0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » A I L E / E Ğ İ T İ M / S A Ğ L I K » SAĞLIK & SPOR » okuyun bunları kardeşlerim

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
06mekan68vatan su an offline 06mekan68vatan  
okuyun bunları kardeşlerim

18 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.03.2006
En Son On: 05.07.2013 - 10:41
Cinsiyeti: Erkek 
Kola ve Gazlı içeceklerin, Hazır meyve sularının, Cips ve Kalorisi yüksek yiyeceklerin İlköğretim ve Ortaöğretim kantinlerinde SATIŞININ YASAKLANMASI ile ilgili olarak Milli Eğitim Bakanını Göreve çağırıyoruz’




Çağrımız, sadece Bakana değil. Daha çok çocuklarını binbir emekle yetiştirmeye çalışan anne babalara, okul yöneticilerine, öğretmenlerimize ve çocuk, gençlik ve eğitim konuları ile uğraşan sivil toplum kuruluşlarınadır.
Yurdumuzda ilk ve ortaöğretimin yeni bir ders yılına başlayacağı bugünlerde, istikbalimizin teminatı dediğimiz, gözbebeğimiz çocuklarımızın okul kantinlerinde maruz kalacakları sağlıksız ve geleceklerine dönük tahribatlar yapabilecek tehlikeli beslenme şartlarına dikkat çekmek ve hep beraber toplum olarak bu kötü şartlardan çocuklarımızı korumak için bu konuda dikkatlerinizi çekmek istiyoruz.
GIDA RAPORU sitemiz esasında yayına başladığı günden beri bu konuda zaman zaman çeşitli yayınlar ve uyarılar yapa gelmiştir. Bu yayınlarımızdan derlediğimiz belge niteliğindeki bir dökümanı aşağıda dikkatlerinize sunuyoruz.

Beslenmenin şüphesiz ki her insanın hayatında büyük önemi vardır. Ama öyle dönemler vardır ki beslenme bu dönemlerde daha da büyük önem kazanır. İşte bizim konumuz olan okul çağı beslenmesi de beslenme açısından önemli olan bir dönemdir.

Okul çocuklarının özel bir grup olarak kabul edilmesinin nedenleri:

Okul çağındaki çocuklar sürekli bir büyüme ve gelişme süreci içindedirler. Bu dönemde alınacak koruyucu önlemler tüm yaşamları boyunca etkili olabilecek yararlar sağlayacaktır.
Okul, çocukların evlerinden sonra toplu halde yaşamaya başladıkları ilk yerdir. Çocuk bu süre içinde öğrenme yoluyla kendini yarışmalı ve mücadeleli bir ortamda yaşama hazırlamaktadırlar.
Çocukların grup halında birarada bulunmaları kazaların, bulaşıcı hastalıkların artması ve hızla yayılması tehlikesini artırır. Okul çağında koruyucu önlemlerin önemi büyüktür. Bu dönemde çocukların yeterli ve dengeli beslenmelerinin sağlanması ile; çocukların büyüme ve gelişmelerinin tam olması, vücut dirençlerinin artarak bulaşıcı hastalıklardan korunmaları sağlanabilir.
Okul yılları boyunca organizmaya büyük bir yük biner; görme, işitme ve sağlıkla ilgili diğer engeller gibi.
Okul çağı; hızlı öğrenme, bilgi ve beceri kazanma ve etkilenme dönemidir.
Beslenme ile ilgili olumlu davranışların edinildiği ve her zamankinden daha çok akılda kaldığı bir dönemdir.
Okul çocuklarının beslenmesinde aşağıdaki sağlıklı beslenme ilkeleri geçerlidir.

Besinlerin çeşitliliğinin sağlanması
Sağlıklı vücut ağırlığının korunması
Nişastalı karbonhidratlar ile liften zengin besinlerin dengeli tüketilmesi
Yağ ve şeker tüketiminin sınırlandırılması
Vitamin ve minerallerin yeterli düzeyde alınması
Bilinçsiz beslenme, sağlıksız nesiller yetişmesine neden oluyor. Kalp hastalıkları, bazı kanser türleri, allerjik rahatsızlıklar ve osteoporoz(kemik erimesi) gibi pek çok ciddi hastalığın temeli çocuklukta atılıyor. Bu nedenle çocuklarınız daha küçük yaşlardayken onlara düzenli beslenmeyi öğretin. Beslenme eğitimi ne kadar erken başlarsa çocuğun gelişim, zekâ düzeyi ve bağışıklık sistemi de o denli güçlenir. Abur cubura dikkat!

Maalesef bütün çocuklar cips, kraker, çikolata ve şekerlemeleri çok seviyor. Zaten bunlar da çocuklar için üretiliyor ama her konuda olduğu gibi bunların da azı karar çoğu zarar. Bu tip yiyeceklerin sıkça ve fazla tüketilmesi iştahı kapattığından çocuğun beslenmesini ve dolayısı ile sağlığını da kötü yönde etkiler. Abur cubur yiyecekleri sık, zamansız ve fazla tüketen çocuklar genellikle kilo alamazlar ve vücutları dirençsiz kalır. Bu nedenle de sık hastalanırlar.

Fast-food beslenme kalpten götürüyor!
Daha çok hazır yiyecek satışı yapılan yerlerde uygulanan yüksek ısıda pişirme tekniği, doğal yağların içeriğinde kimyasal değişiklikler yaratıyor.Bu besinler başta Kalp ve damar hastalıkları olmak üzere çeşitli sağlık sorunlarına davetiye çıkarıyor.

Uzmanlar ''fast-food'' olarak adlandırılan beslenme alışkanlığının gençler arasında yaygınlaştığı ve kalp krizi geçirme yaşının da giderek düştüğünü vurguluyor. Kalp krizinin 40 yaşın üzerinde yaygın görüldüğü inanışı ifade edilse de: ''Fakat son yıllarda Türkiye genelindeki istatistikler gözden geçirildiğinde kalp krizinin 20'li yaşlara kadar indiği görülüyor.. Son olarak Konya'da, 17 yaşındaki lise öğrencisi ile bir süre önce Kars'ta yine aynı yaşlardaki bir genç kızımızın kalp krizinden yaşamını yitirmesi konunun ne ölçüde önemli olduğunun göstergedir.''

Obezite çocukları da tehdit ediyor
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görev yapan Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, okul çağındaki 10 çocuktan ikisinin obez olduğunu söyledi, ailelere çocuklarını yüksek kalorili yiyeceklerden uzak tutmasını ve spora yönlendirmesini önerir. Prof. Dr. Büyükgebiz’e göre, "obezite çocukluk çağında başlar ve yeterli önlem alınmazsa bu çocukların büyük bir bölümü özellikle ergenlik çağında obez olur" .

Obezitenin çeşitli sebepleri vardır:

Genetik olabilir.
Anne ve babası obez olan çocuklarda obezite görülmesi daha fazla.
Beslenme alışkanlıkları, 'fast-food' denilen yüksek kalorili gıdaların tüketildiği ülkelerde obezite daha fazla görülüyor.
Hareketsizlik, fazla yemek yemek ancak alınan kalorilerin hareketsizlik sebebiyle yakılamaması. Ayrıca, son yıllarda çocukların bilgisayar ve televizyona bağımlı hale gelmesi de obezite vakalarında artışa neden oldu.

Zamanının çoğunu dışarıda oynamak yerine bilgisayar ve televizyon başında geçiren çocuklar, kola ve cips tüketiyor. Bu da onların kilo almasına neden oluyor."

