0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » BÜYÜK ŞAHSİYETLER » Cahiliyyet Devrinde

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Ônder23 su an offline Ônder23  
Cahiliyyet Devrinde

569 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 27.10.2006
En Son On: 17.11.2016 - 13:20
Cinsiyeti: Erkek 
Kur'ân-ı Kerîm, "cahiliyyet devri" hakkında şöyle buyuruyor:
— Fesat, karayı ve denizi kapladı. "agla66).
— İnsanların kendi elleriyle işledikleri günahlar yüzünden fesat, karada ve denizde zuhur etti. (66).
Bu âyet-i kerîme, Arap müşrikleriyle yahudilerin ve hıristiyanların sosyal durumunu, dünyanın her tarafında hüküm sürmekte olan fesadı bildirmektedir.
Halbuki, cihanın ahvalini haber vermiş bulunan Peygamberimiz, "ümmî" idi. Dünyayı gezip dolaşarak çeşitli memleketlerin hallerini incelemesi mümkün olamazdı. 0 zaman, gazete vesaire de yoktu. Fakat, dünyanın ahvali, Resûlullah ağzıyla, Kur’ân’ın haber verdiği şekildeydi. Câhiliyyet devrinde fesadın ve aşağılığın her tarafı kaplamış olduğu, tarihî bir hakikatti. Doğunun eski irfan kaynağı bulunan Hind, korkunç bir durumdaydı. Fenalık burada o derece üstün idi ki, faziletli insanlar bile çirkin renklerle gösteriliyordu. Çin ve İran da aynı durumda bulunuyordu.
Mûsevîlik, Brahmanlık, Buddîlik, Zerdüştlük, Konfüçyüs gibi mezhepler, insanlara doğru yolu göstermekten âciz bir haldeydi. Bunlara bağlanan in-sanlar da, fazilete inanmak şöyle dursun, ahlâksızlığı bile ilâhî bir emir gibi tanıtmaya çalışıyorlardı.
O çağda dinlerin en yenisi sayılan hıristiyanlık da artık, bütün saflığını kaybetmişti. Bu yüzden, İskoçyalı bir (İngiliz) müsteşrik: William Muir, yedinci mîlâd hıristiyanlığı için, "fâsit bir hıristiyanlık" demekten kendini alamamıştı (67).
Hakikatte hıristiyanlık da, o zaman bir gerilik içindeydi. içki, kumar, fu-huş son derece yaygındı.
Lâtinlerin Batı Roma İmparatorluğu, siyasî, dinî, ahlâkî ve iktisadî birtakım buhranlar yüzünden yıkılmıştı (476). Greklerin Bizans imparatorluğu ise, din kavgaları, siyasî karışıklık ve bitmez tükenmez isyanlarla tedricî bir su-rette çöküyordu.
Ortaçağın bu asrında, bütün dünyayı haksızlık ve sefalet kaplamıştı. O zaman Arabistanın iki büyük komşusu vardı. Bizans adını alan Doğu Roma ile Bizansın müthiş düşmanı bulunan İran, korkunç bir uçuruma doğru sürükleniyorlardı. Medenî dünyanın bu iki devleti görünüşte parlaktı. Fakat için-den çürümüş, ruhunu ve karakterini kaybetmiş haldeydi.
Artık, yeryüzünü karanlıklar kaplamış, insanların rûhları da, itikadları da, hareketleri de büsbütün bozulmuştu. Bütün dünyayı zulüm, içtibdat, cehalet ve sefalet inletiyordu. Yalnız Araplar değil, insanlık âlemi de maddî ve rûhî ıztıraplar içinde kıvranıyor, kurtuluş çareleri arıyordu. Fesadın bu derece umumîleştiği, dünyatarihinde görülmemişti. İnsanlar, "fazilet" adına her kötülüğü yapmaktan çekinmiyorlardı.
O tarihlerde Arabistanın durumu da şöyleydi:
Bir defa Araplar, İranlılarla, Bizanslılarla, yahudilerle, Asurlularla, Bâbilliler, Mısırlılar ve Habeşilerle komşu bulunuyorlardı.
