0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » TARİH / SİYASET / EKONOMİ » OSMANLI TARİHİ ve MEDENİYYETİ » Emeviler abbasiler ve endülüs emevileri

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 9 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Dai su an offline Dai  
Emeviler abbasiler ve endülüs emevileri

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 12.09.2010 - 23:07
Cinsiyeti: Erkek 
I. Bölüm

Emeviler
Dört Halife Devri’nden ve Hz. Hasan’in alti aylik hilafetinden sonra, devlet idaresi islam devletlerinin ilki olan Emevi hanedanina geçmistir.
661-750 yillan arasi Emeviler Devleti’nin saltanat dönemidir. Bu dönemde seçim kaldirilarak halifelik, saltanata çevrildi.

Hatirlanacagi üzere, Dört Halife Devri’nde, devlet baskanlari (halifeler) bir nevi seçimle is basina gelirlerdi.
Onlar genellikle, Kur’an ve Peygamber yolundan ayrilmazlardi. Mütevazi bir hayat sürer ve kendi menfaatleri yerine islamligin menfaatlerini gözetirlerdi.
Fakat Emeviler, dini, kendi çikarlarina varmak için araç olarak kullandilar.

Dört Halife Devri’nde, Islami anlayisa uygun olarak Arap’in Arap olmayana üstünlügü olmadigi halde, Emeviler zamaninda Arap milliyetçiligi, hatta Emevi soyunun üstünlügü, vazgeçilmez bir politika haline geldi.
Devletin kurucusu, Peygamberimizin vahiy katipligini yapmis Muaviye Bin Ebu Süfyan’dir. Muaviye yirmi yil halifelik yapti.

Emevi saltanati dört kisi üzerine kuruldu. Bunlar; Muaviye, Amr tbnül As, Ziyad Bin Ebihi ve Sube Bin Mugire’dir.
Muaviye’den baslamak üzere, Emevi soyundan on dört halife gelip geçmistir.
Muaviye zamaninda iç huzursuzluklar giderilmis, islam fetihleri devam etmistir, islam ordulari Sicistan, Afganistan, Semerkant’i fethetti.

Diger yandan Anadolu üzerine seferler düzenlemisti, islam ordulari Erzurum’u ele geçirmis ve istanbul’u kusatmislardi.
Akdeniz’e açilan Emevi donanmasi, Girit ve Sicilya adalarini zapt etmis, ayrica Kuzey Afrika fethedilmis; içteki isyanlar ve Harici fitnesi alt edilip, ortadan kaldirilmistir.
Muaviye vefat ettigi zaman (Nisan 680), Emevi Devleti Sogdiana’dan Cezi>”;r’e kadar uzanan bir devlet haline gelmisti.

Muaviye devrinin en önemli gelismeleri, islam birliginin yeniden kurulmasi, Bedevilerin disipline sokulmasi, maliyenin düzene sokularak kamuya has “Devlet hazinesi” durumuna getirilmesi, kara ve denizdeki fetih hareketidir.
Muaviye, Hz. Hasan ile yaptigi anlasmaya göre, halifelige kimseyi aday göstermeyecekti. Fakat o, sözünde durmayarak oglu Yezid’i veliaht tayin etti.

-----

Yezid (680-683)

Muaviye ölünce, yerine oglu Yezid geçti.
Babasinin ölmeden önce “Hüseyin ne isterse vermesini, biat etmezse bile onu incitmemesini” söylemesine ragmen, Müslümanlarin içinde kapanmayan bir yara açan,
Hz. Hüseyin’in Kerbela’da sehit edilmesi ve Abdullah Bin Zubeyr’in Mekke’de halifeligini ilan etmesi gibi önemli olaylar onun zamaninda oldu.

Islam dünyasini çok üzen ve nefretle karsilanan Kerbela faciasinin doguracagi zararlari düsünen Yezid, Kuzey Afrika’da fetih hareketine girismek için Ukbe Bin Nafi’yi görevlendirdi.
Yezid’in saltanati uzun sürmedi, dört yil sonra öldü (Kasim 683). yerine oglu II. Muaviye halife oldu.
Çok merhameüi olan II. Muaviye, kendi istegiyle ayrildi ve kisa bir süre sonra öldü. Bundan sonra Mervan Bin Hakem halife oldu.
Bir süre sonra öldü; yerine oglu Abdülmelik geçti.

Abdülmelik (685-705)

Abdülmelik halife oldugu zaman, Emevi iktidarini her tarafa kabul ettirecek iki yardimci buldu.
Bunlardan biri Muhelleb, digeri ise Haccac’dir. Haccac ülke içinde bas gösteren isyanlari acimasizca bastirdi.
Yezid’e biat etmeyip Mekke’de halifeligini ilan eden Abdullah Bin Zubeyr’i öldürdü.
bdülmelik, Emevi Devleü’nin ikinci kurucusu oldu. Idarede devletin mutlak otoritesini kurdu.
Türkistan ve Sind sinirlarina gönderdigi ordulan Hint topraklanna kadar ulasti.
Türgis Devleti’ne bagli Rutbil Beyligi Emevilere boyun egdi. Bu, Türklerin islamlasmasi konusunda ablan ilk adimdi.

Abdülmelik zamaninda büyük bayindirlik isleri yapildi. Yollar, köprüler, su kanallan yapilip adina para basildi.
Abdülmelik döneminin sembolü sayilan Haccac’in Ehli sünnete en büyük hizmeti, Kur’ani Kerim’in kolay okunmasini saglamasidir.
Abdülmelik 705 yüinda öldü.

Velid (705-715)

Abdülmelik ölünce ogullanndan dördü de halife oldu. Bunlardan ilki Velid idi.
Akillica tutumu ve babasinin tavsiyelerini dinlemesi sonucu, Islam ordulan büyük basarilar kazandi. Anadolu’ya alanlar basladi.
Islam ordusu Nigde yakinlarina kadar geldi. Bizanslilarla savaslar oldu. Istanbul II. defa kusatildi.

Kuzey Afrika’daki isyanlar bastirildi. Afrika ve Ispanya’da fetih hareketleri basladi, islamiyet oralarda da yayilmaya basladi.
Tank Bin Ziyad, Musa Bin Nusayr ve Abdurrahman ül Gafiki gibi ünlü komutanlar Ispanya’da büyük basanlar elde edip zengin ganimetler getirdiler.

-----

Ispanya’nin Fethi

Kuzey Afrika Valisi Musa Bin Nusayr, basanda sinir tanimayan bir yönetici ve komutandi, tspanya’daki Vizigot Kralliginin iç çekismeler sonucu zayifladigini görünce, bu ülkenin fethine karar vermisti.
Ünlü Islam komutani Tank Bin Ziyad komutasmdaki bir öncü kuvveti Ispanya’ya gönderdi.
Tank Bin Ziyad kendi adiyla anilan Cebeli Tarik’i geçti (711). Askerlerine, geri dönme umudunu birakmamak için bütün gemileri yaktirdi, ispanya içlerine dogru ilerlemeye basladi.

ispanya Krali Radrik’in yüz bin kisiye yakin ordusunu yenerek krali kendi eliyle öldüren Tank, Avrupa topraklarinda ilerlemeye basladi.
Vali Musa Bin Nusayr, ona haber göndererek kendisini beklemesini istedi.
Ancak dagilan Vizigotlara aman vermek istemeyen Tank Bin Ziyad bu emri dinlemeyerek ilerlemesini devam ettirdi ve Vizigotlann baskenti Toledo’yu aldi.

Bu sirada Toledo’ya gelen Vali Musa Bin Nusayr emrini dinlemeyen muzaffer komutan Tarik’i hapsetti, ispanya’nin (Endülüs) fethi, islam dünyasinda büyük bir sevince sebep oldu.
Ayni sevinci duyan Halife Velid, Musa Bin Nusayr’ a Tank Bin Ziyad’in hapisten çikarilmasini ve fetihlere birlikte devam etmelerini emretti, iki komutan, ispanya’nin Pirene Daglan’na kadar olan kismini fethettiler.
Bundan sonra ispanya “Endülüs” ismi ile anilarak Müslümanlann bir eyaleti haline geldi (714).

