0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » TARİH / SİYASET / EKONOMİ » OSMANLI TARİHİ ve MEDENİYYETİ » 'Türkiye Türklerindir ' diyen Beyaz Türkler'in maskeleri düşüyor mu?

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Evrensel su an offline Evrensel  
'Türkiye Türklerindir ' diyen Beyaz Türkler'in maskeleri düşüyor mu?

237 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 16.04.2004
En Son On: 23.06.2008 - 15:29
Cinsiyeti: ----- 
Beyaz Türkler Son Hamlesini Yapıyor
13 Haziran 2007 08:14

Mesele hükümet meselesi değil. Bu defa demokrasiyi tuş etmek isteyenler bir hükümetin değil, bir milletin üstünde tepinmek için hazırlanıyor. Beyaz Türkler son hamlesini yapıyor
Aktifhaber yazarı Yusuf Gezgin'in Analizi:



Türkiye Irak'laştırılıyor



İki yıl önce yine bu köşede “Türkiye Irak olur mu?” başlıklı bir yazı yazmış, “Ortadoğu’nun ve Türkiye’nin Irak’laştırılmak, yani atomize edilerek birbiriyle vuruşturulmak istendiğini…” belirtmiştik. Batılılarla aynı kampta bulunan “Türkiye’nin Irak, Afganistan gibi silah doğrultularak değil daha teknik halledileceğini…. Müdahalenin çıkarılacak iç karışıklıklardan sonra dostane görünümde yapılacağını… ve coğrafyamızın yeniden dizayn edilmeye çalışılacağını …” söylemiştik. Son günlerde bu hedeflere yönelik çabalar ivme kazandı.



“Böldürmeyiz!” diyenler ülkeyi hızla bölünmeye götürüyor. “Bayrak!” diyenler bayrağın hâkimiyet alanını daraltma çabasındalar. Şahadete inanmayanlar, yeni şehitlere zemin hazırlıyorlar.



Birileri “vatan bölünmez” derken bile bölücülük yapıyor. Toplumu kamplaştırıyor ve sokağa çağırıyor.



Kimin için ve kime karşı?

Değişik ayak oyunları ile çatıştıramadıkları milletimizi sokağa döküp, provokasyonlarla tahrik edip birbiriyle vuruşturmak için mi?



Ülkenin bütünüyle kamplaştırılması ve bir iç savaş çıkması için mi?

Türkiye takiyyenin ve münafıklığın yeryüzünde en sistemli kullanıldığı, müesseseleştiği ülkedir. Takiyyenin en büyüğü de devletin içinde yapılır. Bazıları Müslüman olduğu halde, irticacı görülüp ezilip horlanmamak, koltuğundan mahrum olmamak için ibadetlerini gizler, düşüncelerini perdeler, seküler görünmeye çalışırken; başkaları Müslüman olmadığı halde 2 asırdır çevirdiği numaralara Müslüman millet uyanmasın diye Müslüman adı alır; Müslüman görünür. Türk olmadığı halde Türklüğü Türklere karşı kullanır.



Türk’ün maneviyatını, kültürünü sürekli tahkir eden bir kuruluş “Türkiye Türklerindir” sloganının altında Türklere sürekli söver.



Kur’an öğretilmesinden rahatsız olanlar, Kutlu Doğumu tehdit görenler, namaz kılan çocukları esrar satıcısına eş tutanlar, Türk tarihinin en şanlı sayfaları Osmanlı’dan, Selçuklu’dan rahatsız olanlar Türkün milli birlik ve bütünlüğünü ne kadar sağlayabilirler? Bu iddiaları ne kadar inandırıcıdır?



Bütün marjinal kesimleri ve mezhepçileri miting meydanlarına toplayarak milletin geri kalanını devlet, rejim, ülke düşmanı gösterenler “Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğü”nü nasıl savunabilirler?



