0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » İBRET TABLOLARI » HALİS HARİKALAR DİYARINDA

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
recepholding su an offline recepholding  
HALİS HARİKALAR DİYARINDA

1613 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 09.07.2006
En Son On: 12.03.2007 - 11:46
Cinsiyeti: Erkek 
HALİS HARİKALAR DİYARINDA

Bir varmış, bir yokmuş. Âhirzaman içinde, modern çağların birinde insanlar gözlerine alışkanlık ve sıradanlık

perdesi çekip mûcizelere kör bakışıyla bakar iken, ben hayatımı şenlendirmek ve canlandırmak için nice şeyleri

dener iken, ülkelerden birinde Halis isminde bir genç yaşarmış. Okula giden, derslerine az-çok çalışan, fakat ne

yaparsa yapsın içindeki sıkıntıları dindiremeyen bir gençmiş Halis. Onun için de, müzik futbol, gezme-tozma vs. ile

yeni heyecanlar arar dururmuş, ama ne çare!

Mevsimlerden bahar, günlerden bir bahar günüymüş. Sabahın erken saatinde abisi Halisi uyandırıp evlerinin

yakınındaki koruluğa gitmeyi teklif etmiş. O da: ;Sabahın bu vaktinde orada ne yapılır ki? diye düşünmüş, ama

abisini kıramadığı için teklifi kabul etmiş. Birlikte koruluğa gittiklerinde, abisi bir ağacın gölgesinde oturup yanında

getirdiği kitabını okumaya başlamış. Halis yalnız kalmış artık.

Madem yalnız başına kitap okuyacaktın, beni neden yanında getirdin ki? demiş. Ama abisine değil, kendi

kendisine! O kitabı bana tercih ediyor. Oysa benim canım hoplamak, zıplamak, koşmak, oynamak istiyor.

Çevresindeki herşey çok güzelmiş. Rengârenk kelebekler, türlü türlü renkte ve kokuda çiçekler, cıvıl cıvıl öten

kuşlar... Ama Halis;in canı sıkılıyormuş işte. O da bir ağacın altına uzanmış, yerden kopardığı bir papatyayı evirip

çevirmeye başlamış. O sırada yanındaki dala küçük bir serçe konup onu seyretmeye başlamış. O da serçeyi

seyrederken, bir hışırtı işitmiş. Sesin geldiği yöne bakınca rengârenk bir tavşan görmesin mi? Birden tavşanın

yakalamak isteği duymuş içinde. Kalkıp arkasından koşmaya başladığında hayretler içinde kalmış, çünkü bu tavşan

kısacık arka iki ayağı üzerinde koşuyormuş. Buna rağmen hemen gözden kaybolmuş...

Tavşanın ardından koşarken birden Halisin ayağı tökezlemiş ve bir çukura düşmüş. Daha önce o koruya

defalarca gittiği halde, hiç görmediği büyüklükte, derinliği kendi boyunun aşan bir çukurmuş bu. Çukurdan çıkmaya

çalışırken, toprak renginde küçük bir kapı görmüş bu defa. Hem merak, hem de korkuya kapılmış.

Ne ola ki bu kapı; nereye açılıyor acaba? demiş kendi kendisine. Açsam mı, yoksa bırakıp gitsem mi?

Ama merak duygusu ağır basmış ve kapıyı açmaya çalışmış. Biraz uğraştıktan sonra kapı açılmış; Halisde

korkuyla ve küçük adımlarla kapıdan içeriye girmiş. O içeri girer girmez kapı büyük bir gürültüyle kapanmış. Halis,

bu defa ne kadar çabaladıysa da kapıyı açamamış. Bunun üzerine çaresizce önünde uzanan karanlık dehlizden

ilerlemeye başlamış. Dehlizin sonuna ulaştığında, önüne ışıl ışıl bir vadi açılmış. Gözleri kamaştığı için elini gözüne

siper ederek yürüyormuş. Artık korku değil, daha çok merakla doluymuş içi. Bir taraftan da kendi kendine sorular

soruyormuş:

Bu kapıyı buraya kim koydu acaba? Hiç böylesine uçsuz bucaksız bir vadi görmedim hayatımda; acaba

toprağın altında böyle bir büyük vadi nasıl mümkün olur
Bunları düşünürken, birden sağ taraftan bir ses duymuş:

Halis, bize bak! Halis, bize bak! diyen bu sesin sahiplerini bulmaya çalışmışsa da başaramamış.