Çocukların hayatına hareket ve sporun sokulmasının önemine de işaret etti. Obezite için çocukluk çağında önlem alınmalı, obezite ile hangi yaşta karşılaşılırsa karşılaşılsın mutlaka tedavi edilmelidir.
Şişman bir çocuk için hedefler sırasıyla,

Normal büyüme ve gelişmenin devamını sağlamak
Daha fazla kilo artışını engellemek
Kilo verdirmek
Görüldüğü gibi çocukluk çağı şişmanlığında öncelikle çocuğun büyüme ve gelişmesi gelir, bu yüzden kesinlikle çocuğunuzu kilo verdirme amacıyla aç bırakmayın ya da büyüklerin uyguladıkları düşük kalorili diyetleri çocuklarınıza uygulatmaya kalkışmayın. Bu dönemde yapacağınız hatalı bir yaklaşım çocuğunuzu tüm hayatı boyunca kilo problemiyle uğraşmak zorunda bırakabilir. Beslenmesiyle ilgili neler yapabilirsiniz?

Öncelikle çocuğunuza anne-baba olarak siz iyi örnek olmalısınız. Babası televizyon karşısında cips yiyen ya da annesi sebzeyi görünce yüzünü buruşturan bir çocuktan aksi davranışları beklemek mümkün değildir.

Eve cips-çikolata-kolalı içecekler- hazır meyve suları gibi besinleri almayın. Bu tip gıdalarla ev ortamında karşılaştırmayın. Israr ederse onunla oturup bu tip besinlerin bünyesine nasıl zarar verdiğini uygun bir dille anlatın ama sakın korkutmayın.
Çocukların zihinsel ve bedensel olarak sağlıklı gelişmeleri için düzenli süt tüketmelerine dikkat etmek gerekiyor. Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Perihan Aslan, bir çocuğun günde iki su bardağı süt tüketmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Türkiye’de halen bu miktarın çok altında süt tüketiliyor. Zengin bir vitamin ve benzersiz kalsiyum kaynağı olan süt, çocukların özellikle gelişim çağında mutlaka düzenli ve yeterli miktarda tüketmesi gereken bir besin maddesi. Çocukların sağlıklı beslenmesi ve bunun için yeterince süt içmelerinin sağlanması da, yeni eğitim öğretim dönemi başlarken daha da önem kazanıyor. Sağlıklı gelişme için bir çocuğun günde iki su bardağı süt tüketmesi gerekiyor. Beslenme çantasına her gün konulacak bir kutu süt çocukların gerek sağlığında, gerekse okuldaki başarısında etkili olacaktır.

Yapılan araştırmalar, Türkiye’deki okul çağı çocuklarının beslenme alışkanlıklarına ilişkin kaygı verici bir tablo ortaya koyuyor. Okul çağındaki çocukların yüzde 60 ila 85’i kahvaltı etmiyor. Yüzde 25 ila 43’ü ise sokak satıcılarından alışveriş yapıyor. Süt ve ayran tüketimi ise yüzde 15 ila 25 civarında kalıyor. Bunların yerine, hiçbir besin değeri olmayan kola, renkli/renksiz gazoz türü içeceklerin tüketimi büyük oranlar oluşturuyor

“Sağlıklı gelişim için sütün ihmal edilmemesi gerekir”
Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Perihan Aslan, Türkiye nüfusunun yüzde 15’ini oluşturan 10,5 milyon ilköğretim öğrencisinin önemli bir kısmının halen yetersiz beslendiğini belirtti. Aslan konuyla ilgili olarak şunları söyledi:

“Türkiye’de yetersiz ve yanlış beslenme alışkanlıklarından ötürü, çocuklarımız sağlıksız gelişiyor ve bodur kalıyor. Bu sorunu aşmak için çocuğa erken yaşlarda yeterli süt tüketim alışkanlığını kazandırmak gerekiyor. Çünki, çocuğun sağlıklı beden ve zihin gelişimi açısından son derece önemli bir yere sahip olan kalsiyum hiçbir besinde sütte olduğu kadar yüksek oranda bulunmuyor. Süt, insan organizması için gerekli pek çok besin öğesini (protein, karbonhidrat, yağ vitamin ve mineraller) bileşiminde bulunduran tek besindir. Genç yaşlarda görülecek sağlık sorunları ülkenin sosyal ve ekonomik gelişmesini de etkileyecektir. Sağlıklı nesillerin yetişmesi amacıyla herkesin çocukların sağlıklı beslenmesi ve sağlıklı süt içme alışkanlığı kazanması için çaba göstermesi gerekiyor.”

Dünyada okul çağında süt tüketimi
Prof. Dr. Perihan Aslan dünyada okul çağındaki çocukların süt tüketimine ilişkin yapılan çalışmaların sonuçlarını ortaya koyuyor. “Birçok ülkede, çocukların sağlıklı beslenmesinin sağlanması için başarılı adımlar atıyor. Hem Kuzey Amerika ve Avrupa’daki gelişmiş ülkelerde hem de Meksika, Çin, Lübnan, İran gibi gelişmekte olan ülkelerde Okul Sütü programları uygulanıyor. Ülkemizde de geçmişte aralıklarla gerçekleştirilmiş olan bu uygulamanın orta ve uzun vadedeki olumlu etkileri açık bir şekilde görülebiliyor.

Örneğin, Okul Sütü Programı’na geçtikten sonra Portekiz’deki gençlerin boy ortalamasında 10 yıl içinde yaklaşık 3 cm artış görüldü. Portekiz’de, programın uygulandığı bölgelerden birinde çocukların yüzde 52’sinde görülen “Endemik Guatr” vakalarının 5 yıllık uygulama sonucunda yüzde 9’a kadar gerilediği görüldü. Okullardaki devamsızlık oranlarında düşüş ve derse katılımda artış gibi gelişmeler de yine okul sütü programından alınan olumlu sonuçlar arasında yer alıyor.”

Okul Sütü Programı Yeniden Başlatılmalı
Okul Sütü programlarının yeniden ve kalıcı olarak başlatılmasını Devlet acilen uygulamaya koymalıdır. Anneler ve babalar kadar, okul yönetimleri ve en az sekiz yıl okullara gitmeyi mecbur tutan Devlet de onların sağlıklı gelişmelerinden sorumlu olmalıdır.
Dünyada Bazı Ülkeler Sağlıksız Beslenmeye Karşı Tedbirlerini Artırıyorlar Amerika Birleşik Devletlerinde şişmanlıkla mücadele için okullarda hazır yiyecek ve içecek otomatlarında kola, gazoz gibi asitli ve kilo yapan içecekler satılmayacak.

Ürün dağıtıcıları ve Amerikan Kalp Sağlığı Birliği nin yaptığı anlaşma ile, 35 milyon öğrenci bundan böyle makinelerden yalnızca su ve yağ oranı düşük süt ve meyve suyu ve soda alabilecek.
Yine gazete haberlerine göre Letonya’da da yapay renklendirici, aroma, tatlandırıcı ve kafein içeren ve aralarında Coca Cola ve Pepsi Colanın da bulunduğu yiyecek ve içeceklerin okullarda satışını yasakladı. Uygulamanın 1 Kasımdan itibaren yürürlüğe gireceği belirtildi. Bundan böyle, okul kantinlerinde şeker, colalı ve meyveli gazozlar, cips ve sakız gibi gıda maddeleri yerine, tuzsuz fındık, kuru ve yaş meyve, maden suyu ve hafif yemek türleri satılabilecek.
Coca Cola ve Pepsi geçtiğimiz haftalarda Hindistan’da içinde zehirli maddeler bulunduğu ve formülünün gizli tutulduğu gerekçesiyle ülke çapında resmen yasaklanma kararı alınmıştı.
Ülkemizde 33 lt civarında kola ve gazlı içecek tüketilirken, süt tüketimi ise sadece 18 litredir. ABD’de ise kişi başına yıllık 197 lt. tüketimine karşılık kişi başına yıllık süt tüketimi 200 lt.dir.

