 |
|
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193 |
|
|
|
|
|
Ekleyen |
|
|
|
41 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 31.10.2007
|
En Son On: 13.06.2008 - 15:14
|
Cinsiyeti: -----
|
|
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"Rabb'lerinden korkarak titreyenler, Rabb'lerinin ayetlerine inananlar, Rabb'lerine eş koşmayanlar, Rabb'lerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar." (Mü'minun; 57-61)
İnsan bir insanın yanında bir iş yaptığı zaman dikkat ediyor: "Ben ona iş yapıyorum. Dikkat edeyim, işimi iyi yapayım." diyor. Oysa o da nihayet bir kuldur. Asıl dikkat edilmesi gereken iş; Allah-u Zülcelal için yapılan iştir. Ama Allah-u Zülcelal'i hakkıyla tanısak, ne kadar kudret ve azamet sahibi olduğunu bilebilsek, meselenin ehemmiyetini o zaman daha iyi anlayacağız.
Biz ahirete inanıyoruz. Sırat köprüsüne, mizana, Allah-u Zülcelal'in huzuruna gidip arada bir tercüman olmaksızın bizimle hesap göreceğine inanıyoruz. Ama halen gaflet ve rahatlık içerisindeyiz. O halde bunlara inanıyorsak, bunların neticesi olabilecek Allah'ın azabına da inanmamız lazımdır. Uzun söze ne hacet, bunları hep biliyor ve öyle olduğuna da katiyyen inanıyoruz.
Mesela birisi: "Bu yol tehlikelidir, yolda eşkiyalar vardır" dese, o adama inandığımız için o yoldan gidemiyoruz. Peygamberin bize bildirdiği yola da inanmamız lazım, inanmazsak bu küfürdür. İnandığımız zaman da bunun icabı neyse yerine getirmemiz lazımdır. Yok eğer hem inanıyoruz diyor, hemde inandığımız şeylerin gereğini yapmıyorsak, hiç yalan söylemeyelim, demek ki biz kendi nefsimizi aldanıyoruz.
Bizim ahirzamanda geceler de yumuşak yataklarda yatarak değil, tevbe ederek hizmet etmeye ihtiyacımız var. İnsan için hayat dört kısma ayrılıyor. Bir hacı adayının, otobüsle yada uçakla gidecek olduğu halde (eskiden hayvanlarla gidilirdi) hazırlık telaşı yaptığı gibi, biz de kabre öyle telaşla hazırlanmalıyız. Onun hac telaşı gibi, biz de kabre hazırlık yapmalıyız. Bizim bu dünyadan ayrılmamız, o hacının hac için evden ayrılması gibidir. Yola çıktıktan sonra nasıl ki, yolcu istirahat edip, bir şeyler içip yine yoluna devam ediyor; işte kabirdeki hayatımız da aynen öyledir.
Nitekim, Hz. Peygamber (S.A.V) ve Ashab-ı Kiram, bindörtyüz küsür senedir kabr-i şeriftedirler. Yine ebedü'l-ebed hayata nazaran, bindörtyüz senelik kabir hayatı da, hacca çıkan yolcunun dinlenmesi gibidir. Yani bir istirahat süresi kadardır. Daha sonra ise haşir geliyor. Haşir de, hacda, hacıların tavaf yaptığı ve Arafat dağına gittikleri zaman gibi öyle izdihamlıdır.
Her taraftan insanlar oraya geliyorlar, nasıl ki hac da birkaç gün ibadetlerini yerine getirdikten sonra memleketlerine dönüyorlar, haşir de aynen öyledir. Bütün insanlar biraraya gelecek, herkesin amel defterleri, ameline göre verilecek; cehenneme giden cehenneme, cennete giden cennete olmak üzere herkes dağılacaktır. Dağıldıktan sonra da ebedü'l-ebed olan hayat başlayacak. Hiç bitmeyecek olan hayat başlayacaktır. Dünya hayatı, kabir hayatı, haşir hayatı; bunların hepsi, ebedü'l-ebed hayata nazaran kıymetsiz bir şeydir. Ebedi hayatımızda rahat etmek için birbirimize nasihat edelim.