-----

Puvatya Savasi

Ispanya’yi (Endülüs) fetheden Müslümanlar, ilerlemeye devam ederek Pirene Daglari’ni astilar, ispanya Valiligine atanan AbdurrahmanülGafiki, Galya içlerine dogru ilerledi.
Karsisina çikan Akitanya Dukasi Endo’yu yenerek ordusunu dagitti ve Bordo, Lion, Salon, Uton sehirlerini aldi.
Frank komutani Sarl Mattel ile Puvatya denilen yerde karsilasan Abdurrahmanül Gafiki çok zorlu bir savasa tutustu.
Savas Müslümanlarin lehine gelisirken Abdurrahmanül Gafiki sehit düstü. Bunun üzerine Islam ordusu geri çekildi (732).

Puvatya Savasi’nda her iki taraf da büyük kayiplar vermis; ancak cesaretle çarpistiklari halde, uzun mizrakli sövalyelerin savas usullerine alisik olmadiklari ve çarpisma alaninin yabancisi olduklari için Müslümanlarin zayiaü daha fazla olmustur.
Bu savasin Avrupa tarihindeki yeri, Müslümanlarin bati yönündeki fetihlerinin sonu olmasidir.
Velid’in 715 yilinda ölümünden sonra yerine geçen kardesi Süleyman döneminde de Bizans’a karsi kuvvetler gönderildi.
Istanbul IÜ. defa kusatildi.

717'de ölen Melik Süleyman’in yerine II. Ömer diye anilan ve çok adil olan Ömer Bin Abdülaziz halife oldu.
Halk tarafindan çok sevilen bu zat döneminde haraç ve cizye belli esaslara baglandi.720 yilinda kölesi tarafindan zehirlendi.
Yezid Bin Abdülmelik (720724) ve ondan sonra da Hisam Bin Abdülmelik (724743) dönemleri, Emevilerin parlak devrini teskil eder.
Islam ordulari, Kafkasya’da Hazar Türklerine karsi zafer kazandilar. Ermenistan ve Gürcistan fethedildi.
Hisam zamaninda Anadolu’ya giren Islam ordulari Bizans’in elinden birçok kaleyi aldilar.
Ekleme Tarihi: 06.05.2010 - 00:45
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Dai su an offline Dai  

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 12.09.2010 - 23:07
Cinsiyeti: Erkek 
II. Bölüm

Emeviler Devri’nde Islamiyetin yayilmasi

Hisam 743'te öldü. O, Emevi Devleti’nin son büyük halifesi olarak tanindi.
Hisam’dan sonra gelen II. Velid (743744), III. Yezid (744) lbrahim(744) ve II. Mervan (744750) dönemi eskisi kadar parlak olmadi.
Yer yer isyanlar ve ayaklanmalar bas gösterdi.
Son Emevi halifesi II. Mervan, bazi basanlar sagladiysa da Zap Suyu kenarinda Abbasiler adina ayaklanan Horasanli Ebu Müslim tarafindan yenilgiye ugratilmalari Emevi Devleti’nin sonu oldu (750).

Emevi Devleti’nin Yikilmasinin Sebepleri
Süphesiz devletler, imparatorluklar ve saltanatlar sürekli olamazlar. Onlar da insanlar gibi dogar, bünyelerinin saglamligi ve iyi idare edildikleri nispette gelisir, yükselir ve nihayet muhtelif sebeplerin etkisiyle zayiflayip yok olurlar.
Emevi Devleti’nin yikilisini hazirlayan baslica sebepleri söyle siralayabiliriz:

Idarenin Bozulmasi

Kurulusu her ne kadar yumusaklik ve hosgörüye dayansa da baslangiçta Mekke yönetiminde söz sahibi olan Ebu Süfyan’in yönetim bilgisine
ve Hz. Peygamber’in vahiy katipligini yaparken Hz. Muhammed’den feyz alarak iyi yetisen Muaviye gibi halifeye ragmen,
Emevi Devleti saltanata dönüsmüstü. Muaviye ile baslayan debdebe, I. Velid döneminde doruguna ulasti.

Göze batan bu saltanat, Bizans ve Sasani Imparatorlarini dahi gölgede birakacak dereceye vardigi için, halkin Emevilerden sogumasina yol açti.
Halifelerin tutumlari, eglenceye düskünlükleri, Emevilerin kalesi sayilan Suriye’de dahi nefrete sebep olmustu.
Zaman zaman Emevi ailesinin arasindaki geçimsizlik, yönetimi menfi yönde etkilemisti.

-----

Araplar Arasindaki Mücadele

Eskiden beri Arap kabileleri arasinda üstünlük mücadelesi sürüp giderdi.
Baslangiçta otorite sahibi halifelerin istikrarli tutumlari ile bu düsmanlik mücadelesi örtbas edilmeye çalisildi.
Fakat Emevi saltanatinin sonuna dogru bu mücadeleler tekrar basladi. (KuzeyliGüneyli çekismesi, Hicaz, Yemen ve Suriye ihtilafi).
Özellikle; Emevilerin baslangiçta Hz. Peygambere ve islamiyete mugber olmalari,
Hz. Peygamber soyuna mensup olanlara yaptiklari kötülükler (Hz.Ali’nin sehadeti, Müslümanlarin içinde kapanmayan bir yara olan Kerbela faciasi) unutulmamisti.

Arap Olmayanlarin Faaliyeti

islam prensiplerine göre bütün Müslümanlarin birbirine esit ve kardes kabul edilmeleri ve Hz. Peygamberin “Arabin Aceme üstünlügü yoktur.
Üstünlük Allah’in emirlerini yerine getirmek ve yasaklarindan kaçinmak iledir.” mealindeki hadisine ragmen,
Emeviler, Arap olmayan Müslümanlara köle nazariyla bakarlardi.
Türkler, Iranlilar, Afrika’ daki Berberiler hakir görülürdü.

Bu durum Arap olmayan unsurlari kamçilamis ve Emevilere karsi yapilmasi muhtemel her türlü harekete girismelerini saglamisti.
Nitekim bu durum, son Emevi halifesi II. Mervan’in Zap Suyu kenarinda yenilerek öldürülmesine sebep oldu.
Hareketin basinda asil adi Ibrahim olan Horasanli Ebu Müslim adinda bir Türk bulunuyordu.

Sinirlarin Genisligi ve Merkezden Kontrolün Güçlesmesi
Tabii sinirlarin çok büyümüs olmasi merkezden kontrolü zorluyordu.
Baslangiçta büyük zaferlerin kazanilmasi, bol ganimetin gelmesine, hazinenin dolmasina ve ülkenin bayindir hale gelmesine sebep olmustu.
Hisam devrinden itibaren büyük gelir kaynagi olan ganimetler durunca pahalilik artti. Ekonomik kriz basladi.
Artirilan vergiler halki güç duruma düsürdü. Karisikliklar basladi, biçak kemige dayandi. Emevi yönetimine karsi hareketler basladi.
Herkes Emevi yönetiminin degismesi gerektigine inandi. Nihayet Zap Suyu kenarinda II. Mervan’in yenilmesiyle Emevi saltanatina son verildi.

-----

Emevi Saltanati Döneminde Türk Arap Münasebetleri

Türklerin Müslümanlarla iliskileri Hz. Ömer zamaninda baslamisti (634-644).
Onun döneminde Müslümanlara yenilen Sasani hükümdarlarindan IÜ. Yezdigert Türklerden yardim istedi.
Göktürk Kagani Tuluhan, Çin ile içteki karisikliklarla ugrastigindan komsulari olan Sasanilere yardimda bulunamadi.

Hz. Osman zamaninda Herat ve Belh sehirleri Müslümanlarin eline geçti.
Hz. Ali döneminde mücadele durmus ama Muaviye’nin halife olmasiyla tekrar baslamisti.
Emevi halifesi Abdülmelik döneminde, Emevilerin Irak ve Horasan valisi Haccac, Türklere saldirdi.
Nihayet Horasan valiligine atanan Kuteybe Bin Müslim, Türk illerini fethetmekle görevlendirildi (705).
Parçalanmis durumda olan Türkler, yurtlarini kahramanca savundularsa da aralarinda birlik olmadigindan Kuteybe basan sagladi.

Türk illerini yagmalayarak zapt ettigi yerlerde büyük katliamlar yapti (706).
Baykent’i teslim alan Kuteybe, Buhara ve Semerkant üzerine yürüdü.
Semerkant iki yillik çetin bir savastan sonra düstü (712). Kuteybe gibi kardesi Abdurrahman da dört bin Türk gencini merhametsizce öldürdü.
Türk diyarlanndaki bu kanli durum, Kuteybe’nin askerleri tarafindan öldürülmesine kadar devam etti.