Gerçekleri yansıtmayan aşırı abartılı reklâmların yönlendirmesi, bilinçsiz beslenme alışkanlıkları, yeni şeylere karşı hayranlık ve kamu kurumlarının halkı doğru bilgilendirmede gösterdiği acziyet, ister fakir ister zengin muhitlerde olsun kola ve boyalı/boyasız, gazlı/gazsız içeceklere aşırı bir düşkünlüğün oluşmasına sebep olmuştur. Kola ve renkli/renksiz gazozlar artık çoğu ailelerin olmazsa olmaz içeceği haline gelmiştir. Sofraya oturulunca hemen bardaklara su yerine kola, gazoz türü içecekler dolduruluyor.

Peki, bu gelişi güzel ve bilinçsiz alışkanlıklarımızın sağlığımıza ve dinî hayatımıza zarar verebileceğini neden düşünemiyoruz?
Biz bu tür içeceklerde kullanılan katkı maddelerini bir defa daha toplu halde belirtmeye çalışalım:

KOLALI VE GAZLI İÇECEKLERDE KULLANILAN KATKI MADDELERİ:

Fosforik asit: E338

Gazlı ve çeşitli kolalı içeceklerde kullanılmaktadır. Ancak sağlık üzerindeki etkileri tartışılmaktadır. Keskin bir tad sağlar ve diğer doğal benzer tad vericilere nazaran büyük miktarlarda ve ucuzca elde edilebildiği için üreticiler tarafından tercih edilmektedir.

Ancak genç kadınlarda, kemik gelişiminde gıda eksikliği ile ortaya çıkan osteoporoz hastalığı riskini artırmaktadır. Fosfor fazlalığı, zayıf kemik yoğunluğuna yol açabilmektedir. Beslenme uzmanları, vücudun kandaki fosfor-kalsiyum iyonları arasındaki dengeyi sürdürmeye çalıştığını belirtmektedirler. Fosfor fazlalığı oluşunca vücudun kimyasal balans mekanizması bu dengeyi sürdürebil- mek için kemikteki kalsiyumun dışarı çıkarılmasına yol açar. Neticede fosfor-kalsiyum fazlası vücuttan dışarıya atılır ve geride gözenekli ve gittikçe zayıflayan bir kemik yapısı meydana gelir.

Kolalarda kullanılan Kafeinin de aynı sebeplerle son zamanlarda orta yaştaki erkeklerde görülen zayıf kemik yoğunluğuna sebebiyet verdiği şüphesi üzerinde durulmaktadır.

Kafein:
Tüketimi, ekseriya kahve, çay, cola, çikolata, kakao ve son zamanlarda ortaya çıkartılan enerji içecekleri ile olmaktadır. Kafeinin diğer yaygın kaynakları, reçete gerektirmeyen ağrı kesiciler, soğuk preperatlar ve uyarıcı ilaçlardır.

Kafeinli maddelerin kullanımının sonucunda karakteristik etkiler, huzursuzluk, sinirlilik, heyecan, uykusuzluk, yüz kızarıklılığı, fazla idrar ve sindirim şikâyetleri gibi rahatsızlıklardır. Bu semptomlar bazı insanlarda, günlük 250 mgr ‘dan daha küçük dozajlarda tezahür edebilir. Diğer bazılarında ise daha yüksek dozlarda oluşur. Günlük 1gr ‘lık dozlara çıkılması halinde ise, kas seyirmesi, düşünce ve konuşmanın rast gele akması, yorgunluk duymama ve fizikomotor acitasyonu oluşabilir. Daha büyük dozlarda hafif duyumsal rahatsızlıklar, kulak çınlaması, ışığın parlaması gibi rahatsızlıklar rapor edilmiştir. Kafeinin 10 gr’ı geçen dozu ile, ani krizler, nefes alma güçlüğü ve ölümle sonuçlanmalar oluşabilir. Alınan maddelerle girebilecek kafein miktarının kabaca hesabını şöyle yapabiliriz. Bir bardak kahve yaklaşık 100-150 mgr kafein ihtiva eder, bir bardak çay yarısı kadar, bir bardak kola ise 1/3 ‘ü kadar kafein ihtiva eder. Bir bardak enerji içeceğinde ise yaklaşık 100 mgr kafein alınmış olur. Reçete ile satılan kafeinli ilaçlar bir bardak kahvenin ihtiva ettiği kafeinin bir tam üçte biri ile bir buçuk arasında değişmektedir. İstisna olarak migren hastalığı için kullanılan tabletlerin her biri 100 mgr kafein ihtiva ederler.

Kafein, sindirim sistemi ve kalp rahatsızlıklarının gelişmesine ve ağırlaşmasına neden olabilir. Üst karın ağrıları, bazen peptik ülser ve kanamalar oluşabilir. Ekstrem yüksek dozlarda ise ritim bozukluğu eklenebilir, tansiyon düşer ve kan dolaşımı durabilir.
Diğer farklı Teşhisler: Manik olaylar, panik rahatsızlıklar, genel anksiety rahatsızlıkları klinik raporlarda açıklanmıştır.

Boya Maddesi Karamel (E150):
Şekerin yavaş şartlarda 170 C dereceye kadar ısıtılması sonucunda elde edilir. Başta kola olmak üzere çeşitli meşrubat, şekerleme, kek ve bazı hamur işlerinde boya maddesi olarak kullanılır.

Avustralya Hiperaktiv Çocukları Koruma Teşkilatı(HACSG)’na göre alerjik bünyeli insanların kaçınmaları gerektiği ifade edilmektedir.

CO2 Gazı: E290
İnsan sağlığına zararlı bir gazdır. Meşrubatlarla aşırı miktarlarda alınması halinde çeşitli rahatsızlıklara neden olur.

Kola ve diğer Aromalar:
Bütün aromalarda söz konusu olduğu gibi ara işlemlerde ve eritici ortamlarda etil alkolün kullanılabilmesi önem taşımaktadır. Ayrıca, bu tür içeceklerde TSE ve TÜRK GIDA Kodeksi de % 0.5 ‘e kadar alkol bulunabilmesine izin vermektedir.

Enerji içeceklerinde diğer önemli Katkı maddeleri:
Kafein, İnositol, taurine, carnitine, creatine gibi bir Müslüman için kökenleri ve sağlığa zararları sebebi ile çok dikkat edilmesi gereken önemli katkı maddeleridir.

Taurine pankreas salgılarından elde edilen bir maddedir, carnitine ve creatine hayvan kaslarından izole edilerek elde edilen maddelerdir. Kafein bitkiseldir ve bu içecekte 80-150 mgr/340 gr içecek,yani 340 gr enerji içeceğinde 80ila 150 mgr kafein bulunabilmektedir, taurin ise 1200mgr/ 340gr içecek miktarında bulunmaktadır.vs.

Karmin: E120
Renklendirici; böceklerden elde edilir; kozmetiklerde, şampoanlarda, kırmızı elma sularında, şekerlemelerde ve diğer gıdalarda kullanılır; hassas ve asmatik bünyelerde alerjik reaksiyonlara sebeb olabilir. Ayrıca Hanefi mezhebine göre de haramdır.

Sünî Tatlandırıcılar: Aspartam E951, Asesülfan E950, Sakarin E954
Tatlandırıcıların diğer kullanım alanı ise toz ve sıvı içeceklerdir. Bu ürünler’de; Aspartam, asesülfam ve sakarinin kombinasyonu kullanılmaktadır. Şeker hastalarının kullanımı oldukça düşük olması ve kullanan insanların yaş seviyelerinin yüksek olmasına rağmen alzaymer riski oluşturduğu bildirilmektedir. Fakat içeceklerde kullanımı, özellikle aspartamın içinde bulunan fenil alalin isimli amino asitin çocukların zeka gelişimlerini olumsuz etkilediği klinik deneylerle kanıtlanmıştır.

