0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » K İ T A P / K Ü L T Ü R / S A N A T » KİTAP & DERGİ » HAT SANATI

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Havace su an offline Havace  
HAT SANATI

16 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.07.2006
En Son On: 16.12.2008 - 15:28
Cinsiyeti: Erkek 
HAT SANATI



A) HATTIN TARİFİ

Hat, sözlükte uzun ve doğru yol; mastar olarak yazı yazmak manalarına gelir. Çoğul olarak, ekseriya, hutut veya ahtat kullanılır.

Batıda hüsn-i hat (güzel yazı) karşılığında, calligraphy kelimesi kullanılmaktadır. Ancak, hüsn-i hat, İslam yazıları için kullanılan bir tabirdir. Sanatkârına, hicri ilk asırlarda, kâtib, küttâb, verrâk daha sonra da hattat denilmiştir. İranlılar, hattat karşılığında, hoş nüvis veya hüb-nüvis kelimelerini kullanmışlardır.
Osmanlılarda hat sanatı gelişirken, hattatlara da hususiyetlerine göre farklı isimler verilmiştir. Bu yeni tabirler, yazı çeşidine göre, ta'lik - nüvis (ta'lik yazan), celi - nüvis (celi yazan), siyakat - nüvis (siyakat yazan), çep-nuvisan (divani yazanlar) olarak kullanılmıştır.
Meşhur bir tarifte hat şöyle anlatılır: "Hat her ne kadar, cismani aletlerle meydana gelirse de, aslında ruhi bir hendesedir."
Aynı manadaki diğer bir tarifte de, Nazzam: "Hat, bedeni duygularla meydana gelirse de o ruhun asaletindendir" der.
Bu tariflere göre hat: "Üstadını taklitle, zihne nakşolan şekillerin ruhtaki güzellik duygularıyla birleşerek, el, kalem, kâğıt ve mürekkep gibi, maddi aletlerin yardımıyla meydana gelen ruhi bir hendesedir."
Hat, bir fikri ifadeye yarayan ölçülü yazıdır. Bir fikrin yalnızca çizgili sembollerle ifadesi değil, aynı zamanda okuyana hayranlık uyandıran güzellik vasıtası, dini ve toplumsal değerlerin tasviridir. Plotinos, "Maddi güzellik, ruhi güzelliğin ifadesidir" derken gerek kâinatta, gerekse sanat eserlerinde görülen güzelliğin, ruh güzelliği olduğunu ifade etmiştir.
Hat sanatı, konusunu resim ve tezyinatta olduğu gibi tabiattan değil, insan ruhundan alır. Önce zihinde şekillenir, sonra el, göz ve irade vasıtasıyla meydana gelir.

Abbasiler devrinde gelişen hat Sanatı XV. yüzyılda ünlü Türk hattatı Şeyh Hamdullah (1429-1520) ile yeni bir tavır ve şive kazanmış ve o zamanki İslam dünyasının bütün hattatlarının üstadı olmuştur. Onun üslubu Osmanlı hat Sanatının gelişmesine geniş ölçüde yol açan bir temel oluşturmuştur. XV.yetişen sanatkârlardan biride İstanbul Fatih Camii kitabesiyle Topkapı sarayında Sultan Ahmed çeşmesine bakan dış kapının kitabesini yazan Ali bin Yahya Sofi'dir. Süleymaniye Camii kubbesinde yazıyı yazan Karahisari Osmanlı Sanatına güzel fakat süreli olmayan bir üslup getirmiş daha sonra o sitil devam ettirilmemiştir. XVII. yüzyılda Hafız Osman'la Türk yazı üslubu yeni bir yükseliş devrine girmiştir. Zamanın bütün hattatları ondan ders alıp onun yazı Sanatını benimsemişlerdir Sultan III Ahmet ve Sultan II. Mustafa da onun öğrencileri arasında idi. Taş basmasıyla çoğaltılan Kur'an'larla Hafız Osman'ın şöhreti bugün Hindistan'a ve Cava'ya kadar bütün İslam âlemine yayılmıştır. Bundan sonra Mustafa Rakım ve Mehmet Esat Yesâri XIX. yüzyılda, Kadıasker Mustafa İzzet Efendi ve Yesârizâde Mustafa İzzet efendi, Sami efendi, Necmeddin Okyay, Aziz efendi, Kemal Batanay, İsmail Zühdi, Mustafa Rakım, Mehmed Şevki,İsmail Hakkı Altunbezer, Hamid Aytaç çok tanınmış üstatlardır.