Umumî panayırlar kurulurken, her taraftan bu panayırlara akın akın ahali gidiyordu. Panayırların başlıcaları: Ukâz (Nahle ile Tâif arasında, olimpiyatlara, sergilere benzeyen bir tefahur çarşısı), Mecenne (Mekke'ye yakın), Zilmecâz (Huneyn Vâdîsi yanında), Müşakkar (Bayreynde) idi.
Arablar, komşularıyla temasta bulundukları gibi, panayırlara gelen çeşitli kavimlerle de münasebete girişirler, bütün milletlerin itikadları, ahlâkı, âdetleri, anâneleri, hurafeleri bu suretle Arabistan'a girerdi.
Yahudiler, uğradıkları zulümlere dayanamayarak Filistinden, Arabistan'ın bazı bölgelerine göç etmişler, hıristiyanlık da Arab şehirlerinin bazılarına sokulabilmişti. Mecusîlik denilen ateşperestlik ise, İran'a komşu Arab kabileleri arasında yayılmıştı.
Müslümanlığın doğuşundan önce, Arab yarımadasında puta tapıcılar, mecûsîler (ateşe tapan), yahudiler (Mûsâ dininde), hıristiyanlar (Îsâ dininde), sâbiîler (yıldızları tanrılaştıran) görülüyordu. Hazreti İbrahim devrinden kalma hanîfler ise pek azdı: (Varakatübnü - Nevfel, Abdullah ibni Cahş, Osman ibni Huveyris, Zeyd ibni Amr, Kuss-ibni-Sâide gibi) (68). Buhârî, hanîflerden Varaka ile Abdullah ve Osman'ın hıristiyanlığı kabul etmiş olduklarını yaz-maktadır (69).
Arabistan'a ilk defa, puta tapıcılığı sokan, Amr ibni Lühey oldu. Amrden önce, Kâ'be mutevellîleri Cürhümîlerdi. Amr, Kâ'be mütevellîliğini Cürhümîlerden aldı. Yemenden Hicaza göç eden Huzâa kabilesi, Amrin idaresinde olarak, Cürhümîleri Mekke'den çıkardı. Amr bir Suriye seyahatinden dönüşünde, uğradığı şehrin birinde gördüğü putlardan birkaçını almış, Mekke'ye getirerek Kâ'benin etrafına dizmişti (70).
Mekke, Arabistan'ın en mukaddes yeriydi. Mekke'nin içinde ve çevre-sinde Kâ'be ile Hacer-i Esved denilen kara taş ve bütün Arabların saygı gösterdiği putlar bulunuyordu. Civarında büyük panayırlar kurulduğu için, Mekke'nin ticarî ve iktisadî değeri büyüktü. Kâ'bede üçyüzaltmış tane put vardı. Arab putlarının başlıcaları şunlardı:
Hübel (Kâ'benin üstünde, bütün putların en büyüğüydü. Kureyş kabilesi buna yalvarırdı.), Lât (Taifteydi. Sekıyf kabilesi tapardı), Uzzâ (Mekkeden bir konak uzakta. Kinâne kabilesinin putuydu), Menât (Mekke'den yedi mil mesafede. Medinelilere aiddi).
Panayırlar vesilesiyle, Mekke'ye akın akın seyirciler, alıcılar, satıcılar, âbidler, zâhidler, şâirler, hatipler, hakemler, fahişeler, ayyaşlar, kumarbazlar dolardı. Bizansın, Suriye'nin ve Arabistan'ın çengileri, rakkaseleri ve şarkıcıları hep burada toplanırdı.
Hülâsa: cahiliyyet devrinde Arab yarımadası, bütün dinlerin, mezheblerin, âdetlerin, ananelerin, hurâfelerin ve bütün yüz kızartıcı kötülüklerin sergisiydi.