Münafıklığın kurumsallaştığı bu ülkede insanların ne dediğine değil, ne yaptığına bakmak gerekir. Yıllarca memleketin başına tebelleş olmuş “bilge kişi!”nin bir dediklerine, bir de yaptıklarına bakın.



Birileri ısrarla Türk-Kürt gerginliğini körüklüyorsa, tahriş edişmiş bir bölgenin her yerine kör gözüm parmağına sloganlar yazıyorsa kim bölücüdür?



Hamasetle hareket etmeye, sloganlarla düşünmeye gerek yok. Biraz dikkatli bakarsanız kimin Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Laik-dinci ayrımı yaptığını, kimin bölücülük yaptığını, kimin şehit verdiğini, kimin şehitleri toplumun tansiyonu için kaldıraç olarak kullanmaya çalıştığını anlarsınız.



Sözüm ulusalcı denen, fakat Türklüğe karşı kullanılan kimselere değil!. Onları zaten muhatap almıyorum. Birazcık Türk milliyetçiliği bulunan insanlarımıza sesleniyorum;



Siz; burs verirken bilumum azınlıkları tercih eden, Doğu’dan getirdiği çocukları PKK’nın ve misyonerliğin ağına atan; Türkleri barbar gören, Hz Peygambere hakaret eden “Çağdaş?” derneklerin ülkenin bütünlüğünü sağlayacağını mı düşünüyorsunuz?



Birazcık vatan duygusu olanlar! tarihi eser kaçakçısı bir Ermeniyi korumak için “Cumhuriyet elden gidiyor” diye ortalığı velveleye verenlerde hangi vatanın sevgisinin bulunduğunu sanıyorsunuz?



Dün “Terörist Başı”na çiçek veren, bütün hayatı Türkün değerlerine ve mukaddesatına küfretmekle geçmiş bir adamın hangi ulusun bayrağını yücelteceğini düşünüyorsunuz?



Askere polise silah çekmiş, vatan ve millet düşmanı teröristleri kollayan ve toplumun içine salan birinin hangi Türkiye’yi ve Cumhuriyeti kolladığını zannediyorsunuz?



Kara Türklerin daha uyanma vakti gelmedi mi? (Kara Türk kavramının içinde Türk, Kürt, Çerkez, Arap, Boşnak, Arnavut, Anadolu’nun bütün Müslüman kimliklerinin, hatta kripto olmayan Rum ve Ermenilerin bulunduğunu defalarca söylemiştim)



Hala birilerinin planladığı, bizi birbirimize kırdıran projelerin peşinden gidecek miyiz? 2 asırlık istismar ağından, üzerimize giydirilen deli gömleğinden ne zaman kurtulacağız?



Bu ülkenin aydınları düşünürleri, sorumluluk sahibi insanları ülke giderek Irak’laştı-rı-lı-yor. Bunu görmüyor musunuz? Lütfen ne dendiğine değil, ne yapıldığına bakın. Ziya Paşa’nın “Ayinesi iştir kişinin, lafa bal-kılmaz” özdeyişini ölçü alın….



Dedeleri, Osmanlı Devletini bir maceraya sokarak kısa sürede dağıtmayı ve küçücük bir toprak parçasına hapsetmeyi başarmıştı. Korkarım ki torunları, Türkiye’yi bir defa daha bölecekler, çatlatacaklar. Şu anda çatlamanın, kırılmanın sağlanabilmesi için toplum geriliyor…fay hatları ile oynanıyor…Ülkenin huzuruna, sükunetine, ekonomisine, diplomasisine hasılı bütün kazanımlarına çomak sokuluyor.