"Dünyaca kararlarına itibar edilen FDA‘nın Aspartamlı ürünler için yaptığı açıklama ise şöyle:
“Dikkatle kontrol edilmiş klinik çalışmalar aspartamın allergan olmadığını göstermektedir.Ancak,fenyl alilin’ni vucutta yok edecek enzimi üretemeyen ve kalıtım yolu ile geçen genetik hastalık Phenylketanuria(PKU)’lu insanlar ve kanında yüksek seviyede fenyl alilin bulunan hamile kadınlar aspartam konusunda probleme sahiptirler..Çünkü, onlar aspartamın bileşenlerinden biri olan amino asit fenyl alalin’i effektif olarak metabolize edemezler.Vücut sıvılarındaki bu amino asitin yüksek miktarları,beyin tahribine sebep olabilir.Bu sebeple,FDA aspartam ihtiva eden bütün ürünlerin etiketlerinde fenyl alalin ihtiva ettiğinin açıkça yazılmasının gerektiğini hükme bağlamıştır”

Evet, katkı maddeleri ile ilgili bu bu bilgiler, bu içecekleri sürekli olarak tüketen insanlarımız için nasıl bir risk meydana getirdiklerini çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Dr. Murat Kınıkoğlu’nun da enfes bir makalesi yayınlanmıştı. Burada, özetle: “Çeşitli muhitlerde yaşayan aileler arasında bir araştırma yapılsa, süt içmeleri gereken çağda kola veya boyalı gazozlar içerek vücutları zehirlenen beyaz suratlı, cılız on binlerce 'kola/gazoz' bağımlısı çocuk bulunacağından eminim. (Keşke üniversitelerimiz bu araştırmalara ayıracak vakit bulabilseler.) Çocuklar cılız; çünkü kolanın ve gazozların şekeri ile karınlarının doyduğunu sanıyorlar; suratları beyaz, çünkü bu grup içeceklerin en büyük yan tesiri bağırsaklardan demir emilimini engellemesidir.

Aşırı kola tüketimi ve kola bağımlılığı yalnız bizim değil zengin ülkelerin de sorunu. Fark şurada; yıllık süt tüketimi kişi başına 200 litre olan Amerikalının sofrasında bir de kola olmasının önemi yok ama onların onda biri kadar bile (18 litre) süt tüketmeyen ülkemizin çocukları için çok büyük önemi var. Zaten yeterli protein alamayan, et yemeyen, süt içmeyen çocuklarımız bir de midelerini kalorisi zengin ama beslenme değeri düşük gazozla şişirince ilerde kavruk, zayıf, kısa boylu insan tipleri ortaya çıkıyor...

Çocuğunuza verebileceğiniz en büyük zarar onu devamlı bir kola ve gazoz içicisi-kola ve gazoz bağımlısı yapmanızdır. Bu kötü alışkanlıktan onu korumanızın en sağlam yolu ise evinize kola ve gazlı içecekler sokmamaktır. Renkli içecekler, her gün alınan, yemek masasının devamlı içeceği olmamalı. Bazılarının yaptığı gibi, buz gibi kolayı kafaya diktikten sonra çocuğuna 'Ama yavrum sen içme zararlıymış...'diyenlerden de olmamalısınız. Unutmayın 'evde çocuk varsa' sofranızda devamlı bulunması gereken tek içecek; su ve süt olmalıdır.

Dünyanın en yararlı içeceği SÜTTEN KORKMAYIN. Yaşlandıkça insanların kalsiyum ve D vitaminine olan ihtiyacı artar, bu nedenle süt, yalnız çocukların değil erişkinlerin ve Dr Murat Kınıkoğlu’nun şu çarpıcı ve acı tespiti ise ibret vericidir;
”Şuna inanıyorum ki süt; köylü Memet efendinin ineğinin memesinden değil de uluslararası bir firmanın fabrikasından çıkan (formülü gizli!) %500 karla satılan bir içecek olsaydı şu an hepimiz süt içiyor olurduk. Devletin, köylüden soframıza gelirken üç misli kârla satılan sütün halka daha düşük fiyatla ulaşması için gerekli tedbirleri alması lazımdır..”

İsveç’te başlayan bir araştırma 2002 yılında Birleşmiş Milletlerin gündemine taşındı. Birleşmiş milletlere bağlı Dünya Sağlık Organizasyonu (WHO) çeşitli ülkelerle, çeşitli programlar organize etti. Neticede Akrilamid (Acrylamide) maddesine karşı dünya ülkelerinin uyarılmasına gerek görüldü. Ülkemizde de geç te olsa bu konuda bazı çalışmalar başlatıldı.

Akrilamid’in hayvanlarda kansere sebep olduğu bilinmektedir. Ayrıca, akrilamidin belli dozlara çıkıldığında, insan ve hayvan sinir sisteminde zehirlenme etkisi yaptığı da bilinmektedir.

2002 yılında İsveç ulusan gıda merkezi yüksek sıcaklıkta işlem görmüş gıdalarda akrilamidin yüksek boyutlarda oluştuğunu ortaya koyan bir rapor yayınladı. Daha sonra, Hollanda, İsviçre, Norveç, İngiltere ve ABD gibi ülkelerde pişirilmiş ve sıcak işlem görmüş gıdaların pek çoğununda akrilamidin oluştuğunu ortaya koyan çalışmalar yapıldı.
Bugüne kadar akrilamid oluşumunun en büyük değerleri nişastalı (patates ve mısır gevreği, patates kızartma, tost edilmiş ekmek, bisküvi,kraker ve cipsi gibi) ürünlerde bulunmuştur.

İşte, çeşitli zamanlarda sitemizde yayınladığımız yazılardan derlediğimiz döküman bize birşeyler yapmanız gerektiğini kafi miktarda anlatıyor diye düşünüyoruz.

Öncelikle bilerek veya bilmeyerek yapmaya devam ettiğimiz ve bize dayatılmış “Sağlıksız Yaşam Tarzı”nın bir uzantısı olan “Sağlıksız Beslenme” alışkanlıklarımızı okullarımızda ve evlerimizde artık terk etmeliyiz.

Zararlı, tehlikeli ve dinen mahzurlu olabilen çeşitli kimyasal katkı maddeli hazır gıdalar yerine evlerimiz ve okul kantinlerimiz yeni bir gıda diyet formatına döndürülmelidir. Yaş meyve ve bunların taze sıkılmış meyve sularından, yurdumuzda bol miktarda yetişen ceviz, fındık, fıstık gibi kuru yemişlerden, süt, ayran, peynir, zeytin, kepekli, yulaflı unlardan yapılmış ekmeklerden oluşan bir diyet formatının çocuklarımızın “Sağlıklı Beslenme”sine uygun bir format olduğunu düşünüyoruz.

Sizler de bizim gibi düşünüyorsanız, okul yönetimlerinizle, öğretmenlerinizle, okul aile birliklerinizle görüşerek, Milli Eğitim Bakanlığına ve bizzat Bakana ulaşarak bu isteklerinizi bildirerek uygulamaya sokmaya çalışınız.

Unutmayınız! SAĞLAM KAFA, SAĞLAM YÜREK, SAĞLAM VÜCUTTA BULUNUR.
Ekleme Tarihi: 19.09.2006 - 21:34
Bu mesajı bildir   06mekan68vatan üyenin diğer mesajları 06mekan68vatan`in Profili 06mekan68vatan Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Maksat kelam olsun su an offline Maksat kelam olsun  
RE: okuyun bunları kardeşlerim...güncelleme....