Hepimiz biliriz ki, fasıklara, günahında ısrar edenlere, ne anlatırsan anlat onun kulağına girmez. Bakınız Allah-u Zülcelal ne buyuruyor: "Vaaz, nasihat mü'minlere fayda verir." Demek ki, burada bize Allah-u Zülcelal tarafından bir emir vardır ki, mü'min sıfatıyla bu nasihatlerden faydalanmamız gerekmektedir. Bazı insanlarda olduğu gibi hiç kulağına girmemek, bir kulağından girip diğer kulağından çıkmak ya da duyup da tatbik etmemek şeklinde olmamalıdır. Tatbik edilmeyen kararın hiç bir faydası yoktur. Bunun için vaazlarda anlatılanları tatbik etmek lazımdır. Söylenen emir ve nehiyleri yerine getirmek lazımdır. Elden geldiğince nefis ve şeytanla mücadele ederek o vaazları tatbik etmeye çalışmalıdır. Buna ek olarak insan; kalbine, ruhuna, sırrına, Allah ile kendi arasındaki duruma daima dikkat etmelidir. Çünkü kalp çok önemlidir.
Ebu Hureyre (R.A)'ın rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet gününde üç sınıf insan vardır. Onlar amellerinde Allah rızasını gözetmeyip, insanlara gösteriş yaparlar. Onlardan birincisi; ateşe ilk olarak atılacak insanlar onun için "Alimdir" desinler diye Kur'an okuyup, insanlara öğreten kişidir. İkincisi; insanlar ona "Cömerttir" desinler diye, malını dağıtıp, sadaka veren kişidir. Üçüncüsü; insanlar ona "Cesurdur" desinler diye, ölünceye kadar cihad edip savaşandır. İşte bu üçler var ya üzerlerine cehennem ateşi tutuşturulacak olan ilk insanlardır. " (Müslim, Tirmizi, Nesai)
Takva da; dış görünüşte faydaları olsa bile, esasında kalbi bir ameldir. Bunun için Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"İşte böyle; Kim Allah'ın şiarlarını yüceltirse, şüphesiz bu kalplerin takvasındandır." (Hac; 32)
Hz. Peygamber (S.A.V) göğsüne işaret ederek:
"İşte takva buradadır."
şeklinde söylemiştir. Öneminden dolayı da bunu üç kez tekrar etmiştir. (Müslim)
Onun için insanın kalbini, ruhunu, sırrını, kendisiyle Allah arasındaki durumu düzeltmesi Allah'ın yanında çok makbuldur. Bir kimse, bir olay üzerine, Hz. Ömer (R.A)'a: "Ya Ömer! Allah'tan kork!" demiş ve o kimse öyle dediğinde Hz. Ömer (R.A), yanında Allah'ın ismi anıldığı için Allah'ın mübarek ismine hürmet etmek için mübarek yanaklarını yere sürmüş, o şekilde saygıda ve ta'zimde bulunmuştur.
Yine anlatıldığına göre, Harun Reşid ordusuyla atlı olarak bir yere giderken, yolda birisi ona: "Ya Harun! Allah'tan kork!" dedi. Bunun üzerine Harun Reşid ve ordusundaki bütün askerleri, Allah-u Zülcelal'e ta'zim ve hürmet göstermek için atlarından inmişlerdir. İşte bu insanlar, manevi olarak nefislerini temizlemiş kimselerdir. Şimdi sen her hangi bir müslümana: "Allah'tan kork!" desen: "Sen kendine bak!" diyecektir... Oysa bakınız, anlattığımız kimseler emirü'l-müminin, yani devlet başkanı oldukları halde, o söze nasıl karşılık verdiler...
