0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » ALLAH ın ŞERİATINI BEŞERİ KANUNLAR İLE DEĞİŞTİRENLER KAFİR OLUR(Alınıtıdır)

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
ebubera su an offline ebubera  
ALLAH ın ŞERİATINI BEŞERİ KANUNLAR İLE DEĞİŞTİRENLER KAFİR OLUR(Alınıtıdır)

133 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 11.07.2006
En Son On: 27.08.2013 - 11:53
Cinsiyeti: Erkek 
Allahu Tealâ şöyle buyurur: “Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (5 Maide/44)
İbn-i Cerir (rahimehullah) şöyle der: “Seleme bin Kuheyl’den rivayet edildiğine göre, Alkame ve Mesruk, İbn-i Mes’ud’a rüşvet hakkında sordular. İbn-i Mes’ud, “Haramlardandır” diye cevap verdi. “Hükümde nasıldır?” diye sordular. Bunun üzerine İbn-i Mes’ud, “O zaman küfürdür” dedi ve “Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir” (5 Maide/44) ayetini okudu.
Ömer İbnu’l-Hattab’ın, Ali bin Ebi Talib’in, Hasan el-Basri’nin, Said bin Cübeyr’in, İbrahim en-Nehai’nin ve Süddi’nin görüşü de budur. İbn-i Kudame el-Hanbeli (rahimehullah) şöyle der: Allahu Tealâ şöyle buyurur:
“Durmadan haram yerler...” (5 Maide/42)
Hasan ve Said bin Cübeyr bu ayetin tefsiri hakkında şöyle derler: “Bu rüşvettir… Ancak kadı rüşveti kabul ederse (ve bu sebeple Allahu Tealâ’nın hükmü ile hüküm vermezse), onunla küfre girer.”
Muhammed bin Abdulvehhab (rahimehullah) şöyle der: “Tağutun anlamı geneldir. Allah’tan başka kendisine ibadet edilen ve bundan razı olan her mabud, kendisine tabi olunan ya da Allah ve Rasulü’ne değil de kendisine itaat edilen her varlık tağuttur. Pek çok tağut vardır; bunların önde gelenleri ise beş tanedir. Bunlardan birisi, Allah’ın indirdiklerinden başkası ile hükmeden kişidir. Allahu Tealâ şöyle buyurur:
“Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (5 Maide/44)
Abdullatif bin Abdurrahman (rahimehullah) şöyle der: “Kim, Allah’ın Kitabı ve Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) sünneti kendisine ulaşmış olmasına rağmen, bu ikisi dışında bir şey ile hükmederse kâfir olur. Allahu Tealâ şöyle buyurur:
“Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (5 Maide/44)
Ali Cüreyşe şöyle der: “Kur’an-ı Kerim, Allahu Tealâ’nın indirdiği hükümlerden başkası ile hükmeden yöneticileri, kâfirler, zalimler ve fasıklar olarak nitelemektedir. Kişi, yüzünü Allahu Tealâ’nın indirdiği hükümlerden başkasına çevirirse, küfür ve zulüm ile buluşur. Allahu Tealâ’nın hükümlerini yerine getirmekten kaçınır ise farklı manaları ile fasıklık ile buluşur.”
Allahu Tealâ şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber’e ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, (Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman ediyorsanız) onu Allah'a ve Rasulü’ne götürün. Bu, hayırlı ve netice itibarıyla en güzeldir.” (4 Nisa/59)
İbn-i Kesir (rahimehullah) bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Yani husumetleri ve bilmediklerinizi Allah’ın Kitabı’na ve Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine götürerek, aranızda anlaşmazlık konusu olan şeylerde onları hakem kılın. “Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman ediyorsanız..” sözü, anlaşmazlık konusu olan meselede, Allah’ın Kitabı’nı ve Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetini hakem kılmayanların, Allah’a ve ahiret gününe iman etmemiş olduklarına delalet etmekdir.
Şeyh Muhammed bin İbrahim şöyle der: “Ayette geçen “(herhangi) bir hususta” şeklindeki ifade, “…anlaşmazlığa düşerseniz…” şartı ile zikredilmiştir. Bu genel bir ifadedir ve tartışmaya düşülen her şeyi kapsar. Daha sonra ise, “Allah’a ve ahiret gününe gerçekten iman ediyorsanız..” buyrularak, anlaşmazlığa düşülen her meselenin Allah’a ve Rasulü’ne götürülmesinin, Allah’a ve ahiret gününe imanın bir şartı olduğu belirtilmiştir.”
