0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » SUDAKİ KUSURSUZ TASARIM

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 3 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
EBRARALEYNA su an offline EBRARALEYNA  
SUDAKİ KUSURSUZ TASARIM

208 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 05.03.2006
En Son On: 23.01.2007 - 22:07
Cinsiyeti: Bayan 
"O GÖKTEN SU İNDİRENDİR.BUNUNLAHER ŞEYİN BİTKİSİNİ BİTİRDİK,ONDAN BİR YEŞİLLİK ÇIKARDIK,ONDAN BİRBİRİ ÜSTÜNE BİNDİRİLMİŞ TANELER TÜRETİYORUZ "aglaEN'AMSÜRESİ-99
ŞİMDİ SIRAYLA HAYAT KAYNAĞIMIZ OLAN SUYUN ŞAŞIRTICI ÖZELLİKLERİNDEN BAHSEDELİM

1- GÜNEŞ SİSTEMİMİZDE Kİ DİĞER 63 GÖK CİSMİNDEN HİÇ BİRİNDE YAŞAMIN TEMEL ŞARTI OLAN SUYUN BULUNMADIĞINI BİLİYORMUYDUNUZ?

BUNA KARŞILIK YERYÜZÜNÜN BÜYÜK BÖLÜMÜ SULARLA KAPLIDIR BULUTLARIN HER BİRİNDE BİNLERCE BAZEN MİLYONLARCA TON SU BULUNUR

ŞU AN SOLUMAKTA OLDUĞUMUZ HAVANIN İÇİNDEDE MUTLAKA BELİRLİ MİKTARDA SU BUHARI VARDIR

SU UZAYDA GERÇEKTEN ÇOK NADİR RASTLANAN BİR BİRLEŞİMDİR BU NEDENLE BİLİNEN BÜTÜN GÖK CİSİMLERİNİN İÇİNDE YANLIZCA DÜNYADA SUYUN BULUNUYOR OLMASI ,ÜSTELİKTE BU SULARIN İÇİLEBİLİR NİTELİKTE OLMASI SON DERECE ÖNEMLİ BİR KONUDUR


"ŞİMDİ SİZ İÇMEKTE OLDUĞUNUZ SUYU GÖRDÜNÜZ MÜ?ONU SİZLERMİ BULUTTAN İNDİRİYORSUNUZ YOKSA İNDİREN BİZMİYİZ?EĞER DİLEMİŞ OLSAYDIK ONU TUZLU KILARDIK ;ŞÜKRETMENİZ GEREKMEZ Mİ? "VAKIA SÜRESİ 68-70

BAŞKA BİR ÖZELLİĞİ İSE BİLİNEN TÜM SIVILAR ISILARI DÜŞTÜKÇE BÜZÜŞÜR ,HACİM KAYBEDER ,HACİM AZALINCA YOĞUNLUK ARTAR VE BÖYLECE SOĞUK OLAN KISIMLAR DAHA AĞIR HALA GELİR .BU YÜZDEN SIVI MADDELERİN KATI HALLERİ ,SIVI HALLERİNE GÖRE DAHA AĞIRDIR.AMA SU BİLİNENE TÜM SIVILARIN AKSİNEBELİRLİ BİR ISIYA(+4DERECE YE)DÜŞENE KADAR BÜZÜŞÜR DAHA SONRA BİRDEN BİRE GENLEŞMEYE BAŞLAR DONDUĞUNDA İSE DAHADA GENLEŞİR.BU NEDENLE SUYUN KATI HALİ SIVI HALİNDEN DAHA HAFİFTİR.YANİ BUZ ASLINDA "NORMAL "FİZİK KURALLARINA GÖRE SU ÜSTÜNDE YÜZER.


