çalışacağız.
Vahy:Bir hakikatın,bir fikrin,Allah(cc)tarafından seçkin kullarına peygamberlerine Cebrail aracılığıyla ilettiği sözleridir.Bu sırlar sözler fikirler yalnızca peygamberlere iletilir.
Vahy-ı mahz-ı Rabbânî:Doğrudan doğruya Allahın ilettiği vahiydir.Aracısısz.
Vahy-i sarîhî:sözünde ve manasında kesinlik vardır.Yani tam açık ve net anlatılmak istenen.
Vahy-i zımnî:üzeri örtülü olan vahiydir.
İlham:insanın içine dolan,kalbe gelen Mesela :Rabiat’ül Adviyye(ks)bir gün oruç tutmaktan halsiz düşmüştü.Kapıya çıkıyor.Birisi yemek bırakmış.İçerden bir kab alıp gidene kadar.bakmış ki kedi yemeği dökmüş…bir ses duymuş.İstersen tüm niğmetleri üzerine saçıyım üzerindeki tüm dert ve belaları kaldırıyım.”…vs
İlhâmât ise:Allah(cc)nun kalbe verdiği manalar,ilhamlardır.Vahiyle karıştırmayın lütfen
İlhâm-ı İlâhî:İlahi ilim.Allah(cc)nun insana ilham ettiği ilim.
SÜNUHAT:içimize doğan bilgiler,hatırlanan duygulara sunuat denir.
Gerisini de Abdullah kardeşime bırakıyorum:.
“Sünûhât:Sünûhlar, akla, hatıra gelen, hatırlanan şeyler.İçe doğan bilgiler,duygulardır.

Sünûhât-ı ilhâmiye: İlham olan hatırlayışlar, ilhamla akla gelenler, ilham olarak kalbe doğanlar.

Sünûhât-ı kalbiye: Kalbe ait hatırlayışlar, içe doğuşlar. Kalbe gelen bilgiler,duygular,manalar.

İHTAR
İhtâr: Hatırlatma, bir konuda hatırlatma yapmadır.

İhtârât: İhtarlar, hatırlatmalar.

İhtâr-ı Kur'ânî: Kur'ân' a ait ihtar, Kur'ân'ın hatırlatması, uyarması, bildirmesi, dikkat çekmesi.Kur’an’a ait manaların kalbe gelmesi.

İhtâr-ı mânevî: Manevî uyarı, bildirim; Cenab-ı Hakk'ın imâna ve Kur'ân'a ait meselelerde kullarını uyarması.

FEYZ
Feyz: Allah'ın kuluna bağışladığı marifet ve dinî heyecandır.Bolluk, bereket, verimlilik. Artma, çoğalma. İlim, irfan.İhsan, bağış, kerem. İlerleme, olgunlaşma. Feyz-i İlâhî:Allah'ın feyzi, bolluğu, lütfu.

Feyz-i Kur'ân:Kur'ân'ın feyzi, Kur'ân'ın verdiği ilham, bereket ve ilim bolluğudur.

Feyz-i tecellî: Tecelliden doğan bereket, ilim, irfan, kudrettir.

İLİM
İlm: Bilme, biliş, bilgi; bir şeyin doğrusunu bilme. Kâinat içinde meydana gelen olayların sebep, oluş, sonuç ve tesirleri konusunda, aklın ölçüleri çerçevesinde tahsil ve tecrübe ile edinilen doğru bilgi, bilim. Kulun marifet sayesinde idrâk ettiği şey.

İlm-i ekmel: En mükemmel ilim, tam bilme.İman ilmi.

İlm-i Kesbî: Çalışarak elde edilen ilim.

VEHB
Vehb: Vergi, bağışlama. Hediye, bağış, hibe.

Vehbî: Doğuştan, çalışmakla kazanılmayıp Allah'ın (c.c.) lütfu ile olan. Allah vergisi, fıtrî.

LEDÜN
Ledün: Allah’ın katı, Allah'ın huzuru, Allah'a yakınlık. Allah'ın sırlarına ait manevî bilgi, gayb ilmi.