Emevilerin Türklere bu derece zalimane yaklasmalari, Islamiyetin Türkler arasinda yayilmasini da geciktirmisti.
Çünkü islamiyetin esprisi; sevgi, hosgörü ve adalete dayali idi. Oysa Türklere karsi takinilan tavir hos degildi.
Nitekim Emevilerin Horasan valisi, Semerkant ve Buhara dolaylarinda tutunmak için, Türklerden cizye alinmayacagini belirtti.

Bu olumlu tavir karsisinda Türkler Müslüman olmaya basladi.
Sam hazinesinin gelirinin azalmasi üzerine islamiyete aykiri olmasina ragmen Türklerden tekrar cizye alinmasina karar verildi.
Türkler ayaklandi. Türk Arap mücadelesi, Emevilere nazaran Türklere daha insanca yaklasan Abbasi halifeliginin kurulmasina kadar devam etti.
Ekleme Tarihi: 06.05.2010 - 00:46
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Dai su an offline Dai  

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 12.09.2010 - 23:07
Cinsiyeti: Erkek 
III. Bölüm

Abbasiler (750-1258)

Devletin Kurulusa ve Genel Karakteri
Horasani Ebu Müslim’in son Emevi halifesi II.Mervan’i yenmesiyle Emevi saltanati son buldu.
Hz.Peygamber’in amcasi Abbas’m soyundan gelen Ebül Abbas Abdullah yeni Islam devletinin basma geçtigi için bu devlete de “Abbasi Halifeligi” ismi verildi.
Abbasiler, Emevilerin bes katindan daha süren idarelerinde (ilk sekiz halife devri hariç) siyasi bakimdan pek fazla bir varlik gösteremediler.

En büyük fark Abbasi Halifeligi döneminde, Araplarin imtiyazli durumlarinin son bulmasi idi.
Emevi Halifeligi bir Arap devleti niteliginde iken Abbasi Halifeligi bir islam devleti olmustu.

Abbasilerin Ilk Devirleri

Abbasi Devleti’nin kuruculari Hz. Muhammed’in amcasi Abbas’m torunlaridir. Bundan dolayi kurulan bu Islam devletine Abbasiler adi verilmistir.
Abbasilerin ilk halifesi Ebül Abbas Abdullah’tir (750754). Emevilerde oldugu gibi Abbasilerde de halifelik ve hükümdarlik babadan ogula geçiyordu.
Ancak Abbasiler döneminde Araplar diger milletlerden üstün sayilmadilar.
Önemli devlet görevlerine Araplarin disindaki milletler ve özellikle Türkler getirildi.
Ilk Abbasi hükümdari Ebül Abbas Abdullah’in ilk dönemleri, iç ayaklanmalarinin bastirilmasiyla geçti.

-----

Halife Mansur (754-775)

Abbasilerin ilk halifesi Ebül Abbas ölünce, yerine Emevilere karsi yapilan savaslarda kendini gösteren, büyük kardesi Ebu Cafer Mansur geçti (754).
Ona ilk defa Suriye’de vali olan Abdullah isyan etti. Onun da maksadi halifelikti.
Amcasinin isyanini Horasanli Ebu Müslim’e bastirtan Mansur, kiskandigi ve basanlarina dayanamadigi Ebu Müslim’i hileyle yanina çagirarak öldürttü.
Ebu Müslim’in taraftarlari ayaklandi (755-767). Onun döneminde Hariciler de isyan ederek ordusunu bozdu (756).

Nihayet baskanlari öldürülerek isyan bastirildi (772). Onun döneminde doguda Hint siniri, batida Anadolu içlerine kadar seferler yapildi.
Mansur devrinde en önemli faaliyet kültür alaninda görüldü. Hintçe, Ibranice ve özellikle Yunancadan çeviriler yapildi. Bagdat sehri kuruldu.
Onun ölümünden sonra yerine geçen oglu Mehti (775-785), ülkeyi bayindir hale getirdi.
Yollan güven altina aldi, posta islerini düzene koydu ve ayaklanmalan bastirdi. Bizans’a sefer yapildi.

-----

Halife Harun Resit ve Ogullari (786-842)

Harun Resit, Abbasilerin saltanati döneminde, 41 yil süreyle vezirlik görevi yapan, Türk asilli Bermekogullanndan Yahya Bermeki’nin yardimi ile basa geçti.
Tarihin yetistirdigi büyük devlet adamlarindan biri olan Harun Resit’in devrini, parlak hale getiren ve yücelten Bermek ailesi oldu.
O’nun ve ogullannin hilafeti döneminde Abbasi Devleti önemli basarilar elde etti ve büyük itibar kazandi.

786 yilinda halife olan Harun Resit döneminde, Kuzey Afrika’da (Misir’da) çikan ayaklanma bastirilarak düzen saglandi.
O’nun zamaninda Anadolu’ya akinlar yapildi. Dogu Anadolu’da A vasim sehirlerini kurdurarak Türkleri buraya yerlestirdi.
Bizzat ordusunun basma geçerek Bizans üzerine yürüdü ve onlan agir bir yenilgiye ugratarak vergiye bagladi.
Bizanslilarin kiskirttigi Hazer Türklerinin saldinsini önledi.

Halifeligi döneminde önemli görevlere getirilen Bermekogullarinin asin bir sekilde güçlenerek nüfuz sahibi olmalari
ve veziri Yahya’nin halifelik pesinde oldugu dedikodulan yayginlasinca, onu zehirleterek Bermekogullan ailesini ortadan kaldirdi.

Harun Resit, Karolenj (Frank), Bizans Imparatorlan ve Endülüs Emevileriyle karsilikli elçiler göndererek dostluklar kurdurdu.
Haricilerin Maveraünnehir ve Horasan’da tehlikeli olmaya basladigini, durumun kötüye gittigini isitince büyük bir ordu ile doguya yöneldi.
Tus sehrine dogru yola çikti. Sehre vannca hastalanarak öldü (809).
Vasiyetinde üç oglunun (Emin, Me’mun ve Mu’tasim) sira ile halife olmalanni istedi ve bununla ilgili iki belgeyi Kabe’ye astirdi (802).

-----

Halife Emin (809-813)

Babasinin ölümünden sonra halife olan Emin, devlet islerini vezir Faz Bin Rabi’e birakti. Onun ve saray adamlannin etkisi altinda kaldi.
Babasinin vasiyetnamesine aykin olarak, kardesi Me’mun’u haklarindan mahrum birakti ve kendi oglunu veliaht gösterdi (810).
Hilafet yüzünden iki kardesin arasi açilinca, Emin çok büyük bir ordu hazirlayarak Horasan’a gönderdi, iyi özellikleriyle kendisini Horasan halkina sevdiren Me’mun’un askerleri Emin’in ordusunu yendi.
Daha sonra baskent Bagdat kusatilarak ele geçirildi. Emin öldürüldü.

Halife Me’mun (813-833)

Annesi Türk olan Me’mun, iyi bir ögrenim görmüs ve kendisini ilme vermisti.
Halife olunca o da devlet islerini olaganüstü yetkilerle vezirlige atadigi Sehl Bin Fazl’a birakti.
Onun zamaninda da Misir, Azerbaycan, Dogu Iran ve Horasan’da ayaklanmalar oldu. Hariciler ayaklandi. Karisikliklar halifeligi döneminde sürdü gitti.
Bizans ordusunu yendikten sonra Anadolu’ya yürüyen Me’mun, Pozanti civarinda atesli bir hastabga tutuldu ve öldü (833).

Mu’tasim Billan (833-842)

Mu’tasim, Anadolu’da yapilan savaslara katilmis Misir idaresinde bulunmustu.
Halife olunca, Me’mun’un halifeliginden beri devam etmekte olan isyanlar ve kardesi Abbas’in isyani ile karsilasti.
Bagdat’ta Türklerden olusturulan hassa ordusundan Araplarin çok rahatsiz oldugunu görünce Samarra sehrini kurdurdu.
Annesi Türk olan Mu’ tasim Türklere büyük önem verdi.

