0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » BÜYÜK ŞAHSİYETLER » MEHMET ALİ FEHMİ HAZRETLERİ

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
ipekyolu_19 su an offline ipekyolu_19  
MEHMET ALİ FEHMİ HAZRETLERİ

12 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 03.01.2006
En Son On: 16.03.2007 - 20:24
Cinsiyeti: ----- 
"Hüsnü Gülzari hazretlerine ilk halifesi olarak vazife yapmış, Hüsnü Gülzari hazretlerinin manevi yüklerini paylaşmış ve onun himmet ve teveccühüne ulaşmış. Kamil bir mana eridir. Sungurlu’nun Tirkeş köyünde 1891 yılında doğmuştur. Çiftçi ailesinin çocuğudur, haneleri o dönemde meşayihin uğrak yeriymiş. Çekirge şeyhi ve dervişleri odalarına uğrar zikir yaparlarmış ve gittiklerinde küçük Fehmi onları taklit eder büyükler de onu taltif edermiş.

Askerliğini Çanakkale’de yapmış ve birinci dünya savaşı çıkınca orada topçu çavuşu olarak vazife almış. Bulunduğu mevziye düşen bir şarapnel parçası ile iki arkadaşı şehit olmuş. Kendisinin de kafasında küçük bir yumurta girecek kadar bir yarık oluşmuş ve şehadet parmağı yarı yerden kopmuş. Dokuz sene askerliği nihayetinde otuz yaşında memlekete dönmüş. O arada savaş kızışmış. İmam olduğundan askere alınmayan kardeşi de Yemen cephesine sürülmüş ve orada şehit olmuş. Evde abisinin ailesi, üç kızı, bir oğlu, bir de yaşlı anneleri üzerine yük olarak binmiş. 1922 senesinde otuz iki yaşında evlenmiş ve meşakkati daha da ziyadeleşmiş. Zor bir dönem içine girmiştir.

Dervişliğe geçişi büyük kızılköyündeki arkadaşlarının Hüsnü Gülzari hazretlerine intisabından sonra kendisini yalnız bırakmaları, avam iken yapmış oldukları bazı nakıs işleri terk etmeleri sayesinde onun da kafasına soru işaretleri düşmüş. Bilahare arkadaşları ile yapmış olduğu istişare ve nihayetinde maneviyatta almış olduğu manevi emir ve ikazlarla Hüsnü Gülzari hazretlerine 1932 senesinde intisap etmiş. Hüsnü Gülzari hazretleri Tirkeş yakınlarından geçerken, burada koçluk bir kuzu var, ama daha kendinden haberi yok dermiş. Hüsnü Gülzari’ye biat ettikten sonra gözyaşının hiç kurumadığı ağlayarak irşat olduğu anlatılır.Hüsnü Gülzari hazretleri dualadığı dervişi Mehmedi Fehmi’ye teslim eder. Dervişleri Fehmi efendi yetiştirirdi. O dönemde şunun bunun dervişi diye bir şey yoktu herkes birbirini sever ve sayardı. Başlangıçta gevşek tuttuğu dervişlik mesleğini Hüsnü Gülzari hazretlerinin teveccühleri, irşat ve ikazları ile ilerletmiş ve nihayetinde hilafete hak kazanmıştır.

Hüsnü Gülzari hazretleri “oğul biz seni gözlüyoruz ama sen gaflettesin hala” diyerek teşvik etmiş. “Efendim ben de sizin gibi olabilirmiyim” sorusuna olumlu cevap aldığında. “Elbette oğul biz boşa konuşurmuyuz” cevabını alınca. Artık hummalı bir gayretin içine girmiş ve nihayetinde maksat ve muradına ermiştir.

Mehmedi Fehmi efendi idraklerin ötesinde ziyade hizmette bulunmuş Hüsnü Gülzari’nin yükünü hafifletmiş, Sungurlu, Çorum ve Çankırı köylerine tarikatın yayılmasında büyük hizmetleri geçmiştir. Hüsnü Gülzari Musa A.S. ise Fehmi efendi onun kardeşi Harun A.S. gibiydi desek yerinde bir tesbit yapmış oluruz.