SU NORMAL DAVRANSAYDI NE OLURDU
BU DURUMDA OKYANUSLAR ,DENİZLER VE GÖLLERDE DONMA ALTTAN BAŞLAYACAKTI ,ALTTAN BAŞLAYAN DONMA YÜZEYDE SOĞUĞU KESECEK BİR BUZ TABAKASI OLMADIĞI İÇİN YUKARIYA DOĞRU DEVAM EDCEKTİ.BÖYLECE DÜNYADAKİ GÖLLERİN DENİZLERİN VE OOKYANUSLARIN ÇOK BÜYÜK BÖLÜMÜ DEV BİRER BUZ KÜTLESİ HALİNE GELECEKTİ
DAHA SAYILACAK ÇOK ŞEYLER VAR
RABBİM NE BÜYÜKSÜN................................
Ekleme Tarihi: 18.04.2006 - 21:07
Bu mesajı bildir   EBRARALEYNA üyenin diğer mesajları EBRARALEYNA`in Profili EBRARALEYNA Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
NurBahcesi su an offline NurBahcesi  

2687 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.08.2005
En Son On: 16.01.2010 - 22:25
Cinsiyeti: ----- 
Suyun tüm bu fiziksel özelliklerinin yanısıra, kimyasal özellikleri de yaşam için olağanüstü derecede idealdir. Bu özelliklerin başında, suyun çok iyi bir çözücü olması gelir. Neredeyse tüm kimyasal maddeler, suyun içinde uygun bir biçimde çözünürler.
Bunun yaşam için çok önemli bir etkisi, suda çözünen sayısız yararlı mineral ve benzeri kimyasalların, nehirler aracılığıyla denizlere aktarılmasıdır. Bu şekilde denizlere, yılda 5 milyar ton kimyasal madde taşındığı hesaplanmaktadır. Bu maddeler, sudaki yaşam için zorunludurlar.

Su, neredeyse bilinen tüm kimyasal reaksiyonları hızlandırır (katalize eder). Suyun bir başka kimyasal özelliği ise, kimyasal reaksiyonlara girme eğiliminin çok ideal bir düzeyde olmasıdır.

Su örneğin, ne sülfürik asit gibi aşırı derecede reaktif ve dolayısıyla parçalayıcı bir bileşim, ne de argon gibi hiçbir reaksiyona girmeyen durgun bir maddedir. Prof. Michael Denton'ın belirttiği gibi, "suyun reaksiyona girme düzeyi, onun hem biyolojik hem de jeolojik görevleri açısından olabilecek en uygun değerdedir".46

Suyun kimyasal özelliklerinin yaşam için uygunluğu, su hakkında yapılan her yeni araştırma ile biraz daha detaylı bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Yale Üniversitesi'nden ünlü biyofizik profesörü Harold Morowitz, bu konuda şu yorumu yapar:

Son yıllarda, suyun daha önceden bilinmeyen bir özelliğinin anlaşılmasına yarayan gelişmeler olmuştur. Bu özelllik (proton iletkenliği), sadece suya has bir özellik olarak gözükmektedir ve biyolojik-enerji transferi ile hayatın kökeni açısından çok büyük öneme sahiptir. Bilgilerimiz arttıkça, doğanın (yaşam için) kusursuz uygunluğuna olan hayranlığımız da artmaktadır.47



Suyun akışkanlık değeri de
belli bir hesaba göredir

--------------------------------------------------------------------------------


Sıvı dendiğinde hepimizin gözünün önünde son derece akışkan bir madde canlanır. Oysa gerçekte sıvıların akışkanlıkları birbirinden çok farklı olabilir. Örneğin katran, gliserol, zeytin yağı ve sülfürik asit arasındaki akışkanlık farkları çok yüksektir. Bu sıvılar su ile karşılaştırıldıklarında ise, ortaya çok daha büyük farklar çıkar. Çünkü su, katrandan 10 milyar kat, gliserolden bin kat, zeytin yağından yüz kat ve sülfürik asitten de 25 kat daha akışkandır.
Su, üstteki karşılaştırmadan da anlaşıldığı gibi, çok yüksek bir akışkanlığa sahiptir. Hatta, eter ve sıvı hidrojen gibi normal formu gaz olan maddeler bir kenara bırakılırsa, suyun tüm sıvılar içinde akışkanlık değeri en yüksek madde olduğunu söyleyebiliriz.

Peki acaba suyun bu akışkanlık değerinin bizim için bir önemi var mıdır? Bu hayati sıvı, biraz daha az ya da fazla akışkan olsa, bizim için fark eder miydi? Prof. Denton bu sorulara şöyle cevap verir:

Eğer akışkanlığı daha yüksek olsaydı, su, hayat için uygun bir temel olma özelliğini kesinlikle yitirirdi. Örneğin akışkanlığı sıvı hidrojen kadar yüksek olsaydı, canlıların yapıları, tahrip edici etkiler karşısında çok daha şiddetli hareketlere maruz kalacaktı... Hassas moleküler yapıların su tarafından desteklenmesi mümkün olmayacak, canlı hücresinin son derece hassas olan yapısı yaşamını sürdüremeyecekti...

