0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » SORULAR & CEVAPLAR » Hz Ebuzer

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
MoRTaLFaTaLiTY su an offline MoRTaLFaTaLiTY  
Hz Ebuzer

1 Mesaj

Kayıt Tarihi: 19.03.2006
En Son On: 05.10.2006 - 16:16
Cinsiyeti: ----- 
ben bu sahabe ile ilgili bilgi edinmek istiyorum elinde döküman olan varsa gönderebilir mi. teşekkürler
Ekleme Tarihi: 05.10.2006 - 01:57
Bu mesajı bildir   MoRTaLFaTaLiTY üyenin diğer mesajları MoRTaLFaTaLiTY`in Profili zum Anfang der Seite
yoktan su an offline yoktan  
....

1227 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.11.2003
En Son On: 16.03.2009 - 10:55
Cinsiyeti: Erkek 
EBÛ ZERR el GIFÂRÎ

Ilk müslümanlardan, sahâbî Ebû Zerr, Benû Gifâr kabilesine mensub olup dogum tarihi bilinmemektedir. H. 31 (M. 651/652) yilinda Mekke ile Medine arasinda bir yer olan er-Rebeze'de vefât etmistir.

Ebû Zerr (r.a)'in ismi ve babasinin adi hakkinda kaynaklarda çesitli isimler zikredIlmektedir. Bazi eserlerde isminin Cündüb b. Cenâde b. Seken, bazi eserlerde Seken b. Cenâde b. Kavs b. Bevaz b. Ömer olarak zikredIlmektedir. Bazi eserlerde ise Cündüb b. Cenâde b. Kays b. Beyaz b. Amr olarak zikredIlmektedir. Bu sonuncusunun daha dogru olmasi muhtemeldir. Zira annesinin künyesi Ümmü Cündüb'dür (Ibnü'l-Esir, Üsdül-Gâbe, Vl, 99-101).

Hz. Cündüb b. Cenâde'nin künyesi Ebu Zerr'dir. Islâm tarihinde isminden ziyade bu künyesi ile meshur olup bununla anIlmaktadir. Lâkabi ise Mesîhu'l-Islâm'dir. Bu lâkabi ona Hz. Muhammed (s.a.s) bizzat vermistir. Ebû Zerr el-Gifârî'nin kabilesi ve ailesi genellikle câhiliye devrinde yol kesmek, kervanlari soymak ve eskiyalik yapmakla taninirdi. Ebû Zerr, cesareti ve atilganligi ile o kadar büyük bir söhret yapmisti ki, ismini duyan, oldugu yerde korkudan titrerdi.

Genç yastaki Ebû Zerr hazretleri bir gün, birdenbire degiserek meslegini birakip haniflerden oldu. Islâm'in henüz zuhur etmedigi bir zamanda Allah yolunu tuttu. Öyle ki, etrafindakilere, "Allah'tan baskasina Ibâdet edIlmez. Putlara tapmayiniz, onlardan hiçbir sey Istemeyiniz!" demeye basladi. Böylece hak yolunu bulmus ve lebbeyk demisti. Bu husustaki ifadesine göre, müslüman olmadan üç yil evveline kadar kendine mahsus bir sekilde Allah'a Ibâdet ettigini ifade etmistir.

Ebû Zerr (r.a.), Islâm daha duyulmadan hakkin dâvetine cevap veren ve ruhen iman eden büyük sahâbîlerden biridir.

Ebû Zerr hazretlerinin Islâm ile müserref olmasi basli basina bir olaydir. Söyle ki: .

-Bir gün, Gifârogullari kabilesine mensub bir kisi, Mekke'den kendi kabilesine döndügünde dogru Ebû Zerr'e gitti ve Mekke'de bir zatin zuhur edip kendisinin peygamber oldugunu iddia ederek Insanlari yeni bir dine dâvet ettigini ve Cenâb-i Hakkin vahdâniyeti hakkinda halka talimatta bulundugunu haber verdi. Ve bu isi tahkik etmesini ilâve etti. Kabiledasinin vermis oldugu bilgileri dikkatle dinleyen Hz. Ebû Zerr, karsisindakinin sözleri bittikten sonra:

"Cenâb-i Hakka yemin ederim ki, bu zat, iyilikleri ögrenmeleri ve kötülüklerden sakinmalari için halka nasihatler yapmaktadir" dedi.