İbnu’l-Kayyim (rahimehullah) şöyle der: “Allahu Tealâ, Rasul’ün (sallallahu aleyhi ve sellem) getirmiş olduğu hükümlerden başkasına başvuran kişinin, tağutu hakem seçtiğini ve hüküm için ona başvurduğunu bildirmektedir. Tağut; kulların, kendisi sebebi ile sınırı aştıkları her mabud (ibadet edilen) veya bu şekilde kendisine itaat edilen ya da uyulan her kişidir. Dolayısıyla Allah ve Rasulü’nden başka hüküm konusunda kendisine başvurulan, Allahu Tealâ’dan başka kendisine ibadet edilen, Allahu Tealâ’nın, hakkında hiçbir hüküm indirmediği şeylerde kendisine tabi olunan her kişi veya topluluk tağuttur.”
Süleyman bin Abdullah en-Necdi şöyle der: “Kim Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet eder, sonra anlaşmazlığa düşülen bir konu hakkında Rasül’den başkasına yönelirse, o kimse şehadetinde yalancıdır.”
İbn-i Kesir şöyle der: “Allahu Tealâ, kendi şerefli ve mukaddes zatına andederek buyuruyor ki: Bütün işlerde Rasul’ü (sallallahu aleyhi ve sellem) hakem kılmadıkça hiç kimse gerçekten iman etmiş olmaz. O’nun verdiği hüküm, gizli ve açık olarak her zaman kendisine uyulup bağlanılması vacip olan haktır.
İbnu’l-Kayyim şöyle der: “Allahu Tealâ, insaNların, usül, fürû, şer’i hükümler, uhrevî hükümler ve karşılaşmış oldukları diğer meselelerde Allah’ın Rasulü’nü hakem olarak tayin etmedikçe, imanlarının olmadığına, mukaddes zatına andederek yemin ediyor. Tek başına, Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) hakem olarak tayin edilmesi de imanın isbatı açısından yeterli değildir. Bununla birlikte içlerinden de hiçbir sıkıntı duymamaları gerekir. İçlerinde sıkıntı duymaları, kişinin gerek Rasulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) hükmolunmaktan dolayı ve gerekse O’nun vereceği hükümden dolayı göğsünün daralmasıdır. Dolayısıyla Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) hükmüne bütün açıklığıyla göğüslerini açmaları, tam olarak onu kabul etmeleri ve bundan razı olmaları gerekir. O’nun hükmüne, itiraz etmeden tam bir kabul ve teslimiyet ile yönelmedikçe, iman etmiş olmazlar.”
Muhammed bin İbrahim şöyle der: “Bu ayet-i kerimeye ve hükmün iki çeşit olduğuna delalet edişine dikkat edilmelidir. Allahu Tealâ’nın hükmünden başka ancak cahiliye hükmü vardır. Bu da şunu göstermektedir ki, günümüz kanun koyucuları, ister kabul etsinler ister kabul etmesinler, cahiliyye ehli zümresine girmektedirler. Hatta onlar, o müşriklerden daha kötü ve daha yalancı bir durumdadırlar. Çünkü cahiliyye ehlinden olan müşriklerinin, bu alanda herhangi bir çelişkileri yoktur. Ancak günümüz kanun koyucuları Rasul’ün (sallallahu aleyhi ve sellem) getirmiş olduğuna iman iddiasında bulundukları halde, bu iddiaları ile çelişki içerisindedirler. Kendileri için bu ikisi arasında bir yol bulmak isterler. Allahu Tealâ onlar hakkında şöyle buyurur:
“İşte gerçekten kâfirler onlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” (4 Nisa/151)
Şenkıti (rahimehullah) yukarıda aktarmış olduğumuz ayet (4 Nisa/59) hakkında şöyle der: “Bu ayet, Allah ve Rasulü dışında bir kimseye itaatte bulunan, Allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını ise haram kılmada Kitap ve Sünnet’e uymaktan yüz çevirerek Allah’a isyan konusunda ona uyan ve Allah’ın izin vermediği konuda onu izleyen kişinin, o kimseyi rab ve mabud edindiği ve Allahu Tealâ’ya şirk koşmuş olduğunu belirtmektedir. Allahu Tealâ şöyle buyurur:
“O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.” (18 Kehf/26)
Bu gibi ayetlerden, Allah’ın koymuş olduğu hükümler dışında ortaya konan kanunlara uyanların, Allah’a şirk koştukları anlaşılmaktadır.”