Ledünnî: Allah’ın bilgisine ve sırlarına ait, onunla ilgili, ilâhî sırlara âit olan.

Ledünniyât: İlahi bilgiler, ilahi sırlar. Bir işin gizli yönleri, iç yüzü.

İlm-i ledün: Ledün ilmi, İlahî ilim; akıl veya nakil yoluyla değil; kalble ve Hak'dan öğrenilen ilimdir. Allahü teâlânın ihsânı olup, çalışmadan kavuşulan ilim.

İlm-i Vehbî: Çalışmadan öğrenilen, Allahü teâlâ tarafından ihsân edilen ilim.
BURADA RİSALE-İ NURLARDAN VAHYİN HAKİKATİ ŞÖYLEDİR;

Vahyin hakikatı beş hakikat-ı kudsiyeyi ifade ve ifaza ediyor :
Birincisi: denilen, beşerin akıllarına ve fehimlerine göre konuşmak, bir tenezzül-ü İlâhîdir. Evet, bütün zîruh mahlûkatını konuşturan ve konuşmalarını bilen, elbette kendisi dahi o konuşmalara konuşmasıyla müdahale etmesi, rububiyetin muktezasıdır.
İkincisi: Kendini tanıttırmak için, kâinatı bu kadar hadsiz masraflarla, baştan başa harikalar içinde yaratan ve binler dillerle kemâlâtını söylettiren, elbette kendi sözleriyle dahi kendini tanıttıracak.

Üçüncüsü: Mevcudatın en müntehabı ve en muhtacı ve en nâzenini ve en müştakı olan hakikî insanların münacatlarına ve şükürlerine fiilen mukabele ettiği gibi, kelâmıyla da mukabele etmek, hâlıkıyetin şe'nidir.

Dördüncüsü: İlim ile hayatın zarurî bir lâzımı ve ışıklı bir tezahürü olan mükâleme sıfatı, elbette ihatalı bir ilmi ve sermedî bir hayatı taşıyan Zâtta, ihatalı ve sermedî bir surette bulunur.

Beşincisi: En sevimli ve muhabbetli ve endişeli ve nokta-i istinada en muhtaç ve sahibini ve malikini bulmaya en müştak, hem fakir ve âciz bulunan mahlûkatlarına, acz ve iştiyakı, fakr ve ihtiyacı ve endişe-i istikbali ve muhabbeti ve perestişi veren bir Zât, elbette kendi vücudunu onlara tekellümüyle iş'ar etmek, ulûhiyetin muktezasıdır.

İşte, tenezzül-ü İlâhî ve taarrüf-ü Rabbânî ve mukabele-i Rahmânî ve mükâleme-i Sübhânî ve iş'âr-ı Samedânî hakikatlerini tazammun eden umumî, semavî vahiylerin, icmâ ile Vâcibü'l-Vücudun vücûduna ve vahdetine delâletleri öyle bir hüccettir ki, gündüzdeki güneşin şuââtının güneşe şehadetinden daha kuvvetlidir.(Ayet'ül Kübra)

BURADA DA VAHY VE İLHAMIN FARKLARINI SUNALIM;

Sâdık ilhamlar, gerçi bir cihette vahye benzerler ve bir nevi mükâleme-i Rabbâniyedir; fakat iki fark vardır.

Birincisi: İlhamdan çok yüksek olan vahyin ekseri melâike vasıtasıyla; ve ilhamın ekseri vasıtasız olmasıdır. Mesela, nasıl ki, bir padişahın iki suretle konuşması ve emirleri var.

Birisi: Haşmet-i saltanat ve hakimiyet-i umumiye haysiyetiyle bir yaverini, bir valiye gönderir. O hakimiyetin ihtişamını ve emrin ehemmiyetini göstermek için, bazan, vasıta ile beraber bir içtima yapar, sonra ferman tebliğ edilir.