Hey Halis! Bize baksana

Ama ortalıkta kimsecikler görünmüyormuş. Sonunda gözleri aşağı doğru indiğinde, yerde serçe parmağı

büyüklüğünde üç küçük yuvarlak odun parçası görmesin mi?

Nihayet bizi görebildin. Bu sesin bu odun parçacıklarından geldiğini keşfedince, hayretinden neredeyse

dengesini kaybedip yere düşecekmiş.

Çok şaşırdın değil mi? Daha çok şaşıracaksın
Bir-iki saniye sonra, en sağdaki odun parçacığı zıplamaya başlamış ve tam Halisin boyunun hizasına geldiğinde

müthiş bir sesle patlamış. Dehşet ve hayrete kapılan Halis artık düştüğü yerde oturarak izliyormuş olup bitenleri.

Patlayan odun parçacığından insan gözünün takip etmekte zorlanacağı bir hızla kumaşlar ve örtüler fışkırmaya

başlamış. Metrelerce, ama metrelerce kumaş, küçücük odun parçasından yeryüzüne akın ediyormuş. Binlerce

milyonlarca ayrı renk ve tonda, türlü türlü desende kumaşlarmış bunlar. Halis korku içinde olanları seyrederken,

yerleri dolduran kumaşların kenarında şu harflerin yazılı olduğunu görmüş: H-F-Z

Yüzlerce metre yeşilin her tonunu barındıran kumaşın arkasından kırmızının, onun ardından mavinin, peşi sıra

sarının hakim olduğu kumaşlar geliyormuş. İşinin erbabı terzileri hayran bırakacak kadar sanatlı ve harika olan

kumaşlar o kadar çok, o kadar çokmuş ki, Halis bir an:

Bu kumaşlar dünyadaki bütün insanları giydirmeye yeter de artar diye düşünmüş. Gerçekten de, vadi kumaşla

dolmuş taşmış. Halis kumaşların arasında boğulmamak için can havliyle çırpınıyormuş.

Ben nereye geldim? Nedir bütün bunlar? Yoksa bir rüya mı? Bu gördüklerimi anlatsam ne abim ne de başka

hiç kimse bana inanmaz diye düşünürken, az önceki gördüğü odun parçacıklarından birisi kumaş yığınlarının

arasından sıyrılarak havaya fırlamış ve bir anda bütün o vadiyi dolduran kumaşları tutmaya başlamış. Beş-on

saniye sonra, Halisin bulunduğu vadi yine sessiz-sedasız ve ıssız hale gelmiş.

Ama bu defa da, rüyasında bile görse hayrete düşeceği bir şeye şahit olmuş Halis. Gökyüzünden büyük bir

hızla inen kaya kütlesi havada asılı duran bu tahta parçacığın üzerine düşmüş. Ama, tahta parçası, iri-yarı bir

insanın bile kaldıramayacağı bu kayanın ağırlığından etkilenmediği gibi, o kadar hızla üzerine inmesini umursamaz

görünüyormuş. Az sonra, gökyüzünden daha da büyük ikinci bir kaya daha düşmüş ilkinin üzerine; ama tahta

parçası dünya şampiyonu haltercileri bile kıskandıracak kadar hareketsiz ve sakinmiş.

Üçüncüsü, dördüncüsü... derken her biri bir öncekinden daha büyük kaya kütleleri odun parçacığının üzerinde

bir gökdelen gibi yükselmeye başlamış. Nasıl olur da, bu kadar küçük şey o kadar ağırlığı taşıyabiliyor diye merak

eden Halis, odun parçacığına iyice yaklaşıp baktığında, üzerinde B-S-M harflerinin yazılı olduğunu görmüş.