Bu konusmadan kIsa bir süre sonra Ebû Zerr Mekke'ye gitti. Bu sirada Hz. Muhammed'in Mekke'deki durumu çok kritik oldugundan, ashabi onu büyük bir titizlikle koruyor ve bulundugu yeri hiç kimseye açiklamiyorlardi. Ebû Zerr Hz. Peygamber'i kime sorduysa bir cevap alamadi. Çaresiz Kâbe'ye gitti. Zemzem suyundan içerek biraz rahatladi. Tekrar Hz. Peygamber'i aramaya çikti. Yine kimseden bir cevap alamadi. Bu arada tesadüfen karsisina çikan Hz. Ali'ye sordu ise de yine bir cevap alamadi. Birkaç gün böyle geçti.

Nihâyet kendisinin Rasûlullah'in nübüvvetini ve onu aradigi hususu Rasûlullah'a bildirilince önce sekli semâili ve durumu tetkik edildi. Sonra zararsiz bir kimse oldugu anlasilinca Hz. Ali vasitasiyla Hz. Peygamber'e götürüldü. Rasûlullah ile yaptigi kIsa bir konusma ve görüsmeden sonra kelime-i sehâdet getirerek Islâm'a girdi. Artik bu günden itibaren bütün kuvvet ve kudretiyle bütün ask ve sevkiyle, bütün cesaret ve secâatiyle Islâm'i yaymaya ve ögretmeye basladi. Ebû Zerr (r.a.) kardesi Uneys (veya Enis'in) de Islâm'a girmesini sagladi. Kabilesinde de Islâm'a dâvet faâliyetlerine giristi ve birçogu onun eliyle müslüman oldu. Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden sonra meydana gelen Bedir, Uhud, Hendek ve diger gazvelere katildi. Tebük gazvesinde Islâm ordusu hazirlandigi zaman Ebû Zerr gecikmis; devesinin bitkinligine ragmen Rasûlullah'in ardindan yürüyerek Tebük seferine katIlmisti. Mekke fethi sirasinda kendi kabilesinin sancaktarligini yapmistir. Ebû Zerr (r.a.) tabiaten fakir, zâhid ve inzivâyi seven bir sahâbî idi. Dünyaya hiç deger vermezdi. Bundan dolayi Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisine Mesîhu'l-Islâm lâkabini takmisti. Nitekim Ebû Zerr (r.a.), Rasûlullah'in irtihâlinden sonra bu lâkaba uygun olarak dünya ile alâkasini tamamen keserek inzivâya çekildi. Medine'nin bagi bahçesi onun için bir harabeden baska birsey degildi. Hele Hz. Ebû Bekir (r.a.) de vefât edince Ebû Zerr (r.a.) tamamen içine kapandi. Yüregindeki acilara tahammül edemez hale geldi. Medine'den ayrilip Sam'a yerlesti.

Hz. Osman (r.a.) devrinde fetih hareketleri oldukça genislemis ve bu yüzden fethedilen bölgelerin gelenekleri de Islâm'a etki etmeye baslamisti. Bunun neticesi olarak emirler, sâdelikten ayrilarak dünyevî bir yasantinin içerisine girmislerdi. Saraylar, köskler, konaklar yapIlmaya. Hizmetçiler tutularak isler onlara gördürülmeye baslanmisti. Rasûlullah'in, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer devrinin sâdeligi unutulmustu. Bu sâdeligi unutmayanlardan birisi de Ebû Zerr (r.a.) idi. O, sâde yasayisini sürdürmekte isrâr ediyordu. Mal ve servet biriktirme hirsi yoktu. Debdebeli bir hayat tarzini seçenlere gereken ikazlari yapiyor; bu durumun onlara kötülükten baska birsey vermeyecegini, bir gün bunlarin hesabinin sorulacagini söylüyordu. Ve sik sik delil olarak: "Altin ve gümüs depo edip Allah yolunda sarfetmeyenlere elim azabi müjdele..." meâlindeki âyeti okuyordu. Hz. Muâviye ve emirlerinin yasantilarini sürekli elestiriyordu. Bu yüzden Sam'da fesat çikardigi iddiasiyla Ebû Zerr (r.a.), Hz. Osman (r.a.)'a sikâyet edildi. Hz. Osman, Ebû Zerr'i Medine'ye çagirdi. Hz. Ebû Zerr Medine'ye geldikten sonra Hz. Osman'a, "Benim dünya malina ve dünya metama ihtiyacim yoktur!" diye haber gönderdi. Hz. Ebû Zerr'in Medine'ye gelisi halk üzerinde büyük bir tesir ve hayret icra etti. Fakat Ebû Zerr, Medine'de fazla kalmayarak Mekke civarinda bulunan Rebeze mevkiine giderek oraya yerlesti. Onun bu hareketini Hz. Osman da tasvib etti. Hz. Osman ona birkaç koyun ve bir deve verip bunlarla geçimini saglamasini söyledi.