İkincisi: Sultanlık ünvanıyla ve padişahlık umumî ismiyle değil, belki kendi şahsıyla hususî bir münasebeti ve cüz'î bir muamelesi bulunan has bir hizmetçisiyle veya bir âmi raiyetiyle ve hususî telefonuyla hususî konuşmasıdır.
Öyle de, Padişah-ı Ezelînin, umum âlemlerin Rabbi ismiyle ve kâinat Hâlıkı ünvanıyla, vahiyle ve vahyin hizmetini gören şümullü ilhamlarıyla mükâlemesi olduğu gibi; herbir ferdin, herbir zîhayatın Rabbi ve Hâlıkı olmak haysiyetiyle, hususi bir surette, fakat perdeler arkasında onların kabiliyetine göre bir tarz-ı mükâlemesi var.

İkinci fark: Vahiy gölgesizdir, sâfidir, havassa hastır. İlham ise gölgelidir, renkler karışır, umumîdir. Melâike ilhamları ve insan ilhamları ve hayvanat ilhamları gibi, çeşit çeşit, hem pek çok envâlarıyla, denizlerin katreleri kadar kelimat-ı Rabbâniyenin teksirine medar bir zemin teşkil ediyor.

(De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden o denizler tükenirdi." Kehf Sûresi, 18:109.)âyetinin bir vechini tefsir ediyor anladı.
Sonra, ilhamın mahiyetine ve hikmetine ve şehadetine baktı, gördü ki: Mahiyeti ile hikmeti ve neticesi dört nurdan terekküp ediyor.

Birincisi: Teveddüd-ü İlâhî denilen kendini mahlûkatına fiilen sevdirdiği gibi, kavlen ve huzuren ve sohbeten dahi sevdirmek, vedûdiyetin ve rahmâniyetin muktezasıdır.

İkincisi: İbâdının dualarına fiilen cevap verdiği gibi, kavlen dahi perdeler arkasında icabet etmesi, rahîmiyetin şe'nidir.

Üçüncüsü: Ağır beliyelere ve şiddetli hallere düşen mahlûkatlarının istimdatlarına ve feryatlarına ve tazarruatlarına fiilen imdat ettiği gibi, bir nevi konuşması hükmünde olan ilhâmî kavillerle de imdada yetişmesi, rububiyetin lâzımıdır.

Dördüncüsü: Çok âciz ve çok zayıf ve çok fakir ve çok ihtiyaçlı ve kendi malikini ve hâmisini ve müdebbirini ve hâfızını bulmaya pek çok muhtaç ve müştak olan zîşuur masnularına, vücudunu ve huzurunu ve himayetini fiilen ihsas ettiği gibi, bir nevi mükâleme-i Rabbâniye hükmünde sayılan bir kısım sadık ilhamlar perdesinde ve mahsus ve bir mahlûka bakan has ve bir vecihte, onun kabiliyetine göre, onun kalb telefonuyla, kavlen dahi kendi huzurunu ve vücudunu ihsas etmesi, şefkat-i ulûhiyetin ve rahmet-i rubûbiyetin zarurî ve vâcip bir muktezasıdır diye anladı.(Ayet'ül Kübra)

İLHAMIN RİSALE-İ NUR'DAN ÇOK ÖNEMLİ HAKİKATLERİ,HİKMETLERİ VE NETİCELERİ:

1.Sâdık ilhamlar, gerçi bir cihette vahye benzerler ve bir nevi mükâleme-i Rabbâniyedir.

2.İlhamın ekseri vasıtasız olmasıdır.

3.Padişah-ı Ezelînin, umum âlemlerin Rabbi ismiyle ve kâinat Hâlıkı ünvanıyla, vahiyle ve vahyin hizmetini gören şümullü ilhamlarıyla mükâlemesi olduğu gibi; herbir ferdin, herbir zîhayatın Rabbi ve Hâlıkı olmak haysiyetiyle, hususi bir surette, fakat perdeler arkasında onların kabiliyetine göre bir tarz-ı mükâlemesidir.

4.İlham gölgelidir, renkler karışır, umumîdir.

5.Melâike ilhamları ve insan ilhamları ve hayvanat ilhamları gibi, çeşit çeşit, hem pek çok envâlarıyla, denizlerin katreleri kadar kelimat-ı Rabbâniyenin teksirine medar bir zemin teşkil ediyor.