Mu’tasim da bazi ayaklanmalar ve mezhep isyanlariyla ugrasti.
Ünlü Türk komutanlarindan Afsin daha sonra da Büyük Boga’yi Babek’in üzerine göndererek ortadan kaldirtti (838). Bizanslilarla savasti. 842 de öldü.
Ekleme Tarihi: 06.05.2010 - 00:46
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Dai su an offline Dai  

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 12.09.2010 - 23:07
Cinsiyeti: Erkek 
IV. Bölüm

Abbasi Devleti’nin Sarsilmasi ve Parçalanmasi

Mu’tasim’dan sonra basa geçen halifelerden hiç birisi önemli bir is yapmadi.
Bu durum basarisizliga, merkezi otoritenin sarsilmasina ve isyanlarin çikmasina sebep oldu.
Bizansla, yapilan savaslarda devlet zayif düstü, yurtta güven sarsildi. Abbasi Halifeligi sarsilmaga basladi.
Halifeler, Türk komutanlarinin elinde oyuncak haline geldi.
Hilafet çekismeleriyle öldürülenler, gözlerine mil çekilenler, sefil ve perisan bir duruma düsüp dilenenler oldu.

Mu’tasim’in oglu Vasik (842847) ile baslayan sarsinti, çöküse dönüstü.
Karmati ve Hashasilerin çikardigi karisikliklar devleti adeta uçuruma itti.
Yok denecek kadar zayiflayan merkezi otorite karsisinda, ülkenin çesitli yerlerinde devletler kurulmaya baslandi.

Son Abbasi halifesi Mu’tasim (12421258) kararsiz ve zayif karakterliydi.
Mogol tehlikesini önlemek için tedbir almadigi gibi, Iranli hükümdar Hülagû’nun Batinilere karsi birlikte savasma teklifini de geri çevirdi.
Bu hareketi Mogol ordusunun harekete geçerek Bagdat’i zapt etmesine, sehrin yagma edilmesine, zengin kütüphanelerin ve saraylarin yakilip yikilmasina sebep oldu.
Mu’tasim ve yakinlari da öldürüldü (1258).

Kurtulan halifenin amcasinin oglu Ahmed kurtularak Misir’a kaçti. Memlûk Sultani Baybars’a sigindi.
Osmanli Padisahi Yavuz Sultan Selim, Misir’i alinca, Abbasi halifesi III. Mütevekkil’i istanbul’a getirerek halifeligi ondan devraldi.
Böylece Abbasi Halifeligi de sona erdi.

-----

Endülüs Emevileri (756-1031)

Devletin Kurulusu ve Genel Karakteri
Abbasilerin takibinden kurtulan Emevi halifelerinden Hisam’in torunu Abdurrahman, Arap kabileleri arasinda dolastiktan sonra Kuzey Afrika’ya geçti.
Berberilerden topladigi birkaç yüz atli ile Ispanya’ya geçen Abdurrahman, Isbilye halkinin destegiyle karsisina çikanlari yenerek Endülüs Emevi Devletini kurdu ve Emir unvanini aldi (15 Mayis 756).

Endülüs’te kurulan bu devletle Emevi hanedaninin devami saglanmis oldu.
Ayaklanmalan bastirarak Abbasilerin Ispanya valisini ve Ispanya’ya çikarma yapan Abbasilerin Ifrikiye Kayravan valisi ve komutanini yenerek durumunu kuvvetlendirdi Abdurrahman, Emevi taraftarlannm da Endülüs’e geçmelerini sagladi.
Baskent Kurtuba oldugu için bu devletin adina Kurtuba Emevi Devleti dendi.

Ispanya’da Kurulan Endülüs Emevi Devleti
Kurdugu kuvvetli idare sayesinde yurdun gelismesine ve halkin ilerlemesine çalisti.
Devleti saglam bir temele oturtan ve adaletiyle Müslüman ve Hristiyanlar arasinda çok sevilerek 33 yil hüküm süren Abdurrahman’dan Abbasi halifesi Mansur bile, Kureys Sahini diye bahsetti.
Abdurrahman’in ölümü (788) üzerine, vasiyeti geregince yerine küçük oglu Hisam geçti.

Hisam kendisinden büyük kardeslerinin isyanlanni bastirdi.
Ispanya’nin kuzeyindeki Hristiyanlar ile onlara yardim eden Franklarla ugrasti, ölünce yerine oglu Hakem geçti (796).
Hakem de amcalarinin ayaklanmalanyla ugrastiktan sonra onlan yendi. Yurtta çikan ayaklanmalan kanli bir sekilde bastirdi.

Endülüs Emevi Devleti’nin gücü I. Hakem (796-822), II. Abdurrahman (822852) döneminde de devam etti.
Onun ölümünden sonra yerine geçen oglu Mehmet (852-886) ile ogullan Münzir (856888) ve Abdullah (888-912) zamaninda devlet dis saldinlara ugradi.
Yer sarsintisi, kitlik ve hastalik bas gösterdi. Devlet epey sarsildi.
Daha sonra basa geçen IH. Abdurrahman (912961) ile oglu II. Hakem döneminde (961976) devlet eski gücüne tekrar kavustu.

-----

Endülüs Emevi Devleti’nin Zayiflamasi ve Yikilmasi

II. Hakem’den sonra devletin basina kimisi iki defa olmak üzere 11 hükümdar geçti. Bunlar genellikle kabiliyetsiz kimselerdi.
Iç savaslar, anlasmazliklar ülkeye zarar verdi. Devlet otoritesi zayifladi. Kuzeydeki Hristiyanlann baskilan artti.
Iç çatismalarin artmasiyla Ispanya’daki valiler, bagimsizliklarini ilan etmeye, beylikler ve ufak devletçikler halinde ortaya çikmaya basladilar.
“Tavaifi mülük” adi verilen 14 beylik, Hristiyan tehlikesine karsi birlesecekleri yerde birbirleriyle savaslara giristiler.

Hristiyan beylikleri (Argonyalilar, Normanlar) bu karisikliklardan faydalanarak Zaragossa ve Sicilya’yi ele geçirdiler.
Hristiyanlara karsi savasan Murabitlar, bir baska Müslüman beylik olan Muvahhidler tarafindan yok edildiler.
Hristiyan devletlerin saldirilari karsisinda Endülüs Müslümanlari, Afrika’daki Muvahhidlerden yardim istediler (1120).

Fakat Müslüman beyliklere karsi birlikte hareket eden Kasülya, Navara, Argon ve Portekiz’den olusan Hristiyan birlesik kuvvetleri n.
Ferdinand’in komutasinda Kurtuba’yi ele geçirerek Müslüman beyliklerini ortadan kaldirdi (1235).

Sadece güneyde Beni Ahmer Beyligi varligim sürdürebildi. Baskentinden ötürü bu devlete Girnata veya Beni Ahmer Devleti de dendi.

------

Beni Ahmer (Girnata) Devleti (1232-1492)

Elhamra Sarayi Muvahhidlerin Hristiyan birlesik kuvvetlerine yenilerek (1235) Ispanya’dan çekilmesinden sonra, beylikler arasindaki düsmanligi körükleyen Hristiyanlar, Müslümanlarin felaketini hazirladilar.
Böylece Müslüman beyliklerin topragi teker teker Hristiyanlann eline geçti.

Bu beyliklerden, cografi durumu korunmaya müsait olan Girnata’yi, Vali Muhammet el Ahmer, felaketlerden koruyarak bagimsiz devletini kurdu.
Ispanya’da saldinya ugrayan bütün Müslümanlar Girnata’ya gelmeye basladi. Idareciler tarim, endüstri ve ilmin gelismesine çalistilar.
Büyük sanat degeri olan eserler yaptirdilar (Elhamra Sarayi).

Fakat sonradan devletin basina geçenler sahsi menfaatlerini düsünerek hareket ettikleri için taht mücadeleleri basladi.
Bu durumu çok iyi degerlendiren Kastilya Krali X. Alfons, Beni Ahmer Devleti’nin bazi sehirlerini aldi.

1479'da Kastilya Kraliçesi tzabella ile NavarAragon Krali Ferdinand evlenerek Ispanya’nin en güçlü devletini meydana getirdiler.
Girnata’daki karisikliklardan faydalanarak 80 000 kisilik bir ordu ile Girnata önlerine geldiler.
Zor durumda kalan Müslümanlar sehri bütün güçleri ile korudular.

Fakat Melik Abdullah Muhammed, Hristiyanlann verdikleri söze aldanarak sehri bazi sartlarla teslim etti.
Hristiyanlar sözlerinde durmayarak sehri yakip yiktilar. Müslümanlari öldürdüler.
Ancak ispanya’daki Müslümanlarin imdadina Akdeniz’de Haçlilarla(Hristiyan) amansiz bir mücadeleye girisen Oruç Reis, kardesi Hizir Reis (Barbaros Hayrettin Pasa) gibi Türk kaptanlar? yetistiler.
Kurtarabildiklerini Afrika’nin kuzeyine götürdüler.
Ekleme Tarihi: 06.05.2010 - 00:47
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Dai su an offline Dai  

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 12.09.2010 - 23:07
Cinsiyeti: Erkek 
Bu da bizden olsun

Osmanli Türkiye Cumhuriyeti neden kurulmustur?