Yazı başlı başına bir Sanat olduğu gibi dekoratif Sanatların zenginleştirilmesinde ve mimaride çok büyük rol oynamıştır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı mimarisinden yazıyı çıkaracak olursak bunların pek fakir bir manzara göstereceğine şüphe yoktur. Dekoratif Sanatlar içinde aynı şey söylenebilir. Yazı Sanatının yanında tuğraları da gözden geçirmek lazımdır. Her sultanın adına arma şeklinde tuğra denilen bir kompozisyon oluşturulmuş ve fermanlar ile önemli vesikaların başına da tuğra çekilmiştir.

Hat yazılarının kenarları tezhib ve ebrularla tezyin edilerek daha bir güzellik kazandırılmıştır.



HAT SAN'ATINDA GÜZELLİK UNSURLARI :

TERKİB: Arap harflerinin genelde bitişik olması, onların her kelimeyi, hususi bir şekle ve görünüşe, sokulabilecek terkipler meydana getirmeye mümkün kılmıştır. Güzel bir yazıda terkip, yalnız harflerin basit şekillerinin bir araya gelmesi değildir. Adeta resmin yazıya dökülmesi, yazıyla resim yapılmasıdır.

TENASUB: Yazı şeklidir. Arap harflerinin şekilleri, uzunlukları ile enleri, bir harfte değil hatta bir çizgide bile incelikler ile kalınlıklar oluşu nedeniyle ruh üzerine bir etkisi vardır. Bu güzellik yalnız hat sanatında değil, mimarlık, heykeltıraşlık gibi, diğer sanatlarda da aranan önemli bir vasıftır.

SADELİK: Sadelik fikri yazıda bir değerli bir ölçüdür. Sanatkârın vermek istediği şey, yazının gerçekçi bir telakkisidir. Bundan harfler ve kelimeler, her türlü hareke ve tezyinat, hatta istif ve terkib külfetinden uzak olarak, vücudunu göstermektedir. Mesela, Mimar Sinan devrinin çinilerinde görülen büyük celi yazılarında bu vasıf tamamıyla vardır.

İHTİŞAM (AZAMET): Bu en çok sülüs celisi ve kûfi gibi bünyeleri gereği kalınlığa, ağırlığa, kudret ve kuvvet duygularının ifadesine uygun ve tabiri caizse, iradi yazılarda ortaya çıkmaktadır. Kûfi ve sülüs yazıları azamet hissi itibari ile tetkik edildiğinde görülecektir ki, bu yazılara ait bazı mektepler bu hissin ifadesini kendine doğrudan doğruya mevzuu olarak kabul etmişlerdir. Mustafa Rakım mektebinde olduğu gibi. Sanatta bu azamet fikrinin mütenazırı, incelik hissidir. İncelik, azamet gibi irademize değil, kalbimize, hissimize müracaat eden bir kıymettir. Türk yazıları arasında bu hissi, en büyük belagatle ifade edebilen yazı, ta'lik yazısıdır. Ta'lik bünyesi bu kıymetin bütün tafsilatı ile ortaya çıkmasına çok müsaittir. Ondan sonra, nesih, rik'a yazılarında da bu incelik hissinin tecellisini bulmak mümkündür. Mesela Şevki Efendi'nin nesihleri, İzzet Bey'in rik'a yazıları, bu incelik hissinin bir ifadesidir.

AKLAM-I SİTTE: (Şeş-kalem)

İslam yazılarının ilki Ma'kılidir. Bütün harfleri düz ve köşelidir. Yuvarlağı yoktur. Bundan sonra Kûfi hattı doğmuştur ki, bir kısmı düz, bir kısmı yuvarlaktır. Her ne kadar Mansur ve Mehdi devirlerinde hat nevilerini otuz yedi'ye kadar çıkarmışlarsa da, bugün Kûfi hattından doğan altı çeşit yazı bilinmektedir. Hat nevileri manasına Kalem tabiri de kullanılır. Bu altı nevi yazının usulü ve kaidesi, harf ölçülerinin daire ve nokta ile belirlenerek her birine manasına göre isim verilmiştir. Bu yazıları birbirinden ayıran, bünye farkıdır. Yoksa harflerin, şekillerinin esası birdir. Farklılık her yazı nevindeki özel şekildedir.