6.İlham;"aglaDe ki: Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden o denizler tükenirdi." Kehf Sûresi, 18:109.)âyetinin bir vechini tefsir ediyor ."

7.Teveddüd-ü İlâhî denilen kendini mahlûkatına fiilen sevdirdiği gibi, kavlen ve huzuren ve sohbeten dahi sevdirmek, vedûdiyetin ve rahmâniyetin muktezasıdır.

8.İbâdının dualarına fiilen cevap verdiği gibi, kavlen dahi perdeler arkasında icabet etmesi, rahîmiyetin şe'nidir.

9.Ağır beliyelere ve şiddetli hallere düşen mahlûkatlarının istimdatlarına ve feryatlarına ve tazarruatlarına fiilen imdat ettiği gibi, bir nevi konuşması hükmünde olan ilhâmî kavillerle de imdada yetişmesi, rububiyetin lâzımıdır.

10.Çok âciz ve çok zayıf ve çok fakir ve çok ihtiyaçlı ve kendi malikini ve hâmisini ve müdebbirini ve hâfızını bulmaya pek çok muhtaç ve müştak olan zîşuur masnularına, vücudunu ve huzurunu ve himayetini fiilen ihsas ettiği gibi, bir nevi mükâleme-i Rabbâniye hükmünde sayılan bir kısım sadık ilhamlar perdesinde ve mahsus ve bir mahlûka bakan has ve bir vecihte, onun kabiliyetine göre, onun kalb telefonuyla, kavlen dahi kendi huzurunu ve vücudunu ihsas etmesi, şefkat-i ulûhiyetin ve rahmet-i rubûbiyetin zarurî ve vâcip bir muktezasıdır .RİSALE-İ NURLARIN İLHAMLA TELİF EDİLDİĞİNE DAİR YERLERİDEN BÖLÜMLER.

1.Resâili'n-Nur baştan başa ism-i Hakîm ve Rahîmin mazharı olduğundan, bu üç âyetin âhirleri ism-i Hakîm ile ve gelecek yirmi beşinci dahi

Rahmân ve Rahîm ile bağlamaları münasebet-i mâneviyeyi cidden kuvvetlendiriyor. İşte bu kuvvetli münasebet-i mâneviyeye binaen deriz ki: (tenzilül kitap)cümlesinin sarîh bir mânâsı; Asr-ı Saadette vahiy suretiyle Kitab-ı Mübînin nüzulü olduğu gibi, mânâ-yı işârîsiyle de, her asırda o Kitab-ı Mübînin mertebe-i arşiyesinden ve mucize-i mâneviyesinden feyiz ve ilham tarîkiyle onun gizli hakikatleri ve hakikatlerinin burhanları iniyor, nüzul ediyor diyerek, şu asırda bir şakirdini ve bir lem'asını cenah-ı himayetine ve daire-i harîmine bir hususî iltifat ile alıyor.( Birinci Şua - s.842)

2.Melek-i ilham,kalb taraflarında mücaveretleri var.(21.Söz)

3.Kur'ân'dan ilham olunan Resâili'n-Nur bu asrın mânevî ve müthiş hastalıklarına şifa olmakla meydana çıkmaya başlamasından, bu âyet ona hususî remzettiğine bana kanaat veriyor. Ben kendi kanaatimi yazdım; kanaate itiraz edilmez.(Birinci şua)

4.Hem bu yazdığımız hakikatlar benim fikrim, malım değil; belki herkesin kalbinin bir köşesinde bulunan bir lümme-i şeytanî ve vesveseci bulunduğu gibi, bir lümme-i ilham ve melekî bulunduğuna ehl-i hakikat ve diyaneti hükümlerine binâen, benim kalbimde dahi herkes gibi, bazen ihtiyarım haricinde ve fikrimin fevkinde hatırıma bir hakikat hutur eder. Yani, Kur'ân'dan mânevi bir cânibde bir nev'i ilham hükmünde, bir güzel nükte ifham edilir ( Sirâcü'n-Nûr )