İbn-i Kesir (rahimehullah), Tatarların hüküm için kendisine başvurdukları Yesak veya Yasa isimli kanunlarından bir bölümünü Cüveyni’den naklettikten sonra şöyle der: “Kim nebilerin sonuncusu Muhammed bin Abdullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) indirilmiş olan sağlam şeriatı terk eder ve önceki ümmetlere ait olup hükmü nesholunmuş olan başka bir şeriate hüküm için başvurursa küfre girmiş olur. Hükmü nesholunmuş olan önceki şeriatlere başvurmanın sonucu bu ise, acaba Yasa’ya başvuran ve onu şeriata tercih eden kimsenin durumu nedir? Kim bu tür kanunlara başvurursa, Müslümanların icmasıyla kâfir olmuş olur.”
Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye (rahimehullah) şöyle der: “Müslümanların dininde zaruri olarak bilinmektedir ki, İslam dini dışında bir şeye tabi olmayı ya da Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) şeriatı dışında başka bir şeriata tabi olmayı caiz gören kimse kâfirdir. Müslümanların tamamı bu konuda ittifak etmiştir. Bu kişinin küfrü aynen, Kitap’ın bir kısmına iman edip, bir kısmını inkar eden kişilerin küfrü gibidir. Allahu Tealâ bu kişiler hakkında şöyle buyurmaktadır: “Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırıp: “Bir kısmına iman ederiz, ama bir kısmına inanmayız” diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu; işte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.”Yine şöyle der: “Kişi, (üzerinde icma olan) haramı helal ya da helalı haram yaparsa veya (üzerinde icma olan) şeriatı değiştirirse, fakihlerin ittifakıyla kâfir ve mürted olur.
Abdulkadir Udeh şöyle der: “Yaratıcıya isyan olan bir işte yaratılana itaatın olmadığı konusunda, müçtehid imamlar arasında söz ve itikad bazında hiçbir ihtilaf yoktur. Zina, sarhoşluk veren içki, hadlerin ve İslam ahkâmının geçersiz kılınması ve Allahu Tealâ’nın izin vermediği konularda kanun koyma gibi, haramlığı konusunda icma bulunan yasakları mübah görmek şüphesiz ki küfür ve riddettir. Dinden irtidat eden yöneticiye karşı ayaklanmak ise bütün Müslümanlar üzerine farzdır.”
Ahmed Şakir, Tatarların hüküm için kendisine başvurdukları “Yesak” isimli kanunları hakkında İbn-i Kesir’in söylemiş olduğu sözlere dair şöyle der: “İslam düşmanı Cengiz Han’ın sonradan ortaya koyduğu bu kanunlara karşı Hafız İbn-i Kesir’in (sekizinci asırdaki) bu etkili tanımını görüyor musunuz? Hicri 14. asırda bulunduğumuz şu dönem, İbn-i Kesir’in nitelediği dönemdir. Ancak şu fark bulunmaktadır ki, günümüz Müslümanları, durum olarak onlardan daha kötü ve zulüm olarak onlardan daha şiddetli bir haldedir. Çünkü şu anda İslam ümmetinin çoğunluğu, şeriata aykırı olan bu kanunlar içerinde neredeyse eriyip kaybolmuş vaziyettedir. Bu beşeri kanunlar, şüphe ve tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık bir küfürdür. Kim olursa olsun hiçbir Müslümanın, bu kanunlarla amel etmesi veya onlara boyun eğmesi konusunda asla geçerli bir mazereti olamaz.”