Şeş - kalem diye şöhret bulan altı nevi yazı şunlardır:

1-RİKA': Dört bölüğü düz, iki bölüğü yuvarlaktır.
2-SÜLÜS: Bir buçuk bölüğü düz, bakisi yuvarlaktır.
3-NESİH: Muhakkak'a tabidir.
4-TEVKİÎ: Sülüs'e tabi olup, kalem kalınlığı onun üçte bir'i kadardır.
5-REYHANÎ: Yarısı yuvarlak, yarısı düzdür.
6-MUHAKKAK: Düzlüğü ve yuvarlaklığı değişik, çoğu harfleri bitişiktir.
Daha sonra İran'da ortaya çıkan ve bir kuğunun vücut, kanat ve gagasından esinlenerek ortaya çıkarılan TA'LİK hattı da bunlar arasında sayılmıştır. Bu yazılardan başka, GUBARİ (İnce yazı), DİVANİ, RİKA', SİYAKAT ve MÜSELSEL hat çeşitleri de vardır.

Sülüs yazısının özellikleri: Sülüs, dört bölüğü düz, iki bölüğü yuvarlaktır, diye ta'rif edilir. Sûre başları, beyit ve kaside yazmak için kullanılır. Genellikle ağzı 3 -4 mm. genişlikte kamış kalemle yazılır. Geleneksel hat ta'limine sülüsle başlanır ve hüsn-i hatta esas kabul edilir. Sülüs harflerinin gözleri, ağızları, başları, daha mürekkep şekiller almıştır; harflerin şahsiyetleri iyice belirlenmiş, hat daha açık bir hale gelmiştir. Düz ve eğri çizgiler sülüs bünyesinin ana unsurlarıdır

Nesih yazısının özellikleri: Kalınlığı sülüsün üçte biri kadardır; ağzı bir mm. olan kamış kalemle yazılır. Sülüsün daha ibtidai bir şeklidir.

Sülüsün, kitabe ve levhalarda kullanılan kalın ve iri bünyelisine sülüs celisi ta'bir olunur. Celi kelimesi, yalnız kullanıldığı zaman genelde sülüs celisine delalet eder.

Talik Yazının Özellikleri:Ta'lik yazının en önemli özelliklerinden biri, eğri çizgilerdir. Yer yer incelip kalınlaşan harfler ve bağlantıları, canlılık, akıcılık verir. Her türlü hareke ve tezyinat külfetinden kurtulmuş, sade, çıplak, incelerek eğilen çizgiler, asılıp duran son derece ölçülü çanaklar, uzayıp giden keşideler (çekilişler) melekleşmiş, zengin doğu kültürünün ve ruhunun ortaya çıkışı olarak görünürler.
Ta'lik hattında elif ve lamlar soldan sağa doğru meyletmiş; vay, fe, kaf, mim gibi harflerin gözleri kapanarak küçülmüştür. Be, sin, fe, kaf gibi harflerin kolları uzayıp gitmiş, harfler asılıp kalmıştır.


Rika Yazısının Özellikleri: Günlük hayatta, devlet dairelerinde en çok kullanılan divani karakterinde bir yazı çeşididir. Kalemin tabiatına uygun, süratli ve kolay yazma ihtiyacını karşıladığı için harf yapıları basitleşmiş; fe, kaf, mim, vav gibi harflerin başları ufalmış, dişleri yok olmuştur. Sola doğru dik ve köşeli çizgiler, kelimelerin satırlara meylederek yaptıkları akıcılık, bu yazı çeşidinin karakteristik özelliklerindendir.

İyi bir hattat'ta aranan özellikler de şunlardır:

1-Okunaklı yazmak

2-Düzen, intizam

3-Süratli yazmak

4-Ölçülü yazmak


CELİ BİR YAZI NASIL HAZIRLANIR?