Onlara: "Allah'tan kork!" denildiğinde, nasıl karşılık veriyorlardı? Onlar ne kadar tevazu sahibi, ne kadar da alçak gönüllüydüler. Onlarda; kibir, riya, ucub, nefis yoktu. Bunlar bizim için çok büyük bir örnektir. Denildiği gibi zamanımızda, bir kimseye: "Allah'tan kork!" deseniz, hemen: "Sen kendine bak, ben korkuyorum!" veya: "Sen kendine bak, bana karışma!" diyecektir. Dikkat edin! Bu söz çok büyük bir günahtır. Çünkü bu, kardeşinin nasihatini kabul etmemektedir. Oysa Allah Zülcelal: "Vaaz nasihat mü'minlere fayda verir." buyurmaktadır. Demek ki öyle cevap veren bir kimsede mü'min sıfatı yoktur. Buna çok dikkat etmemiz lazımdır.
Olur ki, bir arkadaşımız bize nasihat ettiğinde: "Başım gözüm üstüne, hay hay senin dediğini yaparım, senin dediğin benim ebedi saadetimi kazanmama sebeptir." diye düşünerek kabul etmemiz ve ona karşı çıkmamamız lazımdır. Çünkü ayette buyurulduğu gibi mü'minler nasihatten faydalananlardır. Mü'min kardeşin sana nasihat ettiğinde niçin ona kızacaksın ve: "Sen kendine bak, beni kendi halime bırak!" diyeceksin. Böyle davranmak, ayete karşı gelmek, ona ters hareket etmektir. Onun için güzel sıfat olan uyarıya, nasihate açık olmaya çalışalım.
Keşke mü'min kardeşimiz
|
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 18:55 |
|
|
|
1576 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 14.11.2004
|
En Son On: 11.11.2012 - 22:24
|
Cinsiyeti: Bayan
|
|
Paylasimlariniz icin tesekkürler...
Fakat okadar konu eklemissiniz ki birakiniz biraz eklediklerinizden bir kacini hazmedelim!
Selametle...
|
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:13 |
|
|
|
210 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 30.03.2007
|
En Son On: 04.12.2008 - 16:07
|
Cinsiyeti: Bayan
|
|
Olur ki, bir arkadaşımız bize nasihat ettiğinde: "Başım gözüm üstüne, hay hay senin dediğini yaparım, senin dediğin benim ebedi saadetimi kazanmama sebeptir." diye düşünerek kabul etmemiz ve ona karşı çıkmamamız lazımdır. Çünkü ayette buyurulduğu gibi mü'minler nasihatten faydalananlardır. Mü'min kardeşin sana nasihat ettiğinde niçin ona kızacaksın ve: "Sen kendine bak, beni kendi halime bırak!" diyeceksin. Böyle davranmak, ayete karşı gelmek, ona ters hareket etmektir. Onun için güzel sıfat olan uyarıya, nasihate açık olmaya çalışalım
eyvallah...................
|
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:13 |
|
|
|
41 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 31.10.2007
|
En Son On: 13.06.2008 - 15:14
|
Cinsiyeti: -----
|
|
Alıntı Orijınalı SuMeYRa
Paylasimlariniz icin tesekkürler...
Fakat okadar konu eklemissiniz ki birakiniz biraz eklediklerinizden bir kacini hazmedelim!
Selametle... |
sumeyra kardesım sırayla hepsını okursun acele etme
selam ve dua ıle
Bu mesaj 1 kez ve en son yanlız tarafından 12.12.2007 - 19:18 tarihinde değiştirilmiştir.
|
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:17 |
|
|
|
 |
|
Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
joli (55), evvab (54), SoN_SaBaH (51), müberra (57), kado68 (37), cilem2 (52), ilhanyaþa.. (53), rukýyyem (42), said007 (42), NURÝ GEDÝK (75), Happy (45), temiz1 (44), ptahmos (52), nur_su (42), hattaboglu (60), mutlu_35 (46), doðukan (30), safak1 (56), Prof65 (47), hasaninci (48), gökçedam (49), arslan67 (52), Ibn Tufeyl (53), gülzeynep (45), kardelen:( (40), 63mehmet (51), nur99 (38), ankarali (42), katade (50), prettylady (39), seyfiavci (55), ferhatulu (49), Sahin_emre (39), selami1963 (62), ay_aman (44), kasim (46) |
|
|
|
 |
|
|