Muhammed bin Abdulvehhab (rahimehullah) şöyle der: “İnsanların, Allahu Tealâ dışında, kendilerine itaat edilmesi gerektiğine inandıkları bu tağutların tamamı kâfirdirler, İslam’dan çıkmışlardır. Allah’ın haram kıldığını helal, Allah’ın helal kıldığını ise haram kılmalarına rağmen nasıl kâfir olmasınlar ki? Sözleri, fiilleri ve onaylarıyla, yeryüzünde kötülüğü yaymaya çabalarlar. Kim onlar için mücadele eder, onların küfrünü inkar eder ya da onların bu fiilinin batıl olsa da onları küfre götürmeyeceğini söylerse, bu mücadeleci kimsenin fasık olduğunu söylerim. Çünkü İslam dini, bu tağutlardan uzaklaşmadıkça ve onları tekfir etmedikçe gerçekleşmez.” Onları tekfir etmemek bile, Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab’a göre büyük bir suç iken, acaba onların İslam’ın en güzel niteliklerine sahip olduklarını söyleyen, devletleri ve sistemlerini temize çıkaran ve onları inkar edenlere saldıran kişinin durumu nasıl olur?! Allah Tealâ şöyle buyurur:
“Hayır, Rabbine yemin olsun, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapmadıkça, verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymayarak tam teslimiyet göstermedikçe iman etmiş olmazlar.” (4 Nisa/65)
Ahmed Şakir (rahimehullah) bu ayetin tefsiri hakkında şöyle der: “Ey Müslümanlar, sömürgeci düşmanlarınızın yeryüzünün dört bir tarafındaki İslam beldelerinde yaptıklarına bir bakın! Müslümanlara, ahlakı, edep ve dinleri yok eden, ne bir şeriat ne de bir din üzerine kurulmamış, aksine kâfir ve putperest bir adamın çıkarmış olduğu kanunlar üzerine kurulmuş olan putperest Avrupa kanunlarını dayatmaktadırlar. Halbuki onlar, İsa’ya (a.s) iman etmekten kaçınmışlar, putperestlik, günah, suç ve ahlaksızlıkta ısrar etmişlerdir. Bu kanunları ortaya koyan kişilerden ilki Justinyen isminde bir dinsizdir. İslam’a müntesip olduğunu iddia eden bazı sahtekarlar ise bu kanunların tercemesini yaparak “Müdevvenetu Justinyen” olarak isimlendirmişlerdir. Böyle bir isimlendirmeden amaçları ise, hicret yurdunun imamlarından birine ait olan ve Kitap ve Sünnet üzere İslam fıkhını muhteva eden, “Müdevvenetu Malik” isimli eser ile alay etmektir.
İslam düşmanlarının Müslümanlara dayattıkları bu kanunlar, aslında, Müslümanların saf dinlerine bedel olarak ortaya konan batıl bir dindir. Zira bu kanunlara itaate zorlamışlar ve kalplere, bu kanunların sevgisini filizlemişlerdir. Birçok konuşma ve yazılarda “Kanunların Kutsallığı”, “Yargı Kutsallığı”, “Mahkeme Dokunulmazlığı” ve buna benzer vasıflar ile bu kanunların nitelendirildiğini görmekteyiz. Halbuki İslam şeriatı ve İslam fakihlerinin görüşleri hakkında asla bu tür nitelemelerde bulunmamaktadırlar. Bilakis yayın organları aracılığı ile “İrtica”, “Gericilik”, “Rahiplik”, “Orman Kanunları” ve buna benzer ifadeler kullanılarak İslam’a hakaretler yapılmaktadır.
Ayrıca bu kişiler, ortaya koydukları bu kanunlar için “Fıkıh”, “Fıkhi”, “Teşri” ve buna benzer bir takım şer’i ıstahları kullanmaktadırlar. Böylece halkın gözünde, İslam ve İslam şeriatı ile kendi din ve şeriatlerı arasındaki farkı azaltmak ve dengelemek istemektedirler...
Bu yeni din (yani beşeri kanunlar), İslam beldelerinin çoğunda Müslümanların hüküm için kendisine başvurdukları temel kaideler vasfını almıştır. Bu kanunlardan bazıları İslami hükümlere uymuş, bazıları ise uymamıştır. Bunların tamamı batıl ve dinden çıkmaktır, küfürdür. Çünkü bu kanunlardan İslam şeriatına uyanlar tesadüfen uymuştur. Yoksa İslam’a uymak, Allah’ın emrine ya da Allah Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) emrine muvafakat ve itaat olsun diye yapılmamıştır. Her ikisi de yani İslam’a uyanı da uymayanı da batıldır. Sapıklığın kokuşmuş çukurundadır, sahibini ateşe sürükler. Hiç bir Müslümanın buna boyun eğmesi ya da rıza göstermesi caiz değildir.”