Osmanli yikilacagindan, yerine onun yerini tutmayacak, üzerindeki insanlarida fazla uyandirmadan sömürülecek bir olusum lâzimdi.
Fakat, bu hem Osmanlinin devami olmaliydi, hemde olmamaliydi.
Yani, yeni olusumun vatandasi kendini Osmanlinin devami sanmaliydi ama diger tarafdan donla denize girilip girilmeyecegini tartismaliydi.
Ülkenin dört bir tarafina cami dikilmeli ama dinden bi haber kitleler yetistirilmeliydi.
Ülkenin basina getirilecek olanlar, siyonislerin her söyledigini hemen yerine getirmeliydi.
Halk asla zenginlesmemeliydi, ama göstermelik zenginlerde eksik olmaliydi.
Halk ac kalmamaliydi, ölmeyecek kadar nevale verilmeliydi.
Bu ülke laik olmaliydi ve icinde yasayanlar 100 sene tartisip "laikligin" ne anlama geldigini cözememeliydi.
Insanlar hem laik hemde müslüman olmanin tezatligi icinde dön baba dönmeliydi.
Bu ülke diger müslüman devletlere misal olmali ve ayni hezimeti bu müslüman devletlere yasatmak icin de bir arac yapilabilmeliydi.
Bu ülkede müslümanlara sahtekar diyenler cogaltilmali, gayrimüslümler el üstünde tutulmaliydi.
Bu ülkenin üzerinden petrol, dogal gaz batiya akitilmaliydi.
Bu ülkenin üzerindeki sular da bosuna akitilmamaliydi.
Hepsinden önemlisi, bu ülkenin sahipleri olan Müslüman Türkler`in önü alinmaliydi...
...yoksa yine Filistinden güney Afrikaya, cin sinirlarindan viyanaya kadar zulmeden sömürücülerin analarini aglatirlardi.

selametle
Ekleme Tarihi: 06.05.2010 - 00:48
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
vaha1972 su an offline vaha1972  

69 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.03.2010
En Son On: 10.08.2010 - 00:23
Cinsiyeti: ----- 
Elinize Saglik
Ekleme Tarihi: 06.05.2010 - 01:58
Bu mesajı bildir   vaha1972 üyenin diğer mesajları vaha1972`in Profili zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
EMEVİLER EHLİBEYTİN ELİNDEN YÖNETİMİ NASIL ALDI ??

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 

Aşağıda bir alıntı yazıda mümkün olduğu kadar gerçek tarihe uymayan bölümleri düzeltip verdim.

Bu yazı okunduğunda islamda SUNNİ Şİİ ayrılığının ve bu anlmada dökülen kanların gerçek sebeplerinin ve suçlularının anlaılabileceği muhakkaktır.



Siyasi Gelişmeler Karşısında Ehl-i Beyt


Hz. Peygamber'in Vefatından Sonra


Ehl-i Beyte yaklaşımları açısından bakıldığında Emevî halifelerinin önemli yanlış uygulamaları cereyan etmiştir. Bu dönem zarfında Ali-Fatıma evladını siyasetten uzak tutmak için bilinçli bir siyaset takip edilmiştir. Her şeyden önce Muaviye döneminde, kesin çizgilerle bir Hz. Ali karşıtlığı yerleştirilmeye çalışılmıştır. Hz. Ali'ye sebbedilmesi (beddua) bu karşıtlığın açık bir göstergesi haline gelmiştir.

Siyerin her sayfasında Ehl-i Beytin isimleri şerefle yazılmıştır. Ehl-i Beyti, Peygamber Efendimiz'in yüz akı olmuştur. Hz. Peygamber'in hatırasına onların da kokusu sinmiştir. İlk üç halife döneminde de Ehl-i Beyte gereken sevgi ve saygı gösterilmiştir. Sadece Hz. Ebû Bekir'in halife seçildiği toplantıya çağırılmamış olması o sırada defin işleriyle meşgul olan Hz. Ali'nin sitemine sebep olmuş, ancak mevzu gerginlik yaratacak şekilde büyütülmemiştir. Hz. Fatıma ve Hz. Ebû Bekir arasında Hz. Peygamber'in mirası konusunda görüş ayrılığından kaynaklanan bir serinlik sudur etmişse de bu konu da Hz. Ebû Bekir'in, Hz. Fatıma'nın gönlünü almaya çalışmasıyla aksi tesir uyandırmamıştır.

Hz. Osman'ın hilafet döneminin son zamanlarında ortaya çıkan karışıklıklar sonucu halifenin şehid edilmesinin ardından Hz. Ali'ye biat edilmiştir. Şam valisi Muaviye b. Ebû Süfyan'ın önce Hz. Osman'ın katillerinin cezalandırılmasını talep ederek meşru halife olmasına rağmen Hz. Ali'ye biat etmemesi ve Hz. Aişe'nin etrafında yine aynı gerekçe ile toplananların Hz. Ali'nin karşısında yer almaları ile meydana gelen siyasi gelişmeler, Ehl-i Beyt mensuplarının ileride çekeceği sıkıntıların sanki birer habercisi olmuştur.

Emevî Dönemi

Bu tarihî gelişmeler neticesinde Hz. Ali dönemi Cemel ve Sıffin savaşları gibi maalesef son derece talihsiz iki olaya sahne olmuştur. Bu gerilim Hz. Ali'nin şehadetiyle neticelenecek hadiselere sebebiyet vermiş, fakat bu kadarla da kalmamıştır. Hz. Hasan'a biat edilmiş olmakla birlikte, artık Kufe karşısında ayrı bir güç haline gelen Muaviye b. Ebû Süfyan, Hz. Hasan'ı da halife olarak tanımayarak hilafet mücadelesini sürdürmüştür. Kendi ordusunda yeterli gücü ve desteği bulamayan Hz. Hasan ise, daha fazla kan dökülmesini de istemediği için sonunda yönetimi Muaviye b. Ebû Süfyan'a devretmiştir.

* [h2(Hz.Hasanın yönetimi devri Muaviyenin ölümünden sonra yönetimi Hz.Hasana yani Ehlibeyte iadesi şartını taşır)[h2]


Ehl-i Beyte yaklaşımları açısından bakıldığında Emevî halifelerinin önemli yanlış uygulamaları cereyan etmiştir. Bu dönem zarfında Ali-Fatıma evladını siyasetten uzak tutmak için bilinçli bir siyaset takip edilmiştir.
Her şeyden önce Muaviye döneminde, kesin çizgilerle bir Hz. Ali karşıtlığı yerleştirilmeye çalışılmıştır. Hz. Ali'ye sebbedilmesi (beddua) bu karşıtlığın açık bir göstergesi haline gelmiştir. Cuma hutbelerinde açıkça Hz. Ali'yi kötüleyen ifadelere yer verilmiştir.

Diğer vilayetlerde olduğu gibi Medine'de Hz. Peygamber'in mescidinde de, cemaatin arasında Hz. Hasan ve Hüseyin'in de bulunmasına rağmen bu uygulama devam ettirilmiştir. Hz. Ali'ye minberden lanet okunmasına açıktan tepki gösterenler ise sert bir şekilde cezalandırılmışlardır. Hutbelerde Hz. Ali'ye sebbetme âdetine, Emevî halifelerinden Ömer b. Abdülaziz son vererek onun yerine "İnnallahe ye'mürü bi'l-adli ve'l-ihsân.." 15 şeklinde başlayan Nahl sûresinin 90. âyetinin okunmasını sağlamıştır.

Yine bu dönemde 49/669 senesinde vefat eden Hz. Hasan'ın cenazesinin defni sırasında Haşimîlerle Emevîler arasında bir gerginlik yaşanmıştır. Vefatının yaklaştığını anlayan Hz. Hasan, Hz. Aişe'ye müracaat ederek Hücre-i saadette boş bulunan mezar yerine kendisinin defnedilmesi için izin istemişti. Ancak Medine valiliği tarafından Hz. Hasan'ın buraya defnedilmesine engel olunmuştur.