1463 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 23.03.2007
En Son On: 09.05.2011 - 10:25
Cinsiyeti: Erkek 
Alıntı
Orijınalı samet_demir

Kola ve Gazlı içeceklerin, Hazır meyve sularının, Cips ve Kalorisi yüksek yiyeceklerin İlköğretim ve Ortaöğretim kantinlerinde SATIŞININ YASAKLANMASI ile ilgili olarak Milli Eğitim Bakanını Göreve çağırıyoruz’




Çağrımız, sadece Bakana değil. Daha çok çocuklarını binbir emekle yetiştirmeye çalışan anne babalara, okul yöneticilerine, öğretmenlerimize ve çocuk, gençlik ve eğitim konuları ile uğraşan sivil toplum kuruluşlarınadır.
Yurdumuzda ilk ve ortaöğretimin yeni bir ders yılına başlayacağı bugünlerde, istikbalimizin teminatı dediğimiz, gözbebeğimiz çocuklarımızın okul kantinlerinde maruz kalacakları sağlıksız ve geleceklerine dönük tahribatlar yapabilecek tehlikeli beslenme şartlarına dikkat çekmek ve hep beraber toplum olarak bu kötü şartlardan çocuklarımızı korumak için bu konuda dikkatlerinizi çekmek istiyoruz.
GIDA RAPORU sitemiz esasında yayına başladığı günden beri bu konuda zaman zaman çeşitli yayınlar ve uyarılar yapa gelmiştir. Bu yayınlarımızdan derlediğimiz belge niteliğindeki bir dökümanı aşağıda dikkatlerinize sunuyoruz.

Beslenmenin şüphesiz ki her insanın hayatında büyük önemi vardır. Ama öyle dönemler vardır ki beslenme bu dönemlerde daha da büyük önem kazanır. İşte bizim konumuz olan okul çağı beslenmesi de beslenme açısından önemli olan bir dönemdir.

Okul çocuklarının özel bir grup olarak kabul edilmesinin nedenleri:

Okul çağındaki çocuklar sürekli bir büyüme ve gelişme süreci içindedirler. Bu dönemde alınacak koruyucu önlemler tüm yaşamları boyunca etkili olabilecek yararlar sağlayacaktır.
Okul, çocukların evlerinden sonra toplu halde yaşamaya başladıkları ilk yerdir. Çocuk bu süre içinde öğrenme yoluyla kendini yarışmalı ve mücadeleli bir ortamda yaşama hazırlamaktadırlar.
Çocukların grup halında birarada bulunmaları kazaların, bulaşıcı hastalıkların artması ve hızla yayılması tehlikesini artırır. Okul çağında koruyucu önlemlerin önemi büyüktür. Bu dönemde çocukların yeterli ve dengeli beslenmelerinin sağlanması ile; çocukların büyüme ve gelişmelerinin tam olması, vücut dirençlerinin artarak bulaşıcı hastalıklardan korunmaları sağlanabilir.
Okul yılları boyunca organizmaya büyük bir yük biner; görme, işitme ve sağlıkla ilgili diğer engeller gibi.
Okul çağı; hızlı öğrenme, bilgi ve beceri kazanma ve etkilenme dönemidir.
Beslenme ile ilgili olumlu davranışların edinildiği ve her zamankinden daha çok akılda kaldığı bir dönemdir.
Okul çocuklarının beslenmesinde aşağıdaki sağlıklı beslenme ilkeleri geçerlidir.

Besinlerin çeşitliliğinin sağlanması
Sağlıklı vücut ağırlığının korunması
Nişastalı karbonhidratlar ile liften zengin besinlerin dengeli tüketilmesi
Yağ ve şeker tüketiminin sınırlandırılması
Vitamin ve minerallerin yeterli düzeyde alınması
Bilinçsiz beslenme, sağlıksız nesiller yetişmesine neden oluyor. Kalp hastalıkları, bazı kanser türleri, allerjik rahatsızlıklar ve osteoporoz(kemik erimesi) gibi pek çok ciddi hastalığın temeli çocuklukta atılıyor. Bu nedenle çocuklarınız daha küçük yaşlardayken onlara düzenli beslenmeyi öğretin. Beslenme eğitimi ne kadar erken başlarsa çocuğun gelişim, zekâ düzeyi ve bağışıklık sistemi de o denli güçlenir. Abur cubura dikkat!

Maalesef bütün çocuklar cips, kraker, çikolata ve şekerlemeleri çok seviyor. Zaten bunlar da çocuklar için üretiliyor ama her konuda olduğu gibi bunların da azı karar çoğu zarar. Bu tip yiyeceklerin sıkça ve fazla tüketilmesi iştahı kapattığından çocuğun beslenmesini ve dolayısı ile sağlığını da kötü yönde etkiler. Abur cubur yiyecekleri sık, zamansız ve fazla tüketen çocuklar genellikle kilo alamazlar ve vücutları dirençsiz kalır. Bu nedenle de sık hastalanırlar.

Fast-food beslenme kalpten götürüyor!
Daha çok hazır yiyecek satışı yapılan yerlerde uygulanan yüksek ısıda pişirme tekniği, doğal yağların içeriğinde kimyasal değişiklikler yaratıyor.Bu besinler başta Kalp ve damar hastalıkları olmak üzere çeşitli sağlık sorunlarına davetiye çıkarıyor.

Uzmanlar ''fast-food'' olarak adlandırılan beslenme alışkanlığının gençler arasında yaygınlaştığı ve kalp krizi geçirme yaşının da giderek düştüğünü vurguluyor. Kalp krizinin 40 yaşın üzerinde yaygın görüldüğü inanışı ifade edilse de: ''Fakat son yıllarda Türkiye genelindeki istatistikler gözden geçirildiğinde kalp krizinin 20'li yaşlara kadar indiği görülüyor.. Son olarak Konya'da, 17 yaşındaki lise öğrencisi ile bir süre önce Kars'ta yine aynı yaşlardaki bir genç kızımızın kalp krizinden yaşamını yitirmesi konunun ne ölçüde önemli olduğunun göstergedir.''

Obezite çocukları da tehdit ediyor
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görev yapan Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, okul çağındaki 10 çocuktan ikisinin obez olduğunu söyledi, ailelere çocuklarını yüksek kalorili yiyeceklerden uzak tutmasını ve spora yönlendirmesini önerir. Prof. Dr. Büyükgebiz’e göre, "obezite çocukluk çağında başlar ve yeterli önlem alınmazsa bu çocukların büyük bir bölümü özellikle ergenlik çağında obez olur" .

Obezitenin çeşitli sebepleri vardır:

Genetik olabilir.
Anne ve babası obez olan çocuklarda obezite görülmesi daha fazla.
Beslenme alışkanlıkları, 'fast-food' denilen yüksek kalorili gıdaların tüketildiği ülkelerde obezite daha fazla görülüyor.
Hareketsizlik, fazla yemek yemek ancak alınan kalorilerin hareketsizlik sebebiyle yakılamaması. Ayrıca, son yıllarda çocukların bilgisayar ve televizyona bağımlı hale gelmesi de obezite vakalarında artışa neden oldu.

Zamanının çoğunu dışarıda oynamak yerine bilgisayar ve televizyon başında geçiren çocuklar, kola ve cips tüketiyor. Bu da onların kilo almasına neden oluyor."

Çocukların hayatına hareket ve sporun sokulmasının önemine de işaret etti. Obezite için çocukluk çağında önlem alınmalı, obezite ile hangi yaşta karşılaşılırsa karşılaşılsın mutlaka tedavi edilmelidir.
Şişman bir çocuk için hedefler sırasıyla,

Normal büyüme ve gelişmenin devamını sağlamak
Daha fazla kilo artışını engellemek
Kilo verdirmek
Görüldüğü gibi çocukluk çağı şişmanlığında öncelikle çocuğun büyüme ve gelişmesi gelir, bu yüzden kesinlikle çocuğunuzu kilo verdirme amacıyla aç bırakmayın ya da büyüklerin uyguladıkları düşük kalorili diyetleri çocuklarınıza uygulatmaya kalkışmayın. Bu dönemde yapacağınız hatalı bir yaklaşım çocuğunuzu tüm hayatı boyunca kilo problemiyle uğraşmak zorunda bırakabilir. Beslenmesiyle ilgili neler yapabilirsiniz?