Dün dedeleri güya Türkçülük adına, Arapları tahkir ederek Türk düşmanı haline getirmişti. Arapları Lavrenslerin kucağına itmiş, bize karşı kullanabilmesi ve bizden uzaklaştırabilmesi için bütün psiko-sosyolojik şartları hazırlamıştılar. Torunları da, güya vatan, millet, bayrak, şehit diyerek Türkiye’yi bir defa daha parçalamaya hazırlanıyorlar. Dedelerinin Araplara yaptığını Kürtlere yapıyorlar. Türklerle Kürtler arasında onulmaz bir yara açmak için bütün araçları kullanıyorlar. BOP’un coğrafyamızda etnik ve mezhepsel çatışma hedefine çanak tutmak için büyük patronlarının kendilerine ihale ettiği bütün vazifeleri, üstelik onlara karşı imiş pozisyonu takınarak bir güzel yapıyorlar. ABD karşıtı görünen ve bunun üzerinden kirli hesaplarına destek arayanların ABD’ye bağımlılıklarını ve bütün adımlarını onların izniyle attıklarını bilmekteyiz. Amerikalılar Türklerin genlerini iyi çözmüşler ki, “yasak hemşerim, giremezsin, yapamazsın” diyerek hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar. Zira diğer yollarla bir Türk-Kürt savaşı çıkarmayı, ülkeyi karıştırmayı başaramadılar.



Siz Kürtler PKK’nın aynı hedefe hizmet eden bir taşeron olduğunu hala fark edemediniz mi?



Türkiye’de ABD ile açı yapan, ABD’ye birazcık diklenebilen hükümettir. Batı medyasını takip edebilenler bunu görürler. ABD’ye karşı görünerek psikolojik harekât yürütenler ABD’ye göbeğinden bağlı, ABD’ce en muteber kesimlerdir.



Sizce kendi içinde kavgalı, demokratik süreci yara almış, Cumhurbaşkanını seçememiş, her gün başka bir korku senaryosu ile uyanan Türkiye; Kıbrıs’taki, Kerkük’teki, K. Irak’taki menfaatlerini daha iyi koruyabilir mi? Düşmanlarına daha güçlü, dostlarına daha güvenli görünebilir mi? ABD’ye ve AB’ye karşı pazarlık gücünü yüksek tutabilir mi?



Memleket iyiye gitmiyor. Hükümet yüreksiz ve basiretsiz. Aydınlar ufuksuz, medya sorumsuz. Bir kısmı zaten sürecin gönüllü figüranı. İş dünyası sanırım tehlikenin farkında değil.



Ülkede demokrasiye ve milli iradeye ağır darbeler indiriliyor. Kalıcı düşmanlıklara zemin hazırlanıyor. Türk toplumu iyi planlanmış ve dikkatle yürütülen bir psikolojik harekata maruz. Hükümet şaşkın; muhalefet, kargaşadan koltuk çıkarma derdinde.



Mesele AKP, hükümet meselesi değil. Bu defa demokrasiyi tuş etmek isteyenler bir hükümetin değil, bir milletin üstünde tepinmek için hazırlanıyor. Beyaz Türkler son hamlesini yapıyor. Bunu savuşturabilirsek bunların daha bir şey yapmaya mecali kalmayacak. Eğer basiretli davranamazsak korkarım ülkeyi Irak haline getirecekler...


http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=118549&uniq_id=1182593471
Ekleme Tarihi: 16.06.2007 - 14:08
Bu mesajı bildir   Evrensel üyenin diğer mesajları Evrensel`in Profili Evrensel Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
NureddinZengi su an offline NureddinZengi  

2 Mesaj

Kayıt Tarihi: 24.07.2007
En Son On: 13.10.2007 - 23:38
Cinsiyeti: ----- 
Menemen Hadisesi yeni kurulan laik TC rejiminin kendini sağlama almak ve Müslüman halkın direnişini kırmak için tertiplediği bir komplo idi