Arablar arasında kabile kavgaları hiç eksik olmazdı. Müslümanlıktan önce Arablar, toplu bir millet değildi. Kabile kabile yaşarlardı. Her kabile başlı başına bir devlet gibiydi. Kabilenin büyüğüne şeyh derlerdi. Kabileleri şeyhler idare ederlerdi. Kabileler arasında görülen savaşlar, kan dâvaları yüzünden veya sınır anlaşmazlığından ileri gelirdi. Yalnız, senede dört ay (Zilka'de, Zilhicce, Muharrem, Receb) harb edilmezdi. Bu aylara "Eşhür-i Hurum" denirdi. Eşhür-i Hurum, bir nevi mütareke aylarıydı. Mütareke aylarında bütün kabileler, serbest seyahat edebilirlerdi. Büyük panayırlar, bu aylarda kurulurdu. Yalnız Mekke'nin hâkimi ve Kâ'benin muhafızı bulundukları için, Kureyş kabilesi imtiyazlı idi. Bütün kabilelerin Kureyşîlere saygıları vardı. Bu sebepten Kureyşîler, her zaman seyahatte serbestti.
Senede bir defa, Mekke civarında toplanan "Ukâz" panayırı da harb edilmesi yasak olan mütareke aylarında açılır, şiir yarışları yapılırdı. Şairlerin kibarlarından "Nâbiğâ-i Zübyânî" hakem olur, kendisine deriden bir çadır kurulurdu. Müsabakaya katılan şairlerin meziyyetleri, topluluk tarafından muhakeme olunur, parlaklığına hükmolunan kaside, altın harflerle yazılır, Kâ'be duvarına asılırdı (71). Muallakât-ı Sebi' bunlardı, Cahiliyyet devri şairleri:
Başta Necidli "İmriülkays" olmak üzere yedi muallaka eshabıydı. Kur'ân-ı Kerîm nâzil olmaya başlayınca, muallâkat-ı seb'in belâgatine itibar kalmadığı için, Kâ'be duvarından birer birer indirildi (72).
Cahiliyyet devrinde, Arablarda şiir ve edebiyat son derece yükselmiş, hattâ kemâl derecesini bulmuştu.
O zaman, Arab yarımadasının kuzeyinde (başşehri Petra olan) Nebtîler: Nebtîyazısını, güneyinde (Yemende) Himyerîler: Himyerî yazısını kullanırlardı. Irakta bulunan Süryanîler de: Süryanî dilini çeşitli şekillerde yazarlardı. Demek ki, İslâm’dan önce Arabistanda: Nebtî, Himyerî, Süryanî olmak üzere üç nevi yazı vardı.
Müslümanlığın doğuşundan biraz evvel, Hicaz Arabları, Iraka ve Suriyeye seyahat ederek o iki bölge ahalisinden yazıyı almışlar, Arabçayı, Nebtî yazısı veya Süryanî yazısıyla yazmayı öğrenmişlerdi: (73).
Nebtî yazısından: nesih yazısı, Süryanî yazısından da: Kûfî yazı doğdu. İslâm’dan önce, Kûfî yazıya (Hîre Beyliğine nisbetle) Hîrî yazı denirdi.
Müslümanlığın doğuşu sıralarında Hicazda yazı bilenler vardı. Fakat, sayıları azdı. Bunların da çoğu sahâbenin kibarlarıydı. Hülefâ-i Râşidîn devrin-de ve Emevîler zamanında kâtipler, Kur'ân-ı Kerîmi, Kûfî yazı ile yazmışlardı.
Arabî yazıların kaynağı (Kûfî ve Nesih olarak) iki yazıydı. Bütün İslâmî yazılar, bu iki yazıdan türemişti.
Câhiliyyet devri Arabları içinde okuma- yazma bilenler çok değildi. Yalnız hatibler, güzel şiir söyleyenler fazlaydı. Arabların dilleri zengin, zekâları parlak, hâfızaları kuvvetliydi. Deve üstünde, tahtasız, satranç oynarlar, düşünmeksizin uzun ve mükemmel bir kaside söylerlerdi. Karakterlerinin iyi tarafı olduğu gibi, fena tarafları da vardı. Misafir severlikleri, cömertlikleri, düşmanı bile olsa, çadırına sığınanları himaye etmeleri, sözünde durmaları, zayıfları korumaları, harbde şecaat göstermeleri, hürriyete düşkünlükleri, kabileye bağlılıkları, Arab ırkını diğer ırklara üstün tutmaları gibi vasıfları yanında, yolcuları soymaları, içkiye, kumara iptilâları kız çocuklarını diri diri çukurlara gömecek derecede vahşet gösteren ailelerin varlığı göze çarpmaktadır.