Öncelikle çocuğunuza anne-baba olarak siz iyi örnek olmalısınız. Babası televizyon karşısında cips yiyen ya da annesi sebzeyi görünce yüzünü buruşturan bir çocuktan aksi davranışları beklemek mümkün değildir.

Eve cips-çikolata-kolalı içecekler- hazır meyve suları gibi besinleri almayın. Bu tip gıdalarla ev ortamında karşılaştırmayın. Israr ederse onunla oturup bu tip besinlerin bünyesine nasıl zarar verdiğini uygun bir dille anlatın ama sakın korkutmayın.
Çocukların zihinsel ve bedensel olarak sağlıklı gelişmeleri için düzenli süt tüketmelerine dikkat etmek gerekiyor. Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Perihan Aslan, bir çocuğun günde iki su bardağı süt tüketmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Türkiye’de halen bu miktarın çok altında süt tüketiliyor. Zengin bir vitamin ve benzersiz kalsiyum kaynağı olan süt, çocukların özellikle gelişim çağında mutlaka düzenli ve yeterli miktarda tüketmesi gereken bir besin maddesi. Çocukların sağlıklı beslenmesi ve bunun için yeterince süt içmelerinin sağlanması da, yeni eğitim öğretim dönemi başlarken daha da önem kazanıyor. Sağlıklı gelişme için bir çocuğun günde iki su bardağı süt tüketmesi gerekiyor. Beslenme çantasına her gün konulacak bir kutu süt çocukların gerek sağlığında, gerekse okuldaki başarısında etkili olacaktır.

Yapılan araştırmalar, Türkiye’deki okul çağı çocuklarının beslenme alışkanlıklarına ilişkin kaygı verici bir tablo ortaya koyuyor. Okul çağındaki çocukların yüzde 60 ila 85’i kahvaltı etmiyor. Yüzde 25 ila 43’ü ise sokak satıcılarından alışveriş yapıyor. Süt ve ayran tüketimi ise yüzde 15 ila 25 civarında kalıyor. Bunların yerine, hiçbir besin değeri olmayan kola, renkli/renksiz gazoz türü içeceklerin tüketimi büyük oranlar oluşturuyor

“Sağlıklı gelişim için sütün ihmal edilmemesi gerekir”
Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Perihan Aslan, Türkiye nüfusunun yüzde 15’ini oluşturan 10,5 milyon ilköğretim öğrencisinin önemli bir kısmının halen yetersiz beslendiğini belirtti. Aslan konuyla ilgili olarak şunları söyledi:

“Türkiye’de yetersiz ve yanlış beslenme alışkanlıklarından ötürü, çocuklarımız sağlıksız gelişiyor ve bodur kalıyor. Bu sorunu aşmak için çocuğa erken yaşlarda yeterli süt tüketim alışkanlığını kazandırmak gerekiyor. Çünki, çocuğun sağlıklı beden ve zihin gelişimi açısından son derece önemli bir yere sahip olan kalsiyum hiçbir besinde sütte olduğu kadar yüksek oranda bulunmuyor. Süt, insan organizması için gerekli pek çok besin öğesini (protein, karbonhidrat, yağ vitamin ve mineraller) bileşiminde bulunduran tek besindir. Genç yaşlarda görülecek sağlık sorunları ülkenin sosyal ve ekonomik gelişmesini de etkileyecektir. Sağlıklı nesillerin yetişmesi amacıyla herkesin çocukların sağlıklı beslenmesi ve sağlıklı süt içme alışkanlığı kazanması için çaba göstermesi gerekiyor.”

Dünyada okul çağında süt tüketimi
Prof. Dr. Perihan Aslan dünyada okul çağındaki çocukların süt tüketimine ilişkin yapılan çalışmaların sonuçlarını ortaya koyuyor. “Birçok ülkede, çocukların sağlıklı beslenmesinin sağlanması için başarılı adımlar atıyor. Hem Kuzey Amerika ve Avrupa’daki gelişmiş ülkelerde hem de Meksika, Çin, Lübnan, İran gibi gelişmekte olan ülkelerde Okul Sütü programları uygulanıyor. Ülkemizde de geçmişte aralıklarla gerçekleştirilmiş olan bu uygulamanın orta ve uzun vadedeki olumlu etkileri açık bir şekilde görülebiliyor.

Örneğin, Okul Sütü Programı’na geçtikten sonra Portekiz’deki gençlerin boy ortalamasında 10 yıl içinde yaklaşık 3 cm artış görüldü. Portekiz’de, programın uygulandığı bölgelerden birinde çocukların yüzde 52’sinde görülen “Endemik Guatr” vakalarının 5 yıllık uygulama sonucunda yüzde 9’a kadar gerilediği görüldü. Okullardaki devamsızlık oranlarında düşüş ve derse katılımda artış gibi gelişmeler de yine okul sütü programından alınan olumlu sonuçlar arasında yer alıyor.”

Okul Sütü Programı Yeniden Başlatılmalı
Okul Sütü programlarının yeniden ve kalıcı olarak başlatılmasını Devlet acilen uygulamaya koymalıdır. Anneler ve babalar kadar, okul yönetimleri ve en az sekiz yıl okullara gitmeyi mecbur tutan Devlet de onların sağlıklı gelişmelerinden sorumlu olmalıdır.
Dünyada Bazı Ülkeler Sağlıksız Beslenmeye Karşı Tedbirlerini Artırıyorlar Amerika Birleşik Devletlerinde şişmanlıkla mücadele için okullarda hazır yiyecek ve içecek otomatlarında kola, gazoz gibi asitli ve kilo yapan içecekler satılmayacak.

Ürün dağıtıcıları ve Amerikan Kalp Sağlığı Birliği nin yaptığı anlaşma ile, 35 milyon öğrenci bundan böyle makinelerden yalnızca su ve yağ oranı düşük süt ve meyve suyu ve soda alabilecek.
Yine gazete haberlerine göre Letonya’da da yapay renklendirici, aroma, tatlandırıcı ve kafein içeren ve aralarında Coca Cola ve Pepsi Colanın da bulunduğu yiyecek ve içeceklerin okullarda satışını yasakladı. Uygulamanın 1 Kasımdan itibaren yürürlüğe gireceği belirtildi. Bundan böyle, okul kantinlerinde şeker, colalı ve meyveli gazozlar, cips ve sakız gibi gıda maddeleri yerine, tuzsuz fındık, kuru ve yaş meyve, maden suyu ve hafif yemek türleri satılabilecek.
Coca Cola ve Pepsi geçtiğimiz haftalarda Hindistan’da içinde zehirli maddeler bulunduğu ve formülünün gizli tutulduğu gerekçesiyle ülke çapında resmen yasaklanma kararı alınmıştı.
Ülkemizde 33 lt civarında kola ve gazlı içecek tüketilirken, süt tüketimi ise sadece 18 litredir. ABD’de ise kişi başına yıllık 197 lt. tüketimine karşılık kişi başına yıllık süt tüketimi 200 lt.dir.

Gerçekleri yansıtmayan aşırı abartılı reklâmların yönlendirmesi, bilinçsiz beslenme alışkanlıkları, yeni şeylere karşı hayranlık ve kamu kurumlarının halkı doğru bilgilendirmede gösterdiği acziyet, ister fakir ister zengin muhitlerde olsun kola ve boyalı/boyasız, gazlı/gazsız içeceklere aşırı bir düşkünlüğün oluşmasına sebep olmuştur. Kola ve renkli/renksiz gazozlar artık çoğu ailelerin olmazsa olmaz içeceği haline gelmiştir. Sofraya oturulunca hemen bardaklara su yerine kola, gazoz türü içecekler dolduruluyor.