Türkiye'de her sene, Menemen hadisesinin yıldönümünde, bir takım çevreler bir kişinin öldürülmesini ele alarak sahte gözyaşları dökerler. Gerek radyo, gerek televizyon ve gerek bazı gazeteler, Menemen hadisesini yanlış anlatarak ve istismar ederek masum insanlara, İslam'a ve Allah'ın emirlerine itaat eden Müslümanlara hücum ederler. Bir kişinin öldürülmesine bu kadar sert tepki gösteren, ancak önbinlerce masum insanın katledilmesine ses çıkarmayan devrimbazlara sormak lazım: Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? 75 sene evvel birkac esrarkeş tarafından öldürülmüş bir kişi için bu kadar göz yaşı dökeceksiniz; tek parti devrinde haksız olarak öldürülmüş yüzbinlerce insan hakkında hiç ses çıkarmayacaksınız. Sevsinler sizin insancıllığınızı..

Tek parti devrindeki cinayetler ve mezalim saymakla bitmez. Yalnızca İstiklal Mahkemelerinin çalışma şekli ve verdiği hükümler bile o devrin ileri gelenlerine günah olarak yeter.

Bakınız, Güneri Civaoğlu 16 Mayıs 1989 tarihli Sabah'taki yazısında İstiklal Mahkemelerinin çalışma şekli hakkında ne diyor:

"Böyle hukuk anlayışı olmaz... İstiklal Mahkemelerinde sanıklar önce idam edilir, sonra mahkeme edilip, 'suçludur' kararı alınırdı."

Evet öyleydi. Bu şekilde yüzbinlerce masum Müslüman katledilmişti. Ayrıca yine o tek parti - CHP devrinde yüzbinlerce insan, suçlu-suçsuz ayrımı yapılmaksızın katledilmişti. Maksat elbet Müslüman millete gözdağı vermek, onları korkutmak idi.

Kenan Evren, reis-i cumhur olarak iştirak ettiği "atatürk'te insan sevgisi" isimli konferansta, o devrin idarecilerinin davranışlarını çarpıcı bir misalle ortaya koymuştu. Evren, Menemen hadiseleri üzerine yahudi diktatör Mustafa Kemal'in davranışını şu şekilde anlatıyor:

"Menemen'deki o hadise vuku bulunca, Mustafa Kemal: 'Derhal orayı topa tutun; top yok mudur orada!' emrini vermiştir ve mahkeme sonunda 33 kişinin idamını hiç acımadan tasvip etmiştir. Neden? Çünkü devlete(?) karşı işlenmiş bir suçtur." (Kaynak: Cumhuriyet gazetesi, 22 Şubat 1986)

Merd-i kıpti şecaat arzederken sirkatin söylermiş! Şimdi, Mustafa Kemal'in şu davranışını tasvip etmek mümkün müdür? Menemen topa tutulunca ne olacaktır? Oradaki binlerce masum insan da hayatını kaybedecektir. Tıpkı Dersim'de ve Doğu'daki tenkil hareketlerinde olduğu gibi.

23 Aralık 1930'da Menemen'de meydana gelen hadisenin perde önündeki baş aktörü Giritli Mehmed isimli bir esrarkeş idi. Her nedense, bu hadiseden bahsedilirken hep onun ismi söylenir ve onun bir Nakşi olduğu belirtilir. Halbuki gerçekler öyle değildir. Giritli Mehmed sadece bir piyondur. Kurnazca hazırlanan bir senaryoda vazife alan bir piyon.

Hadisenin başka merkezlerde ve en ufak teferruatı düşünülerek tezgahlandığı kesindir. Üstelik, hadisenin Menemenlilerle, Nakşilerle ve dindar Müslümanlarla en ufak bir alakası yoktur. Bunu, öldürülen yedek subay Mustafa Fehmi Kubilay'ın eşi ve oğlu da açıkca ifade etmişlerdir. Kubilay'ın hanımı Fatma Vedide Ersuz, ölmeden önce şunları söylemişti:

"Ben eşimin katledilmesi olayından sonra bu menfur olayı genelleştirerek Menemenlileri de, din adamlarını da hakir gösterenlerden yana değilim." (Kaynak: Kelebek, 19 Aralık 1982)