Muaviye b. Ebû Süfyan'ın, Yezid'e veliahd olarak biat alma girişimine ise Hz. Hüseyin haklı olarak olumlu cevap vermemiştir. Medineliler üzerindeki tesirini çok iyi bildiği Hz. Hüseyin'in biatı Muaviye b. Ebû Süfyan için son derece önem arzediyordu. Bu sebeple Hz. Hüseyin üzerinde baskı oluşturmuş, icbar edici tedbirlere başvurmuş, sanki Hz. Hüseyin kabul etmiş gibi gösterek oğlu Yezid'e veliahd olarak biat almıştır.

Yezid b. Muaviye'nin hilafetinde meydana gelen Kerbela faciası (10 Muharrem 61) ise bu gerilimin kırılma noktasını oluşturur. Bu vaka İslam tarihinin en elim hadiselerinden biri olarak zihinlere kazınmış, acısı ise tazelenerek bugünlere kadar devam etmiştir.

Emevîler dönemine bakıldığında Hz. Ali ve evladı taraftarlığının karşısında, daha çok siyasi elit arasında hakim olan "nâsıbîlik" olgusunun şekillendiğini görmekteyiz. Kufe valisi Haccac es-Sekafî (95/714) Ehl-i Beyte muhalif olması sebebiyle "nâsıbî" ünvanını alan ilk kişilerdendir.

Abbasî Dönemi

İktidar söz konusu olunca Abbasîler döneminde de Emevîler'in tutumundan çok farklı bir manzara ortaya çıkmamıştır. Abbasoğulları Emevî iktidarına son vermek üzere sürdürdükleri gizli propaganda döneminde "er-rızâ min Âl-i Muhammed" sloganıyla, Âl-i Muhammed'den razı olunacak birisi için biat alıyorlardı. Biat esnasında belli bir isim zikredilmiyordu, ancak biat edenler Ehl-i Beytten birisinin başa geçmesi üzere biat ettiklerini zannediyorlardı. Abbasoğulları bu gizli davet sürecinin başarıya ulaşması için Ehl-i Beytin Müslümanlar üzerindeki müsbet tesirinden ve onlara karşı tabii olarak neşet eden teveccühten istifade etmişlerdir. Emevî saltanatına nihayet veren bu ihtilalin başarısını Abbasoğulları kendilerine mal ederek hilafet koltuğuna oturmuştur.

Abbasî döneminin ilk dönemine genel olarak bakıldığında Ali-Fatıma evladının herhangi bir isyan girişimleri bulunmasa bile sürekli denetim altında tutulduklarını görüyoruz. Bu sebeple hapsedilenler, sürülenler, takip edildikleri için kaçıp saklananlar olmuştur. Ancak halifelerin tamamı aynı ölçüde baskıcı davranmamışlardır. Me'mun, Mu'tasım, Vasık ve Muntasır'ın hilafetleri bu anlamda ilişkilerin düzeltildiği, hataların telafi edildiği zaman dilimleri kabul edilir.

Abbasîlerin ilk döneminde küçüklü-büyüklü başkaldırı hareketleri meydana gelse de gördükleri baskı karşısında Ehl-i Beyt mensuplarının genelde sabır ve teenni yolunu tuttukları görülür. Âl-i Beyt, cemiyet içerisinde alim ve fazıl kişiler olarak temayüz etmişlerdir. Devlet görevlileri bir tarafa bırakılacak olursa, toplum tarafından her zaman hürmet görmüşler, sevilmişlerdir. Özellikle tabileri arasında ilim adamları, şairler bulunmuştur. Burada özellikle zikretmemiz gereken bir husus İmam-ı Azam Ebû Hanife ve İmam Şafiî'nin açıkça ortaya koydukları Ehl-i Beyt taraftarlığıdır. Dolayısıyla onların bu tutumu Ehl-i Beyte bağlılık ve saygı gösterme noktasında Ehl-i Sünnet çizgisini şekillendirmiştir.

Ehl-i Beytin İslam Coğrafyasına Dağılması


Abbasî döneminin ilk dönemine genel olarak bakıldığında Ali-Fatıma evladının herhangi bir isyan girişimleri bulunmasa bile sürekli denetim altında tutulduklarını görüyoruz. Bu sebeple hapsedilenler, sürülenler, takip edildikleri için kaçıp saklananlar olmuştur. Ancak halifelerin tamamı aynı ölçüde baskıcı davranmamışlardır. Me'mun, Mu'tasım, Vasık ve Muntasır'ın hilafetleri bu anlamda ilişkilerin düzeltildiği, hataların telafi edildiği zaman dilimleri kabul edilir

II. yüzyılın yarısından itibaren bazı Ehl-i Beyt mensupları farklı coğrafyalara dağılmışlardır. Fas'ta devam etmekte olan İdrisî Devleti'nin temelleri bu dönemde atılmıştır. Yine Hazar Denizi'nin kuzeyinde Taberistan bölgesinde, Mekke'de, Yemen'de Ehl-i Beyt yönetimleri ortaya çıkmıştır. Ticaret yolları vasıtasıyla Kore'ye kadar giden Ehl-i Beytten bahsedilmektedir. Ayrıca Türkistan bölgesi ve Malezya gibi bazı bölge insanları Ehl-i Beyt mensupları sayesinde Müslüman olduklarını söylemektedirler. Yerleştikleri bölgelerin yerel halkıyla yaptıkları evlilikler sonucunda da, Arabından-Çinlisine, Türkünden-Acemine kadar farklı farklı ırklara mensup Seyyid ve Şerifler doğmuşlardır.

Ali-Fatıma evladı merkezli bazı itikadi mezhepler ve oluşumlar da mevcuttur. Erken tarihte daha çok Rafızi olarak adlandırılan bu topluluklar, daha sonra Şia genel başlığı altında İmamiyye (İsnâ Aşeriyye veya Caferiyye), İsmailiyye (Sebıyye veya Batıniyye) ve Zeydiyye gibi özel isimlerle anılmaya başlamışlardır.
Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın evladı Fütüvvet ve Ahilik mesleğinde de birinci derecede önemli temel şahsiyetler olmuşlardır. Fütüvvet adab ve erkanı arasında Hz. Ali ve evladına dayalı sayısız unsur yer almaktadır.
Tasavvuf kültüründe Hulefa-i Raşidin'e nisbet edilen ana tarikatlardan birisi de Hz. Ali'ye dayandırılan turuk-ı Aliyye'dir. Bu tariklerin silsilelerinde mutlaka Hz. Peygamber'in ilk sekiz torunundan bir veya daha fazlası yer almaktadır ve bu silsileler ‘silsiletü'z-zeheb' olarak adlandırılmaktadır.

Ekleme Tarihi: 06.05.2010 - 12:49
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
ŞURA SURESİ 23. AYET VE EHLİBEYT...

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 

Tamamen alıntı olan bu yazıda bir soru ve onun karşısında uzunca ve gerçek bir cevap ver. Sanırım Ehlibeyt gerçeğini Allah kelamından gördükten sonra Ehlibeyt ile ilgili gerçekleri ve EMEVİ ZULMÜNÜN ne anlama geldiğini çok daha iyi anlayabiliriz.

Soru-30: Şura Suresindeki "Meveddet ayetini", "Benim ücretim yakın akrabalarınızı sevmenizdir", yani "Sılay-ı rahim yapmanızdır" şeklinde anlayabilir miyiz?

Cevap-30: Aziz kardeşim,bu manayıayetten anlamak, bizce her şeyden önce Allah ve Resulünü haşa basit bir durumu düşürmektir Zira Allah Resulü'nün 23 yıllık risaletine karşılık olarak, o kadar önemli ve hayati şeyler dururken, böyle basit ve önemsiz bir şeyin istenmesi nasıl düşünülebilir?