Allah Tealâ şöyle buyurur: “Yoksa onlar cahiliyye hükmünü mü istiyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, Allah’tan daha iyi hüküm veren kim vardır?” (5 Maide/50)
Hafız İbn-i Kesir (rahimehullah) bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Bütün hayırları ihtiva eden, bütün kötülükleri yasaklayan, uydurma heva ve arzulara kapılmaktan alıkoyan Allah’ın hükmünden dışarı çıkanları Rabbimiz kınıyor. Kulların kendi elleriyle koydukları ve Allah’ın şeriatına dayanmayan cahiliyyet hükümlerinin sapıklıklarını ve bilgisizliklerini reddediyor. Bu sapıklıkları; kendi görüş ve hevesleri sonucu ortaya çıkardıklarını bildiriyor. Söz gelimi Tatarlar’ın, Cenhiz Han diye bilinen krallarından alınma, krallık buyrukları vardır ve bununla hüküm verirler. Nitekim bu yasayı onlara kral koymuştur. Bu yasalar Yahudi, Hıristiyan ve İslam dinine mensup muhtelif milletlerden iktibas yoluyla tanzim edilmiş kanunlar topluluğudur. Ancak bu yasalar içerisinden birçoğu, Cengiz Han’ın mücerred görüş ve heveslerinden ibarettir. O bunu, çocukları için izlenen bir hüküm haline getirmiştir ki; onlar, Allah’ın Kitabı’ndan ve Rasulullah’ın sünnetinden önce bu yasaya uyarlar. Onlardan böyle davrananlar kâfirdir, öldürülmeleri vaciptir. Az veya çok hiçbir konuda Allah’tan başkasının hükmüne müracaat edilmez. Bunun için Allahu Tealâ; onlar, Allah’ın hükmünden vazgeçip cahiliyyenin hükmünü mü tercih ediyor ve istiyorlar, buyuruyor.
İbn-i Hazm (rahimehullah) şöyle der: “Eğer kişi, Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından sonra bir kimsenin helal olan bir şeyi haram, haram olan bir şeyi helal, vacip olmayan bir şeyi vacip ya da Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) döneminde olmayan bir şeyi şeriat (yani kanun) kılabileceğine inanırsa, kâfir ve müşrik olur, kanı ve malı mübahtır. Onun hükmü mürtedin hükmü gibidir ve aralarında hiçbir fark yoktUR
Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye (rahimehullah) şöyle der: “Allahu Tealâ’nın, Rasulü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) indirdiği hükümler ile hükmetmenin farz olduğuna inanmayan kişi, şüphesiz kâfir olur. Dolayısıyla insanlar arasında adil olduğuna inandığı kendi görüşü ile hükmetmeyi helal kılan kişi kâfirdir. Zira hiçbir ümmet yoktur ki adalet ile hükmetmediğini söylesin. Halbuki adalet olarak gördükleri şey, büyüklük taslayanlarının görüşlerinden ibaret bir takım kurallardan başkası değildir. Bununla birlikte İslam’a müntesip olduğunu iddia ettiği halde, bir takım adetler ile hükmeden ve bu adetlerin Kitap ve sünnet haricinde kendisi ile hükmedilmeye uygun olduğunu söyleyen bir çok kişi bulunmaktadır ki bu da küfürdür.”
İbn-i Kesir (rahimehullah) şöyle der: “Kim nebilerin sonuncusu Muhammed bin Abdullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) indirilmiş olan sağlam şeriatı terk eder ve önceki ümmetlere ait olup hükmü nesholunmuş olan başka bir şeriate hüküm için başvurursa küfre girmiş olur. Hükmü nesholunmuş olan önceki şeriatlere başvurmanın sonucu bu ise acaba Yasa’ya başvuran ve onu şeriata tercih eden kimsenin durumu nedir? Kim bu tür kanunlara başvurursa, Müslümanların icmasıyla kâfir olmuş olur.”
İbnu’l-Kayyim (rahimehullah) şöyle der: “İslam dininin, kendisinden önceki bütün dinleri neshettiğini Kur’an bildirilmekte ve bu konuda icma bulunmaktadır. Kim Tevrat ve İncil’de geçen hükümlere tutunarak, Kur’an’a tabi olmayı terkederse kâfir olur. Allahu Tealâ, Tevrat, İncil ve diğer dinlerdeki bütün hükümleri geçersiz kılarak, insanlar ve cinlere, İslam şeriatına uymalarını emretmiştir. İslam’ın haram kıldığı dışında haram ve farz kıldığı dışında farz yoktur.”
Allame Ahmed Şakir (rahimehullah) şöyle der: “Müslümanların, kendi ülkelerinde inkarcı Avrupa’nın kanunlarından alınan yasalarla yönetilmesi Allahu Tealâ’nın şeriatına uygun olabilir mi? Onların kanunlarına heva ve batıl görüşler yön vermekte, diledikleri gibi onları değiştirmektedirler. O kanunları yapanların, yaptıkları bu yasaların İslam şeriatına uygun olup olmadığı umurlarında bile değildir. Bu beşeri kanunlar şüphe ve tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık bir küfürdür. Kim olursa olsun hiçbir Müslümanın, bu kanunlarla amel etmesi veya onlara boyun eğmesi konusunda asla geçerli bir mazereti olamaz.