Mehmedi Fehmi orta boylu, hafif esmere yakın buğday benizli bir zattı. Ceket ve şalvar tipinde pantolon giyer, beline kuşak bağlardı. Başına külah şeklinde başlık, takke giyer yolda böyle dolaşırdı. Baston kullanırdı. 1948 senesinde deniz yolculuğu ile hac yapmıştır.21 Haziran 1967 senesinde Allah’ın vasi rahmetine kavuşmuştur.

İbrahim İpek efendi cem esmalarına kadar hilafetli kamil halife Mehmedi Fehmi efendi rehberliğinde yürümüş bilahare icazeti Hüsnü Gülzari hazretlerinden alıp Fehmi efendiye de imzalatarak meşihet postuna oturmuştur. Mehmedi Fehmi efendi celalli tarikatın usul ve füruundan taviz vermez bir mizaca sahip zat imiş.Meclisinde malayani konuşmaz ve konuşturmaz. Yanlış işleri anında ikaz edip düzeltir. Serkeşliğe ve gevşekliğe tahammül göstermezmiş.

Bir keresinde Hüsnü Gülzari hazretlerinin meclisinde iken fuzuli hareket yapan ihvanlara kızarak, efendim bunlara hep sen yüz veriyorsun. Bana bırak bak bunları nasıl hemen yola sokuyorum diye sitem etmiştir.

- Hüsnü Gülzari’nin kabrine ihvanla ziyaret eden İbrahim İpek efendi Tirkeş köyüne geldiğinde yorgun ve rahatsız olduğundan, ihvana siz ziyaret edin ben arabanın içinde okuyayım diye müsaade etmiş. İhvan tepeye çıkarken o murakabede ihlas ve fatiha okumuş. O arada hakikatte kendisine iki reşat altını arz etmişler. Birinde Hüsnü Gülzari’nin resmi diğerinde de Mehmedi Fehmi efendinin resmi varmış. Yani birini diğerinden ayırma, git onu da başında ziyaret et demişler. İbrahim İpek efendi bunun üzerine gidip kabrin başında ziyareti tamamlamış.

İbrahim İpek efendi 15 yaşında dualanmak isterken Fehmi Dededen değilde Hüsnü Gülzariden el tutmak istemiş. Bir gün maneviyatında bir köyde mahkeme kurulmuş. Hakim sen niye ikisini ayırıyorsun. Şeyhleri tasdik etmiyorsun dedikte İpek efendinin kalbine *****huriyet hakimleri sakalsız olur ama bu sakallı kim ola diye sormuş. Caferi Sadık demişler. Bunun üzerine İbrahim İpek efendi hangisi gelirse dualanmaya karar vermiş ve Hüsnü Gülzari ‘ye dualanmış.

Bu maneviyatlardaki hakikat üzerine bir ara kitabın ismini Reşadeyn (iki Reşat altını) koymayı düşündüm. Bilahare ipek yolu kitabını okuyan bazı ihvanların sitemleri doğrultusunda, bu kitaplarda Hasan efendi anılmamış, Hüseyin efendi anılmamış, Hayrullah efendi anılmamış gibi laflardan dolayı. Kitabın ismini Gülzari Hüsniya (Hüsnü Gülzari’nin Gül Bahçesi) koyup bahçe sahibine ve yetiştirdikleri kamilleri kısa hal tercümeleri, kemalat, keramet ve seçilmiş divanları ile yad etmeye karar verdik.

- Fakirin Mehmedi Fehmi efendi ile ilk irtibatı, hilafetten önce dervişliğimde oldu. Kendisine manada yirmi dört saat hizmet ettim. Hizmet esnasında celalli olduğunu duyduğum bu zatın mülayemet göstermesi halim selim bir mizaç sergilemesi beni şaşırtmıştı.

İbrahim İpek efendime bu maneviyatı arz ettiğimde “evladım, onun celali edebsize idi, edepli adama niye celal etsin” diye buyurdu.

- Hilafet aldıktan sonra da bir keresinde maneviyatımda Mehmedi Fehmi efendi yanında bir arkadaşı ile beraber Tirkeş Köyünün üst yanında kabrinin bulunduğu tepenin yamacına yol kenarında bir kuyu kazıyor. Kovayı kuyunun içine sallandırıp su çıkarıyor ve suyu bize tatmamız için uzatıyor. Başlangıçta bulanık olan su bilahare durulup güzel tatlı bir hal alıyor. Ve Mehmedi Fehmi efendi yanındaki zat ile birlikte ayrılıp gidiyorlar.