Medine'de âsiler Hz. Osman aleyhine faâliyetlerde bulunduklari zaman Ebû Zerr'i bu ise karistirmak Istedilerse de bir kenara çekilip âsilere bu firsati vermedi. Ebû Zerr, Rebeze'de çok sIkintili günler geçirdi. Evi harab olmus, sirtinda elbise kalmamisti. Ailesi elbiseden bahsettikçe, o "bana elbise degil, kefen lâzim" diyordu. Nihâyet hastalandi. Ölecegini anlayan esi, kefeni dahi olmadigini söyleyerek ne yapacagini ve kendisini nasil defnedecegini hem düsünüyor ve hem de Ebû Zerr'e düsüncesini açikliyordu. O ise yattigi hasta yatagindan biraz dogrularak esine, üzülmemesini, Mekke tarafindan bir kâfile gelmedikçe ölmeyecegini, zira bu kâfile ile gelen bir gencin kendisine kefen getirecegini anlatip arada sirada hanimina "Bak bakalim, ufukta toz bulutu görüyor musun" diyordu.

Nihâyet H. 31 (M. 651-652) yilinda bir gün ufukta bir kervan gözüktü. Kervan konakladiktan kIsa bir süre sonra Hz. Ebû Zerr dâr-i bekâ'ya göçtü. Ensâr'dan bir genç gelip onu kefenledi ve cenaze namazini kildirarak Rebeze'ye defnetti (Hayreddin Zirikli, el-A'lâm, II, 140).

Uzun boylu, esmer, genis omuzlu ve saçlari beyazlasmis haliyle Hz. Ebû Zerr bir âbide gibi idi. Vefâtinda geriye harab bir ev ile üç koyun ve birkaç keçiden baska birsey birakmadi.

Ebû Zerr (r.a.), ashâb tarafindan "ilim deryasi" sifatiyla vasiflandirIlmisti. Çünkü bilgi edinmek için Hz. Peygamber'e sik sik sorular sorardi. 0man, ihsan, emir, nehy, iyilik ve kötülük hakkinda ne varsa hepsini Rasûlullah'a sorarak ögrenmisti. Her hareket ve isinde Resûl-i Ekrem'e tâbi oldugunu gösterirdi. Gayet kanaatkâr olup basit ve sâde yasardi. Âbid, zâhid idi. Hakki söylemekten çekinmez ve korkmaz idi. Ebû Musa el-Es'âri'yi ise yasayisindan dolayi çok severdi ve ona, "Sen, benim kardesimsin" derdi.

Ebû Zerr (r.a.), yaratilistan hak sever bir sahâbî idi. Ümmet arasinda meydana gelen fitne ve fesatlara karismaktan son derece sakinirdi. Hz. Osman'a muhâlif olmasina ragmen, etrafin sIkistirmasina mukâbil bitaraf kalmistir. Hz. Osman'a ve Hz. Muâviye'ye muhâlif olarak taninirdi. Fakat bütün bu muhâlefetlerine ragmen onlara karsi gelmedi. Kendisine arzu etmedigi birsey teklif edildigi zaman, zâhidlere mahsus bir edâ ile ve güler yüzle, hos sohbetligini de ileri sürerek reddederdi. Ebû Zerr, pek az sayida fetvâ vermistir. Zira bu hususta çok titiz davranirdi. Ancak hakli bir meselede halifeye karsi gelmekten çekinmezdi. Hz. Ebû Zerr'in oglu, sagliginda vefât etmisti. Geriye yalniz bir esi ve bir kizi kalmisti (M. Asim Köksal, Islâm Tarihi, Mekke Devri, s.177-180).

Kaynak: Samil Islam ansiklopedisi


****

Bir başka kaynakta Ebu Zerr

Ebû Zer Gıfârî hazretleri, Eshab-ı kiramın meşhurlarından olup, zahidliği, yalnızlığı ve sözünde durmadaki sadakatiyle meşhurdur. Resûlullah efendimize bi'at ederken "Hak teâlânın yolunda hiçbir kötüleyicinin kötülemesine aldanmıyacağına, ne kadar acı olursa olsun daima doğru sözlü olacağına" söz vermişti. Ömrünün sonuna kadar hep böyle kaldı. Bu hususta Resûlullah efendimiz, "Dünyaya Ebû Zer'den daha sadık kimse gelmedi" buyurmuşlardır.