Saniyen ayetin şe'n-i nuzulünde nakledilen hadisler de yine açık bir şekilde ayetteki akrabalardan maksadın, Resulullah'ın yakınları ve Ehl-i Beyti olduğunu ortaya koymaktadır İşte bunlardan bazı örnekler:
1 İbn-i Abbas'tan şöyle nakledilmiştir: "Deki buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum; istediğim tek şey akrabaları sevmektir" Ayeti indiğinde; Ashap: "Ey Allah'ın Resulü, sevgileri bize farz olan şu akrabaların kimlerdir?" diye sorduklarında, şöyle buyurdu: "Ali, Fatıma, ve onun iki çocuğu"
Fazail-üs Sahabe (İbn-i Hambel) C2, S669, Hadis: 1141 / el- Mu'cem-ül Kebir (Tabarani) C3, S47 hadis: 2641/ el- Keşşaf (Zımahşerî) C3, s402/ ed-Dürrül mensur, C7, S348

2 Yine İbn-i Abbas meveddet ayetindeki "Yakınları sevmek" cümlesinin tefsirinde Resulullah'ın (saa) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Yani beni Ehl-i Beyt'im hakkında koruyun ve onları benim için sevin" (Ed-Dürr-ül Mensur, C7, S348)

3 Cabir bin Abdullah'tan şöyle rivayet edilmiştir: "Bedevinin biri Peygamber'in (saa) yanına gelerek, "Ey Muhammed, İslam'ı bana sun (öğret) dedi" Buyurdu: "Allah'tan başka ilah yoktur; tektir ve ortağı yoktur ve hiç şüphesiz Muhammed onun kulu ve elçisidir, diye şehadet edersin" Adam: "Buna karşılık benden bir ücret ister misin?" deyince Allah Resulü: "Hayır; akrabaları sevmek hariç; buyurdu Bu sefer "Benim akrabalarım mı senin ki mi?" diye sorunca cevabında: "Benim akrabalarım" buyurdu Bunun üzerine adam şöyle dedi: "Ver (elini) sana biat edeyim; seni ve senin yakınlarını sevmeyene Allah'ın laneti olsun" Resulullah (saa) da: "Amin" dedi (Hilyet-ül Evliya, C3, S201, Kifayet üt-Talip, S90)

4 Said Bin Cübeyir de, "Yakınların sevgisi" cümlesini tefsir ederken: "Maksat Al-i Muhammed'in yakınlarıdır" demiştir (Sahh-i Buhari, C4, S1819, hadis: 4541Sünen-i Tirmizi, C5, S377, hadis: 3251)

5 Hz Ali'nin (as) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Peygamberimizin Ehl-i Beyt'ini daima sevin; zira bu Allah'ın sizin üzerinize bir hakkıdır Görmüyor musunuz Allah-u Teâlâ'nın ne buyurduğunu: "Deki ben buna karşılık sizden akrabalarımın sevgisinin dışında bir şey istemiyorum" (Gurer-ul Hikem, Hadis no: 6169)

Bu ayetin tefsirinde başka bazı görüşlerde ortaya atılmıştır ki onların hepsi müfessirlerin şahsi görüşleridir ve her hangi bir hadise, Nebevî açıklamaya dayanmıyor ve dikkat edildiğinde görülecektir ki ayetteki ifadelerle bağdaşmıyor ve bir çoğu da mantıken yanlıştır; sadece bir rivayette İbn-i Abbas'ın bir görüşü olarak, "Kureyş'in bütün boylarında olan akrabalar kast edilmiştir" deniyor Bu görüş ise tutarsızlığı ile birlikte, bununla bağdaşmayan ve yukarıda zikrettiğimiz görüşü te'yid eden ve bizzat Peygamber'den naklettiği İbn-i Abbas'ın iki hadisiyle çelişmektedir ki onları yukarda naklettik Böylece söz konusu görüşün İbn-i Abbas'ın diline bağlandığı açıktır

Bu konuda daha geniş bilgi almak isteyen kardeşlerimiz Merhum Allame Tabatabai'nin el-Mizan tefsirinde mezkur ayetin tefsirine bakabilirler Orada o merhum bütün bu görüşleri birer birer naklederek güçlü delillerle çürütmüş ve bilahare " Kurba" kelimesinden maksat " Ehl-i Beyt " olduğunu ortaya koymuştur

Ekleme Tarihi: 06.05.2010 - 12:55
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
KERBELA'DA MAZLUM (SOYUNUN) VE ZALİMİN (SOYUNUN) APAÇIK ORTAYA KONULMASI..

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
ALINTI,

KISACA KERBELA OLAYI


Yezit, babası tarafından Müslümanların başına halife tayin edildiği günden itibaren İslam dini kökünden ciddi bir şekilde tehlikeye maruz kaldı. Muaviye, Hicretin 95. yılında oğlu Yezit’i kendisinden sonra halife olarak tayin etmeye karar vermişti. Bu işi kesin şekilde yerine getirmek için daha hayatta olduğu sırada Yezit için biat topladı ve kendisi de ona biat etti.

İbn-i Sa’d, Tabakat isimli eserinde şöyle yazıyor:

“Hüseyin bin Ali, Yezid’e biat etmeyenlerden biriydi. Muaviye hicretin 60. yılında öldüğünde oğlu Yezit hilafet makamına oturdu, halk da ona biat etti. Sonra Yezit Medine’nin hakimine şöyle bir mektup yazdı: “Halkı çağırarak onlardan biat al. İlk önce Kureyiş’in büyüklerinden başla; onların ilki de Hüseyin bin Ali olsun.” [1]

Medine’nin hakimi, İmam Hüseyin’den biat almak isteyince, İmam Hüseyin (a.s) cevabında şöyle buyurdular:

“Biz, nübüvvet ailesi ve risalet madeniyiz. Yezit ise fasık, şarap içen ve adam öldüren birisidir. Benim gibi birisi öyle bir insana biat etmez...”[2] İmam (a.s) başka bir sözünde de şöyle buyuruyor: “Artık İslam’la vedalaşmak gerekir; çünkü ümmet Yezit gibi bir yöneticiye duçar olmuştur ...”[3]

Tanınmış İslam tarihçilerinden Mes’udî şöyle yazıyor:

“Yezit, ayyaş birisi idi; köpek, maymun ve avcı kuşlar besliyordu; içki içiyordu ... Onun zamanında, Mekke ve Medine’de şarkı ve haram müzikler yaygınlaşmış, halk açıktan açığa içki içmeye başlamıştı.

Firavun, halkın işi hususunda ondan daha adil, yakın ve uzak insanlar hakkında ise ondan daha insaflı idi.” [4]

* * *

İmam Hüseyin (a.s), Medine’nin durumunu karışık görünce, o şehirde kalmayı doğru görmeyip hicretin 60. yılı Recep ayının sonuna iki gün kala pazar günü ailesi ve dostlarıyla birlikte Mekke’ye doğru hareket etti.[5]

İmam Hüseyin (a.s), hareketinin hedefini, kardeşi Muhammet bin Haneffiye’ye yazdığı bir vasiyette şöyle açıklamıştır: “Ben azgınlıktan, makam sevdasıyla, fesat çıkarmak ve zulüm yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak ve ceddim Resulullah (s.a.a) ve babam Ali bin Ebi Talib’in yolunda hareket etmek için o şehirden ayrıldım...”[6]

İmam Hüseyin (a.s), Şaban ayının üçüncü gününün Cuma akşamı (yani beş gün sonra) Mekke’ye vardı.[7]

* * *

Kufe halkı, Muaviye’nin ölümünü ve İmam Hüseyin (a.s)’ın Yezid’e biat etmekten kaçındığını öğrenince pek çok mektuplar yazıp imzalayarak İmam Hüseyin’i Kufe’ye davet ettiler.[8]

Onlar mektuplarında İmam Hüseyin’e (a.s) şöyle yazdılar: “Biz senin yolunu bekliyoruz, kimseye biat etmemişiz. Senin yolunda can vermeye hazırız. Senin için onların Cuma ve cemaat namazlarına katılmıyoruz.” [9]

İmam Hüseyin (a.s), Kufe halkının isteklerine olumlu cevap vererek, Ramazan ayının yarısında, Muslim bin Akil’i Kufe’ye gönderdi. İmam Müslim’e şöyle dedi: “Kufe halkına git, eğer yazdıkları doğruysa, sana kavuşmamız için bize haber gönder.”[10]

Muslim, Şevval ayının beşinci günü Kufe’ye vardı. Onun Kufe’ye geliş haberi şehirde yayılınca on iki bin kişi, (bir başka rivayete göre on sekiz bin kişi) onun aracılığıyla İmam Hüseyin’e (a.s) biat ettiler. O bu durumu İmam Hüseyin’e bildirerek İmam’ın Kufe’ye gelmesini istedi.[11]

Kufe’de yaşanan olayların haberi Yezid’e ulaşınca, ilk iş olarak Kufe’nin hakimi olan Numan bin Beşir’i azledip Ubeydullah bin Ziyad’ı onun yerine atadı.[12] Muslim bin Akil’in de yakalanıp öldürülmesini emretti.[13] Diğer taraftan da, İmam Hüseyin’i (a.s), Mekke’de gafil avlayıp öldürmek için kendi adamlarını seferber etti.