- Mehmedi Fehmi efendi oğlu Hüsnü hafıza gençken yaptığı bazı nahoş olaylardan dolayı kızar, yaptığı işlerden rahatsız olur bu rahatsızlığını Hüsnü Gülzari hazretlerine iletirmiş. Hüsnü hafız bir keresinde Hüsnü Gülzari’yi son deminde hasta iken ziyaret etmiş, Hüsnü Gülzari “Hafız oğul yanıma gel” deyip elini elinin içine almış ve “sen babana bakma, kendisi gençken her haltı karıştırmış, şimdi kemali bulunca eskiyi unutmuş. Seninde kendi gibi olmanı istiyor. Her şeyin bir vakti var. O da olur inşallah değilmi oğul” deyip onun gönlünü almış. Ve bu hareketi ile Hüsnü hafızı yola kazandırmış.

- İbrahim İpek efendi şimdiki yattığı tepeye gömülmeyi arzu eden Mehmedi Fehmi efendiye sebebini sormuş. O’da “oğul Cebrail Aleyhisselam bir kuş şeklinde gelip kanadının ucu ile oraya defnedilmemi işaret etti” buyurmuş. “Hem bir sebebi de orada yatarken şeyhim Hüsnü Gülzari’nin Müdü’deki yattığı yeri seyredeyim, güzümü ondan ayırmayayım” demiş.

Bu ifade ile Fehmi dede şeyh ve halife ilişkisinin nasıl olması gerektiğini kamillerin vefatından sonra bile onlara olan sevgi ve muhabbetin ne kadar elzem olduğunu bizlere bir ders olarak göstermiş oluyor. Bu duygulardan cenabı hak bize ve ihvanlarımıza da nasip eylesin amin.

- Hüsnü Gülzari vefat ettikten sonra, Fehmi efendi Karaçaylı kamil dervişlerin olduğu bir mecliste onlara biat tazelemek ve dualamayı teklif etmiş. Onlar da bizim biatımız biattır. Biz seni rabıta ederiz. Kifayet eder demişler. O da doğru söylediniz, ben sizi denemek için bu teklifi yaptım demiştir.

İbrahim İpek efendi de gerek Uşşaki tarikatı olsun, gerek sair tarikatlardan olsun kendisine biat etmek isteyenleri dualamaz biz eski dervişe rabıta veriyoruz, yoksa dervişi yeniden derviş yapmıyoruz derdi.

- Hüsnü Gülzari’nin vefatından sonra Mehmedi Fehmi efendi hacca giden Hüseyin Murat Efendiye hilafetini verememiş, hilafeti hak ettiğini vasiyet etmiş ve İbrahim İpek efendi vasiyeti yerine getirmiştir. Büyük kızıl köyündeki cem dervişi Arif efendiye hilafet teklif ettiğinde o kabul etmemiş. Zorlandığında ise “efendi basiretini de veriyorsan alayım. Ben dergaha gelenlerin hallerini az çok basiretle ayırt edemezsem ben bu yükün altına giremem” demiş ve imtina etmiş. Bilahare Ayvatlı Yusuf Efendiyi imtihan etmiş, biraz kısmık olan Yusuf Efendi’yi Mehmedi Fehmi Efendi hazretleri değişik zamanlarda kendisinden imtihan için istediği şeyleri vermede gönülsüz olduğunu görünce “Bu ne öter, ne de yumurtlar, bundan şeyh ne olmaz” deyip vazgeçmiş. Bilahare Paşa Polatlı Osman Bahri efendiye icazet yazıp görevlendirmiş. Kısa hal tercümesine kitapta yer vereceğimiz Osman Bahri efendi de yine Hüsnü Gülzari hazretlerinin dervişi olan Yozgatlı Ahmet Efendiye icazet yazmış ve kolun ve hizmetin devamını sağlamıştır.

- İbrahim İpek efendinin gençliğinde ziyaretine gittiği Mehmedi Fehmi efendi, hizmetinde bulunan damadı Osman Efendiye “Osman bak her tarafı kar bürüdü, güneş batmak üzere, bizi ziyaret gelen bir genç yolu şaşırdı, yanlış gidiyor, koş köpeklere yem olmadan al da buraya getir” buyurmuş.