— Onların birine bir kızının dünyaya geldiği müjdelenirse yüzü kararır, hiddetinden köpürür. kendisine verilen kötü müjdeden dolayı halktan gizlenir, bunu (kız çocuğunu) hakarete katlanarak tutayım mı. yoksa (diri diri) toprağa mı gömeyim? (diye şaşırır). İyi bilin ki. onlar, ne kötü muhakeme ederler (74)
Londra Üniversitesi oğretmenlerinden T.V. Arnold der ki:
— Cahiliyyet zamanında Arabın kalbinde en aziz şey şarap, kadın ve şarkı idi." (75). Aile hayatında rakkaseler (dansöz), Arab kadınlarına fena örnek oluyorlardı. Esasen Arablar kadınlara ehemmiyet vermezlerdi.
Mevlânâ Muhammed Alî der ki:
— Arablar arasında kadının yeri pek aşağıydı. Hattâ, hayvanlardan hiç farkı yoktu. O zaman, taaddüd-ü zevcat (zevceleri çoğaltmak) her millette olduğu gibi, Arablar arasında da yaygın bir haldeydi. Bir erkeğin alabileceği kadınların hesabı yoktu. Bundan başka, fuhuş bir meslek halini almıştı. Esir kadınlar, efendilerine para kazanmak için fuhuş icra ederlerdi. Evli kadınlara bile, çocuk sahibı olmak üzere, başka erkeklerle münasebette bulunmalarına müsaade edilirdi. Bir kadın, ölen kocasından veya babasından veyahut akrabasından bir hisse alamadığı gibi, kendisi, ölenin miras eşyası olarak mirasçılara, kalır. Bir evlât, babasının ölümü üzerine, miras eşyası arasında üvey anasına da sahip olur, onu istediği gibi kullanırdı."agla76). "Bir dul kadın, baba mirasının bir parçası sayılır, çocuklara kalırdı. Arablar, kumara o kadar düşkündü ki, birçok adamlar, ortaya koyacak para bulamayınca, şah-sî hürriyetlerini satarlardı. Bu ahlâksızlıkları kökünden söküp atmak için, müslümanlık, raksı, kumar ve içkiyi yasak etmiştir." (77)
Müslümanlıktan önce, Arablar arasında yedi türlü nikâh vardı. İslâm dini, nikâhın bu yedi şeklinden yalnız bir tanesini benimsemiş, diğerlerini fu-huş saymıştır: (78)
Müslümanlık, kadına tabiî hakkını ve hürriyetini vermiş, ilk olarak tarihte kadının mevkiini yükseltmiştir.

— Erkeklerin, marûf veçhile, kadınlar üzerinde olan hakları gibi, kadınlarında onlar üzerinde hakları vardır. (79)
Rasûl-i Ekrem de "Vedâ" Haccında, "Veda Hutbesi"nde Ey Nâs! Kadınlar hakkında Allah’tan korkunuz! Sizin, kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır. Kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır. buyurmuştu..
Ekleme Tarihi: 05.05.2007 - 12:05
Bu mesajı bildir   Ônder23 üyenin diğer mesajları Ônder23`in Profili Ônder23 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1157 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
hicran_50 (37), usri_yusraa (37), DÝYARBAKIR.. (33), ahmet_erdogan33.. (38), eryal (62), ((-AySeNuR-)) (29), Memet (43), berfo2004 (44), HÜKÜM (54), nerro_22 (34), engin03 (39), cenngiz (55), apo28 (41), KalbiGüzelKiz (41), ismail36 (38), hakikat_nuru (46), gencolhan (48), roket (39), yasarozdemir (44), harbi (55), yusuf_k9 (44), bhdr_84 (40), tugbali (37), orhan yurt (53), mehmet balaca (43), Mehmet Balaca (43), serkantokmak (49), rabiaaslan (39)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.56694 saniyede açıldı