İmam Hüseyin (a.s) bu komplodan haberdar olunca, Allah’ın (c.c.) evi Kabe'de kan dökülmesini engellemek ve o yüce mekanın hürmetini korumak için, hac amellerini aceleyle bitirdi ve hicretin 60. yılı Zilhicce ayının sekizinci günü Mekke’den ayrılarak Irak’a doğru hareket etti.[14]

İbn-i Abbas, Kerbela vakıasından sonra bir mektubunda şöyle yazıyor:

“Şunu hiçbir zaman unutmayacağım ki, sen Hüseyin bin Ali’yi Peygamberin hareminden (Medine’den) Allah’ın haremine (Mekke’ye) sürdün, orada da onu gafil avlayıp öldürmek için, bazı adamlarını gizlice gönderdin. Sonra onu Allah’ın hareminden Kufe’ye sürdün. Hz. Hüseyin, Batha’nın (Mekke’nin) en aziz insanı olmasına rağmen üzgün bir şekilde Mekke’den ayrıldı. Eğer Mekke’de kalarak orada kan dökülmesini isteseydi, Mekke ve Medine halkının tümünden daha çok taraftarı olurdu. Ama o, Allah’ın evi ve Rasulullah’ın hareminin saygınlığnı ve kutsallığını korudu. Sen ise onların hürmetini ve saygınlığını korumadın. Çünkü sen, haremde onunla savaşmak için adamlarını Mekke’ye göndermiştin.”[15]

Ubeydullah, Muslim bin Akil’i ve ona sığınak veren Hani bin Urve’yi Kufe’de yakalayıp feci bir şekilde şehit etti.[16]

Ubeydullah, İmam Hüseyin’in (a.s) Kufe’ye geldiğini öğrenince, İmam’ın ordusunu gözetimi altında tutmak için, Hür bin Yezid-i Riyahi’nin komutasında bir orduyu “Kadisiyye” bölgesine gönderdi. Hür Bin Yezid, “Şeraf” denilen bir bölgede İmam Hüseyin’le (a.s) karşılaştı, aralarında bazı konuşmalar geçti. İmam (a.s), Kufe’lilerin iki heybe dolusu mektuplarını Hür bin Yezit’e gösterdi ve kendisini onların davet ettiklerini söyledi. Sonra yoluna devam etti...

Hicretin 61. yılı Muharrem ayının ikinci günü İmam Hüseyin’in (a.s) kervanı “Neyneva” bölgesine varmıştı. Bu bölgede bulundukları sırada İbn-i Ziyad’ın elçisi, Hür bin Yezid’e bir mektup getirdi. Mektubun içeriği söyleydi: “Bu mektubum sana ulaşır ulaşmaz ve elçim senin yanına gelir gelmez, Hüseyin’i sıkıştırıp onu suyu ve sığınağı olmayan bir çöle sür.” [17]

Hür bin Yezid, İbn-i Ziyad’ın emri doğrultusunda İmam Hüseyin’in (a.s) kafilesini “Kerbela” denilen bölgede durdurdu. Ertesi gün Ubeydullah bin Ziyad’ın elçisi olan Ömer bin Sa’d da dört bin savaşçıyla Kerbela’ya geldi.[18]

Söylemeden geçmeyelim ki Hür bin Yezid, İmam Hüseyin’in şahadetinden önce yaptıklarına pişman olup tövbe etti ve İmam’ın (a.s) safında savaşırken şahadete erişti.[19]

Ömer bin Sa’d, Aşura gününe üç gün kala, İmam Hüseyin’in (a.s) kafilesinin suya ulaşamaması için beş yüz süvariyi Fırat nehrini korumaları için görevlendirdi.[20]

Muharrem ayının dokuzuncu günü (Tasuâ), İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı, tamamen düşman tarafından ablukaya alındılar; öyle ki düşman, İmam’ın (a.s) yardımına hiç kimsenin gelmeyeceğine emin olmuştu.[21]

Tasuâ akşamı, düşman tarafından savaşın başlaması için saldırı emri verildi. İmam Hüseyin (a.s), düşmanın hareketini görünce kardeşi Abbas bin Ali’ ye şöyle buyurdu:

“Kardeşim, -canım sana feda olsun- atına bin de onlara doğru git ve onlara; sizin amacınız nedir, ne yapmak istiyorsunuz? diye sor.”

İmam Hüseyin (a.s)’ın kardeşi Hz. Abbas, onlarla görüşüp konuştu. Sonuçta saldırıyı yarına ertelemeyi kabul ettiler.[22]

* * *

Nihayet “Aşura” günü yetişti... Ömer bin Sa’d, otuz bin savaşçıyla saldırıyı başlattı.[23] Otuz iki süvari ve kırk piyadeden oluşan[24] İmam Hüseyin’in (a.s) ordusu, onların saldırıları karşısında korkusuzca direnip, yiğitçe savaştılar. Hem şehit verdiler ve hem de onlardan bir kısmını öldürdüler. İmam’ın (a.s) askerlerinden biri şehit olunca yeri boş kalıyordu, halbu ki düşmanın ordusundan bir kişi öldüğünde yerini hemen bir başkası dolduruyordu.

İmam Hüseyin’in (a.s) ashabının hepsi şehit olunca, sıra İmam’ın (a.s) kendi ailesine geldi. Çünkü İmamın ashabı, biz yaşadıkça sizin ailenizin savaş meydanına gitmesini kabullenemeyiz, diye İmamın ailesinin meydana gitmesini engellemişlerdi. İmamın ailesinden savaş meydanına ilk ayak basan aziz oğlu Ali Ekber oldu.[25] Ondan sonra, İmam Ali’nin (a.s), İmam Hasan’ın (a.s), Cafer-i Tayyar’ın ve Akil’in evlatları savaş meydanına çıktılar. Birer birer yiğitçe savaştıktan sonra onlar da şahadet şerbetini içtiler. Hz. Abbas bin Ali’de (a.s) İmam Hüseyin’in evlatlarına su getirmek için gayret gösterdiği bir sırada, düşmanın kalleşçe saldırısı neticesinde, savaşarak canını İmam Hüseyin (a.s) ilahi kıyamı yolunda feda etti.

Aşura gününün en hassas zamanı, Peygamber’in ciğer paresi ve sevgili kızı Fatıma’nın aziz oğlunun yardımcısız kaldığı zaman idi. Düşman ordusu, İmam’ı yalnız gördüğü için her taraftan ona saldırıyordu ...

Aşura günü orada bulunan Haccac bin Abdullah şöyle diyor:

“Allah’a ant olsun ki, oğlu, kardeşi, kardeş oğulları, akrabaları ve yaranları öldüğü halde onun (İmam Hüseyin) gibi dirençli, sebatlı, şecaatli ve yiğit birisini görmedim. Allah’a ant olsun ki ondan önce ve ondan sonra onun gibi birisini görmedim. İmam Hüseyin (a.s) düşman ordusuna saldırdığında, onlar kurt korkusuyla dağılan keçiler gibi, İmam’ın sağ ve solundan kaçışıyorlardı... Allah’a ant olsun ki, Fatıma’nın kızı Zeynep, İmam’a taraf yaklaştı... Bu esnada Ömer bin Sa’d da İmam’ın yanına yaklaşmıştı, Zeynep, İbn-i Sa’d’a hitaben şöyle dedi: “Ebu Abdullah (İmam’ın künyesi) öldürülüyor ve sen durup bunu seyrediyor musun?!”

Devamında şöyle diyor:

Ömer bin Sa’d’ın göz yaşlarının yüzüne ve sakalına aktığını ve Zeynep’ten yüz çevirdiğini adeta görür gibiyim …’’

Nihayet İmam Hüseyin’de (a.s) o zalimlerin eliyle feci bir şekilde şehit edildi ve bu inanların yüreklerinde ebede kadar sönmeyecek bir hüzün ateşi yaktı.

Ekleme Tarihi: 06.05.2010 - 13:12
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1385 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ilhan29 (55), bozadeniz (43), islamboy84 (40), küçük &t.. (49), teknur (50), hlim (51), veleye (60), Abdullah_78 (46), sefa60 (45), Gaziantepli (34), sivasliunsal (48), mcu (44), asess (45), akif21 (61), mimar_sophie (44), mamusali (49), Bilal_YETER (41), edare (42), terrazi (43), FaTMaNuR (60)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.62552 saniyede açıldı