Bunun üzerine dışarı çıkan Osman efendi bakmış İbrahim İpek Efendi aşağı Beşpınar istikametine dereye doğru yanlış tarafa gidiyor. Osman efendi kim olduğunu bilmediği o gence doğru “deli deli herif buraya doğru gel” diye bağırmış. Bilahare onu odaya kadar getirmiş. Çoluk çocuk İbrahim İpek efendi ile deli deli diye alay ediyorlarmış. Fehmi dede dışarı çıkıp “siz alay edin bakalım. O yakında sizin şeyhiniz olsun da görün” demiş.

Bu olayı nakleden İbrahim İpek efendi “şeyh dediğin böyle basiretli olacak, elbette böyle basiretli adama dervişlik yapılır” derdi.

Kalleş bahçesinde gonca gül olmaz,
Arif ile yola çıkan yorulmaz
İki kişi gördüm hakka kul olmaz
Biri mağrur biri kibir olmalı değil

- Fehmi dede hilafetten sonra bir dönem sigara içmeye devam etmiş. Bu arada Sungurlu’nun Çavuşçu köyündeki Nakşi meşayihi Mehmet efendi ile karşılaşmış. O zat Fehmi dedeye “sigara içmek mekruhtur. İrşat ile uğraşanlar örnek olmalılar. Bunu içme” dedik de kendisi “cenabı hak bana her şeyi bildiriyor. Arşı, kürsü gösteriyor. Eğer bu zararlı olsaydı bana bildirirdi” demiş. Bunun üzerine o zat “sen hiç bunun zararlı olup olmadığını danıştın mı?” dedikde istihare yapmış, maneviyatında cennette olduğunu ve efendimiz SAV ziyarete gittiğini görüyor, fakat önünde bir duman göreceklerini perdeli görmekte “bu duman da ne”, diye sorduğunda “işte bu sigaranın dumanı ve zararı” demişler. Bunun üzerine sigarayı bırakmış ve o zat ile bir daha görüştüklerinde sarılmışlar. “Mübarek Allah razı olsun işte bak mis gibi kokmaktasın” deyip muhabbetleşmişler.

- Mehmedi Fehmi efendi icazeti aldıktan sonra şeyhi ile irtibatı kesmemiş onun bulunduğu meclislerde onun dervişi gibi hareket eder hizmeti bizzat kendisi yapar imiş. İrşat esnasında karşılaştığı köylerde elini öper. Hüsnü Gülzari’den destur alır. Onu ihvanının rabıtasını bozmamak için tek bırakırmış. Hüsnü Gülzari hazretleri de halifesi Mehmedi Fehmi’ye çok düşkünmüş. Kendisini ziyaret eden ihvana dededen destur almadan memlekete dönmemelerini onun hayır dualarını almalarını öğütler hatırını sayarmış.

Nispeten zengin olan Hüsnü Gülzari hazretleri öküzün eşinin öldüğünü duyduk da Pazardan bir öküz alıp halifesi Mehmedi Fehmi efendiye teslim edilmesini istemiş. Onun maddi manevi bütün umuruna yardımcı olmuştur.

Çay köyde Hayrullah efendiden önce hilafet alacağı düşünülen Abdullah isminde çok kamil bir derviş varmış. Hayrullah efendi dervişken bir sıkıntıya düçar olmuş, borç aldığı kişi kendisini sıkıştırıyormuş. Bu halde Fehmi dedeyi ziyarete gitmiş. Geri döneceğinde Fehmi dede borç miktarı olan elli lirayı kendisinden talep edilmeden Hayrullah efendiye vermiş. Öbür dervişi işaretle “söyle Abdullah ‘a bana yüz lira göndersin” demiş. Geri dönen Hayrullah efendi o cem dervişine durumu arzetmiş. O da “ben yüz kaymayı şimdi nereden bulayım” deyip surat asıp mühlet istemiş. Bir iki hafta sonra dedenin ziyaretine gidecek olan Hayrullah efendi tekrar o dervişi ziyaret edip olumsuz cevap alınca yola revan olmuş. Yolda İbrahim İpek efendi ile karşılaşmış. İbrahim İpek efendi, Hayrullah efendi ile sarılmışlar. Efendi cebinden o zaman çok kıymetli olan imam maşından biriktirdiği parayı bunda bir iş var deyip Hayrullah efendiye verip, efendinin kendisi için elini öpmesini ve parayı teslim etmesini istemiş. Hayrullah Efendi ziyaret esnasında olanları anlattığında Fehmi dede İbrahim İpek efendinin yaptığı harekete çok sevinmiş. Ve ona dua etmiş. Çayköye dönüp o dervişi kasıtla elini çevirmeyle, bağını bostanını dağıttı, artık ondan bir iş çıkmaz demiş. Hakikaten hilafet alamadan bir müddet sonra o derviş vefat etmiş.