5.Çünkü, Risale-i Nur, Kur'ân-ı Hakîmin bir mucize-i mâneviyesi ve bu zamanın dinsizliğine karşı mânevî atom bombası olarak solculuk cereyanlarının mâneviyât-ı kalbiyeyi tahribine mukabil, mâneviyât-ı kalbiyeyi tamir edip ferden ferdâ iman-ı tahkikîden gelen muazzam bir kuvvet ve kudrete istinadı okuyucuların kalblerine kazandırıyor. Ve bu vazifeyi de yine mukaddes Kur'ân'ımızın ilham ve irşadıyla ve dersiyle ifa ediyor. Bu gibi çok cihetlerle Risale-i Nur bu zamanda ehl-i iman ve İslâm için ön plânda ele alınması icap eden ehl-i iman elinde mânevî elmas bir kılıçtır. Asrın idrâkine, zamanın tefehhümüne, anlayışına hitap eden, ihtiyaca en muvafık tarzı gösteren, ders veren ve doğrudan doğruya feyiz ve ilham tarikiyle âyetlerin yıldızlarından gelen ders-i Kur'ânîdir, küllî mârifetullah burhanlarıdır.(Barla Lah. Takdim)

KALBE GELEN İLHAMLARI VAHY İLE KARIŞTIRANLAR OLABİLECEĞİ VE BUNUN TEHLİKSİNİ ÜSTAD ŞÖYLE İFADE EDİYOR:

6."Bu nevi içindeki en tehlikeli bir hata şudur ki:Kalbine ilhamiî bir tarzda gelen cüz'î mânâları "kelâmullah" tahayyül edip, âyet tabir etmeleridir. Ve onunla, vahyin mertebe-i ulyâ-yı akdesine bir hürmetsizlik gelir. Evet, balarısının ve hayvânâtın ilhâmâtından tut, tâ avâm-ı nâsın ve havâss-ı beşeriyenin ilhâmâtına kadar ve avâm-ı melâikenin ilhâmâtından tâ havâss-ı kerrûbiyyûnun ilhâmâtına kadar bütün ilhâmat, bir nevi kelimât-ı Rabbâniyedir. Fakat mazharların ve makamların kabiliyetine göre, kelâm-ı Rabbânî, yetmiş bin perdede telemmu eden ayrı ayrı cilve-i hitab-ı Rabbânîdir.

Amma vahiy ve kelâmullahın ism-i has ve onun en bâhir misal-i müşahhası olan Kur'ân'ın nücumlarına ism-i has olan "âyet" namı öyle ilhâmâta verilmesi, hata-yı mahzdır. On İkinci ve Yirmi Beşinci ve Otuz Birinci Sözlerde beyan ve ispat edildiği gibi, elimizdeki boyalı aynada görünen küçük ve sönük ve perdeli güneşin misali, semâdaki güneşe ne nisbeti varsa; öyle de, o müddeîlerin kalbindeki ilham dahi, doğrudan doğruya kelâm-ı İlâhî olan Kur'ân güneşinin âyetlerine nisbeti o derecededir. Evet, herbir aynada görünen güneşin misalleri güneşindir ve onunla münasebettar denilse haktır; fakat o güneşçiklerin aynasına küre-i arz takılmaz ve onun cazibesiyle bağlanmaz!( Yirmi Dokuzuncu Mektup)"

7.Evet, herkes bizzat gaybı bilmez. Fakat i'lâm ve ilham-ı İlâhî ile bilinebilir ki, bütün mucizat ve keramat ona dayanır.( On Dördüncü Şua)

8.Bu esnada Kur'ân-ı Kerîmin feyzinden kalbime doğan füyuzâtı yanımdaki kimselere yazdırarak birtakım risaleler vücuda geldi. Bu risalelerin heyet-i mecmuasına "Risale-i Nur" ismini verdim. Hakikaten Kur'ân'ın nuruna istinad edildiği için, bu isim vicdanımdan doğmuş. Bunun ilham-ı İlâhî olduğuna bütün imanımla kaniim ve bunları istinsah edenlere "Bârekâllah" dedim. Çünkü iman nurunu başkalarından esirgemeye imkân yoktu.( On Dördüncü Şua)