Peki, bu gelişi güzel ve bilinçsiz alışkanlıklarımızın sağlığımıza ve dinî hayatımıza zarar verebileceğini neden düşünemiyoruz?
Biz bu tür içeceklerde kullanılan katkı maddelerini bir defa daha toplu halde belirtmeye çalışalım:

KOLALI VE GAZLI İÇECEKLERDE KULLANILAN KATKI MADDELERİ:

Fosforik asit: E338

Gazlı ve çeşitli kolalı içeceklerde kullanılmaktadır. Ancak sağlık üzerindeki etkileri tartışılmaktadır. Keskin bir tad sağlar ve diğer doğal benzer tad vericilere nazaran büyük miktarlarda ve ucuzca elde edilebildiği için üreticiler tarafından tercih edilmektedir.

Ancak genç kadınlarda, kemik gelişiminde gıda eksikliği ile ortaya çıkan osteoporoz hastalığı riskini artırmaktadır. Fosfor fazlalığı, zayıf kemik yoğunluğuna yol açabilmektedir. Beslenme uzmanları, vücudun kandaki fosfor-kalsiyum iyonları arasındaki dengeyi sürdürmeye çalıştığını belirtmektedirler. Fosfor fazlalığı oluşunca vücudun kimyasal balans mekanizması bu dengeyi sürdürebil- mek için kemikteki kalsiyumun dışarı çıkarılmasına yol açar. Neticede fosfor-kalsiyum fazlası vücuttan dışarıya atılır ve geride gözenekli ve gittikçe zayıflayan bir kemik yapısı meydana gelir.

Kolalarda kullanılan Kafeinin de aynı sebeplerle son zamanlarda orta yaştaki erkeklerde görülen zayıf kemik yoğunluğuna sebebiyet verdiği şüphesi üzerinde durulmaktadır.

Kafein:
Tüketimi, ekseriya kahve, çay, cola, çikolata, kakao ve son zamanlarda ortaya çıkartılan enerji içecekleri ile olmaktadır. Kafeinin diğer yaygın kaynakları, reçete gerektirmeyen ağrı kesiciler, soğuk preperatlar ve uyarıcı ilaçlardır.

Kafeinli maddelerin kullanımının sonucunda karakteristik etkiler, huzursuzluk, sinirlilik, heyecan, uykusuzluk, yüz kızarıklılığı, fazla idrar ve sindirim şikâyetleri gibi rahatsızlıklardır. Bu semptomlar bazı insanlarda, günlük 250 mgr ‘dan daha küçük dozajlarda tezahür edebilir. Diğer bazılarında ise daha yüksek dozlarda oluşur. Günlük 1gr ‘lık dozlara çıkılması halinde ise, kas seyirmesi, düşünce ve konuşmanın rast gele akması, yorgunluk duymama ve fizikomotor acitasyonu oluşabilir. Daha büyük dozlarda hafif duyumsal rahatsızlıklar, kulak çınlaması, ışığın parlaması gibi rahatsızlıklar rapor edilmiştir. Kafeinin 10 gr’ı geçen dozu ile, ani krizler, nefes alma güçlüğü ve ölümle sonuçlanmalar oluşabilir. Alınan maddelerle girebilecek kafein miktarının kabaca hesabını şöyle yapabiliriz. Bir bardak kahve yaklaşık 100-150 mgr kafein ihtiva eder, bir bardak çay yarısı kadar, bir bardak kola ise 1/3 ‘ü kadar kafein ihtiva eder. Bir bardak enerji içeceğinde ise yaklaşık 100 mgr kafein alınmış olur. Reçete ile satılan kafeinli ilaçlar bir bardak kahvenin ihtiva ettiği kafeinin bir tam üçte biri ile bir buçuk arasında değişmektedir. İstisna olarak migren hastalığı için kullanılan tabletlerin her biri 100 mgr kafein ihtiva ederler.

Kafein, sindirim sistemi ve kalp rahatsızlıklarının gelişmesine ve ağırlaşmasına neden olabilir. Üst karın ağrıları, bazen peptik ülser ve kanamalar oluşabilir. Ekstrem yüksek dozlarda ise ritim bozukluğu eklenebilir, tansiyon düşer ve kan dolaşımı durabilir.
Diğer farklı Teşhisler: Manik olaylar, panik rahatsızlıklar, genel anksiety rahatsızlıkları klinik raporlarda açıklanmıştır.

Boya Maddesi Karamel (E150):
Şekerin yavaş şartlarda 170 C dereceye kadar ısıtılması sonucunda elde edilir. Başta kola olmak üzere çeşitli meşrubat, şekerleme, kek ve bazı hamur işlerinde boya maddesi olarak kullanılır.

Avustralya Hiperaktiv Çocukları Koruma Teşkilatı(HACSG)’na göre alerjik bünyeli insanların kaçınmaları gerektiği ifade edilmektedir.

CO2 Gazı: E290
İnsan sağlığına zararlı bir gazdır. Meşrubatlarla aşırı miktarlarda alınması halinde çeşitli rahatsızlıklara neden olur.

Kola ve diğer Aromalar:
Bütün aromalarda söz konusu olduğu gibi ara işlemlerde ve eritici ortamlarda etil alkolün kullanılabilmesi önem taşımaktadır. Ayrıca, bu tür içeceklerde TSE ve TÜRK GIDA Kodeksi de % 0.5 ‘e kadar alkol bulunabilmesine izin vermektedir.

Enerji içeceklerinde diğer önemli Katkı maddeleri:
Kafein, İnositol, taurine, carnitine, creatine gibi bir Müslüman için kökenleri ve sağlığa zararları sebebi ile çok dikkat edilmesi gereken önemli katkı maddeleridir.

Taurine pankreas salgılarından elde edilen bir maddedir, carnitine ve creatine hayvan kaslarından izole edilerek elde edilen maddelerdir. Kafein bitkiseldir ve bu içecekte 80-150 mgr/340 gr içecek,yani 340 gr enerji içeceğinde 80ila 150 mgr kafein bulunabilmektedir, taurin ise 1200mgr/ 340gr içecek miktarında bulunmaktadır.vs.

Karmin: E120
Renklendirici; böceklerden elde edilir; kozmetiklerde, şampoanlarda, kırmızı elma sularında, şekerlemelerde ve diğer gıdalarda kullanılır; hassas ve asmatik bünyelerde alerjik reaksiyonlara sebeb olabilir. Ayrıca Hanefi mezhebine göre de haramdır.

Sünî Tatlandırıcılar: Aspartam E951, Asesülfan E950, Sakarin E954
Tatlandırıcıların diğer kullanım alanı ise toz ve sıvı içeceklerdir. Bu ürünler’de; Aspartam, asesülfam ve sakarinin kombinasyonu kullanılmaktadır. Şeker hastalarının kullanımı oldukça düşük olması ve kullanan insanların yaş seviyelerinin yüksek olmasına rağmen alzaymer riski oluşturduğu bildirilmektedir. Fakat içeceklerde kullanımı, özellikle aspartamın içinde bulunan fenil alalin isimli amino asitin çocukların zeka gelişimlerini olumsuz etkilediği klinik deneylerle kanıtlanmıştır.