Halis, bu defa daha büyük bir hayret ve korku içindeymiş. Yeni gelen kayaları izlemek için çok çok yükseklere

kaldırmak zorundaymış şimdi. Bir müddet sonra, mini minnacık odun parçacığının omuzları üstünde yükselen kaya

kütlelerinin ucunu görmez olmuş.

Biraz sonra, havada asılı duran odun parçacığının, tıpkı kumaşları yuttuğu gibi yüzlerce, binlerce metre

yükseklikte ve binlerce, milyonlarca ton ağırlıktaki kayaları da büyük bir hızla yutmaya başladığını görmüş. Birkaç

saniye sonra bütün kayaları yutan ikinci tahtacık da patlayarak gözden kaybolmuş.

Halis, bunun peşinden, daha da hayret verici olaylara şahit olacağını hissettiğinden gözünü yerdeki son odun

parçasına çevirmiş ve beklemeye başlamış. Gerçekten de, çok geçmeden, son tahta parçası da kıpırdamaya

başlamış ve o da şiddetli bir şekilde patlamış. Patlamanın şiddetinden gözlerini kapatan Halis, gözlerini tekrar

açtığında hayretinin son kertesine ulaşmış.

Bakışının ulaşabildiği her yer kutu kutu, sini sini, tepsi tepsi tatlılarla doluymuş çünkü. Türlü türlü baklavalar,

çeşit çeşit tatlılar, farklı farklı renk ve kıvamda şerbetler ve şıralar, üzerlerinde M-H harfleri okunan ve en az

kendileri kadar harika ve sanatlı görünen kayaların içinde, vadiden ufuğa kadar uzanıyormuş. O kadar bol, o kadar

çokmuş ki, Halis:

İlk insandan bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün insanlar bu tatlılardan yese, şerbetlerden içse, herhalde yine

de bitmez diye düşünmüş. Çekine çekine en yakındaki altın işlemeli sinideki baklavadan bir tane alınca, hiçbir

tatlının onun kadar tatlı, onun kadar lezzetli olamayacağına karar vermiş...

Ne oluyor? Bütün bunlar nasıl oluyor da oluyor? Bunun bir açıklaması olmalı? Peki ama ne?

Halis, hayret içinde etrafını saran tatlıların arasında düşünürken, yüzünde hafif bir rüzgarın esintisini, kulağında

ise abisinin uzaklardan gelen sesini duymuş:

Halis! Halis! Hâlâ uykuda mısın yoksa?

Halis uyumadığını söylemek ve abisini de yanına çağırmak istemiş. Fakat heyecandan bir türlü bağıramamış...






ALINTI.........SELAM VE DUA ILE ........
Ekleme Tarihi: 13.09.2006 - 16:06
Bu mesajı bildir   recepholding üyenin diğer mesajları recepholding`in Profili recepholding Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1579 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
kalehisar (48), yusuf 81 (51), alimoglu77 (48), memetfatih (57), özlem27 (43), kasfa (42), HUZZUR (37), ki51 (51), türkananne06 (50), koray_20 (39), temhaltd (45), muzaffer ercan (40), Ayfer Yaba (59), gecegezen53 (45), xyasinx (38), sERDEL2961 (39), serra77 (51), SADO.BULBUL (76), suna1981 (44), KadeRiim (35), serix (49), sakaryali54 (40), ORBAYKIHL (40), caner (49), idris379 (35), sodak (48), bedrunnisa (38), gokcehmet (62), omerfarukmete (43), baþbakan (35), yekucuk (47), gülündikeni (38), hüseyin köse (53), tufankaya (51), Hudaverdi Tekta.. (53), ermis_68 (49), GUNDEM2000 (52), m.ikbal (42)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.60889 saniyede açıldı