Öte yandan, suyun akışkanlığı biraz daha az olsaydı, (proteinler, enzimler gibi) makromoleküllerin ve özellikle mitokondri gibi özelleşmiş yapılar ile küçük organellerin kontrollü hareketleri imkansız hale gelecekti. Aynı şekilde hücre bölünmesi de imkansızlaşacaktı. Hücrenin tüm yaşamsal faaliyetleri fiili olarak donacak ve bizim bildiğimize benzer bir hücre yaşamı mümkün olmayacaktı.


Hücrelerin embriyogenez (anne rahmindeki gelişim) sırasındaki hareket etme ve sürünme yeteneklerine bağlı olan daha yüksek organizmaların gelişimi ise, suyun akışkanlığının çok az bile daha düşük olması durumunda, kesinlikle gerçekleşemeyecekti.48
Suyun yüksek akışkanlık değeri, bizim için hayati öneme sahiptir. Eğer suyun akışkanlık değeri biraz bile az olsaydı, kanın kılcal damarlar yoluyla taşınması imkansızlaşacaktı. Örneğin, karaciğerin karmaşık damar ağı hiçbir zaman kurulamayacaktı.

Suyun akışkanlık değeri, sadece hücre içindeki hareketler bakımından değil, aynı zamanda dolaşım sistemi açısından da çok önemlidir.

Kanın % 95 i sudur. Eğer suyun akışkanlığı balınki ya da katranınki kadar olsaydı, hiçbir kalp böyle bir kanı pompalayamazdı.

Bir milimetrenin çeyrekte birinden daha büyük bir vücuda sahip olan tüm canlılar, merkezi bir dolaşım sistemine sahiptirler. Çünkü bu büyüklükten sonra, besinlerin ve oksijenin "difüzyon" yoluyla, yani doğrudan hücre içindeki sıvıya bırakılıp alınarak taşınması mümkün değildir. Vücudun içinde çok sayıda hücre vardır ve dışarıdan alınan havanın ve enerjinin, hücrelere birtakım "kanallar" yoluyla pompalanması, artıkların da başka birtakım "kanallar" tarafından toplanması gereklidir. Bu kanallar, damarlardır. Kalp ise bu damarlardaki akışı sağlayan pompadır. Damarların içinde akan şey ise, "kan" olarak bildiğimiz sıvıdır ki, aslında temel olarak sudan oluşur. (Kanın içindeki hücre, protein ve hormonlar çıkarıldığında geriye kalan ve "plazma" adı verilen sıvının % 95'i sudur.)

İşte bu nedenle, suyun akışkanlığı, dolaşım sisteminin verimli çalışabilmesi açısından çok önemlidir. Örneğin eğer suyun akışkanlığı katranınkine benzer bir değerde olsa, elbette hiçbir kalp bunu pompalayamayacaktır. Katranınkinden 100 milyon kat yüksek bir akışkanlık değerine sahip olan zeytinyağına benzer bir su bile, kalp tarafından pompalansa dahi, vücudun her tarafını kaplayan milyarlarca kılcal damarın içine giremeyecek ya da çok büyük bir akış zorluğu ile karşılaşacaktır.

Bu kılcal damarlar konusunu biraz daha yakından ele alalım. Kılcal damarların amacı, vücudun dört bir yanındaki hücrelerin her birine gerekli oksijen, enerji, besin, hormon gibi maddeleri taşıyabilmektir. Bir hücrenin bir kılcal damardan yararlanabilmesi için de, ondan en fazla 50 mikronluk bir mesafe kadar uzak olması gerekir. (Bir mikron, milimetrenin binde biridir.) Daha uzakta kalan hücreler, beslenemeyerek öleceklerdir.