Bir gün Mehmedi Fehmi arkadaşları ile beraber Hüsnü Gülzari’yi ziyarete giderler. Dergah’ta Ali onbaşı diye şakacı bir derviş vardır. Ve eline bıçakları alır efendinin karşısında birbirine sürtüp bileylemeye başlar. Hüsnü Gülzari Ali onbaşıya ne yaptığını sorar oda halifelerin kesmesi gereken tosunu kast ederek “kurban kesmek için hazırlanıyorum” der. O da “sen kurban kesmeğe hazırlanıyorsun ama adam sabaha kadar uyuyor” der. Bunun üzerine Mehmedi Fehmi ağlamaya başlar ve destur alıp Tirkeş’e geldikten sonra halvete çekilir. Bir hafta hiç yatmaz huzurda ağlayarak oturur. Huzurda fazla oturduğundan dizlerinin üzerine dikilemez. Evdekiler felç oldu sanırlar. Halini arz için ev halkı Hüsnü Gülzari’ye gelirler. Hüsnü Gülzari Fehmi efendinin hanımına “kızım korkma iyileşir. Sen eve dön gülleyelim çöreği, pişir biz geldiğimizde ikram et” der. Ev de bir bayram havası oluşur. Sene 1942 Hüsnü Gülzari Mehmedi Fehmi’nin icazetini yazar. Bilahare kendisi ile halvet olup, bundan sonraki hizmetleri ile ilgili talimatları verir ve Fehmi efendi köyüne döner ve irşada başlar.

- Fehmi efendi huzurunda olan bir ihvana hangi dersi okuduğunu sorar, o da söyleyince “senin orda hakkın yok bir esma aşağıya in” der. Bilahare o derviş yanındakilere “efendi doğru söyledi, ben bu esmanın icrasını hanımımdan öğrenip rehbere söylemiştim. O da bana ders geçirmişti” buyurup, hem utanmış hem de efendiye hakkını teslim etmiş.

- Tirkeş’den Karaçay’a çıkarken Çenlemez tepesinden doğru biri önüne doğru yürür ve köyüne dönüp istirahat etmesini sağlık verir. “Artık ihtiyarladın, köyüne dön ve otur her yer zikir halakası oldu, her yerde zikir yapılıyor” diye konuşur. Celalli dede eline aldığı bastonunu o kişinin kafasına vurur, vurduğu şey parlar, kaybolur bilahare önüne çıkanın şeytan aleyhilane olduğunu dervişlere bildirir.

- Dedeyi ziyarete gelenler “dede bize orada sıcak yağlı çörek yanında pekmez çıkarırsa derviş oluruz” derler. Efendi gelen yeni dervişlerle tanıştıktan sonra sofrayı serdirtip ve konuşup arzu ettikleri şeyleri eksiksiz koydurtur. Dervişler hem utanır, efendi bilahare o dervişleri dualar.

Necip Hoca gittiği Yorgalı köyündeki cahil gençler kaynar su ile Fehmi Dedeyi denemek için abdest aldırırlar, efendi aldıktan sonra da Necip hoca da almak ister. Ve “yandım” deyip elini çeker ve hane sahibi utanmıştır. Gençler de kaçınca Mehmedi Fehmi “üzülmeyin onlar cahil hiç öyle olmasalar böyle şeyler yaparlar mı kusurlarına bakılmaz” deyip işi örter.

- Mehmedi Fehmi efendinin Hüsnü Gülzari’nin yetiştirdiği bütün halifelerde emeği vardır. İbrahim İpek efendi ve Hayrullah efendinin ve bilahare İbrahim İpek efendinin icazet yazdığı Hüseyin Murat efendinin Hasan Mansur efendinin rehberliğini yapmış yetişmelerinde büyük rol oynamıştır. İcazetini yazdığı Osman Bahri efendi ve onun icazet verdiği Yozgatlı Ahmet efendi kendisinden istifade etmişlerdir. Hayrullah efendiye icazet yazan Hüsnü Gülzari dönüşte Fehmi efendiye uğramasını istemiş. Fakat o çekinip Sungurlu’ya oradan da Çayköy’e geçmiş bu olaya dede çok üzülmüş ve “yazık etti kendisine basireti açılmaz” demiş bilahare eski dervişler araya girip üç ay sonra Hayrullah efendiyi dedenin yanına getirip aracı olmuşlar ve sonunda dedeyle aralarını bulmuşlar. Dede “oğul bana uğrasaydın ben icazetini mi yırtacaktım. Hem ben senin olgunlaşman için Cenabı hakka az mı boyun büktümdü” diyerek sitem etmiş.