Kalem ağzının genişlemesiyle yazı da irileşir ve kalınlaşır. Bu, yazının konacak veya yazılacak yerinin yüksekliğine ve mekânın ölçüsüne göre değişir. Cami kubbe yazıları, Allah ve Peygamber isimleri, dört halifenin isimleri, büyük kıt'ada Ayet ve Hadis-i Şerifler, bu hususlar nazarı itibara alınarak hazırlanır. Harflerin incelik ve kalınlıkları, harf aralıkları, bünyeleri, mesafe ve mekâna göre hesaplanır. Önce kalıp çalışmaları yapılır. Kalıplar çeşitli usullerde hazırlanır. Eski hattatlar sulu mürekkeple mukavim beyaz kağıt üzerine yazarlar ve sonra tashih ederlerdi. İ.Ü. dış kapısı üzerindeki "Daire-i Umür-u Askeriye" ibaresini Şefik Bey'in kurşun kalemleri birbirine bağlayarak bir günde çizmiş olduğu rivayet edilir. Ekseriya sanatkârın zırnık mürekkebi ile siyah zemin üzerine büyük bir cehd ve emekle hazırladığı kalıplar; usulüne uygun iğnelenip silkilerek, arzu edilen zemine yazılır veya mermere hâkkedilir. Elle yazılamayacak kadar iri olan yazılar, önce küçük ebatta yazılarak satranç usulüne (gözlere bölme) göre istenildiği kadar büyültülür. Bu şekilde hazırlanmış Ayasofya'daki halifelerin adlarının bulunduğu levhaları 55 cm. kalınlığında en büyük yazılarımızdır.
Hususi istifle hazırlanan bu celi yazıların, tashihi de yapıldıktan sonra kalıp olarak kullanılabilmesi için iğnelenmesi lazımdır. İğneleme işlemi şöyle yapılır: İğnelenecek yazı birkaç tabaka kâğıtla beraber ıhlamur ağacından yapılmış tahta üzerine yerleştirilir. Bir sapa geçirilen boncuk iğnesi ile harf ve işaretlerin iç ve dış kenarından dik olarak sıkça iğnelenir Üstteki yazılı kâğıda üst kalıp, altta iğnelenen diğer kâğıtlara da alt kalıp adı verilir.
Alt kalıplardan biri, yazı yazılacak zemin üzerine konur, kömür tozu sürülmüş çuha, iğne delikleri üzerinde gezdirilir. Böylece yazı siyah noktalar halinde tespit edilir. Buna yaz silkelemek tabir olunur. Eğer yazı siyah zemin üzerine "zerendüd" olarak yazılacaksa kömür tozu yerine tebeşir kullanılır. Daha sonra ya harfler ve şekiller asıl kalıbın yazıldığı kalemle doğrudan doğruya yazılır veya tarama ucu ile düzgün bir şekilde hatlar çizilerek içi fırça ile doldurulur.

KALEM ÇEŞİTLERİ:

Hüsn-i hatta, ekseriya, kamış kalem, cava kalemi, menevişli kalem, kargı kalem ve tahta kalem kullanılır.

a) Kamış Kalem:
Kamış kalem, yazılarımızın en tabii aletidir. Hüsn-i hatta kullanılan kamış, ekseriya, İran ve Irak'tan getirilirdi. Tabii rengi sarı olan kamışlar, bir yıl boyunca at gübresinin içine yatırılır, bir takım yanmalardan sonra, koyu kahve rengini alır, sertleşirdi. Ancak bu ıslah ve terbiye ameliyesinden sonra kullanılırdı. Bu ıslah, sıcak ülkelerde güneş altında yapılırdı.
Özelliği: Kamış kalem ne çok ince, ne çok kalın olmalı. Rengi parlak ve siyaha yakın, düzgün ve yuvarlak, boğum araları bir karış olmalıdır. Bu özellikteki bir kamış kalem, mermer, taş veya cam üzerine atıldığı zaman, tiz bir ses çıkarır. Yazma bir eserde, kamış kalemin özellikleri şöyle anlatılmaktadır: "Evvela, hüsn-i hat yazanlara kalemin alasını ve mürekkebin ranasın ve kâğıdın zibasın görmek gerektir. Kalemin alasın oldur ki, kızılı pek ola ve aklığı pek az ola ve damarları doğru ola, zira damarları doğru olmazsa, kalemi şak itdikte, eğri şak olur, doğru şak olmaz. Eğri şak olan kalemden hüsn-i hat gelmez ve kalemin kalınlığı evsat ola ve uzunluğu on parmak ola."