İşte bu nedenle insan vücudu öyle bir şekilde yaratılmıştır ki, kılcal damarlar vücudun her bir parçasını ağ gibi sarar. Vücudumuzdaki ortalama 5 milyar kılcal damarın toplam uzunluğu 950 km.'yi bulur. Bazı memelilerde, tek bir santimetrekarelik bir kas alanı içinde, 3000 tane açık kılcal damar yer alır. Eğer insan vücudunun en küçük kılcal damarlarının 10 bin tanesini yan yana getirirsek, toplam kalınlıkları ancak bir kurşun kalemin kurşun kısmı kadar olur. Bu kılcal damarların çapı, 3-5 mikron arasında değişir. Bu, milimetrenin binde üçü ya da beşi demektir.49

Ancak elbette kanın bu kadar daracık damarlar arasında tıkanmadan ve ağırlaşmadan hareket edebilmesi, suyun yüksek akışkanlığı sayesinde mümkün olmaktadır. Prof. Michael Denton, bu akışkanlığın birazcık bile daha düşük olması durumunda hiçbir kan dolaşımı sisteminin işe yaramayacağını şöyle anlatır:

Bir kılcal damar sistemi, ancak kanalların içine pompalanan sıvının yüksek bir akışkanlığa sahip olması durumunda çalışır. Yüksek akışkanlık çok önemlidir, çünkü sıvının damar içindeki hareketi, sıvının akışkanlığına doğru orantı ile bağlıdır... Buradan açıklıkla görmek mümkündür ki, eğer suyun akışkanlığı sadece birkaç kat daha fazla olsa, kılcal damarlardaki kan akışı için çok büyük bir pompalama basıncı gerekecek ve herhangi bir kılcal damar sistemi işlemez hale gelecektir.

Eğer suyun akışkanlık değeri biraz az olmuş olsa ve en küçük kılcal damarın çapı 3 mikron yerine 10 mikron olmak zorunda kalsa, bu kılcal damarlar, yeterli oksijen ve glikoz oranını ulaştırabilmek için (beslemeleri gereken) kas dokusunun neredeyse tamamını kaplayacaklardır. Açıktır ki, (bu durumda) geniş yaşam formlarının dizaynı imkansız hale gelecek ya da olağanüstü derecede sınırlanacaktır. Dolayısıyla, suyun hayata uygun bir temel olabilmesi için, akışkanlığının şu anda sahip olduğu değere çok çok yakın olması, zorunludur.50

Bir başka deyişle, suyun tüm diğer özellikleri gibi akışkanlığı da, yaşam için olabilecek en ideal değerdedir. Sıvıların akışkanlıkları arasında milyarlarca kat farklılıklar vardır. Ama su, bu milyarlarca farklı akışkanlık değeri içinde tam olması gereken değerle yaratılmıştır.



Canlılığın temeli olan atomik bağların kurulması
için gereken ısı yeryüzündeki ısı aralığıdır

--------------------------------------------------------------------------------

Atomları ve molekülleri birarada tutan çeşitli kimyasal bağlar vardır. Bu bağlar iyonik, kovalent ve zayıf bağlar olarak üçe ayrılır. Bunlardan kovalent bağlar, proteinlerin yapı taşı olan amino asitlerdeki atomları birarada tutarlar. Zayıf bağlar ise amino asit zincirini, katlanarak aldığı özel üç boyutlu biçimde sabit tutarlar. Yani eğer zayıf bağlar olmasa, amino asitlerin biraraya gelmesiyle oluşan proteinlerin üç boyutlu fonksiyonel biçimlerini almaları imkansızdır. Proteinlerin olmadığı bir ortamda ise canlılıktan söz edilemez.
İşin ilginç yanı ise, hem kovalent bağların hem de zayıf bağların ihtiyaç duydukları ısı aralığının yeryüzünde hüküm süren ısı aralığı oluşudur. Oysa zayıf bağlar ile kovalent bağların yapıları ve özellikleri birbirinden tamamen farklıdır, aynı ısıya ihtiyaç duymalarını gerektiren hiçbir doğal sebep yoktur.

Canlılığın tek bir hücresindeki milyonlarca proteinden biri dahi tesadüfen oluşamayacak derecede karmaşık bir yapıya sahiptir.