- Bir keresinde Hüsnü Gülzari Müdüye ziyaretine gelen Fehmi efendiye daha dervişken “oğul Necati dedemiz köyde bir oda dam yaptı fakat üstünün kerestesi yok noksan ne yapsak acaba” dedikte. Hemen eve dönen Fehmi efendi kendi odasının çatı kerestesini söküp hiç düşünmeden öküz arabasına yükleyip o günün zor şartlarında hüseyinbey obasına götürmüş. Necati dedenin çok duasını ve himmetini almıştır.

- İbrahim İpek efendi Hüsnü Gülzari ’ye icazeti imzalattıktan sonra Fehmi Dede’nin elini öpmüş ve onun imzasını ve duasını da alıp meşihat postuna oturmuş. Bu esnada Fehmi Dede “senin şeyhin kim “diye sorduk da “sissiniz efendim” deyip dedenin gönlünü almayı bilmiş. Hüsnü Gülzari ile ayırt etmediğini göstermiş.

- Hüsnü Gülzari ve Mehmedi Fehmi civardaki yapılan Güreşleri seyretmeye giderler. Onları tanıyan pehlivanlar ellerini öpüp dua isterlerdi. Dua alanlara ve haksızlık yapılanlara himmet ederler ve onları yendirirlermiş.

- 1945 ve 1950’li yıllar çok zor dönemler idi. Maneviyatta aldıkları emirlerle ihvana Ya Dafi Ya Muin esmasını talim ederlerdi. “Kahhar esması okuyalım, düşmanlarımız kahrı perişan olsun” diyenlere “oğul biz bu yola cinayet işlemek için mi girdik, bizim işimiz duadır” dermiş. Bir takım azgın kişiler için “Biz görmeyeceğiz ama onların pisliği kimseye bulaşmayacak iyi olacaklar” dermiş. Onlardan biri olan sağlık memuru bilahare İbrahim İpek efendiye dualanmış ve yaptıklarına pişman olmuştur.

- Efendi yolda araba beklediğinde canı sıkıldığında bastonuyla yerdeki küçük taşlara vurur “benim şansım hep böyle oluyor” der. Bu ara yanındakiler o dönemde çok az olan bir bineğin geldiğin anlarlar. Bilahare o araç gözükür ve binerlermiş. Bu hal hep tecrübe edilmiş.

Vefatına yakın devamlı muayene olduğu doktoru kendisiyle çok ilgilenmiyor. Baş ağrısının nedeninin yaşlılık ve yorgunluk olduğunu dinlenmesinin gerektiğini söylüyor. Fakat maneviyatta aldığı işaretler doğrultusunda ihvanla vedalaşmak üzere Çankırı’ya İskilip’e ve oğlunun asker olduğu Ankara’ya gidiyor. Ankara dönüşü on beş gün sonra rahatsızlanıyor, köyünden jeep ile Sungurlu’ya götürülüyor. Fakat şehre girişte durumu daha da ağırlaşıp 21 Haziran 1967 senesinde hakkın vasi rahmetine kavuşuyor. Allah C.C. bizleri onların şefaat, himmet ve bereketlerine nail eylesin. Amin."

kaynak:http://www.gulzarii.com
Ekleme Tarihi: 23.02.2007 - 18:26
Bu mesajı bildir   ipekyolu_19 üyenin diğer mesajları ipekyolu_19`in Profili zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an 1 üye ve 1269 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
SaYaCGIN (48), AnneminSariGülü.. (34), kotza1 (55), keremcik (52), fatih GUNES (49), muhsin p.o. (52), tuva (42), Dostluklar_Baki (39), meydan26 (50), mehlika akasya (45), panter32 (50), NÖBETCI (47), baranbari (49), friendsofmehdi (39), tatar_salih (36)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.74337 saniyede açıldı