Abdullah bin Hamid (rahimehullah) şöyle der: “Allahu Tealâ’nın hükümleriyle çelişir bir şekilde kanunlar çıkaran ve bu kanunlara uymaları için insanları zorlayan kişi, İslam milletinden çıkmış bir kâfirdir.”
Şenkıti (rahimehullah) şöyle der: “Gökleri ve yeri yaratanın şeriatına muhalif olan kanunlar ve bu kanunlarla hüküm vermek, gökleri ve yeri yaratana küfür mahiyetindedir… Erkeğin mirasta kadına üstünlüğünün ve erkeğe birden fazla kadın ile evlenmesine izin verilmesinin adil olmadığını veya recm, el kesme ve benzeri had cezalarının vahşet olduğunu söylemek bu kabildendir. Toplumun bireyleri, malları, namusları, soyları, akılları ve dinleri hakkında bu tür kanunlar ile hükmetmek; gökleri ve yeri yaratana küfür, bütün yaratılanları ve onlar için faydalı olan şeyleri en iyi bilen yaratıcının koymuş olduğu semavi düzene isyan ve hakimiyeti Allah’tan başkasına vermek niteliğindedir. Allahu Tealâ şöyle buyurur:
“Yoksa onların, dinden Allah’ın izin vermediği şeyleri onlara şeriat kılan ortakları mı var?” (42 Şura/21)
“De ki: “Allah’ın size indirdiği rızıktan bir kısmını haram, bir kısmını da helal kıldığınızı görmüyor musunuz? De ki: Allah mı size izin verdi? Yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” (10 Yunus/59)
“Dillerinizin yalan olarak vasfettiği şeyler hakkında, ‘Bu helaldir, bu da haramdır’ demeyin, çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah’a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler.” (16 Nahl/116)
Muhammed bin İbrahim (rahimehullah) şöyle der: “Yeryüzünde hükmetmesi ve insanları uyarması için Arapça olarak Ruhu’l-Emin vasıtası ile Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) kalbine indirilenin dışında kanunlar ortaya koymak ve anlaşmazlığa düşülen konularda bu kanunlara başvurmak büyük küfür ve Allahu Tealâ’nın şu ayetinden yüz çevirmektir:
“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, (Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman ediyorsanız) onu Allah'a ve Rasulü’ne götürün. Bu, hayırlı ve netice itibarıyla en güzeldir.” (4 Nisa/59)
Allahu Tealâ şöyle buyurur: “(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i Rabler edindiler. Halbuki hepsine de tek İlah’a kulluk etmekten başka bir şey emrolunmadı. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.” (9 Tevbe/31)
Adiy bin Hatim’den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: “Boynumda altından bir haç olduğu halde Allah Rasûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) yanına geldim. Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) bana: “Ey Adiy, şu putu boynundan at” dedi. Ben onu boynumdan attım. Yanından ayrıldığım esnada Allah Rasûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) şu ayeti okuduğunu duydum:
“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i Rabler edindiler.” (9 Tevbe/31)
Bunun üzerine ben: “Biz onlara ibadet etmiyorduk” dedim. Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem): “Allah’ın helal kıldıklarını haram, haram kıldıklarını ise helal sayıyorlar ve siz de bunları helal ya da haram kabul etmiyor muydunuz?” dedi. Ben: “Evet” dedim. Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem): “İşte ibadetiniz budur” diye buyurdu.”
İbn-i Cerir (rahimehullah), Huzeyfe’den (r.a) şöyle rivayet eder: “Onlar bu haham veya rahipleri için oruç tutmuyorlardı ve namaz da kılmıyorlardı. Ancak onların helal kıldıklarını helal ve Allahu Tealâ’nın kendileri için helal kıldığı bir şeyi haram kıldıklarında da haram olarak kabul ediyorlardı. Onları Rab olarak benimsemeleri bu yöndendir.”
Beğavi şöyle der: “Eğer, onlar hahamlarına ve rahiplerine ibadet etmiyorlardı denirse, şöyle cevap veririz: Bunun anlamı şudur: Onlar, Allah’a isyan noktasında haham ve rahiplerine itaat ediyorlar, onların helal kıldığını helal, haram kıldığını ise haram sayıyorlardı. Dolayısıyla onları rabler edinmişlerdi.”