Buna rağmen her iki kimyasal bağ da, ancak yeryüzündeki dar ısı aralığı içinde kurulabilir. Eğer kovalent bağlar ile zayıf bağlar farklı ısı aralıklarında işleselerdi, canlılardaki protein oluşumu yine imkansız hale gelirdi. Çünkü proteinlerin oluşumu bu iki kimyasal bağın da aynı anda birlikte kurulmasına bağlıdır. Yani amino asit dizilimini sağlayan kovalent bağların kurulabildiği ısı aralığı, zayıf bağlar için uygun olmasa, protein üç boyutlu son şeklini alamaz, anlamsız ve etkisiz bir zincir olarak kalırdı. Aynı şekilde, zayıf bağların kurulabildiği bir ısıda kovalent bağlar kurulamasa amino asitler birleşemeyeceği için ortaya bir protein zinciri bile çıkamazdı.

Bu bilgiler bize, yaşamın temel malzemesi olan atom ile yaşamın barınağı olan Dünya gezegeninin koşulları arasında çok büyük bir uyum olduğunu göstermektedir. Prof. Michael Denton, "Nature's Destiny" (Doğanın Kaderi) adlı kitabında bu gerçeği şöyle vurgular:

Evrendeki dev ısı yelpazesi içinde, tek ve daracık bir ısı aralığı vardır ki; bu aralıkta 1) sıvı suya, 2) metastabilite özelliğine sahip çok bol ve farklı organik bileşiklere ve 3) kompleks moleküllerin üç boyutlu şekillerini kararlı kılan zayıf bağlara sahibiz.51

Denton'un da belirttiği gibi, canlılık için gereken her türlü fiziksel ve kimyasal bağlar, birlikte ve etkili olarak ancak tek bir ısı aralığı içinde işleyebilirler. Bu daracık ısı aralığı ise, az önce belirttiğimiz gibi, bilinen bütün gök cisimleri arasında sadece Dünya'da vardır.



Oksijenin çözünürlüğü canlılık için en ideal değere sahiptir

--------------------------------------------------------------------------------

Vücudumuzun oksijeni kullanabilmesi, bu gazın suyun içinde çözünebilirlik özelliğinden kaynaklanır. Nefes aldığımızda ciğerlerimize giren oksijen, hemen çözünerek kana karışır. Kandaki hemoglobin adlı protein çözünmüş olan bu oksijen moleküllerini yakalayarak hücrelere taşır. Hücrelerde ise, özel enzim sistemleri sayesinde, bu oksijen kullanılarak ATP adı verilen karbon bileşikleri yakılır ve enerji elde edilir.
Tüm kompleks canlılar bu sistemle enerjiye ulaşırlar. Ama elbette bu sistemin işleyebilmesi, öncelikle oksijenin çözünürlük özelliğine bağlıdır. Eğer oksijen yeterli derecede çözünür olmasa, kana çok az miktarda oksijen girecek ve bu da hücrelerin enerji ihtiyacının karşılanmasına yetmeyecekti. Oksijenin fazla çözünmesi ise, kandaki oksijen oranını aşırı derecede arttıracak ve "oksidasyon zehirlenmesi" meydana getirecektir.

İşin ilginç yanı, farklı gazların su içinde çözünebilirlik oranlarının, birbirlerinden bir milyon kat farklı olabilmesidir. Yani en çok çözünen gaz ile en az çözünen gaz arasında, bir milyon katlık bir çözünebilirlik farkı vardır. Hemen hemen hiçbir gazın da çözünebilirlik oranı aynı değildir. Örneğin karbondioksit, oksijene göre su içinde yirmi kat daha fazla çözünür. Bu kadar farklı çözünebilirlik değerleri içinde oksijenin sahip olduğu değer ise tam bizim için uygun olan değerdir.

Oksijenin çözünürlüğü acaba biraz daha az ya da fazla olsa ne olurdu?
Önce birinci ihtimale bakalım. Eğer oksijen suyun (ve dolayısıyla kanın) içinde biraz daha az çözünecek olsa, kana daha az oksijen karışacak ve hücreler yeterince oksijen alamayacaktır. Bu durumda insan gibi yüksek metabolizmalı canlıların yaşaması çok zorlaşacaktır. Böyle bir durumda ne kadar çok nefes alırsak alalım, havadaki oksijen hücrelere yeterince ulaşmadığı için, kademeli bir biçimde boğulma tehlikesi ile karşı karşıya kalırız.
Soluduğumuz hava da, bu havayı kullanmamızı sağlayan sistemlerimiz de kusursuz bir uyumla yaratılmıştır.