Kubilay'ın oğlu Vedat Kubilay, hadisenin Menemenlilerle hiçbir alakası bulunmadığı bildiriyor ve şunları söylüyor:

"Menemenlilerin suçlanmasının sebebi, esrarkeşlerin ip istemesi sırasında 2-3 kişinin koşarak ip getirmesidir. Yoksa Menemenlilerin hadisede hiç bir suçu yoktur. Olay Türkiye'nin başka bir yerinde de yaşanabilirdi. Menemenlilerin hadiseye karışmadıklarının başka bir delili de çevresinde sevilip sayılan itibarlı biri olan Saffet Hoca'nın esrarkeşleri kapısından kovmasıdır. Hadiseyi daha kuvvetli gerçekleştirip halkın desteğini sağlamak için geldikleri sabah Saffet Hoca'yı saflarına çağıran esrarkeşler aradığı ilgiyi bulamamıştır. İleriyi gören bir alim olan Saffet Hoca kendilerine, 'Sizin yaptığınızın din ile alakası yok' diyor. Esrar içtiklerini anladığı için böyle konuşmuş olabilir. Tabii sadece Saffet Hoca destekleseydi, olayın çapı çok daha büyürdü. Hocanın onları kovalaması Menemenlilerin yüz akıdır. Defalarca söyledim. Menemenlilere dargın değilim. Menemenlilerin hiç bir kabahati yok. Hatta Menemenlilerin iftihar etmesi lazım. Eğer isyancılara uysalardı, önlenemez olay ile sarılamaz yaralar açılabilirdi." (Kaynak: Zaman, Vedat Kubilay, 23 Aralık 1988)

Kubilay'in oğlu, halkın bu işte bir suçunun olmadığını bildirdikten sonra, Mustafa Kemal'in "Menemen'i yerle bir edin" dediğine de dikkat çekiyor.

Şimdi, önce 1930'daki mühim bir hadiseyi ele alacağım ve Menemen'in niçin hedef olarak seçildiğini ortaya koyacağım. (Lütfen olayların gelişimini dikkatle takip edin!)

Menemen'deki hadise vukû bulmadan yaklaşık 3 ay önce, Ekim 1930'da mahalli seçimler yapılmıştı. Bu seçimlerden zaferle çıkan parti, Serbest Cumhuriyet Fırkasıdır (SCF). Yani, Mustafa Kemal'in başında olduğu CHP'nin karşısında gözüken parti. Gerçi, bu partiyi de kurduran, kurucu üyelerini tespit eden Mustafa Kemal'in kendisidir. Ancak, halk bu danışıklı dövüşün farkına varmadığı için, ortaya çıkan yeni partiye 'kurtarıcı' gibi sarılmıştır.

SCF (Serbest Cumhuriyet Fırkası)'nın yaptığı mitingler muazzam alaka görmüştü. Tek parti diktatörlüğünden bunalan halk, bu yeni partiye canla-başla sahip çıkıyordu. SCF (Serbest Cumhuriyet Fırkası) başkanı Ali Fethi Bey'in 4 Eylül 1930'da İzmir'e gidişi başlı başına hadise olmuştu. İktidar mensupları halkın bu alakasını kırmak için birçok sun'i hadiseler tezgahlamışlardı. Yine bu hadiseler zincirinden olarak meçhul kişiler kalabalığın üzerine ateş açmış, bu esnada genç bir mektepli can vermisti. Çocuğun babası evladını kucağına alarak Fethi Bey'in yanına götürüp onun önüne koymuş ve "Bu hürriyet yolunda şehiddir. Kurtar bizi." demişti. (Kaynak: Üç Devirde Bir Adam, Fethi Okyar, İstanbul, 1980; sahife 499)

Halkın teveccühünün hangi seviyeye ulaştığı mahalli seçimlerde de görülmüştü. Halk, seçim olan her yerde Serbest Fırka adaylarını seçmekteydi. Ama iktidardaki zalim yahudiler, bazı yerlerde jandarma ve polis zoruyla, bazı yerlerde burokrasi ile Serbest Fırka'ya rey verilmesine mani olmaya çalışmıştı. Bunda başarılı olamayınca da bu defa hileli rey kullanmış, hezimete uğrayan CHP'yi galip saymışlardı.