Süddi şöyle der: “İnsanlara uydular, Allahu Tealâ’nın Kitabı’nı arkalarına attılar. Bu nedenle Allah Tealâ şöyle buyurdu: “Halbuki hepsine de tek İlah’a kulluk etmekten başka bir şey emrolunmadı.”
Yani, ancak O’nun haram kıldığı haram, helal kıldığı ise helaldir. O’nun şeriatine tabi olunur ve hükümleri uygulanır. “O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.” Yani, Allahu Tealâ, ortaklardan, eşlerden, yardımcılardan, rakiplerden ve çocuklardan münezzeh ve yücedir. O’ndan başka ilah ve rab yoktur.”
Günümüz Müslüman beldelerindeki yöneticilerin kâfir olduklarına dair bir diğer delil ise onların, Allahu Tealâ’nın düşmanları olan Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeleri ve Allahu Tealâ’nın dostları olan muvahhid mücahidlere ise savaş açmalarıdır. Allahu Tealâ şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” (5 Maide/51)
Kurtubi (rahimehullah) şöyle der: “Allahu Tealâ “İçinizden onları dost tutanlar...” yani Müslümanlara karşı onların tarafında olur ve onlara destekte bulunursa; “onlardandır” diyerek böyle davranan kişinin hükmünün, onların hükmü gibi olduğunu açıklamıştır. Bu da Müslümanın mürtede mirasçı olmasını engeller. Bu, İbn-i Ubeyy onları dost edindiğinde inmişti. Sonra hüküm dostluğun kesilmesi konusunda kıyamete kadar baki kaldı.”
Şevkani (rahimehullah) şöyle der: “Allahu Tealâ şöyle buyurmuştur:
“İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır.”
Yani onların içinden ve onlardan sayılır. Bu şiddetli bir tehdittir. Tekfiri gerektiren masiyet son haddine ulaşmıştır. Bundan sonra Allahu Tealâ şöyle buyurur: “Ey iman edenler, sizden kim dininden dönerse...” (5 Maide/54)
Bu, kâfirlerle dostluğun küfür olduğu (ki bu da riddet çeşitlerinden birisidir) beyan edildikten sonra mürtedlerin hükümlerinin açıklamasına bir başlangıçtır.”
İbn-i Teymiye (rahimehullah) şöyle der: “Allahu Tealâ şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar…”
Yani onlara uyum gösteren ve onlara yardımda bulunanlar, “…onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.”[Linkleri Görebilmek İcin Lütfen Üye OlunTıklayınız...]
Muhammed bin Abdulvehhab (rahimehullah) şöyle der: “Müslümanın tekfir edildiği, İslam’ı bozan hallerden sekizincisi; Müslümanlara karşı müşriklere yardım etmek ve onlara destek olmaktır. Zira Allahu Tealâ şöyle buyurur: “İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır.”
Allahu Tealâ şöyle buyurur: “Sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini ileri sürenleri görmedin mi? Zira tağuta iman etmemeleri emrolunduğu halde tağutun önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” (4 Nisa/60)
İbn-i Kesir (rahimehullah) bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Ayet, bütün bunlardan daha geneldir. Kitap’tan ve sünnetten yüz çevirerek, hüküm için batıla başvuran kimseyi yermektedir. Buradaki batıldan kasıt, tağuttur.”
İbnu’l-Kayyim (rahimehullah) şöyle der: “Tağut, kulun kendisiyle haddi aştığı, ibadet edilen, tâbi olunan ve itaat edilen her şeydir. Her toplumun tâğutu, Allah ve Rasulü’nü bırakarak kendisinden hüküm aldıkları, Allah’a değil de kendisine ibadet ettikleri, Allah tarafından herhangi bir delil olmaksızın tâbi oldukları, yahut Allah’a itaat olmadığını bildikleri bir hususta kendisine itaat ettikleri kimsedir. İşte yeryüzünün tâğutları bunlardır. Bunlara ve insanların bunlarla olan ilişkilerine bakıldığında, insanların çoğunun Allah’a ibadetten yüz çevirerek tâğuta ibadete, Allah ve Rasulü’nden hüküm istemekten yüz çevirerek tâğuttan hüküm istemeye, Allah’a ve Rasulü’ne uymaktan yüz çevirerek tâğuta uymaya yöneldikleri görülecektİR
İbnu’l-Kayyim’in (rahimehullah) bahsettiği bu durum, onun yaşadığı dönem ile ilgilidir. Acaba günümüzdeki insanların halini görmüş olsaydı ne derdi?