Eğer oksijenin çözünürlüğü daha fazla olursa, bu kez az önce belirttiğimiz "oksidasyon zehirlenmesi" ortaya çıkar. Oksijen aslında çok tehlikeli bir gazdır ve normal sınırların üstünde alındığında canlılar için öldürücü bir etkiye sahiptir. Kanda oksijen oranı arttığında, bu oksijen su ile reaksiyona girerek son derece reaktif ve tahrip edici yan ürünler ortaya çıkarır. Vücutta, oksijenin bu etkisini gideren son derece kompleks enzim sistemleri vardır. Ama eğer oksijen oranı biraz daha fazlalaşsa, bu enzim sistemleri işe yaramayacak ve aldığımız her nefes vücudu biraz daha zehirleyerek bizi kısa sürede ölüme sürükleyecektir. Kimyacı Irwin Fridovich, bu konuda şöyle der:

Solunum yapan bütün organizmalar ilginç bir tuzağa yakalanmış durumdadırlar. Yaşamlarını destekleyen oksijen, aynı zamanda onlar için zehirleyici (toksik) özelliktedir ve bu tehlikeden sadece çok hassas bazı özel savunma mekanizmaları sayesinde korunurlar.52

İşte bizi söz konusu tuzaktan, yani oksijenle zehirlenme ya da oksijensiz kalarak boğulma tehlikelerinden koruyan şey, oksijenin çözünürlük oranının ve vücuttaki karmaşık enzim sistemlerinin tam gerektiği biçimde belirlenmiş ve yaratılmış olmasıdır. Daha açık bir ifadeyle, Allah, soluduğumuz havayı da, bu havayı kullanmamızı sağlayan sistemlerimizi de kusursuz bir uyumla yaratmıştır.




--------------------------------------------------------------------------------

NOTLAR:
46 Michael Denton, Nature's Destiny, s. 32.
47 Harold J. Morowitz, Cosmic Joy and Local Pain, New York: Scribner, 1987, s. 152-153.
48 Michael Denton, Nature's Destiny, s. 33.
49 Michael Denton, Nature's Destiny, s. 35.
50 Michael Denton, Nature's Destiny, s. 35-36.
51 Michael Denton, Nature's Destiny, s. 115-116.
52 Irwin Fridovich, "Oxygen Radicals, Hydrogen Peroxide, and Oxygen Toxicity", Free Radicals in Biology, (ed. W. A. Pryor), New York: Academic Press, 1976, s. 239-240.
Ekleme Tarihi: 18.04.2006 - 21:13
Bu mesajı bildir   NurBahcesi üyenin diğer mesajları NurBahcesi`in Profili NurBahcesi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Gast zehra gunduz  
RE: SUDAKİ KUSURSUZ TASARIM

Misafir

Kayıt Tarihi: 07.01.2025
En Son On: 16.01.2010 - 22:25
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı EBRARALEYNA

RABBİM NE BÜYÜKSÜN................................



a.r.o
kudretine sual olmaz...
herşey bizler için sunulmuş en ince detayına kadar...
paylaşımın için ALLAH razı olsun...

gülgülgül
Ekleme Tarihi: 18.04.2006 - 21:15
Bu mesajı bildir   zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1356 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
abdullahbilgefi.. (53), Nazen38 (38), tekkekoy19 (50), asker16 (48), tmterminator (43), emos_nl (37), UmutYolcusu.Net (42), muhammed atif (42), BJKKARAKARTAL (67), abdullahbfiliz (53), papatya_303 (39), gamzem 123 (53), artvinden (56), HaSaNn (39), hudayfa25 (45), kardelen33 (53), YakupDemir (119), bedraka (41), Divane (38), MatematikciBilg.. (39), ütopya (45), grupakabe.de (44), gultekin1978 (47), gülehasret (34), nazira (40), aakyildiz (54), veli_market (43), sahavet (49), bcanarslan (53), mustee (46), kutsalcan (55), suheda72 (48), TEvET (43), sancar1 (59), ahiret (44), RUKIYYE (45), yukselkalinci (41), eczacý21 (39), benefþe (57), cancana (47), amine (43), yusufkoca (65), selim_kocaman (35), ziko (53), seyhmus_nas (38), mero87 (38), rauna (39), Kitrelili (60), xxsaskinxx (54), atilla (54), Derfat (51), Mücahid (38), envarrecep (45)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.63796 saniyede açıldı