b) Cava Kalemi:
Cava'da yetişen bir cins kamışın özüdür. Çok sert olması, uzun süre yazmakla bozulmaması sebebiyle, bilhassa, mushaf yazmakta hattatlarımız tarafından tercih edilmiştir. Yalnız ince olduğu için, bir kamış kalemin içine yerleştirilerek veya tutulacak kısmına bir bez parçası sarılarak kullanılır.

c) Menevişli Kalem: (Hindi Kalem)
Hindistan'da yetişen içi dar, uzun boğumlu ve menevişli gayet sert bir kalemdir.
d) Kargı Kalem:
Kargıdan yapılan bu cins kalem, celi yazıları yazmak için kullanılır.
e) Tahta Kalem:
Adından da anlaşılacağı üzere, tahtadan yapılan bu kalem daha iri yazıları yazmada kullanılır.
Son zamanlarda, kamış kalem yerine, madeni uçlar kullanılmışsa da, hattatlarımız, arzu edilen kalınlıkta açılması, sebebiyle kamış kalemi tercih etmişlerdir. Özellikle de ıhlamur ağacından yapılan kalemler spatulaya benzer bir şekil yapıldıktan sonra ucu "Z" tipi kesilir. Kalın yazılarda kullanılır. Hattat Sami efendinin çok geniş yazıları, iki kurşun kalemin arasına çıta çakarak yazdığı nakledilir.


KALEM AÇMAK ve TUTMAK USULÜ

Güzel yazı, yazanın kabiliyetine bağlı olmakla beraber, yazı çeşitlerine göre, kalem açma sırrı da bilinmelidir ki, kalemden güzel hat çıksın. Reis-ül Hattatin Hacı Kamil Efendi, yazısına istediği mükemmelliği verebilmek için, uzun zaman kat-ı kalem (kalem açma) usullerini araştırdığını, ancak kalem açma sırrını çözdükten sonra, yazıda muvaffak olduğunu söylermiş. Kalem açma ve kat' etme, melekeye muhtaç bir iştir. Hatta başlayanlar evvela, kalem açma usulünü öğrenmelidir. Bu konuda Hz. Ali şöyle buyurmuşlardır: "Kalemi iyileştirirsen, yazını da iyileştirirsin; kaleme bakmazsan, yazıyı yüzüstü bırakmış olursun, çünkü yazı kaleme tâbidir."

"Rehber-i Sibyan"ın arka yüzünde, kalem açmakla ilgili şu bilgi verilmektedir: "Kalem evvela, sol avucun içine yatırılarak, başparmak bükümü miktarınca aşağı ucuna doğru, ince tarafından badem biçiminde kesilir. Sonra ortasından bir miktar yarık (şak) yapılır. Kalemin iki yanlarından, istenilen kalınlık derecesine göre kesilir. Kalem, maktâ'ın yuvasına konur; sol elin başparmağı ile kalemi ve diğer parmaklarla altından maktâ'ı tutarak ucu, aşağı doğru hafifçe traş edilir. Eğer sülüs ve nesih kalemi ise eğrice, rik'a ve divani kalemi ise biraz doğruca kat edilir. Kalemi, sağ elin baş ve şehadet parmağıyla tutarak, orta parmağı onlara yardım ettirmelidir. Fakat kalem, hakkının layığı ile icra olunması için, kalem kesilmiş olan tarafını satırın üzerine çevirerek hareket ettirmelidir.
Kalem ağzını çok kısa ve uzun açmamalı; kısa açılırsa eli kirletir, uzun açılırsa da kalemin sevk ve idaresi güçleşir. Ayrıca kalem üzerindeki parlak kısım mürekkep almayacağından, tebeşirli çuhayı bu kısma sürmelidir.