Ebû Zer, dünyaya hiç değer vermezdi. Son derece kanaatkâr, fakir ve yalnız yaşardı. Peygamber efendimiz bu sebeble ona "Mesîh-ül-islâm" lâkabını vermişti. Peygamberimize tam bağlanıp, O'nun sevip, beğendiğini seven, Onun sevmediğini ve beğenmediğini sevmeyen Ebû Zer, Resûlullahın vefâtında da yanında bulunmuştur. Peygamberimizin vefâtından sonra Şam'a çekilip, son derece mahzun ve yalnız yaşadı.

Tebük muharebesinde Ebû Zer Gıfârî hazretlerinin devesi pek zayıf ve dayanıksız olduğu için geride kalmıştı. Yolun ortasıda devesi çöküp kalınca, devesinden indi. Eşyasını sırtına yükleyerek orduya yetişti. Alnız başına tenha bir yere oturdu. Peygamberimiz , Hz. Ebû Zer'i böyle tenhada görünce "Allahü teâlâ, yalnız başına yürüyen, yalnız başına vefât edecek olan ve yalnız başına haşrolunacak olan Ebû Zer'e rahmet eylesin" buyurmuşlardır.

Şüphelilerden ve haramlardan son derece sakınırdı. Evinde bir günlük nafakasından fazlasını bulundurmaz, hep fakirlere dağıtırdı. Herkesin böyle yapmasını isterdi. Fakat oranın zenginleri Ebû Zer'in bu durumunu beğenmediler. Oradan gitmesi için Hz. Osman';a mektup ile bildirdiler. Böylece Medine-i Münevvre'ye davet edildi.

Hz. Osman, Şam halkının kendisinden şikayet sebebini sordu. Ebû Zer de hâdiseyi olduğu gibi anlattı. Bunun üzerine Hz. Osman "Yâ Ebâ Zer, halkı zühd yoluna zorla sokmak imkânsızdır. Benim vazifem, onlar arasında Hak teâlâ hazretlerinin emriyle hükmetmek ve onları çalışma, iktisat tarafına teşvik eylemektir" buyurdu. Sonra Ebû Zer, Resûlullah bana "Binalar Seldağı'na ulaştığı zaman, sen Medine'den ayrıl"diye emretmişlerdi. İzin verirseniz, ben Medine'den gideyim dedi.

Hz. Osman müsaade buyurdular ve bir deve sürüsü ile, iki köle verdiler. Yetecek miktarda yiyecek ve hediyeler ile Medine-i Münevvereye yakınlarındaki (ebeze) adındaki köye gitmesini söylediler. Ailesi de Şam';dan buraya gönderildi. Ebû Zer Gıfâr hazretleri buraya bir mescit yaptırdı. Vefât edinceye kadar, gelenlere İslâm dînin öğretti. Adîs-i şerîfler rivâyet eyledi. Kalan ömrünü burada geçirdi ve orada da vefât etti.

"Bana elbise değil kefen lâzım"

Ebû Zer Gıfârî hazretlerinin yalnız, garip bir hayatı oldu. Hayatı gibi vefâtı pek garip oldu. Vefatına yakın hanımı, kendisinin doğru dürüst giyecek bir elbisesi ılmadığı için ona bir elbise aradığında, "Bana elbise değil kefen lâzım" deyip, Resûlullahın kendisine nasıl vefât edeceğini söylediğini bildirdi. "İyi bir haber var, yakında Resûlullaha kavuşacağım" ve "Ey ölüm çabuk gel ruhum Rabbime kavuşmak sevgisiyle çırpınıyor" dedi.

Sonra, kızı veya hanımına dönüp, "Dışarıdan gelen olup olmadığını" sordu. Dışarı çıkıp baktıklarında bir şey görünmediğini bildirdiler. Bunun üzerine "Vefât zamanım henüz gelmedi. Şimdi siz bir koyun kesip hazırlayın. Cenazemde sâlih bir topluluk bulunacak. Onlara ikrâm edersiniz. Yemeden gitmemelerini benim tenbih ettiğimi söylersiniz" buyurdu.