"Dünyaca kararlarına itibar edilen FDA‘nın Aspartamlı ürünler için yaptığı açıklama ise şöyle:
“Dikkatle kontrol edilmiş klinik çalışmalar aspartamın allergan olmadığını göstermektedir.Ancak,fenyl alilin’ni vucutta yok edecek enzimi üretemeyen ve kalıtım yolu ile geçen genetik hastalık Phenylketanuria(PKU)’lu insanlar ve kanında yüksek seviyede fenyl alilin bulunan hamile kadınlar aspartam konusunda probleme sahiptirler..Çünkü, onlar aspartamın bileşenlerinden biri olan amino asit fenyl alalin’i effektif olarak metabolize edemezler.Vücut sıvılarındaki bu amino asitin yüksek miktarları,beyin tahribine sebep olabilir.Bu sebeple,FDA aspartam ihtiva eden bütün ürünlerin etiketlerinde fenyl alalin ihtiva ettiğinin açıkça yazılmasının gerektiğini hükme bağlamıştır”

Evet, katkı maddeleri ile ilgili bu bu bilgiler, bu içecekleri sürekli olarak tüketen insanlarımız için nasıl bir risk meydana getirdiklerini çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Dr. Murat Kınıkoğlu’nun da enfes bir makalesi yayınlanmıştı. Burada, özetle: “Çeşitli muhitlerde yaşayan aileler arasında bir araştırma yapılsa, süt içmeleri gereken çağda kola veya boyalı gazozlar içerek vücutları zehirlenen beyaz suratlı, cılız on binlerce 'kola/gazoz' bağımlısı çocuk bulunacağından eminim. (Keşke üniversitelerimiz bu araştırmalara ayıracak vakit bulabilseler.) Çocuklar cılız; çünkü kolanın ve gazozların şekeri ile karınlarının doyduğunu sanıyorlar; suratları beyaz, çünkü bu grup içeceklerin en büyük yan tesiri bağırsaklardan demir emilimini engellemesidir.

Aşırı kola tüketimi ve kola bağımlılığı yalnız bizim değil zengin ülkelerin de sorunu. Fark şurada; yıllık süt tüketimi kişi başına 200 litre olan Amerikalının sofrasında bir de kola olmasının önemi yok ama onların onda biri kadar bile (18 litre) süt tüketmeyen ülkemizin çocukları için çok büyük önemi var. Zaten yeterli protein alamayan, et yemeyen, süt içmeyen çocuklarımız bir de midelerini kalorisi zengin ama beslenme değeri düşük gazozla şişirince ilerde kavruk, zayıf, kısa boylu insan tipleri ortaya çıkıyor...

Çocuğunuza verebileceğiniz en büyük zarar onu devamlı bir kola ve gazoz içicisi-kola ve gazoz bağımlısı yapmanızdır. Bu kötü alışkanlıktan onu korumanızın en sağlam yolu ise evinize kola ve gazlı içecekler sokmamaktır. Renkli içecekler, her gün alınan, yemek masasının devamlı içeceği olmamalı. Bazılarının yaptığı gibi, buz gibi kolayı kafaya diktikten sonra çocuğuna 'Ama yavrum sen içme zararlıymış...'diyenlerden de olmamalısınız. Unutmayın 'evde çocuk varsa' sofranızda devamlı bulunması gereken tek içecek; su ve süt olmalıdır.

Dünyanın en yararlı içeceği SÜTTEN KORKMAYIN. Yaşlandıkça insanların kalsiyum ve D vitaminine olan ihtiyacı artar, bu nedenle süt, yalnız çocukların değil erişkinlerin ve Dr Murat Kınıkoğlu’nun şu çarpıcı ve acı tespiti ise ibret vericidir;
”Şuna inanıyorum ki süt; köylü Memet efendinin ineğinin memesinden değil de uluslararası bir firmanın fabrikasından çıkan (formülü gizli!) %500 karla satılan bir içecek olsaydı şu an hepimiz süt içiyor olurduk. Devletin, köylüden soframıza gelirken üç misli kârla satılan sütün halka daha düşük fiyatla ulaşması için gerekli tedbirleri alması lazımdır..”

İsveç’te başlayan bir araştırma 2002 yılında Birleşmiş Milletlerin gündemine taşındı. Birleşmiş milletlere bağlı Dünya Sağlık Organizasyonu (WHO) çeşitli ülkelerle, çeşitli programlar organize etti. Neticede Akrilamid (Acrylamide) maddesine karşı dünya ülkelerinin uyarılmasına gerek görüldü. Ülkemizde de geç te olsa bu konuda bazı çalışmalar başlatıldı.

Akrilamid’in hayvanlarda kansere sebep olduğu bilinmektedir. Ayrıca, akrilamidin belli dozlara çıkıldığında, insan ve hayvan sinir sisteminde zehirlenme etkisi yaptığı da bilinmektedir.

2002 yılında İsveç ulusan gıda merkezi yüksek sıcaklıkta işlem görmüş gıdalarda akrilamidin yüksek boyutlarda oluştuğunu ortaya koyan bir rapor yayınladı. Daha sonra, Hollanda, İsviçre, Norveç, İngiltere ve ABD gibi ülkelerde pişirilmiş ve sıcak işlem görmüş gıdaların pek çoğununda akrilamidin oluştuğunu ortaya koyan çalışmalar yapıldı.
Bugüne kadar akrilamid oluşumunun en büyük değerleri nişastalı (patates ve mısır gevreği, patates kızartma, tost edilmiş ekmek, bisküvi,kraker ve cipsi gibi) ürünlerde bulunmuştur.

İşte, çeşitli zamanlarda sitemizde yayınladığımız yazılardan derlediğimiz döküman bize birşeyler yapmanız gerektiğini kafi miktarda anlatıyor diye düşünüyoruz.

Öncelikle bilerek veya bilmeyerek yapmaya devam ettiğimiz ve bize dayatılmış “Sağlıksız Yaşam Tarzı”nın bir uzantısı olan “Sağlıksız Beslenme” alışkanlıklarımızı okullarımızda ve evlerimizde artık terk etmeliyiz.

Zararlı, tehlikeli ve dinen mahzurlu olabilen çeşitli kimyasal katkı maddeli hazır gıdalar yerine evlerimiz ve okul kantinlerimiz yeni bir gıda diyet formatına döndürülmelidir. Yaş meyve ve bunların taze sıkılmış meyve sularından, yurdumuzda bol miktarda yetişen ceviz, fındık, fıstık gibi kuru yemişlerden, süt, ayran, peynir, zeytin, kepekli, yulaflı unlardan yapılmış ekmeklerden oluşan bir diyet formatının çocuklarımızın “Sağlıklı Beslenme”sine uygun bir format olduğunu düşünüyoruz.

Sizler de bizim gibi düşünüyorsanız, okul yönetimlerinizle, öğretmenlerinizle, okul aile birliklerinizle görüşerek, Milli Eğitim Bakanlığına ve bizzat Bakana ulaşarak bu isteklerinizi bildirerek uygulamaya sokmaya çalışınız.

Unutmayınız! SAĞLAM KAFA, SAĞLAM YÜREK, SAĞLAM VÜCUTTA BULUNUR.



bun ele almamdaki sepeb şudur arkadaşın markette muhabet ediyoruz okula giden çocuklara velileri resmen kendi elleriyle zehirliyorlar yavrucukları yahu okula giden çocuğa neden cips vs.şekerleme...doldur babam dodur ...Kantinler ona keza .....Bence velilere bileders vermeleri lazım bilmeyenler için...

Selam ve dua ile.
Ekleme Tarihi: 01.01.2008 - 22:17
Bu mesajı bildir   Maksat kelam olsun üyenin diğer mesajları Maksat kelam olsun`in Profili Maksat kelam olsun Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1293 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
hicran_50 (37), usri_yusraa (37), DÝYARBAKIR.. (33), ahmet_erdogan33.. (38), eryal (62), ((-AySeNuR-)) (29), Memet (43), berfo2004 (44), HÜKÜM (54), nerro_22 (34), engin03 (39), cenngiz (55), apo28 (41), KalbiGüzelKiz (41), ismail36 (38), hakikat_nuru (46), gencolhan (48), roket (39), yasarozdemir (44), harbi (55), yusuf_k9 (44), bhdr_84 (40), tugbali (37), orhan yurt (53), mehmet balaca (43), Mehmet Balaca (43), serkantokmak (49), rabiaaslan (39)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.93078 saniyede açıldı