Bütün bu hakikatler meclis kürsüsünden dile getirilmiştir. Hem de yahudi diktatör Mustafa Kemal'in en yakın adamı Fethi Okyar tarafından.

1 Kasım 1930'da Meclis mutad senelik toplantısını yapmak üzere açılınca büyük gürültü çıkmıştı. Fethi Bey seçimlerde hile yapıldığını söylüyordu. 6 Kasım 1930'da da bir soru önergesi vermişti. Yaptığı konuşmalarda hileyi, baskıyı muşahhas delillerle ortaya koymuştu. 15 Kasım 1930 tarihinde de Meclis'te çok sert tartışmalar olmuştu.

İktidarın dizginini elinde bulunduran yahudi YOBAZlar bütün bu gelişmelerden ürkmüşlerdi. Yapılacak ilk genel seçimde CHP'nin büyük bir hezimete uğrayacağı, SCF'nın iktidara geleceği kesindi. Bunun mutlaka çaresine bakılmalıydi. Mustafa Kemal'in reisliğini yaptığı bir parti nasıl hezimete uğrardı?

İktidardaki zalimler harekete geçmekte gecikmedi. İlk önce SCF (Serbest Cumhuriyet Fırkası)'nı kapattırdılar. Bunu yaparken de (sözde) "demokratik" usûllere uymaya dikkat ettiler. Partiyi kendileri kapatsalar olmazdı. Onun icin, SCF'nı idarecilerine kapattırma yolunu tercih ettiler. 16 Kasım 1930'da, yani Meclis'deki sert tartışmalardan bir gün sonra reis-i cumhur ve CHP (CHF - Cumhuriyet Halk Fırkası) genel reisi Mustafa Kemal, Fethi Bey'le görüştü ve ona partiyi feshetmesi yolunda talimat verdi. Ali Fethi Bey ve arkadaşları da 17 Kasım 1930'da Dahiliye Vekaletine bir dilekce vererek partiyi kapattıklarını bildirdiler.

Böylece 'yorgan gitmişti' ama kavga bitmemişti. Ortada Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kazandığı belediye reislikleri vardı. SCF'na gönül veren milyonlarca insan vardı. Onların da çaresine bakılmalı ve CHP'ye karşı girişilecek muhtemel muhalefet hareketlerinin önü alınmalıydı. Bunun için de halka ve bütün muhaliflere esaslı bir gözdağı verilmeliydi. Yani, müstebid iktidar böyle düşünerek harekete geçmişti.

Nitekim bu gözdağı Aralık 1930'da, yani Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kapatılmasından yaklaşık bir ay sonra verilecekti. Gözdağı vermek için seçilen yer Menemen idi.
Ekleme Tarihi: 13.10.2007 - 23:09
Bu mesajı bildir   NureddinZengi üyenin diğer mesajları NureddinZengi`in Profili zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1294 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
hicran_50 (37), usri_yusraa (37), DÝYARBAKIR.. (33), ahmet_erdogan33.. (38), eryal (62), ((-AySeNuR-)) (29), Memet (43), berfo2004 (44), HÜKÜM (54), nerro_22 (34), engin03 (39), cenngiz (55), apo28 (41), KalbiGüzelKiz (41), ismail36 (38), hakikat_nuru (46), gencolhan (48), roket (39), yasarozdemir (44), harbi (55), yusuf_k9 (44), bhdr_84 (40), tugbali (37), orhan yurt (53), mehmet balaca (43), Mehmet Balaca (43), serkantokmak (49), rabiaaslan (39)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.74884 saniyede açıldı