Arzusu yerine getirildi. Tekrar kızına veya hanımına dışarı çıkıp gelenlerin olup, olmadığına bakmasını isteyince, dışarı çıktılar. Uzaktan bir topluluğun gelmekte olduğunu görünce içeri grip haberi verdiler.

Bunun üzerine kendisinin kıbleye karşı çevrilmesin istedi. Kıbleye döndükten sonra Hz. Ebû Zer, "Bismillahi ve billahi ve alâ milleti Resûlullah" diyerek ruhunu Hak teâlâya teslim etti. Gelen misafirler karşılanıp Ebû Zer Gıfârî'nin vefât ettiği bildirildi.

Bunlar, "Böyle mübarek bir zâtın cenazesinde bulunmak, Allahü teâlanın bize hususi bir kerem ve lütfudur" diyerek, Ebû Zer'i gasl, techiz ve tekfin edip namazını kıldılar ve defnettiler. Tam gitmek üzereyken, Ebû Zer Gıfârî size selâm etti, yemek yemeden gitmemenizi tenbih eyeldi diye bildirilince, hepsi oturup yemek yediler. Sonra durumu gidip halifeye bildirdiler. Ebû Zer vefât ettiğinde bir evi, üç koyunu ve birkaç keçisinden başka malı yoktu.

Ebû Zer Gıfârî hazretleri, Peygamberimizden bizzat işiterek ikiyüzseksenbir hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bir kısmı şunlardır:

"Akıllı olan kimse zamanını üçe bölmeli, bir kısmını ibâdetle, bir kısmını nefis muhasebesi ile diğerini de öbür işlerini yapmakla geçirmelidir"

"Nerede olursan ol takva üzerine bulun, Allahtan kork"

"Eğer iyilik yapmaya gücün yetmiyorsa, hiç olmazsa kötülük etme bu da nefsin için verilmiş bir sadakadır"



"Amellerinizin faydası kendinizedir"

Ebû Zer Gıfârî hazretlerinin rivâyet ettiği bir hadis-i kudsî şöyledir

Allahü teâlâ buyurdu ki: "Ey kullarım! Şüphesiz zulüm kendime haram kıldım. Yani zulümden münezzehim. Bunu size de haram kıldım. Sakın kimseye zulüm etmeyin. Ey kullarım! Hepiniz, dalâlet, sapıklık üzere yaratıldınız. Yani din bilgilerini bilmiyordunuz. Ancak sizden hak yoluna hidayet ve imân etmeğe muvaffak eylediğim kimseler hidayete kavuştu, dalâletten kurtuldu. Benden hidayet isteyiniz, sizi hidayete kavuşturayım"

"Ey benim kullarım hepiniz açtınız. Fadl ve keremimle sizleri yedirip içirip doyurdum. Benden yiyecek içecek talep ediniz ki size bunun sebeplerini ve yolunu kolaylaştırayım"

"Ey benim kullarım hepiniz çıplaktınız, hepinizi ben giydirdim. Benden giyecek talep ediniz ki sizi giydireyim."

"Ey benim kullarım! Siz gece-gündüz kast ile hata edersiniz. Ben ise şirkden başka bütün günahları affediciyim. Bana istiğfar ediniz ki sizi mağfiret edeyim"

"Ey benim kullarım! Şüphesiz siz bana hiçbir zarar veremezsiniz ve bana hiçbir fâide sağlayamazsınız. Ben bunlardan münezzeh ve müberrâyım. En ganiyy-i mutlakım siz de fakir-i mutlaksınız.&"

"Ey benim kullarım! Eğer sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz, insanlarınız, cinleriniz, takvânın en yüksek derecesinde olsa, benim mülkümde zerrece artış olmaz. Zühd ve takvânızın fâidesi yine sizedir"

"Ey benim kullarım! Sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz insan ve cinleriniz, yani hepiniz en âsî bir kimse gibi hep, isyânkâr ve günâhkâr olsanız, benim mülkümden zerre eksilmez. Bunların zararı, ziyânı size ulaşır."