KÂĞIDIN BOYANMASI

Ham kâğıtlar istenirse evvela bitkisel boyalarla, kırmızı, yeşil, mavi, siyah, pembe renklere boyanır. Boyama işi şöyle yapılır: Renk elde edilmek istenen bitki toplanır, derin ve genişçe bir kaba konarak bir miktar şapla, suda kaynatılır. Bir müddet sonra, bitkinin rengini alan su, başka bir kaba boşaltılır. Kâğıtlar renkli suya bir bir batırılarak banyo usulü ile boyanır; ayrı ayrı kurumaya bırakılır. Bazı yazma eserlerde, yaprakların orta kısmıyla kenar kısımları ayrı renkte boyanır; bu tarz boyamaya akkâse denir.

Renk bilgisi ve zevki fevkalade gelişmiş olan Osmanlı Türklerinde, kağıt boyamada kullanılan bitkilerden bazıları şunlardır:

Kına: Bir miktar su içine konarak kaynatılır, "Hünnap" rengi olur.

Nohut: Bu bitkinin unu suda kaynatılır ve adını kendisinden alan "nohudi" renk elde edilir.

Soğan: Dış kabukları şapla kaynatılarak kırmızımtırak, gayet güzel bir renk elde edilir.

Kurt Kulağı: Safran ve şap su içinde kaynatılarak yeşil renk elde edilir.

Badem Yaprağı: İlkbaharda toplanan bu yapraklar, 3- 10 gram şap ile bir miktar su içinde kaynatılarak altın sarısı, güzel bir renk elde edilir

Ceviz ve Yaş Nar: Kabukları birlikte su içinde kaynatılarak, kahverengi elde edilir.
Menekşe Yaprağı ve Mürver Çiçeği Tohumu: birlikte dövülür ve güzelce sıkılıp suyu şapla kaynatılır, menekşe rengi elde edilir.

Ayrıca, cehri boyası su ile kaynatılarak sarı renk elde edilir.


KÂĞIDIN AHARLANMASI (TILA):


Ahar, yazı yazarken olabilecek hataların düzeltilmesinde silintinin belli olmaması ve iz bırakmaması için kâğıdın üzerine sürülen bir sıvıdır. Bu sayede ham ve pürüzlü kâğıtlar yazıya elverişli hale gelir. Üzerine bir defa ahar sürülmüş kâğıda tek aharlı, iki defa veya daha fazla ahar sürülmüş kâğıda da çift aharlı kâğıt adı verilir.
Kâğıt ıslahında ekseriya, yumurta veya nişasta aharı tatbik edilmiştir.
a) Yumurta Aharı: Taze ördek veya tavuk yumurtasının beyazı bir kâseye alınır. Yumruk büyüklüğünde bir şap parçasıyla yumurta akı kesilinceye kadar çalkalanır. Birkaç saat bekledikten bu köpüren malzemenin altında sabunlu suya benzeyen bir sıvı oluşur. Altta biriken bu sıvı, sünger veya tülbent sarılmış bir parça pamukla kâğıda sürülür. Ve gölgede kurutulur.
Tuğrakeş İsmail Hakkı Bey'in bizzat tarif ettiği ahar usulü şöyledir: "Şekersiz olarak muhallebi tarzında pişirilmiş nişasta gayet ince süngerle kâğıdın her iki yüzüne sürülür. Sonra kâğıt İpte kurutulur. Bundan sonra yumurta akı az miktarda şapla çalkalanarak köpürtülür. Bu suretle köpürtülen yumurta akı, bir müddet haliyle bırakılır. Köpükler tamamen sönüp zeytinyağı şeklini alınca nişasta sürülmüş ve kurutulmuş kâğıt üzerine ince süngerle bu yumurta akından sürülüp yine kurutulmaya bırakılır. Kağıt kurutulduktan sonra, evvela saplı mühre ile sonra billur mühre ile parlatılır."

b) Nişasta Aharı: Bu tarz aharın yapımında buğday nişastası kullanılır. Önce soğuk suda eritilen nişastaya, bir miktar jelâtinle kaynar su ilave edilir. İyice piştikten sonra süzülür ve kâğıt üzerine sürülür.
Ahar, yazının ve kâğıdın cinsine göre yapılır. Mushaf yazmak için hazırlanan kâğıtların her iki tarafına da ince bir ahar çekilir. Çok tashih ve emek isteyen celi yazıların kâğıtlarının, yalnız bir tarafı birkaç kat kuvvetlice aharlanır.
Özellikle ta'lik kıt'alar için hazırlanan kâğıtların, aharlanmasına daha da özen gösterilmelidir. Kâğıdın aharlanması hat sanatında ayrı bir ustalık ister.