.Akıl tâtil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sânii unutamaz. Kendi nefsini inkâr etse de onu görür. Onu düşünür. Ona müteveccihtir. Hads-ki, şimşek gibi sür'at-i intikaldir-daima onu tahrik eder. Hadsin muzaafı olan ilham, onu daima tenvir eder. Meyelânın muzâafı olan arzu ve onun muzaafı olan iştiyak ve onun muzaafı olan aşk-ı İlâhî, onu daima mârifet-i Zülcelâle sevk eder. Şu fıtrattaki incizap ve cezbe, bir hakikat-i câzibedarın cezbiyledir.( Mesnevî-i Nuriye - Nokta)

10.Arkadaş! Katre nâmındaki eserimde Kur'ân'dan ilhamen takip ettiğim yolla ehl-i nazar ve felsefenin takip ettikleri yol arasındaki fark şudur:
Kur'ân'dan tavr-ı kalbe ilham edilen asâ-yı Mûsâ gibi, mânevî bir asâ ihsan edilmiştir. (Mesnevî-i Nuriye - Katre)

11.Evet, nev-i beşerin ahvâline dikkatle bakılırsa görülür ki, ruhun mânen terakkisini, vicdanın tekâmülünü, akıl ve fikrin inkişaf ve terakkisini telkih eden, yani aşılayan, şeriatlardır; vücut veren, tekliftir; hayat veren, Peygamberlerin gönderilmesidir; ilham eden, dinlerdir. Eğer bu noktalar olmasaydı, insan hayvan olarak kalacaktı ve insandaki bu kadar kemâlât-ı vicdaniye ve ahlâk-ı hasene tamamen yok olurlardı. Fakat insanların bir kısmı, arzu ve ihtiyarıyla teklifi kabul etmiştir. Bu kısım, saadet-i şahsiyeyi elde ettiği gibi, nev'in saadetine de sebep olmuştur.( İşârâtü'l-İ'câz - Bakara Sûresi, Âyet: 26,27)

12.Kezâlik, bu risalelerin ibarelerindeki işkâl ve iğlâkın, keyif için ihtiyarımdan çıkmış olduğunu zannetme. Çünkü, bu risale, dehşetli bir zamanda, nefsimin hücumuna karşı yapılan âni ve irticâlî bir münakaşadır. Kelimeleri, o müthiş mücadele esnasında zihnimin eline geçen dikenli kelimelerdir. O, ateşle nurun karıştıkları bir hengâmda, başım dönmeye başlıyordu. Kâh yerde, kâh gökte, kâh minarenin dibinde, kâh minarenin şerefesinde kendimi görüyordum. Çünkü, tâkib ettiğim yol, akılla kalb arasında yeni açılan berzahî bir yoldur. Akıldan kalbe, kalbden akla inip çıkmaktan bîzar olmuştum. Bunun için, bir nur bulduğum zaman, hemen üstüne bir kelime bırakıyordum. Fakat, o nurların üstüne bıraktığım kelime taşları, delâlet için değildi. Ancak, kaybolmamak için birer nişan ve birer alâmet olarak bırakırdım. Sonra baktım ki, o zulmetler içinde bana yardım eden o nurlar, Kur'ân güneşinden ilham edilen misbah ve kandillerdi.( Mesnevî-i Nuriye - Katre)”
Ekleme Tarihi: 26.03.2007 - 11:03
Bu mesajı bildir   Ahmetcemil üyenin diğer mesajları Ahmetcemil`in Profili Ahmetcemil Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1311 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
SaYaCGIN (48), AnneminSariGülü.. (34), kotza1 (55), keremcik (52), fatih GUNES (49), muhsin p.o. (52), tuva (42), Dostluklar_Baki (39), meydan26 (50), mehlika akasya (45), panter32 (50), NÖBETCI (47), baranbari (49), friendsofmehdi (39), tatar_salih (36)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.62829 saniyede açıldı