Muhammed bin Abdulvehhab (rahimehullah) şöyle der: “Tağutun anlamı geneldir. Allah’tan başka kendisine ibadet edilen ve bundan razı olan her mabud, kendisine tâbi olunan ya da Allah ve Rasulü’ne değil de kendisine itaat edilen her varlık tâğuttur. Pek çok tâğut vardır; bunların önde gelenleri ise beş tanedir. Bunlardan birisi, Allah’ın hükümlerini değiştiren zorba yöneticidir. Allahu Tealâ şöyle buyurur:
“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini ileri sürenleri görmedin mi? Zira tağuta iman etmemeleri emrolunduğu halde tağutun önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” (4 Nisa/60)
Yine bunlardan birisi de, Allah’ın indirdiklerinden başkası ile hükmeden kişidir. Allahu Tealâ şöyle buyurur:
“..Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler; işte onlar kâfirlerin ta kendileridir” (5 Maide/44)
Muhammed Hamid el-Faki, tağutun tarifinde şunları söyler: “Selefin (r.a) sözlerinden özetle tağutu şöyle tanımlayabiliriz: “Kulu Allah’a ibadetten, dini ve itaati yalnızca Allah’a ve Rasulü’ne has kılmaktan çeviren ve alıkoyan herşeydir. Bu, cinlerden olan şeytan da olabilir, insanlardan olan şeytan da olabilir; ağaçlar, taşlar ve diğer başka şeyler de olabilir. Şüphesiz buna kanlar, mallar ve ırzlar hususunda insanların koymuş olduğu, İslam’a ve İslam Şeriat’ına uymayan kanunlarla hükmetme de dahildir. Bu yolla hadlerin ikamesi, faizin, zinanın, içkinin haram kılınması gibi Allah’ın şeriatından olan şeyler geçersiz kılınmış olur ve insanların koymuş oldukları bu kanunlar, kendi yaptırım güçleri ve onları uygulayanların yetkisi ile yasallaşarak korunurlar. Dolayısıyla kanunların kendisi bizzat tağuttur, bu kanunları koyanlar ve propagandasını yapanlar tağutturlar, gerek kasıtlı gerekse kasıtsız olarak Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) getirmiş olduğu gerçeklere uymaktan insanları alıkoymak için insan aklının icad etmiş olduğu her türlü yazılı metin ve buna benzer şeyler tağuttur.”
Aktarmış olduğumuz bu deliller, günümüz yöneticilerinin küfürlerinin ve durumlarının anlaşılması için yeterlidir. Ancak bizim amacımız sadece onların küfrünü ortaya koymak değil, bununla birlikte mücahidleri bu tağutlar ile savaşmaya ve onları yönetimden indirmeye teşviktir. Allah Tealâ şöyle buyurur:
“Fitne tamamen yok oluncaya ve din de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.” (2 Bakara/193)
“Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. (İnkara) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.” (8 Enfal/39)
“İman edenler Allah yolunda savaşırlar, kâfirler ise tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.” (4 Nisa/76)
“Şu haram aylar bir çıktı mı artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun. Eğer tevbe ederler ve namaz kılıp zekatı verirlerse onları serbest bırakın. Muhakkak ki, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (9 Tevbe/5)
“Küfrün önderlerine karşı savaşın. Çünkü onların yemin (diye bir şeyleri) yoktur.” (9 Tevbe/12)
“Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlara karşı savaşın ve onlar sizde bir sertlik bulsunlar. Biliniz ki Allah müttakilerle beraberdir.” (9 Tevbe/123)
Ekleme Tarihi: 11.05.2007 - 14:37
Bu mesajı bildir   ebubera üyenin diğer mesajları ebubera`in Profili ebubera Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1203 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
leyla_ozcan89 (36), hnb sonnefes (31), Xmaill (47), RebeRenaS (44), paqpaq23 (43), nvbhr (41), sureyyahanim (57), kirmizi-gul (48), www.geceyolcusu.. (55), hasan bozdogan (53), Fatich (36), aFFeDiLMeYeN (49), metude (31), ardic (54), _mert_x44 (61), mkaltintas (60), Feyzanur S. (47), Ecem (39), karanlýk.. (42), rabia24 (44), aliya2003 (40), ALMANYALI_DADAS (53), Enderr (44), xsedanurx (41), seta (40), xAsudex (52)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.64874 saniyede açıldı