"Ey kullarım! Öncekileriniz ve sonrakileriniz, insanlarınız ve cinleriniz, yeryüzünde biryerde el kaldırıp benden isterseniz, (Ben de dilersem), her istediğinizi veririm. Böylece benim mülkümden bir şey eksilmiş olmaz. İğne denize daldırıldığı zaman iğne denizden bir şey eksilir mi? Ucunda kıymetsiz bir yaşlık kalır"

"Ey kullarım! Sizin amel ve ibadetlerinizi, her işinizi, ümi ezelîm ve hafaza meleklerim ile zapt ve hıfz ederim. Sonra işlerinizin karşılığını âhirette noksansız veririm. İşte bu şekilde her kim bir hayır işlerse, bana hamd-ü senâ eylesin. Bu da benim ihsânımdır. Bundan başka iş işleyenler de beni değil, kendi nefislerini kötülesinler. Zira kötülük işleyenler, irâde-i cüz'iyyeleri ile kendi nefslerine uyarak günah işliyorlar"



En olgun mümin kimdir?

Ebû Zer Gıfârî hazretleri şöyle anlatmıştır: "Bir gün mescide girdim. Resûlullah yalnız oturuyordu. Ben de yanına oturup sordum: Yâ Resûlallah imân bakımından en kâmil mü'min hangisidir? "Ahlâkı en güzel olanıdır" buyurdu.

Dedim ki, Yâ Resûlallah mü'minlerin en emini kimdir? "İnsanlara elinden ve dilinden zarar gelmeyen kimsedir" buyurdu. Dedim ki, Yâ Resûlallah en efdâl hicret hangisidir? "Günahlardan uzaklaşmaktır" Buyurdu.

Sadakanın en efadli hangisidir? Yâ Resûlallah dedim. "Az da olsa fakirin gönlünü almak için verilendir" Buyurdu. Dedim ki, Yâ Resûlallah, Allahü teâlânın indirdiği âyetler içinde en fazîletlisi hangisidir? "Âyet-el kürsîdir" buyurdu.

Yâ Resûlallah bana nasihât et dedim. Buyurdu ki:

"Sana Allah'tan korkmayı tavsiye ederim. İşin başı budur.Sana Kur'ân-ı kerîmi okumayı tavsiye ederim. O senin için yeryüzünde nur, gökte meleklerin övgüsüdür. Çok gülmeyi terket, çok gülmek kalbi öldürür, yüzün nurunu giderir. Susmayı tercih et sadece hayır söyle, bu şeytanı senden uzaklaştırır dîne uymakta sana yardımcı olur. Miskinleri (fakirleri) sev onlarla bulun. Kendinden aşağı olanlara bak, senden üstün olanlara bakma, çünkü içinde bulunduğun hal senin için nimettir. Akrabanı ziyaret et, onlar seni ziyaret etmeselerde. Allahü teâlâya itâat et, kınayanların kınamasına aldırma. Acı da olsa Hakkı söyle"

Biraz daha istedim. Sonra da elini göğsüme koydu ve şöyle buyurdu:

"Tedbir almak gibi akıllılık yoktur. Haramlardan el çekmek gibi vera yoktur. Güzel ahlâk gibi de soyluluk yoktur" buyurdu.

Ebû Zer hazretleri buyurdu ki:

"Malının iki ortağı vardır. Biri semâvî âfetler, diğeri de vârisler. Şu hâlde eğer malından nüsibi enaz olan kimse olmak istemiyorsan ve buna gücün yetiyorsa, Allahü teâlâ'nın yolunda sarfet"

"Fakir yani, ihtiyaç hali benim için zenginlikten ve hastalık da sıhhatli olmaktan daha sevgilidir" Bu söz yüksek derecelerini göstermektedir. "İnsan ne kadar dünya malı toplarsa o kadar dünyaya düşkün olur" "Yalnızlık kötü arkadaşla bulunmaktan iyidir. İyi arkadaşla beraber olmak da yalnızlıktan iyidir" "En garip ve en çok muhtaç olduğun gün, kabre konduğun gündür"

****


Selam ve dua ile
Ekleme Tarihi: 05.10.2006 - 07:18
Bu mesajı bildir   yoktan üyenin diğer mesajları yoktan`in Profili yoktan Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1301 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
hicran_50 (37), usri_yusraa (37), DÝYARBAKIR.. (33), ahmet_erdogan33.. (38), eryal (62), ((-AySeNuR-)) (29), Memet (43), berfo2004 (44), HÜKÜM (54), nerro_22 (34), engin03 (39), cenngiz (55), apo28 (41), KalbiGüzelKiz (41), ismail36 (38), hakikat_nuru (46), gencolhan (48), roket (39), yasarozdemir (44), harbi (55), yusuf_k9 (44), bhdr_84 (40), tugbali (37), orhan yurt (53), mehmet balaca (43), Mehmet Balaca (43), serkantokmak (49), rabiaaslan (39)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.90642 saniyede açıldı