KÂĞITLARIN MÜHRELENMESİ:

Kağıda aharı iyice yedirmek, yüzündeki pürüzleri gidermek ve ilerde çatlamasını önlemek için cam veya çakmaktan yapılmış mühre ile kağıtlar mührelenir.
Aharlanmış mührelenecek kâğıtlar, ıhlamur ağacından yapılmış yekpare, ortası çukurca mühre tahtası, Pesterek üzerine konur. Mührenin hareketini kolaylaştırmak için kuru sabun sürülmüş bir çuha, kâğıt üzerinde gezdirilir. Daha sonra çakmak veya cam mühre muhtelif yönlerde kâğıt üzerinde kuvvetle hareket ettirilir. Böylece mührelenen kâğıtlar üst üste sıralanır. Üstüne de bir ağırlık konarak, kullanılmak üzere en az bir yıl bekletilir. Ancak günümüzdeki kâğıtların kaliteli olması nedeniyle bu kadar uzun süre beklemeye gerek yoktur. Yapıldığı maddeye göre mühre çeşitleri şunlardır:

a) Böcek Mühre: Deniz böceği kabuğundan yapılır.
b) Billur Mühre: Kaz yumurtası şeklinde camdan yapılan mühredir.
c) Çakmak Mühre: Çakmak taşından yapılan mühredir. Çakmak taşı, saplı bir tahtanın ortasına yerleştirilmiştir.
d) Zer Mühre: Sert akikten yapılan bu mühre, yaldız ve altın parlatmada kullanılır.


MİSTAR:

Kâğıda satır çizmeye yarayan bir alettir. Üzerinde sıra sıra muntazam ibrişim gerili bir mukavvadan ibarettir ki, yazılacak yazıya göre kâğıtlar, parmak yardımıyla üzerine bastırılarak kabartma çizgiler meydana getirilir. Böylece sayfalar arasındaki satır düzen ve ahengi sağlanmış olur.

MÜREKKEP YAPIMI:

Mürekkep şöyle yapılır: Önce zamk-ı arabi soğuk suda eritilir. Boza kıvamına gelince süzülür. Sonra mermer havan içine bir ölçü is, dört ölçü zamk-ı arabi konur ve is zamk-ı arabi içinde iyice birbirine karışıncaya kadar yavaş yavaş tokmakla havanda dövülür. Dövülme işlemine az su ilavesiyle devam edilir. Mürekkebin tam kıvamında olması için eskiler, "seksen bin tokmak vurmak gerekir" demişlerdir. Böylece yapılan mürekkep, çuha veya keçeden yapılmış mibzeleden süzülür; on misli sulandırılarak kullanılır.

Not: Bu bilgileri hazırlarken "HAT SANATIMIZ" ve "Kalem Güzelİ" kitaplarından yararlanılmıştır.
Ekleme Tarihi: 08.07.2006 - 20:03
Bu mesajı bildir   Havace üyenin diğer mesajları Havace`in Profili zum Anfang der Seite
Gast NeV-Ra  

Misafir

Kayıt Tarihi: 22.12.2024
En Son On: 16.12.2008 - 15:28
Cinsiyeti: ----- 
sevinçli
ALLAH RAZI OLSUN
gül

Ekleme Tarihi: 08.07.2006 - 21:08
Bu mesajı bildir   zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1241 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
hicran_50 (37), usri_yusraa (37), DÝYARBAKIR.. (33), ahmet_erdogan33.. (38), eryal (62), ((-AySeNuR-)) (29), Memet (43), berfo2004 (44), HÜKÜM (54), nerro_22 (34), engin03 (39), cenngiz (55), apo28 (41), KalbiGüzelKiz (41), ismail36 (38), hakikat_nuru (46), gencolhan (48), roket (39), yasarozdemir (44), harbi (55), yusuf_k9 (44), bhdr_84 (40), tugbali (37), orhan yurt (53), mehmet balaca (43), Mehmet Balaca (43), serkantokmak (49), rabiaaslan (39)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.92188 saniyede açıldı